• Sonuç bulunamadı

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI (TEFSİR)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI (TEFSİR)"

Copied!
281
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI (TEFSİR)

KUR’ÂN YORUM TARİHİNDE NUR SÛRESİ 31. AYET İLE AHZAB SÛRESİ 32- 33., 53. VE 59. AYETLERİN İNCELENMESİ

Yüksek Lisans Tezi

Bedriye Yılmaz

Ankara-2007

(2)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI (TEFSİR)

KUR’ÂN YORUM TARİHİNDE NUR SÛRESİ 31. AYET İLE AHZAB SÛRESİ 32- 33., 53. VE 59. AYETLERİN İNCELENMESİ

Yüksek Lisans Tezi

Bedriye Yılmaz

Tez Danışmanı Prof.Dr. Mehmet PAÇACI

Ankara- 2007

(3)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI (TEFSİR)

KUR’ÂN YORUM TARİHİNDE NUR SÛRESİ 31. AYET İLE AHZAB SÛRESİ 32- 33., 53. VE 59. AYETLERİN İNCELENMESİ

Yüksek Lisans Tezi Bedriye Yılmaz

Tez Danışmanı: Prof.Dr. Mehmet PAÇACI

Ankara- 2007

Tez Jüri Üyeleri

Adı ve Soyadı İmzası ... ...

... ...

... ...

... ...

... ...

... ...

Tez Sınav Tarihi ...

(4)

İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR III

ÖNSÖZ IV

GİRİŞ V-X

I. BÖLÜM

A. KUR’AN’IN NÜZÛLÜ ÖNCESİNDE GİYİM TARİHİNE BAKIŞ

1. Tevrat’tan Önce Giyim ve Başörtüsü 1

2. Tevrat ve Yahudi Geleneğinde Başörtüsü 5

3. İncil ve Hıristiyanlık Geleneğinde Başörtüsü 7

4. Cahiliye Arap Toplumunda Kadın 11

5. Cahiliye Döneminde Kadın Erkek İlişkileri 15

6. Cahiliye Döneminde Kadının Örtünmesi 15

II. BÖLÜM

A. TARİHÎ ARKA PLAN 21

1. Ahzab sûresi’nin Nazil Olduğu Dönemde Medine 21 2. Nur sûresi’nin Nazil Olduğu Dönemde Medine 26 B. İLK DÖNEME AİT TEFSİRLER

1. Ahzab sûresi, 32-33. Ayetlerin Tefsirleri 34

2. Ahzab sûresi, 53. Ayetin Tefsirleri 40

3. Ahzab sûresi, 59. Ayetin Tefsirleri 46

4. Nur sûresi, 31. Ayetin Tefsirleri 51

III. BÖLÜM

A. KLASİK DÖNEME AİT TEFSİRLER

1. Ahzab sûresi, 32-33. Ayetlerin Tefsirleri 78

2. Ahzab sûresi, 53. Ayetin Tefsirleri 84

3. Ahzab sûresi, 59. Ayetin Tefsirleri 89

4. Nur sûresi, 31. Ayetin Tefsirleri 92

(5)

IV. BÖLÜM

A. MODERN DÖNEM “ÖRTÜNME” YORUMLARININ TARİHÎ ARKA PLANI

1. Modern Dönem Öncesi (Klasik Osmanlı Dönemi) 110

2. Tanzimat Dönemi 120

3. Meşrutiyet Dönemi 128

a. Batıcılar: Abdullah Cevdet, Selahaddin Asım, Kâsım Emin 136

b. Ilımlı Batıcılar: Rıza Tevfik 140

c. Ilımlı İslamcılar: Musa Carullah Bigiyef 143 d. İslamcılar: Şeyhulislam Mustafa Sabri 146

e. Türkçüler 150

4. Osmanlı’nın Son Birkaç Yılı 151

5. Cumhuriyet’in İlk Dönemi (1950’ye kadar) 154

6. Cumhuriyet’in İkinci Dönemi 164

B. İLGİLİ AYETLER ÇERÇEVESİNDE, BAZI KONULAR ETRAFINDA YAPILAN MODERN DÖNEM YORUMLARI VE BUNLARIN TARİHİ SÜREÇ İÇERİSİNDEKİ DİĞER YORUMLARLA KARŞILAŞTIRILMASI

1. Sosyal Hayata Katılım 179

2. Haremlik-Selamlık 185

3. Hür-Cariye Ayrımı 190

4. Yüz Örtüsü (Peçe) 196

5. Açıkta Bırakılabilecek Alan 201

6. Başörtüsü 208

7. Moda ve Örtünme 211

V. BÖLÜM

A. ORYANTALİZMİN “ÖRTÜNME” ALGILAMALARI 218

B. ÖRTÜNMEYİ TECRÜBE EDENLERİN “ÖRTÜNME” ALGILAMALARI 230

VI. SONUÇ ve DEĞERLENDİRME 244

VII. KAYNAKÇA

(6)

KISALTMALAR a.g.e. adı geçen eser

a.g.m adı geçen makale a.g.s. adı geçen sayı a.s aleyhi selam

A.Ü. Ankara Üniversitesi

AÜİFİİED Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam İlimleri Enstitüsü Dergisi AÜİFY Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları

AÜSBE Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

b. bin

bkz. bakınız bsk. baskı c. cilt çev. çeviren Dr. Doktor

DİB Diyanet İşleri Başkanlığı H. Hicrî

haz. hazırlayan Hz. Hazreti

İFAV Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı MEB Milli Eğitim Bakanlığı

Prof. Profesör s. sayfa S. sayı

TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi T.C. Türkiye Cumhuriyeti

TDV Türkiye Diyanet Vakfı

TDVY Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları TTKB Türk Tarih Kurumu Basımevi t.siz tarihsiz

vb. ve benzeri ve dğr. ve diğerleri Yay. Yayınları

(7)

ÖNSÖZ

Tutum ve davranışları yönlendirenin düşünceler, düşünceleri oluşturanınsa dil (nesneler/kavramlar) üzerindeki anlamlandırmalar olduğu ve anlamlandırma eyleminin içinde yaşanılan sosyo-kültürel, sosyo-psikolojik durumdan bağımsız olmadığı varsayıldığında, bin dört yüz yıl öncesine ait bir metnin bugün yorumlanmasında, bin dört yüz yıllık tarihî sürecin, bu süreçte olup bitenlerin ve bu olup bitenlerin metnin yorumlanması üzerindeki etkisinin dikkate alınması gerekliliği ortaya çıkar.

Çalışmamızda kadının giyinmesi ve bazı davranışlarını konu alan Kur’an ayetlerinin yorumlanması geleneğine bu perspektiften bakmaya çalıştık. Kadim bir tarihe sahip olan kadının geleneksel giyiminin (başının örtüsüyle birlikte) modern döneme kadar (son iki yüz yıl) herhangi bir sorunsal oluşturmamışken, özellikle son yüzyılda tam bir toplumsal gerilim unsuru haline gelmiş olması bu çalışmayı yapmaya karar vermemizde itici güç olmuştur. Geleneksel giyime (örtünme/başörtüsü) yüklenen anlamların söz konusu gerilim üzerinde etkili olduğundan hareketle, bu anlamları, tarihi süreçte yapılan yorumlardan yararlanarak ortaya çıkartmaya çalıştık.

Bu çalışmanın ortaya çıkmasında akademik desteğini esirgemeyen danışman hocam Prof. Dr. Mehmet Paçacı’ya, konuyla ilgili rahatlıkla görüş alışverişinde bulunabildiğim arkadaşlarıma ve çalışmalarım sırasında kendilerini zaman zaman ihmal etmiş olmama rağmen gösterdikleri sabır ve anlayıştan dolayı sevgili eşim ve çocuklarıma müteşekkirim.

(8)

GİRİŞ I. PROBLEM

İslam’ın klasik döneminde Kur’an, Tefsir disiplini tarafından tarihî bağlamı ile yakından ilişkili bir metin olarak kabul görmüştür. Bu kabul, Kur’an’ın tarihsel bağlamının ve bu bağlamda kullanılan dilin, tefsirin başlıca kaynakları olmasını sağlamıştır. Başka bir deyişle tefsir, dilbilimsel ve tarihsel bir çözümleme yöntemini izlemektedir. Tefsirde temel olarak izlenen bu yöntemin öncelikli amacı, Kur’an metnini korumak ve onun öznel eğilimlerce aşılmasına izin vermemektir.1 Modern dönemde ise Kur’an, tarihsel bağlamından ve bu bağlamda kullanılan dilden koparılarak, yorumcunun içinde bulunduğu hâlin itici gücüyle, metinselci bir okumayla yorumlanabilmiştir. İtici güçlerin çeşitliliğinden olsa gerektir ki Kur’an’ın, nazil olduğu dönemden farklı olduğu gibi, birbirlerinden de çok farklı olan yorumları ortaya çıkabilmiştir. Örneğin bazı yorumcular, örtünme ile birlikte başörtüsünün iffet temininin yegâne garantörü olduğunu, bazıları başörtüsünün Müslüman kadın kimliğinin en güçlü sembolü olduğunu; bazıları ise başörtüsünün Kur’an ile ilişkilendirilemeyeceğini söyleyebilmişlerdir. Yorumcunun, kadının örtünmesi ve bazı davranışlarını konu alan ayetleri, bu ayetlerin içinde gerçekleştiği şartları, başka bir deyişle tarihsel bağlamını dikkate almaksızın; kendi sosyo-kültürel ve psiko- sosyal şartlarının etkisiyle yorumlaması tefsir açısından problematik bir durum olduğu kadar örtünmenin güncel bir sorun olması nedeniyle de problemlidir.

1 Mehmet Paçacı, “Bir Yorum Eleştirisi: Çağdaşçı Kur’an Yorumu Üzerine”, VII. Kur’an Sempozyumu: Kur’an ve Müslümanlar, Fecr Yay., Ankara 2005, s. 69, “Çağdaş Dönemde Kur’an’a ve Tefsire Ne Oldu?”, İslâmiyât Dergisi, c. 6, S. 4, Ankara 2003, s. 89, 90, 92, 93.

(9)

II. ARAŞTIRMANIN KONUSU

Bu çalışmanın konusu kadınların örtünmesi, insanların âdab-ı muâşeret çerçevesindeki bazı davranışları ile ilgili olarak Kur’an’da geçen Nur sûresi, 31. ayet ile Ahzab sûresi, 32-33., 53. ve 59. ayetlerin, Kur’an’ın yorum tarihi sürecinde incelenmesi, bu tarihi süreç içerisinde söz konusu ayetlerin içerdiği konularla ilgili yapılan yorumların tefsir metodu açısından birbiriyle karşılaştırılması ve bu yorumların ortaya çıktığı tarihsel şartlarla olan bağının ortaya konulmasıdır.

III. ARAŞTIRMANIN AMACI ve ÖNEMİ

Örtünmenin içinde giyildiği zamana, zemine ve onu kullananların tercihlerine göre değişen çoklu anlamları vardır. Bir yorumcunun, kendi dışındaki herhangi bir tarih ve coğrafyadaki örtünmeyi, kendi içinde olduğu zaman ve zeminde sahip olduğu anlamıyla yorumlamasının (anlamlandırması) yanlış olduğu söylenebilir.

Çalışmanın önemi bu anlamlandırma eyleminin Kutsal metin üzerinde gerçekleşmesinden gelmektedir. Zira kutsal metinde geçen bütün ifadeler, kendini ona muhatap kılanlar tarafından bağlayıcı olabilmektedir. Bu nedenle kutsal metnin ifadelerinin yanlış yorumlanması, etkilerini pratik hayatta göstermektedir. Amacımız, çalışmanın konusu olan ayetlerin ve özellikle de bu ayetlerde geçen kadının örtünmesi eyleminin kendi zaman ve zeminlerindeki anlamlarını ortaya çıkartarak, pratik hayatta anlam, dolayısıyla eylem kargaşasına neden olan bu konuya az da olsa ışık tutabilmektir.

Çalışmamızı günümüzde tam bir gerilim unsuru olan başörtüsü sorununa hızlı ve pratik bir çözüm sunma amacıyla hazırlamış olmadığımızı hatırlatmak gerekir.2

2 Belki bu tür bir çalışma, Tefsir disiplini içerisinde deskriptif yöntemle yapılmış bir çalışmanın akabinde Fıkıh disiplini tarafından yapılabilecektir. Ümidimiz ayetlere dair ortaya çıkarabildiğimiz anlamları kendi tarihselliğimizde yaşadığımız olaylarla ilişkilendirerek yorumlayabilecek, bu yorumlarla normatif değerler üretebilecek bir yorumcunun ortaya çıkmasıdır. Geleneksel Tefsir disiplininin betimleyici (deskriptif) bir karaktere sahipken; çağdaş Kur’an yorumlarının bu karakteri yitirip geleneksel Fıkıh ve

(10)

Zira bu tür bir sâikin, bizi ‘eksik ve seçmeci bir metinselciliğe ve yüzeysel bir tarihsel-eleştirel bakışa’3 sürükleyebileceği ihtimalini göz önünde tutarak, geleneksel tefsir yöntemini esas almaya çalıştık. Buna göre Kur’an yorum tarihinin ele aldığımız ayetler çerçevesinde bir resmini çizmeye/fotoğrafını çekmeye, bu resim yardımıyla ayetleri anlamaya gayret ederek, bu anlamları ve kendi tarihselliğimizde yaşadığımız olayları aktarmaya çalıştık.

IV. ARAŞTIRMANIN KAPSAMI

Çalışmayı, tarihsel süreci izleyerek hazırladık. Tevrat’tan önceki dönemlerden başlayıp içinde yaşadığımız döneme kadar olan geniş bir zaman sürecinde örtünme olgusunu ele almaya çalıştık. Konu çerçevesinde Tevrat’tan önceki dönemde Anadolu, Mezopotamya ve Yunanistan gibi coğrafyalara göz gezdirdik. Yahudi ve Hıristiyan geleneği ile Kur’an’ın gelişinden önceki Arap toplumuna göz gezdirdikten sonra ilgili ayetlerin geldiği yıllarda Medine’de yaşanan olayları aktardık. Ayetler ile ilgili sırasıyla önce İlk dönemde, ardından Klasik dönemde yapılan yorumları aktardık. Bu yorumlar için kullandığımız temel kaynaklar Klasik döneme ait tefsirler ve hadis kitapları oldu. Ayrıca örtünme olgusunun ve ayetlerde geçen örtünme yorumlarının çalışmanın başından itibaren ele aldığımız dönemlere ait örtünme algılamaları ile olan benzerlik ve farklılıklarını ortaya koymaya çalıştık.

Konuyla ilgili Modern döneme ait yorumları aktarmadan önce, çalışmanın mekânsal sınırlarını Osmanlı Devleti ve ardından Türkiye ile belirleyip 14. yüzyıldan itibaren bu topraklarda yaşanmış olan tarihi, konu çerçevesinde kalarak, aktarmaya çalıştık. Ardından Modern dönemde konumuzla ilgili olan ayetler çerçevesinde en çok tartışılan konuları, bunlarla ilgili yorumları sunup, bu yorumları İlk dönem ve Klasik dönemde yapılan yorumlarla karşılaştırdık. İnsanların içinde yaşadıkları sosyo-kültürel, psiko-sosyal şartların ve bunların oluşturduğu perspektiflerin Kelam disiplinlerinin normatif (kural koyucu) karakterine büründüğüne dair bkz. Paçacı,

“Çağdaş Dönemde Kur’an’a ve Tefsire Ne Oldu?”, s. 92, 93, 94.

3 Paçacı, “Bir Yorum Eleştirisi: Çağdaşçı Kur’an Yorumu Üzerine”, a.g.e., s. 88.

(11)

algılama (anlamlandırma-yorumlama) üzerindeki etkisini açıkça gösteren bir yönü olduğu için, oryantalizmin örtünme konusundaki algılamaları ile örtünmeyi tecrübe edenlerin algılamalarının aktarımını da bu çalışmaya dâhil ettik.

V. ARAŞTIRMADA KULLANILAN TEMEL BAZI TABİRLER

İlk dönem: Kur’an’ın nazil oluşundan itibaren H. 150 yılına kadar olan dönemi kapsamaktadır.

İlk dönem yorumcuları (müfessirleri): Hz. Peygamber, çoğunluğu sahâbe, tâbiîn ve az sayıda tâbiînden sonra gelen Kur’an ayetleri hakkında söz söyleyen kimselerdir.4

Klasik dönem: H. üçüncü yüzyıl ile sekizinci yüzyıl arasındaki dönem ifade edilmektedir.

Klasik dönem yorumcuları (müfessirleri): H. 3-8. yüzyıllar arasında yaşamış olup, müstakil tefsirleri olan kimselerdir. Çalışmamızda bu müfessirlerden Taberî, İbn Ebî Hâtim, Cassâs, Zemahşerî , Râzi , Kurtubî ve İbn Kesir’den yararlandık.

Klasik Osmanlı Dönemi: Osmanlı’nın kuruluşundan 16. yüzyıl sonlarına kadar olan dönem ifade edilmiştir.

Modern Dönem: 19. ve 20. yüzyıllar ifade edilmiştir.

Modern Yorumcu: Modern dönemde yaşayıp, yorumlarını genel olarak Modern döneme ait söylemler üzerine kuran kişiler kastedilmiştir. Modern söylemlere taraf olsun, karşı olsun yorumu bu söylemler çerçevesinde ve Klasik tefsir metodu dışında kurulmuş ise modern yorumcu olarak ifade edilmiştir. Örneğin Nur sûresi, 31. ayetteki başörtü sözcüğünü tarihsel-dilsel bağlamından farklı bir

4 Çalışmamızda yorumlarına başvurulmuş, tâbiînden sonra gelen bazı yorumculardan vefat tarihi H. 230’lara ulaşanlar da mevcuttur. Bilmen’in Tefsir tarihi isimli eserinde müfessir tabakaları, Mümtaz (sahabe), 1., 2., 3., …tabakalar şeklinde verilmiştir. Çalışmamızda yorumlarına başvurulan müfessirler mümtaz, birinci ve ikinci tabakadaki müfessirler (bu iki tabakadakiler tâbiînden olanlardır) ve az sayıda üçüncü tabakadan olan müfessirlerdir. Bkz.

Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi (Tabakâtu’l-Müfessirin), Bilmen Basımevi, İstanbul 1974, c. 1, s. 188-190.

(12)

sözlük anlamıyla verip, saç örtmenin gerekmediğini söyleyen Yaşar Nuri Öztürk de yine ayetin tarihsel-dilsel bağlamını dikkate almayarak kadının yüzünü örtmesini farz olarak gören Mevdudi de modern yorumcu olarak nitelenmiştir.

Örtünme: Hangi şekilde olursa olsun başörtüsüyle birlikte kadın vücudunun büyük bölümünün örtülmesi kastedilmiştir. Yalnızca başın örtülmesine vurgu yapmak istediğimizde ‘başörtüsü’ sözcüğü kullanılmıştır.

VI. ARAŞTIRMANIN PLANI ve YÖNTEMİ

Çalışmamızın birinci bölümünde tarihî süreğenlikten hareketle Kur’an’ın nüzûlünden önceki tarihlerde uygulanan örtünme geleneğine bakış atmaya, Hz.

İsa’dan binlerce yıl öncesinde, ardından Yahudilikte, Hıristiyanlıkta ve Cahiliye Arap geleneğinde özellikle başörtüsünün ifade ettiği ortak ve farklı anlam(lar)ı tespit etmeye çalıştık.

İkinci bölümün ilk kısmında kadının örtünmesinden bahseden Kur’an ayetlerine muhatap olan toplumun içinde bulunduğu şartların ayetleri anlamadaki rolünden hareketle ayetlerin nüzûlü döneminde Medine’de yaşanan olayları, bu tarihsel bağlamıyla birlikte metnin bütünlüğünü bozmama adına söz konusu ayetlerin içinde geçtiği surelerin genel olarak işlediği konuları ele aldık. İkinci bölümün ikinci kısmında ise ayetlerin Hz. Peygambere, sahâbeye ve tâbiîne ait tefsirlerini inceledik.

İkinci ve üçüncü bölümlerde temel olarak kullandığımız kaynaklar klasik döneme ait olan bazı tefsirler oldu. Bunlar, hicri vefat tarihlerine göre sırasıyla verecek olursak, Taberî (310), İbn Ebî Hâtim (327), Cassâs (370), Zemahşerî (540), Râzi (606), Kurtubî (671) ve İbn Kesir (774)’in tefsirleridir. Bu müfessirlerin tefsirlerine aldıkları Hz. Peygambere, sahâbeye ve tâbiîne ait sözleri ikinci bölümde;

müfessirlerin kendi yorumlarını ise üçüncü bölümde aktardık. İkinci bölümde ayrıca Buhâri, Müslim ve Ebu Dâvud gibi hadis kaynaklarından da rivayetler aktardık.

Aktardığımız rivayetler kronolojik olarak ve sıhhat derecelerine göre bir sıralamaya tâbi tutulabilmiş olsaydı, çekmeye çalıştığımız döneme ait fotoğrafta daha net bir görüntü elde etmemiz mümkün olabilirdi. Bununla birlikte ayetlerin sebebi

(13)

nüzûlünde ve ayetlerin inişinden hemen sonra vârid olan rivayetlerle ayetlerin iniş zamanı bilindiğinden özellikle Hz. Peygamber dönemine ait fotoğrafın daha net bir görüntü verdiği söylenebilecektir.

Dördüncü bölümün ilk kısmında, çalışmamız çerçevesinde yaşadığımız dönemi ve bu dönemi hazırlayan tarihî şartları daha iyi anlayabilmek amacıyla Klasik Osmanlı dönemine kısa bir bakış attıktan sonra Tanzimat döneminden günümüze kadar olan dönemi ele aldık. Bu bölümü ele alırken çalışmamızı genel olarak Osmanlı coğrafyası ve son dönemde Türkiye ile sınırlandırdık. Meşrutiyet dönemi ve sonrasında örtünme yorumlarıyla da tebarüz etmiş bazı düşünürlerin yorumlarını dâhil edildikleri düşünce grubu çerçevesinde alt başlıklar halinde sunduk. Bunlardan Orta Asyalı Musa Carullah ve Mısırlı Kâsım Emin’i, düşünce gruplarının toplandığı İstanbul coğrafyasından uzak olsalar da, yorumlarının kendilerini yaklaştırdığı yere dâhil ettik. Dördüncü bölümün ikinci kısmında ise son dönemde söz konusu ayetler çerçevesinde tartışmaya konu edilen bazı yorumları, alt başlıklar halinde, ikinci ve üçüncü bölümlerde ele aldığımız ilk dönem ve klasik dönem yorumları ile karşılaştırarak sunduk. Örtünme konusundaki oryantalist yaklaşımlar ile örtünmeyi tecrübe edenlerin yaklaşımları ise beşinci bölümün konusu oldu.

Tefsir disiplini içerisinde hazırlanması nedeniyle çalışmamızda deskriptif (betimleyici) yöntemi esas aldık. Kur’an ayetlerinin geldiği zaman dilimindeki tarihsel şartları, bu şartlar içerisinde ortaya çıkan yorumları, bu ayet ve yorumların kendinden önceki gelenekle olan ilişkisini, ayetlerin gelişinden birkaç yüz yıl sonra yapılan deskriptif tefsirlerdeki yorumların ilk dönemi yansıtan yönünü ortaya koymaya çalıştık. Ayrıca değişen tarihsel şartların kadının örtünmesi ve bazı davranışları konusundaki uygulamaları nasıl etkilediği, normatif (kural koyucu) tefsirlerin hazırlanmasıyla beraber tarihsel şartların ortaya çıkardığı durumun bu tefsirlerdeki yer alış biçimini ortaya koymaya çalıştık. Tarihte bir kırılma olarak adlandırılabilecek ‘Aydınlanma’ sonrasında ise öncesinde tartışma konusu yapılmamış örtünme konusunun nasıl ateşli tartışmalara sahne olduğunu ve bu tartışmaların Modern yorumcu üzerindeki etkilerini betimlemeye çalıştık

(14)

BİRİNCİ BÖLÜM

A. KUR’AN’IN NÜZÛLÜ ÖNCESİNDE GİYİM TARİHİNE BAKIŞ 1. Tevrat’tan Önce Giyim ve Başörtüsü

Kuran’da ilk insanlar olan Âdem ve Havva’nın cennette giyimli oldukları, fakat şeytanın kışkırtma/aldatmasıyla çıplaklaştıkları, durumun farkına varınca derhal giyinmeye çalışarak Allah’tan bağışlanmayı istedikleri, yaptıkları bu hata nedeniyle cennetten uzaklaştırılıp dünyaya gönderildikleri anlatılmaktadır. Genel anlamda giyinmenin fıtrî/otantik bir şekilde ilk insanla başladığı Kuran’ın bu anlatımlarında görülebilmektedir. Bugün dünyanın her tarafında görülen, pek çok din ve kültürde varlığını sürdüren, başın da örtülmesiyle gerçekleşen kadınların örtünme geleneğinin ilk defa ne zaman başladığının tam olarak bilinmediği ifade edilmektedir. Ancak bu şekilde örtünmenin insanlık tarihi kadar eski bir gelenek olduğuna gerek tarihi birçok veride, gerekse elde mevcut ilahi kitaplarda ve yaşanan gelenekte şahit olunmuştur. Arkeolojik kazılar ve bilimsel veriler de buna işaret etmektedir.5 Tüm ilahi dinlerde başörtüsünün bulunduğu, İslam’dan önce İran, Bizans, Hint medeniyetlerinde yaygın bir uygulama olduğu, bunlara ait dinsel ve tarihsel metinlerden açıkça anlaşılmaktadır.6

Hitit devri mezar taşı kabartmalarında, Frigya’daki İyon kültürleri kalıntılarında ve Süryani mozaiklerinde kadınların başörtülü oldukları belgelenmiştir.

Eski Yunan’da ise başörtüsü, Zeus’un karısı Hera ve bereket tanrıçası Demeter’in özel sembolleri olmuştur. M.Ö. 8. yüzyılda yaşamış olan Homer’e göre örtü, kadın

5 Meral Akkent-Gaby Franger, Başörtü, Dağyeli Yay., Frankfurt 1987, s. 62-66, 85-87, 95- 97, Eyüp Ay, “Örtünmenin Tarihsel Görünümleri ve Sembolik Anlam(lar)ı”, İslâmiyât Dergisi, Ankara 2001, c. 4, S. 2, s. 11. Ayrıca yazarın makalesinde ele aldığı dönemlere ait konuyla ilgili sunmuş olduğu arkeolojik resim ve heykeller için bkz. s. 16-18.

6 Akkent-Franger, a.g.e., s. 67-71, 87-88, Mutahhari, Hicab, Örtünmenin Felsefesi, çev.

Mücteba Mir, Şura Yay., İstanbul 1999, s. 12-16.

(15)

kimliğinin ayrılmaz parçasıdır. Heraklit, Yunanistan ve Mısır’da yaşayan kadınların peçe taktıklarını şu şekilde ifade etmiştir: “Giysilerin başa gelen kısmı öyle sarılır ki, yüzün tümü bir peçe ile örtülmüş gibi görünür. Zira sadece gözler ortada kalır, yüzün diğer bölümleri ise, giysinin bir parçası ile tamamen örtülür. Bütün kadınlar bu şekilde beyaz renkli giysiler giyerler.”7

İslâmiyât dergisinin “Örtünme” özel sayısında, bu konuyu ele aldığı makalesinde Eyüp Ay örtünmenin doğal coğrafik koşulların ortaya çıkardığı bir eylem olmasından ziyade toplumsal koşulların bir gereği olarak var olduğunu söylemiştir: “Örtünme olgusu açısından, kadim kültürlere baktığımızda, örtünme eyleminin, bir sosyal meşruiyet zemini olduğunu görmekteyiz. Yaygın antropolojik kanaatlerin aksine, örtünme olgusunun antik görünümü, insan-doğa ilişkisinden çok, insan-insan ilişkisine, yani sosyalleşmeye işaret etmektedir. Örtünmenin bir diğer arkaik görünümünde ise, bu olgu, metaforik simgelerle içeriklendirilmiş bir özgürlükle illiyetlendirilmiştir. Örtünmenin özgürlükle olan illiyet bağı, hem tasvirli sanat eserlerinde, hem de yazılı belgelerde, yorum gerektirmeyecek derecede açıkça ifade edilmiştir. Mağara gibi kapalı mekânlarda yaşanılan hayatın tasvirinde, özellikle de figuratif kadın tasvirlerinde örtünme olgusu her zaman işlenmeye değer bulunmadığı halde, açık havada yapılan avların tasvirinde örtünme olgusu titizlikle ele alınmıştır. Bu tasvirlerde sanatçı, kuşkusuz, avlanmanın klimatolojik değil sosyolojik durumunu bize yansıtmak istemiştir. Antropologların da kabul edeceği gibi, ava çıkmak, meteorolojik bir gözlem değil, toplumsal bir eylemliliktir ve de kamusal alanda bir varoluş/görünüştür. Kişi bu alana girdiğinde, yani özel yaşamın geçtiği barınağından çıkıp, av gibi, ayin gibi, toplumsal bir organizasyona katıldığında ve dolayısıyla, mağaradaşlarıyla (kentdaşlarıyla) birlikte bir sosyal etkinlikte bulunduğu zamanlarda, örtünmeyi gerekli/zorunlu görmüştür. Kaldı ki, kullanılan örtü, pratik, sıcak-soğuktan koruyuculuktan ya da hijyenik niteliklerden yoksun sembolik bir örtü mesabesindedir. ”8

7 Akkent-Franger, a.g.e., s. 65-68, Cihan Aktaş, Tanzimattan Günümüze Kılık-Kıyafet İktidar I, Nehir Yay., İstanbul 1991, s. 32-33, 51-52.

8 Eyüp Ay, a.g.m., s. 11. Ayrıca yazarın makalesinde ele aldığı dönemlere ait konuyla ilgili sunmuş olduğu arkeolojik resim ve heykeller için bkz. s. 16-18.

(16)

“Neolitik çağda üretim biçiminin farklılaşması ve buna bağlı olarak ulaşılan teknolojik birikimin avantajıyla, örtünme olgusu şekil değiştirmiş ve artık giyildiğinde vücuda estetik bir görünüm kazandıran ve giysi olarak tanımlanabilen bir olguya dönüşmüştür. Bu çağdaki giyim olgusu, örtünmenin, kadim anlamı olan sosyalizasyonun yanı sıra, toplumdaki sınıfsal farklılaşmayı da ifşa eden ilave bir anlam kazanmıştır.”9

“Kalkolitik çağda ise, giyim, adeta örtünme aracı olmaktan çıkmış, sınıfsal statüyü, mesleki farklılaşmayı ve buna bağlı olarak da, toplumsal hiyerarşiyi ifşa/inşa eden bir gösterge haline gelmiştir. O dönemlerden günümüze ulaşan çeşitli tasvirler (resim vb.), sembolik düzeyde de olsa, özgürlük-kölelik ile örtünme arasında birebir bir ilişki kurmaktadır.”10 Hürlük-kölelik ile dış görünüş arasında birebir ilişki kuran en erken hukuki düzenleme, Hammurabi kanunlarında yer almıştır.11 Ayrıca Sami hukuk geleneğinin gelişmiş bir örneği olan ve M.Ö. ikinci binin ikinci yarısına denk düşen Orta Assur kanunları, örtü ile hür olma arasında sıkı bir bağ kurmuştur.

Aşağıda metnini vereceğimiz kanun maddeleriyle, başörtüsü, sokağa çıkan, yani kamusal alana giren özgür kadınların bir sembolü olarak tanımlanmış ve hukuki güvence altına alınmıştır. Bunun yanı sıra, kanuna göre, köle kadınlar/esirtu’lar ve fahişeler, hiçbir surette başlarını örtmeyeceklerdir. Bu kuralı ihlal edenler ve/veya kanunun ihlaline göz yuman hür kişiler, söz konusu kanun hükmüne göre, belirlenen cezalarla cezalandırılacaklardır. Kanun maddeleri şöyledir:

Madde 40: İster evli kadınlar, ister dul kadınlar veya Assurlu kadınlar olsun, sokağa çıkarken başlarını açmamış olacaklardır. Adamın kızları… ya bir şal, ya bir giysi veya bir gulinu ile örtülü olmalıdırlar. Başları açık olmayacaktır…(Evin içinde) örtünmeyecekler, yalnız olarak sokağa gittiklerinde örtüneceklerdir. Sahibi ile sokağa giden esirtu’lar örtülüdürler. Kocaya varan gadistu’lar (cariye), sokakta

9 Eyüp Ay, a.g.m., s. 12.

10 Eyüp Ay, a.g.m., s. 13, resim IV-V, s. 17-18, Akkent-Franger, a.g.e., s. 66.

11Ayrıntılı bilgi için bkz. Mebrure Tosun, Kadriye Yalvaç, Sümer, Babil, Asur Kanunları ve Ammi-Şaduqa Fermanı, TTKB, Ankara 1975, s. 181-217.

(17)

örtünmelidirler. Kocaya varmamış olanların sokakta başları açıktır, örtünmemelidir.

Fahişe örtülü değildir, başı açıktır. Örtülü bir fahişeyi gören olursa, onu tutuklayacak, şahitler çıkaracak, saray mahkemesine onu götürecek, zinetlerini almayacaklar, onu yakalayan elbisesini alacaktır. Ona elli sopa vuracaklar, başına zift dökecekler. Eğer bir adam örtülü bir fahişeyi görür, onu serbest bırakır (yakalamaz) ve saray mahkemesine götürmezse, o adama elli sopa atılacaktır. Onu ihbar eden elbisesini alacak, kulaklarını delecekler, ip geçirecekler, arkasına bağlayacaklar. Bir ay süreyle kralın haberciliğini yapacaktır. Kadın esirtu’lar örtünmeyecekler, örtülü esireyi gören, yakalayacak ve onu saray mahkemesine götürecek, kulaklarını kesecekler, onu yakalayan elbisesini alacaktır. Eğer bir adam, örtülü bir esire görür ve onu serbest bırakır(da) o, yakalanamaz ve saray mahkemesine götürülemezse, onu(adamı) suçlayıp ispat ettikten sonra, ona 50 sopa atacaklar, kulaklarını delecekler, ip geçirecekler, ensesine bağlayacaklar. Onu ihbar eden elbisesini alacak, adam bir ay süreyle kralın haberciliğini yapacaktır.

Madde 41: Eğer bir adam, esirtu’sunu örtmek isterse, beş veya altı arkadaşını oturtup, onların önünde onu örtecek “O benim karımdır.” diyecek ve o, onun karısı olacaktır. Adamların önünde örtünmeyen ve kocası “Bu karımdır.”

demeyen esirtu, zevce değildir, esirtu’dur. Eğer adam ölürse, örtülü karısının evlatları yoksa esirtu’nun evlatları evlattırlar ve hisselerini alacaklardır.12

Kadının örtünmesi, Kalkolitik çağın sonlarında, günümüzden yaklaşık beş bin küsur yıl önce yaşayan Sümer, üç bin küsur yıl önce yaşayan Urartu ve Hitit uygarlıklarının örf ve adetlerinde, hür olmanın sembolü olarak kabul edilmiştir.13 Uzun saçın kadına güç kattığına inanan milat öncesi ve sonrası dönemlere ait evli Cermen kadınlarının da yüzlerini örtmeksizin başörtüsü kullandıkları, bekâr olanların ise kullanmadıkları o döneme ait araştırma, heykel ve resimlerle ortaya

12 Tosun ve Yalvaç, a.g.e., s. 252-253, Akkent-Franger, a.g.e., s. 65.

13 Bkz. Eyüp Ay, a.g.m., resim VI, VII, VIII., s. 17-18, Anadolu uygarlıklarına ait resim ve heykeller için ayrıca bkz. Akkent-Franger, a.g.e., s. 95-97.

(18)

konulmuştur.14 Burada uzun saça atfedilen değer ve evli kadının örtünmesi geleneği Pavlus’un yazdığı mektupla Korintliler’den yapmalarını istedikleri arasında bulunmaktadır ki, buna göre evli kadının örtünmesi erkekten daha aşağıda ve ona tâbi bir varlık oluşunun göstergesidir.15

2. Tevrat ve Yahudi Geleneğinde Başörtüsü

Tevrat metinlerinde, kadının başını örtmesiyle ilgili doğrudan bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak, Tevrat’ta pek çok hadise anlatılırken, başörtüsü ve peçeye atıfta bulunulmuştur. Yahudi geleneğinde bir hükmün dini olabilmesi için Tevrat metninde yer alması şart olmayıp, dinin en önemli kaynakları olan Rabbinik literatürde (bir anlamda sözlü Tevrat) bulunması yeterlidir.16

Tekvin 24:63-65’te, Hz. İshak’ın hanımı ve Hz. Yakub’un annesi Rebeka’nın örtü-peçe kullandığı, Tekvin 38:13-15’te Yahuda’nun gelini Tamar’ın örtü ve peçe kullandığı belirtilmiştir. Ayrıca Tekvin 29. Bab’da anlatılanlara göre Hz. Yakub’un hanımı, Hz. Yusuf’un annesi Rahel’in örtüsüne işaret edilmiştir. Yine Tevrat’ın İşa’ya bölümünün 47. babında Babil kızı ve Kildaniler kızına hitap edilmiştir: Ey sen, ere varmamış Babil kızı, aşağı in de otur; ey Kildaniler kızı, taht yok, yere otur;

çünkü artık sana nazik ve nazlı demeyecekler. İki değirmen taşı al da un öğüt;

peçeni aç, eteğini kaldır, baldırını aç, ırmaklardan geç. Çıplaklığın açılacak, evet, görülecek ve ben öç alacağım, ve kimseyi esirgemeyeceğim.17 Burada Babil kızı ve

14 Akkent-Franger, a.g.e., s. 85-94, Avrupa ile Arap Yarımadası arasında Romalıların da aracılığıyla kumaş v.b. eşya ticareti yapılmış ve giyim konusunda bu iki bölge toplumunun birbirinden etkilenmiş olduğu ile ilgili olarak bkz. a.g.e., s. 69.

15 İncil’de yer alan bu anlamlandırma, örtünme konusundaki bugünkü batılı söylem üzerinde etkili olmuş olmalıdır ki örtünme sürekli olarak ‘ataerkil baskı’ ve ‘kadının ikincilliği’ ile açıklanmaktadır.

16 Bkz. Görmez, “İlahi Dinlere Göre Başörtüsü”, İslâmiyât Dergisi, Ankara 2001, c. 4, S. 2, s. 20, ayrıca bkz. Baki Adam, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, Seba Yay., Ankara, 1997, s. 8-14.

17 Bkz. John L. McKenzie, S.J., Dictionary of the Bible, Collier Books, Macmillan Publishing Company, New York 1965, s. 912, aktaran, Görmez, a.g.m., s. 21-22.

(19)

Kildaniler kızı adeta örtüleri açtırılıp, iş yaptırılarak, bir anlamda asaletleri kaldırılarak cezalandırılmaktadırlar. Bu pasajdan anlaşıldığına göre örtünme hürmete değer, saygın kadınlara aittir.

Yukarıda belirtilen pasajlar dikkate alındığında, Tevrat’ta doğrudan örtünmeye dair bir hüküm bulunmasa da Tevrat’tan önce de bu uygulamanın kadim bir gelenek olarak yerini almış olduğu söylenebilecektir. Ancak, Tevrat’ın bazı hadiseleri anlatırken başörtüsüne atıfta bulunması, bunun Yahudi geleneği içinde dini bir mahiyet kazanmasına yetmiştir. Zira tarih boyunca, kutsal metinlerin atıfları bir çeşit kabul, hatta ilahi bir buyruk olarak telakki edilmiştir. Bu sebeple, Tevrat’tan sonra oluşan Rabbinik litaratürde başörtüsü çok daha farklı bir şekilde yer almıştır. 18

Prof. Manachem M. Brayer, The Jewish Woman in Rabbinic Literature (Rabbinik literatüründe Yahudi Kadını) adlı çalışmasında, Kadim Rabbilerden şu sözleri nakletmiştir. İsrail kızlarına başı açık dışarıda dolaşmak yaraşmaz. Karısının saçlarını göstermeye izin veren erkeğe lanet olsun. Kendini süslemek için saçını açan kadın fakirliğe sebep olur.19 Rabbinik kanunlarına göre, başı açık evli bir kadının bulunduğu mecliste dua ve ayin yapmak yasaktır. Zira başı açık bir kadın çıplak kabul edilmiştir. 20 Talmud’da: Bir kadın, Yahudi kanunlarına karşı hareket ettiğinde; örneğin, başına bir şey örtmeden halk arasında yürüdüğünde… erkek mehir ödemeden kadını boşayabilir şeklinde bir kanun yer almıştır.21

Bütün bunlar Yahudi geleneğinde kadınların örtünmesinin oldukça katı kurallara bağlandığını göstermektedir. Bu uygulama, 19. asrın başlarına kadar devam etmiştir. 19. asrın seküler ortamı ve yahudi ırkının dünyadaki konumu pek çoğunu

18 Görmez, a.g.m., s. 23, Burada başörtüsünün, Tevrat’ta yalnızca haber nitelikli kısaca değinilen bir unsur olduğu halde daha sonra Yahudi geleneği içerisinde farklı anlamlar yüklenilen ve katı kurallara bağlanan bir unsura dönüştüğü görülmektedir.

19 M. Menachem Brayer, The Jewish Woman in Rabbinic Literature: A Psychosocial Perspective, Hoboken, N.J.: Ktau Publishing House, 1986, s. 239.

20 Brayer, a.g.e., s.316.

21 Will Dourant, Medeniyet Tarihi, c. 12, s. 30., aktaran, Görmez, a.g.m., s. 23.

(20)

başlarını açmaya mecbur bırakmış, bazıları da başörtüsü yerine peruk takmayı tercih etmiştir. Bugün Avrupa’nın her tarafında yaşayan Hasidi mezhebine bağlı Yahudi kadınlarının tamamı peruk kullanmaktadır.22

Görmez, konuyla ilgili ele aldığı eserleri dikkate alarak Yahudi geleneğinde fenomenolojik olarak başörtüsüne yüklenen farklı anlamları şu şekilde sıralamıştır:

1. Bazılarına göre, başörtüsü saygınlık ve soyluluk alametidir.

2. Bazı yorumculara göre, başörtüsü iffetin sembolüdür.

3. Bir yoruma göre, başörtüsü, pagan kültürüne karşı tavır almak için, bir simge olarak kullanılmıştır. Bilhassa sonraları Hristiyanlıkta böyle bir anlam kazanmıştır.23

4. Diğer bir yoruma göre ise, başörtüsü, kadının kocasına aidiyetinin simgesidir; zira bu aidiyet kutsal bir aidiyettir. Bu görüşte olanlar, başörtüsünü sadece evli kadınlar için gerekli görmüşlerdir.24

3. İncil ve Hristiyanlık Geleneğinde Başörtüsü

Hristiyanlık, Yahudilikte bir kanun haline getirilen bu uygulamayı ayniyle kabul edip sürdürmüştür. Bütün Hristiyan ikonalarında görüldüğü üzere, Meryem Ana’nın başı örtülüdür.25 Reformasyon öncesine kadar hiçbir kadın başı açık olarak dini ayinlere iştirak etmemiştir. Başörtüsü, Hristiyanlıkta tamamen dini bir muhteva kazanmıştır. Öyle ki, sözlükte ‘veil’, “Hristiyanlığın başörtüsü” diye tarif edilmiştir.26

22 Susan W. Schneider, Jewish and Female, Simon and Schuster, New York 1984, s. 237.

23 Xavier Leon-Dufour, Dictionary of The New Testament, Harper and Row Publishers, San Francisco1983, s. 418.

24 Brayer, a.g.e., s. 139.

25 Roger Garaudy, Entegrizm, çev. Kamil Bilgin Çileçöp, Pınar Yay., İstanbul 1995, s.109

26 The Oxford Dictionary of the Christian Church, ed. F.L. Cross, Oxford Unv. Press, 1985, s. 1430.

(21)

Hristiyanlıkta yalnız rahibelerin değil bütün kadınların başlarını örtmeleri emredilmiştir. Kitabı Mukaddes’in, Mektublar bölümünde Pavlus’un Korintoslular’a yazdığı birinci mektubun 11. bölümü baş örtme konusundadır ve şöye denilmektedir:

Ben Mesih’i örnek aldığım gibi, siz de beni örnek alın. Her durumda beni hatırladığınız ve size ilettiğim öğretileri olduğu gibi koruduğunuz için sizi övüyorum.

Ama şunu da bilmenizi isterim: Her erkeğin başı Mesih, kadının başı erkek ve Mesih’in başı Tanrı’dır. Başı örtülü olarak dua eden ya da peygamberlik eden her erkek, başını küçük düşürür. Ama başını örtmeden dua eden ya da peygamberlik eden her kadın, başını küçük düşürür. Böylesinin, başı traş edilmiş bir kadından (fahişe) farkı yoktur. Eğer kadın örtünmüyorsa, saçını kestirsin. Ama kadının saçını kestirmesi ya da traş etmesi ayıpsa, başını örtsün. Erkek başını örtmemelidir. Çünkü erkek Tanrı’nın benzeyişinde olup Tanrı’nın yüceliğini yansıtır. Kadın ise erkeğin yüceliğini yansıtır. Çünkü erkek kadından değil, kadın erkekten yaratıldı. Erkek kadın için değil, kadın erkek için yaratıldı. Bu nedenle ve melekler uğruna kadın, bir yetki işareti olarak başını örtmelidir. Ne var ki, Rab’de ne kadın erkekten, ne de erkek kadından bağımsızdır. Çünkü kadın erkekten yaratıldığı gibi, erkek de kadından doğar. Ama her şey Tanrı’dandır. Siz kendiniz karar verin. Kadının örtüsüz başla Tanrı’ya dua etmesi uygun mu? Doğa bile size erkeğin uzun saçlı olmasının kendisini küçük düşürdüğünü, ama kadının uzun saçlı olmasının kendisini yücelttiğini öğretmiyor mu? Çünkü saç kadına örtü olarak verilmiştir. Bu konuda çekişmek isteyen biri varsa, şunu bilsin ki, bizim ya da Tanrı’nın topluluklarının başka bir geleneği yoktur.27

Görüldüğü gibi İncil’ de yer alan başörtüsüyle ilgili ifadeler, Yahudi Rabbinik literatürde yer alan ifadelere benzer, hatta daha ağırdır. Bugün Batı’da yaygın olan eğilimle, bilhassa insan hakları zaviyesinden bakıldığında, İncil’in metni ciddi bir sorun teşkil etmektedir. Zira sözkonusu metin, başörtüsünü hiçbir ilahi dinin metinlerinde görülmeyen bir sebebe; kadının yaratılışına bağlamıştır, kadının yaratılışı itibariyle erkekten sonra geldiğini vurgulamıştır. Bugün Batı’da başörtüsü

27 İncil, “Pavlus’un Korintlilere Birinci Mektubu”, Yeni Yaşam Yay., İstanbul 1995, 11.

Bölüm, 1-16, s. 369-370, Pavlus’un bu mektubu M.S. 55 civarında yazdığı belirtilmiştir, bkz.

a.g.e., s. 355.

(22)

hakkında “Bu uygulama, kadının köleliğini ve toplum dışına itilişini ifade etmektedir.” diyenlerin temel argümanları, başörtüsünün İncil’de yer alış biçiminden kaynaklanmaktadır.28 Görmez, İncil’in, bu bölümünde uzun uzun anlatılan başörtüsü hükmüne, reformasyon sonrası dönemde yüklenilen çok farklı anlamları şu şekilde sıralamıştır:

1. Kitabı Mukaddes’in tamamını tarih ve kültürler üstü kabul eden anlayışa göre, Korintlilere yazılan bu mektupta bulunan her şey kültürler üstü ilkeleri yansıtır. Buna göre;

a) Kadın yaratılış kanunu gereği erkekten sonra gelir.

b) Kadının dua sırasında erkeğe boyun eğmesi gerekir.

c) Kadının boyun eğiş işareti olarak başını örtmesi gerekir.

d) Başını örtmüyorsa saçını kesmesi gerekir.

e) Saç kestirmesi ayıpsa mutlaka başını örtmesi gerekir.

f) Tek boyun eğiş işareti ve simgesi olarak başını örtmesi gerekir.

g) Mesih’in ve Tanrı topluluklarının bundan başka kabul ettiği bir gelenek yoktur. Bu konu tartışılmaz.29

2. Bazıları da, Kitabı Mukaddes’in, yazıldığı dönemin kültürünü yansıttığını, kendi tarihsel çerçevesi ile sınırlı olduğunu savunmuşlardır.

Buna göre:

a) Başörtüsü ile ilgili hüküm günümüze uygun olmayan kültürel bir adeti yansıtır.

b) Kadının erkeğe boyun eğmesi, modası geçmiş bir Yahudi adetidir.

c) Pavlus’un hitap ettiği Korintlilerin geleneğinde, kadının başını örtmemesi, fahişe olduğunun göstergesi idi.

d) Bizler bugün bu hükmün söylendiği çağdan ve kültürden bambaşka bir çağ ve kültürde yaşıyoruz. Bugün ne kadının erkeğe boyun eğmesine, ne de bu boyun eğişi başını örterek ifade etmesine gerek kalmıştır.30

28 Bkz. Garaudy, a.g.e., s.112, Görmez, a.g.m., s. 24-25.

29 R.C. Sproul, Yorumbilimi, çev. Hande Taylan, Müjde Yay., İstanbul 1997, s. 136.

30 Sproul, a.y.

(23)

3. Kitabı Mukaddes’in bazı hükümlerinin tarih ve kültürler üstü, bazılarının ise yerel adetlerden ibaret olduğunu savunanlar ise başörtüsü konusunda ikiye bölünmüşlerdir. Bir gruba göre, kadının erkeğe boyun eğmesi ilkesi kültürler üstüdür; ancak, bunu dışa vurma biçimi adettir, değişebilir. Yani kadın bu ilkeyi mutlaka başını örterek ifade etmek durumunda değildir.

Bazıları ise, hem kadının erkeğe boyun eğmesini, hem de bunu başını örterek ifade etmesini ilke olarak kabul etmiş; ancak, başını örtme biçimini adetlere bırakmıştır. Mesela, kadın, bunu kafasına bir şapka alarak da ifade etme yoluna gidebilir.31

4. Bunların dışında, hangi unsurun evrensel ilke, hangisinin tarihsel bir adet olduğu hususunda tereddüde düşenler, Tanrı’nın üstün bir talebini insan geleneği düzeyine indirgemektense, adet olması muhtemel olan bir şeyi ilkeymiş gibi ele almak daha iyidir, anlayışındadırlar.32

Ayrıca Hristiyan düşünür Tertulian, örtünmenin kadın için koruyucu bir kalkan olduğunu vurgulamıştır: Bakire, yalvarırım başını bir örtüyle ört! İffetli edep silahına sarıl, etrafını hicap duvarıyla çevir; cinsiyetine ne kendi bakışlarının ne de gelip geçenlerin bakışlarının sızmayacağı bir duvar ör.33 Hristiyan toplumlarda başörtüsü asırlar boyu bir kadının evli olduğnunun bir sembolü olarak değerlendirilmiştir. Nitekim Cermen kadınlarının kılıklarına ilişkin 4. yüzyıldan kalan belgelerde evli bir kadının başını nasıl örttüğü tasvir edilmektedir: “Saçına içine toplamış olduğu ağın üzerine yüzünü de kapatan bir başörtüsü örter, bu başörtü kalçaya kadar iner, bazen önden açık bırakılır veya çene altından yuvarlak bir iğne ile tutturulurdu.”34

31 Sproul, a.y.

32 Sproul, a.g.e., s. 141.

33 Aktaş, a.g.e., s. 34.

34 Akkent-Franger, a.g.e., s. 87, Aktaş, a.y.

(24)

4. Cahiliye Arap Toplumunda Kadın

Cahiliye, gerek Kuran’da ve gerekse hadislerde bireysel ve toplumsal cehaletin egemen olduğu İslam’ın doğuşundan önceki döneme ad olmuş ve İslam öncesi dönem Cahiliye ve Cahiliye Çağı olarak isimlendirilmiştir.35

O dönemde Araplarda kuvvetli bir kabile bağı, örf ve gelenek hakimiyeti olduğundan kadın ve aile hayatıyla ilgili telakkiler yer yer farklılık arz edebilmektedir. Öte yandan Araplarda soy ve zenginliğe göre oluşan ve aralarında belli bir mesafe bulunan sosyal sınıflar arasında, yerli aileler ile civar bölgelerden gelip sığınan aileler arasında bariz bir farklılık gözükmektedir. Daha da önemlisi, insanlar hür ve köle şeklinde, kadınlar da hür kadınlar ve cariyeler şeklinde iki ana gruba ayrılmakta olup her grubun bağlı olduğu ayrı bir statü vardır. Cariye için çok tabii görülen, hatta teşvik edilen bir hareket, hür kadın için utanç nedeni veya ölüm sebebi olabilmektedir. Ali Bardakoğlu, cahiliye döneminde, birçok erkekle birlikte yaşayan, yabancı erkeklerle serbestçe ilişki kuran, çadırının kapısına bayrak asarak fahişelik yapan kadınlardan bahseden kaynaklarla, bu kadınların hür olmayıp cariyeler olduklarını belirten kaynakları güvenilirlikleri bakımından kıyaslayarak, söz konusu fiilleri yapan kadınların cariyeler olduğunu, yine kaynaklarda anlatılanlara göre doğrulamaktadır: “Arap erkeklerin kıskançlığına, ırz ve namusa, hür kadınların da iffetlerini korumaya düşkünlüklerine, hatta karısının başkasına temayülünü bile ölümle cezalandıran kocalara dair anlatılan menkıbeler, atasözleri, Arapların hür ve evli kadınların yabancı erkekle ilişkisini zina sayıp tarafları ölümle cezalandırmaları, yaygın bir şekilde fahişelik yapan kadınların cariyeler olduğunu belirten rivayetleri destekler mahiyettedir.”36 Cahiliye döneminde İslam şeriatının iptal ettiği, bugün rahatlıkla zina olarak nitelenebilecek çeşitli beraberlik (nikah) şekilleri bulunmaktadır. Bunlar, yalnız cinsel ihtiyacı karşılamaya yönelik, süresi

35 Ramazan Altıntaş, “Cahiliye Arap Toplumunda Kadın”, Diyanet İlmi Dergi, c. 37, S. 1, Ankara 2001, s. 62.

36 Ali Bardakoğlu, “Cahiliye Döneminde Kadın”, Sosyal Hayatta Kadın, Ensar Neşriyat, İstanbul 1996, s. 12-13, Bkz. Ali Osman Ateş, İslam’a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitap Örf ve Adetleri, Beyan Yayınları, İstanbul 1996, s. 331-346.

(25)

belirli anlaşmalı beraberlik (mut’a), mehirsiz olarak iki kadını karşılıklı değiştirerek yapılan beraberlik (şığar), bazı hür kadın ve cariyelerin metres olarak yaptığı gizli beraberlik (haden)37, bir erkeğin soylu bir çocuğa sahip olmak için hanımının başka bir erkekle beraber olmasını sağlaması (istibda), iki erkeğin hanımlarını değişmesi (bedel) şeklindeki beraberliklerdir. Cahiliye döneminde bunlardan yalnızca haden zina olarak görülmüştür. Demek ki bazı hür kadınlar zina edebilmiş ama bunu gizli olarak yapmıştır. Cariye ve fahişelerin zina yapmalarının ise toplumda doğal karşılanan bir durum olduğu anlaşılmaktadır. On kişiden az olan bir erkek topluluğunun aynı zaman içinde bir kadınla birlikte oldukları, bunun sonucunda kadın hamile kalıp, çocuk doğurup onları çağırdığında gelmek zorunda oldukları ve çocuğu istediği kişiye nispet ettiğinde de o kişinin reddedemediği anlatılmaktadır.

Ayrıca fahişelerin kapılarında bayrak asılı olup, bunlardan birine çok sayıda erkek geldiğinde fahişenin bu beraberliğe mecbur olduğu, bu fahişe çocuk doğurduğu taktirde bu konuda bilirkişi olan birinin (kâif) çağrıldığı ve bilirkişinin çocuğu nispet ettiği adamın bunu reddedemediği anlatılmaktadır. Cariyelerin içinde istemedikleri halde efendileri tarafından bir para kazanma yolu olarak zorla zina ettirilenler de olmuştur.38 Tüm bu anlatımlardan sınırları son derece az olan cinselliğin yaygın bir şekilde yaşandığı anlaşılmaktadır. Bazı hür kadınların gizli beraberlikleri dışında fahişelerin ve bazı cariyelerin zinalarının ve dönemin meşru nikah şekilleri altında, bugün anlamakta güçlük çekilebilecek birlikteliklerin toplum içinde kanıksanmış bir gelenek olarak devam ettiğini görmek, bu konudaki ahlâki değerleri yerleştirmeye yönelik ayetlerin, Kur’an’ın ilk gelmeye başladığı yıllardan itibaren, sıklıkla tekrar etmesini anlamamızı kolaylaştıracaktır. Bîsetin üçüncü yılından itibaren sonuna kadar altmış civarında ayet direkt olarak zinanın engellenmesine yönelik olarak gelmiştir. Örtünmeden bahseden iki ayet ise bîsetin ancak 17. ve 18. yıllarında, zinadan uzak duran, adab-ı muaşeret sahibi temiz ve olası tuzaklara karşı koz vermeyen güçlü bir toplumun inşasından söz eden sureler içerisinde gelmiştir.

Medine’deki Müslümanların sayısı Müslüman olmayanlara göre hayli azdır, Müslümanların içerisinde de münafıklar vardır. Bazı erkekler sokakta gördükleri cariye ve hafif meşrep kadınlara zina teklif edebilmektedirler. Bu ayetlerle inanan

37 Nisa sûresi, 25. ve En’am sûresi, 151. ayetlerde bunun yapılmaması istenmiştir.

38 Nur sûresi, 33. ayette bunun yapılmaması istenmiştir, Ali Osman Ateş, a.g.e, s. 331-346.

(26)

kadınlardan bu tekliflerle karşılaşmayacak tarzda giyinmeleri ve davranmaları istenmiştir ki nedensellik prensibi içersinde düşünüldüğünde bu, dönemin şartları içerisinde temiz ve güçlü toplum inşâ etmek için atılan adımlardan biridir.39

Cahiliye Arap toplumunda genel olarak, hürler ve cariyeler olmak üzere iki sınıf olan kadınlardan hür olanların toplum içindeki konumları, diğerlerinden çok farklıdır. Hür kadınlar da kendi aralarında önemli farklılıklara sahiptirler. Erkekler arasında olduğu gibi kadınlar arasında da sınıfsal bir tabakalaşma görülmektedir.

Aristokrat (nüfuzlu) ailelerin kadınları saygıdeğer, söz sahibi kadınlardır. Bu kadınlar, orta ve alt sınıf erkeklerden daha nüfuzludurlar. Fakat genel olarak toplumda, söz konusu nüfuzlu kadınlar dışında, kadınların hemen hiç değerleri yoktur.40 Kadın, çoğu zaman potansiyel kötülük odağı olarak görülmektedir.

Cahiliye Arap toplumunda her ne kadar ekseri insanların zihniyetinde kadın, bir fikri temsil etmiyorsa da, hikmet ve akılla meşhur olan, kendilerine değişik konularda danışılan, meslek ve iş hayatında önemli mevkilerde olan müstesna kadınların varlığı da bir gerçektir.41

Cariyelere gelince, yeryüzünde, tarihin çok eski dönemlerinden beri devam ede gelen kölelik müessesesi, Kuran’ın nazil olduğu dönemde, Arabistan’da da yerleşmiş bir kurum olarak varlığını sürdürmektedir. Genelde hizmetçi ve işçi olarak kullanılan kölelerden kadın olanların (cariyeler), ayrıca efendilerinin cinsel isteklerini yerine getirmek gibi bir görevleri de vardır.42 Cariyelerin hiçbir değeri ve

39 Bkz. Mehdi Bâzergan, Kur’an’ın Nüzul Süreci, çev. Yasin Demirkıran, Muhammed Feyzullah, Fecr Yay., Ankara 1998, s. 226-235.

40 Hz. Ömer’den cahiliye döneminde kadınları önemsemediklerini belirttiği bir rivayet de aktarılmıştır. Bkz. Buhari, Tefsir, 66, 2, Libas 31, Müslim, Talak 32, İslam’ın gelişinden sonra özellikle Hz. Peygamberin tutum ve telkinleriyle kadınların, hatta cariyelerin aşağılanmasının büyük ölçüde önüne geçildiği söylenebilir. Ebu Musa el-Eşari’den Hz.

Peygamber, “Bir erkek, cariyesini güzelce eğitim ve öğretime tâbi tutup, sonra da azad edip onunla evlenirse iki ecre nail olur.” dediği rivayet edilmiştir. Buhari, İlim 31.

41 Altıntaş, a.g.e., s. 63-66.

42 İsmail Hakkı Ünal, “Hadislere Göre Kadının Örtünmesi”, İslâmiyât Dergisi, c. 4, S. 2, Ankara 2001, s. 61, cariyelere, ev işleri, düğünlerde def çalıp şarkı söyleme, deve çobanlığı,

(27)

saygınlığı yoktur. Cariye, adeta bir eşya (mal) olarak görülmektedir.43 Arap, cariyesiyle dişi devesini bir tutmakta ve hatta aralarında hiçbir fark gözetmemektedir.

Bazıları genç ve güzel cariyelerini toplayarak bunları ticaret sermayesi yapmayı şerefsizlik saymadığı gibi, zorla fuhşa sürüklemekten de çekinmemektedirler.44 Nitekim münafıkların önderi sayılan Abdullah b. Ubey cariyelerini fuhşa sürükleyerek para kazananlar arasındadır. Ayrıca cariyeler sahibinin emrettiği her işi yapmakla zorunlu olduğu gibi, deve çobanlığından ev hizmetçiliğine kadar bütün işleri yapmaktadırlar.45 Dûmetu’l Cendel panayırında Kelb kabilesinin cariyelerini zinaya teşvik ettiği haber verilmektedir. İslam öncesi dönemde hür kadınlar açıktan zina etmezken, cariyeler açıktan zina edebilmektedir. Bu cariyelere “zaniye” ve

“musafeha” denilmiştir.46 Mekke’nin fethi sırasında çeşitli konularda kadınlardan söz alan Hz. Peygamber, zina etmemelerini de isteyince, Hind binti Utbe’nin, “hür kadın zina eder mi hiç”, şeklinde bu isteğe olan şaşkınlığını dile getirmiş olması da onun bu konuda ne tür bir gelenek içinde yetişmiş olduğunu gösterse gerektir.47 Cahiliye döneminde köle ve cariyelere son derece kötü davranılmaktadır. Bir köle veya cariye sahibi, ölünceye kadar dövme, herhangi bir organını kesme, hatta öldürme gibi, istediği davranışta bulunabilme özgürlüğüne sahiptir. Cariyeler hakkında örf haline gelmiş kabile hukuk anlayışı bunu gerektirmiştir.48

süt analık ve dadılık gibi görevler yaptırılmaktaydı. Bkz. Mehmet Nadir Özdemir, İslam’ın İlk Döneminde Kölelik, Gökkubbe Yay., İstanbul 2006, s. 29.

43 Bkz. Fahreddin er-Râzi, Tefsir-i Kebîr, çev. Suat Yıldırım ve dğr., Akçağ Yay., Ankara 1994, C.17, s. 47.

44 Bkz. Özdemir, a.g.e., s. 26-29.

45 Altıntaş, a.g.m., s. 65-66.

46 Özdemir, a.g.e., s. 27.

47 Bkz. M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları, İstanbul 2005, C. 6, s. 443.

48 Altıntaş, a.y., bkz. Neşet Çağatay, İslam Öncesi Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı, Ankara 1982, s. 132.

(28)

5. Cahiliye Döneminde Kadın Erkek İlişkileri

Önceleri kadın-erkek ilişkilerinde oldukça serbest bir ortam varken, ticari ilişkiler, göç ve savaş gibi olgulara bağlı olarak başka milletlerle karşılaşma ve karışmayla karşılıklı etkileşimler meydana gelmiş ve serbest kadın-erkek ilişkilerine birtakım sınırlama ve kayıtlamalar getirilmiş, bu sınırlama ve kayıtlamalar kadın- erkek ilişkilerinde haremlik-selamlık uygulamasına dönüşmüştür. Bu değişimle de kalmayan şehirli kadınlar, özellikle büyük ailelerde evlerine hapis olma gibi yeni durumlarla da karşılaşmışlardır. Bu davranışın amacı, aşırı derecede kıskançlık ve/veya saf Arap ırkını başka ırklara mensup halklarla karışımdan korumak için bir tedbir olarak düşünülmüş olabilir. Çünkü, İslam öncesi Arap toplumunda ırkçılık yaygın bir karakter arz etmekteydi. Zaman içerisinde bu haremlik-selamlık uygulamasının, örf halini alarak varlığını sürdürmeye devam ettirdiği söylenmiştir.

Çöldeki kadınlara gelince, kadın ister yabancı ve isterse yakın akraba olsun, erkeklerle birlikte çalışmaya, oturmaya ve konuşmaya devam etmiştir. Çünkü çöl çevresinin iyi komşuluk ilişkilerine dayalı şartları ve tesis edilen insanlar arası güven ortamı, kadın-erkek ilişkilerinde bir ihanete uğrama gibi her türlü şüphe durumlarını ortadan kaldırıcı bir özelliğe sahiptir. Çöl ve köy ortamlarında ise kız ve erkek çocukların birlikte büyüyüp, oynayarak yetişkinlik çağına birlikte adım attıkları, bu sebeple de çölde erkekle kadının arasını ayıran ya da sınırlayan haremlik-selamlık gibi bir örfün bulunmadığı söylenmektedir.49

6. Cahiliye Döneminde Kadının Örtünmesi

Ünal, el-Hûfî’nin el-Mer’e fi’ş-şi’ri’l-câhilî isimli eserinden yararlanarak cahiliye dönemindeki kadınların örtünmesinden bahsetmiştir. Eserdeki şiirlerin tasvirlerine göre baş ve yüz örtüsünden sıklıkla söz edilmektedir. Özellikle güzelliği yansıtan en önemli unsur olarak görülen yüzün açılması-örtülmesi, şairlerin en çok ilgisini çeken konu olmuştur. Arap kadını tamamen kapalı veya açık değildir. Bazı şiirlerden, baş ve yüz örtüsünün hürleri cariyelerden ayırt eden bir özellik olduğu;

acı, hüzün ve ağıt yakma gibi durumlarda yüzlerin ve başların açıldığı ifade

49 Bkz. Altıntaş, a.g.m., s. 64-65.

(29)

edilmektedir. Savaşta yenileceklerini ve esir düşeceklerini anlayan hür kadınların, kendilerine tenezzül edilmesin diye cariyelere benzemek için yüzlerini ve başlarını açarak bu şekilde kaçmaya hazırlandıkları anlatılmıştır. Ukaz çarşısında, Kureyş ve Kinane oğullarından bazı gençlerin Amiroğullarına mensup bir kadından yüzünü açmasını istemeleri, kadının da bunu reddedip kabilesinden yardım talep etmesi, Birinci Ficar Savaşı’nın sebeplerinden birisi olarak gösterilmektedir. Abdullah b.

Alkame’nin, karısı Hubeyş’e, rüzgarda yeşil tülbendinin savrulmasıyla açığa çıkan yüzünü gördükten sonra aşık olduğu, şair Ferezdak’ın ninesinin, babası, kardeşi, dayısı ve kocası dışındaki yabancı erkeklerin yanında başörtüsünü çıkartmayı haram saydığı v.b. örnekler makalede aktarılmıştır.50 Bu örneklere bakarak Cahiliye Dönemi’nde başörtüsünün gelenek olarak uygulana geldiğine, cariyelerin başlarını örtmediklerine ve toplumun cariyelerden ziyade hür kadınlara değer atfedip, onlarla ilgilendiklerine şahit olunmaktadır.

Cahiliyede baş ve yüz örtüsünü kullanıp özel durumlarda açanların yanı sıra, güzelliğini teşhir için yüzünü, boynunu, gerdanını ve kollarını sürekli açan kadınlar da mevcuttur. Nitekim Kuran Nur sûresi 31. ayetle buna işaret etmektedir.51

Konuyla ilgili çeşitli kitap ve makalelere bakıldığında gerek Cahiliye döneminde gerekse örtünme ile ilgili ayetlerin gelişinden sonraki dönemde kadın giysi türlerinde herhangi bir değişiklik olmadığı görülmektedir. Özellikle Nur:31.

ayetin gelişiyle giysiler aynı kalmak üzere, giyinmedeki özensizliğin/eksikliğin telafi edildiği söylenebilir. Bu nedenle kadınların giysilerini her iki dönem için ayrı gruplandırmaksızın vereceğiz.

Başörtüler:

En çok kullanılanı himar olup, “kına” ve “mıkna” da başörtüsü olarak kullanılan himardan biraz küçük örtülerdir. “Nikab” ise burun kemiğine kadar çıkan yüz örtüsü yani peçedir.52

50 Ünal, a.g.m., s. 54.

51 Ünal, a.g.m, s. 55, ayrıca bkz. Altıntaş, a.g.m., s. 67-72, Hamidullah, İslam Peygamberi, çev. Salih Tuğ, İrfan Yay., İstanbul 1990, c. 2, s. 1062.

(30)

Himar (Başörtüsü): Arapça’da ‘hamr’, esasen ‘örtmek’ anlamna masdar olduğu halde, çiğ üzüm şırasından sertleşmiş ve köpüğünü atmış olan şaraba isim olmuştur; zira şarap/içki, aklı bürüyüp örtmektedir. Yani, asıl anlamı örtmek olan

‘hamr’ sözcüğü, ‘başörtüsü’ anlamına da gelmektedir. Ayette bizzat ‘humurihinne’

kelimesi kullanılmıştır. Cahiliye Arap toplumunda kahinler, kehanette bulundukları sırada başlarını bir örtü ile örttükleri için kendilerine zü’l-hımar (örtü sahibi) denilirdi. Ayrıca cahiliye döneminde başörtülü kadınların varlığı bilinmektedir.

Cahiliye devrinde peçeli ve başörtülü kadınlar yanında peçesiz kadınların da bulunduğu ve bazen baş ve yüzlerini elbiselerinin bir kenarıyla örten kadınların bulunduğu rivayet edilmektedir.53 Kuran’da, mümine kadınların ilk cahiliye kadınları gibi açılıp saçılmama uyarısında bulunan ayette (Ahzab:33) geçen ‘teberruc’

kavramının yorumunda da cahiliye kadınlarının başörtüsü kullandığı anlaşılmaktadır.

İslam’ın erken dönemlerinin ünlü Kur’an yorumcusu Mukatıl’a göre ‘teberruc’, kadının örtüyü başına alıp bağlamadan onu bırakması, gerdanlık, küpe gibi takıların yerlerini, boyun ve boğazını açık bulundurması anlamına gelmektedir. Buna göre cahiliye kadınları da başörtüsü kullanmaktadır. Fakat onlar bu örtüyü, kimi zaman enselerine bağlamakta, bazen arkalarına bırakmakta, yakaları önden açılıp ziynetleri (ve yerleri) görünmektedir. Cahiliye telakkisinde kadının saçı, dini bir boyutun ötesinde özel bir anlam ifade ettiği için özenle korunup gözetilmesi gerekmektedir.54

52 Ünal, a.g.m., s. 55.

53 Altıntaş, a.g.m., s. 67-68, Rıza Savaş, Hz. Muhammed Devrinde Kadın, Ravza Yayınları, İstanbul 1991, s. 32.

54 Bu dönemde kadının saçı çok değerli bulunduğu için, kadın saçının bakımına çok önem vermekte, ölüm ve savaş gibi bir durum olmaksızın saçını kesmemektedir. Cahiliye örfüne göre kadın, kocası veya bir yakını öldüğünde üzüntüsünü ortaya çıkarmak ve fedakarlığın zirvesinde olduğunu kanıtlamak adına başörtüsünü çıkartıp büyük değer atfedilen saçlarını tamamen tıraş ettirmekte, başına toprak ve kül dökerek, ayağından ayakkabılarını çıkarıp başına vurmaktadır. Belirtildiğine göre bu durum, kadının başına gelen felaketin de ilanı sayılmaktadır. Kadının saçı ile ilgili benzer anlayışı Orta Asur kanunlarında, Yahudilikte Babil ve Kildaniler kızına yapılan hitapta ve İncil’de Pavlus’un başörtüsü ile ilgili mektubunda da görmüştük. Ayrıca kadınların saçları dönemin şiirlerine büyük ölçüde konu olmuştur. Geniş bilgi için bkz. İmriü’l Kays, Muallakât/Yedi Askı, s. 27, Cevad Ali, el-

(31)

İlk dönemlere ait tarih kitaplarında örtülü veya örtüsüz kadınların varlığının toplumda bir rahatsızlık meydana getirdiğine dair açıklayıcı bir bilgi bulunmamaktadır. Başının bir kısmını örten veya hiç örtmeyen kadınların varlığı cahiliye dönemine ait olan şiirlere bakıldığında görülebilecektir. 55

Elbiseler:

Dır (Entari): Arapça’da ‘ed-dır’ savaşta, askerlerin vücutlarını korumak için giydikleri çelik yelek benzeri demirden yapılmış zırha dendiği gibi, insan bedenini soğuk ve sıcağın etkisine karşı koruyan ipek, pamuk ve yünden yapılmış giysilere de

‘ed-dır’ denilmesi, anlam bakımından bir uygunluk oluşturmaktadır. Cahiliye Arap şairlerinden İmru’l-Kays’ın şiirlerinden öğrendiğimize göre ed-dır çoğunlukla yaşlı kadınların giydiği bir çeşit gömlek ve feracedir ki, bazen genç kızlar da giymektedir.

Yine İmru’l Kays’ın sevgilisini tasvir ettiği bir şiirinde onun giyim olarak entariyi seçtiği anlaşılmaktadır. Bir başka cahiliye şairi olan Tarafe, şarkılar okuyarak kendilerini eğlendiren bir kızın uzun gömleği ve safrana boyanmış entarisinden bahsetmektedir ki, bu giysinin yeni ve yakası oldukça geniştir. Yine Tarafe’nin ağıtçı bir kadına yaptığı vasiyetinde: “…ölümümü herkese duyur ve yakanı yırt”

mısralarından da cahiliye kadınlarının yakalı elbiseler giydiği anlaşılmaktadır.56

İzar (Etek): İnsan vücudunun belden aşağısını örten giysiye denilmektedir.

İmru’l Kays’ın: “Devar adlı put çevresinde genç kızların siyah ve uzun etekleriyle döndüklerini” söylediği bir şiirinden ve kadınların Kabe’yi tavaf esnasında yırtmaçlı etek giydiklerine dair rivayetlerden anlaşıldığına göre cahiliye döneminde değişik kadın giysilerinin varlığı bilinmektedir.57

Cilbâb: Çeşitli tanımları vardır. Başa alınan dış örtüsü (atkı, şal), milhafe gibi bütün vücudu saran dış elbise, gömlek; belden yukarısını örten elbise (rida), Mufassal fî Tarihi’l Arab Kable’l İslam, Bağdat, 1993, IV, s. 621, Muhammed Murtaza Zebîdî, Tâcu’l Arûs, Beyrut, 1306, IV, s. 408, aktaran, Altıntaş, a.g.m., s. 69-70.

55 Altıntaş, a.g.m., s. 67-68, 70.

56 Altıntaş, a.g.m., s. 68-69, Savaş, a.g.e., s. 32.

57 Altıntaş, a.y., Savaş, a.y.

(32)

himar’dan daha geniş rida’dan daha küçük, kadının sırtını ve göğsünü örten elbise (çar). Ummu Atiyye, Hz. Peygamberin, Bayram namazlarına hanımların cilbabla çıkmalarını emrettiğini bildirmiştir.58 Hamdi Yazır, Cilbab, kadınların elbiselerinin üstüne giydikleri her çeşit giysi, tesettür ettikleri her türlü elbise ve başka şeylerdir, demiştir.59

Ayrıca kadınların elbise altına giydikleri sirval (şalvar), bele sardıkları nıtak- mıntaka (kuşak), vücuda sardıkları lihaf-milhafe (büyük şal), daha çok cariyelerin giydiği geniş elbise cubbe gibi giysiler de mevcuttur.60 Gerek Cahiliye döneminde gerekse sonrasında Arap kadınlarının çeşitli mücevherlerle ve kokularla süslendiklerine dair bilgiler de aktarılmıştır.61

İnsan giyiminde her şeyden önce doğal coğrafik şartların etkili olduğu ve tarihin aktardıkları birlikte dikkate alındığında çöl bölgelerinde yaşayan insanların gerek erkek gerek kadın olsun pamuklu veya yünlü bol giysiler giydikleri anlaşılmaktadır. Kadınlar genellikle uzunca bir etek (izar) üzerine yakası açık bir elbise giymektedirler, bu elbiseler eteği tamamen kapatacak kadar uzun olabildiği gibi eteğin yarısına gelen uzun gömlekler şeklinde de olabilmektedir. Kadınların büyük çoğunluğu başörtüsünü özensizce (elbise yakalarını örtmeksizin) kullanmaktadırlar. Bazı kadınların ise özenle örtündükleri rivayetlerden anlaşılmaktadır. Bunlar ileride aktaracağımız Nur:31. ayetin nüzul sebebi olarak zikredilen Esma binti Mürşide’nin, güzelliğini teşhir edercesine giyinmiş kadınlara karşı olan tavrının anlatıldığı ve İslam’ın ilk dönemlerinde eziyete uğrayan Hz.

Peygamberi teselli eden kızının örtülü oluşu ve yakasının açılması üzerine Peygamberin kızını uyarması gibi rivayetlerdir.

Özetle ilk dönemlerde giyim sosyal ortamlardaki örtünme aracıdır. Zamanla toplumdaki sınıfsal farklılaşmayı da ifade eden bir anlam kazanmıştır. Kalkolitik

58 Ünal, a.g.m., s. 56.

59 Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Zehraveyn Yay., İstanbul t.s., C. 6, s. 337.

60 Ünal, a.g.m., s. 55-56.

61 Bkz. Hamidullah, a.g.e., s.1062, Altıntaş, a.g.m., s. 69-72, Savaş, a.g.e., s. 217-221.

Referanslar

Benzer Belgeler

Akde konu olan asıl mal (el-muavvad minh) ile, tazmin yolu ile bu malda meydana getirilen zararın yerine ikame edilen bedel (muavvad) arasında bir benzerlik (mümâsele)

London’ın, The Iron Heel’de para gücünün sağladığı olanaklarla kapitalist bir devletin kurduğu baskı ortamını, Orwell’in ise Nineteen

       Müslümanlar hem kâade, kendilerine İslâm teklif edildiğinde kabul etmeyip küfre düşen müşrik Araplar gibi kâfir olmuşlardır. Onlardan da ya İslam kabul edilir

Yapılan literatür taraması sonucunda elde edilen verilerin sonucuna göre; 24 bestecinin 8 konçerto, 8 solo viyola eseri, 1 iki viyola için eser, 6 viyola ve keman için eser,

Bu bölümde, Ankara Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Cumhuriyet Üniversitesi, Dicle Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Fõrat Üniversitesi, İnönü

Ayrıca Ahid kelimesi Kur’an’da, mîsâk(antlaşma) manasında ahde vefa etmeye teşvik eden karine ile birlikte ve muhtelif üsluplarla yirmiden fazla yerde

Çünkü Kur‟an-ı Kerim bu kavramı kendi anlam evreninde yeniden ĢekillendirmiĢ ona yeni bir ruh ve dinamizm kazandırmıĢtır. Bir baĢka ifade ile onu yepyeni

ارﻷا ءاﺮﻘﻔﻟ ﻪﻟﻮﻗ ﺔﻟﺰﻨﲟ ﻰﻬﺘﻧا ﻒﻗﻮﻟا ﻚﻟﺬﻛو ﻞﻣ. وأ نﻮﺼﳛ ﺢﻴﺤﺻ ﻒﻗﻮﻟﺎﻓ ﺔﺟﺎﳊاو ﺮﻘﻔﻟا ﻰﻠﻋ ﺺﻧ ﻪﻴﻓ ًﺎﻓﺮﺼﻣ ﺮﻛذ ﱴﻣ ﻪﻧأ ﻞﺻﺎﳊا ﺔﻳراﺰﺒﻟا ﰲ لﺎﻗو ﻮﻬﻓ نﻮﺼﳛ ﻻ نإو ﻚﻠﻤﺘﻟا ﻖﻳﺮﻄﺑ ﺢﺻ نﻮﺼﳛ