• Sonuç bulunamadı

4.2. Taliban Dönemi (1996-2001)

4.2.1 Din Görünümlü Yeni Siyasal İslam: Taliban’ın Ortaya Çıkışı

Din, her zaman Afgan siyasetine meşrulaştırıcı gücünü korumuştur. Taliban da dinin bu meşrulaştırıcı gücünden faydalanarak 1994 yılında siyasi bir aktör olarak Afgan siyasetine aktif olmaya başlamıştır. Ayrıca hepsi din öğrencilerinde oluşmaktaydı. “4 Kasım 1994 yılında Orta Asya’da 30 kamyonluk bir Pakistan konvoyuna yerel çeteler Kandahar yakınlarında pusu kurarak küçük çapta bir çatışma çıkmıştır. Bir gün sonra bu kamyonları kurtarmak amacıyla yola çıkan başka bir grup, kendilerini Taliban olarak tanıtmıştır. Böylece ilk kez resmi şekilde Taliban adı Afganistan’da duyulmaktaydı” (Musevi, 2009, s. 233).

Yukarıda da belirtildiği üzere kısa sürede Kandahar’ı ele geçirerek merkeze doğru hızla ilerlemesiyle birlikte bölgedeki din adamları tarafında da desteklenmiştir.

“Taliban adıyla ortaya çıkan bu örgüt çoğunluğu Peştunlardan oluşan Pakistan’daki medrese öğrencilerinden oluşmaktaydı. Ayrıca başka yabancı din öğrencileri de Taliban hareketi’ne katılmaktaydı” (Şefii, 2013, s. 92). Ahmed Raşid adlı Pakistanlı yazarın belirttiği üzere “1 Ocak 1995 yılında Üç bin Pakistanlı Taliban Pakistan’ın Peşaver Şehri’nden Afganistan’a doğru yola çıkmıştır” (Raşid, 2007, s. 323).

Mücahitler döneminde iç savaş, dış müdahaleler, yükselen etnik nefret ve bunlara bağlı oluşan kalıcı istikrarsızlık, halkta Mücahitlere yönelik oluşan hayal kırıklığı, Kabil’deki Peştun olmayan yönetimden dolayı Peştunlar arasında oluşan tepki, ülkede radikal bir Peştun hareketinin ortaya çıkışı için uygun bir ortam yaratmıştır.

Pakistan’ın Orta Asya ülkeleriyle acilen karayolu bağlantısı kurma gereksinimi ve iç politikasındaki değişimler nedeniyle, Afganistan’a yönelik dış politikasında Taliban lehine tavır koyması sonucunda Taliban hareketi de temel sponsoruna sahip olmuştur (Çınarlı, 2009, s. 201).

Taliban hareketinin çoğunluğunun tecrübesiz gençlerden oluşmasıyla birlikte çoğunun ömrü medreselerde ve Pakistan’daki mülteci kamplarında geçmişti ve çoğu hemen hemen ilk kez medrese alanında dışarıya çıkmaktaydı. Matematik, coğrafya ya da tarih gibi konularda en ufak temel bir bilgileri yoktu. Bu genç savaşçılar kendi ülkelerinin tarihini bile bilmiyordu. Tek bildikleri şey Allah yolunda savaşmaktı. Ayrıca kime karşı savaştıklarını da bilmiyorlardı. Geçmişe ilişkin hiçbir bilgileri olmadığı gibi geleceğe yönelik planları yoktu. Ekonomik açıdan da yoksul olan bu gençlerin geçimlerini sağlaması için en uygun meslek savaşmaktı. Savaşarak hem para hem de sevap kazanıyorlardı (Raşid, 2007, s. 42).

Taliban’ın çıkısında dinin büyük rolü olduğu açıktır. Dini hareket olarak siyasi alanda aktif olan bu hareketin düşünce kaynağına bakmak gerekirse Afgan araştırmacı Muhammed Muhık’ın belirtiği üzere Avrupa’da Rönesans Dönemi’nin başlamasıyla İslam dünyasında iki kişi İslam’ı ilk çağına döndürmek amacıyla ortaya çıkmıştır.

Birincisi Muhammed bin Abdül Vahhab önderliğinde Arap yarımadasında bugünkü Vahhabilik bu dönemden ortaya çıkmış diğeri ise Şah Veliyullah Dehlevi önderliğinde Hint alt kıtasında ortaya çıkmıştır. Şah Veliyullah Dehlevi önderliğindeki hareket, bugünkü Afganistan, Pakistan ve Hindistan’da yaşayan Müslüman bölgelerde yayılmış ve zaman sürecinde Diobendi tarikatı ortaya çıkmıştır. Bu tarikat ismini de Hindistan’daki Diobend kentinden almıştır. Bu dönemden sonra Diobendi tarikatı kontrolünde medreseler açılmış ve din dersleri öğretimin merkezi olmuştur. Taliban ise bu medreselerde din eğitimi almış ve dini yaymak amacıyla bölgede silahlı örgüt olarak ortaya çıkmıştır (Muhık, 2010).

Taliban lideri Molla Ömer’in yardımcısı Molla Vekil Pakistanlı gazeteci Ahmed Raşid ile yaptığı röportajda amaçlarını şöyle özetlemiştir: “ Hazreti Muhammed’in 1.400 yıl önce yaşadığı gibi bir hayat sürdürmek istiyoruz ve cihat bizim hakkımız.

Peygamber’in yaşadığı zamanı yeniden kurmak istiyor ve Afgan halkının on dört yıldır gönlünden geçenleri yerine getireceğiz” (Raşid, 2007, s. 57) demiştir.

“Din kılıfında siyasi aktör olarak ortaya çıkan, radikal Taliban örgütü, nerede ise ortaya çıkmasında hemen sonra, 26 Eylül 1996 yılında Kabil’i ele geçirmiştir.

Mücahitlerin kurduğu rejimi devrederek, yerine Molla Ömer liderliğinde kendi rejimlerini, Afganistan İslam Emirliği olarak kurmuşlardır” (Müjde, 2002, s. 35). Bu dönemden sonra Afgan tarihinde dinin yeri çok önem kazanmıştır. Dolayısıyla dini aktörler bu dönemden sonra radikalleşme sürecine geçmiştir. Ayrıca din kılıfında dinde olmayan yenilikler getirmiş ve sıkıyönetim uygulamıştır.

Dinle birlikte Taliban’ın çıkışında küresel ve bölgesel güçlerin de katkısı olmuştur. Ayrıca Afganistan içinde de Peştunlar tarafından desteklenmiştir. “Taliban koyu Sünni bir örgüt olmasından dolayı, bölgeden İran ile rekabet halinde bulunan Suudi Arabistan ve Orta Asya’nın zengin enerji kaynakların ulaşmaya çalışan ABD ve başka bölgesel ülkeler tarafından desteklenmekteydi” (Ansari, 2003, s. 40).

1994’e kadar adı Taliban koyulmayan bu grup her zaman batı değerlerine karşı muhalif olmuştur, hatta 1919 yılında Afganistan’ın bağımsızlığını kazanmasıyla Emanullah Han’ın modern reformlarına muhalefet gösterenlerin bir kısmı da ileride Taliban olarak adlandırılan bu hareketin içinde dahil olanlardan oluşmaktaydı. Ayrıca o dönem sayıları da fazla değildi. Fakat SSCB işgali döneminde Pakistan’da mülteci olan Afgan çocukları din eğitimi görerek Taliban’ın sayısını artırmıştır. Afgan Taliban uzmanı Vehit Müjde’nin de belirttiği gibi “1973’ten 1994’e kadar Afganistan’daki rejimlere muhalefet gösterip Pakistan’a sığınan Afgan çocukları Pakistan’daki Diobendi medreselerinde din eğitim görmekte olup o çocukların bir kısmı bu dönemde Taliban içerisinde yer almaktaydı” (Müjde, 2002, s. 36).

Soğuk Savaş’ın bitişi Batı ile Doğu Bloku arasındaki rekabetin bittiği anlamına gelmemekteydi. Bu yüzden Soğuk Savaş döneminden sonra da din faktörü ülkelerin amaçlarına ulaşmak için uygun bir araç olmaktan çıkmamıştı. Ayrıca bu dönemde İran’ın teokratik bir devlet olarak doğması bölgede egemen olmak isteyen Suudi Arabistan gibi Sünni ülkeleri tedirgin etmekteydi. Pakistan’ın derin düşmanı olan Hindistan’ı Kabil’deki rejimden uzak tutmak amacıyla Pakistan yanlı bir hükümeti her daim desteklemektedir.

“Afganistan üzerinden Pakistan’a ve Hint Okyanusu’ndan dünya pazarlarına doğal gaz ihraç fikri Mayıs 1992 yılında Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün başkanları zirvesinde, Pakistan ve Türkmenistan başkanları arasındaki görüşmede ele alınmıştır”

(Soltan, 2001, s. 192). “ABD ya da Batı Bloku yakın olan ülkeler Orta Asya enerjisini Rus kontrolünden uzak tutmak ve İran üzerinden boru hatlarını denize ulaşmasını engellemek amacındaydı. Bu yüzden Afganistan’da Batı Blok’una yakın bir rejim kurulması, hem bölgedeki Sünni ülkeler hem de ABD için uygun olacaktı. Böylece Taliban’ın ortaya çıkmasında hem Pakistan’ın istihbarat servisi İSİ hem de ABD’nin istihbarat servisi CIA’nin iyi rol oynadığını söylemek mümkündür” (Musevi, 2099, s.

233).

Ayrıca Taliban’ın ekonomik kaynaklarından biri da haşah’dır. Birleşmiş Milletlerin Uyuşturucu Kontrol Programı ve Suç Önleme Ofisi’nin 2000 yılında

yayınladığı raporda dünyanın en büyük afyon üreticisinin Afganistan olduğunu ortaya koymaktadır. Raporda yayınlandığı üzere 1999 yılında yaklaşık 91,000 hektar alanda haşhaş yetiştirilmiştir. Ayrıca bu üretim önceki yıla göre yüzde 40 yükseldiğinin de atlı çizilmiştir (World Drug Report, 2000). Ayrıca en son 2014’te Birleşmiş Milletlerin Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin (UNDCP)27 yayınladığı rapora göre dünyanın en büyük haşhaş yetiştiricisi Afganistan ilk sırada yer almıştır (World Drug Report, 2014).

Aslında Samuel Huntington’ın Medeniyetler Çatışması adlı kitabına Soğuk Savaştan sonra İslam medeniyeti ile Batı medeniyetinin çatışacağını ön gördüğü gibi ortaya çıkmaktaydı. İslam dünyasında geçmişten beri var olan Batı medeniyetine karşı tutum Soğuk Savaş sonrası da hızla büyümekteydi. 20. yüzyılın sonlarında İslam dünyasındaki Batı karşıtı tutumundan, hem de Batılıların emperyalist politikasından dolayı radikal gruplar ortaya çıkmaktaydı. İslam dünyasındaki ülkelerde iç istikrarsızlığın sağlanmasından dolayı ülke liderleri bu grupları kontrol edememiş ve böylece bu gruplar dış ülkeler tarafından kullanılmıştır. Taliban da yukarıda belirtildiği gibi yoksul ve Batı medeniyetine karşı ve küreselleşmeye karşı olan bir toplumda eğitilmiş ve zamanı gelince de silahlandırılmıştır. Böylece Taliban’ın hızla ortaya çıkıp büyümesinden etnikten, ziyade din unsuru kilit rol oynamıştır.

Taliban silahlı bir örgüt olarak Afganistan siyasetinde etkin olduğunda, asker toplama açısından bu örgütü destekleyenler için çok zor olmamıştır. “Çünkü medreselerde yaklaşık on yıldır din eğitimi gören gençler, dışarıya çıkmaya çok hevesliydiler. Ayrıca bunların çoğunun evlenmemiş olması da onların medrese alanından çıkmasına yardımcı olmuştur. Dolayısıyla hem o gençler medrese ve mülteci kamp alanından dışarıya çıkmaya kendi dinlerine hizmet etmek amacıyla çok hevesliydiler, hem de yukarıda belirtildiği gibi dış güçler de kendi çıkarları doğrultusunda bu harekete destek vermeye hevesli olmuştur” (Musevi, 2009, s. 234).

“Çoğu Taliban, Afganistan’da komünistleriyle ya da İslam düşmanlarıyla savaşacaksınız diye hocaları tarafından gönderilmiştir. Özellikle ülkenin kuzey bölgelerinde komünistlerin yaşandığını ve onlara karşı cihat edilmesi söylenmiştir”

(Müjde, 2002, s. 33). “Taliban’ın genç askerleri sadece medrese alanında din eğitimleri görmüş olduklarında dünyaya bakışları çok farklıydı. Dine hizmet etmek onları için tek istek ve yaratılış amacı olarak öğretilmişti” (Raşid, 2007, s. 42).

27 İngilizcesi (United Nations Office on Drug and Crime) Birleşmiş Milletler uluslararası uyuşturucu kontrol programı ile suç önleme ve ceza adaleti bölümlerin 1997 birleştiği MB bir ofisidir.

Taliban Hareketi bütün olarak meşruiyetini dinden almaktaydı. Teokratik bir rejim kurmakla yola çıkan Taliban, ülkede Mücahitler arasında iç savaş devam ederken din kılıfında başka bir dini hareket olarak ortaya çıkışı ve hızla ilerlemesi Afgan siyasetinde dinin fazla etkili olduğunu göstermekteydi. Sıkıyönetim kurmak için dinde olmayan yasaklar getirerek yeni reformlar getirmiştir.