• Sonuç bulunamadı

21 OCAK 2006 CUMARTESÝ SAYI: 163 ZAMAN LA BÝRLÝKTE SATILIR. ailem.zaman.com.tr

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "21 OCAK 2006 CUMARTESÝ SAYI: 163 ZAMAN LA BÝRLÝKTE SATILIR. ailem.zaman.com.tr"

Copied!
31
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

a i l e m . z a m a n . c o m . t r 2 1 O C A K 2 0 0 6 C U M A R T E S Ý S A Y I : 1 6 3 Z A M A N ’ L A B Ý R L Ý K T E S A T I L I R

(2)

ailem

EDÝTÖR

ÝÇÝNDEKÝLER

Dostlarýnýzý ne kadar ziyaret ediyorsunuz? 4 Semadan uzatýlmýþ ip 7

Allah’ýn (cc)

varlýðýnýn delilleri 10

Aþýrý güven duygusu çocuklarý egoist yapar 12 Hz. Ýmam-ý Þafii 17 Anne-baba okulu 18

Hayýrlý bir komþu musunuz? 20

Paralarýný çalan hýrsýzla dost oldular 22 Dr. Can sizlerle 28

Marifet iltifata tabidir

Törenler, özel programlar çocuklarýn ve gençlerin hayatýnda derin izler býra- kýr. Bu tür güzelliklerin bir anlamda ebedileþmesi için, övgü ve iltifat yolu kullanýlmalýdýr. Bunun için yapýla- cak mini ama anlamý derin törenler, büyük hizmetlere önayak olacaktýr.

***

O gün Berrin Haným’ý Fatih’te kü- çük kýzýyla birlikte alýþveriþ yapar- ken gören yakýn arkadaþý, “Hayrola bayram deðil seyran deðil, ne alýþ- veriþi böyle?” diye soruvermiþti.

Berrin Haným ise 7 yaþýndaki kýzý Betül’ü göstererek:

- Teyzesi, Betül Kur’an-ý Kerim okumaya geçti. Taha da dün 100.

kitabýný bitirdi. Onlar için ufak bir tören yapacaðýz. Taha ve Be- tül’e elbise almaya geldik.

- Berrin ilk defa böyle bir tören du- yuyorum. Merak ettim doðrusu...

Annesi o gün çok güzel bir elbise aldý. Taha’ya da þýk bir takým.

O gün Betül’ün ve Taha’nýn mut- luluðuna arkadaþlarý ve anneleri de katýldý. Doðrusu anneleri de çok þýk giyinmiþ, (en güzel kýyafetlerini gi- yinmiþ) pastalar, börekler hazýrla- mýþtý. Evdeki törende çocuklar çok eðlendi. Betül ve Taha’nýn kendi elle- riyle hazýrladýklarý hediye paketleri çok güzel olmuþtu. Onlara da arka- daþlarý minik hediyeler vermiþlerdi.

***

Genç kýzlarý görenler, bir niþan töreni- ne geldiklerini sandýlar. O kadar göz kamaþtýrýcýydý ki, her annenin içinden

“benim kýzýmý da böyle görebilecek mi- yim?” düþüncesi geçti. Genç kýzlar o güzel kýyafetlerin içinde biraz utangaç, biraz da mahcuptu. Renkli kýyafetlerin üstünde, baþlara takýlan bir taç vardý

ki, onunla sanki “Siz bizim baþ tacýmýz- sýnýz.” deniliyordu. Artýk sayýlarý bir elin parmaklarýný geçmeyecek kadar azalan ve aldýklarý eðitimi baþarýyla bi- tiren genç kýzlarý sevgiyle izleyenlerin gözlerinde mutluluk ve gýpta vardý. Tö- ren o kadar güzeldi ki; genç kýzlarýn iki haftadýr yaptýklarý hazýrlýk yerini bul- muþtu. Onlara hediyeler verildi, altýn bilezikler takýldý. Genç kýzlar da ezber- ledikleri Kur’an’ýn alçakgönüllüðü ile yüzlerinde masumiyeti eksik etmedi.

***

Hafýzlýk cemiyetleri, çok az insanýn þahit olduðu güzel anlardan biridir.

Özellikle hafýz kýzlarýmýz için düzen- lenen törenler, bir düðün merasimi gibidir. Bazý yerlerde cemiyet üç gün sürer. Yemekler verilir, piyesler oyna- nýr, ilahiler söylenir, þiirler okunur.

Hafýz kýzlara törenle kýnalar yakýlýr, anne-babanýn hediyeleri takýlýr. Her- kes hediyelerini hafýzlara verirken bu, niþan ve düðünlerde görülen taký törenlerini aratmaz. Böylesi manevi atmosferlerde kýzlarýn baþýna takýlan mübarek taçlarýn hiç þüphesiz onla- rýn yanýnda ayrý bir önemi vardýr.

Özellikle küçük yerleþim yerlerinde bütün köyü, ilçeyi hareketlendiren bu törenler unutulmaz anlardýr.

***

Taha’nýn 100. kitabýný okuduðu için kitap þeklinde yapýlan pastayý yiyen arkadaþlarý, annelerinden “Kitap pasta- sý” yapmalarýný istedi. Yine Betül’e alý- nan bebek herkesin dikkatini çekti.

Hafýzlýðýný bitiren Ayþe’yi neredeyse ta- nýmayan kalmadý. Gördüðü ilgi karþý- sýnda o da buna layýk olmaya çalýþtý.

Çocuklarýmýz için minik tören- lerin önemi büyüktür. Marifet il- tifata tabidir, unutmayalým...

Serhat Þeftali s.seftali@zaman.com.tr

Zaman Gazetesi 34194 Yenibosna/Ýstanbul Tel: 0212 454 1 454 (pbx) www.zaman.com.tr

Baský: Feza Gazetecilik AÞ Tesisleri Feza Gazetecilik A.Þ.

Adýna Ýmtiyaz Sahibi

Ali Akbulut

Sorumlu Müdür ve

Yayýn Sahibi Temsilcisi Yakup Akalýn Genel Yayýn Müdürü Ekrem Dumanlý

Yayýn Danýþmaný Hamdullah Öztürk Yayýn Editörleri Serhat Þeftali

Mustafa Aydýn Þemsinur B. Özdemir Katkýda Bulunanlar Ali Demirel

Ali Budak Tasarým Mehmet Þimþek Kapak fotoðrafý Bahar Mandan

Reklam Koordinatörü Yakup Þimþek Yayýn Türü Yaygýn Süreli

aaiilleem m

http://ailem.zaman.com.tr

Öneri ve teklifleriniz için: ailem@zaman.com.tr 2 1 O C A K 2 0 0 6 C U M A R T E S Ý S A Y I : 1 6 3

(3)

ailem

KISA KISA

21 OCAK 2006 CUMARTESÝ ailem 4

Her hali ile ümmetine en güzel ör- nek olan Hz. Peygamber Efendimiz (sas) Ensar'ý genel ve özel olmak üzere çokça ziyaret ederdi. Özel zi- yaretlerinde onlarýn evlerine gider- di. Genel ve toplu ola-

rak ziyaret etmek iste- diðinde de mahallele- rinde bulunan mescit- lerine uðrardý. Hz.

Peygamber bir gün En- sar'dan bir aileyi ziya- ret ederek onlarla bir- likte yemek yedi. Git- meden önce de evin bir tarafýna su serpti- rip bir hasýr açtýrarak

onun üzerinde namaz kýldý ve on- lara dua etti. Bu davranýþýn ben- zerlerini sahabe Efendilerimizde de görmekteyiz. Efendimiz (sas), saha- bilerini ikiþer ikiþer kardeþ yap- mýþtý. Bu iki kiþi bir gün birbirleri- ni görüp hal-hatýr soramasalar o gece sabahý zor ederlerdi. Ertesi günü mutlaka birbirlerini görüp karþýlýklý nasýl ol­duklarýný sorar- lardý. Kiþi Hz. Peygamber'in kendi- sine kardeþ yaptýðý insanýn halin-

den haberdar olmaksý­zýn gün ge- çirmezdi. Abdullah b. Mes'ud, Me- dine'ye gelen Kûfeli arkadaþlarýna

"Siz arasýra biraraya gelerek soh- betler eder misiniz?" diye sordu.

"Evet, biz bu âdeti hiç bir zaman terketme- dik" dediler. Ýbn Ab- bas, "Peki siz birbirleri- nizi ziyaret eder misi- niz?" dedi. Onlar da

"Evet ey Ebû Abdirrah- man! Hatta içimizden Kûfe'nin en dýþ mahal- lelerinde oturanlar bi- le birkaç gün kardeþi- ni görmeyecek olsa yü- rüyerek gidip onu ziyaret eder" di- ye cevap verdiler. Bunun üzerine Ýbn Mes'ud "Siz böyle yaptýðýnýz müddetçe hayýrlý insanlarsýnýz"

dedi. Ümmü'd-Derdâ þöyle anla- týyor: Selmân-ý Fârisî, Irak'ýn Medâyin þehrinden tâ Þam'a ka- dar yaya olarak ziyaretimize gel- di. Sýrtýnda Endenûz adý verilen ve etekleri ancak diz kapaðýna gelebilen bir aba vardý. (Haya- tü's-Sahabe, 9. bölüm, 43. Fasýl.)

Dostlarýnýzý ne kadar ziyaret ediyorsunuz?

Efendimiz ve can dostu sa- habiler ziya- ret ve sohbet konusunda son derece hassastýlar.

Bizi aldatan bizden deðildir. (Ahmed b.

Hanbel, Müsned, 2/50) Men ðaþþenê

feleyse minnâ

BiR HADiS

(4)
(5)

ailem

KISA KISA

Terbiye, çok geniþ bir alaný içine alýr. Ýçerisine, çocukla ilgili birçok hak girer. Hepsi- ne þamil olacak þekilde, Kur'an-ý Kerîm'in, “Rab- bi’rhamhümâ kemâ rab- beyâni saðîrâ” ayeti ile (Ýsra, 24) temas ettiðini belirtmek gerekir. Baþka ayetler bu meseleyi açar. Meselâ þu ayet aile reisini, çocuklarýn da yer aldýðý aile efradýný

“dinin tavsiye ettiði terbiye- yi vererek onlar ve kendisini ateþten kurtarmaya” çaðýrýr, ihmalin pek ciddî neticesin- den haberdar eder (mealen):

“Ey iman edenler! Nefisleri-

nizi ve ailelerinizi yakýtý taþ- lar ve insanlar olan ateþten koruyun.” (Tahrim 6). Baþ- ka bazý ayetlerde, kýyamet günü gerçek hüsrana uðra- yanlarýn, o gün ailelerinin ve kendilerinin ateþe gir- melerine sebebiyet veren kimseler olduðunu belirtir (Zümer, 15-16; Þuara, 45).

Þu hadîs de, çocuðun ter- biye hakkýný daha açýk ola- rak ifade eder ve güzel olma- sý kaydýný getirir: “Çocuðun babasý üzerindeki haklarýn- dan biri de ismini ve edebi- ni güzel kýlmasýdýr.” (Mü- navî, Feyzu'l-Kadir, 3/394)

Hadis-i þerifte þöyle buy- rulur: “Allah’ýn doksan do- kuz ismi vardýr. Bunlarý sayan, ezberleyip benimse- yen cennete girer.” ( Tirmi- zi, Daavat, 83) Hadisin ba- zý rivâyetlerinin sonunda;

“O tektir, tek olaný sever”

þeklinde bir ilâve de mev- cuttur. Hadiste cennete girmeye vesile olarak gös- terilen “ihsâ” kelimesinin anlamý üzerinde Buhârî’den itibaren önemle durulmuþ ve kelimenin “saymak, ez- berlemek, anlamak” þeklin- deki sözlük anlamýnýn öte- sinde bir mânâ taþýdýðý gö-

rüþü aðýrlýk kazanmýþtýr.

Allah dostlarý þöyle demiþ- lerdir: “Avam halk Esmâ-i Hüsnâ'yý diliyle tekrar ede- rek, kalbiyle Allah'ý yücel- terek korku ve saygý içinde zikreder. Havas tabakasý, manalarýný düþünerek ve onlarýn kime ait olduðunu bilerek zikreder. Mukarra- bun makamýndaki Allah’ýn veli kullarý ise, kalbiyle ta- mamen Allah'a yönelmiþ, Allah'tan baþka her þey- den gönlünü ve gözünü çekmiþ bir halde Esmâ-i Hüsnâ’yý zikrederler.” (et- Tîbî, Miþkâtü'l-Mesâbih)

“Güzel terbiye edilme”

hakkýný ihlal etmeyin

“Allah’ýn 99 ismini sayan Cennet'e girer” ne demek?

Dünyanýn bize bakan üç yüzü vardýr

Kur'an'ýn nûru ile bakýldýðýnda dünyanýn üç yüzü olduðu görülür. Bu, adeta dünya içinde üç dünya var, demektir. Birisi, Esmâ-i Ýlâhiyeye (Allah'ýn isimlerine) bakar, onlarýn aynasýdýr. Ýkinci yüzü âhirete bakar, onun tarlasýdýr. Üçün- cü yüzü ise, ehl-i dünyaya bakar ki o da dünyayý gafillikle geçirenlerin oyun oynadýklarý bir yer hükmündedir.

Allah'ýn isimlerinin bir aynasý olma yönüyle bu dünya paha biçilemez bir alemdir ve bu yönüyle biz onu çok seve- riz, hatta ona âþýk oluruz. Ahirete mezra (tarla) olmasý yönüyle; dünya olmasaydý biz ahirete namzed olamaz, ahirete ehil hale gelemez ve onu kazanamazdýk.

Bu itibarla da dünya bizim için önem- li bir bað ve bahçedir. Nefsanî heves- lerimize bakan cihetiyle ise bu dünya göründüðünden de beterdir ve redde- dilmeye lâyýktýr. Yani insan bu dünya- da nefsine hoþ gelen þeylere takýlýp ka- lýyor ve ahireti unutuyorsa, elbette dün- ya iþte bu yönüyle yerilmeye layýktýr.

(6)

Yezid Ýbnu Erkam (ra) riva- yet ediyor: Hz. Peygamber (sas) buyurdular ki: “Size, uyduðunuz takdirde benden sonra asla sapýtmayacaðýnýz iki þey býrakýyorum. Bunlar- dan biri diðerinden daha bü- yüktür. Bu, Allah’ýn Kita- bý’dýr. Semadan arza uzatýl- mýþ bir ip durumundadýr.

(Diðeri de) kendi neslim, Ehl-i Beyt’imdir. Bu iki þey, cennette Kevser havuzunun baþýnda bana gelip (hakký- nýzda bilgi verinceye kadar) birbirlerinden ayrýlmaya- caklardýr. Öyleyse bunlar hakkýnda, ardýmdan bana na- sýl bir halef olacaðýnýzý siz dü- þünün.” (Tirmizi, Menakýb 77)

SEMADAN

UZATILMIÞ

iP

(7)

AYAKKABICI

(8)

A

yakkabýcý, yeni getirdiði mallarý vitrine yerleþtirir- ken, sokaktaki bir çocuk onu izle- mekteydi. Okullar kapanmak üzere olduðundan, spor ayak- kabýlara raðbet fazlaydý. Gerçi mallar lüks sayýlmazdý; ama küçük bir dükkan için yeter- liydi. Onlarýn en güzelini ön tarafa koyunca, çocuk vitrine doðru biraz daha yaklaþtý. Fa- kat bir koltuk deðneði kullan- maktaydý. Hem de güçlükle.

Adam ona bir kez daha göz attý. Üstündeki pantolo- nun sol kýsmý, dizinin alt kýs- mýndan sonra boþtu. Bu yüz- den de saða sola uçuþuyordu.

Çocuðun baktýðý ayakkabýlar, sanki onu kendinden geçir- miþti. Bir müddet öyle dur- du. Daldýðý hülyadan çýkýp yola koyulduðunda, adam dükkandan dýþarý fýrlayýp:

- Küçük!. diye seslendi. Ayak- kabý almayý düþündün mü? Bu seneki modeller bir harika!.

Çocuk, ona dönerek:

- Gerçekten çok güzeller!. diye tebessüm etti. Ama benim bir bacaðým doðuþtan eksik.

- Bence önemli deðil!. diye atýldý adam. Bu dünyada her þeyiyle tam insan yok ki!.

Kiminin eli eksik, kiminin de bacaðý. Kiminin de aklý ya da vicdaný. Küçük çocuk, bir þey söylemiyordu. Adam ise konuþmayý sürdürdü:

- Keþke vicdanýmýz eksik olaca- ðýna, ayaklarýmýz eksik olsa idi.

Çocuðun kafasý iyice karýþ- mýþtý. Bu sefer adama doðru yaklaþýp:

- Anlayamadým!. dedi. Neden öyle olsun ki?

- Çok basit!. dedi, adam. Eðer vicdan yoksa, cennete gireme-

yiz. Ama ayaklar yoksa, prob- lem deðil. Zaten orada tüm eksiklikler tamamlanacak.

Hatta sakat insanlar, sað- lamlara oranla daha fazla mükafat görecekler...

Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiði acýlar, hafiflemiþ gibiy- di. Adam, vitrini iþaret ederek:

- Baktýðýn ayakkabý, sana yakýþýr!. dedi. Denemek is- ter misin?

Çocuk, baþýný yanlara salla- yýp:

- Üzerinde 30 lira yazýyor, de- di. Almam mümkün deðil ki!.

- Ýndirim sezonunu, senin için biraz öne alýrým!. dedi adam.

Bu durumda 20 liraya düþer.

Zaten sen bir tekini alacaksýn, o da 10 lira eder.

Çocuk biraz düþünüp:

- Ayakkabýnýn diðer teki iþe yaramaz!. dedi. Onu kim alacak ki?

- Amma yaptýn ha!. diye güldü adam. Onu da sað ayaðý eksik olan bir çocuða satarým. Küçük çocuðun aklý, bu sözlere yat- mýþtý. Adam, devam ederek:

- Üstelik de öðrencisin deðil mi? diye sordu.

- Ýkiye gidiyorum!. diye atýldý çocuk. Üçe geçtim sayýlýr.

- Tamam iþte!. dedi adam. 5 Lira da öðrenci indirimi yap- sak, geri kalýr 5 lira. O da zaten pazarlýk payý olur. Bu durumda ayakkabý senindir, sattým gitti!. Ayakkabýcý, ço- cuðun þaþkýn bakýþlarý ara- sýnda dükkana girdi. Ýçeride- ki raflar, onun beðendiði mo- delin aynýsýyla doluydu. Ama adam, vitrinde olaný çýkarttý.

Bir tabure alýp döndükten sonra çocuðu oturtup yeni ayakkabýsýný giydirdi. Ve çý- karttýðý eskiyi göstererek.

- Benim satýþ iþlemim bitti!. de- di. Sen de bana, bunu satsan memnun olurum.

Þaka mý yapýyorsunuz? diye kekeledi çocuk. Onun tabaný delinmek üzere. Eski bir ayak- kabý, para eder mi?

- Sen çok câhil kalmýþsýn be arkadaþ.. dedi, adam. Antika eþyalardan haberin yok herhalde. Bir antika ne ka- dar eski ise o kadar para tu- tar. Bu yüzden ayakkabýn, bence en az 30-40 lira eder.

Küçük çocuk, art arda ya- þadýðý þoklarý üzerinden ata- bilmiþ deðildi. Mutlaka bir rüyada olmalýydý. Hem de hayatýndaki en güzel rüya.

Adamýn, heyecandan terle- yen avuçlarýna sýkýþtýrdýðý kaðýt paralara göz gezdirdik- ten sonra, 10 liralýk bankno- tu geri vererek:

- Bana göre 20 lira yeterli.. de- di. Ýndirim mevsimini baþlattý- nýz ya!..

Adam onu kýramayýp para- yý aldý. Ve bu arada yanaðýna bir öpücük kondurdu. Her ne- dense içi içine sýðmýyordu.

Eðer bütün mallarýný bir gün- de satsa, böyle bir mutluluðu bulamazdý. Çocuk, yavaþça ye- rinden doðruldu. Sanki koltuk deðneðine ihtiyaç duymuyor- du. Sýmsýcak bir tebessümle teþekkür edip:

- Babam haklýymýþ!. dedi. ‘Sa- kat olduðum için üzülmeme hiç gerek yok!’ demiþti.

Her rüzgar savuracak bir toz bulur,

Her hayat yaþanacak bir can bulur,

Her umut gerçekleþecek bir düþ bulur

Bulunmayacak tek þey senin benzerindir

(9)

21 OCAK 2006 CUMARTESÝ ailem 10

R

a b b ’ i m i z i n varlýðý delil gerektirmeyecek kadar açýktýr. Ne var ki, varlýðý her þeyden açýk olan O yüce Yaratýcý, Zatý itibarýyla göz- lerin bizzat göre- meyeceði, idrak edemeyeceði ka- dar da yüce ve eþ-

siz bir varlýktýr. Bu itibarla yüce Ya- ratýcý kendisini bize, Zat’ýyla deðil, yaratmýþ olduðu eserler ve gönder- miþ olduðu rehberlerle tanýtmak is- temektedir. O’nu bize anlatan veya bizi O’na götüren deliller sayýsýzdýr.

Bu delillerin en büyükleri þunlardýr:

1. Kâinat 2. Kur’an-ý Kerim

3. Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)

1. Kâinat önemli bir delil

Muhteþem bir sanat eseri olan kâinat, insandaki aklî ve hissî bütün duygula- rý fazlasýyla uyaracak inceliklere, gü- zelliklere ve sýrlara sahiptir. Bu âlem- de, görebilen gözler için her þey, þüp- heye yer býrakmayacak þekilde O’nun varlýðýný haykýrmaktadýr. Nitekim

“Hiç gökleri ve yeri yaratan yüce Yara- týcý hakkýnda þüphe edilebilir mi?”

ayet-i kerimesi bu hakikati dile getir- mektedir. Ýnkâra þartlanmamýþ her bir

akýl, kâinatýn göz kamaþtýran mima- risi ve baþ döndü- ren düzenli iþleyi- þinden hareketle, kâinattan objektif veriler elde edebilir ve onu âdeta bir ki- tap gibi sayfa sayfa okuyabilir. Zaten kâinatý büyük bir kitap olarak kabul edebiliriz. Bu kitabýn her kelimesi, hatta her harfi öyle mucizeli bir þekil- de yaratýlmýþtýr ki, en küçük bir zerre- sini dahi tam yerinde yaratabilmek için, bütün kâinatý yaratabilecek sonsuz bir kudret lazýmdýr. Allah’ýn dýþýnda, bütün tabiî sebeplerin, söz- gelimi iradeye ve güce sahip olsalar dahi bu kitabýn bir harfini bile ya- ratmalarý mümkün deðildir. Çünkü bu harf, özellikle canlý bir mevcut olsa, kâinat kitabýnýn bütün keli- meleri ile doðrudan ilgilidir.

Kâinat kitabýnýn bütün harfleri ve hatta noktalarý, tek tek veya birleþmiþ halleriyle yani kelime, cümle, paragraf oluþturmuþ þekilleriyle yüce bir Zat’ýn varlýðýna ve birliðine þahitlik etmekte ve “O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiç- bir þey yoktur.” hakikatini haykýrmak- tadýrlar. Çünkü kâinat, Ýlâhî sanatýn sergisi ve Allah’ýn varlýðýný ilan ve is- pat eden en büyük delildir. Kâinattaki varlýklar ise Allah’a ayna olan Ýlâhî bi- rer memur, anlamlý birer harf, birer sa-

ailem

ÝMAN

Bize Allah’ý (cc) anlatan birçok delil vardýr. Bunlardan üçü çok açýktýr. Görenler için bu deliller yeter. Ama

bu delillere nasýl bakýlacaðýný bilmek gerekir.

ALÝ DEMÝREL

Allah’ýn varlýðýnýn

delilleri

(10)

nat mucizesi ve nihayetsiz kudret sahibi bir sa- natkârýn mukaddes isimlerinin tecellileridir.

Rahmetin bütün mahlukatý kuþatmasý, hayat- taki mucizenin zuhur etmesi, bütün kâinatýn niha- yetsiz ihtiyaçlarýyla her an yoktan yaratýlmasý ve durmadan deðiþmesi, varlýk âleminin zerrelerin- den her bir zerresinde tecelli eden öldürme ve ha- yat verme kanununun her an görülmesi, her bir þeyin hal ve söz diliyle tesbihatta bulunmalarý yüce bir Yaratýcý’nýn varlýðýna iþaret etmektedir.

Ýþte kâinattaki bu muhteþem düzen, bu düzeni idare eden bir düzenleyicinin varlýðýný, birliðini, sýnýrsýz bir kudret, ilim ve iradeye sahip olduðu- nu göstermektedir ki, bu varlýk Allahu Teala’dýr.

2. Kur’an-ý Kerim

Kur’an, Allah’ýn varlýðýný ispat eden diðer bir delil- dir. Þu muazzam kâinattaki var olan her þey, bir yaratýlýþ ayetidir ve Kur’an ayetleri bu yaratýlýþ ayetlerini okuyarak, insanlarýn anlayabileceði bir dile tercüme etmektedir. Yaratýcý’nýn gü- zel isimlerinin, yaratýlýþtaki düzenin gere- ði olan sebepler aðýnýn gerisinde

gizlenmiþ manevi hazinelerini keþfedip insanlarýn istifa- desine sunmaktadýr.

Kur’an, Ýlâhî takdirin bir- biri ardý sýra dizdiði hâdi- seler zincirinin oluþturdu- ðu þu kâinat kitabýnýn sa- týrlarý arasýnda gizlenmiþ, Ya- ratýcý’yý tanýmaya vesile olan gerçekleri açan bir anahtardýr.

Kur’an’ýn lafýzlarý ise; hidayet cevhe- rinin birer parlak ýþýðý, iman hakikat- lerinin kaynaðý ve Ýslam esaslarýnýn madeni, kelimeleri; hoþ mânâlarýn definelerine birer anahtar, ayetleri ise bir mücevher sandýðý ve kemal ha- zinesinin ve ilim definesinin anahtarýdýr.

3. Peygamber Efendimiz

Risalet semasýnýn güneþi, bütün peygamberlerin efendisi, Kur’an’ýn tercümaný, þaþýrmaz ve þaþýrt- maz en doðru rehber ve en mükemmel üstad olan Efendimiz, her söz ve hareketiyle Cenab-ý Hakk’ýn varlýðýný ispat etmektedir. O, getirdiði Kitap ve o Kitap’a göre ortaya koyup uyguladýðý hayat (tem- sil) ve gösterdiði hedeflerle Allah’ý tanýtan canlý bir örnektir. Çöl ikliminde yaþayan bedevi kabile- lerden asýrlara hitap edecek medeniyetler kuran bir toplum vücuda getirmesi güçlü bir delildir.

Tabiata bir sanat eseri olarak ba- kýn ve ondaki sanatý keþfedin.

FOTOÐRAF: KÜRÞAT BAYHAN FOTOÐRAF: REUTERS

(11)

Kendine güvenen ve sadece kendi ayaklarý üzerinde duran çocuk ye- tiþtirelim düþün- cesi doðru bir yaklaþým olarak kabul edilir. Hal- buki bu egoist, bencil ferdlerin doðmasýna sebep olabilir.

AÞIRI GÜVEN DUYGUSU ÇOCUKLARI

EGOÝST

YAPAR

HAZIRLAYAN:

ADEM GÜNEÞ FOTOÐRAF:

TUBA ÖZDEN

(12)

ailem

ÇOCUK

ailem 13 21 OCAK 2006 CUMARTESÝ

Ü

niversite ikinci sýnýfta, “çocuk psikolojisi” dersine gelen Hol- landalý bir profesörün sözleri hâlâ kulaklarýmda çýnlýyor. Klinik psiki- yatr olan hocamýz Cees Van Der Hilst þöyle söylemiþti: “Çocuklarýmý- za kendi ayaklarý üzerinde, kimseye muhtaç olmadan yaþamasý gerektiði- ni öðretirken, ne yazýk ki biz, büyük bir hata yaptýk. Hastalýklý ruha sahip insanlar yetiþtirdik. Korku, panik ve güven duygusundan yoksun. Hayatý hep bir savaþ gibi algýlayan bir top- lum haline geldik. Benim kliniðime gelen hastalarýmýn birçoðu, kendi ayaklarý üzerinde durma mücadelesi verirken, yorulup pes eden veya yýký- lan kiþilerden oluþuyor. Ben, saðlýklý insaný, ‘kendi ayaklarý üzerinde du- rabilen deðil, baþkalarý ile yardýmla- þarak ayakta durmaya çalýþan insan’

olarak tarif ediyorum.” demiþti.

Bu sözler, emekliliðine az kalmýþ ve tüm ömrünü on binlerce ruh has- tasýný gözlemleyerek geçirmiþ, yaþlý bir psikiyatrýn samimi tespitleri idi.

O halde, anne ve babalar, çocuklarý- ný yetiþtirirken, çocuklarýnýn, ileride taþýyamayacaðý bir yükün altýna girmelerini teþvik etmek, tek baþý- na ayakta kalma mücadelesine yönlendirmek yerine, onlarý, sos- yal çevreyle dayanýþarak hayatlarý- ný sürdürmeye teþvik etmelidirler.

Hayat bir savaþ deðil

Sýrtýna, taþýyamayacaðýndan fazla yük yüklenmiþ, hayatý bir mücade- le ve ayakta kalabilme savaþý ola- rak tanýmýþ çocuklar, korku, endiþe ve þüphe içinde kalarak etraf ile iletiþim kuruyorlar. Her an kendi- sinin bir darbe alacaðýný, her an al- datýlacaðýný ve her an mahvolaca- ðýnýn endiþesi ile çevrelerine þüp- he ile bakýyorlar. Ve, bu gergin bekleyiþ bir gün akýl zembereðinin

boþalmasýna kadar devam ediyor.

Kendi ayaklarý üzerinde durma mücadelesi veren çocuðun hali, bir deniz yolculuðuna çýkmýþ þu yolcu- nun haline benziyor: Bir adam, uzun bir yola çýkmak üzere gemiye biner.

Çýktýðý bu yolculukta, kimseye muh- taçlýk duymadan ve kendi ayaklarý üzerinde yolculuðunu sürdüreceðine inanýr. Kimseye güven duymamakta- dýr ve sýrtýndaki yükü de bu yüzden yere koymamaktadýr. Kendisinin bu garip tutumuna þahit olan di- ðer yolcular, “Kendine yazýk edi- yorsun, yolculuðumuz çok uzun, sýrtýndaki yükü indir ve dinlenmek üzere otur.” dediklerinde, onun ce- vabý “Hayýr ben eþyamýn kayýp ol- masýný istemiyorum. Kendi ayak- larým üzerinde durabilecek ve ken- dimi idare edebilecek gücüm de var.” diye cevap verse, ne kadar akýllýca bir cevap olmuþ olur?

Ýnsan uzun deniz yolculuðuna çýkmýþ bir yolcu gibidir. Geminin kaptanýna güvenmelidir. Sýrtýn- daki yükü güven içinde yere in- dirmeli, ayný gemide yolculuk ya- pan diðer yolcularla tanýþmalý ve dayanýþmalýdýr. Yoksa bu yolcu- luðun belli bir noktasýnda, taþý- maya çalýþtýðý yükün aðýr baskýsý altýnda kalarak yere yýðýlabilir.

Hollanda Devlet Ýstatistik Ens- titüsü (CBR)’nün yaptýðý araþtýrma- ya göre, Hollandada 8-11 yaþ arasý çocuklarýn yüzde 7’si aðýr psikolo- jik problem yaþýyor. Yine ayný ku- rumun yaptýðý araþtýrmaya göre, stres ile tanýþma yaþý 8 yaþýna in- miþ. Halbuki daha ergenlik çaðýnda bile olmayan bu çocuklar için ha- yat, rengarenk ve eðlence dolu bir lunapark gibi olmasý gerekirken, ne oldu da daha hayat yolculuðunun baþladýðý ilk yýllarda çocuklar aðýr psikolojik problemler yaþýyorlar?

(13)

ailem

ÇOCUK

21 OCAK 2006 CUMARTESÝ ailem 14

Bütün dünya sizin olsa!

Uyumlu çocuk, uyumsuz çocuk

FOTOÐRAF: REUTERS

Saðlýklý terbiye almýþ çocuk, “sosyal çevresi ile birlikte uyum saðlayarak ayakta durmaya çalýþan çocuktur”.

Hatta sosyal çevresi ile uyum saðla- masý bile bizce yeterli deðildir. Dü- þünün, sosyal yaþantýsý çok iyi olan bir çocuk var. Ama hayvanlara eziyet ediyor. Kuþlarýn kafalarýný kopartýyor. Kedilerin kuyrukla- rýndan tutup yere vuruyor. Bu çocuk saðlýklý terbiye edilmiþ midir? Deðildir elbette. O hal- de, saðlýklý yetiþtirilmiþ çocuk,

“Hem sosyal çevre ile hem de hayvanlar ile uyum içerisinde olan çocuktur.” dersek yeterli mi? Tabii ki deðil. Örneðin bir çocuk düþünün, sos- yal çevresi ve hayvanlar ile iliþkisi mükemmel.

Bütün insanlar bir gün dünyayý terk etseler ve Mars’a gitseler. Ve dünyadaki her þeyi de size býraksa- lar. Dünyadaki bütün arabalar park yerlerinde öylece bekliyor. Hepsi si- zin. Tüm ülkelerin baþbakaný da, kralý da, kraliçesi de sizsiniz. Dün- yadaki tüm Euro’lar, dolarlar ve Ye- ni Türk Liralarý da sizin. Evler, apartmanlar... Gözünüzün görebil- diði her þey sizin olsa. Ama sizden baþka bu dünyada bir kiþi daha yoksa... Mutlu olur musunuz? Ýþte size tek baþýnýza ayakta durabilecek tüm güç, kuvvet ve servet. Tüm bu imkanlar sizde olsa, kendinize bir cumartesi gününü ayýrýp, çarþýda

alýþveriþe gitme heyecaný duyar mý- sýnýz? Bir bayram heyecanla erken- den kalkýp, bayram gününün mut- luluðunu yaþayabilir misiniz? Yaþa- yamazsýnýz. Çünkü insan tek baþý- na ayakta durmak üzere program- lanarak yaratýlmýþ bir canlý deðildir.

Aksine insan, her bir ihtiyacý için bir baþkasý ile dayanýþma içerisinde olmasý gereken sosyal bir zirve noktasýdýr. Tüm bunlarý teker teker analiz ettiðimizde görüyoruz ki, in- sanýn tek baþýna ayakta durmaya çalýþmasý onun ruhen yýpranma- sýndan baþka bir þey deðildir.

(14)

ailem 15 21 OCAK 2006 CUMARTESÝ

TAMAMEN

BAÐIMSIZ ÇOCUK,

DÝSÝPLÝNSÝZ ÇOCUKTUR

Anne babalar çocuklarýný en iyi þekilde yetiþtirmeye çalý- þýrken, bir yandan onlarý kendi ayaklarý üzerinde durma- ya teþvik ettikleri gibi, diðer yandan onlarý da otonom (ba- ðýmsýz) olmaya yönlendirmektedirler.

Uzun yýllar üniversitelerde ders vermiþ bir psikolog, otonom çocuk yetiþtirmeyi “baþa bela” yetiþtirmekle eþdeðer görüyor- du. “Hayatý “benmerkezci” olarak algýlayan çocuklarýn ne za- man ne yapacaðý ve kimin baþýna hangi belayý açacaðý bilin- mez.” diyordu. Böylesi bir çocuk için hayatýn anlamý zevktir.

Hayatýn anlamý özgürlüktür. Hayatýn anlamý “ben”dir. Geri kalanlar ise “sizin problemlerinizdir”. Ona göre, “problem çözmek ve baþkalarýnýn derdi ile dertlenmek bir ahmaklýktýr”.

Belki çocukluklarda, bebeklik yýllarýndaki o sempatik ve sevimli hal bu çirkin davranýþýn çirkinliðinin görünme- sine engel olabilir. Ancak, çocuk yetiþkin olmaya baþla- dýkça ve ergenliðe doðru adýmlar atýldýkça, otonomi ço- cuklarýn anne ve babalarý için birer kâbus halini alabilir.

Ama önüne geçen aðacýn yapraklarýný yoluyor. Çi- çekleri kopartýp, dallarý kýrýyor. Elindeki kimya- sal ve zehirli maddeleri saða sola savuruyor. Bu çocuk ruhen saðlýklýdýr, diyebilir miyiz? Tabii ki deðil. O halde tanýmýmý- zý geniþletirsek eðer,

“Saðlýklý terbiye almýþ çocuk, sosyal çevresi ile dayanýþma ile yaþayan ve kendi dýþýndaki, canlý ve cansýz varlýklar ile uyum içerisinde olmaya çalýþan çocuktur.” diye- biliriz. Ama bu tarif bile, belki saðlýklý bir terbiye metodunu en kapsamlý þekilde tarif etse de yine yeterli deðildir. Çünkü insan ihtiyaçlarýnýn içe- risinde bir de sonsuzluk isteði vardýr. Ýnsan ölü- mü sevmez. Yok olmayý istemez. Bir insan, bir gün yok olacaðýna, her þeyin birden sona erece- ðine inanýyorsa, o insan her ne kadar ruhen sað- lýklý gibi görünse de bey- ninin bir köþesini kemi- ren “yok olma endiþesi- nin” aðýr baskýsýna yenik düþecektir. “O halde sað- lýklý terbiye nedir”, soru- suna, “sosyal çevresi ile dayanýþma ve yardým- laþma ile yaþamaya çalý- þan, kendi dýþýndaki can- lý ve cansýz varlýklara de- ðer veren... Ve sonsuz- luk istek ve heyecanýný yok etmemiþ çocuk, sað- lýklý terbiye edilen ço-

cuktur.” diyebiliriz. FOTOÐRAF: TURGUT ENGÝN

ailem

ÇOCUK

(15)

ailem

ÇOCUK

21 OCAK 2006 CUMARTESÝ ailem 16

Trafikte arabalar her ne ka- dar birbirinden baðýmsýz ha- reket ediyor olsalar da, her bir trafik kuralý her bir sürü- cüyü bir diðerine baðlý hale getirmektedir. Siz trafikteki bir araba sürücüsü olarak, ben baðýmsýzým ve kimseye uymak zorunda

deðilim diyerek, dönüþlerde sin- yal vermeden dönebilir misi- niz? Kýrmýzý ýþýk- larda durmadan yolunuza devam edebilir misiniz?

Hýz sýnýrý konul- muþ yollarda

“hiç umurumda bile deðil” diye- rek sürat yapabi- lir misiniz? Tabii ki yapamazsýnýz.

Yaparsanýz trafik canavarý olursu- nuz. O halde na- sýl ki, trafikte ba- ðýmsýz olunamý- yorsa, sosyal ya- þantýda da ba- ðýmsýzlýk diye ve

otonomi diye bir þeyden söz edilemez.

Eðer bir çocuk bu düþünce ile yetiþtiril- meye çalýþýlýrsa, týpký trafik canavarýnýn trafiði bir kâbusa çevirdiði gibi, böylesi bir çocuk da sosyal yaþantýyý bir kâbus haline getirebilir. Bundan da en baþta an- ne ve babalar zarar görür.

O halde, anne babalar çocuk ter- biyesinde hedef olarak otonomiyi ve baðýmsýzlýðý deðil, vicdan kültürünü ve baðlýlýðý seçmelidirler.

Güçlünün her zaman kazanacaðý dü- þüncesi ile hayata alýþtýrýlan çocuklar, genellikle kendilerinden güçlü kiþilerin gücü altýnda ezilmeye de mahkum ol-

maktadýrlar. Her þeyi güç ve kendi baþarýsý ile elde ettiði- ni düþünen çocuklar, bunun böyle olmadýðýný ve olama- yacaðýný anladýðý an, büyük bir ruhi çöküntü ile karþý- laþmaktadýrlar. Sokak orta- sýnda dayak yiyen bir çocu- ðun feryatlarý- na, yardým için koþanlar, o ço- cuða yardým edip, zavallý bir adamýn elinden kurtarsalar da daha sonra kur- tardýklarý çocuk,

“Ben kendimi kendim kurtar- dým. Yardým diye baðýrdým ve kur- tuldum.” dese, kendisine yardým edenlere karþý ne kadar nan- körlük etmiþ olur.

Hayat zordur.

Ýnsan ise zayýf.

Ve bu zayýf insa- nýn ihtiyacý sý- nýrsýz. Sýnýrsýz ihtiyaç sahibi insanýn imkanlarý ise sýnýrlýdýr. Tüm bu zafiyet içerisindeki insanýn, kendi sýnýr- lý güç ve kuvvetine güvenerek deðil, Al- lah’a güvenerek yaþamasý onu ruhen da- ha da mutlu edecektir. “Aslan oðlum sen yapabilirsin. Aferin kýzým, sen edebilir- sin.” yerine, “Aslan oðlum sen yapabilir- sin; ama unutma Allah dilerse bu iþin olur.” demek daha uygun olacaktýr.

O halde, anne ve babalar, kendine güvenen deðil, Allah’a güvenen ço- cuklar yetiþtirmelidirler. Tüm pren- sip ve terbiye yöntemlerini bu doð- rultuda kullanmalýdýrlar.

a.gunes@pedagoji.org

Hayat trafik gibidir

Çocuk benmerkezci deðil dayanýþmacý olmalý.

Hayatýn zorluklarý paylaþabilmeyi öðrenmeli.

FOTOÐRAF: AP

(16)

ailem

PORTRE

Salih Yusufoðlu

s.yusufoglu@zaman.com.tr

1

Asýl adý Muhammed ibnu Ýd- ris olan Ýmam Þafii, Ýmamý Azam Ebu Hanife’nin vefat ettiði yýl olan Hicri 150 senesinde Fi- listin’in Gazze þehrinde doðdu.

Babasý Kureyþ kabilesine mensup olan Ýmam Þafii, henüz beþiktey- ken pederini kaybetmiþti.

2

Küçük yaþlarda Gazze’de ilim tahsil etmeye baþlayan Ýmam Þafii, Kur’an’ý hýfzetmiþti.

Sonra Mekke’ye giderek burada hadis eðitimi aldý.

3

Fasih Arapçayý öðrenmek amacýyla çölde Huzeyl ka- bilesinin arasýnda on yýl yaþa- dý ve burada çok iyi ok atmayý öðrendi.

4

Ýmam Þafii yirmi yaþlarýnda iken, fetva verecek ve ha- dis rivayet ede- cek bir merte- beye ulaþtý.

5

Daha sonra Medine’nin ima- mý Malik ibnu Enes’e giden Ýmam Þafii, Malik ibnu Enes’in vefatýna kadar ondan ders aldý.

6

Yemen’in Necran bölgesi kadýlý- ðýna getirilen Ýmam Þafii, burada adaleti tam olarak gerçekleþtirdi. Fa- kat sonralarý Yemen’e gelen yeni vali, Þiilik propagandasý iftirasýyla onu Halife Harun Reþid’e þikayet etti.

Güzel bir savunma yapmasý ve nüfuz sahibi sevenlerinin araya girmesiyle Ýmam Þafii ölümden kurtuldu.

7

34 yaþýndayken baþýna gelen bu olaydan sonra kendini tek- rar ilme veren Ýmam Þafii, Baðdat’ta Muhammed ibnu Hasan’ýn dersleri- ni takip etti. Böylece hem Irak’ýn hem de Hicaz’ýn fýkhýný birleþtirmiþ ve çaðýn en büyük fakihlerinden ders alarak fýkýh ilminin kural- larýný tespit edecek kadar yüksek bir merte-

beye ulaþtý.

8

Ýmam Þafii daha sonra Mek- ke’ye döndü ve Harem-i Þe- rif’te ders vermeye baþladý. Hac mevsiminde pek çok alim onunla görüþür, dersine katýlýrdý. Bu es- nada Ahmed ibnu Hanbel de onunla görüþtü. Ýmam Þafii, Mekke’de iki yýl kaldýktan sonra Baðdat’a geri döndü.

9

Ýmam Malik’in bazý görüþleri- ne muhalefet eden Ýmam Þa- fii, Malik’in çok sevildiði Mýsýr’da- ki alimlerden tenkit aldý. Kendisi- ne, “Bunu neden yapýyorsun?” de- nildiðinde, hakperest imam þu ce- vabý verir: “Üstadým dostumdur, Hak da dostumdur, bunlar birbir- leriyle karþýlaþýnca Hakk’ýn dostu olmak daha evladýr.”

10

Bugün Þafii mezhebine mensup milyonlarca Müslüman’ýn yolunu aydýnlatan Ýmam Þafii Hazretleri, Mýsýr’da 20 Ocak 820’ye rastlayan Hicri 204 yýlý Recep ayýnýn son gecesi, 54 yaþýnda vefat etti. Kabri Mý- sýr’da bulunan büyük mezhep ön- derine binler fatiha gönderiyoruz.

iMAM-I ÞAFii

Milyonlarca Müslüman’ýn yolunu aydýnlatan rehber:

FOTOÐRAF: AP

(17)

H

er ebeveyn kendisini farklý yönleri ile tanýdýktan sonra ba- zý davranýþlarýný deðiþtirmesi gerek- tiðini, bazýlarýný ise daha da geliþtir- mesi gerektiðini düþünebilir. Örne- ðin; çocuðunun beðenmediði her davranýþý karþýsýnda sinirlerine ha- kim olamayan ve þiddete baþvuran bir baba bu davranýþýný deðiþtir- mek, çocuðunu iyi gözlemlediði için sýkýntýlarýný fark edebilen bir anne bu davranýþýný biraz da- ha geliþtirmek isteyebilecektir.

Birçok ebeveyn deðiþim için ne- reden baþlayacaðýný bilemez ve bu sebeple çaba da göstermez. Sonuç olarak deðiþim yaþanmadýðý gibi ha- talý yaklaþýmlar nedeni ile çocuðun psikolojisi ciddi anlamda etkilenir.

Burada sorun herhangi bir so- run olabilir. Sorun kimi zaman

çocuklarda görülen davranýþlarla ilgili, kimi zaman ise ebeveynin kendisinde halledemediði davra- nýþ ve özelliklerle ilgili olabilir.

Her iki durumda da ebeveynin toparlanmasý ve yapýcý çözümler üretebilmesi için deðiþime kendi- sinden baþlamasý gerekebilir.

Deðiþime nereden baþlamak gerek?

Deðiþime evvela ruhsal ve bedensel durumu deðiþtirmeyle baþlamak ge- rekir. Sonrasýnda düþünceler, duy- gular ve davranýþlar deðiþecektir.

Yani istenmeyen davranýþ deðiþecek ve yerine olmasý gereken davranýþ benimsenecektir. Ýsterseniz gelin bu aþamalarý kýsaca bir inceleyelim ve deðiþimde 4D kuralý diyelim.

Deðiþim için iþe duru- munuzu tanýmlamakla baþlayacaksýnýz.

Bedensel ve ruhsal durum: Bedensel

durumdan kastým, gerek duruþ ge- rekse hareketlerdir. Bezgin ve çök- kün bir beden hali, deðiþim yaþayaca- ðýna kendini inandýramaz. Göründü- ðü gibi hisseder. Yani deðiþim adýna ümitsizdir. Mesela omuzlarý çökmüþ, sureti hüzün giymiþ bir anne kendisi- ne güvenemez. Bu sebeple sorun ne olursa olsun evvela kendine güvenen, ümitli ve pozitif bir beden hali gerek-

mektedir. Bireyin dik durmasý ve ken- disine çekidüzen vermesi önemlidir.

Kendine güvenen bi- reyin duruþu beyne pozitif mesaj ulaþ- týrýr ve deðiþim için gerekli enerjiyi ebeveyn kendisinde hissetmiþ olur.

Ruhsal durum derken ise özellikle bi- reyin geçmiþ ve gelecek zaman etkisin- den sýyrýlýp bulunduðu ana yoðunlaþmasý gerektiðini kastediyorum. Yani sorunun geçmiþteki etkileri ve henüz gelmemiþ, gelecekteki sýkýntýlarý düþünüldüðünde birey sorunun büyüklüðü altýnda ezilir ve

O an ne

ba ba OKULU O

Anne-babalar!

Deðiþime ve geliþime hazýr mýsýnýz?

DERS-6

4D

Deðiþimde

kuralý

D URUMLAR D

21 OCAK 2006 CUMARTESÝ ailem 18

(18)

Psikolog Yasemin Yalçýn Aktosun

Bedensel ve ruhsal anlamda kendini to- parlayýp deðiþime baþlayan birey için deðiþimin ikinci basamaðýnda düþünce- ler vardýr. Yani “yapamam”, “baþara- mam” gibi negatif düþünceleri önce zi- hinden ve sonra da dilden tamamen çý- karmak gerekir. Düþüncenin hep poziti- fe odaklanmasý ve terminolojinin bu doðrultuda þekillenmesi gerekmektedir.

Pozitif düþünce ile birlikte düþünülen hedefin gerçekten istenilmesi önemlidir.

Hedeflenen davranýþlarýn düþüncede netleþtirilmesi ve tanýmlanmasý da bire- yin þartlanmasýný saðlayacaktýr. Örneðin

“Ben çocuðumu, hata yapýnca ona baðýr- madan uyarmak istiyorum.” diye netle- þen bir hedef, deðiþimi hýzlandýracaktýr.

Evet durumlarýn, düþüncele- rin ve bunlara baðlý olarak duygularýn deðiþtiði yerde istenilmeyen davranýþ, yerini hedeflenen davranýþa býra- kýr. Deðiþim saðlanmýþ olur.

Bu sýralanan dört madde birbiri- ne baðlý zincir halkalarý gibidir.

Dolayýsýyla adým atýlýnca sýradaki maddeler arkasýndan otomatik- man sürüklenir. Yeter ki isteyin.

Evet sevgili ebeveynler hiç vakit kaybetmeden iþe baþlayýn. Önce neleri deðiþtireceðinize karar verin, arkasýndan da deðiþim formülünü hayatýnýza geçirin.

ümitsizliðe kapýlýr. Mesela “Çocuðum yine bana baðýrdý ve hakaret etti, bu kaç yýldýr böyle!” diyerek geçmiþe yoðunlaþan ve “Hep böyle kalacak gali- ba!” diyerek geleceðe yoðunlaþan birey, içinde bulunduðu aný düþüneme- yecek hale gelir. Bu ümitsiz ruh hali ise bünyesinde deðiþim için mevcut bulunan enerjinin harcanmasýna neden olur. Öyleyse deðiþime önce bede- nimizle ve hemen sonrasýnda da geçmiþe ve geleceðe daðýlmasýný engelle- yeceðimiz bakýþ açýmýzla yani ruhsal yapýmýzla baþlamak durumundayýz.

D UYGULAR D

D ÜÞÜNCELER

D D D AVRANIÞLAR

Düþüncede pozitif olan bi- rey kendini rahat ve mutlu hisseder. Huzurlu bir yapý ise yani duygudaki rahatla-

ma ise deðiþime devam ar- zu ve iþtiyaký doðurur.

Unutmayýn beyin düþünce boyutuyla komut alýr ve kalp hisseder. Sonrasýnda

ise birey aþamalarýný ta- mamlar ve deðiþim büyük

bir oranda baþlamýþ olur. FOTOÐRAF: AA

(19)

HAYIRLI

BiR

KOMÞU MUSUNUZ?

HAYIRLI

BiR

KOMÞU MUSUNUZ?

Evlerimiz duvar duva- ra, sefertasý gibi üst üstedir. Komþumuzla aramýzda el kalýnlýðýn- da bir duvardan baþka

perde yoktur.

Evlerimiz duvar duva- ra, sefertasý gibi üst üstedir. Komþumuzla aramýzda el kalýnlýðýn- da bir duvardan baþka

perde yoktur.

(20)

ailem

HAYAT

ailem 21 21 OCAK 2006 CUMARTESÝ

E

vlerimiz duvar duvara, se- fertasý gibi üst üstedir.

Komþumuzla aramýzda el kalýn- lýðýnda bir duvardan baþka per- de yoktur. Öyle ise çok dikkat- li olmaya mecburuz. Ne biz onu rahatsýz etmeliyiz ne de o bizi rahatsýz etmelidir. Madem bir evin muhtelif odalarý hükmün- deki dairelerde yan yana, üst üste yaþamaya mecburuz, öyle ise birbirimizi incitmekten çe- kinmeli, rahatsýzlýk vermekten korkmalýyýz. Þayet komþu hak- kýný biliyor, komþuyu rahatsýz etmenin vebalini idrak etmiþ bulunuyorsak... Komþu hakký çok mu mühim? Komþuyu ra- hatsýz etmenin vebali pek mi aðýr? Ýsterseniz bu konuda bazý hadislerin ikazýna bir göz ata- lým. Bakalým Efendimiz (sas) komþunun komþusunu rahatsýz etmesini nasýl nazara veriyor, kaba saba komþulara, çevresini incitmekten çekinmeyen anla- yýþsýzlara ne türlü ihtarda bulu- nuyor Buhari ve Müslim’in nak- lettiði hadisin ikazý:

- Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse komþusuna eziyet etmesin!

- Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin!

- Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, ya hayýr söylesin, yahut da sükut eylesin!

* * *

Efendimiz (sas) Hazretleri bir defasýnda komþu hakkýndan bahsediyordu. Bir ara sesini yükselterek þöyle buyurduðu duyuldu:

- Vallahi iman etmiþ olmaz! Val- lahi iman etmiþ olmaz! Vallahi

iman etmiþ olmaz! Dinleyenler heyecanlanmýþlardý. Ýman etmiþ olmayanýn kim olduðunu merak ederek sordular:

- Ya Resûlallah, kim iman etmiþ olmaz? Buyurdu ki:

- Komþusu kendisinden emin ol- mayan kimse (tam) iman etmiþ olmaz!

* * *

Evet, gerçek mü’minden konu komþu emin olur, haksýz yere rahatsýzlýk görmezler, zulmüne, sýkýntýsýna maruz kalmazlar.

Çünkü mü’min bilir ki, imanda kemale eren kimse, komþusuna eziyet etmekten çekinir, rahat- sýzlýk vermekten korkar. Nite-

kim Efendimiz komþusunu ra- hatsýz edip, eziyet veren kimse- nin bunu bizzat kendisine yap- mýþ olacaðýný haber verdiði ha- disinde þöyle buyurmuþtur:

- Kim komþusuna eziyet ederse bilsin ki bana eziyet etmiþtir!

- Kim bana eziyet ederse bilsin ki Allah’a (cc) eziyet etmiþtir.

* * *

Bir defasýnda Efendimiz savaþa çýkmýþtý. Düþmanla karþýlaþ- mak üzere iken durdu ve çev- resine buyurdu ki: - Komþusu- na eziyet edip, rahatsýzlýk ve- ren bizimle savaþa katýlmasýn.

Ayrýlýp çýksýn! Muhtemeldir ki, onun bu günahý savaþý kaybet- meye sebep olur. Evet, komþu- ya haksýzlýk etmek, rahatsýzlýk verip zulümde bulunmak öyle- sine aðýr günahtýr ki, bu güna- hý yüzünden içinde bulunduðu ordu savaþý kaybedip, maðlu- biyete bile düþebilir.

* * *

Komþunun komþuya ilgi göster- meyip onu derdiyle, sýkýntýsýyla baþ baþa býrakmasýný uygun görmeyen Efendimiz bir hadi- sinde de þöyle buyurdu:

- Tam iman etmiþ olmaz, kendisi tok olarak uyurken komþusunun aç olarak yattýðýný bilen kimse.

Bu konudaki ikazýný tekrar- layan Efendimiz bir diðer hadi- sinde de þöyle buyurmuþtur:

- Yaný baþýnda aç, bîilaç yaþayan komþusuna ilgi göstermeyen kim- se (kâmil) mü’min sayýlmaz! Bah- si bir hadis mealiyle baðlayalým:

- Arkadaþýn hayýrlýsý arkadaþýný terk etmeyendir. Komþunun ha- yýrlýsý da komþusunu terk etme- yendir! Ne dersiniz? Hayýrlý ar- kadaþ, hayýrlý komþu musunuz?

Komþu hakký çok önemlidir. Hasta olunca ziyaretine git-

meliyiz. Elimizden geldiðince, ihtiyacýna

yardým etmeliyiz.

Komþuya hürmet onunla iyi geçinmek-

tir. Diyelim ki, üst kattaysak ve alt kat-

taki komþumuz biz- den razý deðilse onu razý etmek için fe- dakârlýktan kaçýn-

mamalýyýz.

AHMED ÞAHÝN

(21)

21 OCAK 2006 CUMARTESÝ ailem 22

Rahmi bey ve Mine haným bir “sözde” ec- zacý kalfasý ta- rafýndan dolan- dýrýlmýþ, hatta çocuklarý da ka- çýrýlmýþtý. Çok geçmeden zanlý yakalandý. Pe- ki Ýzgi ailesi þimdi ne yapa- caktý?

Ý

þsiz, beþ parasýzdý. Ýstanbul’un va- roþlarýnda bir semtte üç çocuðu ve eþiyle birlikte yaþýyordu. Günle- rini iþ arayarak geçiriyordu ancak nafile... Borç alabileceði kimse de yoktu. Halbuki biraz sermaye ile bir tezgah açsa üç-beþ bir þeyler satabil- se kýt kanaat geçinebileceðini düþü- nüyordu. Bütün sýkýntýlarýn canýna tak ettiði bir gün ihtiyacý olan para- yý çalmaya karar verdi. Banka soy- mayacaktý elbette. Gazeteci Mine Ýzgi ve Kur’an kursu öðretmeni eþi Rahmi Bey’in Bahçelievler Soðan- lý’da bulunan kafesini gözüne kestir- di. Zekice bir plan yaptý kendine gö-

re. Müþterileri çoðunlukla öðrenci olduðu için ellerinde bir hayli bozuk para olmalýydý. Bir öðlen vakti büfe- nin içi çocuk kaynarken geldi. Mine Ýzgi ve kýz kardeþi çocuklara kaðýt, kalem, sakýz, hamburger yetiþtirme telaþýndaydý. Þöyle bir dolaþýp Mine Haným’a, arka caddedeki eczaneden geldiðini, bu gece nöbetçi oldukla- rýný, bozuk paraya ihtiyaçlarý ol- duðunu söyledi. “Þimdi olmaz, ak- þamüzeri gel konuþalým.” diyerek baþýndan savdý Mine Haným. Ýkin- diden sonra tekrar geldi. Mine Haným o gün dükkan kirasý vere- cekti. Bir torba dolusu bozuk pa- ra vermektense paralarýný bütün- letmenin iyi olacaðýný düþündü.

Paralarýný çalan hýrsýzla

dost oldular Paralarýný çalan hýrsýzla

dost oldular

ÞEMSÝNUR ÖZDEMÝR

(22)

ailem

HAYAT

ailem 23 21 OCAK 2006 CUMARTESÝ

Sözde eczacý kalfasý Mine Haným’a paralarýn eczanede olduðunu söy- leyip almak için birlikte gitmeyi önerdi. “Paralarý buraya getir.” de- mek gelmedi aklýna onun da. Bo- zuk para torbasýný nezaketen isti- yormuþ gibi ‘ben taþýyayým’ diye- rek aldý adam. Birlikte sokaða çýktýlar. O sýrada bir arkadaþýnýn 9 yaþýndaki oðlu Ýkbal’i gördü.

‘Hadi birlikte gidelim’ diyerek tuttu elinden Mine Haným.

Ana caddede bir süre yürüdük- ten sonra sözde kalfa özür dileye- rek “Paralar eczanede deðil, hemen þu sokaktaki evde. Ben gidip alýp geleyim. Siz yorulmayýn. Güven- mezseniz Ýkbal de benimle gelsin.”

dedi. Bu teklife nasýl razý olduðunu bir türlü anlayamadý Mine Haným.

Adamla çocuk apartmana girdikten sonra aklý baþýna geldi. Eczaneye gidip adamýn orada çalýþýp çalýþ- madýðýný sordu. Hayýr, orada çalýþ- mýyordu. “Çocuk kaçýrdýlar!” diye baðýrmaya baþladý. Hemen etrafýna kalabalýk toplandý. Çocuk ve adam tarif edildi. Bu arada birinin aklýna polisi aramak geldi. Karakol çok yakýn olduðu için kýsa sürede bir ekip geldi. Ýkbal ile hýrsýzýn girdiði apartman didik didik arandý; ama bir þey bulunamadý. Mine Ha- ným’ýn en büyük korkusu adamýn Ýkbal’e bir kötülük edip canýna kýy- masýydý. Çevre apartmanlar ve so- kaklar arandý; ama ikisi de yoktu.

Bu arada Ýkbal’in isminden dolayý kýz sanýldýðýný fark edemedi Mine Haným. Ýkbal ismi de kulaktan ku- laða yayýlýrken Ýlkbahar’a dönüþtü.

Umutsuzca çocuðu arayan Mine Haným, belki gelmiþtir; diye dük- kana doðru giderken yolda birden- bire karþýsýna çýktý Ýkbal. Sözde kalfa, Mine Haným eczaneye gidin- ce ilk apartmandan çýkýp arka so-

kakta bir binaya girmiþ; ama dön- memiþti. Merdivenlerde oturmak- tan sýkýlan Ýkbal, Mine ablasýna adamýn kaçtýðýný söylemek için dükkana dönmeye karar vermiþti.

Bu arada Ýlkbahar diye bir kýzýn kaybolduðunu da duymuþtu. Mi- ne Ýzgi, çocukla birlikte karakola gidip bulunduðunu haber verdi ve hýrsýzdan þikayetçi oldu. Buluna- caðýndan pek de ümidi yoktu.

Bir hafta sonra Þirinevler’deki ana caddede eþinin kullandýðý ara- bayla ilerlerken karþý kaldýrýmda yürüyen adamý hemen tanýdý. Ara- banýn durmasýný beklemeden ken- dini dýþarý atýp akan trafikten hýzla geçerek adamýn yakasýna yapýþtý.

Bir taraftan da “Sen osun!” diyor- du. Adam da ‘Hayýr abla, beni biri- ne benzettin’ diyerek kurtulmaya çalýþýyordu. Bu arada Rahmi Bey yetiþti; ancak adam ellerinden kur- tulup ara sokakta kaçmaya baþla- dý. Rahmi Bey de arkasýndaydý. O sýrada lokantada yemek yiyen bir polis memuru dýþarýdaki patýrtýyý fark etti. Rahmi Bey’in soluðunun kesildiði yerde yetiþti ve adamý ya- kaladý. Sözde kalfa hâlâ inkar edi- yor ‘Ben ayakkabýcýyým, iþim gü- cüm var” diyordu. Karakoldaki sor- gusunda ise suçunu itiraf etti. Ha- yatý boyunca iþlediði tek yasadýþý iþti bu. Çaresiz kalýnca bu yola baþvurmuþtu. Mine Haným’ýn pa- ralarýnýn bir kýsmýyla toptancýdan terlik almýþ pazarda tezgah açmýþ- tý. Üzerindeki 150 milyon lirayý karakolda iade etti. Kalanýný da ödeyeceðine söz vererek þikaye- tini geri almasýný istedi. Ýkbal’in kaybolmasýndan dolayý yaþadýðý korkuyu unutmayan Mine Ha- ným þikayetinden vazgeçmiyor- du. O gece karakolda kalacak, ertesi gün mahkemeye çýkacaktý.

FOTOÐRAF: LEVENT GÜLER

(23)

21 OCAK 2006 CUMARTESÝ ailem 24

Adam, ailesine bile hýrsýzlýk yaptýðýný söylememiþti. Evden merak ederler diye arayýp üç günlüðüne Ankara’ya gideceði- ni söyledi. Mahkeme günü gelmiþti. Rah- mi Bey adamýn samimiyetle piþman ol- duðuna inanýyordu. Kendilerinden sonra baþka hýrsýzlýk yapmamasýný da delil ola- rak görüyordu. Paralarýný ödemesi þartýy- la affetmekten yanaydý. Adamýn en az 6 ay hapis yatma ihtimali vardý. Daha da kötüsü sabýka kaydý oluþacak, bundan sonra resmî hiçbir kurumda çalýþamaya- caktý. “Bir daha yapmayacaðýna söz ver, eþimi ikna edeyim.” dedi adama ve söz aldý. Ýþ bulmayý da vaat etti. Mine Ha- ným önce karþý çýktý; ama adamýn yalvar- malarýna dayanamayýp borçlarý için se- net imzalatarak þikayetinden vazgeçti.

Sözde kalfa bir hafta içinde kalan parayý da ödedi. Ýzgi ailesi ile sözde eczacý kal- fasýnýn iliþkisi burada bitmedi. Evine döndükten sonra olan biteni eþine anlat- mýþtý. Kadýncaðýz büyük bir üzüntüyle Mine Haným’ý arayýp eþi adýna tekrar özür diledi ve helallik istedi. Geçen yýl- ki kandil gecelerinde ve bayramlarda Ýz- gi ailesini arayýp tebriklerini ilettiler.

Rahmi Bey de onlarý evlerinde ziyaret etti. Ramazan ayýnda esnaf olarak gýda yardýmý yaptýklarý muhtaçlar listesine onlarý da dahil etti. Kurban Bayramý’nda et götürdü bizzat. Rahmi Bey, aileye bu yýl da yardým edeceklerini söylüyor.

Mine Haným, hâlâ bu iliþkiye alýþabil- miþ deðil. Cep telefonunda hýrsýzýn ismi- ni görünce dehþete düþüyor. Telefonda konuþmayý eþine býrakýyor. Rahmi Bey ise topluma bir insan kazandýrdýðý için memnun olduðunu söylüyor. Adamýn hapse girince ýslah olmayacaðýný, geride kalan ailesinin daha periþan olacaðýný hesap ederek affetmekten yana olmuþ.

Sözde eczacý kalfasý hýrsýz ise bir daha böyle bir yola sapmamak için yeminli ar- týk. Az gelirli de olsa bir iþte çalýþýyor.

Kendisine en büyük hayat dersini ve- ren Rahmi Bey’i de hiç unutmuyor.

ailem

HAYAT

Yaþananlardan sonra minik Ýkbal, annesi gazeteci Mine Haným ve Rahmi bey, suçlu bir insaný topluma kazandýrmanýn mutluluðunu yaþýyor.

(24)
(25)

21 OCAK 2006 CUMARTESÝ ailem 26

ailem

HAYAT

Kiþinin Rabbi’yle irtibatýnýn en yüksek olduðu yer secdedir. Ve yine bir insanýn Müslüman olmasý da sadece kendi akýl ve iradesinin

marifetiyle deðil; tercihi ve Allah’ýn rahmeti sayesindedir.

ABDULLAH AYMAZ

B

ir arkadaþýmýzýn, yol arkadaþý Ýtalyan’a anlattýðý 9. Söz’deki bazý gerçeklerle ilgili bilgiler, bana yeni Müslüman olmuþ bazý kimselerin na- mazla ilgili sözlerini hatýrlattý. “Bir öð- le sonrasý, Müslümanlarýn yaptýðýný sýk sýk gördüðüm þekilde diz çöktüm, baþýmý yere dayadým ve Allah’tan ba- na yol göstermesini istedim.

Bu secde pozisyonunda müthiþ bir huzur hissettim. Belki de o an, kalben bir Müslüman’dým, ama ayaða kalktýðýmda aklým resmen þehâdet getirmeye henüz hazýr deðildi. (...) Birkaç gün sonra þehâdet getirdim.

Allah’ý tanýyýp kabul etmekle, ruhun ve aklýn özgürlüðüne açýlan kapýyý bulmuþtum.” (Kerime Slack Razi)

“Geçmiþte Allah’tan Kendisine na- sýl ibadet edeceðimi bana öðretmesini istemiþtim. Bu bakýmdan, Müslüman- larýn namazý benim en önemli ilgi oda- ðým oldu ve ben namaz kýlmaya baþla- dým.” (Tâhire Y. Theresa Yearwood)

“Okulun tatile girmesinden dolayý evde bulunduðum bir vakitte, buðday tarlalarý arasýndaki tozlu yolda yürü- yordum. O sýrada güneþ battý. Bir il- hamla, o vaktin bir ibadet zamaný, Al-

lah’a karþý boyun eðip iba- det etme aný olduðunu fark ettim. Ne var ki, bu detaylarýný kiþinin kendisinin bulabile- ceði bir þey deðildi;

tam aksine, gelip geçici bir hayal veya belki de ateizmin sahih

olmayan bir yaþama biçimi olduðu- nun farkýna varmanýn baþlangýcý idi.

(...) Nil kýyýsýnda yürümeyi âdet edindiðim Mikyas Bahçeleri civarýn- da yaþayan bir adamýn yanýna vardý- ðýmda, suya karþý duran bir tahta parçasýnýn üstünde namaz kýlýyordu.

Önünden geçmek üzereydim ki, bir- denbire, onu rahatsýz etmemek için geri döndüm ve arkasýna geçtim. Yo- luma devam etmeden önce ona ba- karken, benim varlýðýmdan habersiz, kendisi ve dini hakkýndaki görüþleri- mi hiç mi hiç bilmeyen bir insanýn Allah ile huþu yüklü münasebetini seyrettim. Burada aklýma takýlýp ka- lan muhteþem bir þey vardý; bu, bir Batýlý için bütünüyle tuhaf bir þeydi;

herkesin önünde namaz kýlmak... (...)

uzaklardan eve dönüþ gibi sanki... SECDE

(26)

ailem 27 21 OCAK 2006 CUMARTESÝ

ailem

HAYAT

Bir insanýn Müslüman olmasý, ken- di akýl ve iradesinin marifetiyle de- ðil; Allah’ýn rahmeti sayesindedir.

Nitekim 1977 yýlýnda Kahire’de be- ni Ýslâm’a getiren gerçek, son tahlil- de, buydu.” (Nûn Hâ Mîm Keller)

“Günlerden bir gün oðlum eve geldi ve bana ‘Anneciðim, sen niye Müslüman olmuyorsun?’ diye sordu.

Bu fikir karþýsýnda þoke oldum ve

‘Asla!’ dedim. ‘Asla Müslüman ol- mam!’ Oðlum ise, ‘Anne’ dedi ‘Ýslam son derece saf ve temiz bir din. Gün- de beþ vakit ibadet ediyorlar!’

Ýslâm’la ilgili kitaplarý ve Kur’an-ý Azimüþþan’ýn meâlini okumaya iþte o zaman karar verdim. Kur’an’ý oku- dukça, Ýslâm’ýn tam da benim için ol- duðuna iyice kanaat getirdim. Al- lah’a yöneldim ve sonunda Ýslâm’ý;

huzur ve sükûnu buldum.” (Fâtýma Liebenberg) “Sevgi, manevi hakikat ve Allah-eksenli düþünme noktasýn- da derinleþen bir din bulmuþtum.

(...) Ýslam sayesinde, kendimi günün 24 saati ve haftanýn yedi günü Al- lah’ýn varlýðýnýn þuuruna ermiþ ola- rak yaþar bir vaziyette buldum. Beþ vakit namazýmdan her birinin vakti- ni gözlüyorum. En sonunda bütün hayatým boyunca aramakta olduðum þeyi bulmuþtum.” (David Praderelli)

“Sanki secdeye gittiðimde barý- þý yakalýyorum. Sanki daha bir gü- vende hissediyorum kendimi. Bir selam ikliminde gibi. Secdeye git- tiðimde sanki, uzaklardan evine dönmüþ gibi oluyorum. Belki de Allah’a varmýþ gibi. Tarif edebile- ceðim ancak bu kadarý. Bir rahat- lýk, bir barýþ ve sükûnet hissi na- maz.” (Dr. Timothy Giannoti)

“Kýlmýþ olduðumuz namazlar, bizim en büyük dayanak nokta- mýz. Namazýn en büyük özelliði de Allah’ý hatýrlamamýz için bizim önümüze konulmuþ duraklar olu-

þu. Namaz vakitleri benim için gerçekten ruhumu dinlendirme za- maný oluyor.” (Dr. Rosshana)

“Kur’an-ý Kerim okunurken ken- dimi çok iyi hissediyorum. Gerçi Arapça bilmiyorum ve kelimelerin mânalarýný anlamýyorum; fakat rit- mi, okuma tarzý çok hoþuma gidiyor.

(...) Namaz kýlarken Allahü Tealâ’nýn beni dinlediðini hissediyorum. Her- hangi bir sýkýntýlý anýmda, iþimde ve- ya eþimle ilgili bir problemim oldu- ðunda bunu kimseye söylemiyor- sam, ibadet ederken, içimden geçi- yor hepsi. Namaz bittikten sonra kendimi rahatlamýþ hissediyorum.

O artýk bir problem olmaktan çýký- yor. Çünkü beklenen cevap bir süre içinde geliyor.” (Sandra Hassan)

Kalbimizin gýdasý, ruhumuzun âb-ý hayatý ve lâtife-i Rabbaniye- mizin hava-yý nesîmini celp ve cezbeden namazý ilk tanýyanlar iþte onu bu ter ü tazelik içinde ve turfanda biçimde hissedip lâhûtî zevklere gark oluyorlar.

Acaba bizlere de bir þeyler düþmüyor mu?

Secde çabuk ça- buk yapýlacak bir þey deðildir.

Kiþi o hâlde ki- me yöneldiðini, kime iltica etti- ðini çok iyi bil- melidir.

FOTOÐRAF: AFP

(27)

ailem

DR. CAN

Zaman Gazetesi 34194 Yenibosna/Ýstanbul dr.can@zaman.com.tr

Rumuz: Scarlet - Antalya

30 yaþýndayým. Almanya’da doð- dum. Ýngilterede orta tahsil yap- tým. Türkiye’de turizm okudum.

Okul bitince bir otelde çalýþtým.

Yeme-içme müdürü oldum. Ço- cukluðum çok iyi geçmedi; ama özlüyorum þimdi. Kazandýðým parayla psikolog-psikiyatrist do- laþýyorum. Bazen de ölüp gitmeyi istiyor, bazen evlenemeyeceðim diye kahroluyorum. Otele gelip yiyip-içen ve mutlu olan insanla- ra gýpta ediyorum. Bir gün bile otelin keyfini çýkartamadým. Za- man favori gazetem. Bir de Ailem olmasa n’apardým bilmiyorum…

Hayallerime yüzme öðrettim suya düþse de

KURTULACAKLAR

FOTOÐRAF: AFP

Hayallerime yüzme öðrettim suya düþse de

KURTULACAKLAR

(28)

ailem

DR. CAN

ailem 29 21 OCAK 2006 CUMARTESÝ

Dr. Can

Hayalleri ve hedefleri “yaþadýðý hayat”a nazaran xxLarge olan ký- zým. Mektubunda bahsettiðim bu hedeflere nazaran bu kadarcýk bir stres içinde olman normal.

Ayrýca hayallerinin birkaç beden bol olmasý her zaman iyidir. Zira onlar suya düþtüðünde 1-2 be- den çekseler bile seni sýkmaz.

Scarlet

Eþimin Skarlet isimli bir siyam ke- disi vardý. Hâlâ var da onu anne- baba evinde býraktý. Bilirsin kediler bulunduðu mekana, köpeklerse sa- hiplerine baðlýdýrlar. Ýlk günlerde bana “Sen Scarlet’in babasýsýn” der- lerdi. Ben de bu babalýk davasýný garipser; ama o evden kýz alacaðým için sesimi çýkartmazdým. Sonra kutlu insanýn Ebu Hüreyre’ye “kedi- cik babasý” ismini takmasýndan do- layý rahatladým. Scarlet hayran olu- nacak zekada, temizlikte, atletik ve onurlu bir kedi. Günde, bezelye bü- yüklüðünde 4-5 adet kuru mama yer, o gün öðünü 6 taneye çýkarýrsa ot yiyip kusar. Hiçbir zaman mut- faða ve yemek masasýna iliþmez, yýlýþmaz. Sürekli kendini temizler, her kendini çaðrýþýmýzda farklý farklý sesler çýkararak miyavlar ve sürekli “Ya Rahman” diye hýr- lar. Mahallede deli gibi sevdiði erkek siyam kedisi “Siyami” oldu- ðu halde 10 senedir gururundan onunla birlikteliði olmamýþtýr.

Benim de Scarlet’le aram hiç dü- zelmedi. Çok sevdiði sahibi olan eþimi o evden alýp götüren hain ki- þi oldum hep onun gözünde. Hatta bu yüzden her ziyaretimde eþime de 5-10 dk. tafra, naz ve sitem yapar. Scarlet farklý bir yaratýk.

Mükemmel bir siyam. Hatta bir kedi için biraz fazla zeki ve asil.

Bu yüzden onu çok mutlu göre- mezsin. Sorumlu, vakur, soylu;

ama düþünceli ve endiþeli…

Hayat biçimi

Sevgili Scarlet. Hiçbirimiz hayatýn kullanma kýlavuzunu yanýmýza ala- rak gelmiyoruz. Nasýl yaþayacaðý- mýzý yaþarken öðreniyoruz. Yaþa- mak istediðimiz hayat, yaþadýðýmýz hayat ve yaþamamýz istenen haya- týn iç açýlarýnýn toplamýnda “ortaya karýþýk” bir hayat çýkarýyoruz ken- dimize, maalesef… Senin bu duru- muna belki bazýlarý güler. Bense (sana tuhaf gelir) defalarca tesi- satçý Ýsmail abiye tamir ettirdiðim ve her defasýnda “yalama” olan göz vanalarýmý tutamadým. Birisi ise “beni çok þaþýrtýyor” diyor. Se- nin durumuna çok uygun. Dinle.

Eflatun

“1- Ýnsanoðlu çocukluktan sýkýlýr.

Büyümekte acele eder. Sonra da ço- cukluðunu özler.

2- Önce para kazanmak için saðlý- ðýný harcar. Sonra da yitirdiði saðlý- ðýný kazanmak için parasýný.

3- Hiç ölmeyecekmiþ gibi yaþar, hiç yaþamayacakmýþ gibi ölür.

4- Hayata hazýrlanmaya o kadar zaman harcar ki, hayatýný yaþamaya vakti kalmaz.

5- Ýnsanoðlu yarýný öylesine dü- þünür ki; bu günün elinden kayýp gittiðini fark etmez. Oysaki, hayat geçmiþte ya da gelecekte deðil, þimdiki zamanda yaþanýr.” diyor.

Ve çok þaþýrdýðýný söylüyor.

Güzel kalpli kýzým. Umut ede- rim ki hayata dair düþlerin ger- çekleþir ve ‘hayat kýrýklýðýna’ uð- ramazsýn. Seni, Fatih’in akýncýla- rýndan Balibey’in Antalya’daki camiinin kubbesinde bulunan meleklere emanet ediyorum.

(29)

Simay - Kadýköy

Ýlköðretimde matematiðim hep kö- tüydü. Evin tek kýzýyým. Aðabeylerim hep okudu. ÖSS’de baþarýlý olamadým.

Baþýmda kavak yelleri esiyordu. Etra- fýmda erkek arkadaþlar dönüp duruy- orlardý. Okuyamadým ama evlenirim dedim. 98-2004 arasý 5-6 kiþiyle ko- nuþtum. Olmadý. Olmadý. Ben de ipin ucunu býraktým. Evde oturup ayaklarý- ma deðil baþýma çorap örüyorum.

Çünkü bu gidiþle baþýmý üþütücem!

Dr. Can

“Hindistan’da yabani bir fil yavrusu ya- kalandýðýnda kalýn bir zincir ile kalýn bir aðaca baðlanýrmýþ. Yavru fil kaçma- ya çalýþýr, ama kaçamazmýþ. Zamanla

“kaçma” denemelerini de býrakýrmýþ. O aðaçtan hiçbir zaman kurtulamayacaðý- na inanýrmýþ. Esareti öðrenirmiþ yani.

Zamanla. Bu aþamada ayaðýndaki zin- ciri aðaçtan söküp odun parçasýna bað- larlarmýþ. Fil nereye gitse hep o odu- nun peþinden geldiðini görünce hâlâ o aðaca baðlý olduðunu ve hiçbir zaman aðaçtan kurtulamayacaðýný düþünür ve kaçma giriþiminde bulunmazmýþ.”

Baþlangýçta yavru filin kaçma inancý var, ama imkâný yokken, son- rasýnda imkaný var ama inancý yok- tur artýk. Sahte de olsa çaresizliði öðrenmiþ ve kurtulmasýnýn kendi ellerinde olmadýðýna inanmýþtýr.

Sevgili Simay, iþte bu durum ma- alesef öðrenilmiþ, bellenmiþ bir çare- sizliktir. Ülkemizde de yazdýðýn mek- tup gibi tipik öðrenilmiþ sahte çare- sizlikler vardýr maalesef. Mesela;

1) Ýlkokulda matematiðe çalýþýr çalý-

þýr geçemeyiz. Sonra hoþ geldin çare- sizlik. Müfredat da her yýl deðiþir;

ama kafamýzdaki matematik hiç de- ðiþmez. Matematiði halledebileceði- mize inancýmýzý yitirmiþizdir çünkü.

2) ÖSS’ye hazýrlanýrken neticeyi he- men görmek isteriz ve daha 2. ayýnda

‘deneme’ler çözeriz. Ýstediðimiz sonu- cu göremeyince de inancýmýzý yitirir;

- “Nasýlsa kazanamayacaðým, bari çok çalýþýp kendimi harab etmeyeyim ve emeklerim boþa gitmesin” deriz.

3) “Madem ÖSS olmadý, hayatýmýn eþini arayayým” serüveni baþlar. Bi- rinci, üçüncü, beþinci derken aradý- ðýmýz mutluluðu bulamayýp;

- “Bunlarýn hepsi ayný prensimi bulmak için daha kaç kurbaðaya dokunmam lazým?” diyerek inancýmýzý kaybederiz.

Bir gün “Bay doðru” kapýyý çalar; ama kapýyý þiddetle yüzüne kaparýz.

Sevgili kýzým. Çaresizlik diye bir þey yoktur. Bütün dýþ engelleri aþa- bilmek öncelikle iç engelleri yani zi- hinsel engellerimizi aþmaya baðlýdýr.

Ýç bariyerlerini aþamayanlar, dýþ aka- beleri aþmayý denemezler bile. Ancak bu zihindeki “ket”leri ve inançsýzlýk, çaresizlik tümseklerini görmek zor- dur. Çoðumuz da bunu göremediði- miz için ilkokul çarpým tablosuna, ÖSS sýnavýnýn zorluðuna yanlýþ yerde aradýðýmýz mutluluðun yalan olduðu- na hükmeder, suçu oralarda ararýz.

Ýnþa ettiðimiz hayaller ve evler yýkýlsa, yongalarý kýrýlsa bile her þe- ye yeniden baþlamanýn yaþý yoktur Simay kýzým. Çorabý ayaklarýna, inancý yüreðine geçir ve yeniden Bismillah de. Baþarýlar.

Öðretilmiþ

sahte çaresizlikler

ailem

DR. CAN

21 OCAK 2006 CUMARTESÝ ailem 30

(30)
(31)

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu istek, veriliþ maksadýna uygun olarak âhiret hayatý için sarf edilmeli ve âhirette zaten kaçýnýlmaz olan ebedî hayatýn levazýmatýný -baþta iman ve namaz olmak üzere-

Zira en yalın haliyle, “za- manı etkin kullanmaya yönelik bilinçli bir çaba” 64 olarak da ifade edilen zaman yönetimi konusundaki bilinçsizlik, bireyin stres, depresyon gibi

konu çalýþmasýndan çok pratik yap- maya zaman ayýrmalýsýnýz. ‘Bunu asla anlayamam, bu problemi çözmem imkansýz, baþa- ramayacaðým’ gibi içinizde sürekli tekrarlanan

Ýnsanoðlu çok çeþitli tabaka- lar halinde yaratýlmýþtýr: Kimisi vardýr, mü’min olarak doðar, mü- min olarak yaþar, kâfir olarak ölür.. Kimisi vardýr, kâfir olarak

Cumhurbaþkanlýðýmýz himayesin- de ve Bakanlýðýmýzca kaynaklarýn daha verimli kullanýlmasý, atýk oluþu- munun kaynaðýnda azaltýlmasý ama- cýyla yürütülmekte olan

O ana kadar sürekli Kur`an okuyan, eþinin saðlýðý için dua eden Ayþe Ha- ným, eþinin vefatýndan sonra yaþadýðý acýyý ve hayata yeniden nasýl baðlandý- ðýný

Ama ben en çok Efendimiz (sas) gibi herkese karþý tebessüm edebilmek, insan- lara karþý tatlý dilli olmak, güler yüzlü olmak, en önemlisi onun na- maza olan hassasiyetinden

Bizim için önemli olan þudur: Üç ay- larýn ilk cuma gecesi olan bu gece, Allah’a çokça yalvar- mak, yakarmak, dua etmek ve af dilemek için bir vesile- dir ve bir