• Sonuç bulunamadı

Ünal, el-Hûfî’nin el-Mer’e fi’ş-şi’ri’l-câhilî isimli eserinden yararlanarak cahiliye dönemindeki kadınların örtünmesinden bahsetmiştir. Eserdeki şiirlerin tasvirlerine göre baş ve yüz örtüsünden sıklıkla söz edilmektedir. Özellikle güzelliği yansıtan en önemli unsur olarak görülen yüzün açılması-örtülmesi, şairlerin en çok ilgisini çeken konu olmuştur. Arap kadını tamamen kapalı veya açık değildir. Bazı şiirlerden, baş ve yüz örtüsünün hürleri cariyelerden ayırt eden bir özellik olduğu;

acı, hüzün ve ağıt yakma gibi durumlarda yüzlerin ve başların açıldığı ifade

49 Bkz. Altıntaş, a.g.m., s. 64-65.

edilmektedir. Savaşta yenileceklerini ve esir düşeceklerini anlayan hür kadınların, kendilerine tenezzül edilmesin diye cariyelere benzemek için yüzlerini ve başlarını açarak bu şekilde kaçmaya hazırlandıkları anlatılmıştır. Ukaz çarşısında, Kureyş ve Kinane oğullarından bazı gençlerin Amiroğullarına mensup bir kadından yüzünü açmasını istemeleri, kadının da bunu reddedip kabilesinden yardım talep etmesi, Birinci Ficar Savaşı’nın sebeplerinden birisi olarak gösterilmektedir. Abdullah b.

Alkame’nin, karısı Hubeyş’e, rüzgarda yeşil tülbendinin savrulmasıyla açığa çıkan yüzünü gördükten sonra aşık olduğu, şair Ferezdak’ın ninesinin, babası, kardeşi, dayısı ve kocası dışındaki yabancı erkeklerin yanında başörtüsünü çıkartmayı haram saydığı v.b. örnekler makalede aktarılmıştır.50 Bu örneklere bakarak Cahiliye Dönemi’nde başörtüsünün gelenek olarak uygulana geldiğine, cariyelerin başlarını örtmediklerine ve toplumun cariyelerden ziyade hür kadınlara değer atfedip, onlarla ilgilendiklerine şahit olunmaktadır.

Cahiliyede baş ve yüz örtüsünü kullanıp özel durumlarda açanların yanı sıra, güzelliğini teşhir için yüzünü, boynunu, gerdanını ve kollarını sürekli açan kadınlar da mevcuttur. Nitekim Kuran Nur sûresi 31. ayetle buna işaret etmektedir.51

Konuyla ilgili çeşitli kitap ve makalelere bakıldığında gerek Cahiliye döneminde gerekse örtünme ile ilgili ayetlerin gelişinden sonraki dönemde kadın giysi türlerinde herhangi bir değişiklik olmadığı görülmektedir. Özellikle Nur:31.

ayetin gelişiyle giysiler aynı kalmak üzere, giyinmedeki özensizliğin/eksikliğin telafi edildiği söylenebilir. Bu nedenle kadınların giysilerini her iki dönem için ayrı gruplandırmaksızın vereceğiz.

Başörtüler:

En çok kullanılanı himar olup, “kına” ve “mıkna” da başörtüsü olarak kullanılan himardan biraz küçük örtülerdir. “Nikab” ise burun kemiğine kadar çıkan yüz örtüsü yani peçedir.52

50 Ünal, a.g.m., s. 54.

51 Ünal, a.g.m, s. 55, ayrıca bkz. Altıntaş, a.g.m., s. 67-72, Hamidullah, İslam Peygamberi, çev. Salih Tuğ, İrfan Yay., İstanbul 1990, c. 2, s. 1062.

Himar (Başörtüsü): Arapça’da ‘hamr’, esasen ‘örtmek’ anlamna masdar olduğu halde, çiğ üzüm şırasından sertleşmiş ve köpüğünü atmış olan şaraba isim olmuştur; zira şarap/içki, aklı bürüyüp örtmektedir. Yani, asıl anlamı örtmek olan

‘hamr’ sözcüğü, ‘başörtüsü’ anlamına da gelmektedir. Ayette bizzat ‘humurihinne’

kelimesi kullanılmıştır. Cahiliye Arap toplumunda kahinler, kehanette bulundukları sırada başlarını bir örtü ile örttükleri için kendilerine zü’l-hımar (örtü sahibi) denilirdi. Ayrıca cahiliye döneminde başörtülü kadınların varlığı bilinmektedir.

Cahiliye devrinde peçeli ve başörtülü kadınlar yanında peçesiz kadınların da bulunduğu ve bazen baş ve yüzlerini elbiselerinin bir kenarıyla örten kadınların bulunduğu rivayet edilmektedir.53 Kuran’da, mümine kadınların ilk cahiliye kadınları gibi açılıp saçılmama uyarısında bulunan ayette (Ahzab:33) geçen ‘teberruc’

kavramının yorumunda da cahiliye kadınlarının başörtüsü kullandığı anlaşılmaktadır.

İslam’ın erken dönemlerinin ünlü Kur’an yorumcusu Mukatıl’a göre ‘teberruc’, kadının örtüyü başına alıp bağlamadan onu bırakması, gerdanlık, küpe gibi takıların yerlerini, boyun ve boğazını açık bulundurması anlamına gelmektedir. Buna göre cahiliye kadınları da başörtüsü kullanmaktadır. Fakat onlar bu örtüyü, kimi zaman enselerine bağlamakta, bazen arkalarına bırakmakta, yakaları önden açılıp ziynetleri (ve yerleri) görünmektedir. Cahiliye telakkisinde kadının saçı, dini bir boyutun ötesinde özel bir anlam ifade ettiği için özenle korunup gözetilmesi gerekmektedir.54

52 Ünal, a.g.m., s. 55.

53 Altıntaş, a.g.m., s. 67-68, Rıza Savaş, Hz. Muhammed Devrinde Kadın, Ravza Yayınları, İstanbul 1991, s. 32.

54 Bu dönemde kadının saçı çok değerli bulunduğu için, kadın saçının bakımına çok önem vermekte, ölüm ve savaş gibi bir durum olmaksızın saçını kesmemektedir. Cahiliye örfüne göre kadın, kocası veya bir yakını öldüğünde üzüntüsünü ortaya çıkarmak ve fedakarlığın zirvesinde olduğunu kanıtlamak adına başörtüsünü çıkartıp büyük değer atfedilen saçlarını tamamen tıraş ettirmekte, başına toprak ve kül dökerek, ayağından ayakkabılarını çıkarıp başına vurmaktadır. Belirtildiğine göre bu durum, kadının başına gelen felaketin de ilanı sayılmaktadır. Kadının saçı ile ilgili benzer anlayışı Orta Asur kanunlarında, Yahudilikte Babil ve Kildaniler kızına yapılan hitapta ve İncil’de Pavlus’un başörtüsü ile ilgili mektubunda da görmüştük. Ayrıca kadınların saçları dönemin şiirlerine büyük ölçüde konu olmuştur. Geniş bilgi için bkz. İmriü’l Kays, Muallakât/Yedi Askı, s. 27, Cevad Ali,

el-İlk dönemlere ait tarih kitaplarında örtülü veya örtüsüz kadınların varlığının toplumda bir rahatsızlık meydana getirdiğine dair açıklayıcı bir bilgi bulunmamaktadır. Başının bir kısmını örten veya hiç örtmeyen kadınların varlığı cahiliye dönemine ait olan şiirlere bakıldığında görülebilecektir. 55

Elbiseler:

Dır (Entari): Arapça’da ‘ed-dır’ savaşta, askerlerin vücutlarını korumak için giydikleri çelik yelek benzeri demirden yapılmış zırha dendiği gibi, insan bedenini soğuk ve sıcağın etkisine karşı koruyan ipek, pamuk ve yünden yapılmış giysilere de

‘ed-dır’ denilmesi, anlam bakımından bir uygunluk oluşturmaktadır. Cahiliye Arap şairlerinden İmru’l-Kays’ın şiirlerinden öğrendiğimize göre ed-dır çoğunlukla yaşlı kadınların giydiği bir çeşit gömlek ve feracedir ki, bazen genç kızlar da giymektedir.

Yine İmru’l Kays’ın sevgilisini tasvir ettiği bir şiirinde onun giyim olarak entariyi seçtiği anlaşılmaktadır. Bir başka cahiliye şairi olan Tarafe, şarkılar okuyarak kendilerini eğlendiren bir kızın uzun gömleği ve safrana boyanmış entarisinden bahsetmektedir ki, bu giysinin yeni ve yakası oldukça geniştir. Yine Tarafe’nin ağıtçı bir kadına yaptığı vasiyetinde: “…ölümümü herkese duyur ve yakanı yırt”

mısralarından da cahiliye kadınlarının yakalı elbiseler giydiği anlaşılmaktadır.56

İzar (Etek): İnsan vücudunun belden aşağısını örten giysiye denilmektedir.

İmru’l Kays’ın: “Devar adlı put çevresinde genç kızların siyah ve uzun etekleriyle döndüklerini” söylediği bir şiirinden ve kadınların Kabe’yi tavaf esnasında yırtmaçlı etek giydiklerine dair rivayetlerden anlaşıldığına göre cahiliye döneminde değişik kadın giysilerinin varlığı bilinmektedir.57

Cilbâb: Çeşitli tanımları vardır. Başa alınan dış örtüsü (atkı, şal), milhafe gibi bütün vücudu saran dış elbise, gömlek; belden yukarısını örten elbise (rida), Mufassal fî Tarihi’l Arab Kable’l İslam, Bağdat, 1993, IV, s. 621, Muhammed Murtaza Zebîdî, Tâcu’l Arûs, Beyrut, 1306, IV, s. 408, aktaran, Altıntaş, a.g.m., s. 69-70.

55 Altıntaş, a.g.m., s. 67-68, 70.

56 Altıntaş, a.g.m., s. 68-69, Savaş, a.g.e., s. 32.

57 Altıntaş, a.y., Savaş, a.y.

himar’dan daha geniş rida’dan daha küçük, kadının sırtını ve göğsünü örten elbise (çar). Ummu Atiyye, Hz. Peygamberin, Bayram namazlarına hanımların cilbabla çıkmalarını emrettiğini bildirmiştir.58 Hamdi Yazır, Cilbab, kadınların elbiselerinin üstüne giydikleri her çeşit giysi, tesettür ettikleri her türlü elbise ve başka şeylerdir, demiştir.59

Ayrıca kadınların elbise altına giydikleri sirval (şalvar), bele sardıkları nıtak-mıntaka (kuşak), vücuda sardıkları lihaf-milhafe (büyük şal), daha çok cariyelerin giydiği geniş elbise cubbe gibi giysiler de mevcuttur.60 Gerek Cahiliye döneminde gerekse sonrasında Arap kadınlarının çeşitli mücevherlerle ve kokularla süslendiklerine dair bilgiler de aktarılmıştır.61

İnsan giyiminde her şeyden önce doğal coğrafik şartların etkili olduğu ve tarihin aktardıkları birlikte dikkate alındığında çöl bölgelerinde yaşayan insanların gerek erkek gerek kadın olsun pamuklu veya yünlü bol giysiler giydikleri anlaşılmaktadır. Kadınlar genellikle uzunca bir etek (izar) üzerine yakası açık bir elbise giymektedirler, bu elbiseler eteği tamamen kapatacak kadar uzun olabildiği gibi eteğin yarısına gelen uzun gömlekler şeklinde de olabilmektedir. Kadınların büyük çoğunluğu başörtüsünü özensizce (elbise yakalarını örtmeksizin) kullanmaktadırlar. Bazı kadınların ise özenle örtündükleri rivayetlerden anlaşılmaktadır. Bunlar ileride aktaracağımız Nur:31. ayetin nüzul sebebi olarak zikredilen Esma binti Mürşide’nin, güzelliğini teşhir edercesine giyinmiş kadınlara karşı olan tavrının anlatıldığı ve İslam’ın ilk dönemlerinde eziyete uğrayan Hz.

Peygamberi teselli eden kızının örtülü oluşu ve yakasının açılması üzerine Peygamberin kızını uyarması gibi rivayetlerdir.

Özetle ilk dönemlerde giyim sosyal ortamlardaki örtünme aracıdır. Zamanla toplumdaki sınıfsal farklılaşmayı da ifade eden bir anlam kazanmıştır. Kalkolitik

58 Ünal, a.g.m., s. 56.

59 Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Zehraveyn Yay., İstanbul t.s., C. 6, s. 337.

60 Ünal, a.g.m., s. 55-56.

61 Bkz. Hamidullah, a.g.e., s.1062, Altıntaş, a.g.m., s. 69-72, Savaş, a.g.e., s. 217-221.

çağda bu farklılaşma iyice belirginleşmiştir. Örtünme ile hür/saygın olmak arasında sıkı bir bağ vardır. Bu durum o dönemlere ait olan arkeolojik tasvirlerde ve Hammurabi, Orta Assur yazılı kanunlarında açıkça görülebilmektedir. Yahudi geleneğinde başörtüsü statü farkının ifadesi, saygınlık ve soyluluk; iffetin sembolü;

pagan kültüre karşı tavır almak için bir simge olmuştur. Hristiyanlık geleneğinde üçüncü asırdan itibaren Hz. İsa ile mânevî evliliğin sembolü olarak kabul edilen başörtüsü, Pavlus’un mektupları ile yaratılışın ve düzenin bir parçası haline getirilmiştir. Kadın erkeğe göre ikinci sınıf bir yaratılışa sahiptir ve erkeğe boyun eğişini göstermesi açısından başını örtmesi gerekir. Kuran’ın indiği ortamın cahiliye döneminde, başörtüsünün, yahudi geleneğinde taşıdığı anlamları genel olarak taşıdığı görülmektedir. Başörtüsü, sınıfsal farklılaşmanın bir göstergesi olarak saygınlık, soyluluk ve iffetin sembolü olmuş, uygulamada yetersizlik olsa da bu, bir bilinç halinde devam etmiştir.

İKİNCİ BÖLÜM