• Sonuç bulunamadı

8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ SAYI: 148 ZAMAN LA BÝRLÝKTE SATILIR

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ SAYI: 148 ZAMAN LA BÝRLÝKTE SATILIR"

Copied!
32
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

8 E K Ý M 2 0 0 5 C U M A R T E S Ý S A Y I : 1 4 8 Z A M A N ’ L A B Ý R L Ý K T E S A T I L I R w w w . z a m a n . c o m . t r / a i l e m

(2)
(3)

ailem

EDÝTÖR

ÝÇÝNDEKÝLER

Ramazan ve oruç bilgilerimizi tazeleyelim 4

Kur’an hakkýnda ne biliyoruz? 9

Nasýl ihlâs

sahibi olunur? 10

Zenginle fakir arasýn- daki köprü: Zekât 12

Garcia’dan

gelen mektup 19 Dr. Can sizlerle 26

Ezvâc-ý Tâhirât:

Zeynep Bint-i Cahþ (Efendimizle (sas)

Durun! Düþünmek ve kýyaslamak için biraz vaktiniz var mý?

Gamze Özçelik olayý, Aliye dizisi, Ata Türk’ün ölümü, yeni çýkan albümler ve yeni televizyon dizilerinden bah- setti öðretmen. Öðrenciler þaþkýn;

ama bir o kadar da dikkatli dinledi- ler. Her isme kendileri de farklý fark- lý bilgiler eklediler. Bu olaylarýn üze- rinden birkaç hafta geçmiþ olmasýna raðmen öðrencilerin bilgileri çok sý- caktý. Öðrenciler Tarkan’ýn konserin- den bahsediyorlar ve en ince detaya kadar kimin kimle birlikte olduðunu iyi biliyorlardý. Nazmi Bey lise ikin- ci sýnýf öðrencilerine “Çocuklar, ma- gazin programlarýný neden çok se- viyorsunuz?” diye sordu ve öð- rencilerden þu cevaplar yükseldi:

- Hocam, ben de ileride güzel bir arabamýn, evimin olmasýný, her- kes tarafýndan tanýnmayý isterim.

- Ben ünlü olmak için çalýþacaðým.

- Gezmek eðlenmek bizim de hakkýmýz.

- Hocam, vur patlasýn, çal oy- nasýn, bu yaþta bunlarý yapmaya- caðýz da yaþlanýnca mý yapacaðýz?

Sýnýftaki genel hava, magazin dün- yasýna aç genç insanlarýn olduðuydu.

Öðretmen sýnýfa bu kez “Peki þimdi ce- saretli bir arkadaþ arýyorum. Bana

‘ben bunlarý sevmiyorum’ desin ve neden sevmediðini izah etsin.” dedi.

Herkes birbirine baktý. Kimse elini kaldýrmadý. Kýsa bir sessizlik oldu.

Daha sonra orta sýralardan bir el kalk- makla kalkmamak arasýnda tereddüt etti. Nazmi Bey; “Söyle bakalým kýzým, korkacak bir þey yok.” dedi.

Herkesin yüzü Seval’e döndü.

- Ben aslýnda hangi sanatçý kimin- le gezmiþ, kiminle nereye gitmiþ diye merak etmiyorum. Bana bunun bir

faydasýnýn da olduðunu sanmýyorum.

Televizyon dizilerinin hepsini deðil, ama bir kýsmýný seyrediyorum; ama bunlarý seyrederken bazen meraktan deðil de baþka sebeplerden izliyorum.

Arkadaþlarýmla derslerde, teneffüsler- de ya da okul dýþýnda konuþmalarýmýz da filancanýn giydiði, söylediði, akþam- ki dizi oluyor. Ben arkadaþlarýmdan geri kalmak istemiyorum. Kendimi ar- kadaþlarýmla konuþabilecek dediko- dularý bilmek zorunda hissediyorum.

O gün derste magazin dünyasýyla ilgili epey konu konuþuldu. Her öðren- cinin derse katýlýmý dikkat çekiciydi.

Demek herkes bu konularla ilgiliydi.

Öðretmen bu magazin konu- sunu þu cümlelerle noktaladý:

- Çocuklar, hayat magazin prog- ramlarýnda gördüðünüz gibi hep eð- lence deðildir. Eðlenmek, gezmek hepinizin hakký. Ama çalýþmadan, kazanmadan ömrünüzün sermaye- sinden bilinçsizce sarf etmek müs- rifliktir. Bakýn dün ayný yollardan geçmiþ flaþ isimlerden kaç tanesi bugün ayný yerinde ya da mutlu?

Belki sizin kadar biz büyüklerin de büyük suçu var. Sizin önünüze imre- nilecek insanlar çýkaramadýk. Örnek olamadýk. Sizden bir isteðim var;

bunlarý takip etmeyin, izlemeyin diye- mem. Buna hakkým da yok. Ama ne olur “düþünün ve kýyaslayýn”. Sizlerin düþünmeniz ve kýyaslamanýz için Ramazan ayý güzel bir fýrsat. Böyle- likle Ramazan ayýnýzý da kutlarým...

***

Ramazan bir fýrsat, düþünmek ve ký- yaslamak için. Bu fýrsatý heba etmeye- lim. Hayýrlý Ramazanlar, yeni yepye- ni bir Ailem’de buluþmak dileðiyle...

Serhat Þeftali s.seftali@zaman.com.tr

Zaman Gazetesi 34194 Yenibosna/Ýstanbul Tel: 0212 454 1 454 (pbx) www.zaman.com.tr

Baský: Feza Gazetecilik AÞ Tesisleri Feza Gazetecilik

A.Þ. Adýna Ýmti-

yaz Sahibi Ali Akbulut

Sorumlu Müdür ve Yayýn Sahibi Temsil-

cisi

Genel Yayýn Müdü-

Yayýn Danýþmaný Hamdullah Öztürk Yayýn Editörleri Serhat Þeftali

Mustafa Aydýn Þemsinur B. Özde- Katkýda Bulunan-

lar Ali Demirel Ali Budak Tasarým Mehmet Þimþek Kapak Fotoðrafý Ýbrahim Usta

Reklam Koordinatö-

Yayýn Türü Yaygýn Süreli

aaiilleem m

http://www.zaman.com.tr/ailem

Öneri ve teklifleriniz için: ailem@za- 8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ SAYI: 148

(4)

H

er ibadetin kendine gö- re kavramlarý ve kural- larý vardýr. Bu kavramlarý bilmek ibadetimizin daha anlamlý olmasýný saðlayacak- týr. Ramazan kelimesinin bir manasý ‘sonbahar yaðmu- ru’dur. Ramazan ayý ve oruç, sonbahar yaðmurunun etraf- taki tozlarý ve pislikleri gö- türüp temizlediði gibi günah kirlerini götürüp kalbimizi temizler. Ramazan kelimesi- nin ‘ramad’ kelimesinden tü- rediði de düþünülmüþtür ki, bu da güneþin ýsýsýndan taþ- larýn yanýp kýzmasý manasý- na gelir. Ýþte mümin de oruçla böyle yanar kavrulur ve günahlarý eriyip gider.

ALÝ

Ramazan boyunca sýkça telaf- fuz edilen kelimelerin mânâsýný biliyor mu- yuz? Ýþte kýsaca bu kelimelerin anlamlarý.

bilgilerimizi tazeleyelim

Ramazan ve oruç

Ýmsak

Oruçlu olan insanýn orucu bozan þeyleri yapmamaya baþlamasý ge- reken zamandýr. Ýmsak vaktinde tan yeri aðarmaya baþlar. Ýmsakla beraber artýk oruç baþlamýþtýr.

Sahur

Oruç tutmak için gecenin im- saktan önceki vaktinde yenen yemeðe sahur denir. Efendimiz bir hadislerinde “Sahura kalkýp sahur yemeði yiyin. Zira sahur- da bereket vardýr.” (Buhari, Savm 20) buyuruyorlar.

Oruç

Ýmsak vaktinden (ikinci fecir) ak- þam güneþ batýncaya kadar hiçbir þey yememek, içmemek ve cinsel münasebette bulunmamaktýr.

FOTOÐRAF: REUTERS

(5)
(6)

ailem

RAMAZAN

Ýftar

Orucun bitirilmesi gereken vakit- tir. Bu da akþam güneþin batma- sýyla olur. Akþam namazýný bildir- mek üzere okunan ezan ayný za- manda iftar vaktini de bildirmek- tedir. Akþam ezaný okununca ge- ciktirmeden iftar yapýlmalýdýr. Bir hadis, iftarda acele edilmesi ge- rektiðini þu þekilde ifade eder:

“Ýnsanlar iftarý yapmakta acele et- tikleri sürece, hayýr üzere devam etmiþ olurlar.” (Buhari, Savm 45)

Teravih

Ramazan ayýnda yatsý namazýy- la birlikte kýlýnan, yirmi rekat- lýk bir namazdýr.

Fidye

Sürekli bulunan bir hastalýktan veya yaþlýlýktan dolayý oruç tutamayanlarýn tutmalarý gereken her gün için bir fa- kiri doyuracak miktarda tasaddukta bulunmalarýna fidye denir. Fidye sü- rekli hastalar, çok yaþlý kimseler için bir sevaba ortak olma vesilesidir.

Fitre

Temel ihtiyaçlarýnýn dýþýnda belli bir miktar mala sahip olan Müslümanla- rýn Ramazan bayramýna ulaþmalarý- nýn bir þükrü olarak yerine getirme- leri gereken bir ibadettir. Buna fýtýr sadakasý da denmektedir. Aile reisi bütün aile fertleri adýna, fakirlerin de bayrama ayný toplumun bir ferdi ola- rak kavuþmasý ve sevinmesi için fit- reyi verir. Müslüman’ýn, normal bir insanýn bir günlük yiyeceði miktar- da fitre vermesi en uygun olandýr.

Ý’tikaf

Ramazan ayýnýn son on gününde ibadet niyetiyle bir insanýn, belli kurallara uyarak bir mescitte inzi- vaya çekilmesidir. Allah Rasulü (sas) Medine’ye hicretten sonra Ra- mazan’ýn son on gününü i’tikafta geçirirdi. Bazý alimler bir saat bile i’tikaf yapýlabileceðini söylerler.

Önemli olan insanýn, hayatýn bun- ca telaþesi içinde belli bir süre de olsa Rabbiyle baþ baþa kalmasý ve kendini ibadete vermesidir.

Kaza

Hiç tutulma- mýþ veya tu- tulmaya baþ- landýktan sonra bozulan bir orucu Ra- mazan’dan sonra günü gününe tut- maktýr.

FOTOÐRAF: ÝBRAHÝM DOÐAN

(7)

ailem 7 8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ

Keffaret

Ramazan orucunu kasten bozan kimsenin bir günlük Ramazan orucu yerine, ceza ola- rak peþi peþine iki ay oruç tutmasýdýr. Kef- faret, orucu tutmamanýn deðil; tutulan orucu kasten bozmanýn cezasýdýr. Oruçlu- nun dikkat etmesi gereken durumlar: Baþ- lanmýþ olan orucu bilerek bozmanýn dün- yevi bir karþýlýðý olarak keffaret orucu ce- zasý vardýr. Ramazan’da bile bile yemek yi- yip bir þeyler içmek ve cinsel iliþkide bu- lunmak orucu bozduðu gibi keffaret gerek- tirir. Bu keffaretin peþi peþine olmasý þart- týr. Kýsaca ifade etmek gerekirse, bir þey yi- yip içme ve cinsel iliþkide bulunmayla, bu kapsamda deðerlendirilen þeyler orucu bo- zar. Bunlar bilinçli ve kasten olursa orucu bozduklarý gibi keffaret gerektirirler. An- cak unutarak bunlarý yapan bir kimse, ne yaptýðýnýn farkýna vardýðý an bunlarý terk ederse orucu bozulmayacaðý için kaza ve keffaret orucu tutmasýna gerek yoktur.

Beslenme amacý taþýmayan, yenip içilmesi normal ol- mayan ve normal insanýn fýtraten yiyip içmek isteme- yeceði þeyleri almasý duru- munda oruç bozulur, fakat keffaret yerine sadece kaza orucu tutmasý gerekir. Bun- larýn bir kýsmý þöyledir.

1

1-- Çið pirinç gibi, çið olarak yenmesi âdet olmayan þey- leri yemek

2

2-- Katkýsýz un ve hamur yemek 3

3-- Taþ, toprak, altýn, demir gibi cisimleri yutmak 4

4-- Kabuðuyla beraber yen- meyen, fýndýk, ceviz ve ba- dem gibi þeyleri yemek 5

5-- Boðaza kaçan, yaðmur, kar ve doluyu istemeyerek yutmak.

6

6-- Abdest alýrken genze ve boðaza hatayla su kaçýrmak 7

7-- Uyurken kendi kendine veya baþkasý tarafýndan bir þey yiyip içmek, mesela, boðazýna su dökülmesi de orucu bozar;

keffaret gerektirmez.

8

8-- Kendi isteðiyle aðýz do- lusu kusmak.

9

9-- Sahurdan diþleri arasýnda kalan nohut tanesi büyüklü- ðünde olan bir þeyi yutmak.

1

100-- Eþine sarýlýp öperken meni gelmesi de orucu bozar. Genel olarak orucun manasý Allah rý- zasý için beslenme, tat ve keyif alma isteðinin bir sonucu ola- rak yapýlan yemek, içmek ve cinsel iliþkide bulunmaktan uzak durmak, yani nefsi, istek, iþtah ve þehvet duyduðu þey- lerden uzak tutmak olunca, nefse bu hazlarýný veren þeyle- rin orucu bozduðu açýktýr.

Bunlarýn belli baþlý olanlarýný sýraladýktan sonra herkesin kendi durumunu gözden ge- çirmesini, yaptýðý iþlerde bu duygularýn yerinin ne olduðu- nu kendisinin gözden geçir- mesini ve orucu manasýna uygun olarak tutmaya çalýþ- masýný söylemek gerekiyor.

Oruç hangi

durumlarda bozulur?

Orucu nelerin bozduðunu ilmihal kitaplarý detaylýca açýklamýþtýr.

ailem

RAMAZAN

(8)

Bazý durumlar vardýr ki, insan orucunun bozulduðunu zanne- debilir. Ancak bu durumlarda oruç bozulmaz.

11.. Unutarak az veya çok bir þey yemek. Ýnsan unutarak karnýný doyursa sonra da çay içerken ak- lýna oruçlu olduðu gelse, çayýný hemen býrakýr ve orucuna devam eder. Bu kiþinin orucu bozulmadý- ðý için ne kaza ne de keffaret ge- rekir.

22.. Ýstemeyerek kusmak orucu bozmaz.

33.. Abdestte aðza su alýndýktan

sonra kalan az bir yaþlýðý tükü- rük ile yutmak orucu bozmaz.

44.. Boðaza bir sineðin kaçmasý gibi yenilmesi kastedilmeyen ve kaçýnmanýn da mümkün olma- dýðý þeyler orucu bozmaz.

55.. Ýnsanýn derisinden içeriye sý- zan þeyler orucu bozmaz. Bunun için vücuda sürülen bir krem, koku veya vücudun soðukluðunu hissettiði su orucu bozmaz.

66.. Baþtaki veya karýndaki bir ya- raya konulup yaranýn ýslaklýðý ile damaða veya boþluða gitmeyen bir ilaçtan dolayý oruç bozulmaz.

Orucu bozmayan þeyler

ÝFTAR DUASI

Dua bir kulluk göstergesi olduðu gibi, orucu açar- ken de dua edilmesi önemli bir sünnettir. Herkes duasýný istediði gibi yapabilir ve içini en samimi þe- kilde Allah’a açabilir; ama biz, çoðu kimsenin ezbe- re bildiði muhtevasý güzel örnek bir dua veriyoruz:

“Allahým! Senin rýzaný kazanmak için oruç tut- tum, Sana inandým ve güvendim, Senin verdi- ðin rýzýkla orucumu açtým. Yarýnki Ramazan orucuna da niyet ettim. Benim geçmiþ ve gele- cek günahlarýmý baðýþla Allahým!”

(9)

ailem 9 8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ

ailem

KUR’AN

Kur’an ne demektir?

Kur’an, Cenab-ý Hakk’ýn Cebrâil (as) vâsýtasýyla Efendimiz’e yirmi iki sene iki ay yirmi iki günde Arapça olarak indirdiði, bize kadar ilk nâzil olduðu þekilde tevâtürle, yani yalan söylemeleri mümkün olmayan üstün vasýflý insanlarýn bildirmeleri ile gelen ve mushaf- larda yazýlý olup, okunmasý ile ibâdet edilen, hiçbir kimsenin bir benzerini getiremediði ve ge- tiremeyeceði son Ýlâhî kitaptýr.

Sûre nedir?

Kur’an’ýn ayrýldýðý 114 bölümden her birine sûre denir. Kur’an-ý Ke- rim, Fatiha Sûresi’yle baþlar, Nas Sûresi’yle son bulur. Ayrýca Mekke döneminde inen sûrelere Mekkî, Medine döneminde inen sûrele- re ise ‘Medenî’ sûreler denilir.

Vahiy kâtipliði nedir?

Vahiyleri yazýya geçiren, Efendi- miz’in devamlý yanýnda bulunan kiþilere vahiy kâtibi denir. Sayý- larý 42’ye kadar yükselen kâtip- lerden bazýlarý þunlardýr: Hz.

Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Os- man, Hz. Ali, Hz. Zeyd b. Sabit.

Kime hâfýz denir?

Kur’an’ýn tamamýný ezberleyen kimselere hâfýz denir. Bu tür kimseler için “Hâfýz-ý Kur’ân”

veya “Hâfýz-ý Kelâm” da denir.

Hatim nedir?

Hatim, mühürlemek, sona erdirmek ve bitirmek anlam- larýna gelmektedir. Terim olarak ise Kur’an’ý sonuna kadar okuyup bitirmek de- mektir. Bir kimsenin Kur’an- ý Kerim’i hatmetmesi demek, Kur’an’daki 114 sûrenin ta- mamýný okuyup bitirmesi demektir. Hatim, Kur’an’ý yüzünden okumak suretiyle yapýlabileceði gibi ezberden okunarak da yapýlabilir.

Ne zaman kitap haline geldi?

Vahiy, Efendimiz’in son günle- rine kadar devam ettiði için parça parça yazýya geçirilmiþ olan Kur’an, O’nun (sas) saðlý- ðýnda kitap haline getirileme- di. Efendimiz’den sonra Hz.

Ebu Bekir bu iþ için vahiy ka- tiplerinden ayný zamanda hâfýz olan Hz. Zeyd bin Sabit’i görevlendirdi. Allah Resûlü’nün vefatýndan yaklaþýk bir sene sonra miladi 633 yýlýnda Kur’an yazýlý bir kitap haline getirildi.

“Mukâbele”nin anlamý nedir?

Ramazanlarda Efendimiz, Ceb- rail (as) ile o zamana kadar mevcut vahiy metinlerini karþý- lýklý okuyorlardý. Efendimiz, son Ramazan’ýnda ise Cebrail’le (as) Kur’an’ý iki defa mukâbele ettiklerini bildirdi. O zaman- dan beri Ramazan aylarýnda Kur’an mukâbele halinde (kar- þýlýklý) olarak okunmaktadýr.

Kaç senede nâzil oldu?

Miladi 610 senesinde inmeye baþlayan Kur’an, yaklaþýk 23 yýl sonra Miladi 632 senesinde inen Maide Sûresi’nin üçüncü ayeti olan, “Bugün sizin dininizi kemale erdirdim ve üzerinizde- ki nimetimi tamamladým.”

ayet-i kerimesi ile tamamlandý.

Kur’an

hakkýnda ne biliyoruz?

Bize hem bu dün- ya hem de öte dünya saadeti su-

nan ve orijinal halini koruyan bi-

ricik Ýlahi mesaj Kur’an-ý Ke- rim’dir. Kur’an’la

ilgili her Müslü- man’ýn bilmesi ge- rekli olan bazý bil- giler vardýr. Þimdi bu bilgileri bera-

berce öðrenelim.

FOTOÐRAF: MEHMET KAMAN

(10)

Önce; ‘ihlâs’ ile ne anladýðýmýzý belirtelim. Ýhlâs, kelime itibarýyla, doðru, arý, çok temiz sevgi, içten gelen baðlýlýk anlamýna gelir.

Ýslâm dininde ihlâs, her tür- lü iþ ve harekette yalnýz Allah’ýn ulvî rýzasýný gözeterek, her türlü gösteriþten uzak kalmaktýr.

Ýhlâs, ibadetlerin cevher kay- naðý, amellerin ve yaþantýnýn ruhu olup kalpleri temizleyendir. Ger- çek saadete ve selâmete ancak ihlâs sahibi mü’minler eriþir. On- larýn hedefi; cennete kavuþmak deðildir. Cehennemden de uzak olmak deðildir. Dünyevî birtakým çýkarlar saðlamak ise hiç deðil- dir. Onlar sadece Yüce Allah’ýn rýzasýna kavuþmayý ve Yaratan’ýn kendilerini sevmesini isterler.

Ýþte o Müslümanlarýn yanýnda Allah’ýn ismi anýldýðý zaman; kalp- leri sevgi elektriðine tutulmuþ gibi titrer, gönülleri Allah’ýn nuru ile dolar ve aydýnlanýr. Bunun için

onlar namazlarýný baþkalarý gör- sün, kendilerini övsün veya yedik- lerini hazmetsin diye kýlmazlar.

Zekâtlarýný ‘bak ne güzel insan, na- sýl da insanlarý seviyor, malýný da- ðýtýyor’ desinler diye de vermezler.

Onlar servet basan dükkânlara, fabrikalara, hazine misâli para do- lu kasalara sahip olsalar veya yük- sek makamlara gelseler, ilmî saha- larda söz sahibi olsalar, hiçbir za- man kendilerini kaybedip þaþkýnlý- ða ve sarhoþluða düþmezler. Aksi- ne bilinçleri ve ciddiyetleri daha çoðalmýþ bir þekilde sorumlulukla- rýný yerine getirirler. Bu arada kalplerindeki sevgilerin sevgisi olan ‘Allah sevgisi’ ve ‘çekincesi’

(mahcubiyeti) de coþkuyla artar.

Yüca Allah, ihlâs konusuna Kur’ân-ý Kerîm’in birçok âyetin- de yer vererek ihlâs ile ibadet edilmesini emretmiþtir.

Örneðin Mü’min Sûresi’nin 14. âyetinde; “Haydi, kâfirlerin hoþuna gitmese de Allah’a, Allah için dindar ve ihlâslý olarak dua edin!” buyurularak inananlar;

inanmayanlarý memnun etmese de Yüce Allah’ýn hoþuna gidecek þekilde, inancýna sýký sýkýya ve içten gelen bir sevgiyle baðlý ola- rak ibadet etmeye çaðrýlýyor.

Dindar Müslümanlarýn Allah (cc)’ýn istediði þekilde, itaat ede- rek yaþam kurmalarý; dünya ha- yatý açýsýndan birtakým deðerleri ve dengeleri deðiþtirebileceðin- den bu durum inanç sahibi ol- mayanlarýn iþine gelmeyecektir.

Onlarý kýzdýracaktýr belki de!…

Yaþantýmýzda ihlâs

sahibi olmak nasýl mümkün olur?

ÝLMÝHAL

“Ben, iki buçuk sene evvel dindar bir aileye gelin git- tim. Her ne kadar dindar bir ortamda büyümesem de þimdi dinimi seve seve yaþýyorum, hamd olsun.

Tabiidir ki zaman zaman uyum saðlamakta zorlan- dýðým durumlar oluyor. Fakat çevremdeki yakýnla- rým bana yardým ediyorlar. En baþta kayýnvalidem - Allah ondan razý olsun- beni hiç desteksiz ve sevgi- siz býrakmýyor. Bilmediðim her þeyi sevgiyle bana sundu. Bunun için mutlu, mesut dindar oldum. Yal- nýz kayýnbabam biraz otoriterdir. Öðrettiði þeyin he- men uygulanmasýný ister. Geçenlerde bana ‘Sen ye- teri derecede ihlâslý yaþamýyorsun. Bu noktaya dik- kat et’ dedi. Kayýnvalideme bu iþin nasýl olacaðýný uzun, uzun anlattýrdým. Doðrusu tam kavrayama- dým. Þimdi size soruyorum: Nasýl ihlâslý yaþanýr?”

(11)

Müslüman’ýn dindar ve ihlâs sahibi olmasýný isteyen âyetlerden olan Zümer Sûresi’nin 2. ve 3.

âyetlerinde de þöyle buyurulmuþ- tur; “(Resûlüm!) Þüphesiz ki Ki- tab’ý sana hak olarak indirdik. O halde sen de dini Allah’a has kýla- rak (ihlâs ile) kulluk et.” “Dikkat et, hâlis din yalnýz Allah’ýndýr.”

Âyetten anlaþýldýðý gibi Allah (cc)’ýn razýlýðýna olmayan ibadet ve ameller boþuna gitmiþ olacaðýn- dan, samimi Müslüman için ihlâsý öðrenmek ve yaþatmak gereði var- dýr. Böylece kendisi kurtuluþa, top- lum da rahata erecektir. Çünkü ihlâslý memur, rüþvet almadan,

maaþýný hak ederek çalýþacaktýr.

Ýhlâslý öðretmen, bildiklerini öð- rencisine aktarmak için gayretli olacak, ihlâslý doktor, hastasýnýn iyileþmesi için elinden gelenin faz- lasýný yapacaktýr. Ýhlâslý mühen- dis, yaptýðý binalarýn uzun yýllar ayakta kalmasý için imkânlarýný zorlayacaktýr. Ýhlâslý tüccar, kârýn- da aç gözlü olmayacak, baþkala- rýna sýra tanýyacaktýr… Bu ör- nekleri çoðaltmak çok mümkün.

Kýsacasý ihlâs, baþta aile olmak üzere her ferdimizin birbirlerine daima saygý ve sevgide kusur et- meden mutluluk içinde yaþama- sýný saðlayacaktýr (inþâallah).

Dr. Jale Þimþek

Sözün Özü 1

1.. Ýhlas, her iþi- mizi Allah’ýn rý- zasýný kazan- mak için yap- maktýr.

2

2.. Allah’ýn rýza- sýný kazanacaðýz derken kimseyi kýrmamaktýr.

3

3.. Ýhlas, samimi, içten ve her tür- lü gösteriþten uzak durmaktýr.

ailem 11 8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ

FOTOÐRAF: REUTERS

(12)

ailem

ZEKÂT

Vermek, büyük bir lütuftur. Bir zeytin tanesi de olsa ihtiyaç sahibiyle paylaþmak, mükafatlarýn en güzeline layýktýr.

Malýmýzý paylaþmak üzerimize düþen dini ve ahlakî bir vazifedir.

OSMAN KARYAÐDI

Z

ekâtýn açýktan verilmesi daha faziletli görülmüþtür. Çünkü bu þekilde verilmesi, baþkalarýna bir örnek olur ve teþvik yerine ge- çer. ‘Kendisi hakkýnda, zekât ver- miyor’ diye, kötü bir zanný da kal- dýrmýþ olur. Ancak kiþi kendisi zekâta niyet ettiði halde verdiði þey için “hediye” de diyebilir.

Zekât bir farz olduðu için, bunun yerine getirilmesinde gösteriþ ol- maz. Nafile olarak verilen sadaka- larda ise durum bunun tam tersi- dir. Bunlarýn gizli verilmesi ve gösteriþ yapýlmasýna engel olun- masý, “sað elin verdiðini sol elin duymamasý” tavsiye edilmiþtir. Ýs- lam’da, namaz dinin direði, zekât da köprüsü olarak deðerlendiril- mektedir. Ýslam’ýn beþ ana teme- linden ikincisi zekâttýr. Peygam- ber’imiz (sas) Ýslâm’ý anlatmak için gönderdiði davetçilere þöyle

buyurmuþtur: “Önce Allah’tan baþka bir Ýlâh olmadýðýný anlatýn, kabul ederlerse, benim Allah’ýn kulu ve elçisi olduðumu söyleyin, onu da kabul ederlerse, günde beþ defa namaz kýlmalarýnýn farz ol- duðunu ve zenginlerinin malýnda fakirlerin hakký bulunduðunu an- latýn.” (Buharî, Zekât 1) Zekât, Kur’ân-ý Kerîm’de kýrka yakýn yer- de namazýn hemen yaný baþýnda zikredilmiþ ve namazdan sonra en önemli temel olduðu vurgulan- mýþtýr. Çünkü zekât toplumu dü- zene koyan, vatandaþlarýnýn sos- yal güvenliðini saðlayan en etki- li güçtür. Zenginlerin imkanla- rýndan fakirlere doðru sürekli bir akýþtýr. Zengin fakir arasýn- daki uçurumun kapanmasýna vesile olur. Fakirle zengin ara- sýndaki muhtemel husumeti ký- rar ve sevgi baðlarý oluþturur.

ZENGiNLE FAKiR ARASINDAKi KÖPRÜ

[ ]

ZEKÂT

(13)

Zenginin hem günahlarýný hem de malýný temizler. Toplumu anarþi ortamýndan kurtarýr. Dün- yayý düzene koyar, böylece âhire- te yol açýlýr. Zekât zenginlerin lütfen verdikleri bir yardým deðil, fakirlerin, onlarýn mallarýndaki haklarýdýr. Bu yüzden veren min- net bekleyerek vermez, alan da minnet ederek almaz. Vergiler zekât yerine geçmez, çünkü zekâtýn alýnmasýnýn ve verilmesi- nin birtakým þartlarý vardýr. Yeri- ni bulmayacaðý bilinen zekât ge- çerli deðildir. Zekât fakirin eline mal, altýn ya da para olarak biz- zat verilmesi gereken þeydir.

Akýllý, ergin, Müslüman, zekât için konmuþ en az sýnýr (nisab) üzerinde çoðalýr malý bulunan, yani zengin olan ve bu malý, elin- de bir yýlýný dolduran her mükel- lef, genel olarak kýrkta bir, ya- ni yüzde iki buçuk zekât verir.

Zekât için

gereken þartlar

Ýslâmca zengin sayýlan mükelle- fin bu malýnýn:

11.. Kendi mülkünde 1 yýl bulunmasý, 22.. Bu malýn borçlarýn dýþýnda olmasý, 33.. Bu ölçünün asýl ihtiyaçlar olan ev, binek, kap kacak, yiye- cek, alet ve edevat dýþýnda ger- çekleþmiþ olmasý,

44.. Tümüyle kendi mülkü ve artar bir mal olmasý halinde, zekât ver- mesi gerekir. Zekâtý gerektiren en az ölçü (nisab), altýn için yak- laþýk 85 gram, gümüþ için 595 gram, diðer paralar için bunlarýn birine eþ deðer paradýr.

FOTOÐRAF: REUTERS

(14)

Zekât nedir?

ailem

ZEKÂT

Bunlar, memle- ketlerin- de zengin ol- duklarý hal- de, yolculuk- larý esnasýn- da fakir dü- þen kimseler- dir. Bu kim- selere de zekât verilir.

Yolcular

4

Zekat sözlükte “bereket, temizleme çoðalma, güzel övgü” anlamlarýný ta- þýr. Dini olarak ise; “Bir malýn belli bir miktarýný belli bir zaman sonra Allah (cc) rýzasý için hak sahibi bir kýsým Müslümanlara tamamen mülk olarak vermektir.” Zekât nere- lere verilir? Zekâtýn verileceði yerler 8 sýnýf olup þu âyet-i kerîmede açýk- lanmaktadýr: “Zekâtlar, Allah tara- fýndan farz kýlýnmýþ olarak yalnýz fakirler, miskinler, zekât toplama iþinde çalýþanlar, kalbleri Ýslâm’a ýsýndýrýlmak istenenler, köleler, borç- lular, Allah yolunda bulunanlarla yolcularýn (hakký)dýr. Allah alîmdir, hikmet sâhibidir.” (Tevbe Suresi, 60). Bu âyet-i kerîmede ifade edilen zekât almaya hak kazananlardan bazýlarý þunlardýr:

N i s â b a mâlik ol- mayan kimseler- dir. Bir kimsenin evi olsa bile

nisab miktarýnda bir para ve mala

sâhib deðilse, o kimse fakir sayýlýr.

Çünkü ev, aslî ihtiyaçlardandýr. Ev sâhibi olmak, nisaba mâlik olma- dýkça onu fakirlikten çýkarmaz.

Nisâba mâlik olmakla beraber, sâhip olduðu mal ihtiyacýný karþýla- mayan kimse de fakir sayýlýr.

Hiçbir þeyi bulunma- yan, deðil nisab mik- tarýna sâhip olmak, yiyecek, gi- yecek gibi aslî ihtiyaçlarýný bi- le kendisi te’min etmekten uzak bulunan yoksul kimselerdir.

Bunlar, borcu olup da o borcu ödeyeme- yen veya ödese bile arta kalan parasý nisab miktarýný bulma- yan kimselerdir.

Borçlu kimseye zekât vermek, borcu olmayan fakire vermek- ten efdal gö-

rülmüþtür.

Miskinler

2

Fakirler

1

FOTOÐRAF: AP

Borçlular

3

(15)

Bir kimse zekâtýný, fakir olan kendi usûl ve fürûuna yani, baba- sýna, dedesine, anasýna, ninesine, oðul ve torunlarýna veremez.

Fakir olan hanýma da zekât düþmez. Çünkü bunlara verilen zekâtýn menfaati, kýsmen zekât verenin kendisine ait bulunmuþ olur. Bir cebinden çýkarýp öbür cebine koymak gibi bir durum ortaya çýkar. Halbuki zekâtýn menfaati, zekât verenin kendisin- den tamamen kesilmiþ olmasý ve baþkalarýný faydalandýrmasý þarttýr. Ýmam-ý Ebû Yûsuf ve Ýmam-ý Muhammed’e göre, bir ka- dýn zekâtýný fakir olan kocasýna verebilirse de Ýmam-ý A’zam’a gö- re veremez. Zira hukuken mal ayrýlýðý prensibi sebebiyle kadýnýn mal ve zinetleri kadýnýn sayýlmakta, dolayýsýyla koca fakir iken kadýnýn zengin olmasý mümkün olmakta ise de, örfen aralarýnda bir menfaat ortaklýðý vardýr. Bu bakýmdan kadýnýn fakir kocasý- na zekât vermesi câiz olmaz. Aslî ihtiyaçlarýndan baþka nisab miktarý bir mala sâhip olan kimseye, zengin sayýlacaðý için zekât verilmez. Bir kimse zekâtýný zengin bir adamýn küçük çocuðuna veremez. Çünkü bu çocuk babasýnýn malýyla zengin sayýlýr.

Zekât kimlere verilemez?

Zekat toplumda barýþý temin eder ve insanlarý birbirine kaynaþtýrýr.

FOTOÐRAF: KÜRÞAT BAYHAN

(16)

Gayri-müslime zekat verilir mi?

Zekâtýn verilme þartlarýndan biri de, verilecek þahsýn müslüman olmasý- dýr ki, bu durumda müellefe-i kulûb gibi istisnalar dýþýnda gayr-i müs- limlere zekât verilmemektedir.

Zekat önce akrabaya mý verilmeli?

Zekâtý önce akrabanýn fakir olanlarý- na vermek efdaldir. Çünkü bunda hem zekât sevabý, hem de sýla-i ra- him sevabý vardýr. Bunun dýþýnda ak- rabadan zekâta müstahak olan kim- selerin tercih sýrasý þöyledir: Erkek ve kýz kardeþler, bunlarýn evlâtlarý (yeðenler), amcalar, halalar ve amca ve halalarýn evlâtlarý. Bunlardan sonra diðer uzak akrabalar gelir.

Kayýnbabaya, geline zekat olur mu?

Âlim bir fakire zekât vermek, cahil bir fakire vermekten fazîletlidir. Kayýn babanýn, gelinine ya da damadýna zekât vermesi caizdir. Kocanýn, karý- sýnýn diðer kocasýndan olan fakir çocuklarýna zekât vermesi caizdir.

Fakire ziyafet zekat sayýlýr mý?

Zekâtta temlik, yani, “mülk edinme”

þartý da vardýr. Verilen zekât ancak fakir tarafýndan mal veya para ola- rak bizzat teslim alýnýr, kendi mülkü hâline getirilirse sahih olur. Bu ba- kýmdan meselâ fakirlere ziyafet ve- rip onlarý doyurmak suretiyle zekât mükellefiyeti ifa edilmiþ olunmaz.

Zira bunda temlik yoktur. Zekâtta temlik þart olduðundan dolayýdýr ki, deliye ve henüz bülûða ermemiþ ço- cuða zekât verilmez. Ancak bunla- rýn veli veya vasilerine sadece onla- ra sarf edilmek þartýyla verilebilir.

Zekatla içki alýyorsa verilir mi?

Alenî günah iþleyen fakir Müslü- manlara zekât vermek câiz ise de, dindar, ahlâklý ve faziletli fakirleri tercih etmek efdaldir. Onun için, aldýðý zekâtý helâl ve hayýrlý yerle- re harcayacak kimselere zekât verilmeli; aldýðý zekâtý içki, ku- mar parasý yapacak kimselere vermek cihetine gidilmemelidir.

ailem

ZEKÂT

Nisab miktarýndaki bir ma- lýn, birkaç senelik zekâtý bir- den verilebilir. Sene sonunda bu miktar mevcut ise zekâtla- rý verilmiþ olur. Eksilmiþse, verilen fazla zekât nafile sa- daka yerine geçer. Artmýþsa aradaki farkýn zekâtý verilir.

Zekâta tâbi olan altýn, gü- müþ, hububat, ehlî hayvanlar

ve ticaret mallarýnýn zekâtý, kendilerinden vermek suretiyle ödeneceði gibi, kýymetlerini vermek suretiyle de ödenebilir.

Bu hususta zekât sahibi ser- besttir. Nisab miktarýnda olan bir malýn zekâtý, daha sene dolmadan fakirlere verilebilir.

Zekât sayýlmak þartý ile bir fakiri evde oturtmak

zekât yerine geçmez. Çünkü bunda fakire temlik yoktur.

Ticarî ortaklýklarda malýn yekûnu itibar edilerek her ortak mükellef tutulmaz. Her ortaðýn hissesine düþen miktar nisaba ulaþýyorsa, herbirinin zekât ver- mesi gerekir. Hissesi nisab mik- tarýna ulaþmayan ortak, baþka malý yoksa zekât vermez.

Zekât nasýl verilir?

SORULAR / CEVAPLAR

(17)

Bir hurma da olsa Allah onu bereketlendirir

Zekatýn hem Hakk’a hem de halka karþý bir güvence unsuru olduðunu her sözü doðru olan Efendimiz’den (sas) öðrenmekteyiz:

“Mallarýnýzý zekatla koruyun, hastalarýnýzý sadaka ile tedavi edin, belalara karþý duâlar- la hazýrlýklý olun.” “Ýnfak et ki, infaka mazhar olasýn” diyen Allah Rasulü (sas), sadakanýn, Allah tarafýndan artýrýlacaðýný da þu ifadele- riyle anlatmaktadýr: “En temizinden -ki Al- lah en temizini kabul eder- veren birisinin sadakasýný Rahman olan Allah alýr. Bu bir hurma bile olsa, Rahman’ýn elinde öyle be- reketlenir ki, Uhud’dan daha büyük olur.

Aynen sizden biriniz, tayýný veya deve yav- rusunu besleyip büyüttüðü gibi, Allah da (cc) sizin sadakalarýnýzý öyle geliþtirir.” Gö- rüldüðü gibi zekatý verilen mal, Allah’ýn te- minatý altýnda ve Rasulü’nün müjdeleriyle, eksilme deðil bilakis artma durumundadýr.

Zekat malý

bereketlendirir

Zekatý verilen mal zâhiren eksiliyor gibi gö- rünse de Allah’ýn bereketine mazhariyetle devamlý artmaktadýr. Zira bütün kâinat elin- de olan Allah, malýnýn zekatýný veren insana malýný artýrma yollarýný ilham etmektedir ki, bu hükmü aydýnlatan pek çok müþahhas misal bulmak mümkündür. Kalpler Allah’ýn elindedir. O, istediði ve hikmeti iktiza ettiði zaman, kalpleri, emrini yerine getirip ze- katýný veren kimselere doðru yöneltir ve o insanýn ticaretinde ciddi canlanmalar gö- rülür. Bu Allah’ýn, zekatý verilen mala bah- þettiði bereketten baþka bir þey deðildir. Ay- ný zamanda bu mesele, sadece tecrübele- rin ürünü olarak ortaya çýkmýþ bir hüküm de deðil, Allah’ýn va’di, Rasulü’nün müj- desi ve meleklerin de duâsýnýn neticesi- dir. Allah (cc) yüce beyanýnda meâlen:

“Ýnsanlarýn mallarý içinde, artmasý için verdiðiniz faiz, Allah katýnda artmaz. Fakat Allah’ýn rýzasýný isteyerek verdiðiniz zekata gelince iþte onu verenler, (sevap ve malla- rýný) kat kat artýranlardýr.” buyurmaktadýr.

Zekât rahmeti çaðýrýr

Hem dünya hem de ahiret adý- na, Allah’ýn rahmetini celp ede- cek önemli hususlardan birisi de zekattýr. Zekatýn gerçekleþti- ði ortamda, insanlarýn yanýnda diðer canlýlar bile Ýlâhî rahmet- ten istifade eder. Zekat verilme- yen toplumlarda þayet diðer canlýlar olmasaydý, insanlar, Ýlâhî rahmetin tezahürü olan yaðmurdan bile mahrum kalýrlardý.

FOTOÐRAF: AFP

(18)

Fotoðraflar:

TURGUT ENGÝN Konu mankeni:

MUSTAFA RAGIP KALEM Tercüme: KÜBRA SARI Genel deðerlendirme:

MUSTAFA AYDIN

(19)

ailem

HAYAT

ailem 19 8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ

O

kumaya, belgesel izlemeye, ta- rih ve felsefeye olan ilgim sa- yesinde dünya üzerinde bir yerlerde adý Ýslam ya da Müslüman olan bir din olduðunu daha önceden biliyor- dum; ama hiçbir zaman bu konuda detaylý düþünmedim; herhalde bu- nun sebebi hayatýmýn büyük bir bö- lümünü dinine baðlý bir Katolik ola- rak geçirmem ve dolayýsýyla diðer dinleri hatalý addetmemdi. Latin Amerika’da yaþýyor olmamýz hase- biyle, benim ailem de nüfusun % 80’i gibi Katolik’tir. Aldýðým eðitim de hep bu çizgide olmuþtur; ilk, or- ta ve lise öðrenimim boyunca ayný okula devam ettim (Los Santos Pad- res). Bana verilen eðitim kilise yasa- larýna uygun kanonik ve dogmatik bilgiler içeriyordu ve orada yaþanan inanç duygulardan çok akla hitap ediyordu. Din dersleri ilahiyat ve inzivadan oluþuyordu. Bunun kötü bir þey olduðunu söylemiyorum ve onlarý da eleþtirmiyorum; çünkü o dönemde ben de dinle ilgili bu ba- kýþ açýsýna sýký sýkýya baðlanmýþtým ve bunun en önemli sebeplerinden biri de büyüdüðüm þehirde iki fark- lý Katolik akýmýn her zaman karþý karþýya gelmesiydi: Opus Dei ve muhafazakârlar ile karizmatik ileri- ci hareketler. Okuduðum okul Opus Dei anlayýþýný benimserken, ailem, özellikle de annem, ilerici hareket- lerde yer alýyordu. Doðrusu okulun dinle ilgili entelektüel bakýþ açýsý hemen her konuyu kapsýyordu, öy- le ki sloganlarý “Ýnanmak için Anla”

(Aziz Agustin’e ait bir söz ve devamý

“Anlamak için Ýnan”) idi; dolayýsýyla felsefe en çok önem verilen ve be- nim de en fazla hoþlandýðým konu-

lardan biriydi. Ýdeoloji anlamýnda o okulun en iyi öðrencisi olduðum söylenebilir; ama akademik anlam- da ayný þeyi söylemek mümkün de- ðildi. Sanýrým beynimin gerçek an- lamda harekete geçmesi ve her þeyi, özellikle de inanmam ve körü körü- ne; anlamadan, düþünmeden, üzeri- ne kafa yormadan baðlanmam iste- nen din ve diðer birçok konuyu sor- gulamaya baþlamam okulun dör- düncü yýlýna denk gelir. Okulun ba- na verdiði eðitim iki ucu keskin ký- lýca dönüþmüþtü. Bir taraftan, ente- lektüel açýdan dokunulmaz ve fikir- leri çürütülemez, dinî metinlere ve mantýðýn kendisini ateist gençlere karþý savunmak için kullandýðý de- lillere meraklý bir insan meydana getirmiþ; diðer taraftan da ileride Katolik inançlarýmý tümden yýkacak olan þüphelerimi beslemeye baþla- mýþtý. Felsefe ve akýlcýlýk hayatýmda önemli bir rol almaya baþlamýþlar- dý; bunun sebebi kiþisel zevk, eði- tim, çoðunluktan farklý olma çabasý ya da çok sevdiðim ve ihtiyaç duy- duðum inançlarýmý savunma yolla- rýný aramak olabilir. Bütün dö- nemlerin filozoflarýný, inanýþ ilke- lerini ve ideolojilerini detaylý bir þekilde araþtýrmaya baþladým. Ýlk kýrýlma da burada gerçekleþti; o kadar savunduðum dinsel dogma- lar ve Katolik inancý tenimden kalbime doðru deðiþmeye baþladý;

fakat ayinlere gitmeye ve dinimi uygulamaya devam ediyordum;

kilisede yýllar süren çalýþmalarý- mý, adanmýþ onca saatleri, ibadet- leri ve kiliseye ait düþünceleri sa- vunmak için yaptýðým tartýþmala- rý bir çýrpýda kenara atamazdým.

Garcia’dan gelen mektup

Haberimizde neden bir konu mankeni var?

Maximo Fernando Garcia‘yla Ýstan- bul’da yaptýðýmýz bu görüþme aylar- dýr Ailem okurlarý- na sunulmayý bek- liyordu. Garcia, fo- toðrafýnýn ve ismi- nin yayýnlanmasýný kabul etmiþti. Ama Latin Amerika’daki ülkesine döndü- ðünde babasýnýn ülkenin üst düzey yöneticilerinden biri olduðunu be- lirterek fotoðrafý- nýn ve isminin ya- yýnlanmamasýný istemiþti. Ailem olarak Garcia ve ailesine bir zarar gelmemesi için fo- toðraflarýna yer vermeme kararý aldýk.

(20)

ailem

HAYAT

Yalnýz kesinlikle býraktýðým iki þey vardý: Biri pazar ayinleri, diðer ise günah çýkarmak; artýk ayinlere gitmeyecek ve bir daha asla gü- nah çýkarmayacaktým. Ayný dö- nemde, arkadaþ grubum da ben- zer bir kriz yaþýyordu; ama onlar konu üzerine fazla kafa yormadan ya inançlarýný terk ettiler ya da ola- ný kabullenip bir þey yapmadýlar.

Mantýk ve inanç çeliþmesi

En iyi arkadaþlarýmdan biri olan Santiago, dinî vecibelerini yerine ge- tirmeyi çoktan býrakmýþ biriydi. O gün, Agustina adlý bir bayan arkada- þý San Francisco de Asýþ kilisesine götürürken onlara eþlik etmemi iste- di. Onlarla birlikte gittim; Agustina, kilisenin önünde arabadan inmeden önce bana “Sen ayine gittin mi?” di- ye sordu. Benim verdiðim “Evet” ce- vabý ise yalandan baþka bir þey de- ðildi. O günden sonra bir daha asla ayine gitmedim. Ama þimdi baþka bir sorun vardý; o denli savundu- ðum doktrinlerin çöktüðünü, özellik- le de aileme nasýl söyleyecektim?

Söylemedim, büyük bir yalan uydur- dum; kiliseye gittiðimi söylüyor;

ama gerçekte gitmeyip sokaklarda dolaþýyor ya da arkadaþlarýmla taký- lýyordum. Elbette bu yalan fazla uzun sürmedi, her taraftan çatlak vermeye baþladý ve bu çatlaklarýn bir þeyle doldurulmasý gerekti. Ka- tolik kilisesinden ayrýlýþýmla ilgili mantýklý, akýlcý ve entelektüel (her þeyden önce ben öyle bir insandým) bir açýklama yapmam gerekiyordu.

Ýþte, pes edip teslim olmam ve bir zamanlar hayatýmý yönlendiren, ger- çekten çok sevdiðim, kalpten bað- landýðým ve bana inanýlmaz huzur veren doktrinleri savunmayý býrak- mam genel anlamda bu þekilde ger- çekleþti. Katolik kilisesinde, en azýn-

dan benim yaþayýp gördüðüm kada- rýyla, mantýk ve inanç bir arada bu- lunmuyordu, her ne kadar Aziz Agustin ve Aziz Tomas aksini söyle- seler de... Kiliseyi tamamen terk et- meyi kafama koymuþtum ve artýk bunun geri dönüþü yoktu. Fakat ki- liseyi dýþlamanýn bende býraktýðý boþluðu doldurmanýn bir yolunu zaman kaybetmeden bulmam ge- rekiyordu. Bu yeri doldurabile- cek tek bir aday vardý; o da za- manýnda kiliseyi savunmak için mücadele verirken sonunu hazýr- layan mantýktan baþkasý deðildi.

Ýnanca mantýk kýskacý

Her þeyi mantýða uygun olarak yeni- den inþa etmek, eðer olmuyorsa yine mantýkla ortadan kaldýrmak gerekiyordu. Ýlk önce halledilmesi gereken mesele Tanrý’nýn varlýðýydý,

“Tanrý gerçekten var mý?” sorusuna bir cevap bulmak gerekiyordu. Bu cevap, dinle ilgili her þeyi reddetme- nin sebebini açýklayabilmek için ha- yati önem taþýyordu. Ebette ki veri- lecek cevap “Hayýr, Tanrý (diye bir þey) yok” olmalýydý; zaten bu “Tanrý var mý bilmiyorum; ama bence yok!”

þeklinde söyleniyor ve devamýnda Kant, Nietzsche, Faure’dan sayýsýz felsefi argümanlara ve Aziz Tomas Aquino’nun yöntemleri ya da Aziz Anselmo’nun varlýkbilimci yaklaþým- larýyla Tanrý’nýn varlýðýna dair akýlcý kanýtlarýn çürütülmesine yer verili- yordu. Birçok defa, gerek arkadaþla- rýmla gerekse rahipler, filozoflar, ak- rabalarým ya da hiç tanýmadýðým in- sanlarla, Tanrý fikrinin ve dinle ala- kalý her þeyin mantýða ne kadar ters olduðunu göstermek için sonu gel- mez tartýþmalar baþlattým; kaldý ki bu insanlardan bazýlarý inançlarýnýn gereðini yerine getirmiyor; ama Tan- rý’ya inanmaya devam ediyorlardý.

Þüpheleri daðýtan âyet Max, Bakara Sûresi/177’inci ayetin þüphele- rini daðýtýp, kendini ciddi olarak sarstýðýný belirtiyor.

(21)

ailem 21 8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ

Felsefe yetersiz kalýyor

Katolik öðretileriyle ilgili problemi aþ- mýþlardý; ama þüpheler çok daha de- rinlere inmeye baþlamýþtý ve sorular art arda sýralanýyordu: “Tanrý, var mý?

Hayat nedir? Ben kimim?” Mantýðýn sonsuza dek yaþam kýlavuzum olabil- mesinin anahtarý bu sorulara verilecek doyurucu cevaplarda gizliydi. Seviyesi çok yüksek olan sayýsýz felsefe kitabý aldým, günlerce bu sorularýn cevaplarý- ný bulabilmek için okuyup onlarca yazý yazdým. Ama sonuca ulaþamýyordum;

çünkü en önemli filozoflar bile teorile- rinde tam da benim ihtiyaç duyduðum noktalarda boþluk býrakýyorlardý. Ýç dünyamda bütün bunlar olurken, bir yandan da hayatým iþ ve eðitim anla- mýnda belirli bir olgunluða doðru yola almaya baþlamýþtý; yani artýk her þeyin tek sorumlusu ben olacaktým. Kendi- me (uygun) bir bölüm ve iþ seçmem gerekiyordu. Bu da kilit anlardan bir diðeriydi. Bütün zamanýmý alacak bir bölüm seçemezdim; çalýþtýðým iþ ise çok rutin ve orta karardý. Hayat bu ola- mazdý; kesinlikle hayat bundan fazlasý, duyularýmla algýladýðýmdan öte bir þey olmalýydý. Birkaç yýl bu sorulara cevap aradým, Tanrý’nýn var olmadýðýna, Ka- tolik öðretilerin mesnetsizliðine, haya- týn acý olduðuna, insanoðlunun deðer- sizliðine ve varoluþun gereksizliðine dair argümanlar hazýrladým. Tâ ki bir gün bana “Ýstediðin kadar delil topla, benim varlýðým sana baðlý deðil!” diyen sesi duyana kadar. Kafam patlayacak gibiydi ve birkaç dakika için her þey ye- rinden oynamýþtý. Bütün sorular deðiþ- miþti, mesaj çok açýktý; kabul de etsem ret de etsem benim ne düþündüðümün önemi yoktu! Tanrý’nýn varlýðý kesinlik- le bana tâbi deðildi. Bu apaçýk gerçeðin farkýna nasýl varamamýþtým þimdiye dek! Bir kere daha hayatýma yön veren (düþüncelerin) temelleri sarsýlmýþ, her þey yeniden çökmeye baþlamýþtý. Har- canan onca emek ve zaman hiçbir iþe yaramamýþtý ve her þeye yeniden baþ- lamak gerekecekti. Yaþantýmý uzun zaman bütün saldýrýlarýmýn hedefi olan Tanrý’yla nasýl barýþtýracaktým?

(22)

ailem

HAYAT

Ben bunlarý yaþarken, dýþ dünyada Amerika’nýn Irak’ý iþgali patlak ver- miþti. Yankilerden çok hoþlanmadý- ðýmdan olacak, savaþýn CNN’de anla- týlandan ibaret olmadýðýný düþüne- rek Irak’la ilgili daha fazla bilgi edin- mek için araþtýrma yapmaya baþla- dým ve tabii ki Müslüman bir ülke olduðunu öðrendim. Ýyi ama bu tam olarak ne anlama geliyordu? Söylen- diði kadarýyla Müslümanlýk “aþýrýlýk ve hoþgörüsüzlük” demekti. Ama, bu da doðru olamazdý, tarihin bir baþka versiyonu olmasý gerektiðini düþüne- rek bu dinin nereden geldiði ve ne- den bu kadar önemli olduðu konusu- nu araþtýrmaya baþladým.

Baþvurduðum ilk kaynak- lar Britannica tarzý an- siklopedilerdi; ama orada yazýlanlar ye- terli gelmiyordu bana; üçüncü þa- hýslardan deðil, bizzat Müslüman- lardan gelen bilgi- ye ihtiyacým var- dý. Bu anlamda, aldýðým ilk ki- tap Kur’an’dý.

En iyi Kur’an tercümesini bul- mak için yaptýðým bitmez tükenmez araþtýrmalar, Ýslami web sayfalarýna yol- ladýðým onlarca elek- tronik posta neticesin- de Julio Cortez tarafýn- dan hazýrlanan Kur’an mealinde karar kýldým ve bunu nereden bulabileceði- mi araþtýrmaya baþladým. Bu konuda oldukça zorlandým;

çünkü normal kitapçý- larda tanýnmamýþ

kötü tercümeler vardý ve bunlarýn birçoðunda Kur’an’ýn yazarý “Maço- ma” olarak gösteriliyor, bu da beni iki sebepten dolayý rahatsýz ediyor- du: bir defa peygamberin adý Maço- ma deðil Muhammed’di (sas) ve o Kur’an’ý ne kendisi yazmýþ ne de tas- nif etmiþti. Artýk aramaktan yorul- muþ, direkt olarak kitabý kesin bula- bileceðim bir yere gitmeye karar ver- miþtim. Buenos Aires’teki At Tavhid Camii’nin yetkilileriyle temasa geç- tim. Yaklaþýk 30 adet Ýspanyolca ve Arapça nüshanýn gelmek üzere oldu- ðunu ve bir hafta sonra baþlayacak Buenos Aires kitap fuarýnda caminin açacak olduðu standdan edinebilece- ðimi söylediler. Fiyatýnýn ne olduðu- nu bile sormadan hemen bir tane ayýrttým; neye mâl olursa olsun al- malýydým. Bu kadarla kalmayýp, bir gün çalýþtýðým yerden oldukça uzak olan caminin kapýsýna kadar gittim, niyetim sadece caminin hemen ya- nýndaki kitapçýnýn vitrinindeki yine camiye ait olan kitaplarý görmekti.

Ama tam da o gün kitapçý kapalýydý, dolayýsýyla fuarý beklemek zorunda kaldým. Ýþten çýkýp, neredeyse uça- rak fuara gittiðim günü çok iyi hatýr- lýyorum. Baþka hiçbir yere bakma- dan sadece caminin standýný arýyor- dum ve sonunda buldum, etrafý ki- taplarla çevrilmiþ baþörtülü bir ba- yan oturuyordu ve fonda da deðiþik bir müzik çalýyordu (çok daha sonra- larý bunun Kur’an-ý Kerim olduðunu öðrendim). Biraz kitaplara bakýndým, sonra üzerinde Kurtuba Camii’nin resmi olan, yeþil kapaklý bir kitabýn bulunduðu rafa yanaþtým. Kitabý eli- me alýnca bize göre ters olarak cilt- lenmiþ olduðunu fark ettim; doðru ya Arapça saðdan sola doðru yazýlý- yordu! Yazý stiline bakýp, kitabý ka- pattým ve ilgilenen bayana yöneldim.

Irak’ýn iþgali beni Ýslam’a yöneltti

(23)

ailem

HAYAT

ailem 23 8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ

Nihayet Kur’an’la buluþma

Adý Mariana’ydý ve elektronik pos- tayla kitabý benim için ayýrmasýný is- tediðim kiþinin ta kendisiydi. “Sen Mariana mýsýn?” diye sordum “Evet.”

dedi. “Ben Garcia, bir tane Kur’an ayýrman için sana mail atmýþtým.”

deyince güldü ve “Bu hafta birçok mail’e cevap verdim, hatýrlamýyo- rum.” dedi. Hangi mealin daha iyi ol- duðu konusunda biraz konuþtuktan sonra cüzdanýmý çýkardým ve ne ka- dar ödemem gerektiðini sordum. Sa- dece 10 Amerikan Dolarý idi... Çok þaþýrdým; çünkü ben 300 $ ödemeyi bile göze almýþtým. Neyse ücreti ver- dim, kitabý alýp hemen evime dön- düm, bir an önce okumaya baþla- mam gerekiyordu. Eve dönerken, acaba bir zarar gelir mi diye sürekli göz ucuyla poþetteki kitaba baktýðý-

mý hatýrlýyorum. Ve en iyi hatýrladý- ðým þey ise birçok sûrede okuduðum

“...bunlarda iyice düþünen kimseler için nice iþaretler vardýr...” âyetidir.

Tam olarak duymaya ihtiyacým olan þeydi; mantýk ve inanç arasýndaki mükemmel uyum (10:24, 13:3, 16:11, 16:69, 30:8, 39:42, 74:18).

Ýþte Kur’an-ý Kerim’le ilk irtibatým bu þekilde gerçekleþti ve daha da iyi- si, bir sonraki gün fuara giden bir ar- kadaþým, o standdan geçerken beni hatýrlayýp Cafer Subhani’nin, Tevhid Camii yayýnlarýndan çýkan “Sonsuz- luk Nuru” adlý kitabýný alarak bana hediye etmesi olmuþtu. Kur’an’ý ve bu kitabý ayný zamanda okumaya baþladým. O andan itibaren Ýslam’a doðru yol almaya baþlamýþtým. Ha- yatýmý yönlendiren mantýðýn çökü- þünden sonra içimde oluþan boþ- luk neredeyse dolmak üzereydi.

Müslüman olmadan Ramazan’da oruç tuttum

Artýk davranýþlarým bir Müslü- man’ýnki gibi olmaya baþlamýþtý. Ýçki- yi, sigarayý býrakmýþtým; sebebini bi- le tam olarak bilmeden Ramazan ayýnda oruç tutmaya karar vermiþ (2003); neredeyse mükemmel bir þekilde tamamlamýþtým; ayrýca nasýl olduðunu çok iyi bilmesem de beþ vakit namaz da kýlýyordum. Hatýrlý- yorum da o dönemde bir arkadaþým S. Arabistan’da çalýþan babasýný ziya- rete gidiyordu, ona tesbih ve birkaç parça þey ýsmarlamýþtým. Bir rahle ve seccade de getirmiþti; artýk ihtiya- cým olan her þey vardý. Geriye tek bir þey kalmýþtý: Kelime-i þahadet getirmek! Temmuz ayýnýn sonlarý- na doðru “El Centro Cultural Islámico Custodio de las Dos Sag- radas Mezquitas Kral Fahd” Ýslam Merkezi tarafýndan Ýslami konu- larla ilgili bir seminer düzenlendi.

“Kur’an mealini almýþtým. Sade- ce 10 Amerikan Dolarý idi... Çok þaþýrdým; çünkü ben 300 $ öde- meyi bile göze almýþtým”

(24)

Henüz Müslüman olmamama raðmen, kayýt oldum ve atlamadan her gün devam ettim. Ýlk defa orada Ýslam’la ve daha da önemlisi Müs- lümanlarla direkt temasa geçtim ve yine ilk kez 27 Temmuz 2003’te, diðer otuz arkadaþ- la birlikte cemaatle namaz kýldým; bu inanýl- maz bir duyguydu, imamýn sesi müthiþ rahat bir hava oluþturuyordu, nefes aldýðýmý hissedi- yordum; içimi müthiþ bir huzur kaplýyordu.

Gerçekten orada bir þey oldu, ne olduðunu bil- miyorum; ama sanki içimde bir þey beni çaðý- rýyordu. Seminer, aralarda yapýlan dinî sohbet- ler ve ibadetlerle birlikte yedi gün devam etti;

bu benim için yeniden doðmak gibiydi. Bu se- minerden önce internetteki Cerrahi Dergâhý adlý bir gruba üye olmuþtum; onlar bana dü- zenli olarak bazý yazýlar gönderiyorlardý. Bir gün bir konferans için davetiye yollamýþlardý, fakülte tatilde olduðundan bir bahanem yoktu katýlmamak için. Kaðýdýn çýktýsýný alýp iþten çý-

kar çýkmaz o gizemli yere gittim. (Neredeyse varmak üzereyken) ayný yerde bir de sinagog olduðunu fark ettim; bence bu bir çýlgýnlýktý:

Sinagogun tam karþýsýnda cami. Kapýya varýn- ca zili çaldým, beni Süleyman adýnda bir arka- daþ karþýladý, içeri buyur etti, ayakkabýlarýmý çýkarttým, merdivenleri çýkýnca gördüðüm manzara inanýlmazdý: Baþkentin orta yerinde bir sinagogun karþýsýnda dergah gibi bir yer.

Almagro Mahallesi’ndeki sýradan sokaklar- dan birinde bir kapý bulunuyordu ve bu kapý- nýn diðerlerinden farký vardý: Üzerinde Ýspan- yolca ‘Latin Amerika Sûfizm Derneði’ yazý- yordu. Ama en önemlisi bu kapýnýn ardýnda olanlardý. Zilin ikisinden birini ya da benim yaptýðým gibi ikisini de çalýp bekleyince, çok kýsa bir süre içinde merdivenlerden inen ayak sesleri duyuluyor. Kapý aralanýyor ve daha sonra ‘Es-Selamü Aleyküm, hoþ gel- din kardeþim’ diyen bir ses karþýlýyor sizi.

ailem

HAYAT

Ýslam’la ilgili seminerler, dini sohbet- ler ve ibadet- lerle 7 gün devam etti.

Bu benim için yeniden doð- mak gibiydi.

Ýçim Ýslam’a ýsýnýyordu

(25)

Latin Amerika’da bir dergâh

Ýlk kata kadar olan kýsa bölümde Arapça harflerle yazýlmýþ tablo- lar, girmeden önce yüzünü göre- bileceðin bir ayna (acaba çýkýnca da ayný ifade mi olacak diye!) ve bölmelere ayrýlmýþ bir ayakkabý- lýk. Duvarlarda art arda dizilmiþ daha sonra tarikat þeyhleri ol- duklarýný öðrendiðim kiþilerin portreleri vardý. Tuðla duvarlar, yassý ama ayný zamanda yüksek çatý ve halý döþemeli zemin. Son merdivenin altýnda üzerinde bil- gisayar ve birkaç resim olan bir masa vardý. Mekke ve Medine’ye ait fotoðraflar, bir tane ney, bir- kaç tane tef, tesbihler ve Ýslamî birkaç parça eþya asýlýydý. Ýçi ki- tap ve baþka þeylerle dolu bir konsol ve dolap... Kelimelerin o atmosferi tanýmlayabilmesi çok

zor; yabancý olmama raðmen kendimi evimde gibi hissetmemi saðlýyordu oradaki derviþler. Ye- þil yelekleri, beyaz takkeleri ve ellerindeki çay fincanlarýyla on- larý tanýmamak mümkün deðildi.

Orada yeni Müslüman olmuþ olan Sergio’yla karþýlaþtým; semi- nerlere birlikte katýlmýþtýk. Kon- ferans baþlayana kadar sohbet ettik. Konu aslýnda çok ilgimi çekmemiþti; aklým baþka yerdey- di, yani bulunduðum ortamýn ta kendisinde. Namaz saatine ka- dar Sergio’yla biraz ondan biraz bundan konuþtuk. Sandalyeler kaldýrýldý, oradaki on üç kiþi hep birlikte namaz kýldýk. Ertesi gün yine Dergâh’a gittim; bildiðim tek þey oraya gitmeye ihtiyacým olduðuydu. O gün Süleyman ba- na Türkiyeli sufi Muzaffer Ozak’ýn ‘Aþk Þaraptýr’ adlý eseri- nin tercümesini hediye etti. Bir çok kitapla birlikte elbette vakit kaybetmeden okudum o kitabý.

O dönem için her þey ta- mamdý. Artýk kendimi Müslü- man gibi hissediyordum; öðreti- lerle ilgili hiçbir þüphem yoktu ve hepsini kabul edip baðlan- mýþtým. Eksik olan tek þey, biri hangi inanca mensup olduðumu sorduðunda Ýslam diyebilmem için þahitler huzurunda dönüþü- mü resmîleþtirerek en önemli adýmý atmak için Kelime-i Þeha- det getirmemdi. Ama bu kiþiler kim olacaktý? Herhangi biri ola- mazdý, ayrýca bana þahitlik ede- bilecek tanýdýðým ve güvendiðim çok Müslüman yoktu ve ben bunlarýn özel insanlar olmasýný istiyordum. Ýþin bu kýsmýný Al- lah’a havale ettim. Bir gün Der- gah’ta namaz kýlarken zil çaldý ve bir haným içeri girdi. Arkam-

da bulunan kiþiyle çok kýsýk ses- le konuþmaya baþladý. Sesi bana hiç yabancý gelmiyordu. Namazý bitirir bitirmez arkamý döndüm;

(o kiþi) Alejandra’ydý. Fakültenin ilk yýlýnda ayný sýnýftaydýk ve çok iyi arkadaþ olmuþtuk; ama ben bölümü býrakýnca birbirimi- zi kaybetme noktasýnda irtibatý- mýz kopmuþtu. Gerçekten onu Dergah’ta baþörtülü bir halde görmek müthiþ bir duyguydu.

Koþarak yanýna gittim ve ‘Hey Ale, ben Max.’ dedim. Yüzünde- ki ifade hem þaþkýnlýk hem de sevinç belirtiyordu, sanýrým be- nimki de. Bana hýzlýca bir Türk’le evlendiðini ve böylece Ýslam’ý kucakladýðýný anlattý.

Baþka bir gün hayatlarýmýzda olup bitenleri konuþmak üzere sözleþip ayrýldýk. Bir restoranda saatlerce ikimizin de Katolik ki- lisesinden ayrýlýþý, Ýslam’la tanýþ- mamýz ve hayatlarýmýzla ilgili baþka birçok þey hakkýnda ko- nuþtuk... Ta ki cep telefonu ça- lýncaya kadar: Arayan, eþi Sa- it’ti. Onu almak için restorana gelecek ve böylece ben de ileride en iyi arkadaþlarýmdan biri ola- cak olan eþiyle tanýþacaktým.

Kelime-i Þehadet getirdim

7 Aðustos 2004 günüydü. Bir öðleden sonra Alejandra fakülte- den eski bir bayan arkadaþla bir- likte beni çay içmek için evine davet etti. Daha sonra Sait geldi, ikindi namazýný kýldýktan sonra orada onlarýn þahitliðinde Keli- me-i Þehadet getirmek istedim.

Sait beni kucakladý, Alejandra çok duygulanmýþtý ve ben üç de- fa tekrarladým: ‘Eþhedü en la Ýla- he Ýllallah ve eþhedü enne Mu- hammeden abdühü ve Rasulüh’.

ailem

HAYAT

ailem 25 8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ

(26)

A. Alp

Ben inanan fakat ibadet yapmayan bir kýzdým. Havai giyinir, dekoltelerim, ehl-i dünya gibi yaþantým dikkat çe- kerdi. Üniversitede benden 13 yaþ bü- yük dershane öðretmeni bir beyle ta- nýþtým. Bana iyi örnek oldu. Ben yavaþ yavaþ kýlýk kýyafetime dikkat eder ol- dum. 2 yýl her þey iyi gitti. Sonra tayi- ni çýktý. Ben daha çok sevdim ve soh- bet ortamlarýna katýldým. Kapandým.

Dinimizde derinleþtikçe onun eksik- lerini görmeye baþladým. Ýbadetle- rindeki ciddi aksaklýk, müsriflik vs.

Rolleri deðiþmiþtik. Ayrýlabileceði- mizi söyledim. “Seninle tanýþtýðý- mýzda bu halinden eser yoktu.” dedi.

“Ýçindeki ýþýðý gördüm, seni býrak- madým.” dedi. Benden de onu býrak- mamamý istiyor, kafam karýþýk.

Dr. Can Deðerli kýzým.

11)) Sen yukarý çýkma istidadýnda olan bir aþaðýdaki iken, o aþaðý kayma zaafýnda olan bir yukarý- daki idi. Yani ‘Ben seni kurtar- dým. Sen de beni yukarý çek!’ den- gesi deðildir bu. Kulvarlar farklý.

22)) Ayrýca mektubunun sonunda

“Onunlayken maneviyatýmýn zede gördüðünü düþünüyorum.” demiþ olman, eðer bu iþ tahterevalli oyunu gibi birini kaldýracaðým derken aþaðý yuvarlanmak ise bir dengesizlik söz konusu.

33)) “Sen benim gözlerimde ýþýk gör- müþsün; ama ben seninkilerde gör- müyorum” derler adama. Neden mi? Deðil gözlerinde ýþýk, vücudu- nun her yerinde 10 bin watt projek- tör hâlesi de görsek, hidayet ancak Allah’tandýr. Amma ve lakin madal- yonun bir de diðer yüzü var kýzým:

A) Bu insanla öyle ya da böyle 3 yýl geçmiþ, belirli bir hukuk cere- yan etmiþ aranýzda.

B) Allah hidayetin için bu þanslý kiþi- yi vesile etmiþ. Yani zenginken bir burs verirsin, sonra hem fakirleþir hem hastalanýrsýn. O burs verdiðin öðrenci doktor olur gelir senin onul- maz hastalýðýna þifa sebebi olur. Ya da yine zenginken hiç önemsemediðin bir yere senin için cüz’i sayýlacak bir meblað yatýrýrsýn, iflasýnda seni kurta- ran yatýrým o olur gibi örnekleri olan bir durum ikiniz için de geçerli. O þimdi kurtulmayý bekliyor, sense onu kurtarmaya en yakýn vesile adayý ol- duðun için dolayýsýyla iki irþat fýrsatý- ný karþýnda görüyorsun. Belki de ge- çen 3 yýlýn içinde olmuþ ufak tefek yanlýþlýklarýn telafisi için de bir fýrsat.

C) Hani bir zamanlar bir Allah dostu vardý ya o anlatmýþtý: “Bir zamanlar bir Allah dostu varmýþ. Gel zaman git zaman etrafýnda insanlar (müridan) birikmiþ ve çoðalmýþ. Bunlardan kalp gözü açýk olan bir talebesi onu Levh-i Mahfuz’da cehennemlik olarak gör- müþ. Ve gelip telaþla bunu efendisine aktarmýþ. Allah dostu da, ‘Ne yapa- yým, ne edeyim? Ben kendimi yýllardýr orada görüyorum. Ancak gidilecek baþka kapý yok ki gideyim. Onun ka- pýsýnda bekliyorum.’ demiþ. Bunun üzerine bazý talebeleri etrafýndan daðýlmýþlar. Ama o mürid; ‘Sadýka sadýk gerek. O nasýl Hakk’ýn kapý- sýnda sadakat göstermiþ ben de bu zatýn kapýsýndan ayrýlmayaca- ðým.’ demiþ. Böylece Allah bu dos- tunu da cennetine dahil etmiþ.”

Ýþte bir de iþin vefa ve sadakat boyutu var. Haydi güneþin üzerine doðup battýðý her þey seni, “çeyiz”

olarak bekliyor. Hatta daha hayýrlýsý.

ailem

DR. CAN

Zaman Gazetesi 34194 Yenibosna/Ýstanbul dr.can@zaman.com.tr

Cehennemlik Allah dostu!

(27)

ailem 27 8 EKÝM 2005 CUMARTESÝ

ailem

DR. CAN

BUGÜN

DÜNÜN

S.Ç./ Konya

Özürlü bir kýzým. 24 yýldýr baþlanýlan nokta neyse ayný yerdeyim. Bir za- manlar dolmuþ ve otobüsler, hýzlý hareket edemediðim için almadan geçerlerdi. Birkaç yýldýr biraz biraz deðiþen bu oldu. Tüm çocuklar oku- la giderken devletin okuluna ‘deð- neklisin’ diye alýnmamak çok acýydý.

Uzaydan gelen bir yaratýk olsaydým merak ve ilgi görürdüm. Ben mem- leketin evladý olmama raðmen insan yerine, konulmamak en çok aðlata- nýydý. En büyük hayalim doktor ol- maktý. Olamadým belki; ama Rabb’im öyle lütuflarda bulundu ki;

çevremin diplomasýz psikoloðu ol- dum. Herkes derdini gelir açar, on- larla dertleþir, sorunlarýna ortak olurum ve ayrýlýrlarken memnuni- yetlerini izah ederler. Ayrýca iþletme yüksekokulunu bitirdim. Bunlarýn þükründen acizim. Herkesin derdiy- le dertlenip çözüm arayan ben ne- dense kendi acýlarýmý bir tek size açabiliyorum. Herhalde satýrlarýnýz- da sevgi buldum. Benim en çok açlý- ðýný hissettiðim þeydir sevgi. Ve en büyük silahtýr insan olarak aramýz- daki bað, sevgi, uhuvvet, barýþ. “Bilin ki dünya hayatý ancak bir oyun ve eðlenceden, bir süsten ibarettir.”

(Ankebut, 64) ayetine binaen niçin bu dünya sahnesindeyiz? Kaç inanç- sýza hidayet ve gönül dünyamýzý aç- týk? Aþýmýzý kaç fukara ile paylaþ- týk? Ne zaman yapacaðýz? Yarýn mý?

“Yarýn yaparým diyenler helak ol- du.” demiyor mu Efendimiz? Bugün dünün yarýný deðil miydi? Allah’a emanetsin sevgili Can abi. Kýzýnýz S.

Dr. Can

Deðerli okurlarým, S. kýzým mad- di yardým deðil manevi destek is- tiyor. Kim bilir belki bu mektubu

‘ben kendi özürlü kalbime mane- vi ilaç olsun’ diye yazmýþýmdýr.

YARINIDIR

(28)

ezvâc ý tâhirât -

Hazýrlayan: SÜMEYYE GÜRGEN

Z

eynep Bint-i Cahþ, Resulul- lah’ýn (sas) mübarek hanýmla- rýndandýr. Babasý, Cahþ ibn Ri- ab’dýr. Annesi, Resulullah’ýn halasý Ümeyye Bint-i Abdilmuttalib’dir.

Daha önceleri adý Berre iken Efendimiz (sas), adýný “Zeynep”

olarak deðiþtirdi. Resulullah (sas);

yanýnda büyüttüðü, yetiþtirdiði ve evladým dediði Hz. Zeyd Bin Ha- ris’i, halasýnýn kýzý olan Hz. Zey- nep (r.anha) ile evlendirmek iste- di. Hz. Zeynep Kureyþli bir haným- dý. Zeyd ise azatlý bir köle olduðu için, Hz. Zeynep, bu evliliðe sýcak bakmadý; fakat Resulullah’ýn emri- ne karþý durmamak için bu evlili- ðe razý oldu. Bir gün Hz. Zeyd, Re- sulullah’a (sas) gelerek hanýmýn- dan ayrýlmak istediðini söyledi.

Allah Resûlü bu evliliðe vesile ol- duðu için ona: “Hanýmýný tut; onu boþama ve Allah’tan kork!” buyur-

du. (Ahzâb, 37). Ancak, evlilik ta baþtan isteksizliðe baðlý olarak ge- liþtiði için Hz. Zeynep kocasýna ge- rekli olan saygý ve hürmeti göste- remiyordu. Zaten, Cenab-ý Hak onun Zeyd’den boþanýp Resûlul- lah’ýn temiz eþleri arasýna katýl- masýný çoktan murat etmiþti. Bu- nunla birlikte, cahiliyye devrine ait bazý âdetler vardý. Bir kimse birisini evlat edinir ve ona “evla- dým” derse, artýk, o onun öz evla- dý olur; onun mirasýndan fayda- lanýrdý. Hal böyle olunca da “ev- ladým” dediði kimsenin hanýmý da onun gelini sayýlýrdý.

Þimdi ise Cenab-ý Hak, Habi- bi’ne (sas) Hz. Zeynep ile evlenme- sini emrediyordu. Efendimiz (sas) münafýklarýn dedikodusundan çe- kindiði için bu evlilik kendisine zor geliyordu. Ancak, emir Yaratýcý’dan- dý ve bu emre uymak gerekirdi...

ZEYNEP BÝNT-Ý CAHÞ

Efendimiz’le (sas) nikâhýný Allah (cc) kýydý

(29)

Hz. Aiþe validemiz (r.anha) anlatý- yor: “Bir gün Resûlullah ile otur- muþ, sohbet ederken o sýrada va- hiy geldi. Allah (cc) Habibi’ni, Hz.

Zeynep (r.anha) ile gökyüzünde nikahladýðýný müjdeliyordu.”

Böylece Hz. Zeynep diðer hanýmlardan bir fark ile Resu- lullah’ýn ezvâc-ý tahirâtý (müs- tesna pâkize hanýmlarý) arasý- na dahil oldu. Çünkü, onun ni- kahýný Cenab-ý Hak kýymýþtý.

Ýbadete düþkündü

Hz. Zeynep (r.anha) ibadete düþ- kün, takva sahibi biriydi. Çoðu zaman nafile namaz kýlar, nafile oruç tutardý. Peygamberimiz (sas) bir defasýnda mescide girmiþti.

Orada iki direðin arasýna çekil- miþ bir ip gördü. “Bu ip nedir?”

diye sordu. Zeynep’in baðladýðýný söylediler. “Hz. Zeynep namazda ayakta durmaktan yorulunca bu ipe tutunur.” dediler. Peygamberi- miz bundan hoþlanmadý ve þöyle buyurdu: “Hayýr, ibadette böyle güçlüðe girilmez. Bu ipi çözü- nüz. Sizler zinde ve kuvvetli ol-

dukça (namazý) ayakta kýlýn. Yo- rulunca da oturun.” buyurdu.

(Müslim, Salatu’l-Musafirin, 31) Efendimiz (sas) bir gün zev- celerine, “Vefatýmdan sonra ba- na kavuþacak olanýnýz, kolu uzun olanýnýzdýr.” buyurdu. Ha- nýmlar birbirlerinin kollarýný öl- çerek mukayese yapýyorlardý.

Hz. Sevde (r.anha) kolu daha uzun geldiði için bu müjdeye nail olacaðýný düþünerek çok se- vinmiþti. Fakat Hz. Zeynep (r.anha), Resûlullah’ýn vefatýn- dan sonra zevcelerinden ilk ve- fat eden olunca kol uzunluðu- nun cömertliði iþaret ettiði anla- þýlýyordu. (Üsdü’l-Gabe, 7/ 126) Zira, Hz. Zeynep (r.anha) çokça ibadet ve kulluk eden bir mümi- ne olduðu gibi, gözü tok, eli açýk, gönlü zengin bir hanýmdý.

Çok cömertti

Kendi el emeðiyle para kazanýr ve kazandýklarýný Allah yolunda infak ederdi. Bol bol sadaka ve- rip fakir fukarayý doyurmayý, düþkünlere yardým etmeyi ken- dine þiar edinmiþti. Çünkü þunu gayet iyi biliyordu ki, kim gözü- nü kýrpmadan Allah yolunda ta- sadduk eder, hayýr hasenatta bulunursa, o hayýr zerre aðýrlý- ðýnda dahi olsa Cenab-ý Hak onu zayi etmeyecek ve mizanda karþýlýðýný verecektir. Nitekim, öyle de oldu. Yaptýðý iyiliklerin mükâfatýný daha dünyada iken aldý ve Resûlullah’a ilk kavuþan- lardan oldu.

Hz. Zeynep Bint-i Cahþ (r.an- ha), Hz. Ömer’in hilafeti döne- minde hicretin 20. senesinde 53 yaþýnda vefat etti. Cenaze nama- zýný Hz. Ömer kýldýrdý ve cenaze Bâki Kabristaný’na defnedildi.

Hz. Aiþe anlatýyor

Hz. Aiþe, Zeynep (r.anha) hakkýn- da; “Ben, dinî yolda, Zeynep’ten daha hayýrlý ve ondan daha çok Allah korkusuna sahip, ondan daha doðru sözlü, akraba hak- kýnda ondan daha çok sýla-i ra- him yapan, Cenab-ý Hakk’ýn rýza- sýna yaklaþtýracak sadakayý on- dan daha çok daðýtan bir kadýn görmedim. “ diyerek Hz. Zeynep’i övmüþtür. (Üsdü’l Gabe, 7/ 127) Ahzab Sûresi, 37

“Hani sen Allah’ýn kendisine ni- met verdiði, senin de (azat et- mek suretiyle) iyilikte bulundu- ðun kimseye, “Eþini nikahýnda tut (onu boþama) ve Allah’tan sakýn.” diyordun. Ýçinde, Allah’ýn ortaya çýkaracaðý bir þeyi gizli- yor ve insanlardan çekiniyor- dun. Oysa kendisinden çekin- mene Allah daha layýktý. Zeyd eþinden yana isteðini yerine ge- tirince (eþini boþayýnca), onu se- ninle evlendirdik ki, eþlerinden yana isteklerini yerine getirdik- lerinde (onlarý boþadýklarýnda), evlatlýklarýnýn eþleriyle evlen- meleri konusunda müminlere bir zorluk olmasýn. Allah’ýn emri mutlaka yerine getirilmiþtir.”

(30)
(31)
(32)

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu istek, veriliþ maksadýna uygun olarak âhiret hayatý için sarf edilmeli ve âhirette zaten kaçýnýlmaz olan ebedî hayatýn levazýmatýný -baþta iman ve namaz olmak üzere-

konu çalýþmasýndan çok pratik yap- maya zaman ayýrmalýsýnýz. ‘Bunu asla anlayamam, bu problemi çözmem imkansýz, baþa- ramayacaðým’ gibi içinizde sürekli tekrarlanan

Diðer bir bölümü de kâfir doðar, kâfir yaþar, mü’min olarak ölür..

Allah rýzasý için tutulan oruç, insaný günahlardan uzaklaþtýrdýðý gibi, gönül- lerde güzel duygularýn yeþermesine de vesile olur.. Fitne, fesat, haset, dediko- du ve

Ýnsanoðlu çok çeþitli tabaka- lar halinde yaratýlmýþtýr: Kimisi vardýr, mü’min olarak doðar, mü- min olarak yaþar, kâfir olarak ölür.. Kimisi vardýr, kâfir olarak

O ana kadar sürekli Kur`an okuyan, eþinin saðlýðý için dua eden Ayþe Ha- ným, eþinin vefatýndan sonra yaþadýðý acýyý ve hayata yeniden nasýl baðlandý- ðýný

Ama ben en çok Efendimiz (sas) gibi herkese karþý tebessüm edebilmek, insan- lara karþý tatlý dilli olmak, güler yüzlü olmak, en önemlisi onun na- maza olan hassasiyetinden

Bizim için önemli olan þudur: Üç ay- larýn ilk cuma gecesi olan bu gece, Allah’a çokça yalvar- mak, yakarmak, dua etmek ve af dilemek için bir vesile- dir ve bir