• Sonuç bulunamadı

2.2. Dini ve Etnik Yapısı

3.1.4. Din ve Siyasetin Gerilimi ve Muhammed Davud Han’ın Tutumu

Dini hareketler mücadele etmek için dini referanslara dayanarak Muhammed Davud Han’a karşı muhalefetlerini meşrulaştırmaya çalışırken Muhammed Davud Han ülkenin gelişmesi için ekonomik destekten dolayı SSCB ile iyi ilişkiler içinde olmaya çalışmaktaydı. Ancak Muhammed Davud Han’ın bu politikası ülken içinde kendine yönelik dini bir muhalefet oluşmasına zemin hazırlamıştı. Muhammed Davud Han, liberal bir sistem kurarak modern ve demokrat bir rejim kurmaya çalışmıştır. Ancak bu durum dini hareketler açısından pek kabul görünmemiştir. Çünkü bunlar dine dayalı bir sistem kurmayı arzu etmekteydiler bu bakımdan Muhammed Davud Han’ın kurduğu sistem onların tepkisine neden olmuştur. Kurulan rejimde komünist çizgiye yakın olanların bulunmasını gerekçe göstererek bu rejime karşı mücadele etmeyi dini bir görev olarak görmüşlerdir.

Bu dönemde bir taraf dine dayanırken öbür taraf kendi planlarının gerçekleşmesine vurgu yapmaktaydı. Dolayısıyla iktidar ile din arasında bir gerginlik yaşamaktaydı. “Böyle bir dönemde dini hareketler hükümeti ele geçirmenin tek yol darbe olduğuna inanmaktaydı. Dini hareketler ilk başta güç kullanmadan orduyu ele geçirmeye çalışmıştır. Ancak hükümet içinde solcu kişilerin yer alması ve üst mevkilere gelmesi dini hareketlerin ilerlemesine engellemiştir. Orduda üst subaylar solculardan oluşmasından dolayı bu işte başarısız olunca aynı anda ülkenin değişik bölgelerinde hükümete karşı ayaklanmak için hazırlanmışlardır” (Mansur, 1990, s. 27).

Muhammed Davud Han’ı devirmek amacıyla “ 22 Temmuz 1975’te Pancşer, Lagman, Luger ve Kabil gibi illerde, aynı anda hükümete karşı bir ayaklanma başlamıştır. Amaçları, Muhammed Davud Han’ın yönetimin devirmek ve yerine İslami bir rejim kurmak olmuştur. Fakat ordudaki solcu subayların baskısıyla ayaklanmacılar başarısızlığa uğratmıştır” (Perzada-Gaznavı, 2010, s. 250; Mısbah-Zada, 2009, s. 150).

Bunun yanı sıra ordudan da çok sayıda kayıplar olmuştur.

Bu başarısızlıktan sonra dini hareketlerin karar alma mekanizmasında ortak bir karar alınmamıştır. Ayaklanmanın başarısızlığından dolayı birbirilerini suçlayarak aralarındaki anlaşmazlıkları büyütmüşlerdir. O günden sonra teşkilat içinde başka dini gruplar ortaya çıkmıştır. Ayrıca hükümet içinde de Muhammed Davud Han’ın dini

hareketlerin önünü alması için baskılar artmaktaydı. Bu dönemden sonra Muhammed Davud Han’a karşı hem hükümet içinden hem de hükümet dışından baskı yapılmaktaydı.

Din adına hareket edenler, Muhammed Davud Han’ın rejimini zayıflatmıştı. Bu zayıflama Afgan siyasetinde dinin etkisinin artığını göstermekteydi. “Dini hareketleri sakinleştirmek amacıyla, hükümet içinde bazı solcu subayları etkisiz hale getirilme yoluna gedilmiştir. Muhammed Davud Han’ın bu girişimi solcuların yararına olmuştur.

Çünkü aralarında önceden var olan anlaşmazlıkları bir kenara bırakarak birleşmeye başlamışlardır. Böylece solcuların birleşmesi Muhammed Davud Han’ın rejimi için artık bir tehdit sayılmaktaydı” (Ekrem, 2001, s. 222). Çünkü Muhammed Davud Han darbeyi solcuların desteğiyle geçekleştirmişti. Ancak son dönemlerde dini hareketlerin güçlenmesi Muhammed Davud Han’ı az da olsa solcu subayların etkisiz hale getirmesine zorlamıştır.

Dolayısıyla Muhammed Davud Han’ın bu son tutumu kendisine yönelik iki muhalif grubun ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Dini hareketler zaten cumhuriyetin ilk günlerinden beri muhalif konumdaydı. Bununla birlikte hükümetin bazı üst kademelerinin değiştirilmesi ikinci muhalif grubun, yani komünizm ideolojisi olan solcu grupların muhalefetine neden olmuştur. Dini hareketler Muhammed Davud Han’ın bu operasyonundan dolayı az olsa da yumuşamıştır. Ancak rejimi ikinci grup daha ciddi şekilde tehdit etmekteydi. Böylece Muhammed Davud Han dini gruplara yakın olmaya çalışırken, kendisine yönelik yeni muhalif gruplar oluşmuştur.

“Dini hareketlerin gücü Muhammed Davud Han’ı son dönemlerde çok etkilemişti. Bunun üzerine uzlaşmak amacıyla bazı dini hareketlerin önderleriyle irtibata geçmiştir. Ancak bu sefer dini hareketler bu konuda pek yakınlaşmamışlardır, dolayısıyla bu konuda ortak bir karara ulaşılamamıştır” (Tenin, 2005, s. 186).

“Burhaneddin Rabbani uzlaşmak için az olsa da yumuşak davranmayı önerirken dini hareketlerin önderlerinden başka biri olan Gulbudin Hikmetyar uzlaşmanın mümkün olmadığına vurgu yaparak, silahlı mücadeleden başka seçenek olmadığını söylemiştir”

(Kaşanı, 1992, s. 64). Böylelikle din hareketler arasındaki anlaşmazlıklar, bir iç savaşa işaret ederken dinin de farklı kesimler tarafından farklı yorumlanmasına yol açmaktaydı.

Bu durum Afganistan’da din-siyaset bağlamında sıcak çatışma döneminin başlangıcı kabul edilmektedir. Çünkü toplumda ideolojik ayrılıkları net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Dini hareketler içinde ayrı görüşler, komünizm ideolojisi ve milli

görüşler, bu görüşlerin toplum üzerindeki etkisi ülke siyasetini etkilemiştir. Dahası dinin etkisi iç siyasette artmaktaydı.

Muhammed Davud Han baskılardan dolayı iç siyaset ile birlikte dış siyasette de bazı bir değişiklikler getirmeye başlamıştı. İktidara geldiği gün dış siyasetini kısaca şöyle açıklamıştı: “Afganistan dış işlerinde tarafsız bir politika izleyerek askeri ittifaklara katılmayacaktır. Önemli konularda halkın iradesine başvurulacaktır, Birleşmiş Milletler ilkeleri doğrultusunda hareket edilecektir ve bütün ülkeler ile dostça siyasi ilişkiler içinde olacaktır. Barışçıl bir dış politika izlenecektir” (Gevs, 1999, s.

169). “Ancak dini hareketlerin güçlenmesi ve baskısın üzerine Müslüman ülkelerle özellikle Pakistan ile yakın ilişkiler izlemeye karar vermiştir” (Tenin, 2005, s. 187).

Önceki politikasının aksine SSCB yanlısı bir tutum izlemekten ziyade, ABD ile yakınlaşma ve Pakistan ile ilişkilerini iyileştirme politikası izlemiştir. Darbede kendisine yardım etmiş olan sol görüşlü subay ve sivillerin kendisini bu politikasından dolayı eleştirmeye başlamasıyla Muhammed Davud Han, bu kişileri çeşitli yurtdışı görevleri vererek onları etkisizleştirmiştir. Bu durum karşısında endişeye kaplan SSCB, Afganistan’da kendi desteğiyle Marksist bir hükümetin kurulması gerektiğine karar vererek bu doğrultuda plan yapıp uygulamaya başlamıştır (Çınarlı, 2009, s. 42).

Dış siyasetteki değişiklikleri iç siyasetinde yansımaya başlamıştı. Başta Pakistan olmak üzere Müslüman ülkeler ile temaslar artmıştı, Pakistan’dan sonra Ortadoğu ülkeleriyle iyi ilişkiler kurma yolunda çıkmıştır. “Muhammed Davud Han’ın Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerini iyi tutmaya çalışma nedeni, bu ülkelerin SSCB yerine bir alternatif olarak ortaya çıkıp Afganistan’a ekonomik açıdan destek olması ve bununla birlikte dini hareketlerin muhalefetinin de zayıflatacak olmasıdır” (Perzade-Gaznavı, 2010, s. 325).

Son dönemlerdeki baskılardan dolayı Muhammed Davud Han’ın açısından SSCB önemini kaybetmekteydi çünkü SSCB’nin yerini ekonomik açıdan Ortadoğu ülkelerinin dolduracağına inanmıştı. Dini hareketler ile arasını iyi tutmaya çalışmakla birlikte ordu içinde SSCB yanlısı subayları etkisiz hale getirmeye çalışmıştır. Bu dönemde SSCB-Afganistan ilişkileri eski sıcaklığını kaybetmekteydi. “Muhammed Davud Han Müslüman ülkeleriyle yakın olduğundan dolayı hükümeti içinden kendisine yönelik bir darbe girişimini hissetmişti. Bunun üzerine SSCB’ye bir temsilci göndererek, Rus yetkililerine böyle bir darbenin arkasında olup olmadıklarını sormuştur. SSCB lideri Brejnev, böyle bir şeye asla destek vermeyeceğine vurgu

yaparak, Rusların bu gruplarla hiçbir alakasının olmadığını söylemiştir” (Tenin, 2005, s.

94).