• Sonuç bulunamadı

22 TEMMUZ 2006 CUMARTESİ SAYI: 189 ZAMAN LA BİRLİKTE SATILIR AILEM.ZAMAN.COM.TR

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "22 TEMMUZ 2006 CUMARTESİ SAYI: 189 ZAMAN LA BİRLİKTE SATILIR AILEM.ZAMAN.COM.TR"

Copied!
34
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

2 2 T E M M U Z 2 0 0 6 C U M A R T E S İ S A Y I : 1 8 9 Z A M A N ’ L A B İ R L İ K T E S A T I L I R A I L E M . Z A M A N . C O M . T R

(2)
(3)
(4)
(5)

ailem

EDÝTÖR

ÝÇÝNDEKÝLER

Sevginiz hangi tür sevgi? 4

Elif-bâ öðretiminde 17 öneri 8

Regâib’imiz

mübarek olsun 10

Dinimi öðreniyorum (Huzurlu hayat rehberimiz) 14

Ey kiþi! Diline malik ol 22

Sizden yüz sene önce! 26 Dr. Can sizlerle 30

Çocuklarýnýzý Allah’la (cc) korkutmayýn 32

Neye, nasýl inanýyoruz?

Üç yýl önce alýþveriþ yapmýþtý o bakkaldan. Kapýdan girdiðinde hiçbir þeyin deðiþmemiþ olma- sý dikkatinden kaçmadý. Yal- nýzca kasada genç bir delikan- lý duruyordu. Alacaklarýný hýz- lýca aldý ve parayý uzattý. Genç paranýn üstünü verdi ve tezga- hýn üstündekileri poþete koy- du. Ýþini bitirmiþliðin verdiði rahatlýkla koltuða yaslandý.

Müþterinin ise iþi bitmemiþti;

- Fiþini de alabilir miyim?

- Aðabey yazarkasa tamire git- ti, fiþ veremiyorum. Bir dahaki geliþinizde veririm.

Bu sözleri üç sene önce de duymuþtu. Bakkal yeni açýldý- ðý için “olabilir” demiþti. Ama günler, aylar geçmiþ, yazarka- sa gittiði tamirden bir türlü gelememiþti. Demek üç yýl daha geçse bu yazarkasanýn geleceði yoktu!

Ya fiþini sonra alýrým deyip kendini de kandýracak; ya da aldýklarýný da býrakacaktý.

- Bak delikanlý! Ben üç yýl ön- ce sizin bakkalýnýzdan defalar- ca alýþveriþ yaptým ve her sefe- rinde bu mazereti duydum. Üç yýl aradan sonra iþim buraya düþtü ve gördüm ki; sizin tek- nik hiç deðiþmemiþ. Ver para- mý, al mallarýný. Tepkim, bizle- ri enayi yerine koymanýza.

***

Mü’min saftýr, kalbinden kö- tülük geçirmez. Her þeyi iyiye yorar. Bu ona o kadar çok si- rayet eder ki; en yakýnýndaki- nin ayýbýna vakýf olmaz. Ama bütün bunlar onun, uyanýk ve

akýllý olmamasýný da gerektir- mez. Her türlü hileyi bilir;

ama ondan ne kadar uzak du- rulacaðýnýn da farkýndadýr.

Yýlanýn deliðinden bir kez ýsý- rýlýr; ikinciye fýrsat verilmez.

Yanlýþý kabul edip, “Ne yapa- yým?” diyerek umursamazlýk göstermez. Bilakis pasif de ol- sa tepkisini koyar, gidilmeye- cekse gitmez, alýnmayacak bir ürünse almaz, yaptýðý kuralla- rý ihlalse, riayet eder. Yalanýn kýyýsýna bile yanaþmaz. Doð- rularý ve doðru insanlarý ken- dine yoldaþ edinir. Sözü ve özü nasýl birse, yaptýklarý da sözünü yalanlamaz. Kin ve nefret onun unuttuðu, yaptýðý en hayýrlý þeylerdendir. Planý ve programý kendini, ailesini ve çevresini yetiþtirme “daha iyi kul” olma yönündedir. Ge- vezelik, boþboðazlýk ya da kendi sorumluluðunda olma- yanla, abesle iþtigal etmez.

Dedikoduya, laf götürüp geti- renlere itibar etmez.

***

Bu sayýmýzda yeni bir bölüme merhaba diyoruz. Hayatýmýzýn anlamý, gayemiz, inançlarýmý- zý yeniden gözden geçirmek, hatýrlamak istiyoruz. Bunun için okumasý kolay, anlamasý rahat, üstelik zevkli bir çalýþ- maya baþlýyoruz. Hem okuyup hem de testlerini çözerek an- latýlanlarý kalýcý hale getir- mek dileðimiz. Dinimizin te- mel öðelerini anlatan bu ça- lýþma umarýz ilginizi ve beðe- ninizi toplar. Ýyi haftalar...

Serhat Þeftali s.seftali@zaman.com.tr

Zaman Gazetesi 34194 Yenibosna/Ýstanbul Tel: 0212 454 1 454 (pbx) www.zaman.com.tr

Baský: Feza Gazetecilik AÞ Tesisleri Feza Gazetecilik A.Þ.

Adýna Ýmtiyaz Sahibi Ali Akbulut

Sorumlu Müdür ve Yayýn Sahibinin Temsilcisi Ali Odabaþý Genel Yayýn Müdürü Ekrem Dumanlý

Yayýn Danýþmaný Hamdullah Öztürk

Yayýn Editörleri Serhat Þeftali Mustafa Aydýn Þemsinur B. Özdemir Katkýda Bulunanlar Ali Demirel

Süleyman Sargýn

Tasarým Mehmet Þimþek

Kapak Zaman Grafik

Reklam Satýþ Yöneticisi M.Süleyman Baþaran s.basaran@zaman.com.tr 0 212 454 82 25 Yayýn Türü Yerel Süreli

aaiilleem m

http://ailem.zaman.com.tr

Öneri ve teklifleriniz için: ailem@zaman.com.tr 2 2 T E M M U Z 2 0 0 6 C U M A R T E S Ý S A Y I : 1 8 9

(6)

Her þeye

raðmen sever misiniz?

Birçok ailenin bu soruya evet dese bile aslýn- da çocuklarýný her þeye raðmen sevmediklerini dü- þünürüm. Belki de kabul etmek istemeseniz bile siz de bu ailelerden birisinizdir. Ebeveynin çocuðunu sevmesi baþkadýr, çocuðunu her þeye raðmen sevmesi baþkadýr.

Çoðu zaman ebeveynler çocuklarýný hayallerindeki çocuk kalýbýna sokmak isterler. “Çocuðumu seviyorum; ama...”

diye baþlayan cümlelerin ardý arkasý gelmez. Bir ebe- veyn, çocuðundaki her türlü negatifliðe veya yaþadýðý her türlü soruna raðmen çocuðunu seviyorsa onu gerçekten seviyordur. Ki, bu boyutta olan bir sevgi çocuk tarafýndan kesinlikle hissedilir ve pozitif yan- sýmalarla ebeveyn-çocuk arasý baðý kuvvetlendirir.

O an ne

ba

ba OKULU O

ÇÜNKÜ SEVGÝ

Çocuðunu sevgi ile seven bu ebeveynle- rin sevgileri çocuklarýndaki bazý özellik- lere yoðunlaþmýþtýr. Bu tarz bir sevgide sevginin bazý özelliklere baðlandýðý görü- lür. Mesela ebeveyni çocuðunu seviyor- dur; ‘ÇÜNKÜ çocuk derslerinde çok ba- þarýlýdýr.’ Veya seviyordur; ‘ÇÜNKÜ ço- cuk ev iþlerinde annesine çok yardýmcý oluyordur.’ Bu tarz durumlarda ebeveyn- ler çocuklarýnda mevcut bulunan bu olumlu özellikler kaybolduðunda sevgi- nin yoðunluðunun da azaldýðýný fark edebilirler. Mesela bu olumlu özellikler azaldýðýnda ebeveynin çocuðuna karþý geliþtirdiði tahammül de azalabilir.

Bu þekildeki bir sevgi kimi zaman ço- cuða da ifade edilir. Mesela ebeveyn “çok uslu olduðun için seni seviyorum” diye- bilir. Bu durumda görüldüðü gibi ebevey- nin sevgisi çocuðun uslu oluþuna baðlan- mýþtýr. Burada çocuk uslu olmadýðý za- manlar sevgiyi kaybettiðini düþünebilir.

Bu sevginin en büyük tehlikelerinden bi- ri zamanla çocuðun da ebeveynine yö- nelttiði sevginin birtakým unsurlara baðlanabileceði riskidir. Bu noktadan sonra da ebeveyn ile çocuk arasýn- da samimi bir sevgi diyaloðunun kurulmasý düþünülemez.

Evet belki birtakým vasýflar bireyin kabul görmesini ko- laylaþtýrýr, veya ebeveyni ile çocuk arasýndaki yakýnlaþmayý artýrýr.

Fakat bu vasýflarýn ebeveynin sevgisinde bir deðiþiklik oluþtur- masý düþünülemez.

3 çeþit sevgi vardýr

Acaba sizin sevginiz hangi tür sevgi?

FOTOÐRAF: AFP

(7)

Psikolog Yasemin Yalçýn Aktosun

Bazý ebeveynlerin çocuklarýna yön- lendirdikleri sevgi ise “ise sevgidir”. “Ýse sevgi”de sevgi bazý þartlara baðlanmýþtýr.

Çocuðuna yönelttiði sevgi “ise sevgi” olan ebe- veynden þu tarz seslerin yükseldiðini duyarýz:

- Sözümü dinlerSEN seni severim.

- Ödevlerini yaparSAN seni severim.

- Yemeðini yemezSEN seni sevmem, küserim vs...

Yukarýdaki örnek cümleler çoðaltýlabilir. Bu tarz yakla- þýmlarýn akabinde çocuk duygusal anlamda çok fazla yorula- caktýr. Çünkü her an ebeveyninin sevgisini ve ilgi, alakasýný kaybetme ile karþý karþýyadýr. Baþlangýçta bunun kaygýsýný yoðun olarak yaþayan çocukta yaþanmasý muhtemel bir so- run vardýr ki, o da çocuðun bir süre sonra bu sevgiyi umur- samayýþý ve ebeveynine yönelttiði sevgiyi kýsýtlamasý ola- caktýr. Çünkü bir süre sonra o da ebeveynine belli þartlar ileri sürecek ve þartlarý gerçekleþmediði vakit ebeveyni- ni duygusal anlamda tehdit edecektir. Mesela “harçlý- ðýmý artýrýrsanýz sizi severim, dolayýsýyla dediðinizi yaparým”, “izin verirseniz...” diye baþlayan cüm- leleri bir süre sonra ebeveyn çocuðundan duya- caktýr. Böylesi bir sevgi ise deðil ebeveyn-ço- cuk diyaloðunu güçlendirmeyecek, bila- kis aradaki baðý iyice zayýflatacaktýr.

Sevgi, þaka yollu bile olsa bir tehdit unsuru gibi çocu- ða sunulmamalýdýr.

ÝSE SEVGÝ

Çocuklarýnýza karþý sevgi tezahürlerinizi nasýl? Onlara “Uslu olursan seni seve- rim.” ya da “dersle- rinde baþarýlý olursan seni severim.” mi di- yorsunuz? Þartlý sev- giler kalýcý deðildir;

sevgiyi tehdit unsuru olarak kullanýlmasý da çok yanlýþtýr.

(8)

22 TEMMUZ 2006 CUMARTESÝ ailem 6

Sevginizi göstermeyi ihmal etmeyin

Çoðu zaman seviyor olmak tek baþýna iþe yaramaz. Bu sevgiyi çocuðunuza söylüyor ve hissettiriyor olmanýz gerekir. Çocuðunu- zun sevgi dilini keþfetmeli ve ona göre ço- cuðunuza yaklaþmalý ve sevginizi hissettir- melisiniz. Çocuðunuz öpülmekten ve ok- þanmaktan hoþlanýyorsa bedensel sevgi iletilerini ihmal etmemelisiniz. “Ben be- densel temastan hoþlanmam” deyip kesti- rip atmamalýsýnýz. Veya çocuðunuzun sev- giyi her an iþitme ihtiyacý varsa ona “Seni seviyorum” cümlesini sýk sýk tekrarlamalý- sýnýz. Onunla oturup konuþmalý ve birtakým davranýþsal mesajlarla sevginizi çocuðu- nuza göstermelisiniz. Ama sakýn “benim sevgim içimde” diyen ebeveynlerden olma- yýn. Çünkü bu yaklaþým sizin ve çocuðunuz adýna duygusal bir kayýp anlamýna gelir.

Ebeveyn-çocuk arasý baðý kuv- vetlendirecek olan “raðmen sev- gidir”. Raðmen sevgi, ebeveynin çocuðunu yaþadýðý her þeye rað- men, çocuðunda bulunan nega- tifliklere raðmen seviyor olmasý- dýr. Þayet bir ebeveyn tüm sami- miyetiyle “çocuðumu her þeye raðmen seviyorum” diyebiliyorsa bu çocuk tarafýndan da hissedi- lebilecek ve ebeveynin çocuðu adýna yaptýðý tüm giriþimler ba- þarýlý bir þekilde sonuçlanacak- týr. Çünkü çocuk ebeveyninin samimiyetine ve ebeveyninden gelen her türlü ikazýn veya yaklaþýmýn kendi iyiliði için olduðuna inanmýþ olacaktýr.

Bunun için tek þart kayýtsýz þartsýz sevgidir yani RAÐMEN SEVGÝDÝR. Çocuðunu bu þekil- de sevebilen bir ebeveyn çocu- ðuyla ilgili yaþadýðý sorunlar ve- ya sýkýntýlý süreçler karþýsýnda sevgisinde bir azalma olmadýðýný görecek ve daha çabuk mesafe kat edebilecektir. Çocuðunu ol- duðu gibi kabul ettikten ve öyle- ce sevebildikten sonra bu ebe- veynler çocuklarýnda bulunan negatif hasletler karþýsýnda sev- gilerini dinamik tutacak ve ge- rekli önlemleri ona göre alacak- lardýr. Bu da az evvel belirttiðim gibi ebeveynin daha çabuk me- safe kat etmesini saðlayacaktýr.

Olmasý gereken sevgi: RAÐMEN SEVGÝ

FOTOÐRAF: KÜRÞAT BAYHAN

(9)
(10)

Bütün öðrenci- lere ay- ný elif- bâ’yý okut- maya çalýþýn.

1

Cezm öðretilirken bütün harflerin üs- tün, esre ve ötre harekeli elif ile ce- zimli okunuþunu öðretin.(eb, ib, üb, et, it, üt...) Sonra da örneklere geçin.

6

Medlerin öðreti- minde önce bütün harfler elif, vav ve yâ medli okutup (ââ, îî, ûû, bââ, bîî bûû, tââ, tîî, tûû...) sonra da örneklere geçin.

7

Þeddelerin öðreti- minde ayný sistemi kullanýnýz. Önce bütün harfleri þed- deli öðretip (ebbe, ibbe, übbe, ette, it- te, ütte, …) sonra da örneklere geçin.

8

Harekeler, cezm, med- ler ve þed- de ile ilgili alýþtýrma- larla oku- mayý iyice kavrattýk- tan sonra tenvinli okunuþlara geçin.

9

Vav ve yâ þeklinde yazý- lan elif, zamir, el takýsý, okun- mayan elif ve elif-lam, uzat- ma iþaretleri (med iþaretleri) ve mukattaa harfleriyle elif- bâ öðretimini tamamlayýn.

Elif-bâ dersin- de yazý- lý çalýþ- ma yaptýr- mak iyi olur.

2

Harflerin elif, be, cim, sad gibi isim- leri üzerinde fazla yoðunlaþmayýp harekelerle oku- nuþa (sesli oku- maya ve sesi fark ettirmeye) geçin.

3

Harekeler- le beraber harflerin baþta ortada ve sonda ya- zýlýþlarýný da verin.

4

Kelime öðretimine önce harfleri ayrý yazýlan kelime- lerden baþlayýn, sonra da bi- tiþik kelimelere geçin. Bitiþ- ken harflerden oluþan keli- meleri önce ayrý ayrý yazýl- mýþ olarak sonra da bitiþik yazýlmýþ olarak okutun.

5

10

Gerek görürse- niz namaz dualarýný da yüzü- ne oku- maya baþ- lamadan önce elif- bâ’dan okutabi- lirsiniz.

11

Öðrencilerin Kur’an okumaya geçme heyecanlarýný canlý tutmak için namaz surelerini okutma- yýp Fatiha ve Baka- ra Suresi’nin ilk ayetlerinden okut- ma çalýþmalarýna baþlayýn. Her bir kelimeyi koro ha- linde tekrar ettirin.

12

Elif-bâ okutur- ken harfleri mahreçleriyle beraber düzgün kavratmaya özen gösterin.

Harf talimi yap- týrýn. Harflerin cezimli, medli ve þeddeli oku- nuþlarýný koro halinde okutun.

Elif-bâ öðretiminde Kur’an okumayý bilen öðrencilerden ve gönül- lülerden yardým alýn.

13

14

Öðrencilerin ikili ya da üçlü gruplar halin- de çalýþmalarý ve bir- birlerini dinlemelerini saðlayarak en kýsa sü- rede Kur’an’a geçmele- rini saðlamaya çalýþýn.

15

Öðrencilerinize Kur’an-ý Kerîm öðren- me, okuma ve öðret- menin faziletiyle ilgi- li hadisler okuyup ký- saca yorumlayýn.

16

Harflerin mahrec ve telaffuzlarýnýn düz- gün öðretilmesinde CD’lerden yararlanýn.

17

Elif-bâ öðretiminde

17 ÖNERÝ

Hazýrlayan: Nazif Yýlmaz (Kadýköy Anadolu ÝHL meslek dersleri öð- retmeni, (Ensar Vakfý Deðerler Eðitimi Merkezi) Kur’an Komisyonu üyesi

FOTOÐRAF: SELAHATTÝN SEVÝ

(11)

Allah’ýn rýza ve hoþnutluðu- nu kazanmak, bir mü’min için çok önemlidir ve onun hayatýnýn temel yörüngesi- dir. Cenab-ý Hakk’ýn hoþnut- luðunu kalp ve ruh dünya- sýnda hissetmek ise bu bü- yük ideale göre ikinci-üçün- cü derecede bir meseledir.

Efendimiz (sas), bu mevzuda temel ölçü kabul edilebilecek bir hadis-i þeriflerinde þöyle buyururlar: “Allah nezdinde- ki deðerinizin ne olduðunu öðrenmek istiyorsanýz Al- lah’ýn sizin nezdinizdeki yerinin ne olduðuna bakýn!”

Bu peygamberâne ölçüye göre, hayatýný Rabb’inin iste- diði þekilde yaþamaya çalý- þan, O’nun her hüküm ve ic- raatýna rýza gösteren, göste- rip bir mahbub-u matlub gi- bi O’na tutkun bulunan, her lahza O’nu düþünüp O’na kavuþacaðý ânýn özlemiyle yaþayan kimse, Allah’ýn hoþnutluðuna ermiþ ve O’nu keyfiyetler üstü bir sevgisiyle seviyor demektir.

Bir kimse, Allah’tan razý ve hoþnut olduðunu söyle- menin yanýnda, baþýna gelen kaza ve belalara, ibadet ü taatýn aðýrlýðýna, her türlü musibetlere ve zamanýn çýl- dýrtýcýlýðýna karþý her þeyi gö-

nül hoþnutluðu ile karþýla- yan; yani Allah’a karþý tavrý hep rýza televvünlü olan biri- nin, Allah nezdinde karþýla- þacaðý muamele de rýza te- levvünlü olacaktýr. Allah’ýn bir kulundan hoþnut olmasý- nýn en büyük emaresi, o ku- lun, her lahza Allah’tan hoþ- nut olduðunu soluklamasý- dýr. Her þeyiyle Allah’a tes- lim olmuþ ve “mertebe-yi kusva”da rýzayý temsil eden kimse, o ölçüde Allah tara- fýndan da seviliyor demek- tir. Ýþte bu da, “Allah onlar- dan, onlar da Allah’tan razý olmuþlardýr.” sýrrýna maz- hariyetin ifadesidir. Bun- dan daha önemli bir emare de yoktur. Bundan öte söy- lenilecek bütün hususlar teferruata aittir.

Mesela; böyle bir ufka ulaþan kiþi, içine hiç sýkýntý gelmeden namaz kýlabilir, en yorgun en sýkýntýlý oldu- ðu anlarýnda bile namaz kýl- mak onun için bir inþirah vesilesi sayýlýr. O, orucunu ayný bir ruh haleti içinde tutar.. Allah yolunda hiz- met ederken, sahip olduðu þeylerden infakta bulunur- ken hep gönül rahatlýðý içinde ve Hz. Rahman’ýn te- veccühleriyle yüz yüzedir.

Allah’ýn rýzasý kalp ve ruhta hissedilebilir mi?

“Piþmanlýk, tövbedir.”

(Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1, 376, 423, 433) En-nedemü tevbetün

BiR HADiS

ailem

KISA KISA

(12)

ÜÇ AYLARIN MANEVÝ ÝKLÝMÝ RUHUMUZU SARIYOR

Regâib’imiz

mübarek olsun

Regâib bize üç aylarýn haberci- sidir. Bu gecede Allah (cc)’ýn rahmetinin da- ðýtýldýðý müjde- lenmiþtir.

FOTOÐRAF: REUTERS

(13)

R

egâib, Türkçede kandil geceleri dediðimiz mübârek gecelerden biridir. Hicrî takvime göre, yedinci ay olan Receb’in ilk cuma gecesidir. Bu gecede Yüce Allah’ýn rahmet, baðýþ ve yardýmlarýnýn daðýtýldýðý müjdelen- miþtir. Hz. Muhammed (sas)’in Re- ceb’in ilk perþembe gününü oruçla geçirdiði ve cuma gecesinde, bu kan- dil gecesine mahsus olmak üzere 12 rekât namaz kýldýðý ifade edilir.

Bu gecede öncelikle yapýlmasý ge- reken, nefis muhasebesi ve manevi anlamda özeleþtiridir. Madde ve ma- na arasýndaki dengenin, madde lehi- ne bozulduðu; ihtilaflarýn bütün dün- yayý olumsuz yönde etkilediði; akl-ý selim yerine silahlarýn konuþtuðu bir zamanda insanýn ruhunu derin kýrýl- malardan ve acýlardan koruyabilmek için, nefis muhasebesine her zaman- kinden daha çok ihtiyacý vardýr. Dini-

mizin bize ýsrarla tavsiye ve telkin et- tiði bu yol, ihmal veya terk edilirse, insanýn varlýðý deðersizleþir. Bunun toplumsal tezahürü de, arsýzlýk, ah- laksýzlýk, haksýzlýk, hýrsýzlýk, yolsuz- luk, kin ve intikam duygularýnýn yaygýnlaþmasý; merhametsizlik ve sevgisizlik biçiminde ortaya çýkar.

Nefsiyle muhasebesini hakkýyla yapanlar ve iç dünyasýna yönelen- lerde görülen ilk deðiþim, bütün kö- tülükleri reddedip, Allah’ýn yeryü- zündeki halifesi olan insanýn ýstý- raplarýný yüreklerinde hissetmeleri- dir. Regâib, nefis muhasebesi baký- mýndan bizim için bulunmaz bir fýr- sattýr. Bunu fýrsat bilerek bu gece hatalarýmýz varsa onlara tövbe ede- lim, menfi duygu ve düþüncelerimi- zi kaplerimizden atalým. Allah ve Resûlü’nü bize unutturan þeyleri bir tarafa býrakalým. Haset, kin, düþmanlýk, haksýzlýk ve zulüm ça- muruna bulaþmaktan sakýnalým.

Kandil, Rabb’imizin ve Resûlü’nün mübarek saydýðý gecelere verilen isimdir. Bu geceler Ra-

mazan’ýn yirmi yedinci gecesi olan Kadir, Receb ayýnýn yirmi yedinci gecesi olan Mirac, Þaban ayýnýn on beþinci gecesi olan Berat, Receb ayý- nýn ilk cuma gecesi olan Regaib ve Rebiülevvel ayýnýn on ikinci gecesi olan Mevlid’dir. Osmanlýlar döne- minde, II. Selim zamanýndan baþla- yarak minarelerde kandiller yakýla- rak duyurulduðu ve kutlandýðý için kandil olarak anýlmaya baþlayan ge-

celere Kandil-i Þerif de denir. Ayrýca her gece, Leyle-i Kadir, Leyle-i Mi- rac gibi terkiplerle de anýlýr. Hicretten üç yüz yýl sonra ilk kez Mýsýr’da, Fatimiler döneminde Mevlid; dört yüzyýl sonra da Ku- düs’te Mirac, Regaib ve Berat gecele- ri ihya edilmeye, bu geceler camiler- de cemaatle yapýlan ibadetlerle ya- þatýlmaya baþlandý. Daha sonra bu kutlamalar gelenekleþti. Yüzyýllardýr kandiller camilerde okunan mevlid ve Kur’an’la yapýlan dua ve ibadet- lerle canlý biçimde kutlanmaktadýr.

ailem

REGÂÝB KANDÝLÝ

MUSTAFA AYDIN

Çeraðýmýz nur olsun

Kul hakkýndan kaçýnalým

Birbirimize, anne ve bababýmýza, yakýnlarýmýza sevgiyle ve iyilikle yaklaþalým. Dün- yamýzý saran düþmanlýklara karþý birlik ve beraberlik içinde olalým. Gönüllerimiz- de iyilik, fazilet ve bilgi ýþýðýný yakalým. Kalplerimiz bu güzel duygularla dolsun.

ailem 11 22 TEMMUZ 2006 CUMARTESÝ

(14)

On sekizinci asýrda yaygýnlaþtý

Regâib geceleri tekke ve zaviyelerde 18’inci asýrda göste- riþli törenlerle kutlanmaya baþlandý. Þairler, “reðâibiye”

adý verilen þiirler yazdýlar. Bu þiirlerin bazýlarý bestelene- rek yapýlan merasimlerde okundu. Diðer kandil gecelerin- de olduðu gibi, Regâib kandillerinde de minârelere kandil- lerin asýlmasý gelenek haline geldi. Halk arasýnda Regâib gecelerinde ibâdet ve duada bulunma, geceyi kandil simi- di ve þekerlemeleri ile kutlama âdeti yerleþti. Bu gibi âdet- ler, günümüzde de varlýðýný sürdürmektedir. Regâib gece- lerinde dua etmek, tevbe ve istiðfarda bulunmak, bu ge- ceyi kutsal kabul etmek suretiyle çeþitli ibâdetlerle ge- çirmek, genel olarak alimler arasýnda kabul görmüþtür.

Regâib ne anlama geliyor?

Regâib, Arapça bir kelimedir ve “reðabe” kökünden gelmek- tedir. “reðabe”, kelime olarak, herhangi bir þeyi istemek, ar- zulamak, ona karþý meyletmek ve onu elde etmek için çaba sarf etmek demektir. “reðîb” kelimesi ise, “reðabe”den türe- miþ olan bir isimdir ve kendisine raðbet edilen, arzulanan, taleb edilen þey demektir. “Reðîbe”nin çoðulu da “reðâib”

dir. Bu gece Peygamberimiz’in ana rahmine düþtüðü yönün- de rivayetler vardýr ancak ilmi dayanaðý yoktur. Regaib Kandili Ýslam aleminde hicri 480 yýlýndan itibaren kutlan- maya baþlanmýþtýr. Bizim için önemli olan þudur: Üç ay- larýn ilk cuma gecesi olan bu gece, Allah’a çokça yalvar- mak, yakarmak, dua etmek ve af dilemek için bir vesile- dir ve bir fýrsattýr. “Üd’ûnî estecib lekum” yani “Bana dua edin ki, size icabet edeyim” kudsi vaadine tâbi olmaktýr.

FOTOÐRAF: LEVENT GÜLER

(15)

ailem

REGÂÝB KANDÝLÝ

ailem 13 22 TEMMUZ 2006 CUMARTESÝ

Meleklerle birlikte olun

Regaib Gecesi ismini melekler vermiþlerdir. Her cuma gecesi kýymetlidir. Bu iki kýymetli gece bir araya gelince, daha kýymet- li oluyor. Allahü Teâlâ, bu gecede, müminlere, ragibetler [ihsan- lar, ikramlar] yapar. Bu geceye hürmet edenleri affeder. Bu ge- ce yapýlan dua kabul olur, namaz, oruç, sadaka gibi ibadetle- re, sayýsýz sevaplar verilir. Regaib Gecesi’ni ibadetle geçirme- li, kazasý olan, hiç deðilse bir günlük kaza namazý kýlmalýdýr.

Üç aylarý nasýl deðerlendirebiliriz?

Nafile oruçlarla

Pazartesi-perþembe oruçlarýný gücümüz yettiðince tutabili- riz. Yapamýyorsak, “dilimize, gözümüze ve kulaðýmýza” gü- nah orucu tutturabiliriz!

Nafile namazlarla

Akþam namazý sonrasý ev- vabin, duha namazý, tehec- cüt namazý vb. kýlarak. Ya da kazaya kalmýþ namazla- rýmýz varsa her namazýn sonuna bir adet ekleyip ka- za ederek...

Hayýr ve hasenatla

Kiþinin tebessümü bile sada- ka hükmündedir. Herþeyi hayra yormak, iþin oluruna gitmek, müslümanlar arasýn- daki iþleri hal yoluna koyma- ya çalýþmak, dargýnlarý barýþ- týrmaya, küskünleri ýsýndýr- maya çalýþmak hayýr ve hase- nat hükmündedir. Hele bir de maddi imkanýnýz varsa bu daha çok sevap kazanma im- kaný verir Müslüman’a. Bazý mübarek vakitlerde Kur’an’ýn normalde 1’e 10 olan sevabý, 1’e 700 bine kadar çýkabil- mektedir. Yine sadaka ve ze- katlarýn sevaplarý da öyledir.

Müslümanlar bundan mah- rum kalmamak için mesela zekatlarýný Ramazan’ýn en mübarek vakitlerinde verme- ye gayret ederler.

FOTOÐRAF: ONUR ÇOBAN

(16)

Bir çocuk akýl bâlið olduðu zaman veya bir insan keli- me-i tevhidi söyleyip Müslü- man olduðunda kendisiyle il- gili bazý dinî sorumluluklar

baþlar. Her Müslüman’ýn, imanýn altý þartýný, yani

“Âmentü”nün mânâsýný öð- renerek bunlara inanmasý ve

“Ýslâmiyet’i, yani Muham- med Aleyhisselâm’ýn söyle-

diði emirlerin ve yasaklarýn hepsini Allah’ýn (cc) bildirmiþ

olduðuna inandým.” demesi lazýmdýr. Bu bölümümüzle dinin ana unsurlarýný sizlere

yeniden hatýrlatmayý amaçlýyoruz.

Huzurlu hayat rehberimiz

AÝLEM

FOTOÐRAF: AFP

(17)

Abdest nedir?

Dirsekler ile beraber ellerin, yü- zün; topuklarýyla beraber ayakla- rýn temiz su ile yýkanmasý ve baþýn meshedilmesidir.

Adak nedir?

Kiþinin dinen yükümlü olmadýðý halde, farz veya vacip türünden bir ibadet yapacaðýna dair Allah’a söz vermesidir. Mesela ‘þu iþim olursa kurban keseceðim veya bir gün oruç tutacaðým’ demek gibi…

Ahiret ne demektir?

Kýyametin kopmasýndan sonra baþla- yan ve sonsuza kadar devam edecek olan cennet ve cehennem hayatýdýr.

Ahkam nedir?

Kur’an ve sünnetin içerdiði dinî hükümlerdir.

Ahlâk nedir?

Bir kiþinin iyi veya kötü olarak nitelen- mesine sebep olan manevî deðerleri, huylarý ve bunlarýn tesiri ile ortaya koyduðu davranýþlarýn bütünüdür.

Allah’ın rızası ne demektir?

Yapýlan herhangi bir iþten Allah’ýn hoþnut olmasýdýr.

Amin ne demektir?

Yapýlan duâ için, “Ya Rabbi kabul buyur!” demektir.

Arafat nedir?

Hacý adaylarýnýn arefe günü top- landýklarý, Mekke’nin güneydoðu- sunda bulunan bir bölgedir.

Ashâb ne demektir?

Hz. Peygamber’i dünya gözü ile gören ve O’nunla sohbet eden Müslümanlardýr.

Ebedî ve ezelî ne demektir?

Ebedî, sonu olmayan; ezelî ise baþlangýcý olmayandýr.

TERÝMLER

(18)

Ýmanýn þartý: Altý Ýslâmýn þartý: Beþ

Guslün farzý: Üç

Teyemmümün farzý: Ýki

Otuz iki farzýn içinde neler vardýr?

Namazýn farzý: On iki Abdestin farzý: Dört

Ýmanýn Þartlarý (6)

1- Allah’ýn varlýðýna ve birliðine inanmak.

2- Meleklerine inanmak.

3- Allah’ýn indirdiði kitaplarýna inanmak.

4- Allah’ýn peygamberle- rine inanmak.

5- Âhiret gününe inanmak.

6- Kadere, yani hayr ve þerlerin (iyilik ve kötülük- lerin) Allah’tan (cc) oldu- ðuna inanmak.

Ýslâm’ýn Þartlarý (5)

7- Kelime-i þehâdet getirmek.

8- Her gün beþ kere vak- ti gelince namaz kýlmak.

9- Malýn zekâtýný vermek.

10- Ramazan ayýnda her gün oruç tutmak.

11- Gücü yetenin ömründe bir kere hacca gitmesi.

Namazýn Farzlarý: (12)

A- Dýþýndaki farzlarý (6) 12- Hadesten tahâret (Cünüplük ve abdestsiz- likten temizlenmek).

13- Necasetten tahâret (Namaz kýlýnan yerin ve elbisemizin temiz olmasý).

14- Setr-i avret (Avret yerlerimizin kapalý olmasý).

15- Ýstikbâl-i kýble (Kâbe’ye yönelmek).

16- Vakit.

17- Niyet.

B- Ýçindeki farzlarý (6) 18- Ýftitah Tekbîri (Baþ- langýçta tekbir) almak.

19- Kýyâm (Ayakta durmak).

20- Kýrâat (Kur’an’dan bir bölüm okumak).

21- Rükû’ (Eðilmek).

22- Secde (Alnýn ve burnun yere deðmesi).

23- Ka’de-i âhire (Son oturuþ).

Abdestin Farzlarý: (4)

24- Yüzü yýkamak.

25- Elleri dirsekler ile birlikte yýkamak.

26- Baþýn dörtte birini mesh etmek.

27- Ayaklarý topuklar ile birlikte yýkamak.

Guslün Farzlarý (3)

28- Aðzý yýkamak (mazmaza).

29- Burnu yýkamak (istinþak).

30- Bütün bedeni yýkamak.

Teyemmümün Farzlarý (2)

31- Niyet etmek.

32- Ýki eli temiz topraða

vurup, yüzü mesh etmek

ve tekrar iki eli temiz top-

raða vurup, her iki kolu

dirsekten avuca kadar

meshetmek.

(19)

Ýslam’a inanan bir insan “neye, nasýl inandýðý- ný” da çok iyi bilmelidir.

Esmâ-ü’l Hüsnâ, Allah’ýn güzel isimleri demektir.

Bir âyet-i kerîmede; “En güzel isimler O’nundur (Allah’ýndýr)”

(Haþr, 24) buyurulmaktadýr.

Diðer bir âyette de; en güzel isim- lerin Allah’a ait olduðu belirtildik- ten sonra, bu isimlerle dua edilme- si tavsiye olunmaktadýr (A’râf, 180).

Allah (cc) hakkýnda ancak âyet ve hadîslerde zikri geçen ve söylen- mesine izin verilmiþ olan isimler kullanýlabilir. Rastgele isim izafe edilemez.

Esmâ-ü’l Hüsnâ ile ilgili olarak Buhârî ve Müslim’de:

“Allah’ýn 99 ismi vardýr. Kim bun- larý ezberlerse (îman eder ve ez- bere sayarsa) cennete girer.” bu- yurulmuþtur.

Tirmizî, Ýbn-i Hibban ve Hâkim’in bu konudaki rivâyeti ise þöyledir:

“Kim bunlarý (Esmâ-ü’l Hüsnâ’yý) mânâlarýný anlayarak sayar, bunlar- la Allah’ý zikrederse cennete girer.”

ALLAH

Bu ism-i þerif, Cenâb-ý Hakk’ýn has ismidir. Bu itibarla diðer isimlerin ifade ettiði bütün güzel vasýflarý ve Ýlâhî sýfatlarý içine alýr. Diðer isim- ler ise, yalnýz kendi mânalarýna delâlet ederler. Bu bakýmdan Allah isminin yerini hiçbir isim tutamaz.

Bu isim, Allah’tan baþkasýna ne hakikaten ve ne de mecazen verile- mez. Diðer isimlerin ise, Allah’tan baþkasýna isim olarak verilmesinde bir mahzur yoktur. Ýnsanlara Kadir, Celâl ismini vermek gibi. Yalnýz bu isimlerin baþýna, insanlara izafe edildiklerinde, “kul” mânâsýna gelen “abd” kelimesinin ilâvesi güzeldir. Abdülkadir ismi gibi...

ESMÂ-Ü’L HÜSNÂ

FOTOÐRAF: HAMÝT ÇÝÐDEM

(20)

22 TEMMUZ 2006 CUMARTESÝ ailem 18

Ýslam’ýn dört ana kaynaðý vardýr

Kitap: Allah tarafýndan Pey- gamberimiz Hz. Muham- med’e (sas) vahiy yoluyla yaklaþýk 23 senede indirilen ve günümüze kadar bir har- fi bile bozulmadan gelen Kur’an-ý Kerim’imizdir. Laf- zý da mânâsý da ilahidir.

Sünnet: Peygamber Efendi- miz’in (sas) mübarek sözleri, uygulamalarý ve yapýlmasýna engel olmadýklarý þeylerdir.

Ýcma: Peygamberimiz’den sonra Ashabý Kiram’ýn ve sonra gelen asýrlarda yetiþen Ýslam alimlerinin dini bir ko- nuda ittifak etmeleridir.

Kýyas: Hakkýnda âyet ha- dis bulunan bir mesele- nin hükmünü, aralarýn- daki ortak baðdan dolayý, hakkýnda ayet hadis bu- lunmayan meselenin hük- müne baðlamaktýr.

Ýnanç yönünden insanlar üçe ayrýlýr

Ýnsanlar inanç yönünden, “Mümin, kâfir, münafýk” olmak üzere üç kýsma ayrýlýrlar.

Mümin, Allah’ýn varlýðý ve birliði baþta ol- mak üzere, Peygamberimiz’e ve onun ge- tirdiði her þeye inanan ve inandýðýný ifade eden kimseye denir. Kâfir, inanmayan ve inanmadýðýný söyleyen kiþiye denir.

Münafýk, kalbi ile inanmayan, fakat di- li ile inandýðýný söyleyen kiþiye denir.

Ýmanýn

makbul olmasýný gerektiren þartlar

Ýmanýn gerçek ve makbul olmasý için birtakým þartlar gereklidir. Kiþinin imanýn- da þüphe halinde olmamasý, dinî hüküm- lerle alay edip hafife almamasý, inkar söz- leri ve davranýþlarýnda bulunmamasý ge- rekir. “Eþhedüenlâilâhe illallâh ve eþhedü enne Muhammeden abdühü ve rasûlüh”

(Ben þahitlik ederim ki, Allah’tan baþ- ka ilah yoktur; yine þahitlik ederim ki Hz. Muhammed Allah’ýn kulu ve rasu- lüdür) demeyen Müslüman olamaz.

Din üç

kýsýmdan oluþur

Ýman: Allah’tan Peygambe- rimiz’e gelen her þeyi tasdik etmektir.

Amel: Ýnanýlanla amel etmektir.

Ahlak: Ýnsanýn fýtratýna yerle- þen huylardýr. Bu huylarýn en güzel olaný en makbul olanýdýr.

Efendimiz, “Ahlak’ýn en güze- li”ni göstermiþ ve yaþamýþtýr.

Ýman nedir?

Ýman, sözlükte inanmak ve tasdik etmek manalarýna gelir. Dinî terim olarak ise; Pey- gamberimiz’in (sas) Allah’tan getirdiði her þeyi kalp ile tasdik, dil ile ifade etmektir.

FOTOÐRAFLAR: REUTERS

(21)

Allah vardýr ve bizim bilip bilemediðimiz, zihnimizin kavrayýp kavrayamadýðý bütün

“en güzel” isimlere ve

sýfatlara sahiptir. Yarattýklarýnýn hiçbirine benzemez. Hiçbir þey O’nun dengi ve benzeri deðil- dir. Alemlerde, yerde ve gökte yalnýz O’nun (cc) tasarruf hakký vardýr. Ýlminin ve kudretinin ni- hayeti yoktur. Herþeyi bilir, gö- rür ve ayný anda idare eder.

Kainatý yaratan, idare eden, kendisine ibadet edilen tek ve en yüce varlýk olan Allah’a iman, iman esaslarýnýn birincisi ve te- melidir. Bütün ilahî dinlerde Al- lah’ýn varlýðý ve birliði (tevhid) en önemli inanç esasý olmuþtur.

Çünkü bütün inanç esaslarý Al-

lah’a imana ve O’nun birliði esasýna dayan- maktadýr. “Allah” ke- limesinin, kendisine ibadet edilen yüce varlýðýn özel ismi olduðunu ka- bul eden bütün Ýslam alimleri konu ile ilgili açýklamalarý sýra- sýnda O’nu þöyle tanýmlamýþlar- dýr: “Allah, varlýðý zorunlu olan ve bütün övgülere layýk bulunan yüce varlýðýn adýdýr”.

Tanýmdaki “varlýðý zorunlu olan” kaydý (vâcibü’l vücud), Allah’ýn yokluðunun düþünü- lemeyeceðini, var olmak için baþka bir varlýðýn O’nu var et- mesine ve desteðine muhtaç olmadýðýný, dolayýsýyla O’nun, kainatýn yaratýcýsý ve yönetici- si olduðunu ifade etmektedir.

Allah’a (cc) iman

Aşere-i mübeşşere nedir?

Ve kimlerdir?

Dünyada iken Hz. Peygamber tara- fýndan cennetle müjdelenen on ki- þiye Aþere-i mübeþþere denir. Bun- lar: Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz.

Osman, Hz. Ali, Hz. Talhâ, Hz. Zü- beyr, Hz. Avf oðlu Abdurrahman, Hz. Sa’d, Hz. Zeyd oðlu Saîd, Hz.

Ebû Ubeyde (ra) hazretleridir.

Aşûre nedir?

Kameri takvimin birinci ayý olan muharremin onuncu gününe veri- len isimdir.

Ayet nedir?

Kur’an-ý Kerim’de durak iþaretleri arasýndaki cümle ya da ifadelerdir.

Beytullah ne demektir?

Müslümanlarýn namaz kýlarken yö- neldikleri Kâbe’nin diðer adýdýr.

Bid’at nedir?

Dinin aslýndan olmadýðý halde din- denmiþ gibi algýlanan þeylerdir.

Câiz nedir?

Yapýlmasý dinen yasak olmayan þeydir.

Cami ve mescid nedir?

Müslümanlarýn toplu halde veya tek baþýna namaz kýlýp, ibadet ettikleri umuma açýk mübarek mekânlardýr.

Din nedir?

Hür iradeleriyle inanan akýl sahibi insanlarý, en iyiye, en doðruya, en güzele ve ebedî mutluluða ulaþtý- ran Ýlahî kanunlar bütünüdür.

Dört büyük kitabı biliyor musunuz?

Dört büyük kitap: Tevrât, Zebûr, Ýncil ve Kur’an’dýr.

Duâ nedir?

Kulun istek ve arzularýný uygun bir üslupla Allah’a arz etmesidir.

TERÝMLER

FOTOÐRAF: LEVENT GÜLER

(22)

22 TEMMUZ 2006 CUMARTESÝ ailem 20

FOTOÐRAF: AP

(23)

Biz, Allah’ýn zatýný ve mahiyetini bilemediðimiz ve kavrayamadýðýmýz için O’nu isim ve sýfatlarýyla tanýrýz. Kur’an-ý Kerîm, “O’nu gözler idrak edemez. Fakat O, gözleri idrak eder. O, eþyayý pek iyi bilen, her þeyden haberdar olandýr” (En’am 6/103) buyurarak, Allah’ýn zatýný idrak etme- nin imkansýz olduðunu açýklamýþtýr. Hz. Peygamber de bu konuda þöy- le buyurmuþtur: “Allah’ýn yarattýklarý hakkýnda düþününüz. Fakat Al- lah’ýn zatý hakkýnda düþünmeyiniz. Siz buna hiç güç getiremezsiniz”.

Yüce Allah’ýn sýfatlarý iki gruba ayrýlýr: Zatî sýfatlar, sübûtî sýfatlar.

Biz Allah’ý isim ve sýfatlarýyla tanýrýz

Sadece O’nun zatýna mahsus olup, yarattýklarýndan herhangi birisine verilmesi mümkün ol- mayan þu altý sýfattýr.

Vücûd: Allah’ýn, kendisine has bir varlýða sahip olmasý. O’nun varlýðý, kendindendir. Varlýðýn zýddý olan yokluk, O’nun için söz konusu deðildir.

Kýdem: Varlýðýnýn baþlangýcýnýn olmamasý. Ne kadar geriye gidi- lirse gidilsin, O’nun var olmadý- ðý bir an yoktur.

Beka: Allah’ýn varlýðýnýn sonu- nun olmamasý. Ne kadar ileriye gidilirse gidilsin, O’nun olmaya- caðý bir an düþünülemez.

Muhâlefetün li’l-Havadis: Al- lah’ýn, sonradan olmuþ varlýkla- rýn hiçbirisine hiçbir þekilde benzememesi. O’nun zatý, hatý- rýmýza ve zihnimize gelen her þeyin ötesindedir.

Vahdaniyet: Allah’ýn zatýnda, sýfatlarýnda ve fiillerinde tek ol- masý, eþinin ve benzerinin bu- lunmamasý.

Kýyam bi-nefsihi: Varlýðýnýn kendinden olmasý. O’nun varlý- ðýna sebep olan baþka bir varlýk, baþka bir irade ve kudret yoktur.

Varlýðý, zatýnýn gereðidir.

Benzerleri sýnýrlý ve vasý- talý olarak insanlara veril- miþ olsa da, Allah’ýn kendisine has olan bu sý- fatlarý sýnýrsýzdýr ve her- hangi bir vasýtaya muh- taç deðildir. Bunlar sekiz tanedir.

Hayat: Allah’ýn kendisi- ne has bir hayata sahip olmasý, ölümsüz olmasý.

Ýlim: Allah’ýn, olmuþ, olan ve olacak her þeyi bilmesi.

Semi’: Cenab-ý Hakk’ýn, gizli, aþikâr her þeyi iþit- mesi.

Basar: Yüce Yaratýcý’nýn, her þeyi görmesi. Hiçbir þeyin O’ndan gizli kal- mamasý.

Ýrade: Allah’ýn, dilediði her þeyi dilediði gibi yap- masý.

Kudret: Sonsuz ve sýnýr- sýz güç sahibi olmasý.

Kelâm: Allah’ýn, kelâm sahibi konuþan bir Varlýk olmasý.

Tekvin: Allah’ýn, yok olaný, yokluktan varlýða çýkarmasý, yaratmasý.

Zatî sýfatlarý Subûtî sýfatlarý

1.

Ýnanýlacak þeylerin her birine, açýk ve geniþ þekilde, ayrýntýlý ola- rak inanmaya ne ad verilir?

2.

Dört büyük melek vardýr. Bunlar Cebrail, Mikail ve Azrail (as)’dýr. dör- düncüsünün adý nedir?

3.

Orucun üç çeþidi vardýr. Bunlardan ikisi farz (Ramazan) ve vacip (adak) orucudur. üçüncüsü hangisidir?

4.

Delillere dayalý olmaksýzýn sadece çevrenin telkini ile meydana gelen ve adeta kiþinin Ýslam toplumunda do- ðup büyümüþ olmasýnýn tabii sonucu olarak gözüken imana ne ad verilir?

5.

Allah (cc)’ýn dilediði þeyleri peygam- berlerine bildirmesine ne denir?

6.

Peygamberimiz (sas)’in ismi anýldýðýnda ne yapýlýr?

7.

Kendisine dört büyük kitaptan Tevrat verilen, Beni Ýsrail peygamberlerinden olan Tevhit mücadelesinde batýlýn temsilcisi olarak Firavun ile karþý- laþmýþ, düþmaný Firavun’un sarayýn- da büyümüþ, zamanýn silahý olarak eline verilen asasý ile sihirbazlarý di- ze getirmiþ, Turu Sina daðýnda Allah (cc) ile konuþtuðu için lakabý Kela- mullah olan peygamber kimdir?

8.

Hangi sünneti yerine getirmek hangi farzý yerine getirmekten daha fazla sevap kazandýrýcýdýr?

TEST

1.Tafsili iman 2.Ýsrafil 3.Nafile oruç 4.Taklidi iman 5.Vahiy denir.

6.Salat ve selam getirilir.

7.Hz. Musa (as)

8. Selam vermek sünnet, al- mak farz olduðu halde, selam vermenin sevabý daha fazladýr.

CEVAPLAR

(24)

22 TEMMUZ 2006 CUMARTESÝ ailem 22

Dil, Allah’ýn kullarýna verdiði büyük bir nimettir.

Kiþi diliyle ya ebedi kutlu saraylarý ya da ebedi sýkýntýlarý kazanýr. Neyi söylemesi yahut söyleme- mesi gerektiðini bilemeyen dil, kiþiyi ziyana uðratýr.

D

il, bilindiði üzere söz söyle- menin aracýdýr. Allah’ýn büyük bir nimetidir. Kendisi kü- çüktür; ama yaptýðý iþ büyüktür.

Her þey dille ilgilidir. Mesela di- ðer organlarýn yetenekleri sýnýr- lýdýr. Göz, renk ve suretleri gö- rür; kulak sesleri iþitir vs. Ama dil’in sahasý geniþtir. Onun imkânlarýnýn sonu yoktur. Dola- yýsýyla bu etkileri hem hayýr hem de þer konusunda böyledir.

Bu araç, kontrolsüz kullanýlýrsa yani kiþi dili üzerine malik de- ðilse neyi söylemesi yahut söyle- memesi gerektiðini bilemez ise dil, kiþiyi ziyana uðratýr. Bunun için çok söylemekten kaçýnmak gerekir. Çünkü o zaman dilin kontrolü güçleþir. Zehirli bir kýlýca dönüþür. Kiþiyi Hakk’tan uzaklaþtýrýr. Gönüller yýkar, insanlarý incitir. Fitnelere se- bep olur, kanlar döktürür. Bu yüzden her sözü söylememek gerekir. Söylenmesi icap eden- leri iman, akýl ve gönül süzge- cinden geçirdikten sonra söylemek doðru olur. Eðer, hak olan söylenemeyecekse susmak en doðrusudur. Konuþ- manýn dil’in ameli olduðunu bi- lerek hareket etmek gerekir.

15. asrýn önemli mutasav- výflarýndan Eþrefoðlu Rumi, 1448’de telif ettiði ‘Müzekki’n Nüfus’ adlý eserinde, insanýn er- gin ve yetkin bir hale gelmesi- nin yollarýný anlatýrken üç kav- ram üzerinde özellikle durur.

Bunlar, nefsi temizlemenin üç þartý olan az yemek, az uyumak ve az söylemek, diðer bir ifa- deyle dil’in ýslahý meselesidir.

Bu son mesele insan iliþkileri baðlamýnda her zaman olduðu gibi bugün için de çok önemli- dir. Eþrefoðlu ‘dil’in ameli olan sözleri, haram sözler, helal sözler, helal ve haram karýþýk sözler diye ayýrarak inceler:

DiLiNE MALiK OL

EY KiÞi!

MUSTAFA ÖZÇELÝK

FOTOÐRAF: REUTERS

(25)

ailem

SÖZ

Yalan söylemek: Gerçeði gizle- mek, yalan yere söz vermek ve ye- min etmek, yalancý þahitlik yapmak.

Þirk ve küfür kokan sözler söyle- mek: Bu sözler kiþinin tevhid akide- si üzerinde olumsuz etkiler yapar.

Ahlaksýzlýk ifade eden sözler söylemek

Kovuculuk özelliði taþýyan sözler Bir fasýðý yüzüne karþý yahut ar- dýndan övmek

Ýyi bir þeye kötü, kötü bir þeye iyi demek

Adaletsiz biri için ‘adildir’ demek Yemin ederek söz söylemek

Laf taþýmak: Laf taþýyan kiþi sihir edici ve büyücüden daha tehlikelidir.

Onlarýn bir yýlda baþaracaðýný kovu- cu bir dakikada baþarýr.

Halka maskaralýk edip onlarý gülüþ- türmek, birini yahut birilerini alaya al- mak, tahfif etmek: (Böyle sözler gönül

öldürür, kine, öfkeye sebep olur, kiþide- ki heybet ve hürmeti yok eder. Hayayý öldürür, kiþiyi küçültür.) Hikmetli latifeleri, gönül hoþluðu saðlayan ve kimseyi incitmeyen þakavari sözleri bu sözlerden ayýrmak gerekir.

Lanet bildiren sözler söylemek:

Eþrefoðlu “mümin lanet edici ola- maz” hadisinden hareketle kiþiler ve diðer varlýklar için bu tür söz- lerden kaçýnýlmasýný söyler.

Birinin sýrrýný baþkasýna söylemek:

Çünkü sýr emanettir. Baþkasýna söyle- mek emanete ihanettir. Sýr saklamanýn güç olduðunu belirten Eþrefoðlu, iþin en doðrusunun kiþinin kendi sýrýrýný kendi- sinin korumasý gerektiðini belirtir.

Gýybet etmek: Ýnsanýn, duyduðu zaman hoþuna gitmeyecek olan bir hususu gýyabýnda söylemek

Bühtanda bulunmak: Söylenen þey o kiþide yoksa bunun adý bühtan olur.

Haram sözler ruhu yakar

Eþrefoðlu, bu sözlerin hepsini tehlikeli ve zararlý bulmakla beraber en çok gýy- bet ve bühtan üzerine durur. Burada çýkýþ noktasý bu konuyla ilgili ayet hük- münün çok kesin olmasýdýr: “Ey iman edenler, zannýn birçoðundan sakýnýn, çün- kü zannýn bir kýsmý günahtýr. Müslümanlarýn ayýp ve kusurlarýný araþtýrmayýn, bir kýsmýnýz bir kýsmýnýzý arkasýndan hoþlanmayacaðý sözle çekiþtirmesin. Hiç sizden biri ölü kardeþinizin etini yemek ister mi?...” (Hucurat suresi, 12)

H e l a l s ö z l e r n e l e r d i r ?

Günahlarýný anan tövbe sözleri Kiþinin günahlarýný anýp onlara tövbesini bildiren, Allah’tan baðýþlanma dileyen sözlerdir. Bunlar ki- þinin hatalarýný gör- mesini, onlardan sa- mimiyetle vazgeçme- sini saðlar. Ýç arýn- maya vesile olurlar.

Evliya sözlerini nakletmek

Evliyalar, manevi arýn- malarýný gerçekleþtir- miþ Hak dostlarýdýr.

Onlar Rab’leriyle kur- duklarý samimi rabýta ile Hak rýzasýna uy- gun sözler söyledikleri için bu sözlerin baþ- kalarýna aktarýlmasý hayra vesile olur.

Efendimiz’e salavat getirmek Salavat, Efendimiz’i övme ve O’na dua etme mahiyetinde- ki sözlerdir. Bu tür sözlerin de ki- þide bir örnek ve önder olarak Hz.

Peygamber’e baðlý- lýk bilincinin oluþ- masýnda etkilidir.

Nasihatte bulunmak Vaaz ve nasihat bilgi ve fikir sahi- bi insanlarýn iþi olmalýdýr. Aksi takdirde boþ ve anlamsýz sözlere dönüþürler. Fayda yerine konuþana da dinleyene de ziyan verirler.

Halký Hak yoluna sevk edici sözler Müminin asli gö- revlerinden biri iyiliði emr ve kö- tülükten sakýndýr- maktýr. Bu ba- kýmdan söylenen sözün muhakkak Hakk’a ve haki- kate uygun olma- sý gerekir.

ailem 23 22 TEMMUZ 2006 CUMARTESÝ

(26)

Kur’an okumak

Kur’an Allah’ýn buyruk ve yasaklarýný, kulun dünya ve ahiret saadeti için gerekli olan kurallarýný açýklayan bir kitap olarak Müslümanlarýn yol haritasýdýr. Dolayýsýyla Kur’an okumak, devamlý ola- rak doðru yol üzerinde yürü- menin olmazsa olmaz þartý- dýr. Üstelik zikir, salavat gibi sözlerin söylenmesinin kiþi- nin kalbi üzerinde de olum- lu etkileri olacaðý aþikardýr.

Çünkü dil ile gönül arasýnda sýký bir rabýta vardýr.

Allah’ýn adýný anmak, zikr bildiren sözler Bunlar, Esmâ-ü’l Hüsnâ’da belirtilen Allah ve O’na ait sýfatlarý belirten Rahman, Rahim, Melik, Aziz, Rafi gibi kavramlardýr. Kiþi bu sözleri söyleyerek Yaratýcý’nýn sýfat- larýný her daim bilme, hatýr- lama ve kul olarak kendine düþen vazifeyi görme imka- ný bulur. Mesela Allah’ýn Habir sýfatýný zikreden biri, bu kavramla Allah’ýn her þe- yin içyüzünden haberli ol- duðu bilgi ve bilinciyle her türlü yalandan, çirkinlikten, gizli ve açýk kötülüklerden kaçýnma ihtiyacý duyar.

Kiþiyi dünyaperestlikten gafletten uzaklaþtýran sözler

Çünkü dünya, kiþiyi ken- dinden ve Rabb’inden uzaklaþtýran tehlikelerle doludur. Kiþinin böylesi bir gaflete düþmesini en- gelleyici sözlerin söylenme- sinin faydalarý ortadadýr.

ailem

SÖZ

Eþrefoðlu bazý sözlerde ise helal ve haramýn karýþýk olabileceðini belirtmektedir. Ýçinde haram un- suru olabilme ihtimalinden dolayý bu sözlerin neler olduðunu da ge- nel bir bakýþ açýsýyla þöyle açýk- lar: Yukarýda helal olduðunu be- lirttiðimiz sözlere riya ve þöhret niyeti karýþýrsa, bilgi, irfan ve ih- lastan uzak olursa, mesela sözü söyleyen için iyi þeyler düþünül- sün için söylenmiþse haram sözle- re dönüþürler. Böylesi sözlerden

de kaçýnmak gerekir. Çünkü bura- da hem ilaç hem zehir vardýr.

Ama zehir ilacýn tesirini yok eder.

Eþrefoðlu’nun lisan bahsinde söyledikleri elbette Allah ve Resû- lü’nün söyledikleridir. Bu baðlam- da konuyla ilgili bir ayet ve bir ha- dis þöyledir: “Çok sözde hayýr yok- tur. Meðer þol kiþiler sözünde hal- ka sadaka etmeðe ve hayýr hasenat etmeðe veyahut emr-i maruf ile ve- yahut küsleri barýþtýrmakla halký ýslah için söylene.” (Nisa 114)

Helal ve haram karýþýk sözler

Bir þey öðret ki, onunla cennete gireyim!

Bir kiþi Peygamberimiz’e gelerek “Ba- na öyle bir amel söyle ki onunla cen- nete gireyim.” der. Peygamberimiz,

“Açlarý doyur, susuzlarý kandýr, muh- taçlarýn ihtiyaçlarýný gider.” diye cevap verir. O kiþi bunlara gücü- nün yetmeyeceðini bildirir. Pey- gamberimiz de bunun üzerine,

“Var, dilin üzerine malik ol. Ne olursa hemen söyleme. Eðer söy- lersen, sözün hayýrlýsýný söyle.” bu- yurarak “Ýlahi, Sen dilimizi bu afet- lerden sakla! Amin, yâ Rabbe’l-âle- min…” diyerek sözlerini bitirir.

Eþrefoðlu’nun dil bahsinde söyle- diklerini sadece günlük konuþmalar

çerçevesinde ele almamak gerekir.

Çünkü sözün iyisi de kötüsü de bu- gün için çok farklý vasýtalarla söyle- nebilmektedir. Yani gazete, kitap, dergi, televizyon, sinema, tiyatro, ede- biyat sahalarýnda da bu ilkeler son derece önemlidir. Hatta geçmiþe gö- re bu konuda daha da hassasiyet ge- rekir. Ýletiþim araçlarýnýn bu kadar yaygýn olmadýðý zamanlarda sözün etkileri daha dar bir alanda kalmak- taydý. Þimdi ise mesela televizyon yoluyla her tarafa ulaþabilmektedir.

Yani söze verilen önem, bu konuda gösterilmesi gereken hassasiyet ko- nusunda daha dikkatli olunmalýdýr.

FOTOÐRAF: KÜRÞAT BAYHAN

22 TEMMUZ 2006 CUMARTESÝ ailem 24

(27)

Doðruluk demek olan istikâmet; ehl-i hakîkatça, iti- katta, amelde, yemede, içmede, hâlde, sözde ve bütün davranýþlarda ifrat ve tefritten sakýnýp nebîler, sýddîk- ler, þehidler ve sâlihlerin yolunda yürümeye îtinâ gös- terme þeklinde yorumlanmýþtýr. Kul, istikâmetin tâlibi olmalý, keþf-u kerâmetin deðil; zîrâ istikâmeti isteyen Allah, harikulâdelere dilbeste olan da kuldur. Gönül kaptýrdýklarýmýz mý, yoksa Allah’ýn istedikleri mi..?

Efendimiz de, bu husûsa temas buyururken: “Kulun kalbi müstakim olmadýkça îmâný müstakim olamaz, lisâný dosdoðru olmayýnca da kalbi müstakim olamaz”

ferman ederler. Bir baþka beyanlarýnda ise: “Her sa- bah insanoðlunun uzuvlarý lisâna karþý: ‘Bizim hakký- mýzda Allah’tan kork; zîra sen müstakim olursan biz de müstakîm oluruz; sen eðri-büðrü olursan biz de eð- riliriz’ derler” diye önemli bir mevzûu ihtarda bulunur.

Bâyezid-i Bistâmî’ye: “Falan kimse suda yürüyor, hava- da uçuyor” dediklerinde, Hazret: “Balýklar, kurbaðalar da suda yüzüyor.. sinekler, kuþlar da havada uçuyor.. görse- niz ki bir adam seccadesini suya sermiþ yüzüyor veya ha- vada baðdaþ kurmuþ oturuyor; zinhar iltifat etmeyiniz!

Onun hâl ve hareketlerindeki istikâmete ve onlarýn da sünnete uygunluðuna bakýnýz!” buyurur. Ve bize, hârikalar atmosferinde pervâz etmeyi deðil, istikâme- ti ve kulluk zemîninde yüzü yerde olmayý salýklar..

ailem

ÝSTÝKAMET

Ýstikamet ne demektir?

FOTOÐRAF: AFP

(28)

22 TEMMUZ 2006 CUMARTESÝ ailem 26

M

erhum Turgut Özal, Erzurum Aziziye Koleji’ne geldiði zaman idareci ve öð- retmenlere “Sizin þu anda yaptýðýnýzý, Japon- lar yüz sene önce yapmýþlardý.” diyerek eði- tim ve öðretimin önemine vurguda bulun- muþtu. Þu anda dünyanýn, zenginlik ve tek- noloji konusunda en önde gelen ülkelerin- den biri olan Japonya’da gerçekten çöpçü- den bakanlara kadar her vatandaþ çok iyi bir eðitimden geçmektedir. Herkes kendi iþini çok iyi bilmektedir. Pek çok düþünür maddi terakkide, Asyalý olmalarý itibarýyla hep bize Japonlarý örnek göstermektedir. Bi- lindiði gibi Japonya’nýn iki büyük þehrine atom bombasý atýlmýþ, pek çok þehri napalm bombalarý ile yakýlmýþ olmasýna raðmen çok kýsa zamanda derlenip toparlanýp en geliþ-

miþ ülkeler arasýnda yer almasýnýn tek sebe- bi teker teker çok iyi eðitilmiþ vatandaþlara sahip olmasýdýr. Onun için Japonlar o feci yýkým ve tahribata karþý diyorlar ki: “O müt- hiþ savaþta sadece binalarýmýz yýkýldý; ama eðitimli insanlarýmýz duruyordu!”

Eðitim süreci uzundur; ama bu süre- cin mutlaka geçmesi gerekmektedir. Za- ten bu süreç geçilmeden hiçbir þey yapý- lamaz. Biz burada dünya çapýnda isim yapmýþ artýk bir marka hüviyetini kazan- mýþ özel Türk kolejlerinin önemini bir da- ha hatýrlatmakta fayda mülahaza ediyoruz.

Japonya’da en basit iþlerin altýnda bile çok mühim bir plan ve hesap var. Denilebi- lir ki, düþünülüp taþýnýlmadan hesabý ve ki- tabý yapýlmadan bir taþ bile konulmamýþ.

Çünkü bir iþte bir arýza olunca, hemen iþin aslýna dönülüp meselenin aslý öðrenilebil-

Sizden yüz sene önce!

ABDULLAH AYMAZ

Çalýþmak, sebat etmek, her þeye rað-

men yýlmamak, öðrenmek, öðretmek

ve bunu nesilden nesile aktarmak. Ve

hepsinden önemlisi; vazife ciddiyeti

ve dürüstlük. Japon harikasýnýn te-

mel taþlarýný bunlar oluþturuyor...

(29)

ailem 27 22 TEMMUZ 2006 CUMARTESÝ

mektedir. Bizde mesela binlerce insanýn öl- düðü bir büyük deprem olayý yaþandý hemen arkasýndan hiçbir þey olmamýþ gibi girilme- mesi gereken binalar için izinler alýndý ve bu binalara yerleþildi... Ama Japonya’da öyle de- ðil... Yoksa o þiddetli depremlerde ne yapar- lardý? Onun için diyebiliriz ki, Japonlarda öy- le kuralsýz, plansýz hiçbir iþ yok. Zaten stan- dartlarý belirleyenler, çok iyi belirlemiþler. Bu standartlara uymayan iþadamlarýnýn firma- larý hemen bitiyor. Onun için herkes tespit edilen bu standartlara uymak mecburiyetin- de kalýyor. Ýstisna olarak, uymamayý göze alanlar ise en aðýr þekilde cezasýný çekiyor.

Muhalefetin sözcüsü, iktidarýn sözcüsü- ne emeklilerle ilgili neler yapacaklarýný so- ruyor. Aslýnda iktidar sözcüsünün bizim Bað-Kur’a benzeyen teþkilata ödemesi gere- ken parayý ödemediðini tespit etmiþ. Ýkti- dar sözcüsü cevabýný verdikten sonra “Peki, söyle bakalým herkesten önce sen, ödemen gereken bu parayý devlete niçin ödeme- din?” diye soruyor. Adam hemen istifa etmek zorunda kalýyor. Ýktidar da ince bir araþtýrmayla muhalefet sözcüsünün bu husustaki açýðýný bulup çýkarýnca o da hemen istifa ediyor. Ya bizde öyle mi?

Tokyo’nun ve diðer þehirlerin arka so- kaklarýný dahi araþtýrsanýz yine tertemiz

ve nezih bulacaksýnýz. Zaten Japon insaný duþ þeklinde bile olsa günde üç defa ban- yo yapýyor. Ama mutlaka herkes her gün bir defa adamakýllý yýkanýyor. Onun için her yerde ayný temizlik ve kalite olduðun- dan dolayý ayný restoranda her seviyede insan gelip rahatlýkla yemeðini yiyor...

Ben pek çok Batý ülkesinin þehirleri- nin parlak görülen arka sokaklarýnýn nasýl olduðunu çok iyi bildiðim için bu mukayeseyi rahatlýkla yapabiliyorum.

Fakat bütün bunlardan sonra Japonla- rýn çok büyük bir problemleri var. Yani, bu kadar çok imkan, teknoloji rahat ve kaliteye raðmen, dine ve ibadete vakitleri yok. Bu büyük bir problem. Çünkü bu du- rum onlarda müthiþ bir tehlike... Zira ba- kýyorsunuz insanlar, stres atmak için çok- ça sigara içiyor... Sokaklarda hýzlý trenler- de bu açýkça göze çarpýyor. Televizyon ka- nallarýnda da bol bol içki reklamlarý yapý- lýyor. Sanki sýkýntý ve streslerden kurtul- mak için bu iki felâket þeye sarýlýyorlar.

Bu durum belli bir zaman sonra ortaya çýkacak buhranlarýn habercisidir. Buna- lýmlara karþý hazýrlýklý olduklarýný tahmin etmiyorum. Evet manevî tatminsizlikler hiçbir þeye benzemez. Taze bir hayat fel- sefesi bunlarýn kurtuluþlarý olabilir.

FOTOÐRAFLAR: AFP, REUTERS

(30)

22 TEMMUZ 2006 CUMARTESÝ ailem 28

H

orasan, vaktiyle Ýslâm’a be- þiklik yapmýþ, deðerli fýkýh ve tasavvuf âlimleri yetiþtirmiþ aziz beldedir. Cüneyd-i Baðdadî, Biþr-i Hafi, Seriyyü’s Sakafî ve sohbetini edeceðimiz Abdullah bin Mübarek Hazretleri gibi tasavvuf büyükle- rinin buralarda yetiþtiklerini dü- þünürsek bölgenin deðerini daha rahat anlamýþ oluruz.

Hicri 118’de (M. 736) Merv’de dünyaya gelen Abdullah bin Müba- rek, zamanýnda her geçen gün daha fazla zenginleþen dinî ilimlerin ta- savvuf bölümünü iyice hazmetmiþ, çevresindeki maneviyat büyükleri- ni de ziyaret ederek, coþan iç dünyasýný onlardan aldýðý ilham- larla da tahkim ve tezyin etmiþtir.

Fakirlik ve mahrumiyet gibi geçici þeyler Ýbn-i Mübarek gibi maneviyat büyüklerinin gönül dünyalarýný asla karartmamýþ, bir

baðda bekçilik etmek bile onlarý küçüklük hissine itmemiþtir.

Bilâkis böylesine tenha ve tefek- küre müsait yerlerde, gönüllerini Yaradanlarýna bütün samimiyet- leriyle açmýþ, olanca melekeleriy- le Rabb’lerine teveccüh edip, ma- nevî feyiz ve ilhamlara mazhar olma fýrsatý elde etmiþlerdir.

Nitekim bir keresinde bekçilik ettiði baðýn sahibi gelip, Ýbn-i Mübarek’ten olgun üzüm ve nar is- temiþtir. Ancak, Ýbn-i Mübarek’in getirdiði üzüm ve narlarýn henüz ekþi olduðu anlaþýlmýþ, bað sahibi ikinci defa gönderdiðinde de yene- cek lezzette meyve getirmediðini görünce sormuþ: “Evlâdým, sen bu- rada bekçi deðil misin? Neden olgunlaþanlardan getirmiyorsun?”

Ýbn-i Mübarek’in cevabý þu olmuþtur: “Efendim, siz beni baðýnýza bekçi tutarken üzüm

Abdullah bin Mübarek:

Lanet edici deðil ýslah edici olmalý

ailem

PORTRE

Abdullah bin Mübarek, zühd ve takvâsýyla herkesin hürmetini kazanmýþ büyük bir Allah dostu idi. Kýlý kýrk yararcasýna haram-helâl titizliðinde bulunur, hele þüpheli þeylerden kaçýnýrdý.

AHMED ÞAHÝN

(31)

ailem 29 22 TEMMUZ 2006 CUMARTESÝ

ve narlarýnýzdan yiyebileceðimi söylemediniz ki, hangisinin olgunlaþtýðýný anlayýp size getireyim? Bu bakýmdan fazla bilgiye sahip deðilim.”

Bekçisindeki bu doðruluk ve sadakat karþýsýnda büyük bir takdir hissine kapýlan zengin bað sahibi, durumu iyice tedkik eder, Abdullah’ýn takvasýnýn diðer hareketleriyle de te’yid edildiðini görünce, tereddütsüz teklifini yapar: “Abdul- lah, benim kýzýma talip olanlar çoktur. Ancak, onlarýn hiç bi- rinde sende gördüðüm takva kuvvetini görmedim. Belki de onlar servetimin çokluðunu düþünmekteler. Þayet rýza göste- rirsen, kýzýmý sana yerip seninle iftihar etmeyi arzuluyorum.”

Abdullah, böylece hizmetini ettiði zenginin kýzýný alýr ve bu servetle Ýslâm’a daha fazla hizmet imkâný elde edip, manevî feyizlerini daha geniþ sahalara neþretme fýrsatý bulur. Demek, o günlerin fakiri böyle fakir, zengini de böyle zengindi.

Sahabeye hayrandý

Kendisi ikinci hicrî asrýn baþýnda ya- þadýðý ve Resûlüllah Efendimiz’i gör- mek þerefine nail olmadýðý için saha- beden sayýlmaz, ancak, sahabenin kadrini iyi bilir, eþsizliðini takdir eder- di. Bir gün þöyle bir sual sordular:

“Resûlüllah’ýn yanýnda bulunmuþ olan Hazret-i Muâviye mi efdâl, yoksa da- ha sonra birinci asrýn sonunda gelmiþ olan Halife Ömer bin Abdülâziz mi?”

Þöyle cevap verdi: “Vallahi, Muâvi- ye’nin Resûlullah’ýn arkasýnda gider- ken yuttuðu tozlar Abdülâziz’den efdâldir. Cemaatle namaz kýlarken Resûlullah, “Semia’llahü limen hami- deh” dedi. Muâviye de, “Rabbena leke’l hamd” dedi. Bu söz de öylece, bakî kaldý. Bundan gayrý ne söylenebilir?”

Abdullah bin Mübarek, itaatsiz- likle bulunan çocuðundan þikâyete gelen bir babaya sordu:

“Sen oðluna hiç beddua ettin mi?”

“Evet, canýmý çok sýktýðý zaman- larda ettim.”

“Sen kendi elinle kötü yapmýþsýn ço- cuðuna. Baba ve annenin çocuðu hak- kýndaki duasý reddolunmaz. Resûl-i Ek- rem Efendimiz, mübarek diþini kýran kavmine: “Yâ Rab, kavmime hidâyet eyle. Onlar ne yaptýklarýný bilmiyor- lar!” diye dua etti. Sen de böyle bir anlayýþ içinde olsaydýn, ziyan etmez- din. Resûl-i Ekrem’in bu sabrý ve metaneti ziyan getirmedi, sonunda kavminin imanlarýna sebeb oldu.”

Fýrat yakýnlarýnda “Hiyt” denilen kasabada hicrî 182 yýlýnda vefat etti.

Abdullah b. Müba- rek, sözünü dinle- meyen çocuðunu þi- kayet eden babaya;

“Sen oðluna hiç bed- dua ettin mi?” diye sormuþtu. Baba,

“evet” deyince , sen kendi elinle kötülük yapmýþsýn demiþti.

Hikmetli sözleri

Oturup bin lira sadaka vermekten- se çalýþýp bir lira borç vermek efdâldir.

Helal nafaka için çalýþmak te- vekkülü bozmaz.

Eðer gýybet edecek olsam anâ-ba- bamý gýybet ederdim. Hiç olmazsa sevabýmý onlara vermiþ olurdum!

Zengine karþý vakarlý, fakire kar- þý alçak gönüllü olmak tevazudur.

FOTOÐRAF: RIDVAN YAVUZ

(32)

ailem

DR. CAN

Zaman Gazetesi 34194 Yenibosna/Ýstanbul dr.can@zaman.com.tr

Yýlmaz-Garibce

Ailem “okuma, köyde kal, evlendirelim, okuyacaksan da ziraat mühendisi ol” dedi.

Ýnþaat mühendisi oldum. Ýlk yýllar çalýþtým, köye para da gönderdim. Kýz kardeþimi okuttum. O yýl deprem oldu. Ýnþaatçýlýk bitti.

Þimdi inþaat canlandý; fakat itibarým öldü.

Artýk takatim yok. Memlekete döneyim di- yorum. “Gelme” demiyorlar; ama “gel”me- mi de istemiyorlar.

Dr. Can

Vietnam Savaþý’na katýlmýþ JOHN adýnda bir asker, evine telefon açar.

- Sonunda eve dönüyorum. Ama bir þey sor- mak istiyorum. Bir arkadaþýmý da beraber eve getirebilir miyim?

- Tabii ki, onunla tanýþmaktan mutluluk du- yarýz, dediler.

- Yalnýz, arkadaþým mayýna bastý, bir kolu ile bir bacaðýný kaybetti. Baþka gidecek hiçbir yeri yok. Onun bize gelmesini ve bizimle beraber kalmasýný çok istiyorum...

- Çok üzüldüm oðlum. Belki baþka bir yer bulmasý için yardýmcý olabiliriz.

- Hayýr, bizimle yaþamasýný istiyorum.

- “Oðlum” dedi babasý,

“Sen ne istediðinin far- kýnda deðilsin. Böyle büyük sorunu olan biri- si bizi çok rahatsýz eder.

Böyle bir farklýlýða izin ve- remeyiz. Bence sen eve gelmeli ve bu çocuðu unutmalýsýn.”

***

O andan sonra JOHN telefonu kapat- tý. Birkaç gün sonra þehir polisi kapý- ya geldi. Polis, oðullarýný ölü olarak bulmuþ ve teþhis etmek üzere gelme- leri gerektiðini söylüyordu. Anne-ba- basý JOHN’u teþhis etmiþlerdi. Ama

bir gariplik vardý; John’un BÝR KOLU ve bir BACAÐI yoktu.

Sevgili YILMAZ. Bu hikâyeyi her oku- yuþta içimden inanmak gelmiyor. Týpký EN- SAR’ýn her bir MUHACÝR’le kardeþ olup, ev- lerinin yarýsýný onlarla paylaþtýðý, týpký Bal- kanlardan, Kuzey Irak’tan gelenlere yuvamý- zý açýp ekmeðimizi bölüþtüðümüz gibi, ANA’larla dolu ANADOLU’muzda hiçbir ANA-BABA’nýn darda kalan evlatlarýna KA- PIYI AÇMAYACAKLARINA ÝNANMAM.

Ancak, bu sözlerinde “geçmiþ yýllarýn ve on- larý dinlememenin” biraz sitemi olabilir. Ay- rýca sen þu an depresif bir durumdasýn.

Alýnganlýk gösteriyor olabilirsin. Ayný ruh hali aslýnda burada kalýp mücadele edip ayaklarýnýn üstünde durabilecekken, geç- miþteki baþarýsýzlýðýnýn tekrarlanma- sýndan korktuðun için (SANAL ÇARESÝZLÝK) seni inançla savaþ- maktan alýkoyuyor. Ama illa ki KÖYÜME, Garipce’me gidicem di- yorsan;

DAÐLARA, GARÝBCE’NÝN DAÐLA- RINA DÖNMELÝSÝN YÜZÜNÜ; YE-

NÝ PATÝKALAR, YENÝ YOLLAR SEÇMELÝ YÜREÐÝN... YENÝ ÝN-

SANLARLA TANIÞMALI, YENÝ KEÞÝFLER YAPMALISIN. HEP

ÝSTEYÝP DE;

“BÝR GÜN YAPARIM” DÝYE ERTELEDÝÐÝN GÜZEL ÞEY- LERÝ GERÇEKLEÞTÝRMEYÝ DENEMELÝSÝN.

BU SEFER DEDÝÐÝN GÝBÝ; YALNIZ- CA AKLINLA DEÐÝL HEM AKLIN HEM DE KALBÝNLE KATILMALI- SIN KÖYÜNÜN SOHBETLERÝNE...

UNUTMA YILMAZ, KÜÇÜK YA DA BÜYÜK HER DÜÞ KIRIKLIÐI VE HER ACI, YAÞAMDAN BÝR

ÞEYLER ÖÐRETÝR BÝZE.

Haydi gel Garibce’ye geri dönelim...

(33)

ailem

DR. CAN

1) Ankara’dan Aslý kýzým;

Evlendirme memuru, “Aranýzda bir AÞK olduðu belgelerle sabit- tir. O yüzden evlendiriyorum”

demiyor. Ýzdivaç için evlenmeye mani bir durum olmadýðý anla- þýlmalýdýr. Tabiî ki bu hukuken, enfüsi olarak da denklik, anlaþ- ma, uyuþma yeterlidir. Belki iki- niz de âþýksýnýz; ama tarif ede- miyorsunuz. Ayrýca AÞKI DA- VET EDEMEZSÝNÝZ, O, KÝMÝN KAPISINI ÇALACAÐINA KEN- DÝSÝ KARAR VERÝR. Kimi aþk- sýz (gibi görünen) baþlayan evli- likler 60 sene mes’udane sür- müþtür de, 10 yýllýk bir aþktan sonra evlenip 3 ay sonra biten beraberliklere ders vermiþtir.

2) Hatay-Dörtyol’dan Semra kýzým;

Dergiyi beðeniyor olmana çok sevindim. Dr. Can için yazdýk- larýn için teþekkür ederim. Ha- tice Haným’a mektubunuzu ilet- tim. Umarým Dost’luðunuz BA- KÝ olur. (Furuncu)

3) K.Maraþ’tan badem gözlü Selma kýzým...

Konuyu detaylý hatýrlayamadým.

Keþke gazeteyi arasan da ko- nuþsak, belki daha yararlý bilgi- ler arz edebilirim. Baþarýlarýn için duacýyým. Emanet ol kýzým.

4) Sevgili Özlem, Bartýn.

Chat arkadaþlýðýnýn dinî boyutuy- la alakalý bir þey yazdýðýmý hatýr-

lamýyorum. Bu konuda Diyanet’in ALO FETVA hattýna müracaat edebilirsin. Baþarý ve mutluluklar.

5) Sevgili “Riyakâr ve Günahkâr”

Sanýrým sana 4 mail attým.

Eðer hiçbirini almadý isen ma- il’inde bir sorun var korkarým.

6) Sevgili “S. Kýlýnçlý” kýzým Anlaþýlan teknik bir sorun var ki, 3-4 mail’im sana ulaþma- mýþ. Telefon kanalýný dene- sen... Ayrýca sanma ki sana önem verilmiyor. Her bir mek- tup, mail, söz inceden inceye tahkik edilip özenle üzerinde titreniliyor. Bilirsin; “Ýnsan ipi boynuna sarýlýp istediði yere gezinmek için baþýboþ býrakýl- mamýþtýr. Doðrusu, tüm iþleri- nin ve eylemlerinin neticeleri alýnýp yazýlýr ve muhasebe için saklanýr” kaidesi var. Biz de bu ölçülere riayette hassasiyet gösteriyoruz. Baþarýlar.

Dr. Can’dan Can’larýna

mektup ve mail’ler

Cevap yok.

Arkadaþ kýzý Ceren’le görüþüldü.

Ulaþýlamadý.

“Tel kullanýlmýyor” diyor.

Cevapsýz.

3 kez arandý. Cevap yok.

Düþmedi Havva G. 0536

H.Ýbr. A.Bayrak 0536

F.Ahmet Dursun 0537

F.Çerkez 0505 Kebire 0555-0544 M.Doðan 0535 Ýsimsiz 0322 221

Cevapsýz telefonlar

ailem 31 22 TEMMUZ 2006 CUMARTESÝ

(34)

Birçok aile çocuklarýnýn dinle- rini öðrenmesini istiyor. Dini prensiplerin az ya da çok ya- þandýðý bu ailelerde, din eðiti- mi ve öðretimi çoðu kez dede, nine, anne, baba bazen de ya- kýn akrabalar tarafýndan yapý- lýyor. Ama düþülen yanlýþlar, çocuklarýn ileriki yaþlarýnda derin izler býrakýyor ve dinden soðutabiliyor. Özellikle çocuk- lardaki vicdani geliþimin “Allah korkusu”yla saðlanmak isten-

mesi ve çocuðu istenmeyen davranýþlardan vazgeçirmek için yine “Allah korkusu”na baþvurulmasý dikkat çekiyor.

Sýk sýk “Allah seni cezalandý- rýr / Gözünü kör eder / Cehen- nemde yakar/ Seni taþ yapar” gi- bi tehditlerle sindirilen çocuk, bu sayede Allah Teala’yý, “çocuk- larý cehenneminde yakan, onlarý taþ yapan, gözleri kör eden bir varlýk” olarak tasarlamakta ve Allah’ý daha henüz sevemeden

O’ndan korkmaya baþlamakta- dýr. Halbuki, doðru olan þudur:

Çocuk ergenlik çaðýna kadar dini bakýmdan herhangi bir so- rumluluk ve yükümlülük taþý- mamaktadýr. Allah Teala’nýn on- lara saðladýðý bu müsamaha on- lardan esirgenmemelidir. Ve çocuða herþeyden önce Allah sevgisi aþýlanmalý ki, o da sev- diði ve sevgisini içinde hissetti- ði yüce Yaratýcýya her hal ü karda ibadetten zevk alabilsin.

ÇOCUKLARINIZI

ALLAH’LA (cc)

KORKUTMAYIN

FOTOÐRAF: REUTERS

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu istek, veriliþ maksadýna uygun olarak âhiret hayatý için sarf edilmeli ve âhirette zaten kaçýnýlmaz olan ebedî hayatýn levazýmatýný -baþta iman ve namaz olmak üzere-

konu çalýþmasýndan çok pratik yap- maya zaman ayýrmalýsýnýz. ‘Bunu asla anlayamam, bu problemi çözmem imkansýz, baþa- ramayacaðým’ gibi içinizde sürekli tekrarlanan

Sokak orta- sýnda dayak yiyen bir çocu- ðun feryatlarý- na, yardým için koþanlar, o ço- cuða yardým edip, zavallý bir adamýn elinden kurtarsalar da daha sonra kur-

Yýl içerisindeki bayram tatilleri ve yarýyýl tatili, öðrencilerin ve ve- lilerin dinlenmesine bir vesile olduðu kadar, ayný zamanda da aile bireylerinin her zamankinden daha

Dini olarak ise; “Bir malýn belli bir miktarýný belli bir zaman sonra Allah (cc) rýzasý için hak sahibi bir kýsým Müslümanlara tamamen mülk olarak vermektir.” Zekât nere-

Ýnsanoðlu çok çeþitli tabaka- lar halinde yaratýlmýþtýr: Kimisi vardýr, mü’min olarak doðar, mü- min olarak yaþar, kâfir olarak ölür.. Kimisi vardýr, kâfir olarak

O ana kadar sürekli Kur`an okuyan, eþinin saðlýðý için dua eden Ayþe Ha- ným, eþinin vefatýndan sonra yaþadýðý acýyý ve hayata yeniden nasýl baðlandý- ðýný

Ama ben en çok Efendimiz (sas) gibi herkese karþý tebessüm edebilmek, insan- lara karþý tatlý dilli olmak, güler yüzlü olmak, en önemlisi onun na- maza olan hassasiyetinden