• Sonuç bulunamadı

Cemşîd ü Hurşîd Mesnevileri ve Ahmedî ile Selmân-ı Sâvecî'nin Cemşîd ü Hurşîd Mesnevilerinin Mukayesesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Cemşîd ü Hurşîd Mesnevileri ve Ahmedî ile Selmân-ı Sâvecî'nin Cemşîd ü Hurşîd Mesnevilerinin Mukayesesi"

Copied!
1041
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANA BİLİM DALI

CEMŞÎD Ü HURŞÎD MESNEVİLERİ VE AHMEDÎ İLE

SELMÂN-I SÂVECÎ’NİN CEMŞÎD Ü HURŞÎD

MESNEVİLERİNİN MUKAYESESİ

Doktora Tezi

Şerife ÖRDEK

Danışman Prof. Dr. Filiz KILIÇ

Cilt I-II

Nevşehir Aralık 2017

(2)
(3)

T.C.

NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANA BİLİM DALI

CEMŞÎD Ü HURŞÎD MESNEVİLERİ VE AHMEDÎ İLE

SELMÂN-I SÂVECÎ’NİN CEMŞÎD Ü HURŞÎD

MESNEVİLERİNİN MUKAYESESİ

Doktora Tezi

Şerife ÖRDEK

Danışman Prof. Dr. Filiz KILIÇ

Cilt I-II

Nevşehir Aralık 2017

(4)
(5)
(6)
(7)

CEMŞÎD Ü HURŞÎD MESNEVİLERİ VE AHMEDÎ İLE SELMÂN-I SÂVECÎ’NİN CEMŞÎD Ü HURŞÎD MESNEVİLERİNİN MUKAYESESİ

Şerife ÖRDEK

Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı, Doktora, Aralık 2017

Danışman: Prof. Dr. Filiz KILIÇ

ÖZET

Selmân-ı Sâvecî, 13. ve 14. yüzyılda Ġlhanlıların son dönemi ve Celâyirlilerin ilk döneminde yaĢamıĢ önemli bir Ģairdir. Selmân, daha çok kasideleri ile ünlenmiĢtir. Bunun yanında yazdığı CemĢîd ü HurĢîd mesnevisiyle de Anadolu sahasında yazılan birçok mesnevinin de zemin metnini oluĢturmaktadır. 14. Yüzyıl klasik Türk edebiyatının önemli Ģairlerinden olan Ahmedî de CemĢîd ü HurĢîd adlı mesnevisini Selmân‟ın eserinden hareketle kaleme almıĢ, kendi birikim, tecrübe ve kültürüyle eseri telif tercüme boyutuna taĢımıĢtır.

Bu çalıĢmada, öncelikle Fars ve Türk edebiyatında yazılan CemĢîd ü HurĢîd mesnevileri ele alındıktan sonra Selmân ile Ahmedî‟nin hayatları ve eserleri hakkında bilgi verilmiĢtir. ÇalıĢmanın diğer bölümlerinde ise Selmân ve Ahmedî‟nin aynı adlı mesnevilerinin transkripsiyonlu metinleri hazırlanmıĢ olup aynı zamanda Selmân‟ın eserinin Türkiye Türkçesine çevirisi yapılmıĢtır. Selmân-ı Sâvecî‟nin eseri transkript edilirken ve tercümesi yapılırken J. P. Asmussen ve F. Vahman tarafından hazırlanan ve 1969 yılında Tahran‟da yayınlanan 3114 beyitten ibaret olan eser dikkate alınmıĢtır. Ahmedî‟nin mesnevisi transkript edilirken de eserin Ġstanbul Üniversitesi Kütüphanesi TY. nr. 921‟de kayıtlı olan ve 4723 beyitten oluĢan tek nüshası dikkate alınmıĢtır. Her iki eser de aruzun mefâ‟îlün/mefâ‟îlün/fe‟ûlün kalıbıyla yazılmıĢtır. Bunların dıĢında iki mesnevi de dıĢ özellikleri, kullanılan nazım Ģekilleri, kafiye, vezin, edebi sanatlar gibi hususlar açısından incelenip her iki eser arasında tespit edilen farklılıklar değerlendirilmeye çalıĢılmıĢtır. Ayrıca, anlatma esasına bağlı edebi türlerden biri olarak mesneviler kurgusal özellikleri, olay örgüsü, bakıĢ açısı, mekân, zaman, Ģahıs kadrosu gibi unsurlar açısından incelenmiĢ olup her

(8)

iki eserde kullanılan anlatma teknikleri tespit edilmiĢ ve yine iki eser arasındaki farklılıklar bahsi geçen baĢlıklar altında ele alınmıĢtır. Bunların dıĢında kısaca iki mesnevide de geçen motifler üzerinde durulmaya çalıĢılmıĢtır.

Selmân ve Ahmedî‟nin CemĢîd ü HurĢîd adlı mesnevilerinin mukayesesinde iki Ģair arasındaki farkın dile hâkimiyet, veznin uygulanıĢı ve edebî sanatlarda daha belirgin Ģekilde ortaya çıktığı görülmektedir. Ahmedî‟de vezin kusurları oldukça fazladır. Ancak Selmân, vezin konusundaki baĢarısının yanında, edebî sanatlar bakımından da son derece baĢarılıdır. Ahmedî‟nin eserinin de yalın ve kolay anlaĢılır olması Selmân‟ın eserine göre mesneviyi daha akıcı hale getirmiĢtir. Ayrıca Ahmedî‟nin mesnevisini orijinal kılan hususlardan en önemlisi ise mesnevinin olay örgüsü içinde her yaĢanan olaydan sonra kıssadan hisse amaçlı yer verdiği küçük öğütler ve tavsiyelerdir.

(9)

CEMŞÎD Ü HURŞÎD MESNEVİLERİ VE AHMEDÎ İLE SELMÂN-I SÂVECÎ’NİN CEMŞÎD Ü HURŞÎD MESNEVİLERİNİN MUKAYESESİ

Şerife ÖRDEK

Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı, Doktora, Aralık 2017

Danışman: Prof. Dr. Filiz KILIÇ

ABSTRACT

Selman-ı Saveci, is an important poet who lived in the 13th and 14th centuries and during during the time of Calayirs. Selman gained reputation more for his odes. Moreover, with his mesnevi CemĢîd ü HurĢîd, he constituted the base of many mesnevis written in Anatolian field. Influenced from Selman‟s works, Ahmedî, one of important poets of classic Turkish literatüre, wrote his mesnevi CemĢîd ü HurĢîd with his personal knowledge, experiences and culture.

In this study, initially CemĢîd ü HurĢîd mesnevis written in Persian and Turkish literatüre are dealt with and then infomation on Selman and Ahmedi‟s lives and works are given. In the rest of the study, transcribed versions of Selman and Ahmedi‟s mesnevis are presented and also Selman‟s works are translated into Turkish used in Turkey. In the process of transcription and translation of Selmân-ı Sâvecî‟s works, the work, which consisted 3114 couplets and was prepared by J. P. Asmussen and F. Vahman and published in 1969 in Tehran, was taken into consideration. In the of transcription of Ahmedi‟s mesnevi, the version which is registered in Istanbul University Library under the number of TY. 921 and which consists of 4723 couplets was taken into consideration. Both works are written in aruz prosody with the structure of mefâ‟îlün/mefâ‟îlün/fe‟ûlün. Moreover, both mesnevis were studied in terms of their forms, odes, rhymes, meters, and literary arts used in them and the differences between these two works were analyzed. In addition to these, mesnevis, one of the literary genres based on narration, were analyzed in terms of constructive features, plots, perspective, place, time, and characters, and

(10)

also the differences between these two works were considered under all these criteria. Lastly, the motifs used in these two works were studied.

In the comparison of Selman‟s and Ahmedi‟s different versions of CemĢîd ü HurĢîd, it can be seen that the differences between the two poets such as the command of language, techniques of rhythm and literary arts adopted in the works are striking. Plainness and simplicity makes Ahmedi‟s work more fluent compared to Selman‟s work. Furthermore, the most important reason that makes Ahmedi‟s work more original is that his mesnevi includes short advices and suggestions after each event in the plot in order to point out a moral purpose.

(11)

TEŞEKKÜR

Tüm çabalarımıza rağmen muhakkak ki kusur ve eksikleri barındıran bu çalıĢmanın vücuda gelmesinde değerli hocalarımın, ailemin ve arkadaĢlarımın yardımlarını, katkılarını teĢekkürle anmak istiyorum. Beni bu konuda çalıĢmaya yönelten, tüm yazdıklarımı okumak için zaman ayıran, anlayıĢı ve hoĢgörüsüyle çalıĢmayı kolaylaĢtıran sevgili hocam Prof. Dr. Filiz KILIÇ‟a rehberliği, sabrı ve yardımları için gönül dolusu teĢekkür ediyorum. GörüĢ ve eleĢtirilerinden istifade ettiğim değerli hocam Doç. Dr. Tuncay BÜLBÜL‟e, bilgisi ve yardımsever tavrıyla desteğini gördüğüm Yrd. Doç. Dr. Volkan KARAGÖZLÜ‟ye, Ġran sahasında yaptığım çalıĢmaları kolaylaĢtıran ve desteğini esirmeyen Hamid Saadat DEHGHAN‟a ve Mitat ÇEKĠCĠ‟ye, sık sık görüĢlerine baĢvurduğum Öğr. Gör. Akbar ANVARIAN AGHDAM‟a, yardımlarını ve katkılarını hiçbir zaman esirgemeyen değerli arkadaĢlarım AraĢ. Gör. Songül BAYDAR‟a, Süleyman Anıl TOMBAK‟a, Halis AYDIN‟a, Burak BEKEN‟e ve çok kıymetli aileme sonsuz teĢekkürlerimi sunuyorum.

(12)

İÇİNDEKİLER

BĠLĠMSEL ETĠĞE UYGUNLUK

TEZ YAZIM KILAVUZUNA UYGUNLUK KABUL VE ONAY SAYFASI

TEġEKKÜR ÖZET ABSTRACT ĠÇĠNDEKĠLER KISALTMALAR TRANSKRĠPSĠYON ALFABESĠ 0. GİRİŞ / 1

1. TÜRK VE FARS EDEBİYATINDA YAZILMIŞ CEMŞÎD Ü HURŞÎD MESNEVİLERİ / 6

1.1.Türk Edebiyatında YazılmıĢ CemĢîd ü HurĢîd Mesnevileri / 6 1.1.1. Ahmedî‟nin CemĢîd ü HurĢîd Mesnevisi / 6

1.1.2. Cem Sultan‟ın CemĢîd ü HurĢîd Mesnevisi / 9 1.1.3. Abdî‟nin CemĢîd ü HurĢîd Mesnevisi / 9

1.1.4. Hubbî AyĢe Kadın‟ın CemĢîd ü HurĢîd Mesnevisi / 10 1.2.Fars Edebiyatında YazılmıĢ CemĢîd ü HurĢîd Mesnevileri /11 1.2.1. Selmân-ı Sâvecî‟nin CemĢîd ü HurĢîd Mesnevisi / 12 1.2.2. Ferruh‟un CemĢîd ü HurĢîd Mesnevisi /14

2. AHMEDÎ VE SELMÂN-I SÂVECÎ’NİN HAYATI VE ESERLERİ / 15

2.1.Ahmedî‟nin Hayatı ve Eserleri / 15 2.1.1. Ahmedî‟nin Hayatı / 15 2.1.2. Ahmedî‟nin Eserleri / 17

2.1.2.1. Dîvân / 17

2.1.2.2. Ġskender-nâme / 17 2.1.2.3. CemĢîd ü HurĢîd /18

(13)

2.1.2.4. Tervîhu‟l-ervâh / 19 2.1.2.5. Mirkatü‟l-edeb / 19 2.1.2.6. Mîzânü‟l-edeb / 20 2.1.2.7. Mi‟yârü‟l-edeb / 20

2.1.2.8. Bedâyi‟u‟s-sihr Fî Sanâyi‟i‟Ģ-Ģi‟r / 20 2.2.Selmân-ı Sâvecî‟nin Hayatı ve Eserleri / 21

2.2.1. Selmân-ı Sâvecî‟nin Hayatı / 21 2.2.2. Selmân-ı Sâvecî‟nin Eserleri / 23

2.2.2.1. Dîvân / 23

2.2.2.2. CemĢîd ü HurĢîd / 24 2.2.2.3.Firâk-nâme / 24

3. MESNEVİLERİN DIŞ YAPISI / 25

3.1.Nazım ġekli / 25 3.2.Vezin / 29 3.2.1. Zihaf / 34 3.2.2. Ġmâle / 35 3.3.Kafiye ve Redif /37 3.4.Dil ve Üslup / 41 3.5.Edebî Sanatlar / 49 3.5.1. Cinas / 49 3.5.2. Hüsn-i Talil / 50 3.5.3. Ġham / 50 3.5.4. Ġktibas / 51 3.5.5. Ġrsal-i Mesel / 51 3.5.6. Ġstiare / 52 3.5.7. Ġstifham / 52 3.5.8. Leff ü NeĢr / 53 3.5.9. Mübalağa / 53 3.5.10. Tecahül-i Arif / 54 3.5.11. Tekrir / 54 3.5.12. Telmih / 55

(14)

3.5.13. TeĢbih / 56

3.5.14. TeĢhis ve Ġntak / 57 3.5.15. Tezad / 58

4. MESNEVİLERİN İÇ YAPISI / 59

4.1.Olay / 58

4.2.BakıĢ Açısı ve Anlatıcı / 70 4.3.ġahıs Kadrosu / 76 4.3.1. Merkezi Kahramanlar / 76 4.3.1.1. CemĢîd / 77 4.3.1.2. HurĢîd / 79 4.3.2. Yardımcı Kahramanlar / 81 4.3.2.1. Fagfûr / ġapûr / 82 4.3.2.2. Hümâyûn / 83 4.3.2.3. Kayser / 84 4.3.2.4. Efser / 85 4.3.2.5. Mihrâb / 86 4.3.2.6. ġâdî / 88 4.3.2.7.Mihrâc / 89 4.3.2.8. Ketâyûn / 89 4.3.2.9. Hurizâd / Cevrzâd / 90 4.3.2.10. Nazperverd / 92 4.3.2.11. Hâcib / 93 4.3.2.12. Sührâb / 94

4.3.2.13. Erganunsâz, ġeker, ġehnâz, Dilâvîz / 95

4.3.2.14. Bahârefrûz, Gülberg, NiĢâtengîz, Semenbûy, Nigarînrûy, Gülnâz, ġekergüftâr / 96

4.4.Zaman / 98 4.5.Mekân / 102

4.6. Motifler ve Masal Unsurları / 108 4.6.1. Rüyada Görüp ÂĢık Olma / 109

(15)

4.6.3. Kılık DeğiĢtirme / 116

4.6.4. Doğa DıĢı Varlıkların Yardımı / 118 4.6.5. Doğa DıĢı Yaratıklarla SavaĢ / 123 4.6.6. MektuplaĢma / 126

4.6.7. Sevgililerin KavuĢması / 128 4.6.8. Yardımcı Dâye / 132

4.6.9. Ġnsan DıĢı Varlıklarla KonuĢma / 136

4.7. Ahmedî ve Selmân-ı Sâvecî’nin Mesnevilerinin Tercüme Açısından Mukayasesi / 138 5. ANLATIM TEKNİKLERİ / 215 5.1. Anlatma-Gösterme / 215 5.2. Özetleme / 221 5.3. Ġç Monolog / 223 5.4. Tasvir / 225 5.5. Ġç Çözümleme / 228 5.6. Diyalog / 229 5.7. Geriye DönüĢ Tekniği / 232 5.8. Montaj / 234

6. AHMEDÎ’NİN CEMŞÎD Ü HURŞÎD MESNEVİSİNİN ÇEVİRİ YAZILI METNİ / 236

7. SELMÂN-I SÂVECÎ’NİN CEMŞÎD Ü HURŞÎD MESNEVİSİNİN ÇEVİRİ YAZILI METNİ VE TÜRKİYE TÜRKÇESİNE ÇEVİRİSİ / 700

SONUÇ / 1008 KAYNAKÇA / 1015

(16)

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser a.g.m. : Adı geçen makale bkz. : Bakınız

bĢk. : BaĢkaları C : Cilt

Çev. : Çeviren

DĠA : Türkiye Diyanet Vakfı Ġslâm Ansiklopedisi Haz. : Hazırlayan Hz. : Hazret ĠA : Ġslâm Ansiklopedisi No : Numara Ö : Ölüm tarihi s. : Sayfa S. : Sayı

TDAY : Türk Dili AraĢtırmaları Yıllığı TDK : Türk Dil Kurumu

tz : Tarihsiz

vb. : Ve bunun gibi yay. : Yayınlayan yy. : Yüzyıl

(17)

TRANSKRİPSİYON ALFABESİ

ا : A, a, E, e آ : Ā, ā ب : B, b پ : P, p ت : T, t ث : Ŝ, ŝ ج : C, c چ : Ç, ç ح : Ĥ, ḥ خ : Ħ, د : D, d ذ : Ź, ź ر : R, r ز : Z, z ژ : J, j س : S, s ش : ġ, Ģ ص : Ś, ṣ ض : Ż, ż, Đ, ḍ ط : Ŧ, ṭ ظ : Ž, ž ع : Ǿ غ : Ġ, ġ ف : F, f ق : Ķ, ḳ ك : G, g, K, k, ñ ل : L, l م : M, m ن : N, n و : V, v; O, o, Ö, ö, U, u, Ū, ū, Ü, ü ه : H, h ی: Y, y, I, ı, Ġ, i, Į, į

(18)

METİN KURULUŞUNDA DİKKAT EDİLEN HUSUSLAR

1. Metinlerde geçen Arapça ayet, hadis ve ibareler metin içerisinde eğik olarak çeviri yazıyla verilmiĢ olup anlamları dipnotta yine eğik olarak yazılmıĢtır. 2. Her iki metinde yer alan manzumelerin vezinleri tespit edilmeye çalıĢılarak

bulunan aruz kalıpları manzumenin üst kısmında belirtilmiĢtir.

3. ÇalıĢmanın metin kısmında varak ve sayfa numaraları koyu olarak köĢeli parantez içinde gösterilmiĢtir.

4. Özellikle Ahmedî‟nin mesnevisinden nüshada bulunmayan fakat anlam ve vezin itibariyle olması gereken ve metne ilave edilen ibareler köĢeli parantez içinde “[ ]” gösterilmiĢtir.

5. Mesnevilerde yer alan kahramanların isimleri dıĢında birleĢik yapılı sözcükler (-) ile ayrılmıĢtır.

6. Ahmedî‟nin mesnevisinde yazma nüshada kimi sözcüklerin iki farklı Ģekilde harekelendiği dikkat çekmiĢtir. Örneğin, nergis-nerges, milk-mülk vb. Bu tür durumlarda sözcüklerin en yaygın ve sözlükte yer alan kullanımı olan nergis,

mülk Ģekli dikkate alınarak metin içerisinde bir standart sağlanmaya

çalıĢılmıĢtır.

7. Ahmedî‟nin mesnevisinde yazma nüshada peydā, cüdā, ümįd, şeydā,

zindegān, yek-ser, çerāġ, nevā, fedā gibi sözcükler sürekli olarak piyẕā, cüẕā, ümįẕ, şiydā, zindigān, yik-ser, çirāġ, nüvā, fidā Ģeklinde harekelenmiĢ olup bu durumda sözcüklerin sözlükte yer alan yazılıĢ ve telaffuzları dikkate alınmıĢtır.

8. Selmân-ı Sâvecî‟nin eserinin çeviri yazılı metni oluĢturulurken J. P. Asmussen ve F. Vahman tarafından hazırlanan baskıda Ģahıs ekleri ve bildirme ekleri sözcüğe birleĢik yazıldıysa çeviri yazılı metinde de birleĢik, ayrı yazıldıysa çeviri yazılı metinde de (-) ile ayırarak gösterilmiĢtir.

9. Her iki metinde de sözcükten önce gelen Farsça ön ekler (-) ile ayrılmıĢtır. 10. Her iki metnin de çeviri yazılı metni hazırlanırken her iki dilin kendi fonetiği

dikkate alınmıĢtır. Ör.: Ahmedî; bahār, nev-bahār, dost, güftār vb. Selmân-ı Sâvecî; behār, nev-behār, dūst, goftār vb.

(19)
(20)

GİRİŞ

ÇalıĢmanın GiriĢ bölümünde anlatı türlerinden mesnevinin tanımına ve özelliklerine yer verdikten sonra manzum hikâyeciliğin Türk ve Fars edebiyatındaki tarihi süreci hakkında bilgi verilecektir.

Arapça “s n y” üçlü kökünden türemiĢ mesnevi sözü, bu dilde kendi arasında kafiyeli mısralardan oluĢmuĢ nazım Ģekli anlamında kullanılmamıĢtır. Mesnevi, edebiyat terimi olarak ilk defa Ġran edebiyatında kullanılmıĢ olmakla birlikte bu nazım Ģeklinin ilk örnekleri Arap edebiyatında görülmektedir. Araplar, kendi arasında kafiyeli beyitlerden oluĢan bu nazım Ģekline müzdevice, aruzun recez bahriyle yazıldığı için recez ya da çoğul olarak urcûze demiĢlerdir (AteĢten aktaran Ünver, 1986: 430).

Ġki beyitten baĢlayarak 10-20 beyte kadar yazılan kısa mesnevilerin yanında binlerce beyit muhteva eden uzun mesneviler de bulunmaktadır. Mesnevilerin çoğunlukla aruzun kısa kalıplarıyla yazılmıĢ olması konu bütünlüğü sağlama ve anlatımın akıcılığı açısından Ģairlere kolaylık sağlamıĢtır. Genellikle dinî, tasavvufî, destanî, tarihî, ilmî, mizahî, öğretici konuların anlatılmasında ve çeĢitli aĢk hikâyelerinin nazma çekilmesinde kullanılan bir nazım Ģekli olan mesnevinin üç temel özelliği vardır. Bunların ilki vezin birliğidir. Bütün mesneviler tek bir vezinde söylenir. Ġkincisi vezinlerin, mesnevinin anlam ve muhtevasına göre seçilmesidir. Üçüncü özellik ise içinde gazel ve kaside gibi baĢka Ģiir kalıplarına yer verilmemesidir. Ancak bazı mesnevilerde esere gazel ve kaside dahil edilmiĢ olup tek vezinle yazma kuralına uyulmamıĢtır (Çiçekler, 2004: 320).

Bazı istisnaları olmakla birlikte mesneviler genellikle giriĢ, konu ve bitiĢ bölümlerinden oluĢur. Mesnevilerin giriĢ bölümünde genellikle besmele, tahmîd,

münâcât, na’t, mirac, mucizât, medh-i çehâr-yâr, methiye, sebeb-i telîf, asıl konunun

baĢladığı kısımda ise âgâz-ı kitâb, matla’-ı kitâb, bâb-ı evvel, makâle-i ûlâ, âgâz-ı

dâstân, matla’-ı dâstân, âgâz-ı kıssa gibi baĢlıkların yer aldığı görülmektedir. Sonuç

(21)

için dua eder, Ģiiri ve Ģairliğiyle övünür ve eserin bitiĢ tarihini zikredip okuyucudan hayır dua ister (Çiçekler, 2004: 321).

Mesnevi, geliĢme ortamını Fars edebiyatında bulmuĢtur. Yeni Fars edebiyatının baĢladığı dönemlerde ise daha çok tercih edilmiĢtir. Esedî-i Tûsî‟nin Lugât-ı Fürs adlı eserinde bugüne kadar muhafaza edilmiĢ olan müteferrik beyitlere bakılacak olursa Sâmânîler devrinde mesnevi nazım Ģeklinin kaside kadar önemli olduğu görülmektedir. Bu devirde yazılan mesneviler arasında özellikle hamasî mesnevileri baĢta zikretmek gerekmektedir. Farsça ilk hamasî mesnevi 9. yüzyılın sonlarına doğru yazılan Mes‟ûd-ı Mervezî‟nin Şâh-nâme‟sidir. Bu yüzyılda yazılmıĢ ikinci mesnevi ise Dakîkî-i Tûsî‟nin Guştâsb-nâme olarak da bilinen Şâh-nâme‟sidir. Bu dönemde âĢıkâne mesneviler de yazılmıĢtır. Ebu‟l-müeyyed-i Belhî‟nin konusunu Kur‟ân‟ın Yûsuf suresinden alan ilk Farsça Yûsuf u Züleyhâ mesnevisi bu devirde yazılmıĢtır. Aynı dönemde, öğüt ve nasihat içeren ilk didaktik eserler de mesnevi nazım Ģekliyle kaleme alınmıĢtır. Nitekim Ebû ġekûr-ı Belhî‟nin Sâmânî hükümdarı Nuh b. Nasr adına yazdığı Âferîn-nâme ve Bedî‟-i Belhî‟nin Pend-nâme adlı eseri bu dönemde kaleme alınmıĢtır (Kartal, 2014: 37, 39).

Gazneliler döneminde ise mesnevi nazım Ģekliyle birçok eser yazılmasına rağmen yalnızca Firdevsî‟nin Şâh-nâme adlı eseri, Ayyûkî‟nin Varaka vü Gülşâh‟ı, Unsûrî‟nin ise Vâmık u Azrâ mesnevisinin bir kısmı günümüze kadar ulaĢabilmiĢtir. Ayrıca Unsûrî‟nin o dönemde yazmıĢ olduğu Hing-but u Sorh-but ve Şâdbihr u

Âynu’l-Hayât adlı mesnevileri de vardır (Kartal, 2014: 40,45; Safâ, 2002: 177,178).

Selçuklular devrinde ise mesnevi nazım Ģekline ilgi giderek artmıĢtır. Bu dönemde, konu bakımından eski Ġran‟ın efsanevi tarihinden alınan eserler gittikçe azalmıĢ, daha çok halkı eğitip bilgilendirecek didaktik konular, tasavvuf düĢüncesi, aĢk ve macera hikâyeleri mesnevi nazım Ģekliyle yazılmıĢtır. Yine bu dönemde mesneviye son Ģeklini veren Nizâmî‟nin yazmıĢ olduğu beĢ mesnevi ile ilk defa hamse oluĢturulmuĢtur (Kartal, 2014: 45). Fars dilinde hikâyelerin nazım halinde yazılmasında Nizâmî‟nin baĢarısı ve katkısı büyüktür. Yine aynı döneme ait olan Hâkânî-i ġirvânî‟nin Fars edebiyatının ilk manzum seyahatnamesi sayılan

(22)

Tuhfetü’l-Irâkeyn, Attar‟ın Esrâr-nâme, Mantıku’t-tayr, İlâhi-nâme, Musîbet-nâme adlı eserleri

tasavvufî konulu manzum hikâyelerdir (Çiçekler, 2004: 321,322).

Moğollar ve Timurlular döneminde mesnevilerde destânî konular iĢlenmiĢtir. Hamdullah Mustavfî‟nin baĢlangıçtan kendi zamanına kadar Ġslâm tarihini anlatan

Zafer-nâme‟si, Ahmed-i Tebrîzî‟nin Moğol tarihine dair yazdığı Şehinşâh-nâme‟si,

ġerefüddîn Ali Yezdî‟nin Zafer-nâme‟si gibi mesneviler kaleme alınmıĢtır. Bunların dıĢında, Hâce Abdulmelik Ġsâmî‟nin Fütûhu’s-selâtîn‟i, Azerî-i Tûsî‟nin

Behmen-nâme’si, Ubeyd-i Zâkânî‟nin Uşşâk-nâme‟si, Selmân-ı Sâvecî‟nin Cemşîd ü Hurşîd‟i

ve Assâr-ı Tebrîzî‟nin Mihr ü Müşterî‟si bu dönemde yazılan mesneviler arasındadır (Çiçekler, 2004: 322; Kartal, 2014: 53,56).

Safevîler devrinde Ġran, Anadolu ve Hindistan‟daki din ve devlet büyüklerini konu alan mesnevi yazımı yaygınlaĢmıĢtır. Yine Kaçarlar döneminde de mesnevi nazım Ģekli yaygın olarak kullanılmıĢ olup Hz. Ali‟nin cenklerini anlatan anlatan, padiĢahların savaĢlarını ve fetihlerini konu alan, öğüt içeren çok sayıda mesnevi yazılmıĢtır (Çiçekler, 2004: 322).

Fars ve Türk edebiyatlarındaki mesneviler arasında tertip, konu ve muhteva bakımından büyük ölçüde benzerlik görülmektedir. Bu, mesnevi nazım Ģeklinin önce Fars edebiyatında ortaya çıkması ve Türk edebiyatındaki ilk örneklerin bundan büyük ölçüde etkilenmesinin doğal bir sonucudur.

Türklerin daha önce temelini atıp Ģiirlerinde kullandığı ve “aa bb cc” Ģeklinde kafiyelendirdiği Ģiir yapısıyla Arap edebiyatında gördüğü mesnevi formu arasındaki benzerlik bu nazım Ģeklini kolaylıkla alıp kullanmalarına imkân vermiĢtir. Hatta kendi edebî geleneğinde olan Ģiir tarzına benzeyen bu formu Arap ve Fars edebiyatında gören Türk dilli olup da Arapça ve Farsça Ģiir söyleyen Ģairler, buna zorluk çekmeden adapte olmuĢlar ve sonrasında Arapça ve Farsça çeĢitli mesneviler kaleme almıĢlardır. Ayrıca bu nazım Ģeklinin geliĢip olgunlaĢmasında önemli katkılar sağlamıĢlardır. Her ne kadar Fars edebiyatında tertip bakımından yetkin ilk mesnevi Firdevsî tarafından yazılmıĢsa da onu tertip, vezin, Ģekil ve muhteva açısından tekâmüle erdiren Türk asıllı Genceli Nizâmî olmuĢtur. Aynı Ģekilde Türk

(23)

mesnevileriyle bu nazım Ģekline çeĢitli yenilikler sağladığı görülmektedir. Ayrıca bu iki Ģair, Türk, Fars ve Hind asıllı Ģairler üzerinde etkili olmuĢ, eserleri örnek olarak alınmıĢ ve birçok benzeri yazılmaya çalıĢılmıĢtır. Türklerin, edebî geleneklerinde var olmasından dolayı aĢina oldukları mesnevi nazım Ģekline hiç zorluk çekmeden uyum sağladıkları, ona çeĢitli yenilikler getirerek özellikle Anadolu‟da verilen örneklerde Türkî libâs giydirdikleri ve kendileĢtirdikleri görülmektedir (Kartal, 2014: 250, 251).

Bugünkü bilgilere göre Türk edebiyatında yazılan ilk mesnevi, Kutadgu Bilig‟dir. 10. yüzyıl baĢlarında Altun Yaruk adlı esere Türk Ģair Sıngu Seli Tutung tarafından ilave edilen Aç Pars hikâyesinde de birçok manzum parça yer almaktadır. Kutadgu

Bilig‟den sonra ikinci mesnevi Anadolu‟da Yunus Emre tarafından yazılmıĢtır. Risâletü’n-nushiyye adında bir mesnevi kaleme alan Yunus Emre‟nin hem Türk

tasavvufunda hem de Türk edebiyatında müstesna bir yeri vardır. Bu dönemde Anadolu‟da dinî ve tasavvufî konulu eserler kaleme alan müelliflerin baĢında hiç Ģüphesiz Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî gelmektedir. Klasik Türk Ģiirinin oluĢumunda özellikle de Farsça olarak kaleme aldığı ve Türk hüviyetini yansıttığı Mesnevî-i

Manevî‟si ile önemli bir konuma sahip olmuĢtur. Mevlânâ‟nın ardından oğlu Sultan

Veled‟in kaleme aldığı İbtidâ-nâme, Rebâb-nâme ve İntihâ-nâme adlı mesneviler vardır (Kartal, 2014: 245, 264). Bunların dıĢında, ġeyyad Hamza‟nın Yûsuf u

Züleyhâ‟sı, Kutb‟un Hüsrev ü Şîrîn‟i, GülĢehrî‟nin Mantıku’t-tayr çevirisi, AĢık

PaĢa‟nın Garib-nâme‟si, Hoca Mes‟ud‟un Süheyl ü Nevbahâr‟ı, Yûsuf Meddah‟ın

Varka vü Gülşâh‟ı ġeyhoğlu Mustafa‟nın Hurşîd-nâme‟si, Ahmedî‟nin İskender-nâme‟si ile Cemşîd ü Hurşîd mesnevisi edebiyatımızın değerli örnekleri arasındadır

(Ünver, 2004: 323).

15. yüzyılda ise mesnevinin Türk edebiyatında geliĢme gösterdiği görülmektedir. Ahmed-i Dâî‟nin Çeng-nâme‟si, Süleyman Çelebi‟nin Vesiletü’n-necât‟ı, ġeyhî‟nin

Hüsrev ü Şîrîn‟i ile Hâr-nâme‟si, Cem Sultân‟ın Cemşîd ü Hurşîd‟i, Hamdullah

Hamdî‟nin Hamse‟si ve Çağatay sahasında Ali ġîr Nevâî‟nin Hamse‟si bu yüzyılın önemli mesnevileri arasındadır (Ünver, 2004: 323).

16. yüzyılda Lâmiî Çelebi ve TaĢlıcalı Yahyâ gibi hamse sahibi Ģairler yetiĢmiĢtir. Ayrıca Mesîhî‟nin Şehrengîz‟i, Câfer Çelebi‟nin Heves-nâme‟si, Revânî Çelebi‟nin

(24)

İşret-nâme‟si, KemalpaĢazâde‟nin Yûsuf ile Züleyhâ’sı, Zâtî‟nin Şem ü Pervâne‟si,

Fuzûlî‟nin Leylâ vü Mecnûn‟u ile Beng ü Bâde‟si, Kara Fazlî‟nin Gül ü Bülbül‟ü ve Hâkânî Mehmed Bey‟in Hilye‟si gibi önemli ve müstakil eserler kaleme alınmıĢtır (Ünver, 2004: 323).

17. yüzyılda ise Ganîzâde Mehmed Nâdirî ve Nev‟îzâde Atâî‟nin kaleme aldığı hamseler bulunmaktadır. Ayrıca Nâbî‟nin Hayriyye‟si ve Sâbit‟in Edhem ü Hümâ‟sı da bu yüzyılın önemli mesnevileri arasındadır (Ünver, 2004: 323).

Mesnevi yazımının azaldığı 18. yüzyılda da ġeyh Galib türün, Türk edebiyatındaki en güzel örneği olan Hüsn ü Aşk‟ı kaleme almıĢtır. Bu dönemde yazılmıĢ diğer bir önemli mesnevi de Sünbülzâde Vehbî‟nin Lutfiyye adlı eseridir.

(25)

1. BÖLÜM

TÜRK VE FARS EDEBİYATINDA YAZILMIŞ CEMŞÎD Ü

HURŞÎD MESNEVİLERİ

1.1. Türk Edebiyatında Yazılmış Cemşîd ü Hurşîd Mesnevileri

Türk edebiyatında CemĢîd ü HurĢîd mesnevisini ilk defa XIV. yüzyıl divan Ģiirinin önemli Ģairlerinden Ahmedî, ardından Cem Sultan, sonrasında da Abdî ve Hubbî AyĢe Kadın kaleme almıĢtır (Ġsen, 1998: 54, 114; Abdulkadiroğlu, 1998: 51; Sungurhan, 2009: 231; Kılıç, 2009: 1136; Balcı, 2007: 500). ÂĢık Çelebi, tezkiresinde ġeyhî‟nin kız kardeĢinin oğlu Hümâmî‟nin de bir Cemşîd ü Hurşîd adlı eseri olduğunu belirtse de bu esere henüz ulaĢılamamıĢtır (Kılıç, 2009: 189). Bu çift kahramanlı aĢk hikâyesinin her ne kadar ilk örneği Ġran edebiyatında verilmiĢ olsa da Türk edebiyatında, Ġran edebiyatına göre daha çok kaleme alınmıĢtır. Bu durum, konunun Türk edebiyatında daha çok sevildiğini bir baĢka deyiĢle daha çok okunduğunu düĢündürmektedir.

1.1.1. Ahmedî’nin Cemşîd ü Hurşîd Mesnevisi

Türk edebiyatındaki ilk Cemşîd ü Hurşîd mesnevisi Ahmedî‟nindir. 16. yy.‟da Anadolu sahasında ilk tezkire yazarı olan Sehî Bey, Heşt Behişt adlı tezkiresinde

Cemşîd ü Hurşîd‟i Ahmedî‟nin kaleme aldığı diğer mesnevisi İskender-nâme ile

karĢılaĢtırır ve Ġskender-nâme‟yi daha baĢarılı bulur ve tezkiresinde söz konusu mesnevi ile ilgili Ģu bilgilere vermektedir; Envâ’-ı fezâyil ile ma’rûf ve asnâf-ı

hasâyil ile mevsûf fâzıl-ı cihân ve kâmil-i devrân Penç-genc-i Nizâmî’den İskender-nâme adlu bir kitâbı Sultân Mîr Süleymân adına tercüme idüp Türkîye döndürmişdür. Bunca ma’ârif ü letâyif ki ol kitâba derc ü hârc eylemişdür degme

(26)

kimseye müyesser olmamışdur. Ve Cemşîd ü Hurşîd adlu bir kitâbı dahı nazm itmişdür. Evet İskender-nâme’de olan ma’rifet ü letâfet anda yokdur (Haz. Ġsen vd.,

2017: 11, 12). Gelibolulu Mustafa Âlî ise Künhü‟l-Ahbâr adlı tezkiresinde Sehî Bey‟e gönderme yapar: Sehî Bey kavlince Cemşîd ü Hurşîd adlı bir manzum kitabı dahi vardır. Süleyman Şah’a sunup cevâ’iz-i seniyyesin almıştır (Ġsen, 1994: 106).

Âlî‟nin bu ifadesinden, söz konusu eseri bizzat görmediği ve eserin Emir Süleyman‟a sunulduğu anlaĢılmaktadır.

Cemşîd ü Hurşîd mesnevisindeki Sultan Mehmed adına yazılmıĢ Ģiirler her ne kadar eserin I. Mehmed‟e sunulduğunu akla getirse de bu Ģiirlerin esere sonradan eklenmiĢ olduğu düĢünülmektedir. Çünkü eserin yazıldığı 806/1403-1404 tarihinde I. Mehmed henüz tahta çıkmamıĢtır.

Ġlk defa Nihad Sami Banarlı tarafından ilim âlemine tanıtılan Cemşîd ü Hurşîd1 mesnevisi Ahmedî tarafından Emir Süleyman‟nın isteği üzerine kaleme alınmıĢ ve 806/1403-1404 yılında tamamlanmıĢtır (Aksoy, 1993: 342). Eser, tek nüsha olup Ġstanbul Üniversitesi Kütüphanesi TY. nr. 921‟de kayıtlıdır. Müstakil bir eser olmayan CemĢîd ü HurĢîd mesnevisi Ġskender-nâme nüshasının içerisinde 76b - 116b varakları arasında yer almaktadır. Eser, koyu kahverengi meĢin ciltli ve Ģemselidir. 76b‟de altın yaldızlı bir çerçeve ve çerçevenin içerisinde lacivert ve yaldızlı nakıĢlar bulunmaktadır. Çerçeveden sonra ilk sayfadaki cedveller de altın yaldızlıdır. Sonraki sayfalarda bu yaldızlı cedveller bulunmamaktadır. Nesih yazı Ģekliyle yazılmıĢ, temiz ve okunaklı bir nüshadır. Mesneviyi oluĢturan mısralar, dört sütun halinde sağdan sola doğru birbiri ardına kaleme alınmıĢlardır. Müstensih, Cemşîd ü Hurşîd mesnevisini yazdığı kısımda adına yer vermemiĢtir. Ancak bu eserin müstensihinin de Ġskender-nâme‟yi istinsah eden Nebî b. Resûl b. Yakûb olduğu düĢünülmektedir. Çünkü her iki eserin aynı kiĢinin elinden yazıldığı açıktır. Cemşîd ü Hurşîd‟in

1

Bu eser üzerine yapılmıĢ çalıĢmalar: 1.Banarlı NS (1939) Dâstân-ı Tevârih-i Mülûk-i Al-i Osmân ve Cemşîd ü Hurşîd Mesnevisi (Ġstanbul TM, VI, Ġstanbul). 2.Akalın M (1975) Ahmedî Cemşîd ü Hurşîd (Sevinç Matbaası, Ankara). Akalın tarafından yapılan incelemeye Ġsmail Ünver‟in tenkidi vardır:

(27)

istinsah tarihi, 847/1443-1444‟tür. 47232 beyitten oluĢan eser, aruzun mefâ‟îlün/ mefâ‟îlün/ fe‟ûlün kalıbıyla yazılmıĢtır.

Hikâye, Çin Fağfur‟unun oğlu CemĢîd‟in rüyasında Rum Kayseri‟nin kızı HurĢîd‟i görüp ona âĢık olmasıyla baĢlar. CemĢîd‟in aĢkına ulaĢmak için yaĢadığı maceraları, karĢılaĢtığı zorlukları ve katıldığı savaĢları konu almasıyla devam eder. Bütün zorlukların aĢılmasıyla birlikte CemĢîd ile HurĢîd evlenerek muradına erer. Mesnevinin sonunda CemĢîd, HurĢîd‟i de yanına alarak Çin‟e geri döner ve babasının tahtına oturur.

Eserin kaynağı her ne kadar Selmân-ı Sâvecî‟nin aynı adlı eseri olsa da Ahmedî mesnevisinde sıradan bir tercüme yapmamıĢtır. Selmân‟ın 3114 beyit olan mesnevisi, Ahmedî tarafından telif denebilecek bir zenginliğe büründürülerek, gazeller ve musammatlar eklenerek, mesnevinin olay örgüsü içinde yaĢanan olaylardan sonra kıssadan hisse maiyetinde küçük öğüt ve tavsiyelerde bulunarak 4723 beyite çıkarılmıĢtır.

Ahmedî‟nin Cemşîd ü Hurşîd mesnevisi, Sehî Bey‟in belirttiği gibi (Haz. Ġsen vd., 2017: 11, 12) zayıf bir eser değildir. Hikâye tekniği bakımından önemli bir yere sahiptir. Ayrıca Anadolu Türkçesinin en eski örneklerinden olan eser, yazıldığı devrin dil açısından zengin ve önemli mesnevilerinden sayılmaktadır (ġentürk, 2002: 76). Bu mesnevide yer yer Nizâmî‟nin Hüsrev ü Şîrîn‟indeki Ģahsiyetleri, Leylâ vü

Mecnûn‟daki sahneleri, Vâmık u Azrâ‟daki motifleri görmek mümkündür (Banarlı,

1939: 156,157; ġentürk, 2002: 76). CemĢîd ü HurĢîd mesnevisinde eski Türk destan ve hikayeleriyle de benzerlikler bulunmaktadır. Örneğin; Köroğlu Destanında, Köroğlu‟nun Hasan Bey‟e verdiği üç saç teli, CemĢîd ü HurĢîd mesnevisinde Hurizâd tarafından CemĢîd‟e verilmiĢtir. Dede Korkud Hikâyesindeki Kanturalı ile CemĢîd arasında da benzerlikler bulunmaktadır. Kanturalı‟nın, Selcen Hatunu almak için baĢından geçen maceralar, üç tane canavarla savaĢması, yılanın bile giremeyeceği ormanda ilerlemesi, büyük bir meydanda savaĢması ve bu savaĢın köĢkten izlenmesi Cemşîd ü Hurşîd mesnevisindeki olaylarla benzerlikler

2

(28)

göstermektedir (Banarlı, 1939: 156,157). Bu çeĢitlilik, zenginlik ve akıcılık eserin değerini artırmıĢ, sıradan bir tercüme olmadığını ortaya koymuĢtur.

1.1.2. Cem Sultan’ın Cemşîd ü Hurşîd Mesnevisi

Sehî Bey, Heşt Behişt adlı tezkiresinde eserin adını Hurşîd ü Ferahşâd olarak kaydetmektedir (Haz. Ġsen vd., 2017: 11, 12). Belîğ ise Güldeste-i Riyâz-ı İrfân‟da, Cem Sultan‟ın Cemşîd ü Hurşîd adlı mesneviyi babası adına Selmân‟dan tercüme ettiğini belirtir (Abdulkadiroğlu, 1998: 51).

Cem Sultan‟ın eserinin iki nüshası bulunmaktadır. Bunlardan biri, Kütahya Vahit PaĢa Kütüphanesi 1666 numarada kayıtlıdır. Cem Sultan‟ın Cemşîd ü Hurşîd mesnevisini bu nüshaya dayanarak ilk tanıtan Münevver Okur‟dur (Okur, 1958: 84). Eserin diğer bir nüshası da Ankara Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Kütüphanesi 18464 numarada kayıtlıdır. Cem Sultan, eserini 883 / 1478 yılında yazdığını, Safer ayında baĢlayıp ġaban ayında bitirdiğini, eserin adını Âyât-ı Uşşâk koyduğunu, Cemşîd ü

Hurşîd‟in eserin lakabı olduğunu, Selmân‟dan tercüme ettiğini ve babası Sultan

Mehmed adına kaleme aldığını eserin Sebeb-i Nazm ve Hâtime bölümlerinde belirtmektedir (Ġnce, 2000: 8).

Cem Sultan, eserini yazdığında henüz on dokuz yaĢındadır ve mesneviyi yazma sebebiyle ilgili Ģu sözleri dile getirdiği belirtilmektedir; Güzel bir bahar gününde

eğlenirken gaipten bir ses işitmiş ve bu ses ona aşk konusunu işleyen bir eser yazmasını söylemiştir. Bunun üzerine eserini Selmân’dan tercüme ederek meydana getirmiştir (Ġnce, 2000: 14).

Eser, aruzun mefâ‟îlün/ mefâ‟îlün/ fe‟ûlün kalıbıyla yazılmıĢtır ve 5374 beyittir. Bu mesnevide, gazel, kaside, kıt‟a, rubâî, tercî-i bend ve murabba nazım biçimiyle yazılmıĢ manzumeler de bulunmaktadır (Ġnce, 2000: 33).

1.1.3. Abdî’nin Cemşîd ü Hurşîd Mesnevisi

Abdî, Cemşid ü Hurşîd adlı mesnevisini 966/1558‟da yazmıĢ ve Ģehzâdeliği sırasında Manisa‟da bulunan II. Selim‟e sunmuĢtur. Cemşîd ü Hurşîd mesnevisinin müellif

(29)

hattı olan tek yazma nüshası Süleymaniye Ktp. Pertev PaĢa 443 numarada kayıtlıdır (Güzelova, 2008: 72).

Sultan Selim‟in övgüsünün de yer aldığı sebeb-i telif bölümünde Abdî, eserini sultanın emri üzerine altı ay içinde tamamladığını belirtmektedir. Eserin sonunda Farsça bir tarih mesnevinin 966/1558 tarihinde tamamlandığını belirtmektedir (Güzelova, 2008: 74).

Abdî‟nin 5940 beyitten oluĢan bu mesnevisinde, kaside, kıt‟a, rübai tarzında yazılmıĢ manzumelerin dıĢında besmele, iki tevhid, insan ruhu ve yaradılıĢıyla ilgili manzume, üç na‟t, miraciye, dört halifenin övgüsü gibi dinî manzumeler yer almaktadır. Ayrıca Ģehzâde Selim için on iki methiye bulunmaktadır. Asıl hikaye 594. beyitte baĢlamaktadır (Ġnce, 1989: 114, 115). Hikayeden sonra hâtime‟de nasihat yollu beyitler, Ģem ile micmerin münazarası, yaĢlılık ve gençliğin değeri konusunda beyitler yer almaktadır. ġem ile micmerin münazarası Selmân-ı Sâvecî‟nin aynı adlı eserinde de bulunmaktadır.

Der-mülâkât-ı nâzım-ı pür-nizâm u nîk-encâm ve medh-i pâdişah-ı gerdûn-ihtişâm

baĢlıklı son kısımda ise eseri ilk olarak Selman‟ın yazdığını, fakat kendisinin Türkçe söylediğini belirtir. Kendisini ünlü Ģairlerle kıyaslayarak bunların eserine hayran kalacaklarını söyleyerek övünür (Güzelova, 2008: 73).

Abdî‟nin bu mesnevisi hacim itibariyle Selmân‟ın eserinin iki katıdır. Bu durum, Abdî‟nin bazı bölümlerde olayları daha detaylı bir Ģekilde iĢlediğinden ileri gelmektedir. Bazı beyitlerin ise Selmân‟dan aynen tercüme edildiği göze çarpmaktadır (Ġnce, 1986: 188-190).

1.1.4. Hubbî Ayşe Kadın’ın Cemşîd ü Hurşîd Mesnevisi

Biyografik kaynaklarda yukarıda adları zikredilen kiĢilerin dıĢında Hubbî AyĢe Kadın‟ın da Cemşîd ü Hurşîd mesnevisi olduğu belirtilmektedir.

(30)

Kınalızâde Hasan Çelebi tezkiresinde, Hubbî AyĢe Kadın‟ın Hurşîd ü Cemşîd adlı değerli ve güzel bir kitabı olduğu ve kitabının 3000 beyitten fazla olduğu söylenmektedir (Sungurhan, 2009: 231).

ÂĢık Çelebi Meşâ’irü’ş-şu’arâ adlı eserinde, Hurşîd ü Cemşîd adlı 3000 beyitten fazla gönül süsleyen, güzel ve zarif bir eseri olduğunu söyler. Ayrıca bu tezkirede, mesnevinin içerisinde yer alan örnek beyitlere yer verilmiĢtir (Kılıç, 2009: 1136).

Katip Çelebi‟nin Keşfü’z-zünûn adlı eserinde ise, Türkçe’dir, bu da şiir şeklindedir.

Tezkiretü’ş-şu’arâ’da Hubbî Hatun el-Amasyevî’ye ait olduğu söylenmiştir. Eş-şakaiku’n-nu’mâniye’de ise Mevlâ Lutfîbeyzâde’nin yazısı ile bu kitabın 815 yılında ölmüş olan Ahmedî el-Germiyanî’ye ait olduğu belirtilmiştir, Ģeklinde bir açıklama

yer almaktadır (Balcı, 2007: 500).

Osmanlı Müellifleri‟nde, güzel kaside ve gazellerinin yanında 3000 beyit Hurşîd ü

Cemşîd adlı bir manzumesi olduğu belirtilmektedir (Haz. Yavuz ve Özen, 1972:145).

Her ne kadar biyografik kaynaklar Hubbî AyĢe Kadın‟a ait böyle bir eserin varlığından bizleri haberdar etse de henüz bu esere ulaĢılamamıĢtır.

1.2. Fars Edebiyatında Yazılmış Cemşîd ü Hurşîd Mesnevileri

Cemşîd u Hurşîd mesnevisinin Ġran edebiyatında ilk defa Selmân-ı Sâvecî tarafından

kaleme alındığı bilinmektedir (Aksoy, 1993: 342). Bazı kaynaklar, Selmân‟ın dıĢında Ferruh mahlaslı bir Ģairinde aynı adlı bir mesnevisi olduğundan söz etmektedir (Tahrânî, 1363: 133; Münzevî, 1351: 2743). Ancak Farsça kaleme alınmıĢ ve günümüze kadar gelebilmiĢ tek eser bilindiği kadarıyla Selmân‟ın mesnevisidir. Sonraki dönemlerde olay örgüsü, karakterlerinin özellikleri ve isimleri benzeyen farklı mesneviler yazılmıĢ olsa da aynı isimle yazılmıĢ baĢka bir mesneviye Ģu ana kadar rastlanamamıĢtır. Bu durum eserin Ġran edebiyatında pek tercih edilmediğini düĢündürmektedir.

(31)

Selmân-ı Sâvecî‟nin, 763/1361 yılında Sultan Üveys‟in isteği üzerine kaleme almıĢ olduğu çift kahramanlı aĢk mesnevisidir ve Ġran edebiyatında yazılmıĢ ilk Cemşîd ü

Hurşîd mesnevisi olduğu bilinmektedir (Aksoy, 1993: 342).

Selmân-ı Sâvecî‟nin Cemşîd u Hurşîd adlı eserinin, Fihrist-i Nüshahâ-yı Hattî-i

Fârisî’de 21 yazma nüshası olduğu kaydedilmiĢtir. Bu nüshalardan 14‟ünün

Tahran‟da, 2‟sinin MeĢhed‟te, 2‟sinin Kahire‟de, 1‟inin Paris‟te, 1‟inin Ġngiliz Müzesi‟nde ve 1‟inin de Nuruosmaniye Kütüphanesi‟nde olduğu belirtilmektedir (Münzevî, 1351: 2742, 2743; Emini, 1996: 22, 23). Ancak Selmân‟nın eserinin Türkiye kütüphanelerinde Fihrist-i Nüshahâ-yı Hattî-i Fârisî’de belirtilenden daha fazla olduğu görülmüĢtür. Bu yazmalar:

 Nuruosmaniye Kütüphanesi: 34 Nk 4188/6  Nuruosmaniye Kütüphanesi: 34 Nk 4189/4  Nuruosmaniye Kütüphanesi: 34 Nk 4190/5  Edirne Selimiye Kütüphanesi: 22 Sel 2093  Ġstanbul Üniversitesi Kütüphanesi : FY. Nr. 442

 Süleymaniye Kütüphanesi: Hüsrev PaĢa Nr. 504‟te kayıtlıdır.

Bu yazmaların dıĢında eserin tarafımızdan tespit edilen Ġran‟da yapılmıĢ baskıları vardır. Bunlardan ilki ve en kapsamlı olanı J. P. Asmussen ve F. Vahman tarafından hazırlanan ve 1969 yılında Tahran‟da yayınlanan eserdir. Bu eser hazırlanırken Selmân‟ın Cemşîd ü Hurşîd mesnevisinin Hindistan nüshası (MS. 1243 I. O. 407), 2 tane British Museum nüshası (1. MS. Add. 27134, 2. MS. Or. 7755) ve Kopenhag Saltanat Kütüphanesi nüshası dikkate alınarak tenkitli metni hazırlanmıĢ ve doğru, eksiksiz bir Cemşîd ü Hurşîd ortaya konulmaya çalıĢıldığı görülmüĢtür (Asmussen ve Vahman, 1969: 182).

Ġkinci bir baskı ise Külliyât-ı Selmân-ı Sâvecî, Şerh-i Hal ü Tahkîk Ez Reşîd Yâsimî

Bâ Mukademe vü Tashihi Avesta künyeli eserdir. Bu baskı dikkate alınarak Cemşîd ü Hurşîd mesnevisinin Gülsüm Nezahat Emini tarafından 1996 yılında yüksek lisans

(32)

mesnevinin çeĢitli bölümlerinden sadece 969 beytin tercümesi bulunmaktadır. Eserin tamamının neden tercüme edilmediğine dair bir bilgiye çalıĢmada rastlanamamıĢtır.

Diğer bir baskı Külliyât-ı Selmân-ı Sâvecî adıyla Abbâs Ali Vefâyî tarafından hazırlanmıĢtır. Bu çalıĢma, Selmân‟ın Divân, Firâk-nâme ve Cemşîd ü Hurşîd adlı eserlerini ihtivâ etmektedir. Selmân‟ın eserleri üzerine yapılmıĢ son baskıdır. Ancak Asmussen ve Vahman tarafından hazırlanan Cemşîd ü Hurşîd mesnevisinin baskısı 3113 beyitten ibaretken Abbâs Ali Vefâyî tarafından hazırlanan baskı 2985 beyitten oluĢmaktadır. Asmussen ve Vahman tarafından hazırlanan tenkitli metne göre eksik bir çalıĢmadır. Vefâyî‟nin hazırladığı baskı konusunda Vahid Iydgah‟ın yazdığı bir eleĢtiri yazısı bulunmaktadır. Bu yazıda, külliyat baskıya hazırlanırken esas nüshaların kullanılmadığı konusu eleĢtirilmiĢtir (www.mirasmaktoob.ir., 1392).

Eser, aruzun mefâ‟îlün/ mefâ‟îlün/ fe‟ûlün kalıbı ile yazılmıĢtır. 3113 beyitten oluĢan mesnevi, münâcat, tevhid, na‟t, mi‟râciye ve methiye ile baĢlayıp sebeb-i te‟lif kısmıyla devam eder. Eserin hikâye kısmı, Âgâz-ı Kıssa-i Cemşîd ü Hurşîd baĢlığı altında 214. beyitten itibaren baĢlar. Çift kahramanlı bir aĢk hikâyesi olan mesnevide, Çin hükümdarının oğlu CemĢîd‟in rüyasında Rum Kayseri‟nin kızı HurĢîd‟i görüp ona âĢık olması, yaĢadıkları zorluklar ve hikâyenin kahramanlarının evlilikle biten mutlu sonları anlatılmaktadır.

Selmân, mesnevisinde kendisinden önce bu eserin yazılmadığını, konuyu ilk olarak kendisinin ele aldığını belirtir. Ancak Cemşîd ü Hurşîd mesnevisinin, Firdevsî‟nin

Şâhnâme‟sinden, Nizâmî‟nin Hüsrev ü Şîrîn‟i ve Heft Peyker‟inden, Unsurî‟nin Vâmık u Azrâ adlı eserinden, Emîr Hüsrev‟in Şîrîn ü Hüsrev‟inden alınan çeĢitli

efsane ve hikâyelerle zenginleĢtirilmiĢ olduğu göze çarpar (Aksoy, 1993: 342). Bunlara ilave olarak Yâsimî ve Tahsin Yazıcı, Cemşîd ü Hurşîd mesnevisinde, Zahîr-i Fâryâbî‟nZahîr-in Menâhar u Dunâlât adlı eserZahîr-inZahîr-in de etkZahîr-isZahîr-i olduğunu belZahîr-irtmektedZahîr-ir (Yâsimî y.t.y.: 68; Yazıcı, 1980: 460). Ayrıca Jan Rypka, bu mesnevinin Hüsrev ü

Şîrîn‟in baĢka bir adla yazılmıĢ yeni bir versiyonu olduğunu söyler (Rypka‟dan

aktaran Ġnce, 2000: 11). Tarafımızdan hazırlanan çalıĢma sırasında yukarıda adı geçen eserlerle Selmân‟ın mesnevisindeki bazı savaĢ sahnelerinin, karĢılaĢılan güçlüklerin, olayların akıĢının ve mesnevide yer alan karakterlerin fazlasıyla

(33)

benzerlik gösterdiği tespit edilmiĢtir. Selmân‟ın eserinin zemin metnini oluĢturan bu mesnevilerle mukayesesi de baĢka bir çalıĢmada ele alınacaktır.

1.2.2. Ferruh’un Cemşîd ü Hurşîd Mesnevisi

Ez-zerîa ilâ Tesânîfi’ş-şîa adlı eserde Selmân‟nın Cemşîd ü Hurşîd mesnevisinin

dıĢında Ferruh mahlaslı bir Ģairin de aynı adlı bir mesnevisi olduğu ve eserin Hacı Muhammed Ağa Nahcıvânî Kütüphanesinde nüshasının olduğu belirtilmektedir (Tahrânî, 1363: 133). Fihrist-i Nüshahâ-yı Hattî-i Fârisî adlı kaynakta ise Ferruh‟un Muhammed ġah devri Ģairlerinden olup bir Cemşîd ü Hurşîd mesnevisi olduğundan söz edilmektedir (Münzevî, 1351: 2743). Dihhudâ‟nın Lugat-nâme‟sinde Ez-zerîa ilâ

Tesânîfi’ş-şîa adlı kaynağın Cemşîd ü Hurşîd mesnevisini Ferruh Zend‟e mâl ettiği

belirtilmektedir (Dihhudâ, 1346: 136; Ġnce, 2000: 11).

Yukarıda bahsi geçen esere tarafımızdan ulaĢılamamıĢ ve eser görülememiĢtir. AraĢtırmalar sonucunda Ferruh‟a ait böyle bir eserin varlığının bile tartıĢıldığı göze çarpmıĢtır.

(34)

2.

BÖLÜM

AHMEDÎ VE SELMÂN-I SÂVECÎ’NİN HAYATI VE ESERLERİ

2.1. Ahmedî’nin Hayatı ve Eserleri

2.1.1. Ahmedî’nin Hayatı

XIV. yüzyıl divan Ģiirinin önemli Ģairlerinden biri olan Ahmedî‟nin 735/ 1334-35 yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Asıl adı Ġbrâhîm, lakabı Tâceddîn‟dir. Babasının adı ise Hızır‟dır. Hayatı hakkındaki bilgiler yetersiz ve tutarsızdır. Biyografik eserlerde, Ahmedî‟nin Germiyanlı veya Sivaslı olduğuna dair bilgiler verilmiĢse de Kortantamer, Amasya‟da doğmuĢ olmasını akla daha yatkın bulmaktadır. Eğitimi hakkında detaylı bilgi bulunmamaktadır. Sadece Mısır‟a gittiği ve orada ġeyh Ekmeleddîn‟in öğrencisi olduğu bilinmektedir (Kartal, 2015: md.n. 23244; Kortantamer, 1993: 1, 30; Kut, 1989: 165).

Ahmedî, eserlerinden anlaĢıldığına göre tasavvufî ve dinî ilimlerin yanında tıp, astronomi, astroloji, geometri, felsefe, tarih, mitoloji, belagat, dilbilgisi gibi ilimlere de vakıftır. Mısır‟dan Anadolu‟ya dönünce bir dönem Aydınoğulları‟ndan Ayas Bey‟e intisap etmiĢ, sonra Germiyan Beyi Süleymân ġâh‟ın hocası ve müĢaviri olmuĢtur. Sonrasında Osmanlı hükümdarı Yıldırım Bâyezîd‟in hizmetine girmiĢ, onun mağlubiyeti üzerine Timur‟un yanında kalmıĢtır. Daha sonra ġehzâde Emîr Süleymân ile Edirne sarayında bulunmuĢ, son olarak Sultân Çelebi Mehmed‟e intisap etmiĢ ve muhtemelen 812/ 1410 yılından hemen sonra seksen yaĢlarında Amasya‟da vefat etmiĢtir (Kartal, 2015: md.n. 23244).

(35)

Ģiirlere nazire yazarak yetiĢmiĢtir (ġentürk, 2004: 5). Mecma’u’n-Nezâ’ir‟de yer alan 23 Ģiirine yaklaĢık 134 Ģair tarafından 249 (Köksal, 2001: 153, 154), Pervâne Bey

Mecmû’ası‟ndaki 16 Ģiirine ise 371 (GıynaĢ, 2014: 21, 22) nazire yazılması,

Ahmedî‟nin manzumelerinin etkisini göstermektedir. Ahmedî‟nin Ģiirleri arasında sanat kudretini gösterenler kasideler, özellikle de gazellerdir. Dört unsurun karĢılıklı olarak sıralanmasına uygun leff ü neĢr, taksim, tensikü‟s-sıfat, tefrik gibi sanatların bir Ģiirin bütün beyitlerine uygulanmasıyla ortaya çıkan çâr-ender-çâr‟ı, hem bir kasidesinde hem de üç gazelinde kullanan, bugünkü bilgilere göre ilk Ģairdir (Kutlar, 2009: 92, 96).

Klasik Ģiirin söz ve mana inceliklerini ve süsleyici Ģiir anlayıĢını usta bir söyleyiĢle birleĢtirmeyi baĢarmıĢtır. ġiirlerinin çoğunda XIV. asır Anadolu Türkçesinin halk dilinden kelimelerden oluĢan sade ve doğal bir söyleyiĢ görülmektedir (Banarlı, 1987: 391; Kartal, 2015: md.n. 23244).

ÇeĢitli konularda kaleme aldığı manzum eserleriyle hem Anadolu sahası Türk dilinin geliĢmesine hem de klasik Türk edebiyatının kurulmasına önemli katkılarda bulunmuĢtur. Türk Ģiirinde Hoca Dehhânî ile baĢlayan, devrin içtimaî hayatına dikkat etme ve en önemlilerini Ģiirde kullanma temayülü Ahmedî‟de de kendisini göstermektedir. Ahmedî, kendisinden evvel Anadolu‟da Ģöhret bulan GülĢehrî, Hoca Mes‟ûd ve ġeyhoğlu‟ndan da etkilenmiĢtir (Banarlı, 1987: 388, 389). Ahmedî‟nin en dikkat çeken yönü; Türkçe‟nin Elvân Çelebi, ġeyhoğlu, GülĢehrî gibi Ģairlerin elinde iĢlenen aruza uyabilecek kelime ve deyimlerini büyük Fars Ģairleri gibi mana ve lafız sanatlarıyla tanzim etmede baĢarılı ilk örnekleri vermesidir (Kartal, 2015: md.n. 23244; ÇavuĢoğlu, 1982: 37).

Ahmedî; Türkistan ile Ġran topraklarında Türk asıllı hanedanların Ģiire ve Ģaire sempati ile yaklaĢıp onları desteklemeleriyle ve Türk asıllı Ģairlerin söyledikleri Farsça Ģiirlerle geliĢerek en olgun seviyesine yükselen klasik Ġran Ģiir mektebinin sanat inceliklerini ve yanı sıra bütün ortak Ġslâm medeniyeti kültürünü, Türk Ģiirine kuvvetli bir Ģekilde intikal ettirerek kuruluĢ döneminde millî bir söyleyiĢ geleneğinin de temelini atan büyük bir Ģairdir. ġairin asıl baĢarısı ise Ģiirlerine verdiği güzel ses ve ahenktir. O bir yandan bazı Ģiirlerini kendisinden sonraki dönemlerin sesiyle

(36)

söylemeyi baĢarırken, diğer taraftan bazı Ģiirleriyle de kendisinden sonraki asırlara ses bırakabilmiĢtir (Kartal, 2015: md.n. 23244; Banarlı, 1987: 388, 390).

2.1.2. Ahmedî’nin Eserleri 2.1.2.1. Dîvân

Ahmedî‟nin sanat bakımından en kıymetli eseri olan Dîvân‟ında 74 kasîde, 2 tercî-i bend, 6 terkîb-i bend, 1 mersiye, 1 musammat ve 764 gazel bulunmaktadır. Dîvân‟ında yer alan kasidelerin gazeller gibi kafiye sırasına göre alfabetik dizilmesi dikkat çekmektedir (Levend, 1988: 102).

YaklaĢık 9000 beyitten oluĢan Dîvân‟ın Vatikan Kütüphanesi (Vat. Turco 196) ile Süleymaniye Kütüphanesi‟ndeki (Hamidiye, nr. 1082 m.) nüshaları önemlidir. Ayrıca Ahmedî Dîvân‟ı, bugün Osmanlı edebiyatı sahasına ait eldeki en eski eser niteliği taĢıması bakımından da önemlidir (Kartal, 2015: md.n. 23244; Akün, 1994: 400; Kut, 1989: 165).

2.1.2.2. İskender-nâme

XIV. asırda yazılan mesnevilerin en önemlilerindendir. İskender-nâme, divan edebiyatında bu konudaki mesnevilerin ilk ve en baĢarılı örneğidir. Aynı zamanda Anadolu‟da Nizâmî‟nin İskender-nâme‟sine yazılan ilk naziredir. 792/1390‟da bitirilen esere, çeĢitli nüshalarındaki farklılıklardan hareketle, 812/1410 yılına kadar bazı ilavelerin yapıldığı anlaĢılmaktadır. Emîr Süleymân‟a sunulan eserin beyit sayısı bazı nüshalara göre yedi binden az, bazı nüshalara göre ise sekiz binden fazladır (Kut, 1989: 165, 166; Kartal, 2015: md.n. 23244).

BaĢlangıç bölümü klasik mesnevi anlayıĢı içerisinde düzenlenen İskender-nâme‟de, sebeb-i te‟lîf bölümü yoktur. Ahmedî giriĢ bölümünden sonra dâstân baĢlıkları altında Ġskender‟den önceki olaylardan baĢlayarak, doğu edebiyatının ortak konularından Makedonyalı Büyük Ġskender‟in ölümüne kadar süren savaĢlarını ve yolculuklarını anlatmaktadır. Her dâstânda, mukaddime-i dâstân, matla‟-ı dâstân ve hâtime-i dâstân olmak üzere üç ana bölüm bulunur. Ahmedî bu ortak konuyu iĢlerken, hem kendisinden önceki manzum Ġskender hikâyelerinden hem de bunlar

(37)

dıĢındaki kaynaklardan yararlanmıĢtır. Yazar konunun seçiliĢinde ve Ġskender‟le ilgili olayların bazılarında Firdevsî ve Nizâmî‟den etkilenmiĢtir. Bu etkilenme, hiçbir zaman çeviri yahut yakın anlatımla aktarma ölçüsünde değildir. Sadece olayların genel çizgilerinin benzemesi anlamındadır. Ahmedî, eserine edebî bir görünüm kazandırabilmek için Ġskender‟in gönül maceralarına da yer vermiĢtir. Ahmedî‟nin bu mesnevisi vezni, düzeni, değiĢik konulara yer veriĢi ve ele aldığı konuların iĢleniĢi bakımından Ġran edebiyatındaki örneklerinden oldukça farklı ve orijinaldir. Çünkü Ahmedî, Ġslâmî bir ilim ve kültür kitabı mahiyeti verdiği eserinde, Ġskender‟in hayatı ve hareketleri etrafında çeĢitli münasebetler düĢürerek hemen her konunun içinde veya sonunda devrinin ilim seviyesine göre türlü bilgiler vermiĢ, dinî, ahlâkî ve hayatî telkinlerde bulunmuĢtur. Metinde yer yer sanatkârane tasvirler, aĢk hikâyeleri ve müstakil Ģiir parçaları da bulunmakla beraber, Ģiir ve sanat heyecanından ziyade, bilgi ve kültür hususiyetleri göze çarpmaktadır (Kartal, 2015: md.n. 23244; Kocatürk 1970: 131).

Türkiye‟de otuz iki kadar yazma nüshası bilinen İskender-nâme‟nin yurt dıĢında da pek çok yazmasının bulunması, eserin ne kadar beğenilip okunduğunu göstermektedir. Özellikle mesnevinin bütün nüshalarında bulunmayan Mevlid ve

Dâstân-ı Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i Osmân bölümleri dikkat çekmektedir. Bunlardan 625

beyitten oluĢan ve aruzun fâ‟ilâtün/fâ‟ilâtün/fâ‟ilün kalıbıyla yazılan Mevlid bölümü, Türk edebiyatının bilinen ilk mevlidlerinden olması bakımından önemlidir. Dâstân-ı

Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i Osmân ise 334 beyit olup yine aruzun fâ‟ilâtün/fâ‟ilâtün/fâ‟ilün kalıbıyla kaleme alınmıĢtır. Bu bölüm, hem Osmanlı Devleti‟nin kuruluĢuna ait önemli bilgiler ihtiva etmesi, hem Türkçe yazılmıĢ ilk Osmanlı tarihi olması, hem de manzum Osmanlı tarihi yazma geleneğini baĢlatması bakımından önemlidir (Kartal, 2015: md.n. 23244).

2.1.2.3. Cemşîd ü Hurşîd

Bu eserden önceki bölümde ayrıntılı bir Ģekilde bahsedilmiĢtir.

(38)

Ahmedî‟nin tıpla ilgili mesnevisidir. Adı yanlıĢlıkla Tefrîhu’l-Ervâh olarak yazılan eser, Emîr Süleymân adına 1403-1410 yılları arasında aruzun mefâ‟îlün/mefâ‟îlün/fe‟ûlün kalıbıyla ve sade bir dille kaleme alınmıĢ, daha sonra bazı ilâvelerle birlikte I. Mehmed‟e sunulmuĢtur. Tıbbın muhtelif bahislerine, teĢrihe, teĢhise ve tedaviye dair geniĢ bölümler ihtiva eden bu metin, Ahmedî‟nin tıp alanındaki yetkinliğini göstermesi bakımından dikkat çekicidir (Kartal, 2015: md.n. 23244; Kut, 1989: 166).

2.1.2.5. Mirkatü’l-edeb

Ahmedî‟nin Arapça-Farsça olarak kaleme aldığı bu manzum lügat, Aydınoğulları‟ndan Îsâ Bey‟in oğlu Hamza Bey için yazılmıĢtır. Manzume, Arapça ve Farsça öğrenmek isteyenlere gerekli kelimelerin yanında tıp, heyet, matematik, astronomi, astroloji, fıkıh gibi konularda da belli baĢlı kelimelerle ıstılahları ihtiva etmektedir (Kut, 1989: 166; Temizel 2002: 217).

Mirkatü’l-edeb, mukaddime ve iki esas bölüme ayrılan tamamı manzum bir metindir.

Sadece Konya Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi Ġhtisas 2524/2‟de kayıtlı nüshanın mukaddime kısmı mensur olup diğer nüshaların mukaddimeleri de manzumdur. Mukaddime kısmı 33 beyittir. Mirkatü’l-edeb‟in birinci bölümü değiĢik vezinlerle ve farklı uzunluklarda yazılmıĢ 50 kıt‟adan oluĢmaktadır. Toplam 816 beyittir. Ahmedî, bu kıt‟aların birçoğunun sonunda kendini, eserini ve bilgiyi öven sözler söylemiĢtir. Eserin ikinci bölümü ise biri hâtime olmak üzere 22 kıt‟adan müteĢekkildir ve toplam 92 beyittir. Bu kısımda ise ebcet hesabı ile çarpım tablosu, menfaatlerin paylaĢımı, caiz ve caiz olmamanın mahiyeti, koyundan yenmesi haram olan Ģeyler ve dört kefaret, Ramazan ayında yemek yemenin mubah olması, bağıĢtan vazgeçilmesine engel durumlar, ayların ilk günleri, mizaçların sayısı ve terkiplerin tanınması, kalıtsal ve bulaĢıcı hastalıklar, cisimlerin ve madenlerin ağırlıkları, gezegenler ile burçların sayıları, yedi gezegenin Ģeref yerleri, ayın doğuĢ ve batıĢ saatleri, burçların payları, tüm burçlarda güneĢ miktarının bilinmesi, burçlar, dereceler ve dakikalar, aydınlığın ve güneĢin burçlar açısından yeri, tüm zamanlarda ayın yeri, aĢere-i mübeĢere ile önde gelen peygamberlerin isimleri hakkında bilgi verilmiĢtir (Kartal, 2015: md.n. 23244).

(39)

2.1.2.6. Mîzânü’l-edeb

Aruzun fâ‟ilâtün/fâ‟ilâtün/fâ‟ilâtün/fâ‟ilün kalıbıyla yazılmıĢ Arapça sarf bilgisi kurallarının anlatıldığı 195 beyitten meydana gelen Farsça bir kasidedir (Temizel 2002: 255, 287; Kut, 1989: 166).

Manzume, Allah‟a hamd u sena ve Hz. Peygamber‟e salât ve selâmdan sonra sarfın tarifi, vezin ve mizan ile mevzunun açıklanmasıyla baĢlamaktadır. Eserde sarf bilgisi ile ilgili 23 konu yer almaktadır ve her konuya birbirinden farklı uzunlukta en az 2, en fazla 19 beyit ayrılmıĢtır (Kartal, 2015: md.n. 23244).

2.1.2.7. Mi’yârü’l-edeb

170 beyitten oluĢan ve aruzun fâ‟ilâtün/fâ‟ilâtün/fâ‟ilâtün/fâ‟ilün kalıbıyla yazılan Mi’yârü’l-edeb Arapça nahiv kurallarının anlatıldığı Farsça bir kasidedir. Eserde, 5 beyitlik Allah‟a hamd u sena ve Hz. Peygamber‟e salât ve selâm yer almaktadır. Sonra nahiv ilmi, kelime, cümle bilgisi ve kısımları hakkında yazılmıĢ manzume ile nahivle ilgili 29 konu yer almaktadır (Kartal, 2015: md.n. 23244; Temizel 2002: 288-326; Kut, 1989: 166).

Gerek Mîzânü’l-edeb gerekse Mi’yârü’l-edeb‟de Farsça anlatılan mevzular, konuyla ilgili verilen örnek Arapça kelime veya cümlelerle pekiĢtirilerek açıklanmıĢtır. Konular anlatılırken zaman zaman beyit veya fasıla cümleleri olarak güzel ahlâkı, çalıĢmayı ve ilim öğrenmeyi teĢvik eden ve gerekli gören bazı nasihatler ve öğrenciye Ģevk verici bazı iltifatlara da yer verilmiĢtir (Kartal, 2015: md.n. 23244; Temizel 2002: 288-326).

2.1.2.8. Bedâyi’u’s-sihr Fî Sanâyi’i’ş-şi’r

Bu eser, Farsça mensur-manzum karıĢık bir risaledir. ReĢîdüddîn-i Vatvât‟ın

Hadâ’iku’s-Sihr fî-Dekâ’iki’ş-Şi’r adlı metninin, edebî sanatlara ait açıklamalarının

özetlenip Farsça örneklerinin artırılması suretiyle meydana getirilmiĢtir (Kut, 1989: 166).

(40)

Risalenin baĢında yer alan Allah‟a hamd u sena ve Hz. Peygamber‟e salât ve selâmı içeren üç varaklık Arapça mukaddimeden sonra, belâgat, fesahat, meanî ve beyan konularının Farsça olarak anlatıldığı üç varaklık bir giriĢ kısmı bulunmaktadır. Eserde önce konu baĢlığı verilmiĢ ve Farsça olarak açıklaması yapılmıĢtır. Her konu için seçilen örnekler sırasıyla ayetlerden, hadislerden, Arapça beliğ ve fasih sözlerle Arapça- Farça beyitlerden ve Farsça mensur parçalardan oluĢmaktadır. Risalenin tek nüshası, Konya Mevlânâ Müzesi‟nde nr. 2540/1‟de 1b-71a varakları arasında yer almaktadır (Kartal, 2015: md.n. 23244; Temizel 2002: 38).

Yukarıda bahsi geçenlerin dıĢında farklı kaynaklarda Ahmedî‟nin; Kasîde-i Sarsarî

Şerhi, Hayretu’l-Ukalâ ve Yûsuf u Züleyhâ isimli eserleri olduğu belirtilmiĢse de

bunların Ģimdiye kadar herhangi bir nüshası tespit edilememiĢtir (Kut, 1989: 165).

2.2. Selmân-ı Sâvecî’nin Hayatı ve Eserleri 2.2.1. Selmân-ı Sâvecî’nin Hayatı

Adı Hâce Cemâluddîn Selmân b. Alâuddîn Muhammed olup Selmân mahlasıyla Ģiirler yazdı. Tahran‟ın 125 km. güneybatısında yer alan Sâve Ģehrinde dünyaya geldi. Kaynaklarda Selmân‟ın doğum tarihiyle ilgili farklı bilgiler bulunmaktadır. ReĢid Yasemî, Ģairin çağdaĢlarının doğum ve ölüm tarihlerinden yola çıkarak 709/ 1309 yılında doğduğunu belirtir (Yâsimî, y.t.y: 9). Zebiullâh Safâ ve Tahsin Yazıcı da Selmân‟ın doğum tarihi konusunda Yasemî ile hemfikirdir (Safâ, 2005: 175; Yazıcı, 1980: 458-461). Ancak Edward G. Browne Ģairin doğum yılının 700/ 1300 olduğunu belirtmektedir (Browne, 1928: 261). Firâk-nâme adlı mesnevisindeki kayda göre Selmân‟ın doğum tarihi 709/1309 olmalıdır (Karaismailoğlu, 2009: 446; Emini, 1996: 4, 5).

Babası Alâuddîn Muhammed, Tebriz‟deki Ġlhanlılar‟ın sarayında maliye iĢlerinde görevliydi. Selmân ilk eğitimini babasından aldı. Babasının saygınlığı ve Ģöhreti sayesinde döneminin edebî bilgi ve kaynaklarına hakkıyla vakıf olma fırsatı oldu (Karaismailoğlu, 2009: 446; Emini, 1996: 5).

Selmân mahlasını kullanan Ģairin ilk hamisi güçlü vezir Giyâseddîn Muhammed b. ReĢîdüddîn Fazlullah olup Ģairin ünlü masnû kasidesi Bedâyiü’l-eshâr onun

(41)

hakkındadır. Ġlhanlı Hükümdarı Ebû Said Bahadır Han‟ın ve eĢi DilĢâd Hatun‟un dikkatini çeken genç Ģair, Ġlhanlı Devleti‟nin yıkılması üzerine 744/1343‟te Bağdat‟a gitti. Orada Celâyirli Devleti‟nin kurucusu ġeyh Hasan-ı Büzürg ve onunla evlenen DilĢâd Hatun‟un sarayında bulundu (Karaismailoğlu, 2009: 446). DilĢâd Hatun, çok cesur, bilgili ve hükümdarın çoğu iĢinde söz sahibi olduğu gibi, eĢi ġeyh Hasan-ı Büzürg üzerindeki etkisi de büyüktü. Bu nedenle Selmân‟ı himaye etmesi zor olmadı. Bu durum Selmân‟ın hayatını büyük oranda kolaylaĢtırdı. Kasidelerinde hükümdarı överken DilĢâd Hatun ve kızına da yer vermeyi unutmadı (Yâsimî, y.t.y: 12). Sarayda, melikü‟Ģ-Ģu‟arâ makamına kadar ulaĢtı. Selmân, aynı zamanda hükümdarın oğlu Üveys‟in eğitimiyle de meĢgul oldu (Emini, 1996: 6, 7; Karaismailoğlu, 2009: 446).

ġair, ġeyh Hasan-ı Büzürg ve DilĢâd Hatun‟un vefatlarından sonra Sultan I. Üveys‟in sarayında daha iyi bir konuma geldi. Bu dönemde Nâsır-ı Buhârî, Ġbn Yemîn-i Tuğrâî, Ubeyd-i Zâkânî ve Hâfız-ı ġîrâzî gibi devrin ünlü Ģairleriyle görüĢtü. Sultanla birlikte yaz aylarında Tebriz‟de, kıĢ aylarında ise Bağdat‟ta bulunuyordu (Karaismailoğlu, 2009: 446).

Selmân, Celâyirli hükümdarlar dıĢında onların husumeti olan Muzafferîler hanedanından ġah ġücâ‟ya da methiyeler yazdı. Üveys‟in vefatının (776/1374) ardından onun yerine geçen oğlu Sultan Hüseyin, Muzafferîler hanedanından ġah ġücâ için yazdığı methiye yüzünden Selmân‟a yeterince ilgi göstermedi. ġair, yaĢının ilerlemiĢ olmasıyla birlikte, sıtma, göz ve ayak ağrıları gibi hastalıklara yakalandığı için inzivaya çekildi. Bu nedenle hayatının son dönemlerini yalnızlık ve yoksulluk içinde geçirdi. 12 Safer 778/1 Temmuz 1376 tarihinde vefat etti (Emini, 1996: 7-14).

Abdurrahmân Câmî, Bahâristân‟da fasih bir Ģair, beliğ bir Ģiir söyleyicisi olduğunu belirtir. Ġbarelerindeki akıcılık ve kinayelerindeki dikkatin benzersiz olduğunu söyler (Karaismailoğlu, 2004: 116). DevletĢah ise tezkiresinde, Selmân‟ın Ģiirde devrinin önde gelen Ģairlerinden, faziletli bir kiĢi olduğunu belirtir (Çev. Lugal, 1977: 312).

Kasidelerini akıcı bir dille yazan Selmân, Menûçihrî, Senâî, Evhadüddîn-i Enverî, Hâkânî-i ġirvânî ve bilhassa Zahîr-i Fâryâbî ile Kemâleddîn-i Ġsfahânî gibi Ģairleri örnek almıĢtır. Ancak lafız ve mana açısından kendi Ģiirine özellikler kazandırmıĢtır.

(42)

Ayrıca Selmân‟ın kasideleri Browne‟a göre, tarihî birer kaynaktır. Çünkü Ģair kasidelerinde önemli tarihî olaylara yer vermiĢtir (Browne, 1928: 264). Selmân, gazelde de baĢarılı bir Ģairdir. ÂĢıkâne ve ârifâne düĢünceleri bir araya getirmiĢtir (Safâ, 2005: 178). Sa‟dî-i ġîrâzî ve Mevlânâ Celaleddîn-i Rûmî‟nin takipçisidir (Karaismailoğlu, 2009: 446, 447). Ayrıca Ģairin gazellerinde, Hâfız‟ın etkisi de büyüktür. Her iki Ģairin pek çok Ģiirinde vezin, kafiye ve mazmunların aynı olduğu göze çarpar. Selmân‟ın terciî ve terkîb-i bendlerinde Sâdî‟nin, az sayıdaki rubâilarinde ise Hayyâm‟ın etkisi görülmektedir (Emini, 1996: 10).

Selmân, dünya iĢlerinde canlılara zarar vermemeyi ve eziyet etmemeyi ahlâkî bir değer olarak görmektedir. Ġnsanlarla uğraĢmak yerine yalnızlığı tavsiye etmektedir. Ona göre, fikrin ve ruhun huzuru yalnız kalarak sağlanabilirdi. Dünya iĢleri, ömrü ziyan etmekten öteye geçemezdi (Emini, 1996: 13; Yâsimî, y.t.y.: 40-43).

2.2.2. Selmân-ı Sâvecî’nin Eserleri 2.2.2.1. Dîvân

Selmân‟ın Dîvân‟ı, kaside, gazel, terci-i bend ve terkîb-i bend, sâkî-nâme, kıta ve rubailerden oluĢmaktadır. Kasidelerinin pek azında Ġlhanlı hanedanına mensup kimseler ile vezirleri ve Muzaferîler‟den ġah ġücâ methedilmektedir. Diğer kasidelerini ise hizmetinde bulunduğu Celâyirli hükümdarı Hasan-ı Büzürg, eĢi DilĢâd Hatun ile çocukları için kaleme almıĢtır. Ayrıca Dîvân‟ında mersiyeler de yer akmaktadır (Yazıcı, 1980: 459).

Kasideler Dîvân‟ın büyük bir bölümünü kapsamaktadır. Özellikle yaĢadığı devrin tarihi için önemli olan bu kasidelerde Ģair, genellikle önce maĢuktan bahsedip sonra memduha geçmek geleneğinin tersine, teĢbib ve tegâzülde her ikisini birleĢtirmek suretiyle bir yenilik yapmıĢtır (Yazıcı, 1980: 460).

ġairin Sâkî-nâme’si de bu Divân‟ın içerisinde yer almaktadır. Bu Sâkî-nâme, büyük olasılıkla Ġran edebiyatında bir dîvân içinde yer alan ilk sâkî-nâmedir (Yazıcı, 1980: 460).

(43)

Bu eserden önceki bölümde ayrıntılı bir Ģekilde bahsedilmiĢtir.

2.2.2.3. Firâk-nâme

Selmân, Firâk-nâme adlı mesnevisinde tarihî bir olayı ele almaktadır. Sultan Üveys, çok sevdiği dostu BayramĢah‟ın ölümü üzerine duyduğu acıyı dile getirecek bir eseri Selmân‟dan yazmasını ister. Selmân da bunun üzerine Firâk-nâme adlı eseri yazar. Eserde, Sultan Üveys ile Hace Mercan‟ın oğlu BayramĢah arasındaki muhabbeti dile getirerek BayramĢah‟ın Gilan‟da ölümüyle birlikte her ikisi arasındaki ayrılığı anlatır. Mütekârib vezninde kaleme alınan eser 1000 beyit civarındadır (Yaylalı; 2017: 205; Yazıcı, 1980: 460).

Selmân, eserinde edebî sanatlara özellikle teĢbih ve istiare sanatına yer vermiĢ ve adeta bu sanatlarla bir ressam gibi hikâyeyi resmetmiĢtir. Firâk-nâme, Nizâmî‟nin

Referanslar

Benzer Belgeler

Sonuç olarak düşünür kimliği ile çalışmamıza konu edindiğimiz Ahmedî’nin tasavvuf ve İslâm felsefesi perspektifinden ilk defa bizim değerlendirdiğimiz

Dobutamin çocuklarda da inotropik etki göstermektedir, ancak yetişkinlere kıyasla hemodinamik etkisi biraz daha farklıdır. Çocuklarda kardiyak debi artmasına

EREN KAYA, Fazile (2019) Hamîdî’nin Hurşîd ü Hâver Mesnevisinin Cemâlî’nin Mihr ü Mâh ve Şeyhoğlu Mustafa’nın Hurşîd ü Ferahşâd Mesnevileriyle

[r]

Teklif edilen kit ile GDF15 geni kodlaylcl tüm ekzon bölgeleri sanger DNA dizi analizi yöntemi ile dizilenebilmeli, hastalık ile ilişkili tanımlanmlş Ve bilinmeyen

dogrulanması gerekir. / For İaioİ İonconformities corrective actions should be done immediaıely and shall be verified in follow-uP audit- Milntı. uygrn.İrluk için

;; 'd;;;;;;İİ İ; v-İöl,ıleRİoına üniverslte hesabına yatırııdığ|na daır belge, (2) Formlar YTÖMER Müdürlüğünden veya internet sayfas|ndan temin edilir, (3)

yüzyılda, Türk dilini Araplara öğretmek amacıyla yazılmış olan Dîvânu Lugâti’t-Türk, Türk dili, edebiyatı, folkloru ve sanatı üzerine yazılmış ilk eserdir.