• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

1.1.1. Örgütlenme Ġhtiyacının DoğuĢu

Ulusal KurtuluĢ SavaĢı’nın baĢarıya kavuĢturulmasından sonra Cumhuriyet kurulmuĢ, yeni bir devlet düzenine geçilmiĢti. Bu, bir halk yönetimi idi. Ne var ki, kurmak yeterli değildi. Saltanattan Cumhuriyete giden yolda yapılması gereken önemli iĢler vardı. Türk toplumsal yapısına da, çağdaĢ bir uygarlık, yeni bir düĢünce aĢısı gerekiyordu. Eski geleneksel yapı, Cumhuriyeti kaldıramazdı. Çünkü o, Doğu uygarlık değerleri ile, çağın gerisinde kalan islâm gelenekleriyle yoğrulmuĢtu. Bu duruk yapıdan ne Batılı anlamda çağdaĢ bir toplum çıkarılabilirdi, ne de dolayısıyla bağımsız, özgür, etkin yaĢamaya dönük yaratıcı insanlar yetiĢtirilebilirdi. Bunun için de, bu yapının değiĢmesi zorunluydu. KurtuluĢun da, geliĢmenin ve ilerlemenin de anahtarı bu geleneksel yapının değiĢmesinde saklıydı.1

Bu amaçla yeni bir anayasa ile devletin ana çatısı belirlenirken ve yeni seçimler sonucunda oluĢan meclislerde halkın yönetime katılımı arttırılırken, ülkede bir canlanma oluyor ve kitleler harekete geldikçe yapılanların az geldiği, bunların daha fazlasını yapmak gerektiği açıkça ortaya çıkıyordu. Sıra artık toplumsal devrimlere gelmiĢti.

Türk halkını kısa zamanda çağdaĢ düzeye getirecek sosyal ve ekonomik atılımlar birbirinin ardı sıra uygulama alanına aktarılmaya baĢlandı. Fakat devletin öncü kadroları devlet iĢlerinden yeterince zaman bulamıyorlar ve bu nedenle halk kitlelerinin arasına gerektiği kadar giremiyorlardı. Kitleler ise yapılan değiĢiklikleri zamanında izleyemiyor, böylece de bazılarını anlamakta zorluk çekiyorlardı.

Kitlelerin okumamıĢlık düzeyi, ülkede yapılanların son derece hızlı biçimde uygulama alanına getirilmesi, aydın ve halk kopukluğu birçok sorun yaratıyor ve ülke iĢlerinin yürütülmesinde birbiri ardı sıra zorluklar çıkarıyordu. Aradaki

____________________________________________

1 Mehmet Salihoğlu, “Atatürk Devriminin Anlamı ve Ereği”, Atatürkçü Düşünce Üzerine Denemeler, Atatürk ve Devrim, Halkevleri Atatürk Enstitüsü Yardımcı Yay., Ankara, 1973, s. 57.

kopukluğu giderecek, aydın ve halk kaynaĢmasını sağlayacak, devrimin öncü kadrosu ile halk kitleleri arasında bağ kuracak, halkı devrim ilkeleri doğrultusunda eğitecek ve yönlendirecek yeni bir yapının gereksinmesi duyuluyordu.

Kemalist devrimin halkçılık ilkesi yeni yönetimin halk yönetimi olmasını ve yöneticilerin halkın içinden gelmesini, kitlelerle kaynaĢmasını öngörüyordu. Bu ilke doğrultusunda yepyeni bir örgütlenmeye tüm ülke düzeyinde ihtiyaç vardı.

Yöneticilerin yanı sıra, halkın çeĢitli kesimleri de böylesine bir gereksinme içinde olduklarını belirtiyorlar ve yeni yönetimden bir çözüm bekliyorlardı.

Atatürk yurt gezilerinde cumhuriyetin, demokrasinin ana ilkelerini halka anlatıyor, bunun gereklerinin yerine getirilmesini onlardan istiyordu. Yeni kurulan devletin bir halk devleti olması ve buna kitlelerin sahip çıkması istenen bir amaçtı;

ama bu kendiliğinden gerçekleĢmiyordu. Bu hedef doğrultusunda yeni bir örgütlenmenin sancısı toplumun ve yönetimin çeĢitli kesimlerinde duyulmaya baĢlanınca diğer ülkelerdeki sistemler incelenmeye baĢlandı. Günümüzün deyiĢi ile bir kitle eğitimine ve yetiĢkinlerin eğitilmesine gereksinme vardı. Batı demokrasileri çağdaĢ düzeye gelebilmek için yetiĢkinlerin eğitilmesine çok önem vermiĢlerdi.

Demokratik devlet ve yetiĢkinlerin eğitiminin çağdaĢ toplumlarda birbirine çok yakından bağlı olduğu genellikle benimseniyordu. Her demokratik devletin kendine özgü bir yetiĢkinler eğitim kurumu bulunuyordu. Bu kurumlar hem partilerüstü hem de inançlarüstü olarak insanların bir araya geldikleri ve kaynaĢtıkları merkezler oluyordu. Demokratik yaĢamın toplumsal anlamda kurulduğu bu merkezlerde yurttaĢlık bilgilerinin yanı sıra, toplumsal yaĢamın düzenli yürümesi için de gerekli bilgiler veriliyordu. Demokratik devletin kendisi de, yetiĢkinler eğitimine, öğretim ve kendi kendini yönetim özgürlüğünün gerçekten korunmasına ve yaĢamasına dikkat ediyordu. Kendi halkını yetiĢtirerek devlet de, gene kendi yararı için dolaylı yollardan bir sınırlılık düzenini toplum içine yerleĢtiriyordu.2

Bazı ülkelerde özel halk okulları, bazılarında ise kitle eğitimine yönelik benzeri halk kuruluĢları oluĢturuluyordu. Resmi devlet eğitiminin yanı sıra, bunlar daha özgür ve kendiliğinden bir kitle eğitiminin örgütleri olarak ortaya çıkıyorlardı.

_____________________________

2 Anıl Çeçen, Atatürk’ün Kültür Kurumu, Cumhuriyet Kitapları, Ġstanbul, 2000, s. 75,77-78.

Devletin yanı sıra belediyelerin de bölge halkının eğitimi için halk merkezleri oluĢturduğu görülüyordu. Devlet okullarına oranla özgür ve demokratik bir ortamda çalıĢan bu tür halk merkezlerinin yöneticileri, genellikle o merkeze gelen insanların seçimleri ile belirleniyor ve böylesine demokratik bir ortamda çalıĢmalar sürdürülüyordu.3

Bugünkü anlamda dünyada yetiĢkin eğitimi hareketinin kurucusu, Kuzeyin en büyük eğitimcisi unvanını taĢıyan ve yüksek halk okullarının kurucusu olan Danimarkalı din adamı piskopos .N. F. Grundtvig’dir. Bugün Avrupa Birliği’nin yetiĢkin eğitimi programlarına adını veren Grundtvig, 19. yy. baĢlarında yetiĢkin eğitiminin Danimarka halkı için bir ölüm kalım meselesi olduğunu anlamıĢtır.

Grundtvig, yabancı kültür içinde yüzen aydın sınıfla, çağdaĢ uygarlığın ve ulusal kültürün en alt seviyesinde olan halkın büyük kümeleri arasındaki uçuruma bir köprü kurmak gerektiğini vurgulamıĢtır. O’na göre bu köprü, yüksek halk okullarıdır.

Bu okullarda, orta sınıf halkı oluĢturan aydınlar, büyük halk kümelerine ulusal kalkınmaya katılmaları için rehberlik etmektedirler.4

Orta Avrupa ülkeleri de, eğitim sistemleri içinde yüksek halk okulları oluĢturuyorlar ve yetiĢkinlerin eğitimine genel eğitim sistemi içinde önde gelen bir yer veriyorlardı. Özellikle Almanya, yüksek halk okulları sisteminin öncüsü oluyor ve dünyaya bu sistemi öneriyordu. Bu merkezlerde kitle eğitiminin yanı sıra boĢ zaman değerlendirme eğitimine de ağırlık veriliyor ve bölge insanının iĢten arta kalan zamanını boĢ geçirmesi önleniyordu. Bu tür çalıĢmalar, yan uğraĢları destekleyerek daha çalıĢkan bir toplumun yaratılmasını sağlıyordu. Olumsuz ve zararlı alıĢkanlıklar, tembellik, durgunluk, baĢıboĢluk gibi toplumsal hastalıkların

____________________________________________

3Mehmet Rauf Ġnan, Orta Avrupa’da Gelişmenin ve Demokrasinin Temeli, ĠĢ bankası Kültür Yay., Ankara, 1971, s. 285-292; Çeçen, a.g.e., s. 78.

4 YetiĢkin eğitimi hareketlerinin amaçları her ulusta hemen hemen aynı olmakla beraber, hareket noktası ve çalıĢma tarzları baĢka baĢkadır. Ulusların içinde bulundukları durum, öncelikli gereksinimleri ve o ulusun karakterine göre bu eğitim tarzı değiĢmektedir. YetiĢkin eğitimi, örgütlenmiĢ öğretimin okuldıĢı ayağını tamamlayan ve yetiĢkinler için giriĢilen sistemli, planlı ve programlı bir etkinliktir. BaĢlangıçta dinsel ve insancıl duygularla toplumun yoksunluk içindeki halk kesimlerini dinsel öğretilere göre eğitmek amacıyla ele alınırken, daha sonraları seçkin gruplara yönelmiĢtir. Bugün ise, toplumu oluĢturan tüm kesimleri kapsamına almıĢ durumdadır.

YetiĢkin eğitiminin tarihsel süreç içinde kazandığı bu geliĢmeler dünyadaki sosyal, kültürel, ekonomik, yönetsel ve teknolojik değiĢme ve geliĢmelere bağlı olarak ortaya çıkmıĢtır (Ahmet Yıldız, Meral Uysal (der.), Yetişkin Eğitimi, Kaldeon Yay., Ġstanbul, 2009, s. 29-30).

önüne geçilmesinde gene boĢ zaman değerlendirme etkinliklerinin önemli rolleri oluyordu. BoĢ zamanları değerlendirmeye yönelik toplum merkezlerinin, çağdaĢ demokrasilerin geliĢmesine önemli katkılar getirdiği gözlemlenince, Türkiye’de de benzeri bir örgütlenmenin yolları araĢtırılmaya baĢlanır.5

Halkın eğitilmesine ve yetiĢtirilmesine yönelik olan örgütlenmeler her ülkenin gereksinmelerine göre biçimleniyordu. GeliĢmiĢ ve az geliĢmiĢ ülkeler arasındaki uçurumun her geçen gün daha da fazlalaĢması, zaman içinde üçüncü dünya ülkelerinin bilinçlenmesine yardımcı oldu. Kendilerinin ne olduğunu ve nasıl bir dünyada, geliĢmiĢ ülkelerin ne gibi tuzakları ile karĢı karĢıya olduklarını yakından görerek yavaĢ yavaĢ tutum değiĢtirdiler. Geriliklerinin ve yoksulluklarının kendi ellerinde olmayan dıĢ nedenler yüzünden anormal bir düzeyde olduğunu anlamıĢlardı. Dünya savaĢları ile baĢlayan yeni dönem bu bilinçlenmenin geliĢtiği yıllar olmuĢtur. DıĢ iliĢkilerin artması, yabancı ülkelerde öğrenim gören aydınların ülkelerine dönmeleri, üçüncü dünyanın büyük uyanıĢına giden yolu açmıĢtır.

Aydınlarda ve yöneticilerde baĢlayan bilinçlenme zaman içinde kitlelere de yansımaya baĢlamıĢtır. Üçüncü dünyanın sancılarını dile getiren büyük uyanıĢ, azgeliĢmiĢliğin bilincine varıldığı ölçüde ulusal kalkınma iradesini beslemiĢtir.

Atatürk’ün önderliğindeki Türkiye Cumhuriyeti de, böylesine bir bilinçlenmeyi kendi halkına taĢımak istiyordu. ÇeĢitli nedenlerle amacına tam olarak ulaĢamayan bu istek, bir yandan ana doğrultusundan saptırılmak istenirken, bir yandan da iç ve dıĢ oluĢların etkisiyle küçümsenmeyecek bir birikime yol açmıĢtır.

Osmanlı Ġmparatorluğu’nun çöküĢ sürecindeki yenilgiyle biten savaĢlar, Batı’nın sömürgeci devletlerinin ülkeyi iĢgal etmeleri önemli bir bilinçlenme yaratmıĢ ve bu bilinç ile Türk Ulusu KurtuluĢ SavaĢı’nı kazanmıĢtır. Bilinçlenme sürecindeki Türk toplumu kendi devletini çağdaĢ bir yapıda kurmuĢtur. Artık ülkedeki bu bilinç birikimini ve yeni devlet düzeninin ilkelerini halka anlatmak ve kitlelerdeki bilinçlenme düzeyini yükseltmek gerekiyordu.6

Eğitim bilimine göre de, ülkelerin kalkınma dereceleri ile okur-yazarlık

_____________________________________________

5 Ġnan, a.g.e., s. 285-292.

6 Çeçen, a.g.e., s. 79-81.

oranları arasında doğrudan bir bağlantı olduğu ileri sürülmektedir. Okuma-yazma bilmezlik, insanları kendi durumlarını düzeltmekten alıkoyduğu gibi, ülkelerin kalkınmasında aktif bir rol oynamalarını da önlemektedir. ĠĢlevsel okuma-yazma öğrenimi insanların çeĢitli alanlarda yeni uğraĢlar edinmelerini, dıĢ dünyayı kavrayarak bilinçlenmelerini sağlamaktadır. Bilgisizliğe karĢı savaĢın yalnızca okullarla kazanılamayacağı dünya deneyleri ile ortaya çıkınca, bu kez yeni arayıĢlar gündeme gelmiĢtir. Ġlköğretimin yanı sıra, yetiĢkinlerin eğitilmesi için bir de halk eğitimine gereksinme bulunduğu çeĢitli ülkelerce görülmüĢ ve buna göre eğitim sistemleri geliĢtirilmiĢtir. Ġlköğretimin açığını her yerde halk eğitimi kapatmıĢtır.7

Halk eğitiminin ülkemizde yetersiz olması ve tam bir eğitim sistemi kurulamaması yüzünden, Kemalist devrimler kitlelere zamanında ve tam olarak yansıyamıyordu. Aydınların, yönetici çevrelerin ve eğitim kurumlarının çabaları Kemalist devrimlerin kitlelere götürülmesinde yeterli olamıyordu. ĠĢte bu noktada yoğun bir halk eğitiminin ve bu doğrultuda yeni bir örgütlenmenin zorunluluğu ortaya çıkıyor ve Kemalist kadro, böyle bir ortamda halkla temasını arttırmak, rejimi halka benimsetmek çabası içerisinde bu konuda arayıĢa giriyordu.8

Devrimlerin ve cumhuriyetin ilkelerinin halkta yankı bulması için, halk da belirli kültür seviyesine sahip olmalıydı. Cumhuriyet yöneticilerine göre modern bir topluma ulaĢmak amacıyla Türk milletinin asli unsurunu oluĢturan halkı ortak bir ülkü etrafında toplamak, kenetlemek ve bilinçlendirmek için “terbiye etmek”

gerekiyordu. Hatta bilgi ve görgü eksikliği cumhuriyetin geleceği açısından tehlikeli görülüyordu.9

_____________________________

7 Çeçen, a.g.e., s. 81.

8 Zeki Arıkan, “Halkevleri’nin KuruluĢu ve Tarihsel ĠĢlevi”, Atatürk Yolu, C: VІ, S. 23, Ġstanbul, 1999, s. 261-281; M. Asım Karaömerlioğlu, “Tek Parti Döneminde Halkevleri ve Halkçılık”, Toplum ve Bilim, S. 88, Birikim Yay., Ġstanbul, 2001, s. 165.

9 Fatih Tuğluoğlu, “Türkiye’de Halkçılık Ġdeolojisi ve Halkevleri”, Erdem, Atatürk Kültür Merkezi, C: XIV, S. 42, Ankara, Ocak 2005, s. 107. Cumhuriyetin ilk yıllarında halkın %90’ının okur-yazar bile olmadığı düĢünülürse, yaygın eğitimin ya da halkın eğitiminin ne kadar önemli olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Nitekim Cumhuriyet kurulduktan sonra hız verilen halk eğitimi çalıĢmalarının düĢünsel temeli, Atatürk’ün daha KurtuluĢ SavaĢı sırasında, 1922 yılında dile getirdiği, “eğitimin amacının köylüye okuma yazma öğretmek ve temel bilgi vermek olduğu ve okumaz yazmazlığın ortadan kaldırılması gerektiği” görüĢlerine dayanır (Ersan Sözer, Tanju Gürkan, ġefik YaĢar, Türk Eğitim Tarihi, ed: Mustafa Sağlam, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayını, No: 913, EskiĢehir, 2011, s. 252).

Demokratik ülkelerin demokrasiyi tabana yayma doğrultusunda halk eğitimine ağırlık veren denemeleri ise Türkiye için yol gösterici oluyordu. Özellikle Ġsveç deneyi bu açıdan ülkemizde ilgi çekiyordu. Bu amaçla Cumhuriyet yönetimi bazı gençleri ve görevlileri Avrupa ülkelerine göndererek buralardaki halk eğitimi çalıĢmalarını inceletmiĢtir. Selim Sırrı Tarcan Ġsveç’e giderken, Vildan AĢir SavaĢır da Çekoslovakya gibi Orta Avrupa ülkelerine incelemeye gönderilmiĢ, gözlemleri ve verdikleri raporlar Ankara’da incelenerek geniĢ tartıĢmalara neden olmuĢtur.

Böylece, onların çalıĢmaları ile Halkevlerine giden yol oluĢmaya baĢlamıĢtır.10

Ayrıca 1929 yılında dünya ekonomisindeki bunalım ve 1930 yılındaki Menemen olayı ve Serbest Fırka olayları sonrasında devlet, ekonomik ve toplumsal hayatın her noktasına müdahale etme gereği duymuĢ, bu çerçevede pek çok kurum yenilenirken, bir kısmı da tasfiye edilmiĢtir. Bu hassas süreçte ülkenin ekonomik, toplumsal ve siyasal durumu Halkevlerinin oluĢumuna zemin hazırlamıĢtır.11