• Sonuç bulunamadı

George Sarton ve Bilim Tarihi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "George Sarton ve Bilim Tarihi"

Copied!
38
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GEORGE SARTON VE BİLİM TARİHİ

AYDIN SAYILI*

Çevirenler: MELEK DOSAY** - RECEP DURAN**

Profesör George Sarton, insan beyninin yarattığı en güvenilir bilgi çeşidi olarak, kültür ve uygarlığın ilerleyici tabiatından sorum lu temel u n ­ sur olarak, ve insan yaşam ının iyileştirilm esinden sorum lu b ir çaba ola­ rak bilim sel faaliyetin b ü tün insanlık için m üşterek b ir bağ teşkil ettiği biçim indeki oldukça yaygın tezin ateşli b ir taraftarıydı. Binaenaleyh, in­ sanoğlunun kaderini şekillendirm ede bilim in önem li olmuş olması gerek­ tiğine kuvvetle inanm ıştı; ve, uygarlığın olağanüstü inkişafından sorum ­ lu ana faktörleri kavrama çabamızda ve tarihin karşı konulamaz gücünü ön plana getiren b ir öge olarak, bilim ta rih in in büyük önem ine ve bu iş için uygunluğuna m ünevver kim seleri ikna etm ek için planlı bir uğraş ile meş­ gul olm uştu. Neticede, bilim tarih in i üniversitelerde bağım sız b ir akade­ m ik disiplin olarak sağlam biçim de kurm ak, Sarton için büyük b ir idealdi; m aam afih, bu ayrıcalıkla birlikte, bilim in rolü tarafında gelişen fikirleri bazı bakım lardan azalmış olsa bile, akadem ik b ir disiplin olarak bilim ta­ rih in in önem ini m üdafaası, geçerliliğini ve inandırıcılığını sürdürm üştür.

Bu düşünce ve fik irler genel k ü ltü r ve uygarlığın entellektüel kültür dilim i ile; yani bilime, ve d aha genel olarak oldukça sağlam ve güvenilir bilgiye dayalı, ya da bu bilgiye sıkı sıkıya bağlı k ü ltü r dilim i ile yakından ilişkili görünm ektedir. Entellektüel kültür, hiç şüphesiz A tatürk K ültür M erkezi’n in en başta ilgilendiği b ir k on u du r; ve, son yarım yüzyılda Batı Dünyasındaki üniversitelerde akadem ik b ir disiplin olarak hızla gelişen bilim tarihi ise daim î b ir insan çabası olarak bilim ile aşinalık kazanmayı kolaylaştıracak en uygun yoldur. Teşekkül eden bilim ile ilgilenir, böylece bilim in özellikle dinam ik yönlerini ortaya çıkarır; ve, d ar uzm anlık saha­ ların d a h ü n e r gerektiren zorlu gayretlerle sağlam b ir bilim sel k ü ltü r ka­ zanma güçlüğünü b ertaraf etm ek için uygun bir yol tayin eder. Bu nedenle bilim tarih i, bilim in, m etotların ın ve bilim sel tavrın geniş b ir g ö rü n ü m ü ­ nü ve genel görünüşünü geliştirm e ve ilerletmeye çok çeşitli yollardan yar­ dım eder.

* A n k a ra Ü n iv ersitesi, Bilim T a rih i O rd in a ry ü s P ro fe sö rü ; A ta tü rk K ü ltü r M erkezi Eski B aşk an ı, A n k ara.

(2)

118 AYDIN SAYILI

Akadem ik b ir disiplin olarak bilim ta rih in in daha klâsik üniversite m üfredat p ro g ram ların a sonradan ilave edilmiş, son derece iyi karşılanan yeni b ir m adde olması gerektiğini hiç şüphesiz gözönünde b u lu n d u rm a ­ lıyız. Bu fayda, avantajlı olan özlü b ir m edeniyet ku rm a süreci açısından ve özellikle b ir insan faaliyeti olarak b ilim in sağlam ve k ritik yaklaşım ını ve değ erlend irm esin i em niyet altın a alm anın etkili b ir yolu olarak izah edilebildi.

Özellikle bu bakım dan bilim tarih i entellektüel kültürüm üze ve bili­ m im ize çok değerli b ir katkı olarak savunulm alıdır. B undan başka, eğer bilim tarih i k ültür ve bilgim ize gerçekten yeni ve önem li b ir katkı oluştu­ ruyorsa, bağımsız b ir akadem ik disiplin olarak düşünülm esi ve k u rulm a­ sı ya da düzenlenm esi çok önem lidir. Gerçekten de, hakikaten bugünlerde b ir dereceye kadar yapıldığı gibi, bilim tarih in in kendi sın ırları içinden toplanan veya elde edilen bilgi ve izlenim lerin yardım ı ile kazanılan ka­ ra rla rın yardım ı ile bilim in tabiatına ilişkin düşünceleri şekillendirm ede bilim tarih i hiç kuşkusuz çok faydalı olm alı. Ç ünkü bilim tarihi böylece, epistem eloji ve bilim felsefesine ilişkin m eselelere, ya da bilim le ilgili so­ ru la ra ait diğer k onulara bakış açımıza yeni b ir boyut ekleyebilecektir.

1884 yılında Belçika’da doğm uş olan Sarton 1915 yılında Am erika Bir­ leşik Devletleri’ne gelmiştir. A m erika’daki ilk yıllarında birkaç konferans ve ders verm iş ve 1918’de W ashington C arnegie E nstitüsü’ne üye olm uş­ tur. Daha Belçika’dayken 1912’de kurm uş olduğu Isis’in neşri d ö rt yıllık B irinci Dünya Savaşı boyunca kesilmiş olm asına rağm en, Sarton’un ken­ di başına A m erika Birleşik D evletleri’nde onu kurm asıyla savaş sonrası yıllarda tek rar çıkmaya başladı. 1923 A ralık’ında Boston’da A m erika Ta­ rih C em iyeti’n in (A m erican H istorical Association) b ir toplantısını izle­ yen David Eugene Sm ith, Lynn T h o rn d ik e ve başka b ir g ru p üye 1924 H aziran’ınd a b ir araya gelerek A m erika Bilim Tarihi Cem iyeti’n i (Ame­ rican History of Science Society) kurdular. Bilim Tarihi Cemiyeti, bilim tarih i çalışm alarını ilerletm ek ve Sarton’u n çalışm alarını ve özellikle d e r­ gisi Isis*i desteklem ek özel am acı için ku ru lm u ştu .1

A m erika Birleşik D evletleri’ndeki ilk yıllar Sarton için kolay olm a­ mıştı, fakat 1918’de W ashington C arnegie E nstitüsü’n ü n araştırm a g ru ­ b una tayin ed ildiğinde işleri süratle daha iyiye doğru gitmeye başladı. Enstitüye katılm ası ona, artık ekonom ik sıkıntı çekm eden çalışm alarına

1 Bu Türkçe m etn in n o tları için m akalenin İngilizcesinin d ip n o tla rın a m üracaat edil­ m elidir. A ncak 25 n u m aralı no t uzunca b ir m etin d en oluştu ğ u n d an Türkçeye çevrilm iş, ge­ rekli yerinde Türkçe olarak sayfa altın d a sunulm uştur.

(3)

GEORGE SARTON VE BİLİM TARİHİ 119

kendisini adaması im kânını vermişti. Kısa b ir süre sonra Cambridge, Mas- sachusetts’e gitti ve orada kendisine, hem en hem en yaşam ının sonuna ka­ dar çalışmalarını devam ettirdiği W idener K ütüphanesi’nde uygun bir oda verildi.2

Sarton’un “U ne Encyclopedie L eonardesque” adlı Fransızca m akale­ si 1919’da Raccolta Vinciana’da. yayınlandı. Bu m akale Sarton’u n Carnegie E nstitüsü ile işbirliğine girm esinin büyük önem ini açıkça gösterir. B ura­ da şöyle yazar:

“ C arnegie Enstitüsü, bu oldukça yeni kurum , d aha şim diden çeşitli yönlerdeki kültüre yönelik önem li eserini çok başarılı şekilde icra etm iş­ tir. ... Geçen yıl, ilk olarak bu kurum kendisine büyük şeref veren yeni b ir ödevi üstlenm iştir. Mütevelli heyeti bilim tarih i alanın da sistem atik araştırm alar düzenlenm esine k arar verdi ve beni bu belirli am açla ensti­ tüye üye seçti. Bu mütevazi b ir başlangıçtır, fakat b u n u n ö nem ini şöylece b elirtm em m übalağa olmayacaktır: C arnegie E nstitüsü’nce bana hazırla­ n an ve b ü tü n zam anım ı d o ğrud an bilim tarih in i ilgilendirm eyen alanla­ ra hasretm em e izin veren im kân bildiğim kadarıyla dünyada tektir.”

Sarton buraya aşağıdaki d ip n o tu ekler:

“ Buna benzer b ir veya iki im kân Almanya’da Tıp Tarihi ve M atem a­ tik Tarihi için vardır, am a b u n lar bilim tarih i için değildir.” 3

Sonra Sarton tasarladığı çalışmasının ana hatlarını ayrıntılı olarak su­ nar. B urada iki ana m adde sayılmıştır: 1) Leonardo ve zam anının bilim i hakkın da özlü b ir çalışm a ve 2) O ndokuzuncu yüzyıl fiziğinin ve uygula­ m aların ın ta rih i.4

Daha sonra aşağıdaki sözleriyle şöyle devam eder:

“ H er şeyden önce, ilk girişim im ize konu olarak niçin L eonardo seçil­ di? Bu hayatım ı verdiğim tarih i çalışm alarım ın hedefi, onların doğrudan n eticelerinin çok ötesine geçer. Amaç sadece bilim tarih in i tanım ak de­ ğildir, fakat bilim i insanileştirmek tir, yani onu daha sevimli, daha canlı kıl­ m aktır, on u evolüsyon ve değişm e yolunda gösterm ektir, o n u n derin birliğin i ve aynı zam anda hayatım ızın b ü tü n diğer faaliyetleri ile olan sa­ yısız ilişkilerini açığa kavuşturm aktır. Öyleyse, bu am aca daha iyi nasıl va­ rılacaktı? Bu sentezi, bu ideal ahengi, aynı zam anda bilginlere ve sanatçılara, hem en büyük sanatçı, hem en büyük bilgin ve belki de zama­ n ın ın en iyi insanı olan L eonardo’n u n büyüklüğünde ve yegâne şahsiye­ tin d e gerçekleşm iş olduğunu gösterm ekten başka daha iyi anlatm ak nasıl m üm kün olacaktı?” 5

(4)

120 AYDIN SAYILI

İki sayfa sonra m etin şöyle devam eder:

“Zaten ben L eonardo’n u n ve çağdaşlarının fik irle rin in sadece serim- lenm esini önerm iyorum , fakat daha ziyade kendim i, m üm kün olduğu ka­ dar b ü tü n ü ile o fik irle rin oluşum unu ve evolüsyonunu açıklam ağa zorlam ak istiyorum . Bu beni hiç de arzu etm eyeceğim kadar d e rin şekil­ de O rtaçağ H ıristiyan, A rap ve Yahudi felsefesini incelemeye zorluyor, fa­ kat ödül büyüktür. L eonardo b ir yandan benim som ut b ir şekilde bilim in birliğini gösterm em e izin verecekse, b ir yandan da o n u n sürekliliğini gös­ term em e izin verecektir. Ç ünkü on u n şahsi dehası orijinal olsa bile o, geç­ mişe az derinlikte kök salmış değildir. L eonardo yalıtılmış b ir araz, b ir mucize değildir, fakat h içb ir zam an tam am en kesilmiş olmayan ve büyük bir bölüm ü gizli kalmış bile olsa varlığından şüphe edilemeyecek olan uzun b ir evolüsyonun ani ve en d e r b ir ürü n ü d ü r.” 6

Dorothy Stim son Sarton’dan bah sederken şöyle yazar:

“... Böylece onun ilk bilim sel tutkusu olan L eonardo da Vinci k endi­ sinden önce olup b iten lerin bilgisi kazanılıncaya kadar gereği gibi incele­ nem edi. Bu araştırm alard an yirm i yıllık çaba sonucu, L eonardo’dan elli yıl önce d u rd u rm a k zo ru n da kaldığı beş ciltlik Introduction to the History

of Science adlı eseri ortaya çıktı.” 7

S arton’un tüm m eslek yaşamı boyunca üzerinde ısrar ettiği b irb irin e bağlı iki fikir “ insanlığın b irliğ i” ve “bilim in b irliğ i” ya da “bilginin b irliğ i” fikirleriydi. Sarton, Introduction ciltlerinde b ü tü n dünyadaki pek çok insan grubu üzerin de çok geniş b ir ilgi alanına sahip olması sebebiy­ le bu konularda da b ir k arar verm eye kendini yetkili hissetm iş olm alıdır. Ve o, b u rada bu denli geniş ölçüde farklılıklar gösteren coğrafî bölgeler arasındaki nisbeten küçük ölçüde k ültürel tem asın bulu n d u ğ u dönem le­ ri ele alm aktadır.

Sarton m eslek hayatının başında şöyle söylem ektedir:

“... Ç ünkü b ir şey, bilim —en azından daim a klâsik olm uş bö lüm ü— tüm dünyanın o rtak düşüncesidir; o, h e r tü r keyfiliğin dışta bırakıldığı, aydın kesim in ü zerinde anlaştığı, ve tartışm a alan ın ın ötesinde m uvakka­ ten konm uş tüm olay ve teo rilerd en düzenlenm iş b ir b ütü n d ü r. Klâsik b i­ lim in alanı uluslararası imtiyazlı b ir alandır, çünkü bilim h er zaman bütün insan ların ortak m irasıdır. Üstelik, bilim İnsanî ilerlem en in gerçek m ih ­ verini o lu ştu ru r ve sosyal organizasyonun tem el m etodların ı ve gerçek p ren sib ini ortaya koyar. ...” 8

(5)

GEORGE SARTON VE BiLİM TARİHİ 121 Yine o n u n şöyle söylediğini görmekteyiz:

“ Bilim tarih i hiç değilse iki farklı biçim de bilim in b irliğ ini kurar. İl­ ki, h e r b ir bilim in ilerlem esi diğer b ilim lerin ilerlem esine bağlıdır; b u ra ­ dan şu sonuç çıkar ki, bilim ler bağımsız değildir, fakat b irtakım yollarla birbirleriy le ilişkilid irler ve bu ilişkiler arızî değil fakat organiktir. İkin ­ cisi, farklı yerlerde ve zam an zam an farklı m etodlarla yapılan bilim sel ke­ şiflerin eş zam anlığı içsel b ir uygunluk da gerektirir. ...”9

Sarton’u n çok seyrek kullanm adığı bu tü r id d ialar onun kendini fel­ sefî kurgulara kaptırm a âdetinde olduğu şeklinde bir izlenim uyanmasında gerçekten geniş b ir şekilde etkili oldu. M aamafih böyle bir genelleme, özel­ likle, onu n fik irle rin in bazı veçhelerine göre gerçekten yanıltıcı olacak­ tır. O n u n son olarak aktardığım ız pasajdaki sözlerine göre, Sarton’un bilginin çeşitli alanları arasında yakın karşılıklı ilişkiler an lam ında bilgi­ n in birliği fik rin i h içb ir zam an göze batacak şekilde vurgulam adığını sa­ nıyorum ; o b ü tü n lü k u ğ ru n a bilginin birliği fikrine kısm en işaret etm iş olabilir. Benim izlenim im şu ki, Sarton’un b ilginin birliğine yaptığı refe­ ran slar m ü n fe rittir ve öze ait olm aktan ziyade çoğunlukla yüzeyseldir. Fa­ kat buna karşılık, sekiz nu m aralı dip n otla yukarıda verilen pasajın gösterdiği gibi bilim in m illiyet, dil ve din sın ırların ı aştığı fikrin i vurgu­ lamıştır.

G ördüğüm üz gibi Sarton, C arnegie E nstitüsü için ondokuzuncu yüz­ yıl fiziğinin b ir tarih in i hazırlam ayı planlam ıştı. Eğer doğru hatırlıy or­ sam Sarton H arv ard ’da M atem atik 7 diye anılan ve m atem atik dersleri pro g ram ın d a yer alan b ir m atem atik tarih i dersi verdi. Jam es B. C onant da şöyle yazm aktadır: “Sarton’un gerçek b ir araştırm acı için esas farzetti- ği bilim sel eğitim Avrupa dilleri, paleografya, skolastik felsefe, siyasî ta­ rih , kilise tarih i bilgilerini kapsar, bu n lara ilâveten tabiat bilim lerin den b ir tanesinde tem el b ir eğitim de gerekir.” 10

B ütün b u n lar gösteriyor ki Sarton farklı bilim leri b irb irle rin d e n ba­ ğımsız olarak ele alm akta tere d d ü t etm em iştir. O nun, ana ilgileri bakı­ m ından bilim tarihçilerinin b ir tek bilimsel alanda yetişm elerinin çok tabiî olduğunu dü şü n d ü ğ ü n ü de görmekteyiz. Fakat o, b ir üniversitenin farklı bölüm lerin de verilen fizik, kimya, m atem atik ve biyoloji tarih leri dersle­ rin in yanyana getirilm esiyle bilim tarih in d e ideale yakın b ir eğitim k u ru ­ labileceğine inanm am ıştır.

C onant şöyle der: “ Kimyada doktora öğrencisi iken Profesör Sarton’ dan b ir bilim in tarih i (Kimya 8 ile gösterildiği gibi) ile bilim tarih i ara ­ sındaki farkı öğrendim . ..” 11

(6)

122 AYDIN SAYILI

Sarton’un, bilim tarih in e genel olarak tarih te büyük önem e sahip b ir yer verilm esi gerekir ve bilim tarih i, bilim ile hüm aniteler, veya bilim ile hüm anizm a arasında b ir k ö p rü ku rm alıd ır iddiası gibi fikirlere duygusal bağlılığı olduğu iyi bilinm ektedir. Daha d erslerin in en b aşlarında bu fi­ k irle r üzerind e kısaca d u rm ak âd etin d e olduğu iddiası doğru olabilir, fa­ kat sonra dersler ilerleyince bu fikirlere n ad iren tekrar atıf yapardı. Daha sık olarak, m odern Avrupa b ilim inin d u ru m u n d a olduğu gibi, üzerinde d u ru la n konu bu m ahiyette sarih ve ilginç birçok m isâllere ışık tutm aya elverişli olduğu h e r zam an farklı m em leketlerde çalışan bilim adam ları arasında önceden planlanm am ış ve tesadüfi işbirliğine dikkati çekerdi. Fakat o zaman da işaretler kısaca konu dışına çıkma şeklinde atıflar olurdu.

H er hal ü kârda, bildiğim kadarıyla, Sarton uygulam ada hiçbir zaman bu kavram ları sistem atik bir biçim de arı kavramsal çerçevede ele alm a­ m ıştır, o hiçbir zam an form el b ir felsefi yaklaşımı işin içine sokan bu fi­ k irler ya da kavram lar üzerine özlü m onografiler yazmamıştır. O nu n için insanın birliği ve bilim sel bilginin birliği fiilî b ir tem elde, bilim tarih in in b ü tü n bölüm lerini d o ld u ran bol bilgi tem elinde hakikaten aşikardı. Bu kavram lar ve duygusal bağlılığı olduğu bu fik irlerd en başka Sarton, bi­ lim ta rih in in işlenm esini sağlam b ir dayanak üzerine kurm ak ve ilerlet­ m ekle ilgilenm iştir. O nu n asıl ilgi ve hedefi bilim tarih in i bağımsız akadem ik bir disiplin olarak kurm aktı.

1930’da şöyle yazmıştır: “..Entellektüel elit günüm üzde —kısaca ede­ bî ve bilim sel diyebileceğim iz— aynı dili konuşm ayan ve aynı şekilde d ü ­ şünm eyen iki düşm an gruba bölünm üştür. H içbir şey yapılmazsa, bilim in m untazam ve karşı konulm az ilerlem esiyle o nları ayıran u çurum zorunlu olarak büyüyecektir...

“İnanıyorum ki, eğer iki taraf yeterince iyi niyetli olursa aradaki uçu­ rum epeyce azaltılabilecek, ve sonunda bu uçurum üzerine köprü kurm ak m üm kün olacaktır. Çok yıllar önce başladığım ve daim a hayatım ı adadı­ ğım bu h areketin ana amacı kesinlikle bu köprüyü inşa etm ek ve bu iki tara f arasında tabiî aracı olacak insan ları eğitm ektir. Başlangıçta bu in ­ sanların sayısı az olacak fakat yavaş yavaş artacaktır...

“... M aam afih en azından bizim de katılabileceğim iz b ir hüm anizm a tanım ı yapılabilir ve ben em inim ki hoşgörüsüzlük bu tanım içinde yer almayacaktır.

“ Ben kişisel olarak hüm anizm a h akkında daha fazla konuşm aktansa kendi köşemde, inşa edilecek bu k ö p rü için sakin b ir şekilde m ateryel h a­ zırlayarak çalışmayı tercih ederim . ...” 12

(7)

GEORGE SARTON VE BİLİM TARİHÎ 123

Ben inanıyorum ki son cüm ledeki ifade Sarton’un o yıllarda izlediği tutum ve davranışı çok doğru olarak tasvir etm ektedir.

Şüphesiz bilim tarih çileri daha önce de vardı; ve, bilim ta rih in in tam anlamıyla etkili bir literatürünü oluşturm uşlardı. Fakat bu literatürün oluş­ ması geniş ölçüde tesadüfe ve kişisel zevke bağımlıydı. En iyi ve en k albur­ üstü bilim tarih çileri genellikle bilim adam ı olarak eğitim görm üşlerdi; ve, o nlar d aha sonra bilim sel b ran şla rın ın tarih i ile ilgilerini geliştirm iş­ ler ve bilim tarih i alan ın a girm işlerdi. Sarton’u n hedefi, tıpkı tarihçile­ rin , fizikçilerin, ve psikologların bu özel sahalarda eğitim görerek yetişm eleri gibi, üniversitelerde bilim tarihçisi olarak eğitim görm üş te­ m el b ir grub a sahip olm aktı. İnanıyorum ki, Sarton’un bilim i insanileş­ tirm ek için ya da tarih çilerin ilgilerinin odak noktasını bilim e kaydırm ak için hayalî veya idealleştirilm iş yanlarına m ukabil, yukarıda sözünü etti­ ğim iz hedefi Sarton’un en ağırlıklı ve d o ğ ru dan yöneldiği gâyesiydi. Hiç değilse bu gâyesi d aha âcil çözülmesi gereken meseleydi; ve, b ir defa m a­ kul b ir ölçüde gerçekleştirildi mi Sarton’u n ü m idine göre gerisi a rtık ken­ diliğin den de gelirdi.

Sarton’a göre bilim tarihçisi olarak yetiştirilmiş kimseler bu amaç için hiç değilse bilim in b ir dalında yeterli bilgi ile ve de belirli kaynak dilleri ile donanm alıdır. Sarton’un düşüncesine göre b ir bilim tarihçisinin bilim ta rih in in b ü tü n alanı ile ünsiyeti olm alı ve bu n a ilaveten iki çeşit ihtisas­ laşmaya gitm elidir: M atem atik tarih i, fizik tarihi, ya da astronom i tarihi gibi bilim ta rih in in b ir bran şın d a b ü tü n çağları kapsayan düşey ihtisas­ laşma, ve b elirli b ir çağda belirli b ir k ü ltü r veya uygarlık üzerinde, m üm ­ kün olduğu kadar bilim in b ü tü n b ran şların ı ve ilgili entellektüel sahaları kuşatarak yatay ihtisaslaşm a. B unun ö rn ek leri Yunan bilim i, H in t bilimi, O rtaçağ İslam bilim i, ya da O nyedinci yüzyıl Batı Avrupa bilim i olurdu. Kelim enin tam anlam ıyla, bu ikinci tip ihtisaslaşm a şüphesiz erk en çağ­ lar için daha kolaylıkla gerçekleştirilebilirdir.

M aam afih Sarton bilim tarih çilerin in bu şekilde eğitilm esi konusun­ da gerçekten katı olm asına rağm en dogm atik veya aşırı heyecanlı değildi. O, bilim tarih in d e n genç b ir disiplin olarak söz ederdi, bilim tarihçileri için çeşitli yaklaşım, tarz ve yöntem ler vardır, ve bu özgürlük h e r zaman bu sahanın avantajıydı. Ç ünkü bu yoldan bu tarz ve yöntem lerin b irb irin i tam am lam ası ve b irin in yanlışını d iğ erin in telafi etm esi m üm kün oldu.

Introduction ciltleri o nd ö rd ü n cü yüzyıl sonunda durm asına rağm en,

S arton bizzat kendisi iyi yetişmiş b ir bilim tarihçisi için kurduğu bu idea­ lin uygun nitelikte olduğunu ispat etm iştir. Çünkü o, onaltıncı yüzyıl ve onu izleyen yüzyıllarda Avrupa bilim i konusunda çok tecrübeliydi. O nun

(8)

124 AYDIN SAYILI

bazı özlü m akaleleri gibi, H arv ard’da verdiği derslerin geniş kapsam ı b u ­ n un mufassal kanıtını verir. Sarton’un esas uzm anlık alanı, hiç değilse baş­ langıçta O rtaçağdan ziyade m o d ern Avrupa bilim idir.

Maamafih entellektüel ilham larını bilim tarihinden alan insanlara sa­ hip olm ak Sarton’un idealiydi. Gerçekten Sarton’un dü şündüğü gibi bi­ lim tarih çilerin in esas ihtisas sahaları olan bilim tarih in e daha çok diğer çalışma alan larına özgü nosyonları yüklem eleri norm al karşılanm azdı ve zaten bu bilim e ve tarih in e uygun olmazdı. O son çalışm alarının b irin d e şöyle yazmıştır: “ Bilim tarihi h erh an g i b ir sosyal ya da felsefî teoriyi sa­ vunm ak için b ir âlet olarak kullanılm am alıdır, yalnızca kendi amacı için, akıl dışına karşı aklın işlem esini tarafsız b ir şekilde gösterm ek için kulla­ nılm alıdır.” 13

Başlangıçta Sarton’un üniversite eğitimi için planı felsefe tahsil etm ek­ ti ve öyle yapmaya başladı. Fakat işin başında bırakarak bu konuyu terket- ti.14 Aşağı yukarı yirm i yıl sonra 1919’da 6 num aralı d ipn otu m u zun bağlı olduğu yukarıda zikredilen pasajda geçtiği gibi, O rtaçağ felsefesini ince­ lemekte, arzu ettiğin den daha d erin e gitm ek zorunda o lduğundan söz et­ mesi ilginçtir.

O nun öğrencilik g ünlerinden ve kariyerinin başlangıç yıllarından ka­ lan bu ifadeler yaşam ının en olgun dön em lerinde de Sarton’un zihniyeti­ ni tem sil etm ektedir. Sarton’un kesinlikle felsefeden hoşlanm azlık ya da nefreti yoktu; fakat tereddütsüz olarak Sarton’un çok cazip sorulara felse­ fi yaklaşımı olm adığı ve konularla uğraşm anın daha som ut ve doğrudan bilim sel yollarını tercih ettiği söylenebileceğine inanıyorum . 1952’de ya­ yınlanan A History of Science, Ancient Science Through the Golden Age of Greece adlı eserinde şöyle yazar: “Bilgi ve hikm etin yukardan geldiğini ve aşağı­ daki objeler üzerine b ir kartal gibi indiğini tasvvur eden Platon’un tipik ve ideal filozof olduğunu sarih olarak anlam aktayız. Bir m etafizikçinin bilgisi başlangıç için m ükem m eldir ve yukardan aşağıya ilerler; oysa bi­ lim adam ının bilgisi yeryüzü üzerindeki sade şeylerle başlar, sonra yavaş yavaş çok yukarılara doğru yükselir. Bu iki bakış açısı tem elinden fark­ lıdır.” 15

Sarton zaman zam an Abbot Payson Usher, A rth u r O. Lovejoy, Ray- m ond Clare A rchibald, Tenny L. Davis, Dirk J. Struick, ve Robert S. Wo- odbury gibi kim selerin m isafir konuşm acı olarak davet edildiği b ir bilim tarih i sem ineri yönetm iştir.16 Lovejoy’un m isafir konuşm acı olduğu bir gün, Lovejoy konuşmasını bitirdikten sonra Sarton, Ortaçağ bilimi ve Aris­ to fiziği gibi sahalarda daha doğru ya da özelliği olan bilim sel m uhteva­ n ın ya da m ateryalin felsefi konteksinden tefrik edilm esi ve bilim tarih çileri tarafın dan yeğlenen m uam elenin bu olması gerektiğine işaret

(9)

GEORGE SARTON VE BİLİM TARİHİ 125

etti. Lovejoy bu düşünceyi uygun görm ediğini sadece sözlerle değil, yü­ zünü de b u ru ştu rarak ifade etti ve bu fikir karm aşasının bir kabın d ib in­ de k a rm a k a rışık b ir b itk in in hassas k ö k le rin e b e n z e d iğ in i ve parçalanm aksızın tek b ir kökün ayrılması ve çıkarılm asında başarıyı üm it etm enin im kânsız o lduğunu söyledi. Sarton cevap verm edi; fakat Love- jo y ’un bu düşüncesini gönül hoşluğu ile karşıladı; Lovejoy’un, teklifine

karşı gösterdiği sabırsızca tepkiye sadece gülüm sedi.

İnanıyorum ki Sarton da zihninde noksansız b ir dikotomiye sahip de­ ğildi. Meselâ İbn Sînâ’dan bahsederken şöyle der: “Felsefeci İbn Sînâ Aris­ to’da olduğu gibi bilim adam ı İbn Sînâ’dan asla ayrılmaz.” 17 Fakat Sarton konuşurken genellikle kısa ifadeler kullanm ıştır; ve ince işlenm iş sofistik cüm leler kullanm am ıştır; belki de işte bu, onu n gerçek h ed efin in ötesine geçm esinin nedenidir.

Lovejoy ve Koyre gibi kim selerin ince işlenm iş ve titiz felsefî analiz­ lerine saygıda kusur etm em ekle b eraber onların, Sarton’un zihninde ide- alize ettiği bilim tarihçisi tip in d en , yani ilh am ların ın ana kısm ını ve konuya en elverişli kısm ını bilim tarih i h u d u tları içinden ya da hiç değil­ se bilim in k en disinden alan bilim tarihçisi tip in d en belli bir ölçüde fark­ lı oldukları düşüncesindeyim . Hiç şüphesiz Koyre bu geniş alanın sınırlı b ir kısmıyla ilgilenm iş, ve bilim tarih çilerin in önem li b ir kısmı için güç­ lü b ir ilham kaynağı olmuş ve ö rn ek çalışma yapmış büyük b ir bilim ta- rihçisiydi.” 18 Fakat o, Galile’n in çalışm asında deneyin önem li olduğu düşüncesini küçüm sem iş ve C assirer ile birlikte Galile’nin Platoncu cep­ hesini m übalağa etm iştir. Daha sonraki araştırm alar, öyle görünüyor ki, Galile’nin çalışm asında deneyin yerinin dikkate değer derecede önem li olduğunu, ve bu d u ru m u n Koyre tarafın d an tasvir edilene hiç benzem e­ diğini gösterm iştir.19

W.H. Donahue şöyle yazar: “O ndokuzuncu yüzyılda Galile, salınan avi­ zeyi ve Piza kulesinden aşağı bırakılan objeleri gözlem leyerek tabiat ka­ n u n ların ı keşfi olayının herkesçe şam piyonu olarak canlandırılm ıştı (ağırlık taşımayan k u ram ların tersine). Daha sonra A lexandre Koyre bize oldukça farklı b ir Galile, kuram için saygısı em p irik tahkik ihtiyacını şid­ detle red d ed en b ir Platoncu Galile gösterdi. Bu görüş yavaş yavaş geniş kabul görm esine rağm en, daha yakın yıllarda, özellikle son on yıl boyun­ ca b u n u n önem li b ir yanlış tanım lam a olduğu gösterilm işti. Thom as Sett­ le ve başkaları tarafınd an yapılan araştırm alar Galile’nin deneye geniş ölçüde güvendiğini gösterm iştir; ve, onun, evrenin Platoncu anlam da m a­ tem atiksel b ir ark etipi olduğuna in an d ığın ı ileri sürm ek için elde çok az delil vardır. B ütün b u n ların sonucu iki yönde özetlenebilir, Galile’n in ne

(10)

126 AYDIN SAYILI

olm adığı m eselesinde gittikçe sarahat kazanan b ir g ö rü n tü oluşuyordu; ve, onu n görüşleri için (eğer varsa) felsefî tem ellerinin neler olduğu üze­ rin e epey hararetli tartışm alar oldu.”20

R ichard S. Westfall’ın bu meseleyi değerlendirm esi şöyledir: “ Kitabın büyük kısmı... Drake’ın Galile’yi kendi yorum unu ihtiva et­ m ektedir. Herkes b u n u kabul etmez. Drake b ir azınlık pozisyonunu tem ­ sil ettiğin in pekala fark ın d ad ır; Galile gibi tartışm aya girm eye arzulu bir kişi olarak, Galile’n in deneyci olarak sahip olduğu görüşleri çoğu kez iğ­ neleyici b ir üslupla ve kuvvetli b ir şekilde b ü tü n detaylarıyla birlikte al­ m ıştır: Düşm anı (rakibi), Galile’n in Platoncu felsefe borcu nu vurgulayan ve onun hiç deney yapıp yapm adığını şüpheyle karşılayan Alexandre Koyre ve on u n izleyicileridir. Benim düşüncem şu ki, daha sonra değişmez bi­ çim de Drake kesin b ir çözüm ortaya koymuştur. O, yazm alardan, m akul bir şekilde reddetm eyi aşan deneylere ilişkin (bunlar arasında b ir tanesi eğik düzlem üzerine deneyleridir) zengin kanıtlar çıkarm aktadır. Koyre’ nin, Galile’de düşünsel deneyin abartıldığı —gerçekten çok abartılm ıştır— fikri üzerinde ısrar ettiği sonucundan kaçınılam az. Koyre’n in yazıların­ dan d e rin b ir şekilde etkilenm iş biri olarak şöyle söyleyeyim:

“A nlaşıldığına göre, aynı zam anda Drake de, m odern deneysel bilim adam ı m odeli olarak d ar anlam da em p irik b ir Galile tasvir etm ek teşeb­ büsünde aşırılığa kaçmak bakım ından eşit derecede suçludur. D erin fel­ sefî so ru ların lâboratuvarda gözlem ler yoluyla ku rulm adığını, b u n ların m odern bilime girmiş görüşlere kaydırıldığını öğretmesi bakım ından Koy­ re ’n in eserinin etkisi büyüktü. Galile, bu noktayı yadsıyamayacak biçim ­ de gerçekten deney yapmıştır. ...”21

Bu sözlerde b ir hayli hikm et ve m uhakem e gücü vardır. M aamafih öyle anlaşılıyor ki Koyre’nin, Galile’nin m etod anlayışını deneye başvur­ ması açısından çarpıtm ası olarak, meselâ, 1913’te E. G erland’ın Galile’nin eserini Koyre’n in yirm ialtı yıl sonra yazılmış iddialı m onografilerinden elde edilenden daha uygun ya da daha tedbirlice dengelediği iddia edi­ lebilir.22

Koyre şöyle yazıyor:

“ G erçekten de deney, Galile’nin son derece güzel biçim de izah ettiği gibi, tabiatın ö n üne b ir sual koymak oluyor, bu sualin sorulm asıyla ortaya çıkan faaliyetin, bu so ru n u n form üle edildiği dilin işlenm esinin b ir fonk­ siyonu olduğu son derece açıktır. Deneyim (tecrübe), hedefi teori ile sı­ nırlı dini b ir süreçtir. Bacon tarafından son derece önem verilen —scientia,

(11)

GEORGE SARTON VE BİLİM TARİHİ 127

activa, operativa— ve son derece yanlış anlaşılan m od ern bilim in

“eylem ciliği” teorik gelişim inin yalnızca tamamlayıcısıdır.

“Galile’n in doğ rud an ölçüm ler yapmaksızın, son derece dâhiyane bi­ çim de serbest düşm e yerine b ir yandan eğik b ir düzlem üzerindeki h a re ­ keti, ve öte yandan sarkaç h areketin i geçirdiği gayet iyi bilinm ektedir. O nun, iki yanlış faraziyeye dayanması gerçeğinin eksiltm ediği d e rin h ü ­ n e ri ve hayat verici kavrayışını takdir etm ek âdilce b ir tavır olur. Fakat, on u n kullandığı deney âletlerin in hayret verici ve acınacak duru m d aki yetersizliğine dikkatim izi yöneltm ek de yine doğru b ir tavır olacaktır.

“Düzgün ve cilâlanm ış b ir ağaç oluk içinde yuvarlanan bronz b ir top! Suyun dışarı aktığı ve ağırlığını ölçm ek ve böylece iniş zam anlarını ölç­ m ek için küçük b ir cam kaba b irik tir ildiği küçük delikli b ir su çanağı (Ro­ m alıların su saati, C tesebius’u nki zaten çok daha iyi b ir âletti): Ne kadar yanlış ve hatalı kaynaklar yığını!

“ Galile tarzı deneylerin bütünüyle değersiz olduğu aşikârdır. Bu de­ neylerin so n uçlarının m ükem m el kusursuzluğu b u n ların yanlış olduğu­ n u n kuvvetli b ir d elilid ir (aynen alınm ıştır).”23

Sarton’un bilim sel m etoda ilişkin kanaatleri daha geleneksel ve kla­ sik görüşlerle uyum luydu. B unların, uygulanan veya hiç değilse bilim a d am ların ın idealize ettiği bilim sel ru h ve araştırm a süreçlerine ilişkin inanç ve duygulara uyduğu tavsif edilebilir. Bu nedenle, örn eğin tabiatın anlaşılm asında b ir an a h ta r olarak m atem atiğe karşı olma, ya da deneyim veya titiz b ir gözleme büyük önem verilm esine güvenm em e gibi uç fik ir­ lere bağlı olması beklenem ez. O na göre bunlar, bilim ve bilim sel düşü n­ cenin m uhteşem binasının üzerine dayanm ak zorunda kaldığı sütunlardı. 1973 yılında yazan Stillman Drake, Galile’nin önceden bilinmeyen bazı n o tla rın d a n bahseder ve şöyle der: “Bu yayınlanm am ış m ateryel, yeni, önem li b ir keşfe gö türen tem el b ir varsayımı tecrübe etm ek için p lan lan ­ mış b ir dizi deneyi tem sil etm em esi halinde tatm in edici biçim de izah edi­ lem eyen hiç değilse b ir g ru p n o t ihtiva etm ektedir. Bu doküm anlarda deneysel veriler sayısal olarak verilm iştir, mukayeseler, teorid en çıkartıl­ mış hesaplanm ış değerlerle yapılmıştır, b ir başka beklenen neticeden ay­ rıla n b ir kaynak üzerinde durulm uştur, b u n u b e rta ra f etm ek için yeni bir deney planlanm ış, ve daha ileri deneysel veriler kaydedilm iştir. M atem a­ tiksel analizin etk ilerin in Galile’yi aştığı ispatına rağm en, m odern anali­ ze tabi tutulduğu zaman son belirtilen veriler çok dakik olarak çıkar. Eğer

(12)

128 AYDIN SAYILI

bu tam olarak m o d ern anlam ıyla deneysel cesareti göstermezse, tarih çile­ rin bulm ayı istedikleri stan d artları anlam ak güç olur.

“ Bu n o tların keşfi daha önceki tarih çilerin kanaatlerini kuvvetlen­ dirm ektedir. O n lar Galile’n in sadece yayınlanm ış e serlerin i okum uşlar, fakat düşünce tarih in d ek i peşin hüküm lü b ir süreklilik nosyonuna sahip olmaksızın bunu yapm ışlardır. Daha bilgili m eslektaşlarım ızın fikri, uzun vâdeli düzenli bilimsel gelişmelerin peşin hüküm lü görünüm leri ile uyum ­ lu felsefi yorum larda yegâne desteğine sahiptir. ...”24

Öte yandan, Galile’n in teleskop astronom isi alanındaki öncü ve gay­ retli çalışmasının onun bilimsel bilginin em pirik tem ellerine büyük önem verdiğine ink âr edilem ez biçim de açık kanıt teşkil ettiği hiç şüphesiz yay­ gın biçim de bilinen b ir hakikattir.25

Bu bağlam da şu da ilginçtir ki, 1953’te yapılan O naltm cı Yüzyıl Bili­ mi üzerine Royaum ont Sim pozyum u’nda Koyre, Galile’nin İki Yeni Bilim

Üzerine Diyalog adlı eserinin ortaya çıkışından tam b ir yüzyıl önce, 1537’de,

W alter H erm an n R yff in b ir m erm in in m aksim um m enzilinin top nam ­ lusunun kırkbeş derecelik yükseklik açısına tekabül ettiği hakkındaki de­ neysel olarak kurulm uş neticeden söz edişine işaret eden b ir referansı önem li kabul etm edi. Bu tip topçu deneylerinin Galile’nin m erm i yolu üzerine olan çalışması için hazır deneysel veriler olarak kullanılabilece­ ğini kabul etmeyi redd etti.

Galile’nin Platoncu cephesine gelince, zaten yukarıda W.H. Donahue’- n in bu meseleye ilişkin b ir ifadesini aynen verdim . Galile’nin Platoncu cephesinin eldeki meseleye uygunluğunun ihtilâftı b ir konu gibi g ö rü n ­ dü ğü nü gösterm ek için sadece E rnest A. Moody’den aşağıdaki alıntıyı ilâ­ ve edeceğim:

“Duyum u akıla birleştirm ek ve akılı gerçeğe bağlam ak —Bu, A risto­ cularla Platoncular arasındaki zıtlıkları aşan b ir idealdir; ve, Galile’yi ‘m o­ d e rn m ekaniğin kurucu su ’ ad ın ı haklı olarak kazanmaya m uktedir kılan, on un gerçek bilim in bu idealine kendini adamasıydı.”26

Sarton’un görüşünü savunmaya eğilimli olduğum gerçeğini göz ö n ü n ­ de bu lu n d u rarak , hem en hem en tartışm ayı güçleştiren böyle b ir tartışm a konusu için Koyre’nin bir ö rn ek oluştu rup oluşturm ayacağını m erak et­ m ek yersiz olmayabilir. Hâl-i h âzır kontekste, bu ö rneğin değeri, Sarton’ u n düşüncesinin inandırıcılığı için sonucu keskin b ir sınamayı oluşturan tem elli b ir belirlem eye dayanır; ve, bunun, yanlış anlaşılm ış k onuların bu­ lu nduğu bazı ince noktaları ortaya koymaya yarayacağına da inanıyorum . B undan başka, Sarton, yukarda belirttiğim gibi, bilim tarih i eğitim i gö­

(13)

GEORGE SARTON VE BİLİM TARİHİ 129

re n le rin elde edebileceği daha büyük özgürlüklerin zam an zam an yeni b ir disiplin olarak bilim ta rih in in gelişim i için b ir avantaj olmaya da ya­ rayacağına in an d ığ ın ı söylemiştir.

Zannediyorum Koyre bilim sel çalışm anın em p irik yanını küçük gör­ m esine vesile olacak b ir felsefi eğitim e sahipti. Fakat m atem atikte bilim ­ sel tem elli b ir eğitim i ve m atem atiksel tipte eğilim i olan b ir kimse de pekâla aynı şeyi fazlasıyla düşünülebilir. Ve m atem atikçilerin de kendi ara­ ların d a farklı düşünce g ru p la rın a ayrılm a itiyadında oldukları bilinm ek­ tedir. C harles S inger’a göre “ H erkes doğuştan ya P laton’u n ya A risto’nun taleb esid ir” denm ektedir.27 Bu tabiatın kültürel zem inleri de entellektü­ el zevkin bu çeşitliliğini açıklayabilirdi.

Sarton’un düşü nd üğü şekilde kendisini m erkeze koyan ve kendisine güvenen bilim ta rih in in özellikle p ersp ek tif ve zem ini, bilim felsefesinin mukayese edilm esi veya değerlendirilm esi m üm kün olan farklı değer yar­ g ılarına karşı genişletm eye etkili biçim de yardım cı olabileceğini düşün ­ m ek ya da üm it etm ek kesinlikle fazla iyim serlik sayılmam alıdır. Bu nedenle, bilim tarih in e önceden oluşm uş fik irleri sokmaya uğraşan diğer alanların uzm anlarından ziyade, m üm kün olduğunca, bilim tarih in in ken­ di o lgu ların dan doğan entellektüel atm osfer içinde bu yargıları o lu ştu r­ maya veya değerlendirm eye yardım cı koşulları yaratm ak takdire şayandır. Ç ünkü, en azından şu söylenebilir ki, bu, bizim bu m eselelere bakış açı­ mıza yeni b ir boyut katacaktır. Aynı şey şüphesiz, h attâ daha da fazlasıyla daha sabit biçim de saptanm ış başka çeşitli ideolojiler için de geçerli ola­ caktır.

Öte yandan, Sarton’un, Koyre’n in kendi ideal bilim tarihçisi tipine uym adığını düşün d üğü n e d air som ut b ir kanıt olm adığını vurgulam alı- yım. Koyre’n in bu ideal tipe pek uym adığı yalnızca benim kişisel kanaa­ tim veya düşüncem dir. 1953 yılında K udüs’te U luslararası Bilim Tarihi A kadem isi’n in ve Bilim Tarihi ve Bilim Felsefesi Cem iyeti’nin düzenledi­ ği U luslararası Bilim Tarihi K ongresindeki b ir yürütm e kom itesinde iken, Sarton ile Koyre arasındaki hoş m ünasebetten, Bodenheim er, Millas Val­ licrosa, Laignel-Lavastine, Joseph Needham ve daha genç meslektaşları Re­ ne Taton gibi b en de etkilenm iştim .

Laignel-Lavastine’i eserlerin d en tanıyordum ; bu kongre boyunca da o nu daha yakından tanıdım . O akşam ki to p lan tın ın günd em inde b ir p a r­ ça incelik isteyen b ir m adde vardı; ve, b ana yakın bu lun an Laignel- Lavantine ansızın bana tecessüs dolu bir bakış attı ve orada bulunuşum un n ed en in i ve n ereli olduğum u sordu. Sarton’un m isafiri olduğum ve do­ ğal olarak oy hakkım ın bulunm adığı açıklandı. Bir an için, orada b u lu n ­

(14)

130 AYDIN SAYILI

mam benim suçum olm am asına rağm en odadan çıkarılacağım dan korktum . Fakat m esele kolayca çözüm lendi, kalm am a izin verildi. Bu kü­ çük olay, bilim tarih çileri ailesinin bu asil üyeleri arasında hakim gibi gö­ rü n e n bu m utabakatı daha sarih olarak farketm em e yardım etti.

Sarton’un, Giorgio de Santillana’n ın Koyre’n in Etudes Galileennes ese­ ri için tanıtm a yazısını, bu tanıtm a hiç de uzun olm am asına rağm en sıra­ dan bir tanıtm a yazısı gibi değil de, m üstakil b ir makale gibi yayınladığını da biliyorum .28

Santillana bu tanıtm ayı aşağıdaki gibi toparlam aktadır:

“ Bu titiz incelemeyi okuduktan sonra, bir kimse b u n u n Galile düşü n­ cesinin tem el b ir k arakterine gerektiği şekilde hakkını verm ediği duygu­ suna kapılabilir. M uğlak şüpheler, testler ve nitelem eler ağı içinde, nihayette Kartezyen fiziğin sarahatin d en daha verim li olduğu ortaya çı­ kan tem el b ir fiziksel anlayış ve sağlam lık algısını kaybetmemeliyiz. Fakat ağaçlardan dolayı o rm an g ö rü n ü m ü n ü kaybetme riskine girersek, bu ya­ zarın hatası değildir; o, sadece, titiz b ir doğrulukla işini yapm aktadır.”

I. B ernard Cohen şöyle yazıyor:

“ 1936’da H arvard Ü niversitesi’nde bilim tarih in d e doktora p ro g ra ­ mı açıldı ve Sarton sem inerlerine başladı. O nun yönetim inde iki aday dok­ to raların ı tam am ladı; bilim tarih in d e daha çok ihtisas öğrencisinin olm am asının sebebinin, bu yeni disiplinin araştırm a ve yaygınlaşma o r­ ganı Isis ve Osiris d erg ilerin in editörlüğü, yeni disiplinin propagandası ve ders verm e faaliyeti gibi yoğun görevlerin onda öğrencileri bu alana çek­ me ve onları eğitm ek için enerji bırakm am ası olduğunu zannetm iyorum . Buna rağm en, o, b ü tü n dünyada, bilim tarih in d e yeni dergiler, pek çok ki­ tap ve m akalelerle çabalarının meyvesini görm e zevkine sahip olmuş ol­ malı.”29

1934-1935 öğretim yılında H arv ard ’a ilk geldiğim zam an, bilim ta ri­ h in d e ikisi de Profesör Sarton’un yönetim inde çalışan iki doktora adayı vardı. B unlardan b iri M.I.T.’de teknoloji tarih i dersi veren Robert S. Wo- odbury idi. D iğerinin adını hatırlam ıyorum . M aamafih b u nlar doktora ça­ lışm alarını devam ettirm ediler. H atırladığım kadarıyla, bilim tarih in d e doktoraya yönelik çalışma için b ir kom itenin 1932’de kurulduğu ve bu tü r çalışm anın H arvard ’da o tarih ten itib aren böylece m üm kün olduğu söy­ lenm ekteydi. Isis'de böyle b ir düzenlem e için h erh an g i b ir işaret b ulam a­ dım. Bu bana çok dü şü n d ü rü cü görünm ektedir. Bu, verilen k arar için Sarton’u n hayal kırıklığına uğradığını gösterebilir mi?

(15)

GEORGE SARTON VE BlLlM TARİHİ 131 H arv ard ’ın seçkin rek tö rü Jam es B. C onant bu meseleye ilişkin biraz m üphem olm asına rağm en b ir ipucu ihtiva ediyor gibi g örü n en şu ifade­ leri kullanm aktadır:

“George Sarton’un H arvard Üniversitesi ile resm î bağı 1916 sonlarında başladı ve 1951’de em eritus profesör olarak em ekliliğine kadar devam et­ ti. İki yıllığına ders verm ek üzere ilk atam ası b ir dünya savaşı ve o n u n ge­ tirdiği yerinden kopm alara bağlı m uvakkat düzenlem elerden b iri gibi gö­ rünm ektedir. ...Şüphesiz yapılan bu iki düzenlem eler oldukça özeldi. Sar­ ton, H arvad’daki ders verm e görevinin yanısıra W ashington C arnegie Enstitüsü’nü n kadrosunda b ir görev kabul etti. Bilim Tarihi Cemiyeti Isis*i desteklem e âşikar amacı için k urulm uştu. B ütün bu m eselelerde Profe­ sör Lavvrence J. H end erso n ak tif b ir rol oynadı.

“ H enderson, Başkan Lovvell’in k a ra rla rın a güvendiği daha genç kü­ çük b ir g ru p tan biriydi. ... Ne Başkan Lowell ne de Prof. H enderson aka­ dem ik form aliteler ve organizasyon konusunda lüzum suz endişeye kapılm ışlardı. Bir ü niversitenin esas m eselesinin p ro fesörlerin yeteneği ve orijinalliği olduğu şeklindeki kanaatlerin e aykırı olarak istikbal ile il­ gilenm ediler. Ve Başkan Lowell genellikle kanaatlerini desteklem e yaygın görüşten ayrılan adım lar atm aya istekliydi. ...

“ 1933’te H en d erson’u n teşvikiyle, Sarton’un yıllık ders verm e şeklin­ deki görevinin sürekli profesörlüğe d önüştürülm esi ile ilgili olarak C ar­ negie Enstitüsü ile b ir düzenlem e yapm ak için teşebbüste bulundu. Fakat 1940 yılına kadar bu öneri gerçekleşem edi ve Profesör Sarton’un hem H ar­ vard Üniversitesi ile hem de Garnegie Enstitüsü ile ilişkisi sürekli b ir m üp­ hem tem ellere dayalı kaldı. Bunun, bilim tarih in in önem inin ve Sarton’un seçkinliğinin H arvard tarafın d an kabul edilm esinde ileri b ir adım oldu­ ğ u n d an hiç şüphe edilemez. B undan başka, birkaç yıl daha öncesinden Fen ve Edebiyat Fakültesinin Tarih ve Bilim üzerine daim î konum daki bir kom isyonu tayini ilk defa H arvard ’da hem doktoraya götüren çalışma için hem de ilgi sahasının b elirlend iğ i lisans düzeyi için b ir akadem ik temel hazırlanm ıştır. Fakat Sarton’u n düşüncesine göre bu adım lar disiplin inin uygun bir tem el üzerine k u rulm asında çok yetersiz kalmıştır.”30

Conant, 1932’de kurulm uş gibi hatırladığım bu komiteye işaret etm iş olabilir, fakat b u n u n kuru lu ş tarih in i belirtm em ektedir. H er hâl ü kârda, C onant Sarton’un, H arv ard ’da bilim ta rih in in bağım sız b ir disiplin ola­ rak kuruluş biçim inde atılan ad ım lardan m em nuniyetsizliğine kesinlikle işaret etm ektedir.

C o n an t’ın aşağıdaki ifadeleri bu açıdan da ilginçtir. Şöyle söylüyor: “...Zaman zam an Profesör Sarton tarafın d an ileri sürülen bu ve benzeri

(16)

132 AYDIN SAYILI

ö n e rilerin id aren in bu konuyu önem le ele alm asını engelleyen m alî k arı­ şıklıkları vardı.” Ve yine, “Sarton’u n kafasında tasavvur ettiği büyüklükte b ir plâna başlam ak için zam an m üsait değildi. Bence Avrupa’ya A m erika Birleşik D evletleri’nde yeni b ir disiplin, eğer b ir ihtisas program ı için uy­ gun destek varsa lisans düzeyinde de kendi önem ini ispat etm elidir. Bu açıdan Profesör Sarton’u asla ikna edem edim . ...”31

Sarton’un bu meseleye ilişkin b ir şey söylediğini hatırlam ıyorum . Be­ nim kendi deneyim im , belirli koşullar altında bilim tarihi öğretim inin ba­ zen oldukça gelişmiş düzeydeki öğrenciler için daha uygun olarak düşünülebileceği fik rin e beni götürm ektedir. Ç ünkü, bilim tarih i aşikar olarak, tarih tarafınd an yargılarım ıza verilebilen b ir beğeni çeşnisi ve te­ mel bilim sel bilgiler üzerine dayanm ak zorundadır. Yanlış hatırlam ıyo r­ sam, zaten kazanılm ış olan bilgi üzerine inşa edilm eyi ya da eklenm eyi gerektiren k ütüphanecilik ve eğitim gibi bazı öğrenim bran şların d a da eğitim genellikle lisansüstü eğitim olarak plânlanm ıştır. M uhtem elen, Sar­ ton bilim tarih çilerin in yetiştirilm esi için kafasında böyle b ir eğitim prog ­ ram ına sahip olm uş olabilir.

Öyle anlaşılıyor ki, Sarton, bilim tarih in in bağımsız akadem ik b ir di­ siplin olarak kurulm asında b ir öncü olarak, eğitim açısından özel görevi­ ni hakkıyla başarm ak için uygun araçlara sahip olmadığı düşüncesindeydi. Fakat bu çalışm anın tem elini kurm ayla ilgilenen b ir araştırıcı olarak iyi b ir pozisyonda bu lu n d u ğ u n u kesinlikle hissetm iş olm alıdır. O n un “ inşa edilecek k öprü için küçük köşesinde m ateryal hazırlayarak” sakin b ir şe­ kilde çalışmayı tercih ettiğine ilişkin yukarıda alıntılanan sözlerinden bu anlaşılm aktadır.

A rnold Thackray ve Robert K. M erton şöyle yazıyorlar:

“ Birinci Dünya Savaşı o nu b ir m ülteci yaptı; ve, daha önceki sâkin dünyasını altüst etti. Ancak Avrupa’daki çoğu yaşıtının aksine, hiçbir za­ m an savaşın şiddetine doğ rud an m aruz kalm adı. Sivil karışıklığın d o ğ u r­ duğu problem ler o n u n kişisel yaşam ını teh d it etti; düzenini bozdu ve değiştirdi. Bu sıkıntılar on u n sebatı, enerjisi ve görevine son derece bağ­ lılığı yüzünden ona tesir edem em iştir. Kriz ve ikinci Dünya Savaşı’n ın son yılları boyunca m âkul ölçüde sâbit b ir gelire, büyük b ir kütü p h an ed e gü­ venle çalışma im kânına, dünyanın soru nlu m erkezlerinden uzak b ir aka­ dem ik kent m u h itin e ve H arvard Ü niversitesi’n in biraz eğitim ve kom ite çalışm asına m ahkûm olmuş kasvetli köleler gibi görü n en pek çok daim î m ensubunun yaptığı bilimsel çalışm aları yapm ak için b ir kütüphaneye sa­ hipti.”32

(17)

GEORGE SARTON VE BlLlM TARİHİ 133 W idener K ütüp han esi’n d e Sarton, ana girişten kitap rafların a ulaş­ m ak için dolaşm ak zorunda değildi. Çalışm a odasından uzak olmayan bir m erdivenle kitap rafların a gid en bazı kapalı kapılar için b ir an ah tarı var­ dı. Zaman zam an bazı kitaplara bakm am için bu kapalı kapılardan rafla­ ra geçmem için bana an a h ta r verm işti. Eliyle m erdiven trabzanını kavrar ve kendisini yukarı çekerdi, böylece m erdivenleri hızla çıkar ve kartlara bakm adan ihtiyacı olan k itap ların b u lun d u ğ u yeri yaklaşık olarak h a tır­ lar ve kısa b ir araştırm adan sonra ihtiyacı olan kitabı çeker alırdı. Bu hay­ re t verici işi sık sık nasıl başardığını bilm iyorum . Fakat şüphesiz ki, onun en çok ilgilendiği W idener K ütüphanesi rafların ın bölüm leri ile çok aşi­ nalığı vardı. B undan başka, ihtiyacı olan kitapları bu elde ediş yöntem ine başvuran başka kimseyi görm edim ve kim seden işitm edim . Öyle sanıyo­ ru m ki bu m etot yalnızca Sarton’a özgüydü. Bu ayrıcalık şüphesiz, bunu iyi bir şekilde kullanabilen kimse için çok verim li ve kıymetli idi.

Sarton’dan bahsederken Lynn T h o rn d ik e şöyle söylüyor:

“Bir zam anlar o, Bilim Tarihi için b ir enstitü kurm ayı düşündü, fa­ kat b ü tü n yalnızlığıyla, 185 W id en er’de eğer k endisinin b ir idarecisi, kü­ tüphanecisi, sekreteri, yıllık raporu, çeşitli idari görevlileri vs. olsaydı bilim tarih i için yapabileceğinin daha fazlasını zaten yaptığını söyleyerek onu vazgeçirdim.”33

C o nan t’ın yukarıda işaret edilen m akalesinde böyle bir enstitüye kı­ sa b ir a tıf vardır. Fakat, Sarton’un tasarladığı enstitüde eğitim ve a raştır­ m a faaliyetlerinin b irb irin e göre ağırlıkları üzerine bu sınırlı bilgi ile tahm inde bulu nm ak güçtür.

Jo n ato n R. Cole ve H a rrie t Zuckerm an şöyle yazıyor:

“ Hocası George Sarton’a benzem eyen M erton bu disipline (sosyoloji veya bilim sosyolojisi) öğrenci toplam akta başarılı olm uştu. Saygıdeğer bir bilim sel teşebbüs olarak bilim tarih in i k urm a m eşguliyetinde Sarton’un öğrencileri yıldıracak k adar şiddetli istekleri vardı. Klâsik ve Şark d illeri­ ni çok iyi bilen fazla kimse yoktu, Sarton’un zorunlu saydığı beş ya da altı ana m odern dili bilen de pek yoktu. Ve yine bilim tarih çileri için zorunlu saydığı fizik ve biyoloji b ilim lerin in h e r ikisinde de eşit ölçüde ileri d ere­ cede bilgisi olan daha az sayıda kimse vardı. Sahada tem el problem lerin ahenkli b ir form ülasyonunu ve kullanışlı araştırm a tek nik lerinin k u ru l­ m asını geliştirm ede de başarılı olam adı. Sarton bilim tarihi üzerine özel b ir p erspek tif geliştirm esine rağm en, bu potansiyel yeni üyeler tarafın ­ dan isteyerek kabul edilebilen b ir p ersp ek tif değildi. O zaman birkaç bi­ lim tarih çisin in k en dilerini Sarton’un öğrencisi saymaları şaşırtıcı de­ ğildir.” 34

(18)

134 AYDIN SAYILI

M erton’un ilk iki yayını bilim tarih i ile yakından ilişkilidir. Bunlar,

Osiris'de (1938) yayınlanan “ O nyedinci Yüzyılda İngiltere’de Bilim, Tek­

noloji ve Toplum”, ve Isis'te (1935) yayınlanan “M.S. 700-1300 Arasında Arap Entellektüel G elişim inin G idişatı” (Sorokin ile birlikte) adlı m akaleleri­ dir. O, şim di göreceğim iz gibi George Sarton’un etkisi altına girdi.

Aynı şey H arv ard ’ın genç b ir üyesi olan ve 1935 yılları civarında kim ­ yadan kimya tarih in e geçen H enry Guerlac için de m uhtem elen do ğ ru ­ dur. M arie Boas Hail, H enry G uerlac’ın biyokimyacı olduğunu, m aster derecesini 1933’te aldığını, ve H arv ard’a genç b ir öğretim üyesi seçildiği­ ni ve b u n d a n kısa b ir süre sonra do ğ ru d an George Sarton’dan ziyade L.J. H end erson ’un etkisinde kaldığı tarih alanına dön d ü ğ ü n ü söyler.35 Doris Helm an da anlaşıldığına göre Sarton’un etkisi altına girmiştir. Çünkü Radc- liffde Sarton’un idaresinde m aster çalışmasını yapmıştır. 1934 yılında Türk Milli Eğitim Bakanlığı tarafın dan özellikle Sarton’un yönetim inde Bilim Tarihi eğitim i yapm ak üzere A m erika’ya gönderilm iştim .

H enry Guerlac, kendi sahası olan fiziğin36 tarih i ile çok ilgilenen F.K. R ichtm yer’in sanıyorum dekan olduğu C o rnell’de bilim tarih in i bağım ­ sız akadem ik bir disiplin olarak takdim etm iştir. B urada b ir Radcliffe öğ­ rencisi olan M arie Boas Hail bilim tarih in d e ilk lisans ö ğ rencilerin den birisi oldu. Sarton’un b ir öğrencisi ve bazı bilim tarih i derslerind e sınıf arkadaşım olan Frederick G. K ilgour çok erken yıllardan itib aren Yale’de bilim tarih in in işlenm esine katkıda bulu ndu. Yale’de fizyoloji ve tıp ta ri­ hi profesörü olan, ve lisansüstü çalışm asının bazı safhalarında H arvard ile ilişki kuran ve Sarton’un arzu ların ın içten b ir destekçisi olan Jo h n F. Fulton bilim tarih in d ek i çalışm aları ilerletm ek için çok istekliydi.37

Tafsilâtlı ö rn ek ler verem iyorum . B unun için gerekli araçlarla dona­ tılm ış değilim . Fakat H arv ard ’ın kendisi şüphesiz göze çarpan ve çok aşi­ kâr b ir örnektir. Bilim ta rih in in Willy H a rtn e r ve Giorgio de Santillana gibi çok p arlak tem silcileri 1935 yılından kısa süre sonra H arvard ’ın b i­ lim tarih i hocaları g ru b u n a k atıldılar; ve, d ö n üşlerin de bilim tarihi çalış­ m aları ve eğitim i için yeni m erkezler kurdular.

H arv ard Ü niversitesi’nde C onant, Şubat 1960’da şöyle konuşm uştur: “H enderson’un bilim tarihine büyük katkısı George Sarton’u H arvard’a getirm ekti. ... Profesör Sarton’un H arv ard’daki uzun yıllarının tarih in i,

Isis ve Osiris’in editörlüğü n ü, kriz yılları boyunca H arvard ya da başka b ir

üniversiteyi, d üşündüğü asgarî b ir bilim tarih i bölüm üne sahip olmaya ikna etm ek için harcadığı fayda verm eyen çabalarını özetlemeye bile ça­ lışm anın yeri ve zam anı değil. Bu akşam b u rada H arvard’da bilim tarih i

(19)

GEORGE SARTON VE BİLİM TARİHİ 135 aktif öğretim kadrosuyla toplandık; bu ün iversitenin çok istenen karakte­ ristiği olan tarih ve bilim de gelişmiş b ir lisans ve lisansüstü araştırm a sa­ hası George Sarton’un bilim tarih in i A m erikan akadem ik çevrelerinin önem li bir parçası yapm ak için uzun yıllar harcadığı çetin gayretlerinin bazı meyveleridir.”38

C on ant’m bu sözleri bana çok düşü nd ü rü cü gibi görünm ektedir. Sar­ ton’un m atem atik tarihi ya da kimya tarih i gibi özel bilim b ran şların ın tarihlerinin tersine, özellikle, genel bilim tarihi derslerinde bilim tarihi eği­ tim ve öğretim organizasyonu d o ğrultusundaki faaliyet ve çabaları bilim ta rih in in bağımsız b ir akadem ik disiplin olarak kurulm ası ve yayılmasın­ da büyük rol oynamış olm alıdır. Yine, Sarton’un, h e r sene sü rd ü rd ü ğ ü ye­ terli ders verme ve özel lisans dersleri gibi az çok elem anter genel derslerin öğretim ini organize faaliyeti, bilim tarih in d en başka alanlarda eğitim gör­ m üş lisansüstü öğrencilere araştırm a yolu gösterm e ve organize etm e faa­ liyetinin aksine olarak bugüne kadar yapıldığından çok daha fazla vurgu­ lanm alıdır. Halbuki bu konunun yararları bu son du rum a daha çok dikkati çekmeye eğilim li gibi görünm ekteler.

Robert K. M erton, ilk defa kişisel b ir görüşm ede Profesör Sarton ile nasıl tanıştığını anlatır. 1933 yılı sonlarına d oğru Sarton’un YVidener Kü- tü p h an esi’ndeki odasının kapısını çalmıştı. O n un b ir dersini biraz düzen­ siz b içim d e dinleyici olarak tak ip etm iş ve k e n d isin i bilim sel araştırm aların a adamış, sert ve uzak d u ran bir kişi olarak ü n ü n ü ve ona yaklaşm anın güç olduğunu işitm işti. M erton o zam anlar üçüncü sınıf li­ sans öğrencisiydi. Şöyle yazıyor:

“ Hiç aklım dan çıkmayan bu ilk tanışm ada, yanm a yaklaşılmazlığı ile ü nlü araştırıcı beni sadece “kitap dolu ufacık çalışm a odası”na davet et­ mekle kalm adı, olum lu b ir şekilde bana yer de gösterdi. Böylece kısa, nok­ san ve bazen de itaatsiz çıraklığım başladı, b u nu 1956 yılında ölüm üne k adar devam eden kesintili biçim de m ektuplarla y ü rütülen b ir dostluk ilişkisi izledi. İlkin, zaten başlam ış olan b ir tez için p lanlarım ı anlatarak başladım . Bu p lanlara bariz b ir istekle baktığını söyleyemem; b u n u n yeri­ ne bana, onyedinci yüzyıl İngiliz bilim i gibi geniş b ir incelem enin yeni başlayan b iri için b ir parça fazla olabileceğini nazikçe söyledi. Fakat bu fikri reddetm edi. Cevabını olsa olsa kararsız olarak tasvir etm eliyim . Te­ re d d ü tle rin i açıklayarak aşağı yukarı onyedi sene önce H arv ard ’a geldi­ ğinden beri, sosyal bilim lerden ona gelmiş olan ilk lisans öğrencisinin ihtiyaçları için b ir araştırm a dersi uydurm aya çalıştı.

“Şimdi, yetişmekte olan genç b ir sosyoloğun bu işitilm em iş g ö rü n ü ­ m ünün onun disiplin sın ırların ı aşan genç evrensel görüşünü yeniden yü­

(20)

136 AYDIN SAYILI

rü rlü ğ e koymuş olabileceğinden şüpheliyim ... Tam am en tesadüfi değil, H arvard ’a hoca olduğu için de, bu tip ik şahsiyetten acem i b ir sosyolog için b ir araştırm a dersi açm ak için b ü tü n b ü ro k ra tik engelleri aşm asını iste­ m ek için oradaydım .

“Neyse ki H arv ard b ü ro k ra tik kim selerin elinde değildi; ve, açık b i­ çim de bu özel ders kısa sürede düzenlendi. Aksi halde başıboş sosyoloğu, akadem ik sın ırlam aların içinden o zam an güç bela kuru m haline g e tiri­ len bilim tarih i disip linin e çekm ek için icat edilen bu erken bilim tarih i konu su nu n ve d isip lin in in bu erk en ü stad ın ın yöntem lerini h a tırla ­ m azdım.

“Başka bir sarih hipotez daha var: Gerçekten George Sarton bana dost­ ça b ir ilgiyle, h attâ istekli b ir alâkayla davranm ıştır. Bu, biraz daha m a­ kuldür. Sadece güvenilm em esi ihtim al dahilinde olan h atıra kalıntılarıyla değil, am a kişisel doküm anlarla uyum lu olm a gibi fazladan b ir değeri var­ dır. ... Ne de vakitli vakitsiz gelişen ilişkim izde ona bağlı kalm ak zo runda oluşum şaşırtıcıdır. Ç ünkü, yüzüncü yıldönüm ü için bu ilişkinin tarih in i yaşarken yalnızca şimdi, cömertçe verilen hediyelerle beni kendisine (böyle b ir kasıtla olm adığına inanıyorum ) bağladığını, bu hediyelerin yığılm a­ ları sonucu kuram sal tem ellendirm e ya da araştırm a metoduyla çok az veya hiç b ir m ünasebeti olmayan, fakat b ir araştırıcı olarak yaşam ın sıkıntı ve d e rtleri yanında getirdiği haz ve n eşelerini keşfetm e ile m ünasebetli ola­ rak yaşam ım ı ve çalışm am ı etkilem iş olduğ un u keşfettim . Bir dolu avan­ taj elde ettiğini, böylece üzülm eden karşı konulan ra h a t b ir em ekliliğin sinsi cazibesine özlem duyan sürekli çalışmayla dolu b ir yaşam gerekti­ re n b ir borçlanm aya beni g ö tü rd ü ğ ü n ü şim di anlıyorum .

“Ancak şim di, bu olaylardan yıllar sonra, bu görünüşte yanda kalan kılavuzun bana ihsan ettiği gelişigüzel olmayan m addî ve sem bolik h e d i­ yeleri anlıyorum . Ve, b u n ları karm aşık biçim de h atırladığım dan, bu n la­ rın önem ve so n u rg u ların ı m übalağa ettiğim başta akla gelebilirse de, verdiğim d uru m gerçeğe uygundur.” 39

B ern D ibner şöyle yazıyor: “ Burndy K ütüphanesi’nde isim verilen üç oda vardır: Leonardo Odası, Faraday Odası ve George Sarton Odası. B un­ lar, k ü tü p h an e n in ziyaretçilerine ana ilgi sahalarını gösterm ek için tasar­ lanm ıştır. Sarton O dası, George Sarton’un entellektüel b ir disiplin olarak bilim tarih in i genişletm e arzusuna yardım eden eski zam anların ru h u n u canlandırm aktadır. D uvarlar üzerindeki Sarton’a ilişkin fotoğraf ve diğer resim li malzeme, yayınları kitaplık rafların ı doldurm ak ta ve h a tırla n m a ­ ya değer şeyler büyük b ir teşh ir rafın d a sergilenm işlerdir. H atırlanm aya değer şeyler arasında C arnegie Enstitüsü ile işbirliği yapm asından sonra

(21)

GEORGE SARTON VE BİLİM TARİHİ 137 ve H arvard Ü niversitesi’n de iken yayınladığı üçyüzden fazla yazısının (İn­ sanî bilginin genişliğini kapsayan) ayrıbasım ları da vardır. Teşhir rafı üze­ rin d ek i ayrıbasım larda arkadaş ve m eslekdaşlarına ithafları bulunur.”40

Millas Vallicrosa ile ilgili olarak T hom as F. Glick şöyle yazıyor: “ İbranice ve A rapça in celem elerine ve pedegojiye ilâveten Ispanya’­ da bilim tarih in i başlatabilen Millas kısm en George Sarton’dan güdü, des­ tek ve cesaret alm a örneğiydi.”41 Josep h N eedham da b ir dereceye kadar S arton’dan ve on u n Introduction to the History of Science adlı eserlerin d en etkilenm iş gibi gö rünm ektedir.42

H er şeyi hesaba katarak, Sarton’un, bilim tarihinde heyecanlı ilgi uyan­ d ırm ad a gayet başarılı olduğu ve h e r nasılsa yılm adan varlığa getirm eyi başardığı bu yeni disiplinde araştırm a ve eğitim in yayılmasında açıkça yar­ dım cı olduğu k on uların da küçük b ir şüphe var gibi görünm ektedir. O nun H arv ard ’da eğitim ve öğretim deki kişisel payı da m ühim sayılmalıdır. Bu görevi uzun yıllar sürm üştür, Radcliffe’de benzer b ir çalışma eklenm işti ve bu disip lin in yeniden şekillenm esi için yü rü rlü kte olan koşullara uy­ gundu. Sarton, H enderson, H artner, Santillana ve D ana B. D urand tara­ fından verilen bilim tarihi dersleri ben onları aldığım zaman pek po pü ler değildi. Sarton’un 1937-38 yıllarında verdiği derslerin , hatırlad ığım ka­ darıyla aşağı yukarı h e r b irin i elli öğrenci alıyordu.

B irinci sınıf b ir bilim tarih i yayını neşreden Aldo Mieli de oldukça önem li yayınlara sahiptir, ayrıca U luslararası Bilim Tarihi A kadem isi’ni organize etm iştir.43 Fakat bildiğim kadarıyla asla yeni disiplinin k u ru lu ­ şunda b ir öncü olarak Sarton’a rakip düşünülm em iştir. N eugebauer’in bi­ lim tarih in in yayılmasına ve gelişmesine şüphesiz büyük katkısı oldu. Ama o, A ntik Çağ ve astronom i tarih in e ağırlık vererek pozitif bilim ler üzerin­ de yoğunlaştı. Sarton’un sem inerinde A rchibald’ın b ir konuşm asında h a ­ tırladığım kadarıyla Sarton Brown Ü niversitesi’nde Raym ond Clare A rchibald’ın yerini aldı. Sarton’un seçkin öğrencisi I. B ernard C ohen’in yönetim inde doktora tezini hazırlayan D onald Flem ing 1950 yılları civa­ rın d a ve 1950’den kısa süre sonra Brown’daydı. O nun da Sarton’un öğren­ cisi olduğuna inanıyorum . M aamafih bildiğim kadarıyla o N eugebauer’in bilim grubuyla çalışm ıyordu. Ç ünkü N eugebauer’in bilim tarih i d üşün­ cesi ya da Brown’daki bölüm ün veya kısm ın alanı sınırlı tabiattaydı. Bu, yukarıda Sarton’un “Une Encyclopedie Leonardesque” adlı çalışmasından alınan pasaja d ip notta Sarton tarafın d an a tıf yapılan araştırm ayı h a tırla t­ m aktadır. Price tarafınd an verilen bilg inin gösterdiğine göre D onald Fle- m ing’in b ir süre sonra 1967-68 akadem ik yılında H arvard kadrosuna katıldığını görüyoruz.44

(22)

138 AYDIN SAYILI

Dorothy Stim son’u n aşağıdaki sözleri Sarton’un pozisyonunu özetli­ yor görünm ektedir. Şöyle diyor:

“ O n u n yazılarının ansiklopedik genişliği diğer araştırıcılar için taze ve verim li sahalara yol açtı. Hocalığı, daha genç insan ları kendi m etotları ve bakış açısından yetiştirmiştir. H er şeyden çok bilim adam lığının en yük­ sek stan d artların ı daim a sürdürm esi, kend ini zorla kabul ettiren görevi­ ne kendin i sam im î olarak adam ası, ve dürüstlüğ ü o n u n anısını yıllarca canlı tu tan bazı özelliklerdir. Bu ülkede du rm ad an genişleyen bilim ta ri­ h in in yayılması büyük ölçüde onun çaba ve gayretleri sayesinde gerçek­ leşmiştir.”45

Sarton çok büyük b ir çalışm a kapasitesine sahipti, ve fik irlerin i ilke ve kendisi örn ek olarak yaydı. B undan başka Isis sayesinde yeni disiplinin pro pag andasınd a gerçekten etkili faaliyetlerde bulundu. A rnold Thack­ ray ve Robert K. M erton bu ve başka benzer m eselelerde şöyle söylüyorlar:

“... Bu konular çekici olsa da, bu yazıda bu n lara girm eyeceğim , Sar­ ton’un yaşam ının bariz vasfı, b ir disip linin tarih in d e an ah tar kişi olarak on un eseri üzerind e yoğunlaşacağım . Bu eserin en tarçam izahının yanı- sıra odak noktası da şaheser eseri Introduction to the History of Science da bulunm aktadır; bu nedenle bu esere özel b ir önem vereceğiz. Fakat sara­ hat kazanacağı üzere, Introduction Sarton’un disiplin kurucu olarak kapa­ sitesi dahilind e üstlendiği çok çeşitli teşebbüslerden sadece biriydi.

“ Bir öncü için ulaşılabilir özgürlüğü kullanarak, Sarton disiplinine ilişkin ro llerin çeşitliliğinden zevk alm ış ve b u n ları da karakteristik bir bilinçsizlikle oynam ıştır. En büyük rolü b ir propagandacı olmasıydı. Seç­ miş olduğu konu için yaptığı p ropaganda, Francis Bacon’ın bilim in ken­ disi için yaptığı propagandayı kaçınılm az olarak akla getirm ektedir. Ve Bacon gibi Sarton da az bilinm esine rağm en bu hayati kapasitede en yıl­ maz m ücadelesini yapmıştır. Diğer rolleri o n u n yaşamı ve görevi için da­ ha m erkezi idiler. Yaratılacak b ir disiplin ile, kazanılacak b ir dünya, araç, tekniklerin, m etodolojilerin ve entellektüel hazırlığın tem ini on u n zih­ nin d e en üstte ve faaliyetlerinin ön p lan ın d a bulunur. O n un yeni disipli­ nin e bilgiye yönelik b ir kişilik verm ek esas amacıydı, on un kendi çalışma m odeli, uygun araştırıcılık için kendisini örnek veren m odeldi. Sarton, hem en değilse de idrak i özdeşlik kadar m eslekî özdeşlik ihtiyacının da pekala farkındaydı. Bunsuz bilgi alanı asla güvenli olamaz, insanın entel­ lektüel problem i için çok önem li olarak kabul edilm iş kalır. Uygun teş­ vikler o nu n kalem inden yayılmıştır. Bilim tarih i için m eslekî pozisyon ve enstitü ihtiyacı on u n sık sık üzerine döndüğü m eselelerdi. ...”46

(23)

GEORGE SARTON VE BİLiM TARİHİ 139 Sarton’un yalın teo rem ler ya da doğru kıyaslar açısından kom pleks insan m ü nasebetlerine ilişkin genel p ren sip le r veya m eseleleri düşü nm e­ ye m üsam aha gösterm e alışkanlığında olduğu ve zam an zam an çelişkiye düştüğü ya da paradoskları işe k arıştırd ığ ın a ilişkin b ir iddia vardır. Bu, çok değerli m antık d en en soruyu h a tırla tır; bu id d ia h erh an g i b ir biçim ­ de form el anlam da işlenm em esine rağm en sadece örneklem e m etoduna dayanır. Sarton’un sarih ve yalın teorem lerle uğraşm ada çelişkiye düşm e­ si benim için mesele değildir. M aamafih yapılan gözlem lerin farklı b ir yol­ dan çok d aha uygun olarak yorum lanabilm esi b ana m üm kün gibi görünm ekte, yani Sarton m uhtem el olarak yanlış yere yerleştirilm iş da­ kiklik hatasına, yani gerçekleştirilm esi kolay olmayan orantısız kesinlik belirlem eye çalışma hatasına düşm em iştir.

Bu m akalenin başlarında Sarton’un erken bir yazısından oldukça uzun b ir alıntı yapm ıştım . B unun b ir nedeni, pasajın sonuna doğru Sarton’un “L eonardo m ü n ferit b ir d u ru m , b ir m ucize değil, fakat hiç b ir zam an ke­ silm em iş olan uzun b ir evolüsyonun e n d e r ve ani b ir m eyvesidir” şeklin­ de yazdığı yazısından alıntı yapılmış olmasıdır. Bu, Thom as S. Kuhn’u akla getirm ektedir. Bu problem e h e rh a n g i b ir şekilde girm eye hazırlıklı deği­ lim, ancak Sarton devrim sel değişm elerin tarihsel süreklilik g ö rü n ü m ü ­ n ü çok fazla vurgulam asına rağm en, K uhn’un tezinin kendisininkiyle uzlaştırılam az oldu ğun u farketm ediğini sanıyorum . Çünkü, K uhn’un d ü ­ şüncesinin tarihsel süreklilik p ren sibin e uyduğunu düşünüyordu; ve, bu ona, hiç değilse b ir başka d u ru m d a ve bazı ayrıntılarda hakikaten öne sür­ düğü gibi, h e r b ir özel süreçte işe karışan ince ay rıntılar tem eline daya­ n arak açıklamayı d ü şü n d ü rd ü .47

Sarton, tafsilâtlı ve objektif b ir bilim tarih i araştırm asıyla elde edilen h akikatler arasından düzenli ve tek rarlan an ö rn ek leri m eydana çıkarm a­ ya çok istekliydi. Ve, bu tü r b ir bilim tarih i yaklaşım ına hasredilm iş m o­ nografiler yazarak konuyu sistematik biçimde ele almamasına, fakat sadece, yazılarında tesadüfi b ir biçim de bu tabiatta düşünce ve fikirlere referans yapm asına rağm en, bu konuda Kuhn’dan b ir anlam da daha gösterişçi ve­ ya en azından daha iyim ser olm uş olduğu söylenebilir. Bu, örneğin Kuhn’­ un aşağıdaki ifadesinden anlaşılabilir:

“ Bilim in m odern tarih in i yazma form asyonunda b ir üçüncü faktör sürekli sebat gösterm edir. Böylece bilim sel ilerlem eyi inceleyen öğrenci b ir b ü tü n olarak pozitif bilgi ile ilgilenir ve genel bilim ta rih le rin i özel bilim lerin tarih le ri yerine geçirir. Bacon’a, ve daha özel olarak Com te’a kadar izlenebilen b ir program , bu yüzyılın başına kadar gelenekleşm iş bir bilim sel faaliyet sistemi oluşturm uyordu. Bu yüzyılın başlarında, bütü n

Referanslar

Benzer Belgeler

lan ve ifrazları ile olan aykırılıklarını, diğer yandan günden güne artan ve bir sonu da gelmiyecek gibi görünen içtimaî hayattaki yaşama standartsıziığının

Sokak cephesinde kabul kısmı ile servis toplanmış ve arka cephe üze- rine yatak odaları konulmuştur.. Binanın ortasında büyük bir aydınlık

A n c a k Liman idaresi o gün için maçunayı veremediği ve bizim de beklemeğe vaktimiz müsait olmadığı için kesonun mesnet kazıklarını birbirlerine kablo bağlayarak ve

Mektebin plânı L şeklinde olup esas kısımda bir antre, kat merdiveni ve arkada toplantı ve spor salonu vardır.. Diğer kola,

Bina iki kattan ibaret olup zemin katı şömineli bir ka- bul salonu, oturma köşesi ve çalışma odasile yemek salonu ve servisi ihtiva etmekte, birinci katta ise yatak odaları

Zemin katında plânından anlaşılacağı veçhile kabul dai- resi ve servis kısmı vardır, üst kat doğrudan doğruya yatak odalarını ve banyoyu ihtiva edip ailenin hususî

Burada dört tane yatak odası, bir banyo, ayrıca hizmetçiler için servis merdiveni vardır.. Binanın etrafı kâmilen

Örneğin, doğa bilimlerinin genelleyici olma özelliği varken, aynı özelliği sosyal bilimler için varsayamayız (Aynı sosyal olayların ortaya çıkmasına sebep olduğu