• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: KURUMSAL KURAMDA ÖRGÜTSEL DİL

2.2. Kurumsal Kuramda Örgütsel Dil, Sembol ve Anlam

2.2.2. Örgütsel Dil Formlarının Oluşumu ve Semboller

Örgütsel dil formları nasıl oluşur? Örgütsel dil formlarını etkileyen diğer unsurlar nelerdir? Örgütsel alanda sembol ve dil formlarının değişimi nasıl gerçekleşir? Bu değişim örgüt üyelerince ve çevre tarafından nasıl kanıksanır? Bazı sosyologlarca kültürün dil ve günlük pratiklere gömülü olduğuna inanılır. Dil sembolleri, günlük pratikler ise somut eylemi ifade eder. Kültürün, insanların var olan düzenlemelere alternatif görünüm getirebilme kapasitesini zorladığı kabul edilir. Bu yönde düşünen sosyologlara göre dilin aktörler tarafından değiştirilmesi ya da alternatif yeni bir dil oluşturulması oldukça zordur (Di Maggio, 1997: 268). Ancak örgütsel dil, kurum değil bir formdur. Kurum ise örgütün üyeleri ve çevresindekiler tarafından algılanan ve paylaşılan anlamlarının birleşimidir (Hirsch, 1997: 1718; Zilber, 2002: 234; Giddens, 1984: 24-28). Dilsel formların işlevi kurumların anlamlarını yansıtması ya da taşımasıdır.

İnsanların ortak anlamı yakalamak ve kastettiği şeyin diğerleri tarafından anlaşılmasını sağlamak için sembol ve kelimelerden oluşan dilleri meydana getirdiği söylenebilir. Oluşturulan diller aracılığıyla insanlar birbirleriyle iletişim kurar ve anlaşmaya çalışır (Berger ve Luckman, 1967: 51). Dili oluştururken içerisinde bulunduğu kültürden etkilenir. Meyer ve Jepperson (2000: 100) aktör ve eyleminin analizinde mevcut

100

kültürel kuralların etkisinden bahsedilmesi gerektiğini belirtir96. Fakat Di Maggio’ya (1997: 268) göre bilişsel araştırmalar kültürün zorlayıcı etkisinin yanında imkân sağlayıcı özelliğini de ortaya koyar. Kültürün bu özelliği bir yandan örgütsel dilin değişimini zorlaştırırken diğer taraftan değişim ve dönüşümünün de belirleyicisi olduğunu gösterir. Dolayısıyla örgütler, dili oluştururken etkilendikleri kültürden, dili dönüştürürken de etkilenir.

Daha önce etkileşimsel düzende aktörün faaliyetlerinin sonuçları konusunda çevresine güvence vermek için açıklama yapma durumundan bahsedilmişti (Garfinkel, 1967: 263-264; Goffman, 1983: 2-5; Weick, 1993: 635; Powell ve Colyvas, 2008: 281). Örgütler de çevresine güvence vermek ya da ortak anlamı oluşturmak için açıklamalar yapar. Açıklamayı örgütsel dil formları aracılığıyla gerçekleştirir. Fakat ortak anlamın başarılması dil ve kelimenin kullanılma protokolüne bağımlıdır.

Dilin boyutları, performans ve başarının formel ölçümünde kodlanmıştır. Bu inşa edilmiş tanımlar, aktörün bir başkasını değerlendirmesiyle ölçülmüş olur. Sosyal ilişkiler söylem üzerinden gerçekleştiği için değerlendirmenin yansıması da yine söylem ile gerçekleşir. Dil, değerlendirmelerin diğerlerine ulaştırılmasında önemli rol oynar. Aktör performans ve faaliyetinin hesabını vermek için onları somutlaştırır. Böylece anlam, söylemin kavramsal kategorileri aracılığıyla sağlanmış olur. Katılım ve uyarlama aracılığıyla geçerli kabul edilir. İçsel olarak oluşumun bir parçası olmayan diğer aktörler de bunlara öykünerek taklit eder. Bu sayede öznel tanımlama ve anlamlar, doğal ve genel hale gelerek ortak kurumsal anlam üretilmiş olur. Böylelikle bireysel deneyimler sosyal gerçekliğe dönüşerek kurumsallaşır, kurumlar kanıksanır ve bir kez kanıksandıktan sonra yansıttıkları ortak anlamlar aracılığıyla süreklilik kazanır (Powell ve Colyvas, 2008: 297; Elsbach, 1994: 84; Hasselbladh ve Kallinikos, 2000: 714; Zilber, 2002: 235; Berger ve Luckman, 1967: 82; Sewell, 1992: 8).

Sosyal çevrede ortak anlamın oluşumu ve süreklilik kazanmasında yapısal özellikler kadar aktöre dair niyetlerin de önemli katkısı ve etkisi vardır. En azından aktör, yapının

96

Meyer ve Jepperson’a göre modern kültür, toplumu birey, örgüt ve ulus devlet gibi aktörlerin inşası olarak tanımlıyor. Bazı sosyal bilimciler de bu tanımı değerli buluyor, aktör ve aktörün bakış açısı ve eylemini analizlerinde başlangıç noktası yaparak kanıksıyor. Modern aktör otokton ve doğal varlıklar olarak görülüyor ve gerçek anlamda kültüre gömülü olduğu düşüncesi göz ardı ediliyor. Oysaki aktör sosyal dünyada var olur. Onun bazı özelliklerini önceki kültürel kurallarda bulmak mümkündür (bkz. Meyer ve Jepperson, 2000: 100)

101

izin verdiği ölçüde süreci kendi lehine yönlendirmek ister. Weick (1993: 635) örgütlerin çevrelerine anlam ve düzen sağlayan özelliklerinden dolayı önemli olduğunu düşünür. Çünkü anlam değişkendir ve örgütler anlamın bu değişken özelliğine karşın, yapısı ve faaliyetlerine ilişkin arzu ettiği anlamı sürdürmek ve korumak niyeti taşır. Böylelikle sadece yapı ve pratiklerinin kurumsallaşmasını değil onların nasıl yorumlanacağını ve anlaşılacağını da belirlemek ister. Bu isteğini faaliyetleri metinleştirme ve ilkeleri kurallaştırma gibi örgütsel dil formları yoluyla gerçekleştirmeye çalışır (Hasselbladh ve Kallinikos, 2000: 701; Zilber, 2002: 236-237; Powell ve Colyvas, 2008: 292). Bu esnada örgütün tarihsel birikimi ve o anki şartların sunduğu imkânlardan faydalanır ya da onların etkisinde kalır.

Di Maggio (1997: 268) kültürün zorlayıcı ve olanaklı kılıcı yönlerinden bahseder. Bu açıdan kültürün örgütsel dil üzerindeki belirleyici etkisini vurgularken diğer yandan da aynı kültürün farklı örgütsel diller oluşturma imkânı sunabileceğini eklemiş olur. Kültürün örgütsel dil üzerindeki zorlayıcı etkisini değerlendirmek için Weick’e (1993: 635) göre odağı, karar verme süreçlerindeki rasyonellikten sezgiselliğe çevirmek gerekir97. Çünkü örgütlerde oluşturulan gelenek ve hikâyeler, sezgiselliğin tarihsel boyutu içinde örgütsel üyelere bir çizgi sunar98. Bu çizgi, örgüt üyelerinin hem söylemden ne anladıklarını hem de neyi nasıl anlatacaklarını etkiler.

Gelenek önceki kelimeleri çağrıştırır, inanılan ve yeniden üretilen eylem ilişkilerini güçlendirir. Geleneğin özelliği, kalıcı ve dönüşebilir olması için sembolik olmak zorundadır. Hikâyeler de deneyim ve sonuç kelimelerine yardım eder (Powell ve Colyvas, 2008: 300). Kelimeler olmaksızın hiçbir örgüt, mevcut formel sistemin

97

Weick’e göre çoğu örgütsel analiz, karar verme süreçleri ile başlayıp sonlanmasına rağmen bu ortodoks anlayıştan büyük bir memnuniyetsizlik ve tatminsizlik vardır. Weick örgütsel araştırmacıların, karar verme tartışmalarında karar verme kavramını oldukça esnek kullandıklarını ve kavramı gerip uzatarak birçok açığı yamamayı tercih ettiklerini belirtir. Ona göre karar ve eylem arasındaki ilişki, biri diğerinin belirleyicisi olan (lineer) bir ilişkiden daha çok gevşek bir şekilde birbirine bağlanmış ve etkileşimseldir (bkz. Weick, 1993: 634). Çoğu örgütsel analizde kararın, rasyonel bir biçimde mantıksal kurallara göre alındığı düşünülür. Sosyal hayat boşluk farzedilir ve karar sanki bu boşlukta alınıyormuş gibi değerlendirme yapılır. Oysaki sosyal hayat etkileşimseldir ve karar alma süreçlerini etkileyen oldukça fazla faktör vardır. Özellikle yüzyüze etkileşimsel süreçlerde, karar alıcıların dışındaki unsurların nesnel ve öznel bütün durumları karara etki eder. Bu nedenle Weick, eylemde diğer faktörlerin de aktör tarafından sezgi yoluyla hesaba katıldığını göstermek için açıklamasında “sezgisellik” kavramını öne çıkarır.

98

Meyer ve Jepperson aktörü, tarihsel ve süregiden kültürel bir inşa olarak görür. Bu tanımın, aktörün bazı özelliklerini açıklamada yardımcı olacağını düşünür (bkz. Meyer ve Jepperson, 2000: 101). Weick’in sezgisellik anlayışındaki tarihsellik ile bu tanım uyumludur. Bu yaklaşım aktörün eylemi üzerindeki tarihsel etkiyi anlamamızı kolaylaştırır.

102

statüsünü desteklemeyi başaramaz (Hasselbladh ve Kallinikos, 2000: 703). Çünkü kelimeler söylem, mantık, biliş, kategori ve kültürün inşasında merkezi bir roldedir (Loewenstein, Ocasio ve Jones, 2012: 75).

Swidler (1986: 273) gelenek, hikaye, ritüel gibi kültürel unsurların örgütler tarafından kullanıldığını öne sürer. Weick’in (1993: 635) sezgisellik kavramı, gelenek ve hikâyelerin örgüte etkilerinin anlaşılması açısından tarihsel bir bakış açısı sunar. Bu bakış açısına göre aktörler, sonuç ve deneyimlerinin hesabını vermek için hikâyeler kullanır ve prosedürlerin dilinden faydalandığı bir geleneği inşa eder. Bu süreçte dil ve iletişim merkezidir ve sonuçların açıklanmasında sınırları belirler ve süzgeç görevi görür (Powell ve Colyvas, 2008: 299). Bu sayede örgütsel dil formlarının hangi sembol ve kelimelerden oluşacağı belirlenmiş olur(Loewenstein, Ocasio ve Jones, 2012: 45). Örgütlerde bireyler, örgütsel eylemi ve sonuçlarını anlamak için mesleki ve teknik kelimelerden faydalanır. Bu kelimeler bir araziyi andırır ve anlamın içinde devam eden dönüşümde bireylerin kaynağını teşkil eder (Powell ve Colyvas, 2008: 298). Weick (1993: 649-650) kelimeleri hem kavram hem de kaynak olarak tanımlar. Kelimelerin kaynak olarak tanımlaması, yapı teorisindeki yapının tekrar üretimini sağlayan kurallar ve kaynaklar (Giddens, 1984: 15) önerisini çağrıştırır. Daha önce örgütsel dil formları kaynak olarak tanımlanmış, kurumların oluşumundaki etkileri gösterilmişti (Haveman ve Rao, 1997: 1613-1614; Sewell, 1992: 9). Böylelikle kelimeler yapısal kurumların oluşumunda etkin bir kaynak olarak ifade edilebilir. Bu ise kelime ve sembollerden oluşan örgütsel dilin, kurumların oluşumundaki rolüne dair önemli kanıtlar sunar. Böylece örgütsel dilin, sadece örgütsel alandaki kurumların anlamlarını aktaran bir aracı olmadığı, aynı zamanda bilişsel şemaları ve anlamı etkileyerek kurumların oluşumuna katkı yapan etkin bir faktör olduğu gösterilmiş olur.