PA ZA RTESİ KONUŞM ALARI
- f Kırk y ı l . .. Bu terkip, bir sayı ile bir
isim den yapılm ış, basit m analı b ir söz gi bi görünür. Sakın b ö yle sanm ayınız. Bu sayılar, insanın yaşını gösterm ek vazife sini üstlerine ald ık ları zam an, alışılm ış m an âlardan ayrı bir m ahiyet alırlar. Bu nu ben de yen i yen i an lam aya başlıyorum . Çocukken, zaten yaş d eye bir şey bilin mez. G ençlikte ise yaş, bir başlangıç ol duğu için, kendini hissettirm iyor. Kırka m erdiven d ayad ıktan sonra duvarın öbür tarafını görm ek, m erdivenin üstünden b a karken asıl katedilen cephenin ne oldu ğunu anlatıyor ki, bu .layışta ham bir yem işin burukluğundan ziyade olmuş ve geçm eğe başlam ış bir m eyvenin m eraret- li tad ı var.
Kırk y ı l . .. Dile k o la y ; kırk bahar, kırk güz ve nihayet kırk kış. Ö yle kırk gün le rim iz oluyor ki, dayan m ak için kırk bin b eygir kuvvetinde bir ruh dinamosunu çe virip durm aya mecbur oluyoruz. Bu kırk gün değil, kırk yıl. Şu âlem de zam an k a d ar yok, yine zam an k ad ar var olan baş k a ne v a rd ır? . C anlıyı h ayald en sinesin de em zirip büyüten, sonra k ara toprak tan göğsünde p arçalayıp çürüten, çürüt tükten sonra belki onun yegân e hakikati olan adını tıpkı bir gün onun gibi o la cakların dud akların d a gezdiren ve h a fızaların da saklatan hep o değil m i? Z a m an, oluşun beşiği ve olmuşun m ezarı dır. Zam an, bir ses olan varlıkların h a l k a h alk a d alg aların a m âkes, başsız ve son suz bir boşluktur. Bu anlaşılm ası k ad ar anlatılm ası güç şeyi daha açık söylem ek için diyeceğim ki, zam an, saçlarından ve teninden yasem in ve le y lâ k zerreleri y a yılan bir kadının yürüdükçe arkasın da b ı rak tığı ve önünde açtığı bir güzel-koku tünelidir. O kadın vard ır, o güzel kokular v ard ır, o güzel kokunun izleri de vard ır. F ak at hem en h atırlam alı ki o kadın yo k tur, o kokular uçmuştur v e o güzel ko kulu izleri rüzgârlar siliyor. Zam an, böy le ya şar ve böyle ölür. Böyle v ard ır ve b ö yle yoktur. İşte insanlığı kem iren te zat.
* * *
Bu düşünceler bana, H alit Z iya U şak- lıgilin (K ırk y :l) m dan aksetti. Bu k itap ta o, katettiği bir y o l parçasına, d ah a son r a yürüdüğü, hemen ona yakın , ikinci yo lun bir durağından geriye dönerek b a k ı yo r. A sil bir ruh k ad ar temiz, pam uk saçlı başının tatlı bir dönüşüyle gün gör müş gözlerinin derinliklerinden y a v a ş y a v aş büyüyen, büyüye büyüye kırkm a ge len kendine bakıyor. Sanatkârın eserine d eğil, eserin sanatkârına bakışı. Bu iki küçük cilı_in yap rak ların d a o bakışı sey retm enin verd iği hazzı bu satırlara dö- kem eyeceğim . D aha doğrusu bunu iste y e re k yapm ıyacağım . Herkesin, k ayn a k lard an kendi avucuyle su içmesini tercih ederim .
Ü stat H alit Ziyanın çocukluğunu b ’e , onun alıştığım ız itinalı edası ve konuş m aların d a d a b ırakm adığı d ik katli üslûbu., içerisinde görüyoruz. İhtiyar, vakur, ken d i şahsiyetine dayanm asını bilen dedesile çocuk H alit Z iya arasında, bundan yarım asır önce nasıl bir ded elik ve torunluk m esafesi varsa, o devrin hatırasını an la tan H alit Z iya ile bugünkü okuyucu a ra sında d a o buutta bir aralık hissolunu- yor. A ralık diyorum ; b aşka bir kelim e
bulam adığım için. Y oksa bu sözle kısa bir m esafeyi an latm ak istem iyorum . İnsanlar la, m ünasebetinde en yum uşak, en küçük bir dokunuştan bile çekinen Edibimiz, bu gün ya şayıp yaşam ad ıkların ı bilm ediği h ald e h atıraların ı incitm em ek için bu g e çip göçmüş âlem lerin h ayal olmuş sakin lerine şefkatli bir ananın hasta çocuğuna ya p tığ ı ko rkak okşayışlarla dokunabili yor. H atıraları içinde bunun bir tek m üs tesnası v a r : m ağrur bir ark ad aş. Demek gurur, H alit Z iyayı bile kin dar ed eb ili yor.
«B ir aralık, seni Efendi istiyo r! dedi- , ler. İtiraf ederim , bu d ak ik ad a bir hele- ı can la nefesim tıkandı. Bu sefer de iş g e çiştirilecek m iyd i; y o k sa ?.
M ütereddid ad ım larla ona yaklaşırken, babam ın oldukça sert sesi em ir v erd i: bir az b u raya g e l!., dedi, bir az daha, şöyle yakın , y a k ın ...
M uhakkak, dedim , iş fena g id iyo r; bu sergüzeşt to katla biteceğe p ek benziyor. F ak at bitsin de nasıl biterse bitsin. Y ak- laşdım , yaklaşd ım , o kad ar ki bir aralık babam elini uzattı, v e kolum dan tutarak beni çekti, çe k ti; başım ı göğsüne, sak a lını yan ağım a sürdü. Ne d e sert k ılları v a r d ı!..»
Ondan habersiz Fatih rüşdiyesine gi dip yazılan becerikli talebe, bu sebeple babasından azar işiteceğim d iye korkar ken takdirini, sert sakalını yum uşak y a nağına sürerek m uhabbetini gösteren bir hareketini h âlâ o günkü u tangaçlığiyle ne güzel anlatıyor. Kibar baba, kib ar çocuk ve her ikisini anlatan kibar Edib. F akat Edibin kibarlığı, her halde bizi birçok h a tıraları dinlem ekten mahrum ediyor. Bu m ahrum iyetim izin sebebi kendisi oldu ğunu şu sözlerle itiraf etm iyor m u ?.
«Nefsime ait olan cihetine gelince öy le buluyorum ki h atıralar itiraflar dem ek değildir. Bunların hududunu v e şümulü nü tayin edecek olan herkesin, hattâ baş kaların a karşı ta k a yyü t zahm etini ihtiyar etm eksizin, kendisine ait olan takd ir his sidir. Ben zannediyorum ki h ay atı umumî h ay ata karışm ış o lan lard a bile, ne b aş kalarının içine girm eğe salâhiyeti, ne de kendilerinin b aşkaların ı m ahrem iyeti dairesine alm ağa hakkı olm ayan hafî halkası v a rd ır...»
H er h ald e (K ırk y ı l ) , güzel, seve seve okunacak, tanzim at v e A bdülham it d ev rinin bilhassa irfan h ayatın ı ve m ekteple rini anlatan, o d evird eki cem iyet yaşayışını,
bizdfe Ve Türk ö lm ayan lard a belirten bir ed eb iyat, bir tarih ve bir ders kitabıdır. Olgun insanların hayatın dan d ah a veciz ibret kitabı olabilir m i?. D aim a çalışan, yazan, bize hayatının her devrinde fay d alı olan üstada bu eseri için de bir k eli m e ile değil, yu karıd an beri gelen satır larım la teşekkür ederim . Tem enni ede rim ki, bize ondan d ah a çok eserler gel
sin. H aşan  li YÜCEL
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi