5. ĠSLAMDA KUTSAL MEKÂNLAR VE FONKSĠYONLARI
2.6. ġEDD-Ġ RĠHÂL HADÎSĠNĠN HADÎS ġERHLERĠNDE DEĞERLENDĠRĠLMESĠ
Hadîslerin tespit ve tedvini kadar sahîh bir Ģekilde anlaĢılması için de ilk dönemlerden itibaren ciddi çabalar sarf edilmiĢ ve Ģerh literatürü bu çabanın ürünü olarak ortaya çıkmıĢtır. Hicri III. yüz yılda dilsel ve muhteva ağırlıklı olarak ortaya çıkan Ģerhler, esasında tâbiîn ve tebeu‟t-tâbiîn devrinde özellikle hadislerin tedvîni sırasında belirgin Ģekilde ortaya çıkmıĢtır.378
ġerh faaliyeti “bir hadisin veya bir hadis kitabında yer alan rivâyetlerin kelime ve kavramlarını açıklamak, anlaĢılması zor yerlerini izah etmek, i„rabını belirtmek, hadisten çıkan hükümlere yer vermek”379 gibi iĢlevler gördüğünden konumuzla alakalı hadis hakkında hadîs Ģârihlerinin değerlendirmeleri önem arz etmektedir.
Hadîs Ģarihleri hadîsi gerek dilsel gerek isnâd ve metin açısından detaylı tahliller yapmıĢlarıdır. Bu tahliller içerisinde hadîsin anlaĢılması için önem arz eden birkaç hususu zikredeceğiz. Kirmânî (ö. 786/1384), Hattabî‟nin (ö. 388/998) (
دشت لَ
) “lâ tüĢeddu” siğasının manası vucûbiyet ifade eden haber olduğu görüĢünde olduğunu aktarır. Hattabî‟ye göre söz konusu vucûbiyet, adanan namaz ile ilgilidir.380 Bunun dıĢında Ģârihler genelde lafzı siğa itibariyle haber Ģeklinde inĢâ381veya nehiy anlamında nefiy olarak kabul etmektedirler. Yani hadîs “yolculuğa çıkılmaz” derken “çıkmayın” demektedir. Rihâl kelimesi deve semeri anlamındaki rahl‟in çoğuludur. Semeri bağlamak (Ģeddü‟r-rihâl) yolculuktan kinaye olup kastedilen yolculuktur. Söz
378 Mehmet Efendioğlu, “ġerh (Hadîs)”, DĠA, Ankara 2010, c. 38, s. 559 379
Efendioğlu, “ġerh (Hadîs)”, DĠA, c. 38, s. 559
380
Muhammed b. Yusuf b. Ali b. Said ġemsuddin el-Kirmânî, el-Kevâkibü‟d-Derârî fî ġerhi Sahîhi
Buhârî, I-XV, Dâr‟u Ġhyâi‟t Turâsi‟l-Arabi, Beyrût 1981, c. 7, s. 13.
381 Ebü‟l-Fazl Zeynüddîn Abdürrahîm b. el-Hüseyn b. Abdirrahmân el-Irâkî, Tarhü‟t-Tesrîb fî
139
konusu yolculuğun deve, at ve yürüme ile yapılması arasında fark yoktur.382
Buradaki istisna istisna-ı müferrağdır. Yani kendisinden istisna edilen Ģey (müstesnâ minh) zikredilmemiĢtir. Müstesna minh hazif edilmiĢ „âm” lafız olan mekân olabileceği gibi, hâs lafız olan mescit de olabilir. Müstesna minhin „âm” olması durumunda tüm yolculukların yasak kapsamına dâhil olması mâkul olmadığından hâs olan mescit lafzının mahzûf oluĢu, müstesna-müstesna minh arasındaki cins ve sıfat bakımından daha uygun düĢecektir.383
Bu Ģekildeki bir takdir ile hadîs “üç mescit dıĢında baĢka mescitler için yolculuk yapılmaz” Ģeklinde anlaĢılmaktadır.384
Azîmâbâdî‟nin (1857-1911) aktardığına göre, „Abdul„azîz ed-Dihlevî (ö. 1239/1824) istisnayı cinsi karîb ve cinsi ba„îd olarak ele almakta; müstesna minhin karîb olarak mescit lafzı takdir etmekte. Uzak olarak ta mekân (
عضوم
) takdir etmektedir. „Abdul„azîz ed-Dihlevî, Ebû Hureyre ve Ebû Basra el-Gıfârî arasında geçen diyaloğu aktaran rivayete göre uzak cinsin takdir edilmesini daha uygun görmektedir.385Ġbn Battâl (ö. 449/1057) Buhârî ġerhi‟nde bu hadîsi adak ile ilgili olarak yorumlamaktadır. Ona göre hadîste yolculuk yasağı bulunmakta ve bu yasak ulemanın nezdinde üç mescit dıĢında diğer mescitlerde namaz kılmayı adayanın yolculuğunu kapsamaktadır. Onun aktardığına göre Ġmâm Mâlik, üç kutsal mescit dıĢında ancak yolculukla ulaĢılan bir mescitte adanan adak, yaĢanılan beldedeki bir mescitte yerine getirilebileceğinden, söz konusu hadîsteki yasaklıktan ötürü o
382 el-Kirmânî, el-Kevâkibü‟d-Derârî, c. 7, s. 12; Ebü‟l-Fazl ġihâbüddîn Ahmed b. Alî b.
Muhammed el-Askalânî, Fethü‟l-Bârî ġerhu Sahîhi‟‟l Buhârî, I-XIII, Dârü‟l-Ma„rife, Beyrût, 1379, c. 3, s. 64; Ebû Muhammed (Ebü‟s-Senâ) Bedrüddîn Mahmûd b. Ahmed b. Mûsâ b. Ahmed el-Aynî, Umdetü‟l-Kârî ġerhu Sahîhi‟l Buhârî, I-XXV, Dâr‟u Ġhyâi‟t-Türâsi‟l-Arabî, Beyrut, t.y, c. 7, s. 252; Zekeriye b. Muhammed b. Ahmed b. Zekeriyâ Ebû Yahyâ es-Senikî, Minehetü‟l-
Bârî bi ġerhi Sahîhi‟l-Buhârî, I-X, tahk. Süleyman b. Deri„ el-„Azimî, Mektebetü‟r-RüĢd, Riyad
2005, c. 3, s. 258; Ebü‟t-Tayyib Muhammed ġemsü‟l-Hak b. Emîr Alî ed-Diyânüvî el-Azîmâbâdî,
„Avnü‟l-Ma„bûd ġerhu Süneni Ebî Dâvûd, I-XIV, thk. Abdurrahman Muhammed Osman, ,
Medine 1968, c. 6, s. 15-16; Ebü‟l-Abbâs ġihâbüddîn Ahmed b. Muhammed b. Ebî Bekr el- Kastallânî, ĠrĢâdü‟s-Sârî li ġerhi Sahihi‟l Buhârî, I-X, el-Matba„atü‟l-Kübrâ el-Emiriyye, Mısır, h.1323, c. 2, s. 343.
383
Kirmânî, el-Kevâkibü‟d-Derârî, c. 7, s. 12-13; Askalânî, Fethü‟l-Bârî, c. 3, s. 64-66. Ayrıca bkz. Aynî, Umdetü‟l-Kârî, c. 7, s. 252-253.
384 Aynî, Umdetü‟l-Kârî, 7, 253; es-Senikî, Minehetü‟l-Bârî c. 3, s. 258 385 Azîmâbâdî, „Avnü‟l-Ma„bûd, c. 6, s. 16-17.
140
mescitler için yolculuğa çıkılamayacağı görüĢündedir. Ġbn Battâl nehyin adakla iliĢkili olması hasebiyle adak olmaksızın örneğin hayır umarak teberrüken sâlih kimselerin mescitlerinde namaz kılmak için yapılacak yolculuğun mubah olduğunu ifade eder. Kendi görüĢünü destekleme adına Ebû Hureyre‟nin Tur‟a yaptığı yolculuğu zikreder.386
Ebû Hureyre‟nin Tur‟a yaptığı yolculuğun dönüĢünde Ebû
Basra onun bu yolculuğundan ötürü Hz. Peygamber‟den (s.a.v.) duyduğu “üç mescit
dıĢında binek kullanma” Ģeklindeki hadîsi aktararak onu kınar ve Ebû Hureyre de
ona hak verir. Ġbn Battâl, bu rivâyet her ne kadar tüm yolculuklar için umum ifade etse de Ebû Basra‟nın Ebû Hureyre‟yi kınamasının sebebi olarak bulunduğu Ģehirde üç mescitten birinin olmasını ileri sürer.387
Ġbn Battal, Ebû Hüreyre‟nin Tur seferine getirdiği yorumla alakalı olarak baĢka bir fıkhî meseleyi de zikretmektedir. Hadîs adak ve üç mescit ile ilintili olunca üç mescitten birinde namaz kılma adandığında, adağın geçerliliği için mescitlerin taayyünü problemi ortaya çıkmaktadır. Medine‟de olup Mescid-i Aksâ‟da namaz kılmayı adayan bir kimse Mescid-i Nebevî‟de kılacağı namaz ile adağı yerine gelmiĢ olur mu? Aslında bu mesele mescidlerin faziletine dair diğer hadîslerle beraber ele alınması gereken bir meseledir. Bu durumdaki kimse için çalıĢma konumuz olan hadîs ile varılabilecek hüküm Ģüphesiz Ġbn Battâl‟ın yaklaĢımına göre Mescid-i Aksâ‟ya yolculuğunun caiz olduğudur. Bu yolculuğun gerekliliği hakkında Ġbn Battal mezhep fukahasının görüĢlerini aktarmaktadır.388
Nevevî (ö. 676/1277), Müslim ġerhi‟nde mezkûr hadîsi zikretmekte, onu dil yapısı ve hüküm açısından değerlendirmektedir. Müslim‟in rivayetinde geçen Mescid-i Aksâ ve Mescid-i Ġliyâ tabirlerini inceler. Mescidin Aksâ‟ya izafesini mevsufun sıfata izafesi olduğunu ve bunun Kûfe nahiv ekolüne göre caiz olduğunu; Basra nahiv ekolünün ise „mekân‟ (
ناكلما
) kelimesini takdir ederek tevil ettiklerini aktarır. Aksâ olarak nitelenmesi Mescid-i Harâm‟a olan uzaklığı sebebiyledir. O
386
Ebü‟l-Hasen Alî b. Halef b. Abdilmelik b. Battâl el-Bekrî el-Kurtûbî, ġerh‟u Sahîhi‟l-Buhârî li
Ġbn‟i Battâl, Tahk. Ebû Temim Yâsir b. Ġbrahim, Mektebetü‟r-RüĢd, Riyâd 2003, c. 3, s. 178.
387 Ġbn Battâl, ġerh‟u Sahîhi‟l-Buhârî, c. 3, s. 179.
141
Ġliyâ kelimesinin dilsel analizlerini yapar.389
Nevevî‟ye göre bu hadîs mezkûr üç mescidin ve onlara yapılacak uzun yolculuğun fazileti hükmünü ihtiva etmektedir. Onun aktardığına göre cumhur ulemanın hadîste zikredilen üç mescit dıĢındaki mescitlere uzun yolculuk yapmalarında fazilet olmadığı görüĢünde olduklarını belirtir. Aynı Ģekilde Nevevî, ġâfi„î fakîh Ebû Muhammed el-Cüveynî‟nin (ö. 438/1047) söz konusu üç mescit dıĢında özel olarak uzun yolculuğun Harâm olduğu görüĢünde olduğunu, ancak bu görüĢün ğalat olduğunu belirtmektedir.390
Nevevî‟nin
bu aktarımlarında, hadîsi nehiy (yasak) kapsamında değerlendirmediğini fazilet açısından değerlendirdiğini görüyoruz. Fazilet açısından değerlendirdiğinde hadîsin mefhumu muhalifinden diğer mescitlere yapılacak yolculuğun faziletli olmadığı sonucuna varmaktadır.
Ġbn Hacer el-„Askalânî (ö. 852/1449) ise, Fethü‟l-Bârî adlı Buhârî Ģerh‟inde hadîsi detaylı bir tahlile tabi tutmaktadır. Kendisi Buhârî sistemine uygun olarak konuyu, Mekke ve Medine mescitlerinin fazileti baĢlığı altında iĢlemektedir. Buhârî‟nin hadîs metninde namaz ifadesinin geçmemesine rağmen hadîsi bu baĢlık altında zikretmesi mescit-namaz bağından ötürü yolculuğun namazla iliĢkisi olduğunu açıklamak istediğine dair Ġbn ReĢîd‟in görüĢünü aktarmaktadır.391
„Aynî (ö.
855/1451) de Buhârî Ģerhi olan Umdetü‟l-Kârî adlı eserinde hadîste zikredilen mescit üzerinden ve Buhârî‟nin hadîsi namaz bahsinde zikretmesinden yola çıkarak konuyu yolculuk-namaz bağlamında değerlendirir.392 „Askalânî, Buhârî‟nin sünnet namazlar bahsinde hadîsi zikretmesinin, hadîsin nafile namazlara dair olduğu hissini uyandırdığını; ancak evceh olan cumhurun görüĢüne göre hadîs tüm namazlar için olduğudur.393
„Aynî ise mutlak namaza muhtemel olmakla birlikte kastedilen
389 Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. ġeref en-Nevevî, Kelimenin okunuĢu ile alakalı üç kıraatin olduğunu
bunların en meĢhurunun metinde geçen َءاَيِليِإ îlîyâe Ģeklinde olduğunu, diğer kıraate göre ايليإ Ģeklinde sonu maksur olduğunu, en son kıraate göre ise ِءاَيْلا sonu medli baĢta ي harfinin mahzuf olduğu ve anlamının beyt-i makdis olduğunu belirtir. Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. ġeref b. Mürî en- Nevevî, El-Minhâc ġerhu Sahihi Müslim, Dâr‟u Ġhyâi‟t-Türâsi‟l-Arabî, Beyrut h.1392, c. 9, s. 168.
390
Nevevî, El-Minhâc ġerh‟u Sahîhi Müslim, c. 9, s. 168.
391 Askalânî, Fethü‟l-Bârî, c. 3, s. 64. 392 Aynî, Umdetü‟l-Kârî, c. 7, s. 251. 393 Askalânî, Fethü‟l-Bârî, c. 3, s. 64.
142
namazın nafile olduğunu söylemektedir. 394
Ebü‟l-Fadl el-„Irâkî, Tahâvî‟nin bu hadîsle kast edilen namazın farz namaz olduğu görüĢünde olduğunu ve bunu “farz
namazlar hariç en faziletli namaz kiĢinin evinde kıldığı namazdır” hadîsine
dayandırdığını aktarmaktadır. 395
„Askalânî, bu hadîsin, mezkûr üç mescidin
faziletiyle beraber diğer mescitlere olan meziyetlerine delalet ettiğini söyler.396 Hadîsten anlaĢılan mananın bu Ģekilde olduğuna „Aynî de katılır.397
Ebü‟l-Fadl el-
„Irâkî, bu anlamı cumhur ulemaya nispet etmektedir.398
Söz konusu hadîsin baĢka mescitlere, yaĢayan ve vefat eden sâlih kimselere veya baĢka faziletli mekânlara teberrük amacı ile yapılan yolculuğu kapsayıp kapsamadığı hakkında ihtilaf oluĢmuĢtur. Hadîs Ģârihleri konuyla ilgili hadîsin zahirinden yola çıkarak olumsuz görüĢe sahip olan Ebû Muhammed el-Cüveynî‟nin ve onu takip eden ulemanın ismini zikrettikten sonra Ġmamü‟l-Mescidi‟l-Harâmeyn el-Cüveynî‟nin (ö. 478/1085) ve diğer bazı ġâfi„î fukahâsının bu ziyaretlerin Harâm olmadığına dair görüĢünü aktarırlar.399
Üç mescit dıĢındaki diğer yer ve insanlar için yolculuk yapmanın yasak kapsamında olmadığı görüĢünde olanlar hadîsin yorumunda farklılaĢmaktadırlar.400
„Askalânî bu görüĢlerin aynı zamanda Ebû Muhammed el-Cüveynî‟ye de cevap olduğunu belirtir.401 Bunlardan birincisine göre hadîs, tam fazileti üç mescitle sınırlamakta, üç mescit dıĢındakilere yolculuk caizdir.402 Bu yaklaĢım yukarda aktardığımız gibi Nevevî‟nin benimsediği, „Askalânî
394 Aynî, Umdetü‟l-Kârî, c.7, s. 251.
395 Ebü‟l-Fadl el-Irâkî, Tarhü‟t-Tesrîb, c. 6, s. 42-43.
396 Askalânî‟nin aktardığına göre Mescid-i Harâm insanların ilk kıblesi ve hac yeri olması, Mescid-i
Nebevî takva üzerine tesis edilmesi ve Mescid-i Aksânın ise önceki ümmetlerin kıblesi olması yönleriyle diğer mescitlerden ayrılmaktadır. Askalânî, Fethü‟l-Bârî Fethü‟l-Bârî, c. 3, s. 65.
397 Aynî, Umdetü‟l-Kârî, c. 7, s. 253.
398 Ebü‟l-Fadl el-Irâkî, Tarhü‟t-Tesrîb, c. 6, s. 42.
399 Bkz. Askalânî, Fethü‟l-Bârî, c. 3, s. 65; Aynî, Umdetü‟l-Kârî, c. 7, s. 253; Abdurrahman b. Ebî
Bekr Celâleddin es-Suyûtî, ed-Dîbâc alâ Sahîhi Müslim, I-VI, thk. Ebû Ġshâk el-Hüveynî, Dâr‟u Ġbn „Afvân, Suudi Arabistan 1996, c. 3, s. 387; Azîmâbâdî, „Avnü‟l-Ma„bûd, c. 6, s. 13.
400
GörüĢ ve sahipleri için bkz. Askalânî, Fethü‟l-Bârî c. 3, s. 65; Aynî, Umdetü‟l-Kârî, c.7, s. 253.
401 Askalânî, Fethü‟l-Bârî c. 3, s. 65.
402 Kirmânî, el-Kevâkibü‟d-Derârî, c. 7, s. 13; Askalânî, Fethü‟l-Bârî, c. 3, s. 65; Aynî, Umdetü‟l-
143
ve „Aynî gibi hadîs Ģârihlerinin hadîsi Ģerh ederken benimsediği yorumdur.403 Ebü‟l- Fadl el-„Irâkî (ö. 806/1404) bu görüĢü cumhur ulamaya nispet etmektedir.404
O, hadîsin olumlu (
لاحرلا دشت
) “tüĢeddu‟r- rihâl” ve olumsuz/nefiy (دشت لَ
لاحرلا
) “lâ tüĢeddu‟r- rihâl” varyantlarının aynı anlamda olup, fazileti bu üç mescitle sınırlamakta, bunların dıĢındaki mescitlerde faziletin olmadığı hükmünü ihtiva etmektedir.405 Ġkincisine göre hadîs, mescitlerde namaz kılma adağıyla alakalıdır. Dolayısıyla adak söz konusu olmadığında diğer mescit ve yerlerin ziyaretinde bir yasak bulunmamaktadır.406Bu yaklaĢım yukarda zikrettiğimiz gibi Ġbn Battâl‟ın görüĢü olup „Askalânî de bu görüĢü ona nispet ederek aktarmaktadır. Üçüncü görüĢe göre hadîs, sadece mescitlere dairdir. Mescitler dıĢında diğer yerler yasak kapsamında değildir.407
Diğer ve en son görüĢe göre ise hadîs i„tikâfla ilintilidir. Ġ„tikâfı, mezkûr üç mescitle sınırlandırmaktadır.408
„Askalânî bu görüĢü destekleyen
bir delilin olmadığını belirtir.409
Bu görüĢlerin ortak noktası yasağın genel olmadığı hususudur.
„Askalânî bu hadîse “mezkûr üç mescide gitme adağı” ve “bu mescitler dıĢındaki mescitlere gitme adağı” meselelerinin bina edildiği ve fukahânın görüĢlerinin Ģekillenmesinde bu hadîsin etkili olduğunu söyleyerek fukahânın yaklaĢımlarından örnekler zikretmektedir. „Askalânî de konunun uzamaması için meseleyi füru„ fıkıh kitaplarına havale etmektedir.410 Ancak bu hadîsin yasak kapsamına Hz. Peygamber (s.a.v.) kabrinin ziyaretini de dâhil eden Ġbn Teymiyye‟ye (ö. 728/1328) cevap olarak ulema‟dan nakillere yer vermektedir. Ġbn Teymiyye, Hz. Peygamber‟in (s.a.v.) kabrinin ziyaretinin meĢru olduğuna dair cumhur ulemanın
403
Askalânî, Fethü‟l-Bârî, c. 3, s. 65;Aynî, Umdetü‟l-Kârî, c. 7, s. 253.
404
Ebü‟l-Fadl el-Irâkî, Tarhü‟t-Tesrîb, c. 6, s. 42.
405 Ebü‟l-Fadl el-Irâkî, Tarhü‟t-Tesrîb, c. 6, s. 42.
406 Kirmânî, el-Kevâkibü‟d-Derârî, c. 7, s. 13; Askalânî, Fethü‟l-Bârî, c. 3, s. 65; Aynî, Umdetü‟l-
Kârî, c. 7, s. 253.
407 Askalânî, Fethü‟l-Bârî, c. 3, s. 65; Aynî, Umdetü‟l-Kârî, c. 7, s. 254. 408
Kirmânî, el-Kevâkibü‟d-Derârî, c. 7, s. 13. Askalânî, Fethü‟l-Bârî, c. 3, s. 65; Aynî, Umdetü‟l-
Kârî, c. 7, s. 254.
409 Askalânî, Fethü‟l-Bârî, c. 3, s. 65.
410 Askalânî, Fethü‟l-Bârî, c. 3, s. 65. Benzer değerlendirme için bkz. Kastallânî, ĠrĢâdü‟s-Sârî, c. 2,
144
ileri sürdüğü icmâ„nın Ġmâm Mâlik‟in “Nebi‟inin kabrini ziyeret ettim” sözünü hoĢ karĢılamaması ile oluĢmadığını ileri sürmektedir. Ġmâm Mâlik‟in hoĢ karĢılamadığı Ģey edep gereği bu sözün sarf edilmesi olduğunu kendi muhakkik tabileri aktarmaktadır.411
KeĢmirî (1875-1933) cumhurun kendi görüĢüne destek olarak aynı
zamanda selefi sâlihinin Ravza-ı Mutahharra‟ya yaptıkları ziyaretlerinin tevatür derecesinde biliniyor olmasını ileri sürdüklerini aktarır. O, Ġbn Teymiyye‟nin selefin kabri değil mescidi ziyaret ettiklerine dair ileri sürdüğü karĢı argümanı Mescid-i Aksâ‟ya yapmamalarına gerekçe göstererek yetersiz bulur.412
Hadis Ģârihlerinin Takıyyüddîn es-Sübkî‟den (ö. 756/1355) yaptıkları alıntı aynı zamanda onların hadîs hakkındaki görüĢlerini de özetlemektedir. Sübkî yeryüzünde fazileti kendi zatından ötürü olan üç mescit dıĢında bir yer olmadığını, zatından ötürü bu üç mescit dıĢında baĢka bir yere yolculuk yapılmayacağını, faziletten kastının da ġârî‟in muteberliğini kabul edip üzerine Ģer‟î bir hükmü bina etmesini kast ettiğini söyler. Dolayısıyla baĢka yerlere mendûb veya mubâh olan cihâd, ilim ve arkadaĢ için ziyaretlerinin yapılabileceğini ifade eder. Müstesnanın müstesna minhin cinsi olduğundan hareketle hadîsi Ģu Ģekilde yorumlamaktadır:
“Zikredilen üç mescit dıĢında mescitlerden bir mescide veya mekânlardan bir mekâna zatı gereği yolculuk yapılmaz. Ziyaret ve ilim talebi için yolculuk ise mekâna değil mekânda olan içindir.”413
Azîmâbâdî, ġâh Veliyüllah ed-Dihlevî‟nin (ö. 1176/1762) kabir, evliyanın yerleri ve Tur gibi yerlerin tümünün de yasak kapsamında olduğu görüĢünde olduğunu aktarır. Dihlevî‟ye göre Hz. Peygamber‟in (s.a.v.) koyduğu yasak cahiliyeden yeni çıkmıĢ toplumun dinin Ģiarı olmayanları Ģiar edinmesine engel olmak ve dinin kutsamadığı yerlerin beĢer tarafından kutsanmasının önüne geçmek içindir.414 Azîmâbâdî de kendi dönemindeki yanlıĢ uygulamaları ve konuyla alakalı
411 Askalânî, Fethü‟l-Bârî, c. 3, s. 66. Kastallânî, ĠrĢâdü‟s-Sârî, c. 2, s. 344.
412 Muhammed Enver ġâh Hüseynî KeĢmîrî, el-„Urfü‟Ģ-ġezî ġerh‟u Süneni‟t-Tirmizî, tsh. ġeyh
Mahmûd ġâkir, Dârü‟t-Türâsi‟l-Arabî, Beyrut 2004, c. 1, s. 326-327.
413 Askalânî, Fethü‟l-Bârî, c. 3, s. 66; Kastallânî, ĠrĢâdü‟s-Sârî, c.2, s. 344.Sübkî‟nin görüĢü için
ayrıca bkz. Ebû Dâvûd Süleymân b. Ömer b. Mansûr el-Uceylî el-Ezherî, HâĢiyetü‟l-Cemel (Fütühâtü‟l-Vehhab bi Tavdîhi ġerhi Menheci‟t-Tüllâb), Dârü‟l-Fikr, t.y, c. 2, s. 36.
414 Azîmâbâdî, „Avnü‟l-Ma„bûd, c. 6, s. 12-13. Ebû Abdilazîz Kutbüddîn ġah Veliyyullah Ahmed b.
Abdirrahîm b. Vecîhiddîn ed-Dihlevî, Hüccetü‟l-Lahi‟l-Bâliğa, thk. Seyyid Sabık, Dârü‟l-Cebel, Beyrût 2005, c. 1, s. 325.
145
lehte ve aleyhte görüĢleri zikrettikten sonra Hz. Peygamber‟in (s.a.v.) kabrinin ziyaretinin mendûb olduğunu ancak yolculuk niyetinin baĢlangıç itibariyle Mescid-i Nebî olması gerektiğini söyleyerek kabir v.b için yolculuğa çıkılmayacağını ifade etmek istemektedir.415
Hadisle alakalı hadis Ģârihlerinin hadisi anlamada genel olarak iki kısma ayrıldıklarını söyleyebiliriz. Söz konusu ayrılık takdir edilecek müstesna minh ile alakalıdır.
a. Cumhur ulemânın benimsediği görüĢe göre takdir edilmesi gereken lafız aynı cinsten olmalı ve hadîsin konusuyla iliĢkili olmalı. Dolayısıyla takdir edilmesi gereken lafız mescittir. Konunun mescitler olmasından ötürü mescitle ilintili olan ibadet ise namaz olup namaz için ancak bu üç mescide yolculuğa çıkılabilir. Diğer mescitlerin birbiri üzerine üstünlüğü olmadığı için onlara böyle bir değer atfedip namaz kılmak için yolculuğa çıkılmasının fazileti yoktur. Bununla beraber namaz kılma amacı ve adağı olmaksızın baĢta Hz. Peygamber‟in kabri olmak üzere diğer kabir ve mekânlar ve baĢkaca amaçlar için yolculuğa çıkılabilir. Bu görüĢ sahipleri de konunun adak, i„tikâf, nafile namaz, farz namaz ile mutlak namazla ilgili olduğu hususunda görüĢ ayrılığı bulunmaktadır.
b. Diğer görüĢe göre takdir edilmesi gereken daha genel bir lafız olan mekân kelimesidir. Bu görüĢe göre mezkûr üç mescit dıĢındaki diğer mescitler ve mekânlar yasak kapsamındadır. Hz. Peygamber‟in (s.a.v.) kabri ve diğer yerler için ziyaret niyetiyle yolculuk yapmak doğru olmayıp hadîsin yasağı kapsamına girmektedir.
Bu hadîsten yola çıkarak yapılan tartıĢmaların ana ekseninin, mahzûf müstesnâ minhin nasıl bir “cins” kelime ile takdir edilmesi gerektiği etrafında dönüp dolaĢtığı bu çalıĢma ile bir kez daha ortaya çıkmıĢtır. ġedd-i rihâl hadîsinin genel olarak bütün tariklerinde müstesnâ minhu mahzûftur. Ancak ġedd-i rihâl hadîsinin bazı rivâyetlerinde mahzûf müstesnâ minhin, sarâhaten mescit olarak zikredilmesi416 ve
415 Azîmâbâdî, „Avnü‟l-Ma„bûd, c. 6, s. 35. 416 Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 18, s. 152.
146
çoğu âlimlerin ġedd-i rihâl hadisini, kitaplarında genelde ibâdet (namaz, itikâf)- adâk bağlamında zikredip değerlendirmesi, kanaatimizce cumhuru ulemânın bu konudaki görüĢünün daha isabetli olduğunu teyid etmektedir.
2.7. ġEDD-Ġ RĠHÂL HADÎSĠNĠN ĠSLAMÎ ĠLĠMLERDEKĠ