• Sonuç bulunamadı

1001 İKİNCİ 193» KANUN MİMAR

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "1001 İKİNCİ 193» KANUN MİMAR"

Copied!
29
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

MİMAR

A Y L I K M E C M U A

1 0 0 1 İ K İ N C İ

1 9 3 » KANUN

(2)

A R K İ T F . K T

D e r g i s i ' - a h . J l Z E K İ S A V A ^ .

ü J l j l i ı I c ^ V c ^ t ^ v i t c .

İ

İSTANBUL VE Ş E H İ R C İ L İ K

VI?? r /

d

M İ M A R Alişanzadi -edat Hakkı

istanbul b u son senelerde m ü h i m safhalar ge- çirdi, eski m i l y o n l u k paytaht halinden 600,000 kişilik bir şehir .vaziyetine g i r d i :

Bu suretle hem nufusu yarıya inmiş, hem de başlıca refah ve servetinin en b ü y ü k bir a m i l i n i kaybetmiş oldu.

Fazla olarak gayet b ü y ü k yangınlar şehrin üçte birini harabetrniştir.

Memleketçe u m u m î m a l i vaziyetin m ü ş k ü l bir sıHvıda olması, bittabi istanbul şehirciliğinin ser- besce inkişafına ayrıca m a n i olmuştur. B u n d a n başka ...uhtelif mahallerin çok d a ğ ı n ı k , u m u m i y e t l e şehrin, - radıki nufusu için fazla b ü y ü k olması, şehircinm karşısına bazı sualler çıkarıyor: Istanbulun h u d u d u ne o l m a l ı ? Ş<ıhir ne tarafa doğru i n k i ş a f etmeli ?

H a n g i taraflarının i h m a l i doğrudu1 1 ^ f f u g m verleri i m a r m ı edilmeli, yoksa bahçe, b< An> p a r k l i n i m i almalı? U m u m i y e t l e Isk; />ulbn i m a n için nasıl bir program takip edilme!' istanbul sanat şe- hirlerinden addedilir. H e r tara f^a d a ğ ı n ı k b ü y ü k , k ü ç ü k tarihî san'at eserleri ^ a r o ' ı r , k i b u n l a r ı n R o m a ve A t i n a d a o l d u ğ u gib' d'm a yaşaması arzu edilir. Bu gibi şehirlerde şeh t n'n vazifesi her za- m a n soiiderece naziktir.Zira ) ^ r a f t a n asrın tekem- m ü l â t ı n ı takip ederek beniı'e ı n'-Ji ve diğer taraf- tan meşhur abidelerini m u l f ö2* etmeli. Bu abide- lerin muhafazası, yalnız a s ı ' ^n d n ı n harabiden kur- tarılmasile bitmez. A bideni j m u h i t i m ü m k ü n o l d u ğ u kadar ya eski h a l i n i m ı 'u f a z a etmeli, veya asıl abidenin güzelliğini b o z 'v a c a^ bir tarzda i m a r

(3)

edilmelidir. Bu abidelerin tesir dairelerinin Istan- bulda birbirine çok yakın o l d u ğ u n u ve i m a r serve- timizin kıt o l d u ğ u n u düşünürsek, şehircinin vazife- sinin ne kadar g ü ç o l d u ğ u n u anlarız. Bazı şehirler i m a r ve asrileşmek hususunda fazla i h m a l k â r dav- ranarak, eski hallerini o l d u ğ u gibi muhafaza ederler, ve seyyahların ve artistlerin b i r ziyaret yeri olurlar.

Böyle şehirler gayrı sıhhî ve yaşanmaya gayri mü- saittir. (Venedik, B r u j ) gibi B u n a m u k a b i l , bazı şe- hirler, ancak birkaç m ü h i m abide muhafaza eder, diğer yerlerini en asri bir şekilde i m a r eder. (Ber- lin gibi). Bu suretle Berlin hem güzelliğini hem de karakterini kaybetmiştir. Bu her iki imar siyaseti- n i n iyi olmadığı ve ikisinin arasında, mübalağasız bir tarzın tercihi daha doğru o l d u ğ u aşikârdır.—İşte bu gayet m ü ş k i l vazifeyi istanbul belediyesi üzerine üıiüştır: Arasıra bir ecnebî mutahassıs celbediliyor.

Bn ecnebiden her zaman mucizeler bekleniliyor, ış i bitirip gittiği zaman, ihzar ettiği pilânlar bele- diyenin malı oluyor, ve depolarda muhafaza olunu- yor. Şehrin i m a r ı n d a da hangi yolun takip edileceği mecM'i' kalıyor.

l ! e d i y e reisleri, sık sık değiştiği için, hiç biri- n i n , )ir işi nihayetine erdirmeğe vakti olmıyor.

E u n u . ı için Istanbulda şehircilik noktai nazarından çalışma güçleşiyor. Istanbulda bir gezinti yapar- sajj. hs. »ca iki şey dikkatimizi celbeder : Eski Is- tay >ul t • - taraftan kayboluyor, diğer taraftan yerine yA \ve v.ıbancı b i r istanbul meydana geliyor. Eski Istanbulda, h a l k ı n b u g ü n k ü ihtiyaçlarına tekabül etmiyen h. .ı'ar, muazzam k ; n a k l a r ve medreselerin yıkılmasına müsaade ediliyor veya buraları depo haline ifrağ ediliyor.

J k ^ a z ıçirf.e eski b ü y ü k yalılar ve saraylar da a y n i akıbete Yaruzdurlar. Y a n i depo vazifesini gö-

rüyor, ve hattâ\ aridatı vergisini ödeyemediği zaman yıktırılıyor. B ö Ve c e boğazın en güzel yalıları, daha eskimeden hcdrW]jliyor. Bu da kâfi değilmiş gibi, arsaların ü z e r i n e t ö m ü r depo ediliyor.Bu suretle tabiî güzellikler de J<ay oluyor,ağaçlar kuruyor. İnsan boşu boşuna Boğaziçile1 k ö m ü r deposu arasındaki müna- sebeti arar. A r a m a La doğru değildir. Belediye buna karşı bir şey yapan z mi y d i diye d ü ş ü n ü r ü z . Yoksa b u halin istanbul i ,n n e kadar zararlı o l d u ğ u n u n f a r k m d a değil m i . -^lediyenin böyle bir vaziyete i m k â n bırakması, I s ı . ^ u l u n güzelliğini muhafaza edeceğinden büsbütün a i d i n i kesdi, hissini veriyor.

Fakat eğer öyle olsaydı ka (ja r m a s r af la taksim

inşaatını yapar m i y d i , lstanbulun en güzel yerlerin- den biri olan Boğaz içini kendi haline b ı r a k m a k değil, zorla mahvetmek, çok ağır bir harekettir. Bo- ğaz içindeki i m a r faaliyeti apartmanlar ve yüksek tütün depoiarı vücuda getiriyor. Bu gidişle boğaz bir sanayi ve fabrika semti oluyor ve istanbul" bey- nelmilel güzellik şöhretini kaybediyor.

Bittabi b u n u n l a şehrimizde sanayiin inkişafına itiraz etmiyoruz, fakat her teşekkülün m ü n a s i p bir m u h i t i olur. lstanbulun her tarafı sanat eserlerde d o l u d u r . Bu eserler ya dinî veya sivildir.

Ç a m i , çeşme, medrese gibi d i n î abidelere Evkaf idaresi tarafından bakılıyor. B u bakılma, her ne kadar eksik de olsa, hiç olmazsa mevcuttur ve onun için ayrı bir daire vardır. Bu idarenin altında bu- lunan binalar kıymetlerine göre tamir görürler, ve o kadar kıymetleri olmıyan binalar, diğerlerinin tami- rine engel olmasın diye, harabiye terkedilmiştir, yani içinde m u h a c i r yerleştirilmiştir, veya boş bıra- kılmıştır.

E n m ü h i m eserlerimiz b u şekilde muhafazaya alınmıştır.

M e m l e k e t i m i z d e zannedilir k i , evkafa ait olmıyan bina, muhafazası lâzım gelen asarı atikadan bir eser değildir. Istanbulda b u suretle bir çok sanat eser- leri m a h v o l m u ş t u r . Bu binalar, eski evler sivil binalar ve ya yalılardır. Bunların kıymetleri eskilik- lerinde değil, nefis birer T ü r k sanat n ü m u n e l e r i olmalarındadır.

B u eserler çok az kalmıştır. Ve her sene azal- maktadır. Bunların hiç olmazsa bir kaçının muhafa- zası lâzım gelmez mi?

B u n l a r meyanında Anadolu Hisarında k ö p r ü l ü yalısı, Beyazıtta camiin arkasında bir hane, bunun gibi bir kaç bina daha kalmıştır.

B u münasebetle A m c a Hüseyin paşa yalısından ayrıca bahsetmek istiyoruz:

B u yalı çok harap bir haldedir, ve k i m i n tara- fından tamir göreceği belli olana kadar, denize dö- k ü l m e k ihtimali çoktur. Kıymeti telafi edilemez.

Bu yalıyı muhafaza için her fedakârlık azdır. Türk- l ü ğ ü n yüksekliğini bu ev kadar hangi yeni eser gösterebilir?—Her yerde eski şeyler yıkılır, yerlerine yenisi yapılır, veya yapılmaz. Istanbulda yeni olarak ne y a p ı l ı y o r ? lstanbulun hudutlarını tevsi etmek suretile imar faaliyeti göstermesi ihtimal ve mantık dahilinde değildir. Zira, zaten b u kadar dağınık ve boş yangın yerleri, şehrin i m a r faaliyetine elverişli

(4)

ve kâfidir. Istanbulda şimdiki inşaat sahaları, Fatih, Laleli, Ayaz paşa, Firuz ağa, Maçkadır. Buralarda her konforu haiz, modern apartmanlar ve kagir evler yapılıyor, ve bu inşaata belediye kanunu ne- zaret ediyor. lstanbulun, imara mühtaç bütün yanmış ve boş yerlerinin haritaları var. Evelleri, umumi- yetle böyle yerlerde imar,pilân dahilinde yapılmazdı.

Fakat öyle olduğu halde tabii olarak bir intizam vardı.

Yangın yerleri evelden çabuk dolardı. Her ferd kendi evini, eski yerinde yeniden inşa ederdi ve ya arsasını satardı. Fakat sokakların eski vaziyeti ka- lırdı. Şimdi, yangın yerlerini yeniden, asri bir pilân üzerinde imar etmek istiyoruz. Tarh ettiğimiz so- kakların eski sokaklarla hiç alâkası yok, binaena- leyh arsaların vaziyeti değişiyor, bu ise her yerde ve her zaman müşkül bir iştir ve imarı eeçiktirir.

Yeni tasavvur olunan boşu boşuna geniş yollar ar- salara yüktür.

Şimdi pilân üzerinde çalıştığımız bir terakkidir.

Fakat terakki hakikatta da var mı ve gözüküyor mu? Zira yangın yerlerinin çoğu hâlâ boş durmak- tadır. Bu yalnız, lstanbulun nüfusunun azaldığına m ı müstenittir? Yoksa yeni haritaların bu hususta tesirleri var mıdır? Bundan başka bu yerlerin şim- diki şekilde imarını istemek doğru mudur? istanbul imarında bugün tatbik edilen haritaları tetkik ede- lim. istanbul, imarı için dört köşe ada şekli ve hattı müstakim üzerinde yollar prensipini takip ediyor.

Bu basit usuiün tatbikinde bazı şeyleri unutmamak lâzımdır. Bunların arasında bilhassa arazinin şekli vardır. Ş i m d i k i vaziyete göre sokaklar, ya fazla meyilli oluyor, veya birdenbire bir uçurumun karşı- sında duruveriyor.

Arazinin hututunu takip etmiyor. Sokaklar ara- ziye ehemmiyet vermediği gibi, güneşin istikametine rüzgârın istikametine, güzel bir nezarete ve ya bi- naya bakmıyor, bakıyorsa tesadüfen. Sokaklar Fatih- de, iki katlı binalar yapıldığı bir yerde çok geniş, Maçkada, sekiz katlı apartmanların önünde çok dar.

Acaba Fatihdeki ev sahipleri, Maçkadaki apart- man sahiplerinden daha çok yol parası m ı veri- yorlar? Yangın yerlerinde sokaklar düp düz. Önle- rine eski bir hamam ve ya cami çıkarsa, yarısını alıp götürüyor ve istikametinden şaşmıyor.

Fakat bu istikametler ekseriya muayyen bir nok- tayi istihdaf etmiyor.

Meskenler için Fatih tarafında müsait şarait var.

Arsalar fazla derin değil, çünki adalar çok küçük ve sokaklar çok. Beyoğlu cihetinde apartman yapılı- yor, demek nufus daha sık, fakat adalar büyük ve sokaklar az. Bir apartman derinliğinin mesela

% 10 nispetinde cephesi olan arsnlara yapılıyor, tki tarafı kapanınca, binanın ferahlığı kalmiyor, fi- atlar iniyor. Bir de, bütün ada böyle 8 katlı bina- larla dolunca burası güneş ve hava almıyor.

Fakat, istanbul kendini süslemek için de çalışı- yor. Beyazıt ve Fatih meydanları, park ve geniş caddeler yapılıyor.

Bunların içinde Gülhane parkı ve başka bahçeler çok faideli ve güzel eserlerdir, istanbul eskiden ta- bii olarak bahçelikti. Şimdi ise bahçeli ev inşa et- mek yavaş yavaş ortadan kalkıyor, ve istanbul ka- palı bir şehir halini alıyor. Bunun için ayrıca bah- çelere, yani parklara htiyacı vardır, ve Gülhane parkı bu istikamette ilkadım atışımızdır.

Beyazıt meydanının meşhur havuzundan o kadar şikâyet edilmiştir ki insan bu havuzda fazla bir çir- kinlik arıyor, fakat bulamıyor. Hem de yazın e'ra- fında oturanlar muhakkaktır ki bu havuzun mevcu- diyetinden şikâyet etmiyorlar.

Meydan hususunda en son eserimiz taksim mey- danıdır. Taksim meydanı yuvarlaktır. Dört kö- e, alii köşe de olabilirdi; iş bir hendese şeklinde olduktan sonra.. Fakat yuva: lak bunların arasiiıda en az mü- nasibi. Zira etrafındaki adaların hiç birinir şekline uymıyor.

Taksim meydanı ve abidesi Pariste Ftual mey- danı ve abidesine benzetilerek yapılmış'.ır. Fakat aksi gibi bu Etual meydanı ortasındaki abideye ve abide de meydana uymiyor. Tabii bu sebepten do- layı bizim taksim abidesi yerinde değil. Bu abideye mukaddes vazifesine binaen para esirgenmemiştir;

ve bu vazifede lstanbulun yegâne inşaatı olmak do- layisile mevcut veya gayrı mevcut güzelliği hakkın- da münakaşa etmek borcumuzdur.

Heykelleri galiba neticede bizi tatmin etmiştir.

M i m a r olmak sîfaiüe bundan bahsetrneyip mimari- sini tetkik e d e l i m :

Anlaşılmamış Selçuk motifleıinden tenasüpsüz, bir kalfa işinden daha iyi olmıy.T/i bıı takın musat- talı derinliğinden makûs cihetlere iki grup çıkıyor.

Bu abidenin sunî gösterişile, Türk ruhunun saf doğruluğu arasında ne münasebet var?

(5)

Sonra o dağlar taşıyabilecek hissini veren, fakat mütenasip kaidenin üstünde tak pek zaif kalıyor.

Selimiye kışlasını devrilmiş bir bilardo masasına benzettikleri gibi bu taksim eserini bir arkadaşını fazla büyük bir masanın ortasında bir konsol sa- atine benzetmişti.

Bir az düşünürsek anlarız ki istanbul dev adım- larile simasını değiştiriyor. Bu değişiklikle güzelli- ğini de yavaş yavaş kaybediyor dersek mübalağa etmiş olmayız.

istanbul, tabiî vaziyeti, mantıkî ve güzel imarile evelleri yegâne idi. Camiler yerinde, evler arazinin üstünde oturaklı, en münasip ve akıllı bir şekilde yapılmıştı, tnsan eli tabiatın elile her her çalışmış;

hiç bir zaman yerine uymıyan bir inşaat yapmak zevksizliğinde bulunmamıştı.

Eskiden vücude gelen bu yegâne şehir ve sokak tarhı her bir ferdde mevcut bir tabiat hissinden doğuyordu.

Şimdi ise, ister büyük şehir hayatına alışmış olalım, ister avrupadan gelen fikirler bizi şaşırtmış' olsun, her nedense, tabiat ile olan eski rabıtalar kalmadı.

Istanbuldaki inşaat elli sene evel frenklerin te- .sirile, ve Galata ve Beyoğlunda başlamak üzere g'tlikçe toprak ve tabiatla münasebetini kesmiştir.

Beyoğlundan sirayet ederek bu hareket şimdi bütü.ı Istaııbulu almaya başlamıştır.

Bu binalar ya yapılışlarından dolayı veya müsa- a le edilen irtifalarından dolayı muhitlerine fena tesir ediyorlar.

İşte netice:

Denizden görünüş itibarile istanbul ciheti eski mütenasipliğini az çok muhafaza etmiş, yalnız yeşil- lik azalmış.

Beyoğlu cihetine gelince, burası - meyus m u ola- lım, m e m n u n m u diye soranlar olacak - hiç olmazsa Nevyorka benziyor. Apartmanlar birer Gratteciel gibi eski evlerin ve ya çıplak toprağın üstünden yükseliyor.

Fakat eldanmıyalım. Dalıa bir Amerikan şehrine benzetemedik. Unutmıyalım ki bu gidişle, eğer ser- vet ve iyi zamanlar yardım ederse, istanbul hiç bir zaman şimdiki büyük bir balkan şehrinden daha güzel olmayacak. Bilâkis ekseri balkan şehirlerin- deki intizamda da olmıyor. Zira tabii avarızından istifade edilmedikçe bunlar şehrin muntazam yapı- lışına bir maniden başka bir şey olmıyacaklardır.

Istanbulda bu hal artık devam etmemeli. Buna mani olmak bizim, Türk mimarlarının vazifesidir.

Fakat bu vazifemizi kuru tenkitle görmüş olmayız.

Tenkit etmek her zaman kolaydır. Bu şimdiki vazi- yete karşı çareler aramalıyız.

Şimdiye kadar yapılan hatalar hangileridir? Na- sıl tashih edilebilir ? Yeniden yapmamak için ne yapmalı ?

Bütün bu işler fazla m ü h i m , ve bir kaç ferdin, ecnebinin veya tesadüfün eline bırakılamaz, bütün istanbul ahalisi bu işle alâkadar değil midir? Ve bittabi bütün istanbul mimarları bu işle alâkadar olmamalı mıdırlar? Her bir mimarın vazifesi yalnız bina inşa etmek m i d i r ?

Hayır onun daha yüksek vazifeleri vardır.

Millet memleketi imar etmek istiyor; iyi imar etmek istiyor. Fakat iyinin nasıl olduğunu nereden bilsin, kim bildirsin? Şehir, şehircilik noktai naza- rından kâfi derecede ehemmiyet görmiyorsa kim bildirecek? K i m millete inşaatta ve ev hayatında frenk taklitçiliği ile hakiki asriliğin farklarını gös- terecek. Memleketin güzelliğini muhafaza için bir m e m u r varmı dır? Yoktur. O zaman kim memleketi vahşî ellerin çirkin eserlerinden muhafaza edecek?

istanbul ahalisi şehircilik hususunda eski ile ye- niyi doğru tefrik edemiyor. Mevcut eski eserlere karşı ecnebi kaldı; frenklerin evlerini anlamadan taklit etti . istanbul ahalisini bu hususta tenvir edecek kimdir. T ü r k ü n mimarîdeki en temiz hassa ve zevklerini yerciden aşılayacak k i m d i r ?

Mimar. En mukaddes vazifesi budur ve vatana karşı borcu budur. İnşa etmek ve iyi inşa etmek.

Ve inşa ederken şehre karşı mesuliyetini unutma- mak. Zira her inşaat, ne kadar küçük olursa olsun şehrin çehresinin teşekkülünde bir unsurdur. Bunu yapı sahibine de iyice anlatmak lâzımdır.

Memleketin gayrı bediî surette imar edilmeme- sine çalışmak, m i m a r î m i z i n yükselmesi için müca- dele etmek, bu uğurda çalışmak isteyen mimar ve inşaat mühendisi arkadaşları bjribirine ve mem- lekete tanıtmak ve mesailerimi birleştirmek, mimar ile yapı sahiplerinin yekdiğerine karşı vaziyetlerini tesbit etmek, memlekette mimara ve sanata karşı daha çok hürmet ve itimat uyandırmak gaye ve vazifesile bu mecmuamızı çıkarıyoruz.

Bu hususta bir hizmet görebilirsek bahtiyarız.

Bu nüshamız belki arkadaşlarımızı tatmin etmi- yecek. Fakat mecmuamızı gittikçe tekemmül ettir- rniye çalışacağız . '

(6)

Bekir beyi» evi. Ö n cephe. Mimar Sırrı Arif

(7)

Bekir beyin evi Zenıin kat pilâııı Mimar Sırrı Arif

BEKİR BEYİN EVİ

M imar Sırrı Arif yeni bil (fi- ler ve ı/eni usullerle imarlıyım memleketimizde yükseltmeğe çalışan yenç mimarların en önünde yürümektedir.

M i m a r " S ı r r ı Arif,, güzel sanatlar akademisi m i m a r î şubesi muallimlcrindendir.

Kendisinin, nevi şahsına münhasır olan kıymetli eserlerini mecmuamızda sırasile göreceksiniz.

"Sırrı A r i f ' eserleri ile isbat etmiştir ki " b i r m i m a r ı n yapabileceği eseri, m i m a r olmıyan hiç bir kimse yapamaz. „

ülnktrik karayazı ve terkos tesisatı da dahil olduğu lıalde bina 7200 liraya mal olmuştur.

Beher metro murabbaı ( 33 ) liradır.

Yeni mimarların eserlerinin pahalıya mal olduğu şeklindeki rivayetleri biz çok işittik, fakat şimdi

(8)

f

Bekir beyin evi Zemin kat pilânı Mimar Sırrı Arif

"Bekirbeyin"eviııin hesabını veriyoruz, s i z d e göre- ceksiniz ki bu asrın hemen, hemeıı bütün konfor ve inşaî usullerini nefsinde cem'eden bu ev pahalıya değil bilâkis ucuza mal o l m u ş t u r .

Evin sahası 72 metro murabbaıdır.

Projeler m i m a r Sırrı A r i f tarafından yapılmış ve keşfi, fennî evrak ile birlikte mal sahibine teslim edilmiştir.

Mal sahibi ehliyet ve ciddiyetle tanılmış müta- ahhitlere müracaat ederek fiyat istemiştir.

Mimarın projesine en az fiyat veren değil bedeli keşfe en yakın fiyat veren mütaahhide (7200) lira- dan ihale edilmiştir.

Çatı ve bodrum katını da bir kat sayarsak, zemin katı ve birinci kat ile birlikte 3 kat olan hanenin beher metro murabbaı ( 33 ) liraya gelmiştir ki bu masrafın içinde havagazı, terkos ve elektrik tesisatı da dahildir.

Arsanın vaziyeti :

Arsanın arka tarafından deniz göründüğü için m i m a r binayı cadde istikametinden dört metro geri çekmiştir.

Arsanın sahası büyük olduğundan bu vaziyette bile arka tarafta 14 metro derinliğinde b ü y ü k bir bağçe kamlıştır.

Binanın poyraz tarafı sağır brakılmıştır.

Ö n ve arka bağçeleri birleştirmek ve aynı za- manda hava ve ziyaya karşı evin cephelerini çoğalt- m a k için cenup tarafında bir aralık yapılmıştır.

Temel 0,70 metro deriııliğindedir.

Kesme üzerine bir beton tabakasile moloz taşın- dan yapılmıştır. Bodrum duvarları moloz taşı, kat dıvarları tuğla, döşeme beton arme, üst kat tavanı metal üzerine sıva ve çatı ahşaptır.

Bodrum katı:

Tavanı sokak seviyesinden yukarı olan bodrumun sokak tarafından hizmetçilerin girmesine mahsus bir kapısı vardır.

Bodrum katında bir oda, bir çamaşırlık, bir odun ve k ö m ü r l ü k yapılmıştır.

İcabında kalorifer kazanı koymağa mahsus terti- batı haiz bir yer de vardır.

İrtifaı iki buçuk metrodur.

(9)

Ö n cephe Y a n cephe

Bekiı beyin evi mimar Sırrı Arif -i*- t v"

-

Zemin katı:

Methal vestibiilü, hol, salon ve bir de arka bağ- çeye verendalı f l ] bir yemek salonunu ihtiva etmek-

tedir. İrtifaı i k i metro seksen beş santimdir.

Birinci kat:

Bir oda, bir yatak odası, bir h a m a m ve bir de sandık odası vardır. İrtifaı 3,00 m e t r o d u r .

Mutbak, ofis, kiler bodrum irtifaının yarısına m ü s a d i f ve merdiven sahanlığından girilecek veçhile tertip edilmiştir.

Mutbağın yanına bir de tuvalet konmuştur.

Z e m i n katı irtifaının nısfıua tesadifeden merdiven sahanlığından girilmek üzere de (mutbak üzerinde)

Verenda — Tahtaboş

b i r sularyom, yanında altındaki gibi bir tuvalet mahalli vardır.

Birinci kattaki arka bağçeye bakan yatak odası- nın önündeki balkondan bir kaç ayak demir merdi- venle sularyomun üzerindeki tarasaya çıkılır ki buradan deniz görülmektedir.

Çatı yalniz bir sathı m a i l l i d i r , esas cephede meyli gözüküyor.

Çatı arasına hava ve ziya temini için her iki cepheye yuvarlak bir pencere konmuştur.

Bina 20-8-929 tarihinde başlanmış ve 20-12-929 tarihinde teslim edilmiştir.

Proje hemen, hemen aynen tatbik edilmiştir.

M i m a r

(10)

Bekir beyin evi.' Arka cephe. Mimar Sırrı Arif,

(11)

V

- -

\

Bekir beyin evi

Dahilde ı bir parça. Mimar Sırrı Arif

İNŞAATTA STANDART

Miıııar Zeki Selalı

Sanayi hayatının inkişafı; dünyayı bir akan nehir gibi istilâ ederek sahayi ş ü m u l ü n ü her şubeye uzattı. Bu meyanda inşaata dolayisile mimariye de h â k i m olmakta geçikmedi.

İktisadî kanunların her şeyden evel nazarı itibare alınması lüzumu bütün ticaret ve sanayide olduğu gibi inşaatta da (Standaro)nun vücude gelmesine se- bep oldu.. E n önce b u g ü n k ü noktai nazara göre bu

ikamet makinesi olan binanın inşasında m i m a r evelâ iktisadî kanunlara tebiyet ederek eskitden büsbütün başka, yeni bir metot ile çalışmağa, pilânlarıııı ona göre hazırlamağa başladı.

Bu yeni ruh ve ilhamın esasını (seri) inşaat ve ( Standard ) teşkil etmektedir. ( Staııdar ) stokların kullanılmasıdır.

B u g ü n k ü ilıtiyacata iktisadî, içtimaî hayatına ce-

(12)

vap verecek ancak sanayileşmiş bir inşaattır.

înşaatta(Stanclardizasyon) serinin doğurduğu neti- cedir. Binayı husule getiren elemanlar./! temini mikdaruıuı çokluğunu ve ayni şekilde olması saye- sinde ucuz olduğundan iktisadîdir.

(Standardize) inşaatta ; plânlar idealize edilmiş Mantıkî ve u m u m î bir şekli havi olup bu muayyen şeklin; aksamında işçilik miktarı azamî derecede azalmıştır. Ve bina teçhizatı oııiformdur. Bu suretle yapılan inşaatta mütaaddit mimarların teşriki mesa- îleri ile projelerde mahsûs bir istifa elde edilmiş bulunuyor. Ve (seri) inşaatının mahdut bir kaç plâna inhisar etmesini; unsurların aynı olması, her nevi işçiliği basitleştiriyor.

Bugün artık bir otomobil fabrikasının ayııı ye- dekten binlerce imal ettiği gibi bir doğrama fabri- kası da muayyen tiplerde muayyen numaralı kapı- larını ve pencerelerini imal ediyor.

Bir demirhanede aynı tip şasiler ve diğer demir aksam; binlerce olarak imal ediliyor.

Artık mimar kataloglardan taayün etmiş tiplerde muayyen numaralı elemanları projesine intihap edi- yor, kendi armotisine muvafık detay arıyor.

Amerikadaki muazzam (buildiııg)lar birer (Stan- dard) mahsulüdür. Malzemenin muayyen tiplerden teşekkül etmesi' bu büyük eserlerin vücude gelme- sine yardım etmiştir. Demir iskeletleri kaplıyan mu- ayyen profilli tuğlalar; (piece)leri ayıran hafif böl- meler; aynı tip kapı ve pencereler ve aynı tip mut- bak teçhizatı; birer mahalle addedilecek kadar bü- yük olan bu binalarda inşaatı kolaylaştırmış ve ba- sitleştirmiştir .

Evelce , büyük bir binanın inşası senelerce de- vam ederdi. Y o n m a taş fasadlar müzeyyen korniş ye başlıkları sanatkârlar mevsimlerde mütevekkilâne işlerlerdi. Dıvarları tonluk taşlardan örülen bina- lardan büyük bir inşa zahmeti görülüyordu, işçiler başladıkları işleri bitiremiyerek kışın memleketlerine gidip inşa mevsiminde dönerler ve devam ederlerdi, bir Kârvansaray bir mabet, böylece seneler zarfında

Sıra evler mimar Ludvig hilberseimer

Pennsylvania oteli - Nevyork. mimar Mckin Meod ve Vhites

ancak biterdi. 0 zaman için bu bir zarureretti. Ç ü n k i sanayi doğmamıştı. Ozganizasyon yoktu.

bugün şantiyelerde homurdunan betonyerler, insan kudretinin saatlerde götüremediği tonlarca betonu zekânın tahsis ettiği yerlere dakikada sev- kediyor.

Bir makine binlerce metre sıvayı bir günde ya- pıyor. Ve muhtelif işçi grupları işlerini bitirdikten sonra orasını arkalarındaki gruplara bırakarak diğer kısımlara geçiyorlar.

Bugünkü inşaat sanayileştirilmiş inşaattır.

Bunun için, malzemenin standardize edilmesi, ve işçilik organize bir şekil alması ; ve bilhassa pro- jelerin de bu esaslara mu- vafık bir surette iktisadî bir surette hazırlanmasını temin etmiştir.

Memleketimizde tesisi iktisadî olduğu için çok ar- zu edilen (Standard) ancak kuvvetli ve teşkilâtı havi sermayelerin bu işlerde çalışması ile kabil olacaktır.

(13)

B İ R LOKANTA

' » «

t.: . V V '' '"' *'

Proje köşe başında bir lokantayı göstermektedir.

Bu lokanta iki geniş yolun telâki noktasındadır. Yol- lar birinci derecede işlek ve kalabalık değildir. Tak- sim - Harbiye caddesinde ve Avrupaııın bir çok yer, lerinde bulunan ortası ağaçlık bir tarzda bir bulvar- dır. Kapısı her i k i yoldan gelenlerin kolayca girme- leri için köşeye konulmuştur.

Bina bir katlıdır. Kalorifer mutbak bodrum ka- tmdadır. Y e m e k montşarj vasıtasile yukarı sevke- dilmcktedir.

Ocaklar buharla ısınır ve k ö m ü r kül gibi şeyler

P R O J E S İ

Mimar Arif Hikmet

Zcnıin katı pilânı

yoktur. Mutbak k a t m a yukarı çıkacak merdivenin altında diğer bir merdivenden inilir. Ofis ve büfe zemin katımladır. Birinci kat salon menşur müsellesi

| • • • •

T ürk mimarisine ecnebi mimarları da hürmet et- meğe, ve kendi memleket- lerinde değil Türkyede ça-

lıştıklarını hatırlamdğa mecburdurlar.

Türk mimarisi t ü r k l ü ğ ü n ü ne sivri kemere, ne Kütahya çinisine medyun değildir. En sade çizgi- ler, en saf renkler, en sarih ve samimî tertip ve inşa bu memleket mimarîsinin esasıdır. Bir mem- leketin sahibi başka, mimarîsi başka olamaz! Bü- y ü k millet meclisi kürsüsünde tuğyan etmiş bir in- k i l â p hatibinin göğsünden fışkıran açık, ahenkli se(Ja, aynı zamanda, Türk mimarîsinin tarifidir.

Eğer son senelerde m i m a r î m i z e (Bilhassa M i m a r olmayanlar tarafından ) su katılmış ise bu, hepimi- zin düşüneceğimiz ve halline çalışacağımız bir me- seledir.

K ö r taassup ve hileli te villere lüzum yoktur!

Bu memleket m i m a r î sahhada da, daha bir zaman garp mürşitlerine miihtaçtır. Fakat bir adam yeni bir memleket h u d u d u n u aşar aşmaz nasıl o memle- ket kanunlarına tabi olmak mecburiyetinde ise, ya-

bancı bir M i m a r da yeni dahil olduğu memleket

Mezar yatı cephe mimar şevki

mimarîsi dahilinde birtakım yeni kayıtlarla mukay- yettir. Hele yaptığı iş dahil olduğu memleketin m i l l î müesseselerini temsil ediyor ve o meslektaş bu memleketin imarı yolunda mahsusen davet edilmiş bulunuyorsa.

Görüyoruz ki vaziyet ekseriyetle hu hakikat te- mennisinin aksine tecelli ediyor: Memleket mima- rî noktai nazardan, ecnebi meslektaşlarının bir ne- vi malikânesi oluyor, bu hal her şeyden evvel bu toprağın huzurunu ihlâl eder.

Sizden Türk istemiyoruz, hayır!

Fakat, muhterem efendiler, bu memleketi ve bu memleketin sanatının ne o l d u ğ u n u ve ne olabilece- ğini biraz daha aramak ve anlamak zahmetinde bulunmazmısınız? Mimar Şevki

(14)

çıkmalar vasıtasile daha ziya- de genişletilmiştir, burada da keza büfe ve ofis vardır. Bina kamilen beton arme olarak ta- savvur edilmiştir.Alt kat pence-

relerinin önüne cadde tarafında çiçeklikler vazolutı- nıuştur. Lokantanın üstü terastır. Projenin tanzimi esnasında tasarrufa ehemmiyet verilmiştir. Dalıil ve hariçte orneman ve zyitıat yoktur, dalıilen dıvarlar

Bir lokanta projesi. Esas cephe. Mimar Arif Hikmet

yağlı boyadır. Lokanta vasat derecede olup mükel- lef bir lokanta değildir.

Arif Hikmet

Mimar

B/r milletin medeniyet sahasındaki ilerleme de- recesi milletin şehirleri, binaları ile ölçülür.

Mısır, Yunan, Roma me- deniyetini bize anlatan topraklar altından kazıp çıkardığımız binaları ve (abideleridir.

Bunları mimar yapar. Mi- marlarına ehemmiyet ver- miyen milletler medeniyet- lerini manevi öksüzlüğe

mahkûm etmişlerdir. MİMAR Şevki İki üç gün evvel İstanbul Amerikan erkek kol- leji ikinci m ü d ü r ü n ü n bir konferansını dinledim.

Amerikalı hatip, bize beynelmilel şöhreti haiz coğrafyacı kardeşile birlikte, geçen sene zarfında, şimalî Avrupaya otomobille yaptıkları, altmış gün- lük, seyahatlerinin çok renkli safahatını anİattı.

Bir gün, bulundukları yerde, Amerika hüküme- tinin siyasî m e m u r u iken istifa eden ve şimdi kilo- metrelerce arazi ve atelyeler dolusu adamı,, büyük muvaffakiyetlerle sevk ve idare eyleyen bir hemşe- rilerile karşılaşmışlar.

Her muvaffak adam karşısında hissettiğimiz ak- la geleni sormak ihtiyacından onlar da kendilerini kurtaramayarak yeni dostlarına bazı suallerde bulun- muşlar, bunların arasından: " b i r cemiyet halkının medeniyet seviyesini nasıl anlarsınız?,, tarzındakine eski diplomat:

Mezar, ü n cephe. Mimar Şevki

—"Evvelâ, şelıire bakar, halkın binalarını tetkik ederim, saniyen , halk pazarlarını nasıl geçiriyor, bunu araştırırım.,, Cevabını vermiş.

Amerikalı konferansçı, diplomat hemşerisini bi- ze taktim ederken mübalağa etmemiştir, okuduğu- muz cevap bunu ispat eder.

Filhakika, binlerce sene evvel ademe karışmış cemiyetlerin hayat ve medeniyetleri de toprak yı- ğınları tabaka tabaka kaldırılmak suretile meydana çıkarılan harâbelerde tesbit edilmektedir.

Mimarî mefhumunun iki esas r ü k n ü olan şehir ile ev teşkilât ve teferruatının tetkikından çıkacak neticeler, herhangi bir millet medeniyetinin seviye- si hakkında yanılmaz kararlar almak selâhiyetiııi veren, en emin ve sarih kaideler dahilinde kabul edilmiş bulunuyor.

0 halde şimdi, hep beraber temenni edelim:

Böyle şehir ve evlerimizi tetkik ederek medeni- yet seviyemizi araşdıracak misafirler, memleketi- mizi ziyaretlerinde daha bir müddet geciksinler!

(15)

BİNANIN İÇİNDE MİMAR

Bugün artık bütiin cihan teslim etmiştir ki mimar evi mizi; yağmura, yüneşe karşı bizi muhafaza için yapıp giden bir amele değil, bize içtimai hayatımızda yol gösteren bir mütefekkirdir. Evimizin dışıı/le nasıl meşgul olmuşsa evimizin içile de aynen ve belki daha ziyade meşgul olur. Artık koltukçudan alman hazır eşı/a ve ıııöble ile evimizin içini doldııramaı/ız

^ irminci asırda mimarlar bil- yiik bir tehlike ile karşılaştılar,

mühendisler ve ı/apı sahipleri artık onlara müracaat etmi- yordu.

"Mimar evin dışını süsliyen bir dekoratif sanatkârdır,, dü- şüncesi mimarlığı öldiiriyordu.

Avrupalı, mimarlar bu hakikati sezdiler, ortaya hakiki mimarın tarifini ve eserini koydular.

Mimar cemiyet hayatına veçhe veren bir alim oldu.

Çiçekler ve süslerle uğraşan bir Çinli tezyinata ya benzemekten kurtuldu.

\ / irminci asır, yanlız bizim değil b ü t ü n cihanın ' içtimaî hayatında m ü h i m değişiklikler yaptı.

İnsanlar kollarını, gözlerini ve hislerini bıraktılar, kafalarile, düşünerek iş yapmağa başladılar.

Ellerindeki ve gözlerindeki mahareti kullanarak, yalnız binaları süslemekle meşgul olan cihan mi- marları işsiz kaldılar.

Mesleklerinin gittiği u ç u r u m u gören avrupalı m i m a r l a r , meydana yeni bir mimarî koydular.

Modern m i m a r î , hakikî m i m a r î idi. M i m a r lâzım olan iktisadî, sıhhî ve inşaî ihtiyaçlara göre, her bina için, her yer için ayrı bir karakter, ayrı bir inşaat b u l m a ğ a , icat etmeğe mecbur kabyordu.

M i m a r l ı ğ ı tahsil etmeyen hiç bir kimsenin bu yeni mimarîyi tatbik etmesine i m k â n yoktu.—Taklit ve kopyeniıı hiç bir kıymeti olamıyacağı için bittabi b u mevzuubahs değildir. —

Avrupalı m i m a r l a r bu yeni m i m a r ı sayesinde kendilerini kurtarmış oldu ar.

Bugün orada en ufak bir evin bile resimlerini m i m a r çizer, inşaatını m i m a r yapar.

Orada şimdi, içtimaî hayata m i m a r veçhe verir.

Ve, h â k i m olan ilim ve sanattır.

B « ihtiyaç büyün bizde de duyuluyor. Türk mimarları hakiki mimarı meydana koymağa çalışmalıdırlar.

Bununiçin Avroyayı taklit edemeyiz, çünkü onlar ken- di kendilerini bile taklit edemezler. Meydana yeni bir Türk mimarîsi koymağa mecburuz.

S

enelerce evvel A v r u p a d a duyulan bir ihtiyaç bugün bizde de duyuluyor.

Kendi içtimaî ihtiyacımıza göre, kendi mimari- mizi meydana koymazsak, bize müracaata artık lü- zum görmeyen mühendisler, kalfalar, inşaat patron- ları bizi büsbütün i h m a l edeceklerdir.

Bu vaziyetten kurtulmak için Avrupa mimarları- n ı n yaptığı eserleri kopye edemeyiz.

Ç ü n k ü yeni m i m a r i n i n esası icat ve fikirdir.

Muvaffak o l m a k için gözümüz ve hissimiz ile değil, d i m a ğ ı m ı z ve düşüncelerimizle hareket etmeğe mecburuz.

Bu sebepten size bir A l a m a n , bir Fransız ailesi- nin evini değil kendi evimizi tarif ediyorum.

Apartman hayatı

Y i r m i n c i asrın hayatıdır. Gelinler, güveyler, ba- balar ve analarla bir arada yaşanılan konak ve köşk devri ölmüştür. İnşası ucuzdur, yer israf edilmez, komşularla temas kolaydır.

Sabahleyin iş hayatına karışan aile efradı, daima işlerine yakın yer isterler.

Getireceği irat evlerden daha fazladır.

Size b u g ü n k ü ihtiyaçlara m ü m k ü n mertebe cevap verebilen bir apartman plânı takdim edilmişdir.

(16)

Bugün A v r u p a d a hu odalara ve teferruata, çocuk odası, hizmetçi odası ve merdiveni, misafir salonu, sigara odası gibi b i r ç o k parçalar ilâve olunuyorsa da bizde daha yayılmamıştır.

Plan güneş, rüzgâr ve manzara nazarı itibara alınarak arsaya konmuştur.

Her meslek sahibinin evinin içi kendi ailevî ihtiyaçlarına göre değişir. P l â n ı ve möbleıııizin ko- nuş tarzım her yerde tatbik etmek fayda yerine za- rar verir. Her arsa için ayrı bir plan vardır.

Misafiri nereye almalı?

Bugünkü içtimaî hayatımızda misafir, bizimle bir kaç dakika görüşüp gidecek bir şalıstır.

Saatlerce kalmağa gelen misafir için hususî odaya lüzum olmadığı gibi, bayram ve kabul gün- lerimiz için evin içinde hususî tertibat alabiliriz.

Misafir odası lüzumsuz ve lüks bir yerdir.—Tabii bugünkü ihtiyacımız için. —

Misafiri biz kapıdan girer girmez holde kabul ediyoruz, evin içinde gezmesi, her hangi bir sebeple toplu olmıyan odalarımızı ve koridorlarımızı görmesi doğru değildir.

Kapıdan giricne bir paravan koyduk. Portmanto bunun arkasındadır. Yer kolayca temizlenmek için karo kaplıdır.

Münasip mahallere halı konmuştur.

Kanape ve koltuklar kolay temizlenmek için marokendir.

İş odası ile bu misafir kabul yeri arasında dıvar yoktur , bir insanın yarı beline kadar gelebilecek irtifa'da pirinç bir parmaklık vardır.

Y ü n bir perde iş odasını, misafir odasından saklar .

Bu asrın evlerini kaloriferle, olmazsa bir sala- mandra sobasile ısıtılmağa mecburuz.

Bir odayı ısıtıp koridor ve sofaların souk kal- ması sıhhat için çok tehlikelidir.

Pencerenin altında ufak bir kütüpane ve masaya ışık veren elektrik vardır.

Pencere cenuba ve denize nazırdır. Lodos rüz- gârlarının te'sirinden misafir salonunu muhafaza et- mek için çift camlı pencere konulmuştur.

Paravan m u t b a k ve banyo dairesini buradan ayırır.

Çalışma ve oturma odası

Evin en m ü h i m kısmı burasıdır (şekil 3]. Misafri kabul yerinden ve holden girilir.

En başta ve sağ tarafta yazıhane vardır. Ziyayı soldan almaktadır.

d ot i aoLa^z.*

b a ^ ç e .

Apar/man kat planı

M İ M A R Aptııllah Ziya

(17)

M İ M A R Aptulliih Ziya

Misafir odası ve Hol

Bu yazıhaneye mahsus hususi bir elektrik cihazı dıvara raptedilmiştir.

Sağa sola ve yukarı aşağı istenilen mikdarda otomatik olarak hareket eder.

Yazıhanede çalışan şalısın fazla eşyasını ve sigara tablasını koyması için iskemlesinin altında ileri, geri hareket eder tahta bir plak vardır.

Ya7ilıaneyi geçince dikiş masasını görüyoruz.

Bu masa dıvara tesbit edilmiştir.

Evin kadını bu masa üzerinde çalışır ve hususi bir elektriği vardır.

Pencereden, denizin ve meydanın temamile görü- nebilmesi için köşe d i v a n açılmıştır.

Daima kapalı duran tül perdeler pencerenin ya- rısını kaplar, ve pencerelerle beraber açılır kapanır.

Büyük renkli perde bronz bir kolun üzerinde açılır kapanır.

Otlanın ortasında bir masa görüyorsunuz, bu masa teklifsiz misafirlerin oturmasına ve aile ara- sında yemeklerden sonra toplanmağa mahsustur.

Köşeye piyano konmuştur.

İş odasından portatif, istenildiği zaman kalka- bilen bir camekânla yemek odasına geçiyoruz.

Yemek odası

Yemek odası iş odasile mutbak arasındadır.

Mutbakla kendi arasında bir kiler vardır.

Bu kiler; mutbaktaki kokuların ve gürültülerin yemek odasına geçmesine m a n i olur, hem de ye- mekleri dinlendirmeğe yarar. |lj

[l\Bıı kısımların resimlerini yelecek sayılarda koyacağız.

(18)

MİMAR Aptulhıh Ziya

Yemekodaıs

Yemek masası ortasından iki kısma ayrılarak büyüyebilir.

Ziyafet günlerinde misafir kabul yeri, iş odası ve yemek salonunu birleştirerek büyük bir kabul salonu yapmak m ü m k ü n d ü r .

Dıvarda asma küçük bir büfe vardır.

Bir büyük büfede odanın sol köşesini işgaleder.

Yemek odasındaki sandalyelerin arkaları mail yapılmamıştır.

Ç ü n k ü yemekyerken arkaya dayanmak âdet değildir.

Bilâkis daima masaya yaklaşılacağından, iskem- lelerin ön ayaklan dışarı taşırılmamış, müvazenenin temini için arka ayakları geri doğru meylettirilmiştir.

Yatak odası

Yatak odası şarka bakar.

Karyola köşeye konmuştur. Ve bir perde ile odadan ayrılır.

Karyolanın içinde otomatik bir elektrik cihazı v a r d ı r .

Yatarken kitap okumak isteyenler pek çoktur.

Elektriğin altında bir ayna konmuştur.

Karyolanın hiç bir taraftan dıvarla ilişiği yoktur.

Karyolanın solunda bir dolap görüyorsusuz, bu dolabın karyolaya bitişen tarafı hususî tertibatı haizdir.

(19)

YATAKODASI MİMAR Aptullah Ziya

Kolonya, kitap, su ve saire koymağa mahsus olan bu yerler, hep yatakta yatan bir adamın zahmetsizce elini uzatıp alabilmesi düşünülerek yapılmıştır.

Metruk bir usul olan yatağın yanına küçük bir dolap — k o m i d i n — koymak şekli doğru değildir.

Ç ü n k ü kapaklarını açıp içinden bir şey almak için muhakkak yataktan çıkmağa mecbur oluruz.

H a l b u k i insanlar yorgun bulundukları ve yahut yattıkları vaziyeti değiştirmemek istedikleri zaman- larda, karyolanın yanından hemen ellerinin değebi- leceği mesafede, sular, ilâçlar ve bezler gibi birçok ihtiyaçlarını tatmin için lâzım olan eşyaların bulun- masını isterlerler.

Yatak odasında bulunan iki koltuk istenildiği zaman birleşerek şezlong vazifesini görür.

Yatak odasından banyoya geçilmektedir. Bu ban- yo evde hususî tertibat yoksa termosifonla ısıtıl- maktadır. Banyoları elektrikle ısıtmak en doğru

usuldür, ç ü n k ü elektrik şirketleri gece yapılan [saat 12 den sonraj sarfiyattan az para alırlar.

Otomatik bir saatle suyu sobalara karşı ısıtırsak hem ucuza mal, hem de daha temiz ve zahmetsiz olur.

Duş ve tuvalet ve alaturka (kurna) yeri vardır.

Hariçten de kullanılan bu banyonun yatakodasına

(20)

MİMAR Abidin

ve koridora açılan kapılarının her ikisini birden açamazsınız.

Nasıl olsa kapılardan biri kapatılacağından (ban- yoyu kullanan şahsa göre) bize yer kazandıran bu şekil mahzurlu değildir.

Banyoların elektrik, k ö m ü r ve sıcak su ile ısıtı- lan muhtelif nevilerinden sırasile bahsedeceğiz.

Görülüyor ki ( mimar) bu asırda yanlız evin süslerde meşgul olmıyor.

O şimdi sizin bütün geçirdiğiniz hayatla alâka- dar olan ve sizi rahat, temiz, sıhhî bir şekilde ya- şatmak için çalışan bir mütefekkirdir.

Daha pek yakın bir mazide kitaplarımızın yazdığı gibi ( mimar ) evin süsleri ve tezyinatile uğraşan bir adam değildir.

(21)

Birlik ve mecmua:

Güzel San'atlar Birliği M i m a r î Şubesi 9 3 0 Hey'e- ti İdaresi bilvasıta bile olsa bu gün programının en m ü h i m bir maddesini ayakta durur ve elle tutulur görmekle b ü y ü k bir sevinç duymaktadır. Bütün T ü r k M i m a r l a r ı n ı n ve Türk M i m a r î San atının bir

varlığı olan " M İ M A R , , m yaşaması için etrafında kuvvetli ve sarsılmaz bir d ü ğ ü m olmamız lâzımdır.

Bu d ü ğ ü m ü n ortasında mecmua: şimdiye kadar içi- mizde kalmış ateşlerimizin bir araya gelüp etrafa taşamamış olan san at hislerimizin mihrakı olarak yanacak parlayacaktır.

Her iş ustasının eîinde tekâmül eder. Senelerce b u mesleği o k u m u ş tetkik etmiş, inceliklerini, yaşa- yışını, zevklerini, elemlerimi yakından hissetmiş bizlerin; memleketimizde sesimizi duyuracak ve et- rafımızda gittikçe kuvvuetli bir muhit yaratacak olan; " M i m a r , , ı çıkaranları ne kadar tebrik etsek azdır. Ayni zamanda bir tarafa taşmak isteyen san'at aşkının, meslek vazifesinin doğurduğu mec- muamıza; b ü t ü n m i m a r l a r ı n b ü t ü n fen adamlarının, nihayet bütün münevverlerin lıâmi olacağı muhak- kaktır. Hey'eti İdaremiz mecmuanın ilk sayısında

Yazan: Mimar Ö. Faruk Galip

Güzel Sanatlar birliği mimari şubesi kâtibi

m ü h i m bir k ı s m ı n ı almağa ve bunu Türk Dünya- sının her köşesindeki memleket büyüklerine, İda- recilerine ve meslek arkadaşlarımıza göndermeğe karar vermiştir. Bu hem mecmuaya bir yardım hem de ciimhuriyet hudutları d a h i l i n d e — İ m a r a her tara- fı muhtaç olan memleketimizde—bir meslek ve san at mecmuasının çıktığını haber vermiye yaraya- caktır. İdare Hey'etti M i m a r i Şubesi mecmuanın kendi mali olmamasını fakat T ü r k Mimarisi için bu teşebbüse atılan arkadaşlarına azâmi muave- neti yapmağı bir vazife addederek mecmuanın her sayısında bir a d ı m daha ileri gitmesi için bütün kıskançlığıle çalışmağa karar vermiştir. D ü n y a n ı n her tarafından lâzım olaıı mecmuaları, kitapları getirmeği mecmuada milli olduğu kadar beynel- milel şah eserlerden beynelmilel m i m a r i teşekkül- lerden bahsetmeği muvafık görmüştür.

Memleketin her tarafındaki mimarların kendi malları olan mecmuaya ayni kıskançlığı göstermele- lerini, dertlerini, fikirlerini ve oldukları yerlerdeki m i m a r i bereketleri resim ve fotoğraflarile gönder- melerini isteriz.

G. S. B. m i m a r i şubesinden:

Stavro Kristidis bey

Liyej Akademisinden mezusı olan m i m a r Stavro Kristidis beyin adresi Belçika m i m a r i teşkilatı tara- fından hususi suretde sorulmaktadır. Malumatı olan- ların m i m a r i şube kitabetine haber vermeleri rica olunur.

Artık bütün cihan, "Çinlilere, Selçukilere, Arap- lara,, velhasıl şarka mahsus olan ve garp mimarla- rının da asırlarca tesirinden kurtulamadıkları tezyi- nat ve teferruata kaçmak gibi deha ve düşünceye değil, acze ve el emeğine ihtiyaç gösteren tezyini sanatkârlığın ö l d ü ğ ü n ü takdir ediyor.

Bugünün m i m a r ı d ü ş ü n ü r . . . . her ihtimali görür ve yaptığı, icat ettiği eseri de kendisinden başka kimse yapamaz.

Türkyede de bu m i m a r ortaya çıktığı gün...

Türk mimarları da teferruat ve detayla değil

G. S. B. m i m a r i şubesinden:

Aleni teşekkür

X I I inci Beynelmilel kongre için Eylülde Peşte- ye giden azamızdan m i m a r Ziihtii, Şamili, Hüseyin, Macit, ve Faruk beylere Macar m i m a r i teşkilâtının ve Macar kardeşlerimizin gösterdikleri nezaket hüs- nükabule bilhassa ve alenen teşekkür ederiz.

fikir ve düşünce ile esas kitleler üzerinde oynadık- ları gün....

Her yapı sahibi onu aramağa ve ona gitmeğe mecbur olacaktır.

Bu asırda her eve düşünmeden bir çivi bile çakılamaz. Türk mimarları da Türk içtimaî haya- tına veçhe vermek için hazırlanıyorlar. Şurası bilin- melidir ki Türk evini bir ecnebi — Bizim içtimaî temayüllerimizi bilemiyeceğinden—katiyen yapamaz.

Aile doktoru k u l l a n d ı ğ ı m ı z gibi bir aile m i m a r ı da kullanmağa mecburuz. MİMAR

AplıdUıh Ziya

(22)

PROJE VE MİMAR

Mecmuamızın intişarında gayelerimizden biri de hiç şüphesiz memleketimizde mimarlığın çektiği sıkıntılardan dert yanmak ve düşünebildiğimiz ça- releri göstermektir.

İlk düşüneceğimiz meselelerden biri:

Halihazır Türk mimarlığına karşı bir ittiham ce- reyanı var:

' Türk mimarları iyi eser vücude getiremiyorlar:

deniliyor ve buna sebep olarak ta iktidar meselesi öne sürülüyor.

Biz burada bu iddianın doğru olmadığını ve ne gibi fena şerait altında çalıştığımızı tesbite çalışa- cağız. Evelâ mimarlığın proje ve tatbik gibi iki un- surundan birincisini ele alalım:

Ne için m ü k e m m e l bir proje lıazırlayamıyoruz.

1—Mevzuun ehemmiyetile mütenasip bir zamanın esirgenmesi; bu alelekser resmî makamatta da vaki oluyor. Her hangi bir bina inşası ihtiyacı karşısında amir bir proje ve keşifname ihzarını mimara havale ediyor. Gayet kısa olarak verilen mühlet zarfında krokiler ve evrakı fenniye ihzar ediliyor.

Berayı tasdik mafevk makama gönderilen proje ka- bul olundu m u artık musaddak şeklin etüt ile te- k e m m ü l ettirilmesi de kabil olmıyor. Derhal müna- kaşaya vazolunan projenin şeraiti inşaiyesinde tat- bikat projelerinin mütaahhit tarafından yaptırılacağı US zikrediliyor.

Pek de iyi neticeler vermiyen hali hazır müna- kaşa sistemi neticesi olarak yüzde otuz beşe kadar kırılarak ihale ediliyor. Bu kadar düşük fiatlarla iş taahhüt eden mütaahitler de tabiatile iyi bir Büro teknik teşkili için fedakârlık edemiyorlar. Zaten nakıs bir halde ihale edilen projelerin bilâhare tekemmülü de bu gibi müşkilât yüzünden m ü m k ü n olamıyor.

I * ir mimarın projesini bir kaç kere iktisat edeceğim diye malî ve idarî sebep- lerle bozarsanız artık on- dan nasıl bir sanat heye- canı bekliyebilirsiniz.

2 — K â i n a t ı idare eden sa'yi akal kanununun boşa giden emeklere lakayt kalmasına imkân var mı?

Kıymetli zamanlarını sarfettiği b i r ç o k projelerin malî idarî esbap dolayısile inşasından sarfı nazar edilmesi yüzünden sukutu hayale uğrayan mimarın yine o akibete uğrayacağı pek muhtemel olan yeni bir projeye aynı hararet ve aşkla çalışması nasıl

beklenebilir. Bu sukutu hayallerin tevali ettiğini dü- şününüz. Artık o mimar için resim yapmak âdet yerini bulsun demek gibi bir şey oluyor.

Demek oluyor ki mimardan sanat bekliyenlerin bir vazifesi de mimara gitmeden evel istediği işin malî, idarî cihetlerini talıtı temine almak ve sanat- kârı boşuna çalıştırmamaktır.

ilanımızı emniyet ettiği- miz doktorun reçetesine hele eczacının ilâçlarına karışmak aklımızdan geç- mez, fakat öliinciye kadar içinde oturacağımız evi yapan mimarın her işine karışırız.

3—Sanatkârın istiklâlini tanımamak. Mal sahibi mevkiinde bulunanların mimar karşısındaki vaziyet leriııi tesbit lâzımgelivor.

Keyfemettafak direktiflere verilecek kıymetler eserin mükemmeliyeti ile tezat teşkil ediyor.

Canımızı emniyet ettiğimiz doktorlara ancak ağ- rılarımızı anlatmakla iktifa ediyoruz. Reçetesine icrayı tesir hele eczacıya akıl öğretmek hatırımız- dan geçemiyor.

Hayatını yanlış bir teşhise kurban edenler ev yaptırırken âllâme kesilirler. Sanki onlar için mimar sırf arzularını kâğıda naklettirmek için bir vasıta ve kâattakileri hakikata tatbik için ustaları tanıyan bir komisyoncudur.

İzalesi lâzımgelen bu zihniyet halk tabakasında olmakla beraber maalesef asıl iktidar mevkiinde bulunan münevverler arasında da bakidir. Evet size sözde kıymet verir, sanatkârsınız dememezlik etmez fakat projede karışmadığı bir tek nokta kalmadığı gibi inşasını da muhakkak çekirdekten yetişme ad- dettiği kalfalara tevdi edecektir.

Kalfalar vaktile toprak taşıyarak taş taş üzerine koydukları için tecrübeli yetişmiş addolunurlar ve buna mukabil ne yapalım mal sahibi böyle istiyor diyerek hata yapmaktan da çekinmezlerdi.

Şu halde mimara lâzım gelen ehemmiyeti ver- mek. binaların dört (livardan ibaret birer kümes olmadığını içerisinde hemen heıııen bütün ömrü- m ü z ü geçirdiğimiz bu içtimaî kapların bediî, sıhhî, iktisadî inşaî ihtiyaçlarına ancak mimarın çaresaz olabileceğini kabul etmek zamanı geldiği artık tes- lim edilmelidir.

(23)

22

MIMAR

Ibelediye ve vekâletlerin büroları her projeyi ha- zırlayamaz . Çünkü bir mimar her şubede müte- hassıs değildir. Projeler

müsabaka ile yaptırılma- ,.

lıdır,

4 — R e s m î m a k a m l a r d a k i b ü r o tekniklerin vazife- lerini namütenahi farzetmek onlardan asgari namü- tenahi iş beklemekle müsavidir. Bilhassa resmî de- vairdeki heyeti fenniyeleriıı proje ilızarile iştigali mahzurludur. Sebebi gayet sarihtir. Projelerin nasıl hazırlanması lâzımgeldiğini bilenler lâzım gayrı mıı- farık olarak etüt vesaitini de i h m a l edemezler. Bir m i m a r ı n bütün mesaili mimariyeyi teferrüatile zih- n i n e yerleştirmesine i m k â n yoktur. Her hangi bir i l i m ve meslekte olduğu gibi onun da kitapları, mecmuaları, m o d e l vesaiti olacak ve m ü t e r a k k i memleketlerde k e n d i mesleğine müteallik cereyan- ları g ü n ü g ü n ü n e takip etmek mecburiyetinde bu- lunacaktır. Ecnebî memleketlerden getirilecek en

ıfak bir kitap ve m e c m u a n ı n [maalesef kendi dili- .nizde hemen hemen hiç bir şeye malik değiliz]

fiatı hakkında bir fikir sahibi olanlar teslim ederler ki böyle devamlı bir külfetin bir resmî da- ireye yükletilmesi m a n t ı k î olamaz. Esasen uzun fa- sılalarla ihtiyaç görülecek projeler için resmî büro tekniklerini o derece t e k e m m ü l ettirmeleri gayrı tabiî olur. O n l a r yalnız yüksek kontrol ve tamirat ile iştigal etmeli. Y e n i inşa edilecek binaların pro- jelerini ya intihap veya m ü s a b a k a ile hususî büro- lara y a p t ı r m a l ı d ı r .

[Bu usulün müraccahiyeti b i r çok müesseselerin bu tarzı intihap etmelerile de tasdik edilmiş oluyor]

Bu suretle h e m eserler daha etütlü olarak çık- m ı ş olacak hem de pek m u h t a ç o l d u ğ u m u z hususî b ü r o hayatı da i n k i ş a f edecektir.

İkinci unsur olarak tatbik demiştik:

Memleketimizde ufak bir t a m i r bile yaptırmak isteyen her kes teslim eder k i icra sanatımız pek gerilemiştir. B u n u n m u h t e l i f sebepleri vardır. Bu- rada ancak ikisini zikredeceğiz.

1 — Yetişmiş sanatkârların götürü iş yüzünden gaip e d i l m e s i .

Her hangi bir yapı işini keşfinden pek dûn fi- atlarla taahhüde mecbur olan şimdiki müteahhitler aldıkları binanın bütün işçiliğini en ucuz Hatlarla yapmağı kabul eden tâli müteahhitlere devrediyor- lar. Bu suretle tâli m ü t e a h h i d i n işçileri de işin in- cesine b a k m a d a n size m i k â p ve metre m u r a b b a ı doldurmaktan başka bir şey düşüıımiyorlar. A z para

verildiği için buh&le sırasıle tâli müteahhitler, esas müteahhit ve hattâ m a l sahibi de göz y u m m a ğ a mec- bur oluyor. Bu gibi işlerin aynı şekilde uzun müd- det devamı memlekette g ö t ü r ü işçiliğini tevlit et- miştir. Ve artık sanat için kaybedilmiş ııazarile ba- kılabilen bu gibi sanatkâr ? ların h ıkiki sanatlarına avdetleri para ile de kabil değildir.

2 — Y e n i sanatkâr yetiştirilmemesi. Vaktile bu mesele d ü ş ü n ü l ü r gibi oldu. Sanat mekteplerinde mektepli sanatkâr yetiştirilmesi fikri ileriye s ü r ü l d ü ve tatbikine de geçildi. Fakat maalesef bundan ha- yırlı bir netice z u h u r etmedi. Sebebi biraz nazarî m a l û m a t l a mücehhez olarak yetişenler kendilerine teveccüh eden mevkii beğenmiyerek m i m a r l ı k iddia- sına kalktılar. K a n u n kendilerine cevap verdiği için onlardan burada uzun uzadıya bahse l ü z u m görmiyoruz. Z a i f yetişen diğer mezunlarda işçi kit- lesinde eridiler. V e bir mevcudiyet gösteremediler.

Bu meselede bir kenara bırakıldı. Bina inşa sanatı- nın gittiği u ç u r u m a engel olacak tedabir maalesef i h m a l ediliyor. İhya ve terakkisine ait düşünceleri- mizi bir başka makaleye bırakıyoruz.

B ü t ü n bu vaziyetler karşısında resmini hazırlayacak m i m a r ı kıskıvrak bağlayan tatbik müşkilâtı bir çok hayallerin ve en yeni fikirlerin sanat düşüncelerinin projeden bile silinerek yerlerini sıra işine terk et- m e s i n e ve m e m l e k e t işçilerinin ancak anlayabilece- ğini tahmin ettikleri derekeye düşmesine sebep ol- maktadır.

G ü z e l bir misâl; dünyaca t a n ı n m ı ş A v r u p a mi- marlarından biri m i m a r ı şef dorkestere benzetiyor ve izah e d i y o r :

M i m a r dıvarcısından tenekecisine kadar k ü t ü n icrakârları aynı fikir etrafında müttehiden çalışdı- rıyor ve onların kendi h u d u d l a r ı dahilinde yekdi- ğerini itmam edici faaliyetlerinin nazmı oluyor.

O halde yarım yamalak sanatkârlardan bir or- kestra teşkilinde muztar kalan bir maestroyı sanat- kârane eserler çaldırmıyor diye tenkit etmek ve iktidarsızlığına h ü k m etmek de pek sathî bir dü- ş ü n ü ş mahsulü olsa gerektir.

Ş u halde m i m a r ı n meydana getirdiği eserin sa- natkâraııe olamayışında yalnız m i m a r ı âciz görmek ve başka bir çok sebeplerin mevcudiyetini inkâr etmek hiç de kârıakıl değildir. Bütün bu sebepleri ta'dade bizi mecbur eden saik karşımızda mevcut bir iddiaya cevap vermek arzusu değil yalnız ne kadar miişkil mesail karşısında b u l u n d u ğ u m u z u bir kere daha tekrar ile çarelerine tevessül etmek- liğimiziıı ihmal edemiyeceğimiz zaruretlerden bu- lur.duğunu alâkadarlara d u y u r m a k d ı r .

M i m a r Macar oğlu; SAMİ

(24)

\tnnjimv

İstanbul lisesi sinema salonu, j Pilân. Mimar Macit Riiştii

(

İSTANBUL LİSESİ SİNEMA BİNASI

ı

•1 :

Sinemanın ehemmiyeti mekteplerde her gün daha fazla hissediliyor.

Talebeye bir çok şeyleri saatlerce aıılatmaktansa sinemada bir kere göstermek kâfi gelmektedir.

Bu sebepten mektebin sinemasına ehemmiyet veren istanbul erkek lisesi müdüriyeti asrî teçhi- zatla mücehhez yeni bir sesli sinema salonu yap- mağa karar vermiştir.

Sinemanın projesini m i m a r Macit yapmıştır.

Eski ahşap binanın diyarları kârgir olarak yeniden

yapılacağı gibi, ahşap balkon da yıkılarak yerine keza kârgir bir balkon yapılacaktır.

Sinema 350 kişi almaktadır . Yeni sinema salonu da icabına göre konferans, konser ve tiyatro salonu olarak kullanılabilecektir.

B u n u n temini için bir sahne yapılmıştır. Sahne- nin her iki tarafında soyunma ve hazırlanma oda- ları vardır.

Projesini size taktinı ettiğimiz bu sinema salonun ISisan nihayetinde bitecektir.

(25)

istanbul lisesi Sinema salonu. Cephe. Mimar Mucit Rüştü.

ı

İstanbul lisesi Sinema salonu. Miikta. Mimar Macit Riiştii.

(26)

Bir köşk projtsi Eidp Hikmet

Mimari mektebi son sınıf talebesinden

&CvU i 1

Güzel sanatlar akademisi

Mimaı-i şubesinde talebe nasıl çalışıyor

f

^"Nüzel sanatlar akademisinde merhum maarif vekili

^-^Necatiııin canlandırdığı büyük bir faaliyet vardır.

Memleketin irfan hayatına unutulmaz iyilikler yapan Necati , mimarî mektebine de pek çok yardımlarda b u l u n m u ş , Avropadan mutahassıslar getirmiş, genç mimarlarımızın bir kaçını da Avro- paya tahsile göndertmişti. Necatiııiıı bu yardımının eserleri belirmeğe başlamıştır.

Türkyede mimarlığın yükselmesi için çalışan bir hareket gözüküyor.

( M i m a r î ) mektebinde artık eskiden beri devam eden klasik çalışma tarzını göremezsiniz.

Talebe hayatta çalışıyormuş gibi projelerini ik- tisadî, mahallî, i l m î ve inşaî bir çok kayıtların tesiri altında yapar. Ve yaptığı projeyi eline alan bir usta başı onu derhal tatbik edebilir.

Talebe klasik eserleri kopya etmeğe, onlara ben- zeteceğim diye uğraşmağa mecbur değildir.

Talebe hakikî bir mimardır.

Roma, Y u n a n , Mısır ve kadim Türk mimarîsini ( m i m a r i tarihi) dersinde görür ve çalışır.

(27)

Zemin katı planı Edip 1 Onları ihmal etmez....

Fakat onlara nefsini de vakfetmez, onların ölçü- lerini inşaat usullerini, istillerini tatbike mecbur değildir.

Talebe...yeni bir Türk mimarîsi yapmağa çalışan müstakbel T ü r k mimarının kendine yol arayan, ilim ve teknik arayıcısıdır.

R u köşkde kapıdan girer girmez bir Hol ve misafir odasile karşılaşıyorsunuz, yukarı çıkan mer- diven buradan gözüküyor.

Misafir odası ve Hol Edip

cmet Birinci kat planı

Bu Avrupalıların çok tatbik ettikleri bir sistemdir.

Mutbak ve yemek odası yan yanadır. Bir de helâ ve tuvalet yeri gözüküyor.

Y u k a r ı katta banyo, yatak odasının yanındadır.

Ayrıca oturma ve misafirlerin yatması için yer vardir.

B u g ü n ü n mimarîsi sadelikten ve girintili, çıkın- tılı lüzumsuz detaylardan kaçmak olduğuna göre, düşünürsek bu köşkü yapan ( E d i p Hikmet ) mu- vaffak olmuştur.

Oturma odası

(28)

AJâettin Hm hanettin Cemil

Çile mis D i m i l r i l). Peçila

Ecvet F a r i h Hüseyin İstapan

J a n Tolintciyan Keınalettin

M. Vedat Necmettin O. Sarrafyan Ö- Sırrı

P. Apustol Servet Şemsettin T o r k u m Vasfi Y a h y a Zühtü

boy

MİMAR ADRESLERİ

Alfabe sırasile her harf den bir mimar ismi müteakip nüshalarımızda konacaktır.

Eren köy Bozkurt han

Anadolu hisar. K ü ç ü k su K u m k a p ı Telli odalar N. 37

B ü y ü k millet han N. 92 Galata istanbul vilâyet m i m a r ı

İstanbul E m l â k bankası m i m a r ı Erzrum han istanbul

Fener yolu yaver ağa sokak N. 1

Pangaltı hamamı bekçi sokak N. 19 Tülbentçi biraderler daire 12 Edirne maarif m i m a r ı

Maçka

İzmir belediye heyeti fenniye m ü d ü r ü Pangaltı Horasancıyan

Hüdavendigâr han N. 61 Cibali N. 172

istanbul belediyesi mimarî şubesi m ü d ü r ü İstanbul vilâyet m i m a r ı

bozkurt han Galata

istanbul Evkaf mimarlarından Kara köy plas Galata

Aaheıı ve M ü n i h han Galata

zikredilen ruhsatnamelerin usulü itası alâkadar ve- kâletlerle bilmüzakere nafia vekâletince tanzim ve icra vekilleri heyetince tasdik edilecek talimatname ile tayin olunur.

Madde 3 — Zikrolunan diploma ve ruhsatna- meyi haiz olmıyanlar resmî ve hususî devair ve müessesatta mühendis veya m i m a r sıfatile istihdam olunamaz ve bu unvanlarla imza vaz edemezler.

Madde 4 — İşbu kanun 1928 senesi haziranı iptidasından itibaren mer'idir.

Madde 5 — işbu kanun a h k â m ı n ı n icrasına icra vekilleri heyeti m e m u r d u r .

1035 NUMARALI KANUN

Mühendislik ve mimarlık hakkında kanun

Madde 1 — Aşağıdaki ruhsatnameleri haiz olmı- yanlar türkiye cümhuriyeti dahilinde mühendislik ve m i m a r l ı k unvan ve salâhiyetile icrayı sanat ede- mezler.

A — Yüksek mühendislik ve m i m a r l ı k tahsili gösteren Türk mekteplerinden verilen diplomalar.

B — Türk mühendis ve m i m a r yüksek mektep- lerinden diploma alanlar dereesinde malumata ma- lik bulundukları bilimtihan sabit olanlarla ecnebî mühendis ve m i m a r yüksek mekteplerinin diploma- larını haiz bulunanlara verilecek ruhsatnameler.

Madde 2 — Birinci maddenin (b) fıkrasında

M İ M A R L I K H A B E R L E R İ

1 — M i m a r i şubesi reisi Asım bey son zaman- larda içtimalara devam edemediğinden kendi arzu- su üzerine müsta'fi addedilmiştir.

2 — M i m a r i şübesi riyasetine mimar Alaattin bey intihap olunmuş ve ihtiyat azadan mimar Hüseyin bey idare heyetindeki asli vazifesine başlamıştır.

3 — Mimari odaları kanunu ihzar komisyonu mesaisini bitirmek üzeredir.

4 — Kânunusani bidayetinde Güzel Sanatlar Birliği M i m a r i şubesi senelik kongresini yapacakıır.

Kongrede yeni nizamname, yeni kanunun müzakere- leri yapılacak yeni seneye daha kuvvetli teşkilat daha sağlam bir programla girilecektir.

5 — Maarif uekâleti inşaat dairesi mütehassısı m i m a r M r . Egli aynızemanda talebenin de istifa- desi için Istanbula gelmiş Akademide kendilerine tahsis olunan daireye yerleşmiştir.

6 — X I l i n c i Beynelmilel Mimarıar konğresi Peştede Eylülde toplanan Beynelmilel X I I inci m i m a r l a r kongresine iştirak eden m i m a r Z ü h t ü , Sa- rııilı, Hüseyin, Macit. Faruk, beyler Peştede gör- dükleri hüsnükabul ve kongre intihalarını, beynel- milel mimari meselelerini peyderpey şubeye bildir- mektedirler. Kongreden getirilen raporların lâzım olanları kanun komisyonu tarafından tercüme etti- rilmiştir.

(29)

Ahır kapı DOĞRAMA fabrikası | Rüzgâr

Yağmur

Girmemesini istiyorsanız doğramalarınızı

HİLMİ beyin

Ahırkapıdaki marangoz fabrikasına yaptırınız

Toz

F I R I N L A N M I Ş , EN I Y I K E R E S T E , EN I Y I İ Ş Ç İ L İ K

Telefon: istanbul — 3 1 0 3

DEMIR INŞAAT

ÇATI - HANGAR - KOPRU • •

Projesine muvafık olarak yapılır

SAĞLAM - ÇABUK - UCUZ - TEMİZ

L. Çilingiryan

•t

istanbul Tavuk pazarı

Demirciler çarşısı Nu. 15

Referanslar

Benzer Belgeler

Bizde her şey, henüz o kadar da- ğınık, o kadar yeni ve o kadar teşekkül ve te- kevvün halindedir ki, işleri plânlaştırmak esas- tır ve daha uzun zamanlar esas kalacaktır..

Bugün de 'betonla ve demirle yapı yapıldığı için, niçin o memleketin ve o milletin âdetleri, vaziyet, ik- lim ve ihtiyaçları göz önünde tutulmadan he- pmiz ayni mimariye

inci asırlarda Romalılar tarafından A v - rupada ve müstemleke şehirlerinde tatbik edilen plânların menşei H o ç o olduğunu Selçuklarm Ana- dolu şehirlerinde tatbik

Çünkü de- min de söylediğim gibi şuurun tenkidi onun için daima hazırdır... Şuurumuzu tırnıalıyacak hatalarım görmemek için sarhoş olmaktan başka çare

İtiraf edelim ki proje tanziminde bir takım sebepler t a h t ı n d a Avrupanmkine naza- ran daha iptidaî olan malzememizin ve işçiliği- mizin tesirinde kalıp onu bir az

Meselâ; Bizans mimarî sanatı gerek ehlisalipler tesirile gerekse ticaret yolile ta «Göle», «Perigord» ra, Sırbistana, Bulgaristana, Romanyaya, Makedonyaya, Rusyaya kadar

Genel bina İskeletinin statik ve neticede maliyette eko- nomik, azlık, suların akışında temizlik ve evin içine alabil- mek imkânı; düz çatıda dilatasyon ve neticesi dam - bahçe

(Bugünkü yollar; kurunu vustadan kalmış keçi yolları üzerine kaldırım döşenerek meydana gelmiştir. Bunlar mo- dern teknik neticesi hasıl olmuş değildir. Eşeklerin sallana