• Sonuç bulunamadı

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

A. MODERN DÖNEM “ÖRTÜNME” YORUMLARININ TARİHÎ ARKA PLANI

6. CUMHURİYETİN İKİNCİ DÖNEMİ

Lewis, devletin bütün sert laik politikalarına rağmen Türkiye’de hiçbir zaman tam bir laikleşmenin olmadığını, özellikle Anadolu’da halk dininin yüzey örtüsü altında yaşadığını belirtmiştir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye demokrasisinin, laikliğe karşı düşmanlıklarını ve Müslümanlığın ihyası isteklerini gittikçe daha açık olarak ilan eden dini liderler de dahil olmak üzere, bütün fikir akımlarına daha fazla ifade hürriyeti vermiş olduğu söylenebilir.521 Hükümet, toplumun beklentilerini bastırmak yerine bu beklentilerle ilgili uygulamaları üzerine alarak toplumu kontrol etme yoluna gitmiştir. Lewis, “Türkiye’de dini canlanmanın gücü o kadar belirli idi ki, demokratik bir Türkiye’de hiçbir parti onu görmezlikten gelmeyi ve hatta ona karşı çıkmayı göze alamazdı.”522 demektedir. 1949-50’de dini eğitim okulların ders

519 Bkz. Caporal, a.g.e., s. 652-653.

520 Atatürk’ün konuşması için bkz. Goloğlu, Devrimler ve Tepkileri, s. 144.

521 Lewis, a.g.e., s. 412-413.

522 Lewis, a.g.e., s. 419. Yazar, dini canlanmanın köylü için geçerli olmadığını, onların her zaman dindar olup, yalnızca duygularını artık daha kolay ifade ettiklerini belirtmiştir.

Türkiye’deki ‘dindar’ varlığın seçim yarışmasının hesaba katmadan edemeyeceği bir güç oluşturduğu görülmüş, örneğin seçim öncesi Demokrat Parti özellikle köylerde duruma uygun kampanyalar yürütmüş, halkın din adına isteklerinin meclise yansımasıyla çeşitli tartışmalar başlamış ve kamuoyu önüne çıkması uzun zaman ve özenle sınırlandırılmış din ve dinsel sorunlar, CHP’nin 1949’da Ceza yasasında bir değişiklik (141, 142 ve 163.

maddeler) yapmasına neden olmuştur. Bu değişikliğe göre, devletin siyasal, ekonomik,

programına önce seçmeli, sonra bazı sınıflar için zorunlu olarak eklenmiştir. Lewis, din eğitimi derslerinin zorunlu yapılmasıyla, ebeveynlerin dersleri istediklerini değil istemediklerini belirtmek zorunda bırakıldığını yazmıştır. 523 Aynı tarihte ilk İlahiyat Fakültesi Ankara’da açılmıştır. Camiler dışında dini kıyafet giyilmesinin yasaklığı devam etse de, bere sarığın yerini tutan toplumsal bir belirti olmuştur.524 Şehir sokaklarında çarşaflı kadınlar tekrar görülmeye başlamıştır.525 Camilere gelenler, hacca gidenler çoğalmış, dini içerikli yayınlar artmıştır. Ancak bu yayınların yüzyılın başındakilere oranla standartları oldukça düşüktür ve Hindistan ile Mısır’da olduğu gibi savunmacı bir tarihî romantizmle yazılmışlardır. Lewis, “Müslüman düşünürlerin bu tarihî romantizmini kendi uygarlıklarını Batılı kavramlar içinde haklı göstermeye gereksiz olarak çabalamaları” şeklinde yorumlamıştır.526 Lewis Türkiye’deki dini canlanmanın temel gücünün ise İslamın Türk halkı arasında bulunan derin köklerinde yattığını belirtmiştir: “Kuruluşundan çöküşüne kadar Osmanlı İmparatorluğu, İslam güç ve inancının ilerlemesine veya savunmasına adanmış bir devlettir… Bir yüzyıllık bir Batılılaşmayla birlikte Türkiye çok büyük

toplumsal ve adlî düzenini din temellerine dayandırmayı amaç edinen dernekleri kuran yada bunlara üye olan herkes iki-yedi yıl arasında hapis cezasına çarptırılacak, dinin siyasal yada kişisel amaçlarla kullanılması gibi, Devletin laikliği ilkesini sarsmak amacıyla dinsel duyguların istismarı da bir-iki yıl hapisle cezalandırılacaktır. Caporal, a.g.e., s. 217-219, Aktaş, Kılık Kıyafet İktidar I, s. 195-196.

523 Seçmeli din derslerine İstanbul’daki velilerin % 93’ünün, taşrada ise % 100’e yakınının çocuklarını kaydettirmesi üzerine, ebeveynlerin çocuklarının din dersi görmelerini değil, görmemelerini istediklerinin belirtilmesine karar verildiği aktarılmıştır. Lewis, a.g.e., s. 414.

524 Lewis, a.g.e., s. 413-415.

525 Caporal, a.g.e., s. 217.

526 Lewis, a.g.e., s. 413-417, Caporal benzer bir yorumu Mısırlı Muhammed Abduh ve Reşid Rıza için yapmıştır. Abduh ve Rıza’nın batı modernizminin keskin yandaşları karşısında Sünnî geleneğinin ve Müslüman toplumun manevi ve kültürel bozulmamışlığının şampiyonları olarak ortaya çıkmalarının, savunmacı oluşlarının yanı sıra tutucu olmalarına neden olduğunu belirtmiştir. Caporal’e göre Mısır’da kadın haklarındaki gelişimin yolunu açmanın erdemi Kasım Emin’e ait olmuştur. Caporal, a.g.e., s. 32-33.

değişikliklere uğramıştır. Fakat Türk hayatının ve kültürünün derin İslâmi kökleri hâlâ canlıdır ve Türk ile Müslümanın nihaî özdeşliği Türkiye’de hâlâ rakipsizdir.”527

Ülkede durum böyleyken 1950’de seçimi kazanan Demokrat Parti, Cumhuriyetin Tek Partisi CHP’den hükümeti 1960 darbesine kadar on yıllığına teslim almıştır. Bu yıllar “demokrasi ve laiklik” kavramlarının ve “dinin siyasete alet edilmesi” söyleminin sıkça kullanılmaya başlandığı yıllar olmuştur. Caporal, Demokrat Parti’nin, oylarıyla beslenmiş olduğu dinsel çevrelerin (yazara göre bunlar tarikatlar, hoca ve vaizler ile onlar gibi gerici, yobaz olan köylü, esnaf ve zanaatkârlardır) faaliyetlerine, onları memnun etme adına, göz yumarak Atatürk’ün devrimlerini tehlikeye attığını, bu nedenle kendisini Atatürk’ün düşüncesinin gerçek mirasçısı ve güvencesi olarak gören Ordunun 1955’ten itibaren önce gizli örgütler kurarak harekete geçtiğini, 27 Mayıs 1960’ta yaptığı darbeyle de TBMM’nin yetkilerine son verildiğini528 belirtirken; Lewis, ise bu partinin dinsel çevrelerle ilgili tutumunun, yalnızca dini canlanmayı görmezden gelmesinin gerçekçi olmayacağından kaynaklanan sınırlı bir tutum olduğunu, gerek Halk partisinin gerekse Demokrat Partinin önemli gördüğü konularda hiçbir müdahaleye izin vermediğini, örneğin tarikatların yine frenlendiğini, vakıfların eski haline iade edilmediğini, Arap yazısına dönülmediğini ve sosyal kanunları kaldırmaya yönelik bir girişimde bulunulmadığını belirtmiştir.529

Demokrat Parti’nin değişen dünyanın beklentilerini dikkate alarak hareket ettiği söylenebilecektir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra NATO’ya girilmiş, Avrupa ile askeri ve siyasi alanlarda yakın bağlar kurmaya çalışılmıştır. Demokrasiye önem veren Batı’yla yakınlaşmak isteyen Türkiye’de çok partili sistemin korunması için farklı ve kalıcı oy tabanlarına ihtiyaç ortaya çıkmıştır. Demokrat Parti belli bir esneklikle yaklaştığı islamcı kitleyi belli kalıplar halinde kendi oy tabanına yerleştirerek sisteme entegre etme işlemini üstlenmiştir. ABD, Demokrat Partiyi bu politikasında desteklemiştir. Çünkü SSCB ile aralarında soğuk savaş başlamıştır.

ABD, SSCB tehdidi altında gösterdiği İran, Irak, Suriye ve Mısır gibi ülkeleri NATO

527 Lewis, a.g.e., s. 419.

528 Caporal, a.g.e., s. 222-225.

529 Lewis, a.g.e., s. 417.

benzeri bir savunma ittifakında toplamak istemiş ve bu proje için görev yüklenmiş olan Türkiye’nin başbakanı ‘İslam Paktı’ tezini yaygınlaştırmaya girişmiştir.530 Değişen dünyada iç politikasını bu değişimin ihtiyaçlarına göre düzenleyen yeni bir Türkiye’den ve bu ülkede artık baskı altında tutulan veya görmezden gelinen değil, sistemle bütünlük göstermesine dikkat edilen bir din faktöründen söz etmek mümkündür.531 Ayrıca bu dönemde köyden kente göçün yüksek oranlarda oluşu nedeniyle dinsel olandan arındırılan kentli görüntünün, dinsel yaşantının devam ettiği kırsalın taşınmasıyla değişim gösterdiğini de belirtmek gerekir.532

Dönemin dini yayınlarında genel olarak din eğitimi, dil sorunu ve müstehcenlik eleştirisi, komünizm eleştirilerinden oluşan yazılarla birlikte sunulmuştur. Ayrıca kadının Batı taklidi bir yaşam tarzı içinde oluşu görsel malzemeler eşliğinde hicvedilerek sunulmuştur. Kadının konu edildiği yazılarda dikkati çeken husus tema olarak örtünme/örtünmemeden ziyade ahlâk, şahsiyet ve değer sahibi olup olmamanın işlenmiş olmasıdır.533 Örtülü ve gözü yaşlı bir kızın fotoğrafı ilk olarak 1954’te yayınlanan Büyük Doğu dergisinin kapağını süslemiştir.534 Cumhuriyetin ilk döneminden farklı olarak bu dönemde İslamcılar tarafından örtülü kadın kamusal alanda yer almaya bir anlamda davet edilmiştir.535

Demokrat Parti döneminde Türkiye halkının önemli bir kısmı sınırlı da olsa kendini tanımlama arayışı içinde olmuş, komünizm karşıtlığında üretilen ‘milliyetçi muhafazakâr’ söylemlerin altında toplanarak bir anlamda ülkenin batıya dönük yapılanışında halkın statükoya entegre olması için rol oynamıştır. Batıyla olan

530 Ali Bulaç, İslam’ın Anlaşılması Üzerine, Düşünce Yay., İstanbul 1980, s. 30-31.

531 Aktaş, Kılık Kıyafet İktidar I, s. 209.

532 Bkz. Aktaş, Tesettür ve Toplum, Nehir Yay., İstanbul 1992, s. 38.

533 Aktaş, Kılık Kıyafet İktidar I, s. 199-205.

534 Aktaş, a.g.e., s. 205.

535 Bkz. Necip Fazıl Kısakürek, İdeolocya Örgüsü, Büyük Doğu Yay., İstanbul 1973, s. 131, 346.

yakınlaşma da ‘doğu-batı sentezi’ gibi söylemlerin üretilmesine yol açmıştır.536 Bu tür bir sentezi anlamsız bulan Lewis, Müslümanlık ile modernlik arasında çatışma yaşayan Türk halkına şöyle bir öneride bulunmuştur: “Türkiye’de, diğer Müslüman ülkelerde olduğu gibi, “Batının ve Doğunun en iyi öğelerinin bir sentezini”

başarmaktan umutla bahsedenler vardır. Bu boş bir umuttur. Tarihte uygarlıkların çarpışması, genellikle, seçilmiş en iyi öğelerin izdivacı ile değil, daha ziyade, iyi, kötü ve nötr öğelerin rasgele bir araya gelmesiyle sonuçlanmaktadır. Fakat modern hayat ve düşünce düzeyinde dini inancın gerçek canlanması, imkânın sınırları içindedir. Türk halkı, pratik sağduyusunu ve çare buluculuk gücünü kullanarak, Müslümanlık ile modernlik arasında, çatışmaya düşmeksizin, kendilerine hem babalarının hürriyet ve ilerleme yolunu, hem de dedelerinin Allah yolunu izlemek yeteneğini verecek işler bir uzlaşmayı yine bulabilir.”537

Bu dönemde çeşitli kadın dernekleri tarafından yoğun bir şekilde “çarşafla mücadele” çalışmaları yürütülmüş, maddi durumu kötü olan çarşaflı kadınlara ucuz manto temini kampanyaları düzenlenmiştir.538 Ancak 1960’dan sonra bu mantoların üzerine giyilen başörtüler de mücadele kapsamına dâhil edilmiştir. Bu dönemde

“başörtüsü” çarşafın yanı sıra ilk kez gündeme gelmiştir. Dönemin kısmî serbestlik ortamında, 1955 yılında Diyanet İşleri Başkanlığının bir genelgeyle bünyesinde çalışan memurların başlarını örtmelerini istemesi üzerine bir gazete “Diyanet İşleri Binası Cami Değildir” başlıklı bir yazı yayınlamıştır. Bu yazıyla birlikte

“memleketin ikinci bir Kubilay vakası görmeye tahammülü yoktur” denilerek örtünme (başörtüsü) ile ‘irtica tehlikesi’ arasında bir bağlantı kurulmuştur.539 Aynı yıl aynı gazetede çarşafın acayipliği, sefaleti, gülünçlüğü, engellenmesinin gerekliliği ve bunun yolları ile ilgili çeşitli yazılar yayınlanmıştır.540 Gerek iktidar gerekse

536 Bkz. Bulaç, a.g.e., s. 26-32, bkz. Peyami Safa, Doğu-Batı Sentezi, Yağmur Yay., İstanbul 1963, s. 41-42, Tunaya, Batılılaşma Hareketleri, s. 195.

537 Lewis, a.g.e., s. 419-420.

538 Bkz. Caporal, a.g.e., s. 653-654, Cumhuriyet Gazetesi, 13 ve 14 Mart 1956, 27 Mart 1956.

539 Cumhuriyet, 26 Mart 1956.

540 Bkz. Cumhuriyet, 12,13,14,26,27,28,30,31 Mart, 16 Kasım 1956.

muhalefet partilerinin halkın istek ve tercihlerini onaylıyor görünmelerinden dolayı islamcı kadınların otuz yıl sonra bir nebze rahat örtündüklerini (veya örtülü görünebildiklerini), fakat bu durumun çeşitli dernek ve gazetelerin çarşaf ve başörtüsü aleyhinde kampanyalar düzenlemelerine neden olduğunu dönemin gazete yazılarında görmek mümkündür. Örtünme aleyhindeki yazılar yalnızca Cumhuriyet Gazetesi’nde değil Demokrat Partisi yanlısı Zafer Gazetesi’nde de aynı sertlikte yayınlanmıştır. Örneğin Pakistan’da yapılan Dünya Müslüman Kadınlar Kongresi’ne katılan üç Türk kadın delege Karaçi’de Liyakat Ali Han’ın mezarını ziyaret sırasında başlarını örttükleri için şiddetle kınanmışlardır: “İslam aleminden gelen mümtaz kadınların huzurunda Türk inkılâbını başarı ile temsil edeceklerini, Türk Müslüman kadınlarının daima ileriye, medeniyete doğru gittiğini ispat edeceklerini, huzur içinde bekliyorduk. Fakat birkaç gün evvel Karaçi’den gelen bir fotoğrafı görünce hayretten dona kaldık. Daima batıya doğru medeniyet hamleleri yaptığımızı İslam dünyasına göstereceğimizi ve onları da Batı medeniyetine doğru çekeceğimizi zannederken, Doğu’ya doğru uçan delegelerimizin geriye doğru havalandıklarını maalesef anlamış oluyoruz… Hanımlarımızın merhum Liyakat Ali Han’ın kabrini ziyaretleri esnasında çekilmiş olan fotoğraf bizi üzdü, hatta inkılâplarımıza vurulan bir hançer yarası olarak sızlattı. Yeşilköy’de Paris’in son moda kıyafetlerini pek yakıştırmış bir zarafetle uçağa binen bu üç delege hanım, kabrin önünde başlarında başörtüleriyle saygı duruşu yapmaktaydılar… Bu üç hanım Pakistan’da başlarını örttüler. İnkılâp Türkiyesi’ne dönebilmek için yüzlerini örtsünler”541 Bu yazı, batı medeniyetinin İslam (dünyası) karşısındaki tartışmasız üstünlüğüne, Türkiye’nin bu medeniyetin hem takipçisi hem de davetçisi olma görevini kesinlikle üstlendiğine ve bunu bütün dünyaya ispat etme gayretinde olduğuna dair bir manifesto niteliği taşımaktadır. Ehli Sünnet Dergisi’nde bu yazıya eleştiri niteliğinde yazılan yazıda aynı şekilde Batı medeniyetinin üstünlüğüne dair ibareler yer almakta, yalnızca başörtüsüne karşı takınılan tavır eleştirilmektedir: “…başörtüsüne dil uzatmak, medenî Batı ahlâkına dahî uymayan gülünç ve çirkin bir geriliktir.”542 Başörtüsü savunusu amacını güden bu tepkisel söylemin, modern kavramlarla kurulduğu dikkati çekmektedir.

541 C. Şahingiray, Zafer Gazetesi, 16 Nisan 1952.

542 Ehli Sünnet, 1 Mayıs 1952, c. 6, s. 112.

Demokrat Parti yanlılarının inkılâpçı tutumlarına rağmen Amerikalı gözlemci Walter F. Weiker’a göre 1960 darbesi, ülkede canlandığı gözlenen islâmi gelişmelere karşı yapılmıştır. Sovyet görüşüne göre ise darbenin nedenleri arasında irticanın yanında, bu dönemde yapılmış olan koyu Amerikan propagandası ve etkisi ile işçi hareketleri gibi etkenler vardır.543 Ali Bulaç ise darbenin doğrudan Demokrat parti iktidarına değil, partinin tabanında yer almış; ancak giderek partiyi aşan bir İslamî muhalefeti temsil ettikleri gözüken kesime yapıldığını söylemenin mümkün olduğunu belirtmiştir.544

Darbeyi yapan askerî liderler, kendileriyle yapılan röportajlarda yöneltilen sorular üzerine ‘din istismarı, çarşaf ve irtica’ üzerinde durmuşlarsa da ‘başörtüsü’

ile ilgili herhangi bir söz sarf etmemişlerdir. Nitekim Cumhuriyetin kuruluşundan 1968 yılına kadar liderlerin hiçbiri ‘başörtüsü’ sözcüğünü açık ifadeyle kullanmamış, fakat daima örnek gösterilen kadın modeli başı açık, batılı giyim içindeki kadın (ilerici-çağdaş) olduğundan bu modelin dışındaki tüm kadınlar (gerici-yobaz) ötekileştirilmişlerdir. Darbeden sonra da çarşaf aleyhindeki kampanyalar ‘irtica’

uyarılarıyla birlikte hızlı ve yaygın şekilde devam etmiştir.545 Bu yıllarda aydın din adamı yetiştirmek ve dinde reform tasarıları üzerinde durulmuştur.546 60’dan sonraki yıllarda adeta İstiklal Mahkemeleri dönemine dönülmüş, şehirlerde her tür geleneksel giysi müdahaleye maruz kalmıştır. Atatürk’ün kalpaklı resmini kapak yapan bir dergi toplatılmış547, aşırı soğuktan dolayı kalpak giyenler takibe alınmış548, Mevlana türbesini uzun elbise ve beyaz başörtüleriyle ziyaret eden bir genç kız kafilesi geçici

543 Walter F. Weiker, 1960 Türk İhtilali, Cem Yay., İstanbul 1967, s. 16, 257-258, Aktaş, Kılık Kıyafet İktidar I, s. 226.

544 Bulaç, a.g.e., s. 33-34, Bulaç, DP’nin devamı sayılabilecek Adalet Partisinin alelacele kurulmuş olmasının nedenini artık CHP’de toplanması mümkün görülmeyen DP’nin oy tabanının ‘zararlı mecralara kanalize edilmemesi’ olarak gösterir, a.y.

545 Cumhuriyet, 16,17,26,28 Temmuz, 25,28 Ağustos, 7,30 Eylül, 1960.

546 Aktaş, Kılık Kıyafet İktidar I , s. 232, bu tür bir tasarı örneği için bkz. Osman Nuri Çermen, Gerekçe, Tan Matbaası, İstanbul 1966.

547 Akşam Gazetesi, 21 Aralık 1967.

548 Akşam, 17 Ocak, 1968.

olarak tutuklanmıştır.549 Çeşitli yayın organları ve eğitim programlarıyla geleneksel giyimler ‘irtica’ tehlikesi bağlamıyla sunulurken, bazı kadınlar dokuz aylık ‘modern yaşam’ kursları sonucunda ‘modern hanım’ unvanıyla diploma almış550, Viyana’da düzenlenen Türk Haftası nedeniyle bindallı, üçetek gibi geleneksel giysileri sergilemeleri istenen Türk mankenleri “pis köylü kılığı” şeklinde niteledikleri bu giysileri küçük düşmeme adına giymemiş551, on iki yaşını geçen genç kızların çoğu 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı aracılığıyla kısa etek ve şort giymeye alıştırılmıştır.552 Sokaklarda geleneksel giyimli kadınlara, sakallı erkeklere saldırgan tavırlar sergileyenler ortaya çıkmıştır.553 Bu yıllarda moda olmasının da etkisiyle mini etek giyenlerin sayısının çoğalması üzerine de tepki gösterenler olmuştur. Öyle ki mecliste mini etek-çarşaf düelloları yaşanmış, hatta bir AP Kongresinde kapitalizmin bu moda ürünü “komünizm” tehlikesiyle bağlantılanmıştır.554 Mini etek giyiminin yaygınlaşmasıyla birlikte sokaklarda kadınları rahatsız edenler çoğalmış, İstanbul Emniyet Müdürlüğünce İstanbul İstiklal Caddesinde kadınları rahatsız edenlerin yakalanması için özel bir ekip kurulmuştur.555 Mini etek-çarşaf (örtülülük) düelloları, aslında Tanzimat’tan buyana oluşan ikileşmenin (kutuplaşma) toplumda oluşturduğu gerilimin boyutlarını göstermesi bakımından manidardır. Tepkisellik psikolojisinin her iki tarzdaki giyimi, gerginliği artıran söylemlerle birlikte, artırmış olabileceği söylenebilir.556 Nitekim bu dönemde üniversitelerde okuyan veya

549 Cumhuriyet, 4 Ekim 1968.

550 Milliyet, 5 Mayıs 1968.

551 Bugün, 18 Şubat 1968.

552 Bugün, 7 Ocak 1969,

553 Bkz. Hürriyet, 12 Ocak 1960, Cumhuriyet, 10 Temmuz 1960, Milliyet, 30 Ocak, 4 Mayıs, 1968, Cumhuriyet, 6 Ekim 1968, Bugün, 17 Ekim 1968, 27 Kasım, 1970, 16,20 Ocak, 4,5,13 Şubat, 6 Mart, 1971.

554 Bkz. Cumhuriyet, 26 Aralık 1967, Akşam, 22 Ocak 1968, Cumhuriyet, 21 Ekim 1968.

555 Aktaş, Kılık Kıyafet İktidar I, s. 237, bkz. Milliyet, 10 Şubat 1968.

556 II. Meşrutiyet dönemi kızları, modern değerleri önceleyerek, Batılı hemcinslerine yetişme idealini benimserken; 60’lardan itibaren modern eğitim alan kızlar, gençliğin yerleşik düzene muhalefet dilini benimsediği, varoluşçuluk cereyanlarının yaygınlaştığı bir dönemde, dinî kökenlerine geri dönmek istemişlerdir. Böylece sosyologların anlamlandırmakta güçlük

mezun olmuş örtülü giyimli bazı kadınlar basın dünyasında yazılarıyla veya tavırlarıyla dikkat çekmişlerdir. Örneğin 1968’de İlahiyat Fakültesi’nde başörtülü bir öğrenciöğretim elemanı tarafından başını açması konusunda uyarılmış, öğrenci inancı gereği başını örttüğünü belirtip başını açmayarak sınıftan ayrılmıştır. Öğrenci, bu tavrının hakaret kabul edilmesinden dolayı okuldan atılmakla cezalandırılmıştır.

Bu olay öğrencilerin okul idaresine karşı boykotuna neden olmuş ve din, örtünme, ilahiyat ders programı gibi çeşitli konuların olumlu veya olumsuz yaklaşımlarla basında yaygın bir şekilde yer almasına yol açmıştır.557 Romanlar, çeşitli gazete ve dergilerdeki yazılarıyla örtülü kadın yazarlar, toplumsal yozlaşma, batılılaşma, solculuk ve solcular, ilericilik ve gericilik, komünizm, Halk Partisi, ateizm, materyalizm, mini etek ve moda, güzellik yarışmaları, kozmetik sanayi gibi konularda eleştirel yazıların yanında; antikomünizm, tesettür, Müslüman kadının toplumdaki yeri, İslâmi eğitim meseleleri, sağcılık, hak ve batıl, mukaddesatçılık ve çeşitli hidayet olayları gibi konular üzerinde de yazılar yazmışlardır. Yazılarından dolayı bazı soruşturmalara maruz kaldıkları gibi çeşitli kadın derneklerinin tepkilerine ve karşı yazıların da yayınlanmasına neden olmuşlardır. Söz konusu çektikleri bir kategori ortaya çıkmıştır: “Eğitimli başörtülü kızlar”, Barbarosoğlu, Şov ve Mahrem, s. 41-42.

557 Bkz. Aktaş, a.g.e., s. 247-252, Bkz. Milliyet, 16,17,20,21,22 Nisan, 3,27 Mayıs, 1968, Akşam, 18 Nisan, 23,24,27 Mayıs, 1968, Sezai Karakoç, Sütun, Fatih Yay., 1969, s. 431-433.

CHP’li bir milletvekili, “irtica” konusunda bir önerge verip, “Gericilik ağır bir hale getirilmiştir. Başbakan dine dayalı devlet kurma çabasına ilgisiz kalmaktadır…” şeklinde bir açıklama yapmıştır. Başörtüsü talebi yine ‘irtica’ ve ‘mevcut devlet düzenini yıkma’

senaryoları ile ilişkilendirilmiştir. Bunun yanı sıra mason olmakla suçlanan başbakanın (Demirel) tekbir getirip, takke giyip, namaz kılması da yine çeşitli ‘irtica’ tartışmaları ve senaryolarına yol açmıştır. Cumhuriyet, 5 mart 1968, Aktaş, a.g.e., s. 259. Bu senaryolar İslamcıların dönemin solcu kanadı karşısında, varolan düzenin yani sağcı kanadın yanında yer alışlarını kuvvetlendirmeye yönelik olsa gerektir. Dönemin solcu kanadında yer alanlar antiemperyalist olmayı komünist olmakla eşdeğer tutarken; sağcılar söylemlerini komünizm karşıtlığıyla kurduklarından kapitalizme bir anlamda alan açmışlardır. Bu ve benzeri senaryolarla sanki Ortaylı’nın tespit ettiği üzere Tanzimat’tan bu yana iki taraf oluş ve bunlar arasındaki gerilim tırmandırılarak, bu durumun bir işe yararlık (bu yararlığın Türkiye halkı için olmadığını söylemek yanlış olmasa gerektir) aracı olarak görüldüğü söylenebilir.

yazılara bakıldığında her zamankinden daha fazla birbirini öteleyen bir üslup içinde olunduğu görülmektedir.558 1951’de öğretime açılan İmam-Hatip Okulları halk arasında rağbet görmüş, 60’ların sonunda aynı okulların kızlar için de açılması kampanyaları düzenlenmiş ve 75’ten itibaren çok sayıdaki kız öğrenci İmam-Hatip Okullarına devam etmişlerdir.559 Barbarosoğlu, 1980’lerde üniversitelerde başörtülü öğrencilerin sayısındaki artışı İran devrimiyle ilişkilendirenlerin, İmam-Hatip liselerinden mezun olup üniversitelere devam eden öğrencilerin varlığını göz ardı ederek yanıldıklarını belirtmiştir.560 60’lı yıllara kadar çarşafı ‘taassup umacısı’

giysisi olarak niteleyip halka bedava manto-eşarp dağıtan çeşitli kadın dernekleri 60’lı yıllardan sonra dağıtmış oldukları giysi türünü de aynı şekilde nitelemişlerdir.561

Bir yanda “komünizm”, diğer yanda “irtica” tehlikesi söylemleri ve oluşan karmaşa ortamı üzerine 12 Mart 1971’de Türk Silahlı Kuvvetleri, “Parlamento ve Hükümet süregelen tutum, görüş ve icraatı ile yurdumuzu anarşi içine sokmuş, Atatürk’ün bize

Bir yanda “komünizm”, diğer yanda “irtica” tehlikesi söylemleri ve oluşan karmaşa ortamı üzerine 12 Mart 1971’de Türk Silahlı Kuvvetleri, “Parlamento ve Hükümet süregelen tutum, görüş ve icraatı ile yurdumuzu anarşi içine sokmuş, Atatürk’ün bize