• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI"

Copied!
98
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI

DİN VE SİYASET İLİŞKİLERİ BAĞLAMINDA AFGANİSTAN’DA REJİM DEĞİŞİKLİKLERİ (1973 – 2001)

Jamshid BURHANI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ADANA / 2015

(2)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI

DİN VE SİYASET İLİŞKİLERİ BAĞLAMINDA AFGANİSTAN’DA REJİM DEĞİŞİKLİKLERİ (1973 – 2001)

Jamshid BURHANI

Danışman: Yrd. Doç. Dr. Aslı E. ÇOMU Jüri Üyesi: Yrd. Doç. Dr. Aliye YILMAZ Jüri Üyesi: Doç. Dr. Abdullah ÖZBOLAT

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ADANA / 2015

(3)

Bu çalışma, jürimiz tarafından Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalında YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir.

Başkan: Yrd. Doç. Dr. Aslı E. ÇOMU (Danışman)

Üye: Yrd. Doç. Dr. Aliye YILMAZ

Üye: Doç. Dr. Abullah ÖZBOLAT

ONAY

Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım.

……/……/2015

Prof. Dr. Yıldırım Beyazıt ÖNAL Enstitü Müdürü

NOT: Bu tezde kullanılan ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil ve fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’ndaki hükümlere tabidir.

(4)

ETİK BEYANI

Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Yazım Kurallarına uygun olarak hazırladığım bu tez çalışmasında;

· Tez içinde sunduğum verileri, bilgileri ve dokümanları akademik ve etik kurallar çerçevesinde elde ettiğimi,

· Tüm bilgi, belge, değerlendirme ve sonuçları bilimsel etik ve ahlak kurallarına uygun olarak sunduğumu,

· Tez çalışmasında yararlandığım eserlerin tümüne uygun atıfta bulunarak kaynak gösterdiğimi,

· Kullanılan verilerde ve ortaya çıkan sonuçlarda herhangi bir değişiklik yapmadığımı,

· Bu tezde sunduğum çalışmanın özgün olduğunu,

bildirir, aksi bir durumda aleyhime doğabilecek tüm hak kayıplarını kabullendiğimi beyan ederim. 03 / 08 / 2015

Jamshid BURHANI

(5)

ÖZET

DİN VE SİYASET İLİŞKİLERİ BAĞLAMINDA AFGANİSTAN’DA REJİM DEĞİŞİKLİKLERİ (1973 – 2001)

Jamshid BURHANI

Yüksek Lisans Tezi, Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Danışman: Yrd. Doç. Dr. Aslı E. ÇOMU

Ağustos 2015, 86 Sayfa

Son yıllarda hem akademik literatürde, hem de uluslararası alanda din ve siyaset bağlamında dini hareketlerin ortaya çıkışı, iktidar ve din arasındaki uyuşmazlıklar sıklıkla tartışılan bir konu konumuna gelmiştir. Bu çalışmanın amacı literatür alandaki bu boşluğu doldurmak ve Afgan siyasetini dinin etkisine yönelik bir analizle sunmaktadır. Özellikle son yıllarda Afgan siyasetinde dinin etkisinin artması üzerinde sıklıkla durulan bir konu olup bunun etkisiyle ortaya çıkan rejim değişikleri ele alınmıştır. Dolayısıyla dini hareketlerin çıkış noktasından başlayarak radikalleşme sürecine kadar, dönemler üzerinde durularak bu dönemlerde dinin hangi amaçla kullanıldığı ve ayrıca dış ülkelerin müdahaleleri üzerinde dinin etkisi ele alınmıştır.

Afgan siyasetinde din 1973’lerden sonra çok etkin olmaya başlamıştır.

Dolayısıyla bu dönemlerden sonra dini hareketler birer siyasi aktör olarak Afgan siyasetinde ortaya çıkmaya başlamıştır. Ayrıca bu dönemlerde yaşanan Soğuk Savaş ve İran İslam devrimi gibi olaylar, Afganistan’daki dini hareketleri etkileyerek dinin siyasetteki etkisini artırmaktaydı. Dolayısıyla bu dönemlerde bölgesel ve küresel aktörler din üzerinden siyaset yapmaya çok özen göstermiştir. 1973-2001 yılları arasında Afganistan’da din ve siyaset birbirine bağlı ve birbirini oldukça etkilemiş kavramlar olarak ortaya çıkmaktaydı. Oldukça önem teşkil eden bu dönemin analizi tezin ana temasını oluşturmaktadır.

Anahtar kelimeler: Din ve siyaset, dini hareketler, rejim değişiklikleri, Afganistan.

(6)

ABSTRACT

REGIME CHANGES IN AFGHANISTAN IN CONTEXT OF RELATIONS OF RELIGION AND POLITICS (1973 - 2001)

Jamshid BURHANI

Master’s Thesis, Department of International Relations Supervisor: Asst. Prof. Dr. Aslı E. ÇOMU

August 2015, 86 pages

In recent years, emergence of religious movements in the context of religion and politics in both the academic literature and the international arena and disputes between government and religion has become a frequently discussed issue. This study aims to fill this gap in literature area and to present Afghan politic with an analyze regarding the influence of religion. Especially, in recent years, increasing influence of religion in Afghan politics is an emphasized topic and we discussed regime changes based on this issue. Thus, starting from the beginning point of the religious movement, emphasized on periods until the process of radicalization, we discussed, for which reasons religions used in this period and influence of religion in the intervention of foreign countries.

Religion became very active in Afghan politics after 1973. Thus, after these periods, religious movements, as political actors began to appear in Afghan politics.

Also the events such as Cold War and Iran Islamic Revolution etc. influenced religious movements in Afghanistan and increased effect of religion on politics. Thus, in these periods, regional and global actors were very attentive about doing politics based on religion. Between 1973-2001, in Afghanistan, religion and politics appeared as concepts which are tightly linked and quite influenced each other. Analyze of this quite important period constitutes the main theme of the thesis.

Keywords: Religion and politics, religious movements, regime changes, Afghanistan.

(7)

ÖN SÖZ

Bu çalışmada din ve siyaset kavramları bağlamında Afganistan’da rejim değişiklikleri anlatılmıştır. 1973-2001 dönemler arasında Afganistan’daki istikrarsız yapıda dinin etkisi tartışılmıştır. Dolayısıyla bu dönemlerde din Afgan siyasetinde çok önem teşkil etmesi ve bu dönemlerde dini hareketlerin siyasi aktörler olarak ortaya çıkışı, Afganistan’daki din ve siyaset konusunu çalışmama neden olmuştur. Bu çalışmada 1973’ten 2001’a kadar olan süreçte Afgan siyasetinde dinin etkisi üzerinde bir analiz sunulmakla birlikte tezin son bölümümde önerilerde bulunulacaktır. Ayrıca bu alandaki literatür boşluğu doldurmak hedeflenmiştir.

Bu çalışmada tezin ana konusu olan Afganistan hakkında ön bilgi verildikten sonra 1973’ten başlayan dini hareketlerin siyasallaşma ve radikalleşme süreci aynı zamanda bu süreçlerde sık sık rejimlerin değişmesi üzerine dinin etkisi tartışılmıştır.

Ayrıca bu dönemler dini hareketlerin siyasi aktörler olarak Afgan siyasetinde çıkması ve dış ülkeler tarafından hangi amaçla kullanıldığına dair tartışmalara yer verilmiştir.

Tez konusunu belirleme aşamasından başlayarak sonuçlandırıncaya kadar olan süreçte beni destekleyen, sabırla yol gösteren ve araştırmamın gerçekleştirilmesinde büyük katkıları olan tez danışmanım Sayın Yrd. Doç. Dr. Aslı E ÇOMU’a saygı ve sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Her an desteğini yanımda hissettiğim kıymetli dostum Sıddık Atayi’ye teşekkür ediyorum. Ayrıca Afganistan’dan bütün zorluklara rağmen kaynak elde etmeme yardımcı olan arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

(8)

İÇİNDEKİLER

Sayfa

ÖZET.. ... v

ABSTRACT... vi

ÖN SÖZ ... vii

KISALTMALAR ... viii

ŞEKİLLER LİSTESİ ... ix

EKLER LİSTESİ ... ixi

BÖLÜM I GİRİŞ 1.1. Çalışmanın Amacı ... 1

1.2. Çalışmanın Önemi ... 4

1.3. Çalışmanın Yöntemi ... 5

BÖLÜM II AFGANİSTAN'A GENEL BAKIŞ 2.1. Afganistan’ın Siyasi Tarihi ... 6

2.1.1. Afganistan’ın Kuruluşu... 8

2.1.2 Afganistan’ın Bağımsızlığı ... 15

2.2. Dini ve Etnik Yapısı ... 21

BÖLÜM III LİBERAL VE SOSYALİST REJİMLERİN DEĞİŞİMİNDE DİNİN ROLÜ: ARAÇSALLAŞTIRILAN İSLAM 3.1. Darbe ve Sonrasında Kurulan İlk Cumhuriyet ... 25

3.1.1. Darbenin Arkasındaki İsim; Muhammed Davud Han ... 25

3.1.2. Solcuların Desteğiyle Cumhuriyetin Kuruluşu ve Siyasal İslamın Ortaya Çıkışı ... 26

(9)

3.1.3 Kabil Üniversitesinden Çıkan Dini Hareketler ... 29

3.1.4. Din ve Siyasetin Gerilimi ve Muhammed Davud Han’ın Tutumu ... 31

3.1.5. Muhammed Davud Han’ın Karşılaştığı Zorluklar ... 34

3.2. Muhammed Davud Han’dan Sonraki Dönem; Sosyalist Rejimlerin Din İle Çatışması ... 35

3.2.1. Yeni Reformların Din İle Çatışması ... 36

3.2.2. Din Çatısı Altında Hükümete Karşı Direniş ... 38

3.2.3. Cihat Çağrısı ve Dinin Birleştirici Gücü ... 42

3.2.4. Soğuk Savaş Dönemi ve Afganistan Çatışmasında Din Faktörü ... 44

BÖLÜM IV MÜCAHİTLER ve TALİBAN DÖNEMİNDE DİN ve SİYASET BAĞLAMINDA İÇ SAVAŞLAR: BİTMEYEN İSTİKRARSIZLIK 4.1. Mücahitler Dönemi (1992-1996) ... 51

4.1.1. Dinin Farklı Yorumlanması Bağlamında Etnik Çatışmalar... 55

4.1.2 Mücahitlere Karşı Kutsal Savaş... 58

4.2. Taliban Dönemi (1996-2001) ... 61

4.2.1 Din Görünümlü Yeni Siyasal İslam: Taliban’ın Ortaya Çıkışı ... 61

4.2.2 Taliban’ın Din Anlayışı ve Reformları ... 65

BÖLÜM V SONUÇ ve ÖNERİLER 5.1. Sonuç ... 69

5.2. Öneriler ... 75

KAYNAKÇA ... 78

EKLER ... 83

ÖZGEÇMİŞ ... 86

(10)

KISALTMALAR ABD: Amerika Birleşik Devletleri

ADHP: Afganistan Demokratik Halk Partisi BM: Birleşmiş Milletler

CENTO: Central Treaty Organization, Merkezi Antlaşma Teşkilatı CIA: Central Intelligence Agency, Merkezi İstihbarat Teşkilatı ISI: Inter-Services Intelligence,

MGH: Müslüman Gençler Hareketi

SSCB: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği

(11)

ŞEKİLLER LİSTESİ

Sayfa

Şekil 1. Afganistan siyasi haritası ... 3

Şekil 2.. Şer Ali Han ve büyük oyun ... 11

Şekil 3. Durand anlaşmasından önce Afganistan siyası haritası ... 13

Şekil 4. Afganistan etnik haritası ... 23

Şekil 5. Afganistan dini haritası ... 24

(12)

EKLER LİSTESİ

Sayfa EK 1: Çalışmanın kronolojik sıralaması ... 84

(13)

GİRİŞ 1.1.Çalışmanın Amacı

İktidar ile din arasındaki ilişkiler, eskiden beri toplumsal ve siyasal yaşam içinde etkin olmuş ve farklı dönemlerde o dönemin toplumsal yapısına göre değişik biçimlerde bir nitelik kazanmıştır. “Din ve siyaset ilişkileri, çatışmayı veya mutabakatı sağlayan iki etkindir. Kültürün artan siyasal öneminin en göze çarpan yönü, hiç kuşkusuz dinsel uyarıcılık ve dini hareketlerin yükselişi olmuştur” (Heywood, 2013, s. 235). Dini hareketlerin artması çatışmanın artmasını tetiklemiştir. Ancak farklı toplumlara ve kültürlere göre dinin rolü değişkindir. Din, siyasi otoriteyi derecesi ne olursa olsun her zaman etkilemektedir. Bu etkisini sıfırlamak mümkün değildir. Günümüzde hiçbir dini inanca sahip olmayanların çoğunlukta olduğu bir ülke bulmak zordur.

“Din ve siyaset ilişkilerinde ilk önemli konu dini temsil edenlerin siyasi otoriteyi elinde bulundurup bulundurmadıkları veya siyasi otoriteye otorite olup olmadıkları ya da ortak olup olmadıkları hususları olmalıdır. Çünkü din ve siyaset ilişkilerindeki makul çizgi öyle çok kolay bir şekilde yakalanmamaktadır”(Müftüoğlu, 2007, ss. 58-59).

Aslında günlük hayatın hiçbir alanı dinin dışında değildir. Ancak ortaya çıkan sorunlar ve laiklik arayışı hep dini temsil edenlerin saltanat heveslerinden ve ayrıca dini yönetenler ve yöneticiler açısından yanlış yorumlamalardan kaynaklanmaktadır.

Din ve siyaset ilişkisinde çok önem teşkil eden dönemler Avrupa’da ortaya çıkmıştır. Avrupa tarihindeki iki önemli dönüm nokta, 1648 Westphalia Barışı ve 1789 Fransız Devrimi, din-siyaset ilişkisinde çok etkin olmuştur. “Westphalia Barışı Avrupa’da Katolik ve Protestanlar arasındaki çatışmaların doruğa ulaştığı 30 Yıl Savaşlarını (1618-1648) sona erdiren anlaşmaların kısa olarak ifade edilmiş şeklidir.

Her ne kadar din savaşı olarak bilinse de, 30 Yıl Savaşları aslında din ve reel politika iç içe geçtiği uzun süreli bir çatışmaya verilen addır” (Kadercan, 2012, s. 7). Aynı şekilde 1789 Fransız Devrimi ise Avrupa’da hem dinin iç siyasetteki etkisini de azaltarak seküler rejimlere zemin hazırlamış, hem de egemenliğin kraliyet ailelerinden halka devir sürecini başlatmıştır.

Ayrıca din ve siyaset ilişkisi açısından bakarsak, 20. yüzyılın sonlarından itibaren meydana gelen gelişmeler, laikleşme tezini savunanların kafasını karıştırmıştır.

Andrew Heywood’ın da belirtiği gibi, “din, daha az değil daha önemli hale gelmiştir.

(14)

Yeni ve genellikle daha iddialı dinsellik biçimlerinin ortaya çıkışı, dini hareketlerin artan etkisi ve hepsinden önemlisi, siyasetin dinselleşmesi ve dinin siyasallaşması yoluyla din ve siyaset arasında yakınlaşan ilişki biçimi bunun en açık göstergeleridir”

(Heywood, 2013, s. 236). 1970’lerde bu durum İslam içerisinde açığa çıkmış ve 1979’deki İran İslam devrimi ile dramatik bir şekilde gözler önüne serilmiştir.

Dolayısıyla din ve siyaset ilişkisinde karşılaştığımız modern sorunun temeli Batı’nın geçirdiği trajik tecrübenin ürünüdür. Batı dışı dünya yöneticileri kendilerini mutlaka dine ve kutsala referans etmişlerdir. Hıristiyanlık döneminde de Katolikliğin etkisindeki krallar ve imparatorlar, meşruiyetlerini Tanrı’nın Hıristiyanlığı korumak üzere papaya verdiği iki kılıçtan birini ellerinde bulundurmalarından alıyorlardı. Birini elinde bulunduran papa, ikinci kılıcı cismani iktidarın başına vermiştir. Bu yüzden, devlet kiliseye ve din adamları sınıfına tabi olmalıydı. Kral Tanrı’nın yeryüzündeki serfleri idi (Bulaç, 2013, s. 158).

Bütün toplumlarda din olgusu çeşitli amaçlara hizmet etmiştir. Bunlar arasında üç nitelik fonksıyon dikkat çeker. Yine Andrew Heywood’a göre, “birincisi dinin, dinsel değer ve uygulamaları geri getirerek toplumun ahlakı dokusunu güçlendirmeyi vaat eden toplumsal muhafazakarlığın giderek önemli hale gelmesi. İkinci olarak din, etnik milliyetçilik biçimlerinin giderek önemli bir unsuru ve hatta tanımlayıcı özelliği olmuştur. Üçüncü olarak din, Humeyni’nin ‘siyaset dindir’ ifadesine dayanan inanç temelinde militan siyasal ve kültürel canlanmaya temel sağlayan büyük bir siyasal etki kazanmıştır” (Heywood, 2013, s. 238).

Yukarıda belirtiğim din ve siyaset ilişkisini göz önüne tutarak, Afganistan’daki çatışmalarda ve gelişmelerde din unsuru ne kadar önemli ve etkin olmuştur? Sık sık darbeler ve rejimlerin değişiminde dinin rolü nedir? Afganistan siyasetinde dinin yeri nedir? gibi sorular bu çalışmada ele alınacak ana konulardır. Afganistan dindar bir toplum olmasıyla birlikte, siyasal İslamın ortaya çıkışı, büyümesi ve bunlardan kopan grupların radikalleşerek bölgesel hatta küresel gruplar olarak ortaya çıkışı ele alınacaktır. Genel olarak Afgan siyasetinde dinin etkisi üç dönemde incelenecektir.

Birinci dönemde dini hareketlerin siyasi bir aktör olarak ortaya çıkışı ve iç ve dış siyasetteki etkisine bakılacaktır. İkinci kısımda bu hareketlerin büyüyerek iktidara gelmesine bakılarak üçüncü ve son dönemde ise hareketlerin radikalleşmesi incelenecektir. Dolayısıyla bu dönemden sonra dinin etkisi bölgesel siyasette artmasıyla birlikte dinin kötüye kullanım da artmaktakdır.

(15)

Tezin ana konusu olan Afganistan, insanlık tarihi kadar köklü geçmişe sahiptir.

Birçok dinin merkezi yeri olmuş ve bölgede sayısız devletler kurulmuştur. Dinleri, dilleri, kültürleri, ırkları farklılık gösteren insanlar burada yaşamıştır. Hem bölgesel hem küresel çapta jeostratejik ve jeopolitik konumu nedeniyle eskiden beri üzerinde sürekli bir hakimiyet kurma mücadelesine yaşanmıştır. Ticaret açıdan önemli olan, İpek yolunu üzerinde bulunduran Afganistan, Asya kıtasının ortasında bulunmaktadır.

Batısında İran, doğu ve güneydoğusunda Pakistan, doğusundan ufak bir çizgide Çin ve kuzeyinde ise Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan bulunmaktadır. Genel görünümüyle dağlık ve kurak bir bölge olan Afganistan, okyanuslarla bir bağlantısı olmadığı için akarsuları denize ulaşamamaktadır.

Şekil 1. Afganistan siyasi haritası

Kaynak:http://www.yourchildlearns.com/online-atlas/afghanistan-map.htm. Erişim tarihi: 12.02.2015

Afganistan stratejik bir bölgede yer almasından dolayı, Orta Asya’dan sıcak sulara inmek için ve Ortadoğu’ya giriş-çıkış için en uygun kavşak noktası olduğu gibi, İslam, Çin ve Hin medeniyetlerinin de tam buluşma noktasındadır. “Jeostratejik öneminden dolayı, hangi ülkenin eline geçerse çok büyük stratejik avantajlar sağlamaktadır. Bu yüzden buraya yapılan bir müdahale, aynı zamanda uluslararası sistemi ve bölgedeki güç dengesini etkilemektedir” (Ferd & Rahimi, 2008, s. 111). Asya kıtasının anahtarı olarak tanımlanan Afganistan, bölgede hapsedilmiş bir durumda bulunan petrol ve doğal gazın, dünya piyasalarına taşınması için en uygun geçiş yol

(16)

konumuna sahiptir. Hazar havzasının açık denizlere doğrudan çıkışının olmaması, enerji kaynaklarının komşu ülkelerden geçecek transit boru hatlarıyla ihraç edilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu enerjileri dünya piyasalarına aktarabilmesi için dört geçişten biri, Afganistan üzerinden Pakistan aracılığıyla denize ulaşmaktadır.

Coğrafi konumundan dolayı büyük güçler arası tampon bölge olarak sık sık siyasal ve sosyal değişimler yaşamıştır. Soğuk Savaşın başlamasıyla, Hindistan’daki Müslümanların direnişi sonucunda, Pakistan’ın bir Müslüman ülke olarak ortaya çıkması ve aynı dönemde Müslüman Kardeşlerin Mısır siyasetinde etkin olması, Afganistan’da dini hareketlerin ortaya çıkmasına ve siyasallaşmasına zemin hazırlamıştır. Soğuk Savaş döneminin son yıllarında Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) Hint Okyanusuna inme tehlikesine karşı dini hareketleri desteklemesiyle, bu dönemde Afganistan, jeostratejik konumundan dolayı ve dinin birleştirici gücüyle birlikte büyük rol oynamıştır. Bu dönemden sonra dinin etkisi, siyasi gelişmelerde gözle görülmeye başlamış ve bölgedeki çatışmalarda ana rol oynamıştır. Bu araştırmanın sonucunda ortaya konulan analiz Afganistan üzerine yapılan çalışmalarda en az üzerinde durulan konulardan biri olan dinin etkisini anlamak için bu konudaki boşluğu doldurmak için atılan bir adımdır.

1.2. Çalışmanın Önemi

Din ve siyaset, dünyada Uluslararası İlişkiler literatüründe önemli bir yere sahiptir. Bu tezin önemi, 20. yüzyılın ikici yarısından sonra Afganistan’da dini hareketlerin bir siyasi aktör olarak ortaya çıkması ve bu dönemden sonra Afgan siyasetinde öne çıkarılmayan ama etkisi inkar edilmeyen dinin, iç ve dış siyasette ne kadar etkili olduğunun araştıracak olmasıdır. Dinin siyasal alanda faaliyet gösteren grupların hareketlerini meşrulaştırmak için kullanılan bir araç olarak ortaya çıkanı da bu tezde ele alınan konulardan biridir.

Bu konuda daha önce yapılan çalışmalar mevcuttur. Özgür Çınarlı 2009 senesinde çalıştığı ‘Afganistan’daki İç Savaş ve Dış Müdahale (1989-2001)’ doktora tezinde Afganistan’daki istikrarsızlığın dış faktörlerine odaklanmıştır. Ayrıca 1992 senesinde sonra dini hareketlerin iktidara gelmesiyle başlayan iç savaşa yönelik dış müdahalelerin, bu ülkede iç savaşa neden olduğuna değinmiştir. 2010 senesinde Abdulghani Aydın’ın çalıştığı ‘Afganistan’da Taliban Hareketinin Ortaya Çıkışı ve Mezhebi Görüşleri’

başlıklı yüksek lisans tezinde, Taliban dolayısıyla din hareketlerin siyasi alanda aktif

(17)

olmasına dair dış ve iç nedenlere değinmiş ve bu grupların din anlayışı ve öne çıkardıkları cihat gibi kavramaları ele almıştır. Muhammed Aref Salihy’nin 2014’te tamamladığı ‘Afganistan’da İktidar Mücadelesi ve Dış Müdahaleler, 1973-2014’

başlıklı yüksek lisans tezinde, 1973’ten sonra Afganistan’da ortaya çıkan iç siyasetteki gerilime değinmiş ve sürekli olarak iktidar mücadelelerinde maruz kaldığı ve dış müdahaleleri da bu konuda dolaylı ya da doğrudan müdahalede bulunduklarını ele almıştır.

Ayrıca bu çalışmada siyasetçilerin din faktörünü ne amaçla kullandıkları üzerine durulacaktır. Afgan halkı Müslüman olmasına rağmen niye farklı dini partiler kurarak dış müdahalelere tepki gösterdikleri de araştırılacaktır. Çalışmanın araştırılan dönemi ayrı bölümlere ayırarak dinin siyaset alandaki etkisine daha detaylı incelenecektir.

1.3. Çalışmanın Yöntemi

Bu çalışmada hem tekil hem de ilişkisel araştırma metodu kullanılmıştır.

Araştırmada öncelikle konu ile ilişkin yapılmış çalışmalar incelenmiştir. Çalışmada genel olarak daha çok sosyal yapı inceleneceği için nitel araştırma metodu kullanılmıştır ve dönemsel çalışıldığı için nicel araştırma metoduna da başvurulmuştur.

Afganistan’da mevcut üniversite kütüphanelerinde, araştırma merkezlerinde ve halk kütüphanelerinden veri toplanmıştır. Bunun yanı sıra Türkiye’deki üniversite kütüphanelerinden de kaynak taraması yapılarak araştırmanın kapsamı genişletilmiştir.

Dolayısıyla ilgili metinlerden veri toplama, verileri sınıflandırma, karşılaştırma, açıklama, yorumlama ve sorun çözüm odaklı önerilerde bulunma yöntemiyle çalışma tamamlanacaktır.

(18)

BÖLÜM II

AFGANİSTAN’A GENEL BAKIŞ 2.1 Afganistan’ın Siyasi Tarihi

Dünyanın en büyük istila yollarından birinin üzerinde bulunan Afganistan, tarihi boyunca birçok devlet ve imparatorluğun istilasına maruz kalmıştır. M.Ö. 550’de bölgeyi, Ahameniş İmparatorluğu ve ardından Büyük İskender fethetmiştir. 1. yüzyıldan itibaren İskitler, Kuşanlar, Ak-Hunlar, Sasaniler bölgede hakim olmuşlardır. 7.

yüzyılda Arap orduları İslamiyet’i yaymak amacıyla bölgeyi ele geçirmiştir. İslamin yükselişinden sonra sırasıyla, Tahiriler, Seferiler, Samaniler, Gazneliler, Timur İmparatorluğu ve 18. yüzyılda Afgan devletinin kurulmasından sonra Afgan kralı kendi İmparatorluğu kurmak amacıyla Büyük Britanya topraklarına doğru yürümüştür.

Dolayısıyla bu dönemden sonra Büyük Britanya İmparatorluğu bölgeye hakim olmaya çalışmıştır. 20. yüzyılda Soğuk Savaş sırasında iki bloğun arasında tampon bölge olan Afganistan, SSCB tarafından işgal edilmiştir.

Afganistan’ın İslam diniyle karşılaşması 7. yüzyılda gerçekleşmiştir. “Arap ordularının önce 636 yılında El Kadisiye’de, ardından 642 yılında Nihavend savaşında Sasanileri yenmeleri ile İslamiyet’in yayılması doğuya doğru ivme kazanmıştır. Basra Valisi Abdullah Bin Amir, bir ordusunu Horasan’a doğru, diğer bir ordusunu da Sistan’a doğru göndermiştir. Sasanileri yenen Arap orduları ilk defa Afganistan topraklarına görülmeye başlamıştır” (Erman, 2013, s. 482). Arap orduları Afganistan’da uzun zaman kalmamalarına rağmen İslamiyet, bölgede hızla yayılmaya devam etmiştir.

Bu bölgeler 880 yılına kadar Müslüman kimliklerinin taşıyan Şah ünvanlı kabile reisleri tarafından idare edilmiştir.

İslam ile birlikte Afganistan’da etkin olan unsurlardan biri de Türklerdir.

Türklerin bölgede aktif hale gelmesi ise 10. yüzyılda gerçekleşmiştir. 9. yüzyılın ikinci yarısında İran’da kurulan Samaniler devleti Afganistan’ın büyük bir kısmını işgal etmeye başlamıştır. O devirde Samani ordularının büyük bir kısmı Türklerden meydana gelmekteydi. “10. yüzyılın sonlarında doğru Samani devletinin gücünü kaybetmesi ve zayıflanması üzerine Samani ordularında vazife gören Türkler ayrılarak Sebük Tekin önderliğinde şimdiki Afganistan’daki Gazne şehri merkez olmak üzere Gazneliler devletini kurmuştur. Sultan Mahmud döneminde Gazneliler devleti en geniş sınırlara

(19)

ulaşmış ve Türk-İslam nüfuzu Afganistan’a iyice yerleşmiştir” (Roux, 2000, s. 197). O dönemden sonra Afganistan, İslam medeniyetinin merkezlerinden biri haline gelmiştir.

Afganistan’da Gaznelilerin yerine bir müddet sonra başka bir Türk devleti geçmiştir. “Sultan Mahmud’un ölümünden sonra yerine geçen oğlu Mesut, Selçuklulara 1040’da yenilince Gazneliler devleti büyük sarsıntı geçirmiş ve Selçuklu nüfuzuna girmiştir. Afganistan’da Selçuklu hakimiyeti, memleketin güney-doğusundan Hindistan’a doğru uzanan sahada bir devlet kurmuş olan Gurlular tarafından zaman zaman tehdide uğramıştır” (Saray, 1997, s. 29). Selçuklu devletinin son büyük hükümdarı olan Sultan Sencer’in ölümünden sonra Gurlular Afganistan topraklarında ilerlemeye başlamış ve kısa bir süre içinde Afganistan topraklarını kontrol altına almışlardır.

12. yüzyılın ikinci yarısına doğru Afganistan’daki Gurlular hakimiyeti yerine başka bir Türk devleti olan Harzemşahlar geçmiştir. Harzemşahlar’dan sonra Afganistan Moğolların kontrol altına kalmıştır. Bu arada bazı Moğol menşeili unsurlar Afganistan’a yerleşmiştir. Parçalanmış bir şekilde Asya’da devam eden Moğol hakimiyeti 15. yüzyılın sonlarında, Orta Asya’da kalan Türk boylarını bir araya getirerek kendi adını verdiği kuvvetli bir devleti ortaya koyan Timur tarafından yıkılmıştır. Böylelikle Timur İmparatorluğu Afganistan topraklarına hakim olmuştur.

Her ne kadar Timur’un ölümünden sonra kurduğu imparatorluk uzun süre devam etmemiş olsa da, onun torunlarından Muhammed Babür hakimiyetini ilan ederek Afganistan topraklarını da kapsayan bölgede Babür İmparatorluğunu kurmuştur (Habibi, 1988, 236).

17. yüzyılın sonlarına doğru Babür İmparatoru zayıflamaya başlamıştır.

18.yüzyıl başlarında daha da zayıflamıştı, bu dönemden sonra Afganistan’daki kuvvetli kabileler, özgür bir şekilde hareket etmeye başlamıştır. “Bu kabilelerin başında Peştun1 etniğine ait olan Müslüman kimliğini taşıyan Abdalılar gelmekteydi. Bir müddet sonra Abdalılar Afganistan’ın batı bölgesinde hakim olmuşlardır” (Farhang, 2012, s. 127).

Bu dönemde İran’daki Safevi devletinin içine düştüğü zaafa rağmen, Şah Hüseyin’in Şii politikası, Afganistan’daki Sünni olan Galzayların tepkisine neden olmuş ve Afganistan’da müstakil bir devlet kurulmasına yol açmıştır. “Nadir Afşar liderliğindeki İranlıların Afganistan’a doğru ilerlemeleri koyu Sünni olan Afganistan’da yaşayan kabileleri birleşmeye ve İran’a karşı bir cephe kurmaya teşvik etmiştir. Nadir

1 Bu etnik grubu ile ilgili detaylı bilgi etnik yapısı kısmında verilecektir.

(20)

Şah’ın ölümünden sonra zamanı fırsat bilen Afganistan’daki kabileler, Ahmed Şah Abdalı (Dürrani)2 liderliğinde 18. yüzyılda ilk Afganistan devletini kurarak Şahlığını ilan etmiştir” (Habibi, 1967, s. 254).

2.1.1. Afganistan’ın Kuruluşu

Ahmed Şah Abdalı, Nadir Afşar’ın ölümünden sonra, İran’ın içine düştüğü karışıklıktan faydalanarak 1747 yıllında ilk Afganistan devletini kurmuş ve bir Loya Cırga3 sonucu Şahlığını ilan etmiştir. “Afganistan’daki diğer aşiretler tarafından da şahlığı kabul edilen Ahmed Şah Abdalı daha sonra, bölgedeki aşiretleri de egemenliği altına alarak ilk milli Afgan devletinin kurucusu olmuştur. Aşiretler arası birliğe dayalı feodal bir yönetim kuran Ahmed Şah Abdalı sınırlarını genişletmek için fetih hareketlerine başlamıştır” (Göksoy, 2003, s. 124). İmparatorluk düşüncesiyle yola çıkan Ahmed Şah Abdalı için durum gayet müsaitti. “Batı’da İran tam bir anarşi içindeyken, güneyde ise Babürlüler savaşlar sonucu, yedikleri darbe ile perişan hale düşmüşlerdi.

Durumdan faydalanarak Hindistan’a karşı seferlerini yapmış ve ardından İran’a savaş açarak bazı bölgeleri yönetimi altına almıştır” (Farhang, 2012, s. 127).

Afganistan kurulduktan sonra Abdalılar hanedanı arasında koltuk kavgasının başlamasıyla sık sık farklı isimlerin yönetime gelmesiyle çatışmalı ve kısa süren yönetimlerin olduğu bir dönem yaşanmıştır. Dolayısıyla dış müdahiller ile birlikte yoğun bir iç savaş dönemi yaşanmıştır. Ayrıca sürekli siyasi dengeyi bozan yöneticiler, ulusal bir devletin kurulmasına engel olarak ülkenin gelişimi açısından da ileri adım atmasını engellemişlerdir.

“Ahmed Şah’ın Hindistan seferleri ile meşgul olmasından istifade eden Türkistan’daki Özbek devletlerinden Buhara Emirliği, Afgan Türkistan’ı olarak bilinen ve Afganistan kontrolünde bulunun bölgenin büyük bir kısmını işgal etmiştir. Özbekleri işgal ettikleri yerlerden çıkarmak maksadıyla, Ahmed Şah 1770’de Buhara üzerine yürümüştür” (Saray, 1997, s. 40). “Bunun üzerine Ahmed Şah’ın ordusu ve Buhara orduları karşı karşıya gelmişlerdir. Ancak iki tarafın Müslüman olmalarından dolayı anlaşmışlardır. Bu dönemden sonra Amu-Derya (Ceyhun) nehri sınır olmak üzere iki

2 17. yüzyılda Afganistan civarında gelip yerleşen Abdalıların Sadozay kolunun reisi Muhammed Zaman Han’ın oğlu Ahmed Şah Dürrani, 1722 yıllında doğmuştur. Ahmed Şah cesaretinden dolayı kısa süre içinde Nadir Afşar’ın gözde komutanlarının arasına girerek Mazenderan valisi olmuştur. Afşar’ın ölümünden sonra ilk Afganistan devletini kuranlardan biridir (Farhang, 2012, s. 123).

3 Loya Cırga, Peştunca bir terim olup büyük meclis anlamı taşımaktadır. Afganistan’ın kuruluşundan günümüze kadar gelenek haline gelen bu meclis Afganistan’da anayasa değişimi, referandum gibi hayatı konular için cumhurbaşkanı tarafından toplanır (Seham, 1987, s. 1).

(21)

taraf arasında sulh yapılmıştır. Bütün ömrünü savaşla geçiren pek çok yerleri fetheden Ahmed Şah Abdalı, yakalandığı hastalığa karşı yenilerek 1722’de vefat etmesiyle, yerine oğlu Timur Şah (1772-1793) geçmiştir” (Gubar, 2007, s. 385).

Timur Şah, babasının kendisine bıraktığı devleti ayakta tutmakta zorluk çekmiştir. İçten kabileler arasındaki çekişmeler ivme kazanırken, dıştan ise Ahmed Şah zamanında Afgan hakimiyetine alınmış olan bazı bölgeler, bağımsız hareket etmeye ve zaman zaman Timur Şah’ın ordularına karşı savaş açmaya başlamışlardı. Timur Şah döneminde en önemli direnişlerden biri Türkistan direniş olmuştur. “Kuzeyden Özbekler ve Taciklerden oluşan bir grup merkezi devlete karşı direnişe başlaması üzerine Buhara Emirliği liderliğinde Merve bölgesi geri alınmıştır” (Farhang, 2012, s.

172). O günden sonra merkezi devlet içinde paralel yapılar çıkmaya başlayınca Timur Şah eski gücünü kaybetmiştir. 20 senelik bir saltanattan sonra 1873’te vefatı üzerini oğlu Zaman Şah tahta çıkmıştır.

Zaman Şah babasından çok daha kötü bir politika izleyerek, Abdalı hanedanını yıkabilecek kadar lüzumsuz işlere girmiştir. “İçeride kardeşleri ile giriştiği savaşlar, dışarıda ise güneyden Sihleri ihmal ederek Hindistan’ın yeni hakimi olacak olan İngilizlere karşı izlediği ihtilaf politikası, İran’da Kaçar devleti Meşhed’i ve Buhara Emiri Belh’i almasına ve güney-batı eyaletlerinin itaatsizine karşı gelememiştir. 7 senelik saltanat sonucu kardeşi Şah Mahmud tarafından gözlerine mil çekilerek öldürülmüştür. Böylece Şah Mahmud Afganistan tahtına geçmiştir” (Mısbah-Zade, 2009, s. 60). “Timur Şah’ın oğulları arasındaki taht kavgası ülkeyi tam bir kaosa sürüklerken Abdalı hanedanın alt kabilesi Barikzeyden olan Dost Muhammed Han, durumdan faydalanarak 1835 yılında başkent Kabil’i ele geçirerek kendi hakimiyetini ilan etmiştir” (İlmi, 2011, s. 21).

İngilizlerin Hindistan’daki hakimiyetlerine Napolyon’dan sonra ilk tehdit, Ruslar tarafından gelmekteydi. “I. Petro zamanından beri daima güneye inmek isteyen Ruslar, Gürcistan’a hakim olma iddiası yüzünden İranlılar ile savaşa giren ve onları büyük yenilgiye uğratan Ruslar, İran’a da nüfuz etmişlerdir. Rusların İran’ı nüfuzları altına almaları ve oradan Afganistan üzerinden Hindistan’ı tehdit edebilecek bir konumda gelmeleri, İngilizleri tedirgin etmiştir” (Saray, 1997, s. 49). “Bunun üzerine İngilizler Afganistan’a bir elçi göndererek Dost Muhammed Han’ı kendi tarafına kazanmak için görüşmeler yapmıştır. İngilizlerin, Afganistan’a yakınlaşmalarına karşı Ruslar, İranlılara eski topraklarını geri almak için Afganistan’a doğru yürümesine

(22)

yardım etmiştir” (Gubar, 2007, s. 537 ). Böylece Orta Asya’da dolaysıyla Afganistan’da Rus-İngiliz rekabetinin (Büyük Oyun)4 sıcak dönemi başlamıştır.

Rusların, İranlıları desteklemesi üzerine Dost Muhammed Han, İngilizlere yakın bir politika izlemiştir, fakat kısa sürede HindSistan’daki Sihlerden dolayı aralarında gerginlik başlamıştır. Dost Muhammed Han, Peşaver’de Sihlerin devamlı taarruzlarından çok çekmiş olan Müslümanları korumak için, Sihlere karşı İngilizlerden yardım isterken, İngilizler ise yakın müttefiki olan Sihlerden vaz geçemeyince, iki devlet arasında oluşan dostça ilişki, kısa sürede tersine dönüşmüştür. Bunun üzerine Dost Muhammed Han’a karşı savaş açan İngilizler, Rusların sıcak sulara inme politikasını engellemek için, Afganistan’a doğru ilerlemiştir “ Böylece I. Afgan-İngiliz savaşı 1839 yılında başlamış olup, 1842 yılında İngilizlerin büyük yenilgiyle çekilmesi ve Dost Muhammed Han’ın yerine İngiliz yanlısı olan Şah Şüça tahta getirilmesiyle sona ermiştir” (Farhang, 2012, s. 263). Şah Şüca memleketi idare etmekte başarısız olunca, İngilizlere başka seçenek olmadığı için Dost Muhammed Han ile tekrar anlaşıp Şah Şüca’yı devirmesine destek vermiştir

Dost Muhammed Han ikinci kez yönetime geldiğinde, harabe haline getirilmiş bir memleket bulmuştur. “İngilizlere karşı yapılan mücadelede kudretli bir liderin olmaması, Afgan birliğini bozmuş ve kabileler arasında eskiden var olan rekabeti daha da şiddetlendirerek ülkeyi bir nevi iç savaşın eşiğine getirmişti. Fakat Dost Muhammed Han kısa zamanda Afgan halkını bir araya getirmiş ve memleketi de yeniden imarına başlamıştır” (Saray, 1997, ss. 73-74). Ancak İngilizlerin uyguladığı kötü politikalar Afganların zihninden silinmemiş ve uzun yıllar boyunca etkisi devam etmiştir. Kabile reisleri, İngilizlerden intikam alınması için ısrar etmesi Dost Muhammed Han’ı sıkıntıya sokmuştur. İngilizlerin desteğiyle yönetime gelmesi Dost Muhammed Han’ın kabile reislerine ret cevap vermek zorunda bırakmıştır. Böylece Dost Muhammed Han’ın İngiliz yanlısı politikası eski direnişleri alevlendirmiştir.

“Dolayısıyla büyük oyunun daha başlangıcından itibaren İngilizler her ne pahasına olursa olsun Hindistan’ı savunmaya karar vermişlerdi ve bunun savunma hattı olarak da Afganistan’ı belirlemişlerdi” (Şeyhanlıoğlu, 2004, s. 15). Bu yüzden Afganistan’da bir İngiliz yanlısı olması Rusların sıcak sulara inmesine engellemekteydi.

Ayrıca İngilizlerin Afganistan’da hezimete uğramış olmaları ve Afgan halkının batılılara karşı yüzyıllarca sürecek olan direnişinin başlanması İngilizlerin, Ruslara karşı

4 “19.yüzyılda Orta Asya ve Afganistan’ı denetleyerek bölgeye kimin hakim olacağı konusunda Rusya ile Britanya arasında süregelmiş olan mücadelenin literatürdeki tanımıdır” (Raşid, 2007, s. 8).

(23)

daha da ileri gitmelerini engellemiştir. Sonuç itibarıyla1863’te Dost Muhammed Han’ın ölümü üzerine oğlu Şer Ali Han tahta geçmiştir.

“Dost Muhammet Han ölümünden sonra ülkede bir iktidar mücadelesi yaşanmış ve Şer Ali Han yönetime gelmesiyle Ruslar ile ilişkiler babası dönemine göre az da olsa iyi olmuştur. Bu durumdan tedirgin olan İngilizler Afganistan’ı 1878 yılının sonlarında ikinci defa işgal etmişlerdir” (Mısbah-Zade, 2009, s. 72). Dolayısıyla bu dönem büyük oyunun sıcak dönemlerinde sayılmaktaydı. Bu dönemi anlatan siyası karikatürist John Tenniel 1878 yılında çizdiği bir karikatürde Şer Ali Han ile Rus ayısı ve İngiliz aslanı, dolayısıyla Şer Ali Han’ı iki büyük gücün arasında kaldığını göstermektedir.

Şekil 2. Şer Ali Han ve Büyük Oyun

Kanyak:http://commons.wikimedia.org/wiki/File:Great_Game_cartoon_from_1878.jpg.

Erişim tarihi: 15. 03. 2015

Bu dönemde Afganistan iki büyük gücün mücadele alanı olmaya devam etmiştir.

İktidara kim gelirse gelsin bu iki güç arasında seçim yapmak zorunda kalmıştır. Fakat sürekli iktidarın değişmesi siyasi dengenin değişmesine neden olmaktaydı. Böyle mücadele devam ederken Şer Ali Han’ın ölümünden sonra oğlu Muhammed Yakup Han ülkenin hakimi olmuştur. “Bu dönemde İngiliz ordusu Afganistan topraklarında ilerlemeye devam ederken, Muhammed Yakup Han İngilizlerin baskısı altına

(24)

Gendumek5 anlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştır. Bu anlaşmaya göre Afganistan dış politikası ve bazı bölgeleri İngiliz İmparatorluğu’na bağlı hale gelmiştir” (Farhang, 2012, s. 361). “Ayrıca Afganistan’ın gittikçe İngiliz nüfuzuna girdiğini gören Ruslar endişelenmeye başlamıştı. Onlara göre İngilizler, Afganistan’ın önderliğinde Orta Asya devletleri arasında bir konfederasyon kurarak Rusları Türkistan’dan atmaya planladığı düşünmüştüler” (Saray, 1997, s. 96).

Afgan halkı İngilizlere bağlı bir yönetimi kabul etmeyerek ayaklanmaya başlamıştır. “Bir buçuk ay sorun ayaklanmalar sonucu, İngilizlerin Kabil’deki büyükelçiliğinde saldırarak İngiliz büyükelçisi ve korumalarını öldürülmüştür. Anarşik duruma hakim olamayan Muhammed Yakup Han başarısızlığından dolayı istifa etmesiyle yerine kuzeni Abdurrahman Han İngilizlerin desteğiyle 1880 yılında yönetime gelmiştir” (Farhang, 2012, ss. 365-366 ).

Abdurrahman Han yönetime gelir gelmez iç huzursuzluğu önünü kesmek ve merkezi yönetimi kurmak amacıyla sıkı kurallar getirmiştir. “İngilizlerin desteğiyle ülkede çok katı bir yönetim izleyen Abdurrahman Han Peştunlar hariç tüm etnik gruplara baskı uygulamıştır” (Kuloğlu & Doğan, 2011, s. 12). “Bütün muhaliflerini acımasız bir şekilde öldürmüş ve hapse atmıştır. Güçlü bir hükümet kurmak amacıyla kendisiyle aynı tarafta olmayan kabile aşiretlerini ve din adamlarının görevlerin kısaltmış, feodal yönetimlerden çok yüksek vergi talep etmiştir. İngilizlerin desteğiyle bir süre böyle devam etmiştir” (Mısbah-Zade, 2009, s. 75). Ancak halk bu çekilmez yönetime karşı yavaş yavaş paralel bir şekilde değişik yerlerde direnişe başlamıştır.

Bu dönemden sonra Afgan halkı arasında İngiliz karşıtı hareketler yükselmekteydi. Çok geçmeden Abdurrahman Han’ın yakın müttefiki olan İngilizlerle arası bozulmuştur. Bozulma nedeni de “Afganistan’ın güney ve güneydoğu sınırları haricinde kalan Müslüman Afgan kabileleri, kendilerine kötü davranıldığı için 1890 başlarında İngiliz hakimiyetini tanımamaya başlamışlardır. Bu kabileleri zorla kontrol altına tutmak isteyen İngilizler Abdurrahman Han’ı kabileleri kışkırtmakla suçlamış ve Afganistan-Hindistan sınırının kati olarak tespitini istemişlerdir” (Saray, 1997, ss. 130- 131). Bunun üzerine İngilizler bir elçi göndererek kendi taleplerini söylemekle kalmayıp, ağır şartlarını kabul ettirmek için Afgan tarihçi Mir Muhammed Sıddık Farhang’ göre “Abdurrahman Han’ı tehdit bile etmiştir” (Farhang, 2012, s. 415). Fakat

5 Bu anlaşmaya göre Muhammed Yakup Han, yönetimi altında olan güneydoğudaki Haiber bölgesinde Gojak dağlarına kadar İngilizlere bırakmıştır. İngilizler de bunun karşılığında Muhammed Yakup Han’a silah yardımda bulunmuştur (Farhang, 2012, s. 360).

(25)

önceden de İngilizler ile ilişkileri iyi olduğu için kısa süre sonra şartları kabul ettiğini ve İngilizler ile anlaşacağını bildirmiştir.

“1887’de yapılan anlaşmayla Afgan-Rus sınırını, Afganlar adına çizen İngilizler, Afganistan’ın güney sınırlarını da Hindistan’ın güvenliği amacıyla çizmiştir.

Ancak İngilizlerin hazırladığı haritada Afganistan’ın bölünmez bir parçası olarak kabul görülen, Peştunların bir kısmı o zamanki Hindistan ve bu günkü Pakistan sınırları içerisinde gösterilmiştir” (Gubar, 2007, ss. 715-716). Abdurrahman Han bu haritayı kabul etmeyeceğini açıklayan bir mektup göndermesi üzerine, İngiliz umumi valisi teklifi kabul ettirmek amacıyla 19 Eylül 1893 tarihinde Kabil’e gönderilmiştir.

“İngilizler tekliflerini reddi halinde Afganistan’a karşı yeni bir askeri hareketin başlayacağını ima ederek Abdurrahman Han’ı tehdit etmiştir. Böylece İngiliz diplomatı Sir Mortimer Durand ile Abdurrahman Han arasında, 12 Kasım 1893’te Afganistan’ın güney ve güneydoğu sınırlarını belirten Durand anlaşması imzalanmıştır6” (Farhang, 2012, s. 415).

Şekil 3. Durand anlaşmasından önce Afganistan siyası haritası

Kaynak: http://spearheadresearch.org/SR_CMS/index.php/researchopinions/the-durand- line-in-the-21st-century. Erişim tarihi: 22. 04. 2015.

Bu anlaşmanın adı Sir Mortimer Durand adından alınan Durand anlaşması olarak kabul edilmiştir. “Bu anlaşmaya göre, Afganistan’ın güney ve güney- doğusundaki Suvat, Bacur, Çatral, Veziristan, ve Çaman gibi bölgeler Hindistan

6 Şekil 3’e bakınız.

(26)

topraklarına dahil edilmiştir. Buna karşı İngilizler, Abdurrahman Han’a maddi ve askeri yardımlarda bulunmuştur” (Burget, 2013, s. 61). Bu dönemde sonra Abdurrahman Han, Afgan dış politikasında önemli bir iz bırakmıştır ve günümüze kadar çok ciddi sorunlara sebep olmaktadır. Bunlardan en önemlisi, o zamanki Afganistan-Hindistan ve şimdiki Afganistan-Pakistan arasındaki Durand Sınırıdır ki Pakistan tarafı uluslararası sınır olarak kabul ederken Afganistan tarafı hiçbir zaman uluslararası sınır olarak kabul etmemektedir.

“Anlaşmadan sonra İngilizler, kendi topraklarına kattığı bölgeye ordularını sevk etmesiyle Müslüman Afganların direnişiyle karşı karşıya kalmıştır” (Saray, 1997, s.

133). Direnişçileri bastırmak için zor kullan İngilizlere Abdurrahman Han’ın sert tepki göstermesi üzerine iki devlet arasındaki ilişki soğumaktaydı. “Nitekim Abdurrahman Han 1901 yıllında bir hastalık nedeniyle hayatını kaybetmesiyle oğlu Habibullah Han iktidar gelmiştir. Habibullah Han Durand Anlaşması dahil babasının bütün imzaladığı anlaşmaları tanımıştır” (Andışmand, 2009, s. 48).

Habibullah Han, yönetime geldiğinde ülkenin her yerinde merkezi devlete karşı direnişler başlamıştı. Afgan halkı İngiltere himayesinde olan Abdurrahman Han’ın baskılarından dolayı direnmekteydi. Ancak Habibullah Han da ekonomik destekten dolayı İngiliz yanlısı politika izlemek zorunda kalmıştır. Habibullah Han dış politikasından dolayı halk tarafında hoş karşılanmamıştır. Bunun üzerine “1901yıllında o zamanki Mücahit liderlerden olan Mola Necmeddin liderliğinde bir grup Afgan, İngilizlere karşı cihat ilan etmeleri üzerine Habibullah Han, savaşın önünü almak amacıyla, Şah’ın izni olmadan, cihat dinimize göre caiz değildir diyerek İngilizleri, direnişçilere karşı savunmuştur” (Mısbah-Zade, 2009, s. 82).

Bu döneminde Uzakdoğu’da Japonya’nın batıda ise Almanya’nın büyük güç olarak ortaya çıkmaları, İngiltere ile Rusya’nın arasındaki rekabeti bir kenara bırakarak yakınlaşmalarına ve Orta Asya’da birbirlerinin nüfuz bölgelerine karışmama kararı almalarına sebep olmuştur. Bu amaçla, İngiltere ve Rusya 1907 yıllında, nüfuz bölgeleriyle ilgili bir anlaşma imzalamıştır. Bu anlaşmaya göre İngiltere, Rusların Orta Asya üzerindeki egemenliğini tanırken, Rusya da Afganistan’ı hiçbir zaman kendi nüfuz sahası olarak görmemeyi taahhüt etmiştir (Farhang, 2012, ss. 459-460).

Ancak bu çıkar anlaşması fazla sürmemiştir. “1917 yılında Rusya’da çıkan iç savaş sonrasında Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmesiyle değişmiştir. Bolşevikler Çarlık Rusya’nın imzaladığı bütün anlaşmaları tek taraflı olarak iptal etmiştir. Bolşevik yönetimi iç isyanları bastırdıktan ve devrimi sağlamlaştırdıktan hemen sonra

(27)

Afganistan’la ilgilenmeye başlamıştır” (Saray, 1997, s. 148). Dolayısıyla İngilizleri Afganistan’dan uzaklaştırmak ve Hint yarımadasında bir emekçi devrimi geçekleştirerek İngilizleri buralardan uzaklaştırmaya çalışmıştır.

Bolşevik devrimi gerçekleşmeden önce Osmanlı Devleti’nin Almanya tarafında savaşa gireceği haberlerinin yayılması bir Müslüman toplum olan Afgan halkını da etkilemiştir. Bu haberler üzerine İngilizlere karşı direniş grupları örgütlenmeye başlamıştır. “Habibullah Han bu dönemde tarafsız politika izlenmeyi tercih etmiştir.

Ayrıca Afgan halkına da İngilizlere karşı savaşmaya izin vermemiştir. Ancak aşiret grupları ve hükümet içindeki bazı liberal görüşlü insanları Habibullah Han’ı zor durumda bırakmıştır” (Mısbah-Zade, 2009, s. 85). “Habibullah Han’ın oğlu Emanullah Han dahil bir grup kendisine yönelik bu tutumundan dolayı memnuniyetsiz bildirerek, Mahmud Tarzı’nın7 genel yayın yönetmenliğini yapan Siracül Ehbar adlı gazetenin vasıtasıyla Afgan halkı ile Hintli Müslümanları İngilizlere karşı ayaklanmaları için büyük bir kampanya başlatmıştır” (Farhang, 2012, s. 464).

Habibullah Han takip ettiği tarafsızlık politikasının semeresini almak ve kendisine sırt çeviren bütün Afganları tatmin etmek için İngilizlerden, Afganistan’ın özgürlüğünün tam olarak tanınmasını istemiştir. Ancak Rusya’da yeni kurulan komünist rejimin yayılma tehlikesinden korkan İngilizler bu isteğini reddetmiştir. Fakat Habibullah Han’ın oğlu Emanullah Han başta olmak üzere bir grup Afgan, İngilizler aleyhinde mücadelelerini devam ederken “Habibullah Han 19 Şubat 1919’da kışlık dinleme yeri olarak seçtiği Celalabat’a faili hala meçhul olan bir suikast sonucu öldürülmüştür” (Farhang, 2012, s. 479).

2.1.2 Afganistan’ın Bağımsızlığı

Afganistan bir devlet olarak sınırları 19. yüzyılda tespit edilmişti, ancak 1919’a kadar bağımsız bir ülke olarak hiçbir devlet tarafında tanınmamıştı. Dolayısıyla bu döneme kadar büyük Britanya tarafından yönlendirilmekteydi. Son dönemlerdeki iç huzursuzluk ve büyük Britanya’nın zayıflaması Afganistan’ı bağımsızlığını kazanması zemin hazırlamıştır. Bunun üzerine Habibullah Han’ın oğlu Emanullah Han liderliğinde bir grup Afgan ülkenin bağımsızlığını kazanmak amacıyla yola çıkmıştır. Ayrıca bu döneme Habibullah Han’ın öldürülmesi başka bir iç huzursuzluğa neden olmuştur.

7 Osmanlı döneminde Türkiye’de bulunmuş olup açık fikirli ve yazardır. Aynı zamanda Emanullah Han’ın kayınpederidir. Birinci dünya savaşının başlamasıyla Afganistan’a dönüp Habibullah Han’ı Osmanlı tarafında savaşa girmesine teşvik etmiştir (Farhang, 2012, s. 464).

(28)

“Habibullah Han’ın suikastla öldürülmesinin ardından, politik olarak birbirine rakip olan iki grup arasında kısa bir mücadele dönemi yaşanmıştır. Bunların başında muhafazakar görüşün önderi kardeşi Nesrullah ile milliyetçi reformcuların önderinin oğlu Emanullah Han çıkıyordu” (Köçer, 2009, s. 81). İki grup da Habibullah Han’ın İngiliz yanlısı politikasına karşı ve Afganistan’ın bağımsızlığını kazanması için aynı fikri paylaşıyordu. Fakat Emanullah Han, okumuş, dünyadaki gelişmelerden haberdar, reformcu ve demokrat düşünceli bir şahıs olduğu için bağımsızlık zamanını iyi yorumlamış ve bu konuda ısrar etmiştir. Nesrullah Han ile arasındaki kısa süreli mücadeleden sonra “24 Şubat 1919’da Kabil’de Afganistan’ın tümüyle bağımsız bir ülke olduğunu ve bundan sonra iç ve dış meselelerinde özgür davranacağını ilan etmiş ve ülkeye yeni reformlar getireceğine dair söz vermiştir. böylece Afganistan’ın bağımsızlığı ilan edilmiştir” (Tenin, 2005, s. 35). “İngilizler duruma müdahale etmelerine rağmen I. Dünya Savaşından yıpranmış olan İngiliz ordusu ile Afgan ordusu arasında ufak çaplı bir savaş yaşanmasının ardından, 8 Agustus 1919’da şimdiki Pakistan toprakları içinde yer alan Ravalpindi’de bir anlaşma imzalayarak Afganistan’ı bağımsızlığı tanımıştır” (Andışmand, 2009, s. 50).

Afganistan bağımsızlığı kazanması ile birlikte ülkeyi hızla modernleştirmeye çalışan Emanullah Han, modernleşme çabalarında örnek olarak özellikle Türkiye’ye yönelmiştir. Afgan ordusunun eğitmek için Atatürk, Afganistan’a subaylar göndermiştir. Türk ve başka yabancı uzmanların yardımı ile yeni yasalar ve reformlar çıkarmaya başlanmıştır. Reformlar bir süre sonra bazı kabile reisleri ve ruhani liderlerin çıkarları ya da düşünceleri ile çatışmıştır. Reformları dine aykırı gösterilerek ayaklanmalar başlamıştır.

Emanullah Han’ın gerçekleştirdiği reformlar din değerleriyle çatışması, din adamlarıyla iktidar arasında bir süre gerginlik yaşanmasına neden olmuştur. Bu reformlara değinmek gerekirse en önemlisi Afganistan’da ilk kez ǀ NJƶƝ ҖƵǃə ẮƃǛƃǚ ǀ ƹǛƾƹǛƚƽ ƻǛҚƄƽǛƤƧǚ (Afganistan Devletinin Esasi Nizamnamesi) adında anayasa çıkartılmasına ön ayak olmasıdır. Ekonomik alanda ise Afganistan ve Avrupa ülkeleri arasında özellikle Almanya ile ticari ilişkiler başlamıştır. Bu alışveriş o gün için küçük hacimde olsa da, ülke ticaretinin Hindistan ve Rusya tekelinden kurtardığı için büyük bir önem taşımaktaydı. Sosyal alanla ilgili reformlarında ise kılık kıyafete geniş yer verilmiştir.

Erkeklerde Avrupa tarzı kıyafet giyinme, kadınlarda ise peçelerini açma zorunluğu getirilmiştir. Reformların bir kısmı da eğitim alanında gerçekleşmiştir. Ülkede farklı illerde okullar açılmıştır, ayrıca bu dönemde ilk kez kızlar için ortaöğretim okulları

(29)

açılmıştır. Dünya görüşü geniş olan Emanullah Han, gelişmiş ülkeler ile kültürel bağlar kurmuş ve Afganların eğitimi için yurtdışından eğitimciler davet etmiştir (Yılmaz, 2010, ss. 159-161).

Emanullah Han Avrupa ile ilişkileri iyi tutmaya çalışırken Rusya’ya da yakınlaşma politikası izlemiştir. “1921 yıllında SSCB ile dostluk anlaşma imzalayan Emanullah Han, Rus danışmanlarının Afganistan’a gelmelerine izin vermiştir. Böylece İngilizlerden nefret eden Afgan halkı arasında komünizm ideolojisi yayılmaya başlamıştır” (Mısbah-Zade, 2009, s. 96). Emanullah Han dünyaya açılmak için dış ülkeleri ziyaret etmeye başlamıştır. “1927 yıllında, Avrupa gezisinde hanımı Melike Süreyya’nın örtüsüz olması tepkilere neden olmuştur. Avrupa kültüründen fazlaca etkilenip kadınların Kabil’de örtülü olarak sokaklara çıkmalarını yasaklaması, Cuma yerine Perşembeyi tatil ilan etmesi gibi yeni reformlar, halkın ayaklanmasına zemine hazırlamıştır” (Mısbah-Zade, 2009, s. 97). Bu reformlardan sonra Emanullah Han dinsizlikle suçlayan bir grup Kabil’e doğru yürüyüp savaş ilan etmiştir.

Bu dönem Afgan siyasetinde çok önemli bir dönem sayılmaktadır. Çünkü ilk kez Ruslar yasal bir şekilde Afganistan toprakları içinde bulunurken aynı zamanda modern reformlara karşı dini tepkiler az da olsa görülmeye başlamıştır. Dolayısıyla bu dönemde Ruslar komünist ideolojiyi yaymak amacıyla bazı politikalar izlerken, dini hareketlerin temelinde İslami ideolojiyi yaymak ve modern reformlara karşı durmak vardı.

Reformlara karşı direnişler sürerken Emanullah Han dini hareketlerin baskısı üzerine istifa etmiştir. Afganistan bağımsızlığını kazanmasından sonra az da olsa ilk kez din faktörü Afgan siyasetinde etkin olmaya başlamıştır.

Bu dönemden sonra Habibullah Kalakanı ve Muhammed Nadir Şah yönetimleri Afgan siyasetini şekillendirmiştir. Burada öne çıkan din faktörüdür. Adı geçen yöneticiler hep din için savaştıklarını, dine saygılı, İslam esaslarına uygun bir rejim kuracaklarına dair sözler vermişlerdir. Dolayısıyla Afgan siyasetinde dinin etkisi kendisini göstermeye başlamıştır. “Bu döneme damga vuran olaylarından biri de göreve gelen Muhammed Nadir Şah’ın yönetiminin dördüncü yılında Şii bir Hazara8 olan Abdul Halik adlı öğrenci tarafından mermiyle vurularak öldürülmesidir. Abdul Halik Gulam Nabi Çarhi’nin9 ailesi tarafında bu iş için görevlendirildiği söylenmesi olayın

8 Hazarlar ile ilgili detaylı bilgi etnik yapısı kısmında verilecektir.

9 Gulam Nabi Çarhi, Muhammed Nadir Sah tarafından idam edilmiştir. Çarhi Emanullah Han’ın müttefiklerinden biri sayılmaktaydı. Muhammed Nadir Şah yönetime geldiğinde Emanullah Han ile birlikte Muhammed Nadir Şah eleştirmekteydi (Tenin, 2005, s. 72).

(30)

siyasi boyutunu da ortaya koymaktadır” ( Mısbah-Zade, 2009, s. 101). Bu durum aynı zamanda etnik gruplar arası anlaşmazlıklar için de örnek teşkil etmektedir.

Muhammed Nadir Şah’ın ölümünden sonra Muhammed Zahir Şah 19 yaşında göreve başlamıştır. Genç ve tecrübesiz Şah’ın ülkeyi yönetmesi Muhammed Nadir Şah’ın ailesi tarafından imkansız gibi görünüyordu. Bunun üzerine amcası Haşim Han’ın başbakan olarak göreve başlamasıyla çok yavaş adımlarla ilerlemeye devam etmiştir. “Merkeze uzak ve sınır boylarında yaşayan aşiretler, otorite tanımaz hale gelmiştir. Bu durumu önlemek için bir yandan modernleşme ve merkezileştirme devam ettirirken öte yandan sınırlarda bir takım düzenlemelerde getirilmiştir” (Yazıcı, 2010, s.

228). Böylece Muhammed Zahir Şah, Şah ve amcası başbakan olarak göreve başlamıştır. Fakat Muhammed Zahir Şah, ilk dönemlerde tecrübesiz olduğundan dolayı ülke, amcası tarafından yönetilmiştir.

Dış siyasette, Doğu Bloku ile Batı Bloku arasında denge politikası izlenmiş ve II. Dünya Savaşı başlar başlamaz Afganistan tarafsızlığını ilan etmiştir. “Fakat Durand Hattı’nın güney ve güneydoğusunda bırakılan ve o günden bugüne Afganistan’ın en büyük ve en ıstıraplı problemi olan Afgan kabileleri, II. Dünya Savaşı başlarında yeniden İngilizler aleyhine başlattıkları isyanlar, Afganistan’ın İngiltere ile olan ilişkisini tehlikeli bir sayfaya sokmuştur” (Saray, 1997, s. 218). Ancak başbakanı Haşim Han bölgeye maddi ve manevi baskı yaparak, daha kötü sıkıntılara yol açmadan olayı kapatmıştır.

Bu dönemde Muhammed Zahir Şah genç olmasından dolayı ülke siyasetinde karar verici başbakanı Haşim Han idi. Ancak Haşin Han’ın sağlığının bozulması üzerine görevinden ayrılmasıyla yerin kardeşi Şah Mahmut geçmiştir. “Şah Mahmut abisinden farklı olarak II. Dünya Savaşından sonra yeni dünyanın lideri olarak ortaya çıkan ABD ile ilişkilerini geliştirmiştir. Bunun üzerine ABD, Afganistan’a yardım etmiştir.Afganistan-ABD ilişkisinden tedirgin olan SSCB de, Afganistan’a olan ilgisinden vaz geçmeyerek yardım etmeye devam etmiştir” (Farhang, 2012, ss. 661- 663).

Dolayısıyla bu dönemde Rus-İngiliz rekabeti azalırken ABD’nin bir süper güç olarak ortaya çıkmasıyla yeni rekabet SSCB-ABD arasında başlamaktaydı. Aynı dönemde Afganistan’ı yakından etkileyen olaylardan biri de “İngilizlerin Hindistan’dan çekilme kararı ve 1947 yıllında Pakistan, Hindistanlı Müslümanlardan uluşan yeni bir devlet olarak ortaya çıkması Afganistan’ı çok yakından etkilenmiştir” (Tenin, 2005, s.

92). Afganistan’ın iç ve dış siyaseti için yeni bir dönem açılmıştır ve iki ülke arasındaki

(31)

anlaşmazlıklar ve sınır sorumu bu güne kadar devam etmektedir. “İki ülke arasındaki problemler sürerken Şah Mahmut başbakanlık koltuğundan istifa etmesiyle, Muhammed Zahir Şah’ın kuzeni Muhammed Davud Han başbakanlık koltuğuna gelmiştir. Peştun Milliyetçiliğini savunana Muhammed Davud Han Peştunistan meselesine odaklanmıştır” (Mısbah-Zade, 2009, s. 109).

“Afganistan–Pakistan ilişkisinde, ABD’nin Pakistan’a yakın bir politika izlemesi, Afgan Şahının yeni bir dost ve müttefik aramasına yol açmıştır. Ayrıca ABD, Bağdat paketi ile ortaya çıkan CENTO’nun10 üyesi olan Pakistan’a ekonomik ve askeri yardımlara bulunarak Afganistan’ı iyice tedirgin etmiştir. Bunun altında yatan en büyük sebeplerden biri Afganistan’ın SSCB’ye yakın olmasıdır” (Saray, 1997, ss. 233-234).

Pakistan askeri bakımdan güçlenirken Afganistan da güçlenmesi gerektiğini düşünerek ekonomik destekten dolay SSCB’ye iyice yakınlaşmıştır.

“Afganistan-Pakistan arasındaki Peştunistan sorununa odaklanan başbakanı Muhammed Davud Han’a SSCB Peştunistan konusunda destek vermiştir. Başbakanı Muhammed Davud Han, SSCB’nin desteğini memnuniyetle kabul ederek, Afganistan- SSCB arasında ekonomik alanda 3.500.000 dolarlık ilk kredi anlaşması imzalanmıştır”

(Saray, 1997, s. 235). Bu dönemden soran Başbakanı Muhammed Davud Han’ın Rus yanlısı politikası izlemesi eleştirilere neden olmuştur. “Eleştiriler üzerine Muhammed Davud Han, merkezi devletin sağlam kalması için, 1963 yılında istifa etmek zorunda kalmıştır”11 (Mısbah-Zade, 2009, s. 112 ).

Muhammed Davud Han’ın istifası üzerine, Muhammed Yusuf başbakanlık koltuğuna getirilmiştir. Muhammed Davud Han’ın başbakanlı döneminde Pakistan’a karşı takip ettiği sert siyaset neticesinde Afganistan, SSCB’ye bağlı bir ülke haline gelmiştir. Ülkede Muhammed Davud Han’ın SSCB yanlısı politikasından dolayı muhalefetin dozu artmıştır. Muhammed Davud Han’dan soran başbakan olarak koltuğa gelen Muhammed Yusuf demokratikleşme süreci adına Muhammed Zahir Şah’ın onayıyla yeni yasalar çıkarmıştır. 1964’de yürürlüğe giren yeni anayasaya göre demokratikleşme süreci başlamıştır. “Yeni anayasada, İslam hukuku, devletin temel hukuk kaynaklarından biri olarak kabul edilmiş ve Hanefi mezhebinin öngördüğü hukuki prensiplerin anayasada ve diğer konularda açıkça belirtilen kurullarla

10 İngilizcesi (Central Treaty Organization) kısacası CENTO olan Merkezi Antlaşma Teşkilatı önceki adıyla Bağdat Paktı, Türkiye, İran, Irak, Pakistan ve Birleşik Krallık arasında SSCB’nin Ortadoğu’da nüfuz kurmasını önlemeye yönelik olarak kurulan eski karşılıklı güvenlik ve savunma örgütüdür (Hasgüler & Uludağ, 2012, s. 338).

11 Davud Han’ın istifa nedeni, ayrıntıları için bkz. Farhang, 2012, ss. 688-690. Mısbah-Zade, 2009, ss.

116-119.

(32)

çatışmadığı müddetçe uygulanacağı ifade edilmişti” (Göksoy, 2003, s. 128). Siyasi alanda da, siyasi partilerin kurulması ve yeni gazetelerin yayına açılması gibi demokratik hareketlere izin verilmiştir.12

Ayrıca Muhammed Yusuf döneminde Afgan dış politikasında da önemli değişiklikler meydana gelmiştir. “ABD, SSCB yanlısı olan Muhammed Davud Han’ın başbakanlıktan ayrılması üzerine, Afganistan ile ilişkilerini düzeltmek için yeni Afgan hükümeti ile temasa geçmiş ve Pakistan hükümetine de baskı yaparak iki komşu ülke arasında 1961’de kesilmiş olan diplomatik ilişkilerin yeniden başlamasını sağlamıştır”

(Saray, 1997, s. 246). ABD’nin, Afganistan meselesine diplomatik girişimi, SSCB nüfuzuna karşı bir denge yaratmakla beraber, bu her ne kadar SSCB’nin hoşuna gitmemiş olsa da Afganistan hükümeti için yararlı bir adım olmuştur. Afganistan hükümeti, SSCB nüfuzunu azaltmak amacıyla, ABD ile SSCB arasında dengeli bir politika izlemeye çalışmıştır. Ancak 1970’lerin başında ülke içinde SSCB yanlısı kurumların artması, bu dengenin bozulmasına yardımcı olmuştur.

Muhammed Zahir Şah’ın 40 yıllık döneminde dört başbakan görev yapmıştır.

Ancak bunların içinde en etkilisi Muhammed Davud Han olmuştur. Başbakanlığı döneminde SSCB yanlısı izlediği politikası dini hareketlerin öne çıkmasına da sebep olmuştur. Muhammed Davud Han istifa ettikten sonra Afganistan’da olan bazı solcu subaylarla irtibata geçerek, Muhammed Zahir Şah’a karşı, darbe hazırlığına başlamıştır.

“Aynı dönemde ülke çapında, İslamı savunanlar ile komünist ideolojiyi destekleyenler arasında çatışmalar büyümeye başlamış ve ülkede ciddi bir huzursuzluk baş göstermiştir. Bunu fırsat bilen Muhammed Davud Han, 1973 yılında harekete geçerek kansız bir darbe ile kuzeni Muhammed Zahir Şah’ın 40 senelik yönetimine son vermiş ve ilk Afgan Cumhuriyetini kurmuştur” (Tenin, 2005, s. 169).

Bu dönemde Afganistan’da ilk kez yönetim şekli Şahlıktan Cumhuriyete değişmiş ve Muhammed Davud Han bu sefer ülkenin birinci karar vericisi olarak cumhurbaşkanlık koltuğuna gelmiştir. Bu dönemde Afgan toplumunda dini hareketler de siyasi aktörler olarak ortaya çıkmıştır. Bu dönemden sonra Afgan siyasetinde dinin etkisi artmaya devam etmiştir. Ayrıca Muhammed Davud Han başbakanlığı döneminde SSCB yanlısı izlediği politika da dini hareketlerin ortaya çıkmasına az da olsa yardımcı olmuştur.

12 Anayasa değişik ayrıntıları için bkz. Tenin, 2005, ss. 155-166.

(33)

2.2. Dini ve Etnik Yapısı

Afganistan coğrafi konumundan dolayı birçok dine, inanca, dile, kültüre ve etnik gruba ev sahipliği yapmış bir ülkedir. “Milattan önceki dönemlerde (MÖ 550-MÖ 330) Zerdüştlük dini, Ahameniş İmparatorluğu liderliğinde bölgede Zerdüştlük hakim olmuştur” (Gubar, 2007, s. 42). Ahameniş İmparatorluğu hakimiyetinde kalan topraklarda Zerdüştlük dini yayılmış ve etnik açıdan da Farsça konuşan (Tacikler), o dönemden itibaren bölgede varlıklarını sürdürmektedirler. Ahameniş İmparatorluğundan sonra bölgeye Büyük İskender gelmiş ve ardında Yunan menşeli Baktriana devleti bölgeye hakım olmuştur. Milattan önce hep Fars kökenli insanlar bölgeye hakim olmuştur. “1. yüzyıldan itibaren Türk kökenli oldukları söylenen Yüceliler bölgeye gelerek Kuşanlar İmparatorluğu’nun kurulmasında etkin rol oynamalarıyla, bölgede Türk kökenli etnik gruplar (Özbekler ve Türkmenler gibi,) bugünkü Afganistan’ı oluşturan bölgede yaşamaya başlamıştır. Kuşanlar bölgeye gelmesiyle Budizm halk içinde yayılmış ve Afganistan’daki Bamyan ili, Budizm dininin merkezlerinde bir olmuştur” (Habibi, 1967, ss. 44-48). O dönemden kalmış olan en büyük Budalarından biri, Afganistan’ın Bamyan ilinde bulunmaktadır.13

“7. yüzyılda Müslümanların gelmesiyle, İslam dini bölgeye yayılmaya başlamıştır. Müslüman ordularından sonra bölgeye hakim olan Türk kökenli Gazneliler İslamiyet’in yayılması için etkin rol oynamıştır” (Habibi, 1988, s. 2). Bölgenin İslamlaşması için etkin rol oynayan Gazneliler, Sultan Mahmut döneminde İslamı yaymak için seferler yapmıştır. O dönemde Afganistan’daki Gazne Şehri İslamiyetin merkezlerinden biri olmuş ve din alimleri Sultan Mahmut tarafından desteklenmiştir.

Gazne’den sonra Herat ve Balh gibi Afgan şehirlerinde de İslamiyet merkezi haline gelmesi, İslamiyet’in yerleşmesine önemli rol oynamıştır. Gazneliler döneminde desteklenmiş olan tasavvuflar, tarikat sahipleri, din alimleri ve onların öğrencileri, yazdıkları şiir ve kitaplar ile dinin halk arasında yerleşmesinde ayrıca etkili olmuşlardır.

16. yüzyıldan başlayıp dış güçlere karşı birleşmek için tek güç kaynağı olarak dinin gösterilmesi ve başka azınlıkta olan din mensuplarına karşı sert davranılması, bu azınlıkların kaybolmasına ve İslam dininin sıkı bir şekilde halk arasında yerleşmesine

13 Orta Asya Budist tarihi açısından oldukça önem taşıyan Buda heykelleri Afganistan’ın Bamyan vadisinde bulunmaktadır. Aynı zamanda ülkenin turistlik yerlerinden biri sayılmaktadır. En büyüğü 53 metre uzunluğunda olup bir dağ üzerinde oyulmuştur. 2001 yılında Taliban tarafında put olması gerekçesiyle dinamitlenerek yok edilmiştir. Fakat 2001 yılında yeni kurulan hükümet yeniden inşa edilmesi ve korunması için tedbir almıştır (Başlar, 2011, s. 32 ).

Referanslar

Benzer Belgeler

Merkür: Akşam gökyüzüne geç- miş olan gezegen çok parlak ol- masa da ayın ortalarına kadar uy- gun hava koşullarında günbatımın- dan hemen sonra batı ufkunda kısa

Çünkü gelen X-ışınının veya hızlı elektronun enerjisi fotoelektronu ortaya çıkarabilmek için gerekli olan E b enerjisinden çok büyükse tüm enerji

İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) "Depreme Duyarlılık Yürüyüşü"nü, 1999 Marmara depreminin büyük hasar verdiği Gölcük'te, 16 A ğustos Pazar günü

Türkiye su kaynaklarının kullanımını ilk başlarda politik bir malzeme olarak kullanmayı düşünmemiştir (Eroğlu, 2014, s.. Türkiye, Fırat ve Dicle’yi tek bir havza

Bununla birlikte, 6663 sayılı Kanun ile birlikte sadece emekli olduktan sonra kendi nam ve hesabına bağımsız çalışanlar (4/b) için sosyal güvenlik destek

biçimleridir.Toplum gerçekleri ile fertlerin istekleri arasındaki dengesizliklerin sonucu olarak beliren farklılaşmalar sosyal.. hareketlerin sadece bir

Türk kültür coğrafyasında yaygın olan tarikat-nâme ve risale adıyla anılan yazılı kaynakların günümüzde Doğu Türkistan coğrafyasında Uygurların geleneksel

(A) First case showing both coarse granules (rectangle) and fine granules (circle), short straight or curved lines.. Some of the granules were arranged in a linear or circular