• Sonuç bulunamadı

1039-1040 (1629-1630) yıllarına ait 61 numaralı Manisa Şer`iyye sicilinin transkripsiyon ve değerlendirmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "1039-1040 (1629-1630) yıllarına ait 61 numaralı Manisa Şer`iyye sicilinin transkripsiyon ve değerlendirmesi"

Copied!
603
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ÖZET

Şer‘iyye sicilleri , Osmanlı Devleti’nde başlıca şer‘î ve örfî davaların görüldüğü mahkemelerde ele alınan bütün hukukî olayları , kadıların verdikleri karar sûretlerini , merkezden gelen fermanları , beratları ve yargıyı ilgilendiren çeşitli konuları ihtiva eden son derece önemli vesikalardır. Bu vesikalar ışığında Türk iktisadî , içtimaî , idarî ve hukukî tarihini aydınlatmak mümkündür.

Şer‘iyye sicilleri yer adları , tarihî müesseseler , tarım ve sanayi ürünleri , meslek grupları , toplanan vergiler , aile hayatı , örf ve âdetler gibi bir mahalle ait çok önemli tarihî bilgi ve belgeleri bizlere sunmaktadır. Bu nedenle yerel tarihe dair yapılan ilmî araştırmalarda birinci derecede önemli kaynaklardır.

Bu çalışmada da 61 Numaralı Manisa Şer‘iyye Sicilinin transkripsiyon ve değerlendirmesi yapılarak , 1039-1040 (1629-1630) yıllarında Manisa’nın sosyal , kültürel , ekonomik , hukukî ve idarî hayatı hakkında bilgi edinilmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda bir yıl içerisinde mahkemeye intikâl eden dava ve duruşmalar Aile ve Miras Hukuku , Şahıs Hukuku , Ceza Hukuku , Alım-Satım ve Vergiler İle İlgili Kayıtlar , Belediyeye Ait Kontroller gibi başlıklar altında incelemeye tâbî tutulmuştur. Böylece Manisa’nın sosyo-ekonomik tarihine katkı sağlayabilecek verilerin ortaya çıkarılmasına çalışılmıştır.

ARZU KARASLAN MANİSA 2007

(2)

ABSTRACT

Muslim judge’s registers , which contain all legal proceedings that are handled in the courts where primarily religious and customary cases are heard in the Ottomon State , verdict copies of kadıs , imperial edicts issued by the centre of empire , titles of privilege and miscellaneous subjects , are considerably important sources. It is possible to clarify the Turkish economic , social , administrative and legal history in the light of these documents.

Muslim judge’s registers present very important historical knowledge and documents special to a certain region such as names of places , historical places , agricultural and industrial products , profession groups , collected taxes , family life , custom and traditions. Therefore , these are very important sources for scientific researches in relation to a certain local life.

In this study , 61 Numbered Manisa Muslim Judge’s Register will be transcribed and assessed and it is intended to be informed about social , cultural , economic , legal and administrative life of Manisa.

With regard to this intention , all legal proceedings and hearings in a lawsuit during one year have been studied and examined under the titles such as Family and Legacy Law , Personal Law , Penalty Law , Records Regarding Purchase-Selling and Taxes , Controls Belonging to Municipality. Thus , it has been helped data and knowledge , which may make contribution to socio-economic history of Manisa , to be cleared and introduced.

ARZU KARASLAN MANİSA 2007

(3)

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ………...5-6 KISALTMALAR………...7 TABLOLAR………..8 GİRİŞ A-MANİSA TARİHİNE GENEL BİR BAKIŞ………...9-19 B-ŞER‘İYYE SİCİLLERİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ VE ÖNEMİ…………19-21 C-MANİSA ŞER‘İYYE SİCİLLERİ İLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR VE 61 NUMARALI MANİSA ŞER‘İYYE SİCİLİNİN DURUMU……….22-25

BİRİNCİ BÖLÜM

1039-1040 (1629-1630) YILLARINA AİT 61 NUMARALI MANİSA ŞER‘İYYE SİCİLİNİN TRANSKRİPSİYONU………26-479

İKİNCİ BÖLÜM

1039-1040 (1629-1630) YILLARINA AİT 61 NUMARALI MANİSA ŞER‘İYYE SİCİLİNİN DEĞERLENDİRMESİ

A-AİLE VE MİRAS HUKUKU İLE İLGİLİ BELGELER……….481-482 a-)NİŞANLANMA (NAMZEDLİK)……….482-484 b-)EVLENME………484-489 c-)BOŞANMA………...489-496 d-)NAFAKA VE VASİ TAYİNİ

NAFAKA TAYİNİ………...497-499

VASİ TAYİNİ………...500-503 e-)MİRAS………...504-520

B-ŞAHIS HUKUKU İLE İLGİLİ BELGELER

a-)VEKALET……….521-529 b-)KEFALET……….530-539

c-)GAİBLİK………...539-541 d-)KÖLELİK………..541-548

C-ALACAK VE BORÇLAR İLE İLGİLİ BELGELER………...548-551 a-)REHİN………...552-553

(4)

b-)HİBE………..553-555 c-)EMANET………...556-558 D-CEZA HUKUKU İLE İLGİLİ BELGELER……….558-565 E-ALIM-SATIM İLE İLGİLİ BELGELER

a-)MÜLK SATIŞI……….565-566 b-)HAYVAN SATIŞI………...567 c-)ZİRAİ ÜRÜNLER VE DİĞER SATIŞLAR……….568 d-)İCAR………..568-571 F-VERGİLER İLE İLGİLİ BELGELER………571-577 G-BELEDİYEYE AİT KONTROLLER……….577-579 SONUÇ………..584-585 BİBLİYOGRAFYA………...586-591 EKLER

(5)

ÖNSÖZ

Genel ve mahallî tarihlerin araştırılmasında son derece önemli olan arşiv kaynaklarından birisi şer‘iyye sicilleridir. Şer‘iyye sicilleri incelenmeden Osmanlı Devleti’nin idarî ve içtimaî tarihini tam olarak anlamak mümkün değildir.

“Kadı Defteri” , “Mahkeme Defteri” , “Zabıt Defteri” de denilen Şer‘iyye Sicilleri içerisinde genel olarak hüküm , ferman , berat , buyruldu , mürasele gibi hükümet ve devlet adamları tarafından kadılığa gönderilen vesikalar ile ilâm , hüccet , vakfiyeler gibi kadı tarafından düzenlenip kaydedilen belgeler bulunmaktadır.

Bugün bu malzemeler , onbeşinci asrın son senelerinden ondokuzuncu asır sonlarına kadar olan bir dönemi kapsamakta ve bu dönemin Türk iktisadî , içtimaî ve idarî tarihini aydınlatmaktadır. Daha önceki yıllara ait sicil defterleri muhtemelen yangın , kötü saklama koşulları gibi nedenlerle mevcut bulunmamaktadır. Çalışmamıza konu olan 61 numaralı Manisa Şer‘iyye Sicilinde de 1039-1040 (1629-1630) yıllarının mahkeme kayıtları bulunmaktadır.

Çalışmamızın “Giriş” bölümünde öncelikle Manisa’nın tarihî geçmişi ele alınmıştır. Daha sonra şer‘iyye sicillerinin genel özellikleri ve ihtiva ettiği bilgi ve belgeler açısından önemi anlatılmıştır. Ayrıca Manisa şer‘iyye sicillerinin nasıl muhafaza edildiği , ne gibi süreçlerden geçerek araştırmacıların istifadesine sunulduğu ayrıntılarıyla ele alınmıştır.

Sicillerden yararlanılarak yapılan Manisa ile ilgili diğer çalışmalara da değinildikten sonra 61 Numaralı Manisa Şer‘iyye Sicilinin özellikleri ve durumu hakkında bilgi verilmiştir.

Giriş kısmından sonra çalışmamız iki bölüm halinde sunulmuştur. Birinci bölümde incelediğimiz sicilin transkripsiyonu , ikinci bölümde ise değerlendirmesi yapılmıştır. Transkripsiyon aşamasında uzun okunan (a) lar (â) , (u) lar (û) , (i) ler (î) harfleriyle yazılmıştır. İsimler günümüzde okunduğu gibi yazılırken , Arapça kelimelerin aslına

(6)

dokunulmamış (d) , (b) ve (c) gibi harfler aynen yazılmıştır. Ayrıca ayın harfi (‘) , hemze ise (’) sembolü ile gösterilmiştir. Sicilin tahrip olduğu veya cilt payı içine geldiği için okunamayan kelimeleri (tahrip olmuş) , okunamayan diğer kelimeler ise (okunamadı) şeklinde belirtilmiştir.

Sicilin değerlendirmesinin yapıldığı ikinci bölümde ise dava ve duruşmalar konularına göre tasnif edilmiştir. Aile ve Miras Hukuku , Şahsın Hukuku , Alacak ve Borçlar , Ceza Hukuku , Alım-Satım , Vergiler , Belediyeye Ait Kontroller olmak üzere 7 ana başlıktan oluşan bu bölümde 61 numaralı şer‘iyye sicilindeki kayıtlar incelenerek değerlendirmesi yapılmıştır. Zaman zaman bu kayıtlardaki veriler tablolar halinde gösterilmiştir.

“Sonuç” bölümünde incelenen sicil hakkında genel bir değerlendirme yapılmış , ekler bölümünde ise orijinal metinden örnekler verilmiştir.

Bu çalışmayı hazırlarken teşvik ve yönlendirmeleri ile hiçbir yardımı esirgemeyen değerli hocam Yrd. Doç. Dr. Mehmet Günay’a teşekkürü bir borç bilirim. Ayrıca çalışmalarım sırasında bana maddi ve manevi destek olan aileme de teşekkür ederim.

ARZU KARASLAN

(7)

KISALTMALAR

a.g.e. Adı Geçen Eser a.g.m. Adı Geçen Makale

A.Ü.D.T.C.F.D. Ankara Üniversitesi Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi

A.Ü.H.F. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi bkz. Bakınız

C. Cilt

D.Ü.H.F. Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi E.Ü.E.F. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İ.A. İslam Ansiklopedisi

İ.Ü.E.F. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi

İ.Ü.S.B.E. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü mad. Madde

M.Ş.S. Manisa Şer‘iyye Sicili

M.Ü.İ.F. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi OSAV Osmanlı Araştırmaları Vakfı

OTAM Osmanlı Tarihi Araştırma Ve Uygulama Merkezi S. Sayı

s. Sayfa

S.Ü.H.F. Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi terc. Tercüme

T.T.K. Türk Tarih Kurumu vb. Ve Bunun Gibi

(8)

TABLOLAR

TABLO-1 : Namzedlik İle İlgili Kayıtlar………...483

TABLO-2 : Mehir İle İlgili Kayıtlar………..487

TABLO-3 : Boşanma İle İlgili Kayıtlar……….495

TABLO-4 : Muhallefat Kayıtları……….505

TABLO-5 : Miras İle İlgili Davalar………...513

TABLO-6 : Miras Davalarının Sulh Yolu İle Çözümlenmesi……….517

TABLO-7 : Vekalet İle İlgili Kayıtlar………522

TABLO-8 : Kefalet İle İlgili Kayıtlar……….532

TABLO-9 : Kölelik İle İlgili Kayıtlar………546

TABLO-10 : Alacak Ve Borçlar İle İlgili Kayıtlar………..550

TABLO-11 : Ceza Hukuku İle İlgili Kayıtlar………...563

TABLO-12 : Alım-Satım İle İlgili Kayıtlar………...570

TABLO-13 : Sicilde Bulunan Manisa Yer Adları………580

(9)

GİRİŞ

A-MANİSA TARİHİNE GENEL BİR BAKIŞ

Manisa , kuruluşu tarih öncesi dönemlere kadar uzanan çok eski bir şehirdir. Bugünkü Manisa’nın 7 km. kadar doğusunda Spil dağının kuzey yamacında bulunan harabelerin ilk yerleşim yeri olduğu ve Tantalis adı verilen kentin bu eski kuruluşunun M.Ö. II. bine dayandığı kabul edilmektedir. M.Ö. XII. yy. ’da Anadolu’ya gelen göç dalgası ile Tantalis kenti ortadan kalkmış ve yerine Sipylos kenti kurulmuştur. M.Ö.

VII. yy. ‘da ise Tantalis veya Sipylos kentleri adı yerine başka bir kent karşımıza çıkmaktadır : “Sipylos yanındaki Magnesia” . Bu şehrin ne zaman ve nasıl kurulduğu hakkında kesin kayıtlar bulunmamakla birlikte , Homeros ve Heredot gibi tarihçilerin vermiş olduğu bilgiler ışığında Magnetler tarafından kurulduğu kabul edilmektedir. Ve kurucularından dolayı Magnesia ismini almıştır.1 Magnesia , Türklerin hakimiyetine geçtiğinde “Mağnisiye-Mağnisa” şeklinde telaffuz edilmiştir.2 Daha sonraları ise “Manisa” olarak günümüze intikâl etmiştir.

Manisa’ya M.Ö. VII. asrın ortalarında Lidyalılar hâkim oldular. 546 tarihinde Lidya kralı Kresus’un , Pers hükümdarı Kyrus tarafından mağlup edilmesi üzerine şehir İran hâkimiyetine girdi.

İranlılar Büyük İskender’in Manisa’yı zaptına kadar burada kaldılar.

Şehirde memur ve askerlerini bulundurdular. İskender’in Anadolu’ya yaptığı seferle birlikte İranlılar Anadolu’nun içlerine doğru atıldılar.

Böylece Manisa M.Ö. 333’de İskender’in nüfûzuna girmiş oldu. Onun ölümü ile İskender İmparatorluğu üç generali arasında paylaşılarak parçalanmış ve Anadolu ile diğer Asya şehirleri Selösitlere tâbi

1 O.Akşit , Manisa Tarihi , İstanbul 1983 , s.28-42 ; Bu ismi şehir civarında bulunan mıknatıs madenine bağlayan görüşler de vardır , bkz. O.Akşit , a.g.e. , s.41

2 İbn Batuta , Seyahatname , C.I , Şerif Paşa terc. , İstanbul 1333-1335 , s.337

(10)

olmuştur. Buna Manisa ve civarı da dahildir.3 Selösitlerin M.Ö. 190’da Gediz Vadisindeki bir harpte (Magnesia Savaşı) Romalılara yenilmesiyle şehir Roma hâkimiyetine geçmiş ve bir süre , savaşın kazanılmasında büyük rol oynayan Bergama krallarının idaresinde bırakılmıştır.4 Bergama’nın son kralı Attalos’un ölürken Bergama krallığında bulunan bütün şehirleri Romalılara vasiyet etmesiyle Manisa şehrinde de Roma hâkimiyeti kesinleşmiştir.5 Bu devirde Manisa her bakımdan önem kazanmış , siyasî , askerî ve ticarî açıdan ilerlemiştir. Roma İmparatorluğu’nun 395 tarihinde ikiye taksim edilmesiyle Manisa şehri de Doğu Roma İmparatorluğu’nun hissesine düşmüştür.6 Doğu Romalılar yani Bizanslılar tarafından şehrin etrafı surlarla çevrilip bir de kale ile takviye edilmiştir. Bu sebeple Selçuklular Anadolu’yu fethe başladıklarında Manisa’yı zaptedememişlerdir.7 Bizanslılar devrinde bir piskoposluğa da merkez olan Manisa , özellikle Latin hâkimiyetinde iken gelişmiş , fakat asıl önemini Türk hâkimiyeti sırasında kazanmıştır.8

Anadolu Selçuklu Devletinin zayıflaması ile bağımsızlıklarını ilan eden Türkmen boyları , Anadolu’nun Moğol istilâsına maruz kalmasıyla birlikte Batı Anadolu bölgesine yönelmiş , Bizans İmparatorluğundan ele geçirdikleri topraklar üzerinde yayılmaya başlamışlardır. Öyle ki , 1270’den başlayarak , Anadolu’nun güneybatı ucu , Bizanslılarca bir daha ele geçirilemeyecek derecede yitirilmiş durumdadır. 9 Ancak İznik , İzmit , Bursa , Sardes , Alaşehir , Manisa gibi birkaç müstahkem kale ve Karadeniz Ereğlisi , Foça ve İzmir gibi liman şehirleri Türk seli ortasında birer adacık şeklinde kalabilmişlerdir.10 Selçuklu emirlerinden olan Saruhan Bey’in de uçtaki faaliyetleri bu döneme rastlar. 1305’ten itibaren diğer Türkmen boyları gibi Ege sahillerine doğru ilerleyen Saruhan Bey 1313’te Manisa’yı

3 C.R.Orkon , Manisa Coğrafyası , İstanbul 1937 , s.46-47

4 O.Bayatlı , Bergama Tarihinde Krallık Devri , İstanbul 1950 , s.47-50

5 O.Bayatlı , a.g.e. , s.74

6 Ç.Uluçay-İ.Gökçen , Manisa Tarihi , İstanbul 1939 , s.16-17

7 O.Akşit , a.g.e. , s.133-134

8 B.Darkot , “Manisa” mad. , İ.A. , C.6 , İstanbul 1955 , S.289

9 C.Cahen , Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler , İstanbul 1979 , s.300

(11)

zaptetmiş ve sahile doğru hududunu genişletmiştir. Manisa merkezli olarak kurulan Saruhan Beyliğine ait olarak Menemen , Gördes , Atala , Akhisar , Turgutlu , Nif , Ilıca , Kayacık , Demirci , Urganlı , Gördük , Güzelhisar ve Mendelorya şehir ve kasabaları da sayılmaktadır. Beyliğin üç tarafı yeni kurulan diğer Türk beylikleri ile çevrili olduğundan , yalnız kıyı tarafı genişlemeye , sefer ve gaza yapmaya elverişli idi. Bu sebeple Saruhanoğulları tesis ettikleri donanma ile denizciliğe başladılar.11 Kısa zamanda Foça , Sakız ve Naksos’daki Cenevizliler ile Midilli’yi vergiye bağladılar.12 Saruhan Bey genellikle deniz seferlerinde komşusu olan Aydınoğulları ile ittifak içerisinde hareket etmeyi tercih etmiştir.

Bu ittifaka zaman zaman Menteşe Beyliğinin de destek verdiği bilinmektedir. Saruhan Bey , o sıralarda gerileyen ve önemli limanlarını kaybeden Bizans ile de münasebetlerini yoğunlaştırmıştır.13 1346’da vefat eden Saruhan Bey , beyliğe en parlak dönemini yaşatmıştır. Saruhan Bey’in Manisa’da Çarşı mahallesinde bir mescit , Gediz üzerinde bir tahta köprü , Çapraslar Kebir ve Sagir mahalleleri ile Körhane mahallesinde birer çeşme yaptırdığı bilinmektedir. Ancak bunların hiçbiri zamanımıza intikâl etmemiştir.14

Saruhan Bey’in ölümünden sonra yerine oğlu Fahreddin İlyas Bey geçmiştir. İlyas Bey , babası Saruhan Bey’in İmparatoriçe Anna ile Kantakuzenos’a karşı yapmış olduğu anlaşmaya sâdık kalmış ve 1356’da 600 kişilik Saruhan kuvvetlerini İmparatoriçenin yardımına göndermiştir. Bu kuvvetler daha sonra Aydınoğlu Umur Bey ile anlaşmışlar ve Kantakuzenos’a karşı sefer yapmak yerine kendilerini zengin bir ganimetin beklediği Bulgaristan’a saldırmışlar ve

10 G.Ostrogorsky , Bizans Devleti Tarihi , F. Işıltan terc. , Ankara 1999, s.454

11 İ.H.Uzunçarşılı , Anadolu Beylikleri Ve Akkoyunlu , Karakoyunlu Devletleri , Ankara 1988 , s.84 ; Ç.Uluçay , “Saruhan-Oğulları” mad. , İ.A. , C.10 , İstanbul 1967 , s.240

12 Dukas , Bizans Tarihi , C.2 , Mirmiroğlu terc. , İstanbul 1956 , s.258 ; İbn Batuta , a.g.e. , s.337

13 F.E mecen , İlk Osmanlılar Ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası , İstanbul 2001 , s.107-108 ; Bundan sonra “F.Emecen , İlk Osmanlılar” olarak kısaltılacaktır.

14 Ç.Uluçay , Saruhanoğulları Ve Eserlerine Dair Vesikalar , I , İstanbul 1940 , s.101 , 129 , 190

(12)

dönüşlerinde de İstanbul civarını yağmalamışlardır.15 Bu seferin Saruhanoğulları’nın Rumeli’ye son seferleri olduğu anlaşılmaktadır.

Osmanlılar bu sırada Karesi Beyliğini yıkarak Saruhanlıların kuzeyine yerleşti. Daha sonra Gelibolu’da ve Trakya’da fetihler yaparak Saruhanoğulları’nın sefer ve gaza yaptıkları yolları tıkadılar. İzmir ise Latinler’in eline geçti.16 Bu durum Saruhan deniz ticaretine çok büyük bir darbe vurdu. İlyas Bey’in ölümünden sonra yerine geçen oğlu Muzaffereddin İshak Bey zamanında ise Saruhanlılar , yeni komşuları Osmanlılar ile dostane bir siyaset izlemek zorunda kaldılar. İshak Bey , I. Murad’ın oğlu Yakup Çelebi ile Yıldırım Bayezid’in sünnet düğünlerine ve Bayezid’in Germiyan Beyinin kızı ile evlenme merasimine katıldığı gibi , I. Kosova muharebesine yardım birlikleri de göndermiştir.17 Beyliğin zayıf bir döneminde başa geçen İshak Bey , bu siyaseti sayesinde uzunca bir müddet beyliğin rahat bir biçimde hüküm sürmesini sağlamıştır. Böylece imar faaliyetlerine zaman ayrılabilmiştir. Beyliği döneminde Manisa’da Ulu Cami (1366-1367) , Mevlevihane (1368-1369) ve de medresesini (1378) yaptırmıştır. Bunlardan başka Karaoğlanlı civarında Koyun köprüsünü , Çaprastlar-ı Sagir ve Kebir mahallelerinde birer çeşme yaptırmıştır.18

Manisa , İshak Çelebi’nin vefatından sonra oğulları Hızırşah ve Orhan Bey arasındaki beylik mücadelelerine sahne oldu. Bu mücadelede başa geçen Hızırşah , Yıldırım Bayezid’in Batı Anadolu harekatı sırasında sulh yoluyla memleketini Osmanlılar’a bıraktı , buna karşılık kendisine de Saruhan ilinin doğu tarafları verildi. Kardeşi Orhan Bey ise Karamanoğlu Alaeddin Ali Bey ile ittifaka girdiğinden , yine Yıldırım Bayezid’in Batı Anadolu harekatı sırasında yakalandı. Ardından da Bursa veya İznik’e sürüldü.19

15 G.Ostrogorsky , a.g.e. , s.479

16 Ç.Uluçay , a.g..m. , s.241

17 Hoca Sadeddin ,Tâcü’t-tevârih,C. I , Sadeleştiren: İ.Parmaksızoğlu İstanbul 1974 , s.131-149 , 176-177

18 Ç.Uluçay , Saruhanoğulları Ve Eserlerine Dair Vesikalar , II , İstanbul 1946 , s.22 , 81

19 F.Emecen , XVI. Asırda Manisa Kazası , Ankara 1989 , s. 20 ; Bundan sonra “F.Emecen , Manisa Kazası” olarak kısaltılacaktır.

(13)

Osmanlılar Manisa’yı 1390 yılında aldıktan sonra Karesi ile Manisa birleştirilerek Bey Sancağı yapıldı.20 Burada Osmanlılar Saruhan Beyliğinin tüm topraklarını zapt etmek yerine , bazı toprakları ilhak ederek kalanını Saruhan beylerine bırakma siyaseti izlediler. Bundan sonraki hedef bağımsız bir mülk olarak Hızırşah’a bırakılan toprağın , tedricen doğrudan Osmanlı denetimine alınması olacaktı. Ancak , Timur istilası bu dönemde ortaya çıktı ve Saruhan beyleri bir süreliğine Manisa civarında tekrar egemen oldular.21 Nitekim 1402’de Manisa’ya gelen Orhan Bey istiklâl alâmeti olarak adına 1403 tarihli sikke dahi bastırdı.22 Fakat çok kısa bir müddet sonra Hızırşah’ın beyliğe tekrar hakim olduğu görülmektedir. Bunun hemen ardından Yıldırım Bayezid’in oğulları arasındaki taht mücadelesinde İsa Çelebi’yi destekleyen Hızırşah , Çelebi Mehmed’in kuvvetlerini üzerine göndermesiyle Manisa’da yakalanarak öldürülmüştür. Böylece Saruhan hükümeti tamamen yıkılmış ve Manisa Osmanlı Devletinin bir sancağı haline gelmiştir (1410). 23 Ancak , II. Murad döneminde Saruhan ümerasının ve nüfûzlu kimselerin Rumeli’ye sevk edilmeleri ile Osmanlı hakimiyeti süreci tamamlanabilmiştir.24

Osmanlı hakimiyetine geçen yerlerde devlet otoritesinin kuvvetle yerleşmesi için , genellikle sancak haline getirilen eski beyliklerin merkezlerine hanedan mensubu şehzadeler tayin ediliyordu.

Karesi ve Saruhan Beylikleri de Osmanlı hakimiyetine girer girmez , önce Şehzade Ertuğrul , sonra da Şehzade Süleyman’ın idaresine verildi.25 Bu iki şehzadenin sancak beyliği zamanında Manisa’da çok büyük bir vâkı‘a görülmedi. Yalnız , Ertuğrul’un beyliği döneminde Manisa civarından Rumeli’ye büyük çaplı bir göç hareketi yaşandı. Menemen Ovasında kışlayan ve bu bölgede uygulanmakta olan tuz yasağını kabul etmeyen “Göçer-evler” , bu itaatsizlikleri sebebiyle Yıldırım

20 Hoca Saadeddin , a.g.e. , s.196

21 F.Emecen , İlk Osmanlılar , s.120

22 Yapı Kredi Sikke Koleksiyonu Sergileri , Beylikler Dönemi Sikkeleri , C.3 , İstanbul 1994 , s.45

23 Ç.Uluçay-İ.Gökçen , a.g.e. , s.40

24 F.Emecen , İlk Osmanlılar , s.132

(14)

Bayezid’in emriyle , Şehzade Ertuğrul tarafından Rumeli’ye nakledilerek , Filibe civarında iskan edildiler. Süleyman’ın beyliği zamanında ise , Saruhan-ili askerleri şehzadenin maiyyetinde Ankara Savaşına katıldılar.26 Çelebi Mehmed’in 1410’da Manisa’yı ikinci defa zapt edişinden , II. Murad’ın oğullarına kadar burası tayin edilen sancakbeyleri tarafından idare edildi. Bu dönemin en önemli hadisesi ise Şeyh Bedreddin’in müridlerinden olan Torlak Kemal’in Manisa’daki isyanı idi. Bu isyanın bastırılmasından sonra da zaman zaman beylik ailelerinden olan kimselerin isyanları görülmektedir. II. Murad , İzmir Beyi Cüneyd’in liderliğinde meydana gelen bu isyanları , Cüneyd Bey’i ailesiyle beraber yok ederek kökünden halletmiştir.27 Böylece Batı Anadolu’da , dolayısıyla da Manisa’da Osmanlı’nın hakimiyet süreci tamamlanmıştır. 1431 tarihli Arvanid Defteri’nde , Saruhan’dan bu bölgeye 51 tımar sahibinin sürüldüğünün belirtilmesi de muhtemelen bu hakimiyet sürecinin bir neticesidir.28

II. Murad 1437’de oğlu Alaeddin’i29 , onun ardından da 1443’de ikinci oğlu Mehmed’i , idare ve hükümet işlerine alışmak üzere Manisa’ya gönderdi.30 Tahttan çekilmeyi düşünen II. Murad 1444 baharına doğru , onu yanına getirtti. Aynı yıl içinde Macarlar ile sulh anlaşması imzalayan II. Murad , Anadolu’ya geçerek Karamanoğlu ile bir ahidname imzaladı. Bu anlaşmalar ile şarkta ve garpta devleti emniyete kavuşturduğunu düşünen II. Murad , Mihaliç Ovasında kapıkulu ve paşalar önünde tahtı resmen oğlu Mehmed’e bıraktığını ilan etti.31

Bursa civarında inzivaya çekilen II.Murad , çıkan bazı olaylar neticesinde tekrar fiili olarak harekete geçmek zorunda kaldı.

Varna zaferinden sonra ise Manisa’ya çekilen eski Sultana Saruhan ,

25 F.Emecen , Manisa Kazası , s.26

26 F.Emecen , Manisa Kazası , s.22 ; Aşıkpaşazade , Tevârih-i Âl-i Osman , Ali Bey Tashihi , İstanbul 1332/1914 , s.74

27 F.Emecen , Manisa Kazası , s.23-25

28 H.İnalcık , Suret-i Defter-i Sancak-ı Arvanid , Ankara 1954

29 Ç.Uluçay , “Manisa” mad. , İ.A. , C.6 ,İstanbul 1955 , s.292

30 H.İnalcık , Fatih Devri Üzerinde Tetkikler Ve Vesikalar , I , Ankara 1954 , s.55 ; Bundan sonra

“H.İnalcık , Fatih Devri” olarak kısaltılacaktır.

31 H.İnalcık , “Mehmed II” mad. , İ.A. , C.7 , İstanbul 1955 , s.529

(15)

Aydın , Menteşe sancaklarının has geliri tahsis olundu. Bu çekilişe rağmen eski sultan , Varna galibi ve henüz bir çocuk olan padişahın babası sıfatıyla yine nüfûz ve otoritesini korumakta idi.32 Bu durum Manisa’yı , âdeta devletin ikinci bir payitahtı haline getirmiştir. Burada daimi olarak ikamet etmeyi düşünen II. Murad , “Saray-ı Âmire” olarak anılan bir saray dahi yaptırmış , bu bina Manisa’ya gelen şehzadelerin başlıca ikametgahı olmuştur.33

Fatih’ten sonra Manisa’ya oğlu Mustafa , Mustafa Karaman valisi olunca da Bayezid’in oğlu Abdullah sancakbeyi tayin edilmiştir.

Şehzade Mustafa Manisa’da bulunduğu sırada Sultan Yaylasındaki sarayı yaptırmıştır.34

II. Bayezid’in padişahlığında Manisa’ya şehzade Şehinşah tayin edildi. Şehinşah , buradaki sancakbeyliği zamanında annesi Hüsn-i Şah Hatun namına cami , mektep , imaret ve bir de han yaptırdı. Bugün bu camiye Hatuniye Camii denilmektedir.35

Şehzade Şehinşah’ın Konya’ya nakledilmesinden sonra Şehzade Korkud Manisa’ya tayin edildi. Kendisini padişahlığa en yakın aday olarak gören Korkud’un , bu niyetle bazı isteklerde bulunması ve el altından çalışması , kendisinin Manisa’dan alınarak Antalya’ya naklolunmasına neden oldu. Bu defa Manisa’ya şehzade Alemşah , onun vefatından sonra da şehzade Mahmud geldi.36

Antalya’ya tayininden memnun olmayan Korkud , tekrar payitahta yakın olan Manisa’ya tayinini istedi , bu isteği kabul olmayınca da Mısır’a kaçtı. Daha sonra babasından af dileyerek Antalya’ya dönüp oradan da babasının izni olmadan Manisa’ya geldi.37 Payitahta olan yakınlığı nedeniyle Manisa’yı padişahlık yolunun eşiği olarak gören Korkud’un aniden İstanbul’a gidebilmesi bu

32 H.İnalcık , Fatih Devri , s.79-80

33 F.Emecen , Manisa Kazası , s.27

34 Ç.Uluçay-i.Gökçen , a.g.e. , s.47-48

35 Ç.Uluçay-İ.Gökçen , a.g.e. , s.48 ; İ.H.Uzunçarşılı , Kitabeler , II , İstanbul 1927 , s.81-82

36 F.Emecen , Manisa Kazası , s.29-30

37 Ç.Uluçay-İ.Gökçen , a.g.e. , s.48

(16)

fikrini doğrulamaktadır. Ancak burada hüsnü kabul görmemiş ve padişahlık Yavuz Sultan Selim’e nasip olmuştur.38

Yavuz Sultan Selim 1513’de Manisa’ya oğlu Süleyman’ı tayin etmiştir. Şehzade Süleyman Manisa’da iken yanında bulunan annesi Hafsa Sultan , burada cami , imaret , bimarhane ve medreseden ibaret büyük bir külliye yaptırmıştır.39

Şehzade Süleyman’ın tahta cülusundan sonra Manisa bir müddet , merkezden gönderilen sancakbeyleri tarafından idare edilmiştir.

Bu beylerden ilki 1520’de tayin edilen Kâsım Bey’dir. Ondan sonra ise sırasıyla Ferhad Bey , Mehmed Bey ve Kara Ali Bey Manisa’da bulunmuşlardır.40

Kanuni Sultan Süleyman , 1533’de en büyük oğlu Mustafa’yı Manisa’ya tayin etmiştir.41 Padişah namzedi olarak görülen Şehzade Mustafa , Manisa’da sekiz yıl kaldıktan sonra , Hürrem Sultan’ın dahli ile 1541’de Amasya’ya nakledilmiştir. Onun ardından Kanuni’nin Hürrem Sultan’dan olan oğlu Şehzade Mehmed 1542’de Manisa’ya gelmiştir. Ancak bir sene sonra vefat etmiştir. Bunun akabinde Hürrem Sultan’ın diğer oğlu Selim , Saruhan sancakbeyliğine tayin edilmiştir. Bu dönemde şehzade Bayezid ile Selim arasında saltanat rekabeti başlamıştır.42 Muhtemelen bu hadisenin de etkisiyle II. Selim devrinden itibaren yalnız büyük ve hükümdarlığa namzed olan şehzadeye sancak verildiği görülmektedir. Ve böylece Manisa sancağı veliaht şehzade sancağı olmuştur.43

Manisa sancak beyliğine 1562’de II. Selim’in oğlu Murad tayin edilmiş ve padişah oluncaya kadar bu vazifede kalmıştır.44III. Murad’ın cülusundan sonra , Manisa bir müddet merkezden gönderilen sancakbeyleri tarafından idare edildi. Bunlar

38 F.Emecen , Manisa Kazası , s.31

39 İ.H.Uzunçarşılı , Kitabeler , II , s.88-89

40 F.Emecen , Manisa Kazası , s.32

41 Ç.Uluçay , “Mustafa Sultan” mad. , İ.A. , İstanbul 1955 , C.8

42 F.Emecen , Manisa Kazası , s.33-34

43 İ.H.Uzunçarşılı , Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı , Ankara 1984 , s.120

44 B.Kütükoğlu , “Murad III” , İ.A. , C.8 , İstanbul 1955 , s.615

(17)

sırasıyla Ferruh Bey , Kaytas Bey , Mustafa Bey , Halil Bey ve Davud Bey idi. Davud Bey’den sonra III.Murad’ın oğlu Mehmed Manisa’ya tayin edildi. Manisa’ya gelen son Osmanlı şehzadesi olan Mehmed , burada yaklaşık 12 yıl sancakbeyliği yaptı. Ancak onun beyliği , eşkiyalık hareketlerinin , özellikle de suhte olaylarının yaşandığı karışık bir döneme rast gelmektedir. Şehzade Mehmed , artan suhte olaylarını lalası vasıtasıyla önlemeye çalışmıştır. Ancak , bu sıkıntılı günlere rağmen , onun Manisa’nın bunaltıcı havasından kurtulmak için sık sık Bozdağ yaylağına çıktığı bilinmektedir.45

Üçüncü Mehmed zamanından itibaren şehzadelerin sancağa çıkmaları kanunu tamamen kaldırılmış , fakat veliaht olan şehzadelere Anadolu’da ismen sancak verilip bunun bir vekil ile idare edilmesi gibi bir usûl getirilmiştir. Bu usûl gereğince Sultan İbrahim’in oğlu Mehmed 5 yaşında iken Manisa sancağına tayin edilip buranın idaresi için bir mütesellim gönderilmiştir.

Mehmed’in hükümdar olması üzerine bu usûl de kaldırılmıştır.46 XVII. ve XVIII. Asırlarda , Manisa sancağı arpalık suretiyle tevcih edilmeye başlamıştır.İncelemiş olduğumuz Manisa Şer‘iyye Sicili de XVII. Yüzyılın ilk yarısına ait bir defter olduğundan (1629-1630) bu dönemin idarî ve siayasî durumuna kısaca değinmekte fayda vardır. Bilindiği gibi II. Osman’ın şehâdeti ve ardından şuurdan mahrum olan Sultan Mustafa’nın tahta geçmesi beraberinde huzursuzlukları da getirmiş ve Anadolu’da Abaza Mehmed Paşa’nın isyanı devletin başına büyük bir gâile açmıştır. İdarenin valide sultan ve taraftarlarının elinde olduğu bu dönemde saltanat değişikliğinin zarûrîliği üzerine 1623’de Sultan Ahmed’in en büyük oğlu IV. Murad tahta cülûs etmiştir. Dış ve iç hazine boşaldığından ocaklara cülûs bahşişi Enderunda bulunan altın ve gümüş eşya darphaneye verilerek para kestirilmesi sûretiyle verilmiştir. IV. Murad hükümdar olduğunda henüz onbir yaşında olduğundan tıpkı Sultan Mustafa’da olduğu gibi işleri saraydan validesi Kösem Sultan ile kızlar

45 F.Emecen , Manisa Kazası , s.37-39

46 İ.H.Uzunçarşılı , Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı , s.120

(18)

ağası Mustafa Ağa idare etmiştir. 1632 yılından sonra ise IV. Murad idareyi ele almıştır.47 İstanbul ve Anadolu’da huzurun tam olarak sağlanamadığı XVII. yüzyılın bu ilk yarısında Manisa’da da Cennetoğlu isyanı görülmektedir. Cennetoğlu , Cennet isminde Birgili bir kadının oğlu olduğundan bu isimle anılmaktadır. İsyan ettiği sırada bir tımarlı sipahidir.

Asker ve hükümet memurlarından fenalık gören halkın da desteğini alan Cennetoğlu , Aydın , Karesi , Saruhan ve Tire’de isyan etmiştir. Bursa ve Tire taraflarını soyduktan sonra Turgutlu’yu zaptetmiş ve Manisa’ya yürümüştür.

Manisa’da mağlup olan Cennetoğlu Denizli’ye firar ettiyse de yakalanmış ve öldürülmüştür(1625). Diğer eşkiyalık hareketlerinde olduğu gibi Cennetoğlu isyanı sırasında da halk mal ve mülkünü bırakarak kaçmak zorunda kalmıştır.48

XVIII. ve XIX. asırlara gelindiğinde , Manisa sancağı mukataalarını iltizam edenler doğrudan doğruya sancağa gelmeyip , malî ve idarî işlerini yürütecek mütesellimler göndermeye başladılar. Bu durum yerli hanedanların ve nüfûzlu kimselerin daha fazla güç kazanmalarına neden oldu. Manisa ve çevresinde uzun süre etkili olan Karaosmanoğulları ailesi de bu dönemde meydana çıktı.49

Osmanlılar , Manisa’yı ele geçirdiklerinde burasını Saruhan Sancağı adı altında , Anadolu Beylerbeyliğine bağlamışlardı. Bu durum 1811 senesine kadar devam etti. 1811’de Saruhan ve Menteşe sancakları Anadolu eyaletinden alınarak Aydın eyaletine bağlandı.

1845’de ise Saruhan Aydın’dan , Balıkesir Hüdavendigar’dan alınarak , merkezi Manisa olmak üzere ayrı bir vilayet teşkil edildi. 1847’de bu teşkilat tekrar bozulmuş ve Saruhan tekrar Aydın’a bağlanmıştır. Bundan sonra 1922 senesinde müstakil sancak ve 1923’te

47 İ.H.Uzunçarşılı , Osmanlı Tarihi , C.III , I. Kısım , Ankara 1988 , s.148-150 , 177

48 Ç.Uluçay , XVII. Asırda Saruhan’da Eşkiyalık Ve Halk Hareketleri , İstanbul 1944 , s.31-36 ; Sicilimizde Cennetoğlu’nun Manisa’ya gelişiyle ilgili ilginç bir belge bulunmaktadır. Yeniçeri zümresinden olan Durmuş Beşe bin Bali ev basma , yaralama , şetm etme gibi iddialarla birçok kişi tarafından dava edilmiştir. Bu davalardan 61/63-12 numaralı kayıtta “Durmuş Beşe’nin nice fesadı vardır evvelâ bundan akdem Cennetoğlu nam eşkiyaya mektup gönderüb bu diyara gelmesine dahi ol bâ‘is olmuşdur” iddiasında bulunulmuştur. Durmuş Beşe de “Sahihdir” diyerek bu durumu itiraf etmiştir.

49 Ç.Uluçay , “Manisa” mad. , İ.A. , C.6 , İstanbul 1955 , s.292

(19)

ise vilayet olmuştur. Saruhan vilayetinin adı 1927’de Manisa vilayeti olarak değiştirilmiştir.50

B-ŞER‘İYYE SİCİLLERİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ VE ÖNEMİ

Osmanlı Devleti’nde başlıca şer’î ve örfî davaların görüldüğü yere resmî yazılarda ve kanunnamelerde mahkeme yada meclis-i şer‘ denilirdi.51 Bu mahkemelerde ele alınan bütün hukukî olaylar , kadıların verdikleri karar suretleri , hüccetler ve yargıyı ilgilendiren çeşitli konular defterlere kaydedilirdi ki , bunlar için de şer‘iyye sicilleri (sicillât-ı şer‘iyye) , kadı defterleri , mahkeme defterleri , zabt-ı vakâyi sicilleri veya sicillât defterleri tâbirleri kullanılırdı.52 Devlet merkezi ile yazışmalar , halk dilekleri , fermanlar , ilâmlar , beratlar gibi pek çok konuyu ihtiva eden bu siciller53 resmi birer defter mahiyetinde olup , dikkatle saklanarak kadıdan kadıya devredilirdi.54 Sicillerin yazılması , vesikaların tanzimi kadıların maiyyetindeki kâtipler tarafından yapılırdı.55 Şer‘iyye sicilleri belli bir usûl ve kaide üzere yazılmakta olup , dikdörtgen şeklinde uzun boylu ve dar enli olurlardı. Mesela 40 cm. boyunda olan defterler , yaklaşık olarak 16-17 cm. eninde olurdu. Fakat defterlerin ebatları farklı dönemlerde değişebilmektedir.

Yazılar çoğu zaman talik kırması dediğimiz yazı şeklinde olup , kağıt çok sağlam ve parlak , mürekkepleri de parlaklığını bugün bile muhafaza edecek kadar sabittir.56 Yazı dili ilk dönemlerde Arapça ve Türkçe’dir.

Fakat XVII. Yüzyılın sonlarından sonra ve özellikle örnek sakk

50 Ç.Uluçay-İ.Gökçen , a.g.e. , s.76-77 ; Ç.Uluçay , “Manisa” mad. , İ.A. , C.6 , İstanbul 1955 , s.291

51 H.İnalcık , “Mahkeme” mad. , İ.A. , C.8 , İstanbul 1955 , s.149

52 A.Akgündüz , Şer‘iyye Sicilleri , Mahiyeti , Toplu Kataloğu ve Seçme Hükümler , C.I , İstanbul 1988-1989 , s.17

53 M.İlgürel , Şer‘iyye Sicillerinin Toplu Kataloğuna Doğru , Tarih Dergisi , S.28 , İstanbul 1975 , s.123

54 H.İnalcık , a.g.m. , s.150 ; Bir kadının bu defterleri kaybetmesi veya tahrifi cezayı gerektirirdi. Bkz. İ.Ortaylı , Hukuk Ve İdare Adamı Olarak KADI , Ankara 1994 , s.66

55 H.İnalcık , a.g.m. , s.150

56 İ.H.Uzunçarşılı , Şer‘i Mahkeme Sicilleri , Ülkü , Temmuz 1935 , s.366

(20)

kitapları te‘lif edilince dil tamamen Türkçeleşmiş ve şer‘iyye sicillerinde kullanılacak kelimelere kadar bir üslûp birliği sağlanmıştır.57 Kadılar hem adlî hem de idarî görevler üstlenmiş olduklarından şer‘iyye sicillerinde her iki göreviyle ilgili kayıtlar bulunmaktadır.Adlî kayıtların başında ilamlar , hüccetler , vakfiyeler ve mâruzlar gelir. İdarî kayıtlar ise memur ve müderris tâyini , resmî yapıların keşif ve tamiri , vakıfların murakabesi ve vakıf binalarının kiraya verilmesi , vergi ve cizyelerin toplanması , esnaf teftişi , narh koyma , mukataa teftişi gibi kayıtlardır.58

Siciller ihtiva ettiği bilgi ve belgeler ışığında XV. asrın yarısından başlayarak , XX. asrın ilk çeyreğine kadar yaklaşık dört asırlık Türk iktisadî , içtimaî , idarî ve hukukî tarihini aydınlatmak için en mühim kaynaklardan biridir.59 Merkezle yapılan yazışmaların , halk dileklerinin , fermanların , kanunnamelerin ve şer‘î hüccetlerin kaydedildiği bu sicil defterleri incelenmeden , özellikle idarî ve içtimaî tarihimizi hakkıyla meydana çıkarmak imkansızdır denebilir. Şer‘iyye sicilleri bilhassa belirli bir mıntıkanın tarihî-iktisadî şahsiyeti , mahallî hayatı hakkında en zengin malzemeyi bizlere sunmaktadır.60

Eski idarî teşkilatımız açısından baktığımızda kaza , sancak , eyalet taksimatı , beylerbeylik , sancakbeyliği , kazalarda kadılık ve daha sonraları voyvodalık teşkilatlarını bu sicillerden öğrenebilmekteyiz. Ayrıca askerî konularla ilgili olarak da tafsilatlı kayıtlara ulaşabilmekteyiz. Mesela , sefer tedarikine başlanması için beylerbeyinin , sancakbeyinin emir almaları yanında , ordunun ihtiyacı olan zahire , gemi , kürekçi , araba , harp cephanesi vs. tedariki için kadılara da emir verilirdi. Bu emirler sicillere kaydedilirdi.61

Her şer‘iyye sicili , bulunduğu yerin iktisadî hayatına dair birinci dereceden tarihî kaynaktır. Türk halkının ve özellikle de

57 A.Akgündüz , a.g.e. , s.18 ; Sicil-i Sakk denen bu defterlerde kadı mahkemelerindeki yazışma ve diğer hukukî muamelâtın biçimi sistematik olarak gösterilmiştir. Bkz. İ.Ortaylı , a.g.e. , s.65

58 A.Bayındır , İslam Muhakeme Hukuku (Osmanlı Devri Uygulaması) , İstanbul 1986 , s.3

59 İ.H.Uzunçarşılı , a.g.e. , s.366

60 H.İnalcık , Osmanlı Tarihi Hakkında Mühim Bir Kaynak , A.Ü.D.T.C.F.D. , ½ , Ankara 1943 , s.89

(21)

Anadolu halkının hayat ve geçim tarzı , memlekete dışarıdan gelen ve yine memleketten dışarı çıkan eşya , Anadolu halkının yetiştirdiği tarım ürünleri , imâl ettiği sanayi mâmülleri , sanat ve meslek çeşitleri , halktan toplanan vergiler , devletin memurlarına ayırdığı tahsisatlar gibi iktisadî hayata dair bütün mevzûlar doğru olarak ancak şer‘iyye sicillerindeki kayıtlardan öğrenilebilir.62

Siciller ait oldukları mahallin içtimaî yapısını , tarihî şahsiyetlerini , önemli tarihî müesseselerini ve yer adlarını bütün ayrıntılarıyla doğru olarak tespitte birinci derecede önem arz etmektedir. 63Kadılar naib tayin etme salahiyetleri bulunduğundan bölgelerin en ücrâ köşelerine kadar cereyen eden bütün hadiselerde naibleri vasıtasıyla haberdar olmuşlar , hususî ve amme hukukuyla alâkalı bütün meseleleri sicillerine kaydetmişlerdir.64 Hatta kadılar bir mahalde örf ve âdetin tespiti ve padişaha arzı sûretiyle ,bunların kanunlaşmasında büyük rol oynamışlardır.65

Türk kültür ve tarihi açısından büyük bir öneme sahip olan şer‘iyye sicilleri verdikleri mâlumat ve tarihlendirme bakımından doğruluğundan emin olabileceğimiz kaynaklardır. Ayrıca bunlar , arşiv evrakını teyid eder mâhiyette olup , zâyi olmuş evrakların yerine de kullanılabilecek en önemli vesikalardır.66 Bu malzemeler uzun bir müddet adliye mahzenlerinde saklandıktan sonra sağlam kalanlar Maârif Vekâletinin 3 Kasım 1941 tarihindeki emriyle müzelerde toplanmış ve günümüze kadar intikâl etmiştir.67

61 İ.H.Uzunçarşılı , a.g.e. , s.367

62 A.Akgündüz , a.g.e. , s.15

63 A.Akgündüz , a.g.e. s.13

64 C.Baltacı , Şer‘iyye Sicillerinin Tarihsel Ve Kültürel Önemi , Osmanlı Arşivleri Ve Osmanlı Araştırmaları Sempozyumu , Mayıs 1985 , İstanbul , s.128

65 H.İnalcık , a.g.e. , s.150

66 M.İlgürel , a.g.m. , s.123

(22)

C- MANİSA ŞER‘İYYE SİCİLLERİ İLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR VE 61 NUMARALI MANİSA ŞER‘İYYE SİCİLİNİN DURUMU

Manisa şehrinin Osmanlılar devrine ait içtimaî , idarî , malî ve iktisâdî tarihini yazmak için başvurulacak ilk ve güvenilir kaynak Manisa Şer‘iyye Sicilleridir. Bu siciller sayesinde şehrin kazaları ve çevrelerinin yıllık hatta günlük hayatının tarihini aksettirmek mümkündür. Ancak arşiv kaynakları açısından bu derece önemli olan Manisa sicillerinin üzerinde çalışılır ve istifade edilir şekle sokulması çok kolay olmamıştır.68

Şer‘î mahkemeler kaldırıldıktan sonra , sayılarını bilmediğimiz Manisa sicil defterleri üç sandık içerisine yerleştirilip Muradiye Camii’ne konulmuştur. Bu defterler camii gezenler ve camide vazifeli olanlar tarafından sık sık karıştırılmış ve sonunda ciltleri bozulmuş , dikiş iplikleri sökülmüş , birçok yaprakları çürümüş ve parçalanmıştır. Siciller bu durumdayken bir milletvekilinin dikkatini çekmiş ve Adliye Vekiline müracaat ederek bu kültür hazinesinin korunmasını istemiştir. Böylece Adliye Bakanı’nın emriyle Manisa Savcılığı ve Milli Eğitim Müdürlüğü harekete geçmiş , defterlerin tespiti yapılarak üç sandık içine yerleştirilmiş ve mühürlenmiştir. Sandıklar İcra Dairesine götürülmüş , daha sonraları ise Milli Eğitim Bakanlığının emriyle Manisa Müzesine teslim edilmiş ve halkın faydalanmasına sunulmuştur.69 1990 yılında merkezî idarenin aldığı bir kararla Ankara’daki Milli Kütüphaneye aktarılmıştır.

En eskisi 1546 (953) tarihine ait olan 431 defterden birçoğu değerli hocaların araştırmalarına tâbî olmuştur. Elbette bu çalışmaların başında Manisa Lisesinin iki değerli öğretmeni Çağatay Uluçay ve İbrahim Gökçen gelir. Bu iki tarihçimiz “Manisa Tarihi”

adlı eserlerinde Manisa’nın geçmişi , sosyal olayları , vakıf eserleri

67 C.Baltacı , a.g.m. , s.130

68 Ç.Uluçay , Manisa Şer‘iyye Sicillerine Dair Bir Araştırma , Türkiyat Mecmuası , C. X , İstanbul 1953 , s.286-288 ; Bundan sonra “Ç.Uluçay , Manisa Şer‘iyye Sicilleri” olarak kısaltılacaktır.

(23)

ile ilgili çok değerli bilgileri bizlere sunmuşlardır. Manisa tarihi hakkında pek çok çalışmalar yapan Çağatay Uluçay , “Manisa Şer‘iyye Sicillerine Dair Bir Araştırma” adlı makalesinde de sicillerin bir şehrin tarihini ortaya koymakta ne kadar önemli olduğunu vurgulamıştır.70

Manisa tarihi üzerine yapılan çok önemli çalışmalardan biri de M.Feridun Emecen tarafından hazırlanan “XVI. Asırda Manisa Kazası”

adlı eserdir.71 Manisa şehrinin fizikî yapısı , içtimaî ve iktisâdî hayatı , idârî teşkilâtı , nahiye ve kır iskan merkezleri hakkında teferruatlı bilgilerin verildiği eserde XVI. yüzyıla ait Manisa Şer‘iyye Sicilleri kullanılmıştır.

Bunun yanı sıra F.Emecen’in Manisa tarihiyle ilgili pek çok kitap ve makalesi bulunmaktadır.72 Ayrıca , önemli bir tarihçi olan Yuzo Nagata da özellikle “Tarihte Ayanlar ; Karaosmanoğulları Üzerine Bir İnceleme” adlı eserinde Manisa’ya ait bir çok sicil defterinden yararlanmıştır.73

Manisa Şer‘iyye Sicillerinden yararlanılarak hazırlanan birçok doktora tezi ve yüksek lisans bitirme tezleri de bulunmaktadır. Mesela , Önder Bayır tarafından hazırlanan “XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında Manisa’nın Sosyal Ve İktisâdi Durumu” isimli doktora tezinde XVI. y.y.’dan XVIII. y.y.

sonlarına kadar Manisa’ya ait birçok sicil defterinden yararlanmıştır.74 Ayrıca çok kıymetli hocam Mehmet Günay tarafından hazırlanan “XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında Manisa’nın Sosyal Ve Ekonomik Durumu (1650-1675)” adlı doktora tezinde XVII. y.y.’ın ikinci yarısına ait Manisa sicil defterleri tetkik edilmiştir.75 Manisa şehrine dair önemli tez çalışmalarından bir diğeri

69 Ç.Uluçay , Manisa Şer‘iyye Sicilleri , s.287

70 Ç.Uluçay’ın Manisa Şer‘iyye Sicillerini esas alarak yaptığı birçok çalışması ve Osmanlı tarihi üzerindeki araştırmaları Kürşad Ekrem Uykucu tarafından “Mustafa Çağatay Uluçay Ve Eserleri” adlı makalede toplanmıştır. Tarih Dergisi , İstanbul 1971

71 F.Emecen , XVI. Asırda Manisa Kazası , TTK , Ankara 1989

72 Bu eserlerden bazıları şunlardır : “Unutulmuş Bir Cemaat : Manisa Yahudileri” , İstanbul 1997 ;

“XVI. Asırda Manisa Esnafına Dair Mülahazalar” , Türk Kültürü Ve Ahilik , İstanbul 1986 ;

“Saruhanoğulları Ve Mevlevilik” , E.Hakkı Ayverdi Hatıra Kitabı , İstanbul 1995 ; “Evliya Çelebi’nin Manisa’ya Dair Verdiği Bilgilerin Değeri” , Türklük Araştırmaları , IV , İstanbul 1989

73 Y.Nagata , Tarihte Ayanlar ; Karaosmanoğulları Üzerine Bir İnceleme , Ankara 1997

74 Ö.Bayır , XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında Manisa’nın Sosyal Ve İktisâdî Durumu ,(Basılmamış Doktora Tezi) , İ.Ü.S.B.E. Tarih Ana Bilim Dalı , 2001

75 M.Günay , XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında Manisa’nın Sosyal Ve Ekonomik Durumu (1650- 1675) , (Basılmamış Doktora Tezi) , İ.Ü.S.B.E. Tarih Ana Bilim Dalı , 2000

(24)

de Hilal Ortaç tarafından hazırlanmıştır. “Tanzimattan Birinci Meşrutiyete Manisa: (İdarî , Sosyal , Ekonomik Ve Demografik Yapı)” adını taşıyan bu çalışmada Tanzimat ve Meşrutiyet dönemleri arasında Manisa’nın demografik yapısı ve Tanzimatın şehre etkileri incelenmiştir.76

Manisa tarihine dair yüksek lisans bitirme tezlerinde de Manisa Şer’iyye Sicilleri inceleme konusu olmuştur. Mesela Celal Bayar Üniversitesinden Meral Hoşbilgin 228 numaralı M.Ş.S. , Ömer Karataş 242 numaralı M.Ş.S. , Caner Yılmaz 100 numaralı M.Ş.S. , Masum Ocak 184 numaralı M.Ş.S. , Adem Akdeniz 382 numaralı M.Ş.S. ‘ni tetkik etmişlerdir.

Bu çalışmada da yüksek lisans bitirme tezi olarak 61 numaralı Manisa Şer‘iyye Sicilinin tasnif ve değerlendirmesi yapılmıştır.

Başta belirttiğimiz gibi Manisa sicillerinin kötü saklama koşulları nedeniyle gördüğü tahribatın izleri incelediğimiz defterde de kendini göstermektedir. Defterlerin bazı kısımları yırtılmış , bazı yerlerde de yazılar okunamaz hale gelmiştir. Bir de bunun üzerine mikrofilm çekimlerinin kötü olması eklenince transkripsiyon aşaması hayli güçleşmiştir. Mikrofilmlerde karşılıklı bazı sayfaların kat yerlerindeki kelimeler çıkmamıştır. Bu sebeple yırtık olduğu için veya sayfaların kat yelerine geldiği için okunamayan kelimeler (tahrip olmuş) şeklinde ifade edilmiştir. Sicilde okuyamadığımız diğer kelimeler ise (okunamadı) diye belirtilmiştir.

Manisa Şer‘iyye Sicilleri arasında özellikle XVII. ve XIX.

yy.’a ait bir hayli müsvedde defter bulunmaktadır. İncelediğimiz 61 numaralı sicil de bir müsvedde defterdir. Müsveddeleri asıl defterlerden ayıran en önemli özellik yalnız duruşmaların yazılmış olması , hükümlerin yazılmamasıdır. Duruşmalar çok kısa olup , acele yazıldıklarından okunaksızdır. Diğer bir fark da , müsveddelerde kadı ve naibi ünvanları asıl defterlerin aksine çok kısa ve sâdedir.77 Mesela sicilimizde Kadı Mehmed Efendi’nin ünvanı “alemü’l-ulemâü’l-izâm efdalü’l-füdelâü’l-fiham

76 H.Ortaç , Tanzimattan Birinci Meşrutiyet’e Manisa , (Basılmamış Doktora Tezi) , Ege Üniversitesi , 1996

77 Ç.Uluçay , Manisa Şer‘iyye Sicilleri , s.293

(25)

Hazret-i Mehmed Efendi Eş-şehir” olarak zikredilmektedir. Diğer müsvedde defterlerinde olduğu gibi sicilimizde duruşmaların üstüne önce “Yâ Fettah , Yâ Rezzak , Yâ Muîn , Yâ Müfettihâ’l-ebvâb” gibi Allah’ın esmâü’l-hüsnâsı yazılmakta daha sonra da gün , ay ve yılın belirtildiği tarih yazılmaktadır.

Asıl defterlerde tarihin yazılması duruşmanın sonundadır. Sicilimizde de hükmün belirtildiği birkaç davada tarih sona yazılmıştır.

(26)

BİRİNCİ BÖLÜM

1039-1040 (1629-1630) YILLARINA AİT 61 NUMARALI MANİSA ŞER‘İYYE SİCİLİNİN TRANSKRİPSİYONU

(27)

61/1-1

Yevmü’l-hamîs 25 Şehr-i Muharremü’l-harâm sene 39

Budur ki Ahmed bin Mehmed Hasan bin Ali mahzarında mezbûr Hasan benim yerime fuzûli bostan eküb mahsûlün müstakil kabz itmek ister didikde nadası kendünün olmak üzre zer‘ itdim didüğü kayd şüd

Şuhûdü’l-hâl Veli bin

İsa

İbrahim bin Mehmed

Şa‘ban bin Receb

ve gayruhum mine’l-hazırîn

61/1-2

Budur ki Mustafa Ağa İbn-i Mehmed Mahfil-i kazâda Baytara nâm karyeden İbrahim Bey İbn-i Mehmed’in çobânı Halil bin Mustafa nâm çobân mahzarında da‘vâ idüb mezbûr çobân penbe tarlamı koyuna bozdurmuş didikde gıbbe’s-su‘âl mezbûr inkâr itdüğü kayd şüd Tahrîren fi 25 Muharremü’l-harâm sene 39

Es-sâbikûn

61/1-3

Ba‘dehu mezbûr çobân Halil’den da‘vâ ve nizâ‘ım yokdur didiği kayd şüd

61/1-4

Ba‘dehu Mehmed Çelebi bin Mustafa Mahmud Çelebi’in çobânı ve gulâmı Rıdvân mahzarında mezbûr koyuna penbe tarlâmı bozdurub zarar eyledi didikde gıbbe’s-su‘âl mezbûr çobân inkâr itdüğü kayd şüd

61/1-5

Ba‘dehu gulâm-ı mezbûra mevlâsı merkûm Mehmed kefîl olduğu kayd şüd

61/1-6

Ba‘dehu Turak Çelebi’nin çobânı Ali bin Musa mahzarında mezbûr koyununa penbe tarlâmı bozdurub zarar eyledi didikde inkârı kayd şüd

(28)

61/1-7

Ba‘dehu mezbûr Turak çobânı merkûm Ali’ye kefîl olduğu kay şüd

61/1-8

Budur ki Livâ-i Hamîd’de Burdur nâm kasabada sâkin Osman bin Yusuf nâm kimesne Medîne-i Ma‘nisâ’da sâkine zevcesi Yâsemin bint-i Abdullah nâm hâtûn ile muhâla‘aya karındâşı El-Hâc Ali Mustafa nâm kimesneyi vekîl itdüğü El-Hâc Nurullah bin Pirî ve Hasan İbn-i İbrahim nâm kimesneler şehâdet itdikleri kayd şüd

61/1-9

Ba‘dehu mezbûre Hâtûn mîhrinden ve nafaka-i ‘iddetinden fâriga olmak üzre muhâlâ‘a itdikde vekîl-i merkûm dahî hal‘i kabûl idüb ben dâhî hal‘itdim didiği kayd.

Şüd Tahrîren fi 25 Muharrem sene 39

Şuhûdü’l-hâl Ali bin Mehmed

Osman bin Şa‘ban

Abdulgaffar bin Sefer

Musa bin Mustafa

Şa‘ban bin Receb

İbrahim bin

Mehmed ve gayruhum

61/2-1

Hızır nâm kimesne muvâcehesinde ikrâr idüb Çukadâr Hüseyin Beşe’den (tahrip olmuş) Hüseyin Beşe’nin yedinden aldım on altı guruş mezbûr Sinan yedinden aldım didüğü kayd şüd

61/2-2

Yevmü’l-Cum‘a 26 Muharremü’l-Harâm sene 39

Budur ki Sinan bin El-Hâc Şa‘ban İbn-i El-Hâc Murad mahzarında da‘vâ idüb menzil bahâsından iki guruşum kaldı didikde gıbbe’s-su‘âl mezbûr Şa‘ban virdim didüğü kayd şüd

(29)

Şuhûdü’l-hâl Şa‘ban bin

Receb

Mustafa bin Hasan

İbrahim bin

Mehmed ve gayruhum

6/2-3

Budur ki El-Hâc Yusuf bin Abdullah Sabbâğ Mahmud mahzarında da‘vâ idüb mezbûrun zimmetinde üçyüz onaltı akçem olub taleb iderim su‘âl olunsun didikde gıbbe’s-su‘âl mezbûr Sabbâğ Mahmud i‘tirâf itdüğü Es-sâbikûn

61/2-4

Budur ki Bekdâş mahallesinden Murtezâ bin Hasan mahfîl-i şer‘-i şerîfde İlyas bin Mehmed mahzarında da‘vâ idüb mezbûrun hâtûnu Hâtûn bana yüzü koyun yatmış puşd deyu şetm itdi su’al olunsun didikde gıbbe’s-su‘âl mezbûr İlyas cevâbında benim avradıma bir ağaç gönderüb bunu fercine soksun didikde avratım dâhî yüzü koyun yatmış didi didiği kayd şüd

Şuhûdü’l-hâl Hasan bin

Mahmud

Hızır bin Receb

Abdulgaffar bin Sefer

ve gayruhum mine’l-hazırîn

61/2-5

Ba‘dehu mezbûre Hâtûn bin Durmuş merkûm Murtezâ bin Bâli mahzarında da‘vâ idüb ben kendi hâlimde teşmiyet dirken küçük kızının eline bir çubuk virub bunu götüne ölçsün puşt deyû şetm eyledi didikde gıbbe’s-su‘âl mezbûr Murteza inkâr itdüğü kay şüd

61/2-6

Ba‘dehu Şa‘ban bin Bahar ve Hüseyin bin Uhud nâm kimesneler mezbûre Hâtûn merkûm Murteza’ya yüzü koyun yatmış başda deyû şetm itdi deyû şehâdet itdükleri kayd şüd

Referanslar

Benzer Belgeler

Zaferan Borlı kurâsından Çiftlik-i Süfla karyesi ahâlîsinden iken bundan akdem vefât iden Ali Emuca Oğlu İsmâîl bin Ali nâm kimesnenin verâseti Zaferan

takımında iken vefât ettiği veresesi tarafından verilen arzuhalde ifade olunan Aşir oğlu Mehmed bin Osman bin Mehmed’in ber-vech-i âtî vârisi olduklarını iddia iden

Medîne-i Sîvâs mahallâtından Uryân Müslim Mahallesi sükkânından olub bundan âkdem tarîk-i hacc-ı şerîfde vefât iden müftî-i sabık El-Hâc Mehmed Emin Efendi bin

mefahir-il kuzat vel hükkam meadin-ül fezail-ül vel kelam anadolunun orta kolu nihayetine değin vaki’ kazaların kadıları ve naibleri zidet fazlühüm ve

itmekçi Hâcî Hasan Oğlu bayrâğının Ağâ ve Alemdârına verilen guruĢ 155 kuyûddan iki guruĢden ziyâde gümrük alınmamak içun ilâm harcı guruĢ 60 devletlü Hüsrev

Atina Kazâsı’nın Hemşin Nahiyesi’ne tabi Tezina Karyesi ahâlîsinden Hacıosmanoğlu Ömer Ağa ibn-i Hacı Osman (م) Tevfik Efendi mahzarında ikrâr-ı tam ve takrîr-i kelâm

Trabzon vilâyeti dâhilinde Rize kazâsı mahallatından Haçanoz mahallesi ahalisinden iken bundan akdem vefât eden Beşikçi-zâde el-Hâc Haşim Efendi ibn-i el-Hâc Mehmed

Ma´rûzu dâileridir ki Haleb Vilâyeti Celilesi dahilinde Medine-yi Ayntab mahallatından Eblehan Mahallesi sakinlerinden iken bundan akdem vefat iden Kahveci Mustafa