• Sonuç bulunamadı

T.C. BEYKENT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI TARİH BİLİM DALI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "T.C. BEYKENT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI TARİH BİLİM DALI"

Copied!
108
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

BEYKENT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI TARİH BİLİM DALI

1895-1921 YILLARI ARASI OSMANLI, FRANSIZ ARŞİVLERİNDE FRANSA’ nın ERMENİ POLİTİKASI

(Yüksek Lisans Tezi)

Tezi Hazırlayan:

Hami UZAL

İSTANBUL, 2017

(2)

T.C.

BEYKENT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI TARİH BİLİM DALI

1895-1921 YILLARI ARASI OSMANLI, FRANSIZ ARŞİVLERİNDE FRANSA’ nın ERMENİ POLİTİKASI

(Yüksek Lisans Tezi)

Tezi Hazırlayan:

Hami UZAL

Öğrenci No:

140702021

Danışman:

Prof. Dr. Mehmet SARAY

İSTANBUL, 2017

(3)

YEMİN METNİ

Yüksek Lisans Projesi olarak sunduğum "1895-1921 Yılları Arası Osmanlı, Fransız Arşivlerinde Fransa’nın Ermeni Politikası" başlıklı bu çalışmanın, bilimsel ahlak ve geleneklere uygun şekilde tarafımdan yazıldığını, yararlandığım eserlerin tamamının kaynaklarda gösterildiğini ve çalışmamın içinde kullanıldıkları her yerde bunlara atıf yapıldığını belirtir ve bunu onurumla doğrularım. 30/12/2017

Hami UZAL

(4)
(5)

ÖNSÖZ

Osmanlı Devletinde asırlardır yaşamış gayrimüslim halklar, Osmanlı’nın ekonomik ve siyasi konjonktürüne göre her zaman Hıristiyan devletlerin, yakın, uzak gözetiminde olmuştur. Osmanlı devleti, himayesindeki gayrimüslim halklara olabildiğince hak ve hürriyet tanımışsa da, bu halklar kendi bağımsızlıklarını kazanmak için, hamisi devletlerin gizli veya aleni destekleriyle isyanlara kalkışmışlardır. Bu çalışmada yüzlerce yıl birarada yaşamış, sadece dinleri hariç, kültürü yaşam tarzı birbirine benzeşmiş iki kadim kavmin birbirleriyle düşmanlaşmasındaki Fransa’nın etkisi incelenmiştir.

Birinci bölümde Ermeni tarihine kısaca değindikten sonra, Ermenilerin Türklerle ilk temasları, Selçuklu daha sonra Osmanlı döneminde, siyasi yaşamları, Türklerle etkileşimi aktarılmıştır. İkinci bölümde Fransa ve diğer batılı ülkelerin Osmanlı’da açmış olduğu okullarda yetişen gayrimüslim çocukların Devletin bütünlüğünden uzaklaşması ve kendi tebaalarının bağımsızlığı için yetiştirilmeleri ve Berlin antlaşmasının hemen sonrası kurulan bir çok Ermeni örgütünün çalışmaları, faaliyetleri, çıkarttıkları isyanlar ve liderleri detaylıca anlatılmıştır. Üçüncü bölümde Ermeni liderlerinin, Küçük Asya’dan toprak kazanmak için Fransızlarla yaptıkları işbirlikleri, ittifakları, Fransa’da ki Ermeni örgütlenmeleri, arşiv belgeleriyle açıklanmıştır. Son bölümde, Atatürk’ün milli mücadele döneminde, Ermenilerin Kilikya bölgesinde Fransız komutasında savaşmaları hakkında düşünce ve verdiği talimatlar; Fransız siyasi ve askeri yetkililerle yaptığı görüşmeler, vatanın o bölümünde verilen kurtuluş mücadelesi için verdiği talimatlara yer verilmiştir.

Bu çalışmada, Fransa’nın Osmanlı topraklarındaki egemenlik kurma politikasının sona erdiği, tarafların imzaladığı 20 Ekim 1921 tarihli Ankara antlaşmasına kadar yaşananlar anlatılmak istenmiştir.

Bu çalışmanın hazırlanması esnasında, ilmi desteklerini esirgemeyen kıymetli vakitlerini ayıran, beni cesaretlendiren, fikirleriyle yol gösteren, değerli hocam Prof.

Dr. Mehmet Saray’a en kalbi duygularımla teşekkürü bir borç bilirim.

(6)

i

Adı Soyadı : Hami UZAL

Danışmanı : Prof. Dr. Mehmet SARAY

Türü ve Tarihi : Yüksek Lisans, 2017

Alanı : Tarih

Anahtar Kelimeler : Fransa Ermeni İlişkileri, Fransız, Osmanlı Arşivleri,

Fransa’nın Ermeni Politikası

ÖZ

1895-1921 YILLARI ARASI OSMANLI, FRANSIZ ARŞİVLERİNDE FRANSA’ nın ERMENİ POLİTİKASI

Fransa ve diğer batılı devletler zayıflamış Osmanlı İmparatorluğu üzerinde kendi ekonomik ve siyasi üstünlüklerini kurmak ve gayrimüslim azınlıkların haklarını koruma maksadıyla, önce Balkan sorununu nihayetinde Ermeni meselesini ortaya çıkarmışlardı.

Sömürgecilik konusunda İngiltere ile büyük rekabet içinde olan Fransa, Akdeniz’de İngiltere’nin Mısır’ı işgal etmesinin ardından, 1830’da Cezayir’e girmişti. Afrika kıtasında aralarında pek sorun çıkmayan paylaşımın sonrasında;

verimli toprakların, petrol ve maden kaynaklarının bulunduğu Ortadoğu bölgesinin paylaşılması meselesi ortaya çıkmıştı. Her iki devlet aralarında yaptıkları ittifaklar neticesinde, İngilizler Arapların, Fransızlar Ermenilerin milliyetçilik duygularını kaşıyarak, yaşadıkları topraklarda söz sahibi olmak istemişlerdi.

19.yüzyılın son çeyreğinde imzalanan Ayastefanos ve Berlin Antlaşması neticesinde, Ermeni milliyetçiliğin yoğunlaşmasıyla, Ermenilerin Osmanlı devletindeki konumunu, Fransa’nın Ermeni politikasını, Ermeni ileri gelenlerinin Fransa kamuoyunu etkileme yöntemlerini, Ermeni komitelerinin başta Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinde örgütlenmelerini, yazılı dökümanları, üye ve gelir toplama faaliyetlerini, Kilikya bölgesinde Fransa’nın Ermeni işbirliğiyle, o bölgeyi Osmanlı’dan koparmak için çıkarılan isyan ve savaşı, sonuçlarıyla inceledim.

Objektif bir şekilde tezimi hazırlamak için Fransız diplomatik yayınlarından, Başbakanlık Devlet Arşivleri ve basılı kaynaklarından faydalanmaya çalıştım.

(7)

ii

Name and Surname : Hami UZAL

Supervisor : Prof. Dr. Mehmet SARAY

Degree and Date : Master, 2017

Major : History

Key Words : French-Armenian relations, French, Ottoman Archives

Armenian policy of France

ABSTRACT

ARMENIAN POLICY OF FRANCE IN OTTOMAN, FRENCH ARCHIVES

BETWEEN THE YEARS 1895 AND 1921 France and other western countries created Balkan and then Armenian

problems with the purpose of institutionalising their economic and political supremacy over the weakened Ottoman Empire and protecting the rights of non- Muslim minorities.

In its harsh competition with England on colonialism, France entered Algeria in 1830 after England invaded Egypt in the Mediterranean. After this sharing which did not create much problem between the two countries in African continent, the problem emerged as regards sharing of the Middle East region where fertile soil, oil and mineral resources were abundant. Due to the alliances they established, the British wanted to have the upper hand by provoking the nationalist feelings in the territories where Arabs lived whereas the French did the same thing in territories with Armenian population.

I tried to examine the Armenian nationalism which gained impetus after the treaties of San Stefano and Berlin which were signed in the last quarter of 19th century as well as the position of Armenians in the Ottoman empire, Armenian policy of France, the methods that Armenian leaders used in affecting the French public opinion, organization of Armenian committees in France and other European countries, written documents, member-gaining and revenue-raising activities, the revolt and war that erupted in Cilicia with cooperation of France and Armenians so as to separate that region from Ottoman Empire, along with their consequences. The resources that I used in order to prepare my thesis in an objective manner were French diplomatic resources, Prime Ministry State Archives and written documents which constituted the most important resources for me in writing this thesis.

(8)

iii

İÇİNDEKİLER

Sayfa No:

ÖZ ... i

ABSTRACT ... ii

TABLOLAR LİSTESİ ... v

KISALTMALAR ... vi

GİRİŞ ... 1

1.TÜRK ERMENİ İLİŞKİLERİ ... 3

1.1. Ermenilerin Menşei ... 3

1.2. Selçuklu Devleti ve Ermeniler ... 6

1.3. Osmanlı Devleti ve Ermeniler ... 10

1.4. Osmanlı Topraklarındaki Ermeni Nüfusu ... 16

1.4.1. Osmanlı Nüfus ve Kaynakları ... 16

1.4.2. Salnameler ... 20

1.4.3. Nüfus istatistik Defterleri ... 20

1.4.4. Patrikhane İstatistikleri ... 21

1.4.5. İngiliz İstatistikleri ... 23

1.4.6. Amerikan İstatistikleri ... 23

1.4.7. Diğer Yabancı Kaynaklar ... 24

2. ERMENİ MESELESİNİN ORTAYA ÇIKIŞI ... 27

2.1 Ermeni Meselesi ... 27

2.2. Misyoner Okulları ... 34

2.2.1 Fransız Misyoner Okulları ... 36

2.2.2. İngiliz Misyoner Okulları ... 38

2.2.3 Amerikan Misyoner Okulları ... 39

2.3. Ermeni Örgüt ve Komiteleri………..……..39

2.3.1.Hınçak Komitesi (İhtilalci Hınçak Partisi) ... 43

2.3.2. Taşnaktsutyun Komitesi (Ermeni Devrimci Federasyonu) ... 45

2.4. Ermeni Cemiyetlerin İsyanları ... 48

2.4.1.Erzurum Ayaklanması (20 Haziran 1890) ... 48

2.4.2. Kumkapı olayları (15 Temmuz 1890) ... 49

(9)

iv

2.4.3.Yozgat, Çorum ve Merzifon Olayları ... 49

3. FRANSA VE ERMENİLER ... 51

3.1 Osmanlı Devleti, Fransa İlişkileri Ve Fransa’nın Ermeniler İle Bağlantıları .. 51

3.2. Fransa’nın Ermenilere Karşı Faaliyetleri ... 55

3.2.1.Fransa’daki Ermeniler ve yardımları ... 55

3.2.2.Fransa’daki Ermenilerin Osmanlı Devletine Müdahalesi ve Osmanlı Devleti’nde Yaşanan Olaylar ... 59

3.3. Fransız Arşivlerinde Ermeni Osmanlı Meselesi ... 65

3.4. Osmanlı arşivlerinde Fransa Ermeni belgeleri ... 69

4. ATATÜRK ve ERMENİLER ... 70

SONUÇ ... 77

KAYNAKÇA ... 81

EKLER………..87

ÖZGEÇMİŞ………..97

(10)

v

TABLOLAR LİSTESİ

Sayfa No:

Tablo 1. 1914-1918 Osmanlı, Patrikhane, Amerikan, İngiliz İstatistikleri

Karşılaştırmalı Nüfusu ... 19

Tablo 2. Patrikhane İstatistikleri ... 22

Tablo 3. Vital Cuinet’e göre Osmanlı Nüfus İstatistikleri ... 25

Tablo 4. Lynch’e göre Ermeni Nüfusu. ... 25

Tablo 5. Ludovic de Constenson ... 26

Tablo 6. 1876-1904 Tarihleri Arasında Açılan Fransız Okullarının Yıllara Göre Dağılımı ... 38

(11)

vi

KISALTMALAR

AAM : Atatürk Araştırma Merkezi a.g.e. : Adı geçen eser

BDIE : Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü çev. : Çeviren

ed. veya haz. : Editör/yayına hazırlayan k.g. : Karşı Görüş

karş. : Karşılaştırınız

MEB : Milli Eğitim Bakanlığı

s. : Sayfa/sayfalar

TC : Türkiye Cumhuriyeti TTK : Türk Tarih Kurumu Uni. : Universitesi

v.d. : Ve diğerleri

(12)

1 GİRİŞ

On asırı aşkın süredir Müslüman bir milletin egemenliğinde olan, Hıristiyan literatürde İncil ülkesi olarak söz edilen bu topraklardan Müslüman Türkleri haçlı seferleriyle atamayan batılı devletler, 1774 yılında Rusya ile yapılan Küçük Kaynarca antlaşmasından sonra gücünü kaybetmeye başlayan Osmanlı’nın bu topraklardaki egemenliğini azaltmak için başına Şark meselesini açmıştı. Şark meselesinin temel amacı Fransız ihtilali etkisiyle başlamış milliyetçilik akımlarıyla öncelikle Hıristiyan tebaayı Osmanlı boyunduruğundan kurtarmaktı. Rusya, İngiltere ve Fransa’nın, Osmanlı Devletinden ayrılmak isteyen Mora Rumlarının Yunan devletini kurmasını ve batılıların bu devletin bağımsızlığnı desteklemesini ve düşmanca niyetlerini açıkça ifade etmesine rağmen, II.Mahmud’un tehlikeyi kavrayamaması büyük bir gaflet olmuştur. Bu gafletin en önemlisi II. Mahmud’un bilerek yada bilmeyerek Hıristiyan batılı ülkelere Osmanlı Devleti içinde misyoner okullarının açılmasına izin vermesiydi. Hıristiyan teşkilatların öncülüğünde açılan bu misyoner eğitim kurumlarında tedrisat gören öğrencilerin tamamına yakını gayrimüslim gençleri olup Osmanlı Devletinin dağılmasında oldukça etkili olmuşlardır.

Osmanlı’nın Rusya ile yaptığı savaşlar neticesinde zayıf düşmesiyle, Hıristiyan toplumun yoğun olarak yaşadığı Balkan topraklarındaki halklar, başta Rusya olmak üzere, diğer güçlü Avrupa devletlerinin destekleriyle bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Bu halkların bağımsızlığını gören, asırlardır önce Selçuklu, sonrası Osmanlı döneminde Türklerle içiçe genelinde huzurlu bir biçimde yaşayan Millet-i Sadıka olarak tanınmış Ermeniler ise, Berlin antlaşması sonrasında, siyasi ve askeri yönden Osmanlı üzerinde etkili olmak amacıyla Avrupa ve Kafkasya’da örgütlenme faaliyetlerine hız vermişlerdir. Yaşadıkları topraklarda hiçbir zaman çoğunluk nüfusa sahip olamayan Ermeniler, Rusya’nın Doğu Anadolu topraklarında hakimiyetini artırması, beraberinde İngiltere ve Fransa’nın yöredeki konsoloslarının kışkırtmasıyla isyanlara kalkışmışlardır. Bulgaristan örneğinde olduğu gibi, önce isyan yoluyla özerklik elde edebilmek, sonrasında bağımsız Ermenistan kurma peşine düşmüşlerdir. Fransa ise bu dönemde çift taraflı bir politika uygulayarak, Osmanlı idaresine arabuluculuk teklif etmiş; diğer taraftan Ermeni ileri gelenleriyle, kendi

(13)

2

siyasi ve ekonomik çıkarları için görüşmeleri hızlandırarak, onlara destekleme sözü vermişlerdir. Fransa’nın 16.yüzyıldan itibaren Osmanlı’dan sağladığı imtiyazlarla birlikte, Ortadoğu ve Afrika’da siyasi ve iktisadi çıkarlarını rakiplerine kıyasla koruma ve artırma çabası içerisindeydi. Bu sebeple, Fransa, dini ve sosyokültürel yönden yakın olduğu Osmanlı’nın en etkin gayrimüslim tebaası olan Ermeniler vasıtasıyla İmparatorlukta etkili olmak istemişti. 1838 yılında imzalanan Osmanlı- Fransız ticaret anlaşmasıyla, Osmanlı Fransa ticaret hacmi, Fransa lehine sürekli gelişme göstermişti. Dolayısiyle Fransa, gerek Osmanlı İmparatorluğundaki yatırımları, gerek bölgedeki ekonomik ve siyasi üstünlüklerini sürdürebilmesi için Osmanlı’nın islahat yaparak, toprak bütünlüğünün korunması taraftarıydı. Ancak ilerleyen zamanlarda, başta İngiltere, Rusya ve Amerika’nın emperyalist emellerine ulaşmak için, Osmanlı İmparatorluğunun aldığı tedbirleri, devlet tarafından Ermenilerin kıyım ve işkenceye tabi tutuldukları propagandasıyla, Avrupa ve Amerika’da yoğun Türk aleyhtarı kampanyalar başlatılılarak bağımsız bir Ermenistan kurulma projesine, Fransa da katılmıştır.

Berlin Antlaşması ile uluslararası bir mesele haline getirilen Ermeni sorunu, Rusya’nın Doğu Anadolu ve Kafkas’lara hakim olmak, İngiltere ve Fransa’nın Orta Doğu’daki iktisadi ve siyasi çıkarlarını artırmak amacıyla, Osmanlı’ya karşı bir baskı unsuru haline getirilmiştir. Özellikle Fransa ve İngiltere’nin Ortadoğu ve Akdeniz’de hakimiyeti birbirlerine kaptırmamak için Ermeniler üzerindeki siyasi rekabetleri, arşiv belgelerinde dikkati çekmektedir. Bu iki devletin kendi menfaatleri uğruna Ermenileri kullanmaları, Ermeni halkının asırlardır mensubu oldukları devlete karşı hain duruma düşmesine sebeb olmuştur.

Bu çalışmayı yaparken incelediğimiz kaynaklarda, Fransa üzerinde siyasi etkileri çok fazla olan 2 önemli Ermeni şahsiyet dikkati çekmektedir. Birincisi Ermeni Milli delegasyonu başkanı Boğos Nubar Paşa, diğeri Fransız Marcel Léart adıyla tanınan, en yakınlarının dahi bu adla yazılar yazdığını bilmediği 2. Meşrutiyet dönemi mebusu hukukçu, edebiyatçı Krikor Zohrab. Bu iki politikacı Osmanlı devleti tarafından zulüm görmüş bir millet olarak tanıtılan Ermenilerin bağımsızlık ve milliyetçilik fikirlerini uluslararası arenaya taşıyan temel aktörler olarak ortaya çıkmıştır.

(14)

3 1.TÜRK ERMENİ İLİŞKİLERİ

1.1. Ermenilerin Menşei

Ermenilerin menşei ile ilgili kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte bir çok görüş tarihi araştırmalarda mevcuttur. Bu konuda çeşitli görüşler ileri sürülmüş;

Ermenilerin Urartu, Hitit, Nuh peygamberin soyundan hatta Turan ırkından geldikleri yolunda görüşler de ortaya atılmıştır.

Ermenilerin yaşadıkları topraklara neden Ermenistan denildiği hakkında kaynaklarda belgelenmiş herhangi bir kayda rastlanmamıştır. Bazı eski dönem Ermeni tarihçileri, mesela Khoren’li Moise, Ermenileri, Urartu’lular olarak görüp, Ermenistan isminin de Urartu kralı Aramu’dan geldiğini ileri sürmüştür.1

Bir kısım Ermeni tarihçileri, Ermenilerin kökenini Nuh peygamberin torunlarından Hayk’a dayandırmaktadır. Bu görüşe göre Nuh’un gemisi tufanda Ağrı (Ermenice Masis) ya da Ararat Dağı’na oturmuştur. Tufan sona erdikten sonra Nuh’un torunlarından bir kısmı Ararat çevresinde kalırken diğer kısmı Mezopotamya bölgesine göç etmişlerdir. Nuh peygamberin dağılan torunlarından Hayk ilerleyen yıllarda tekrar Ararat bölgesine döndüğü daha önce burada ikamet edenlerle birleştiği söylenmektedir.2

Ermeni kelimesine ilk önce, Pers kralı “I Darius (M.Ö.521-485) (Dara) ”un yazıtlarında rastlanmıştır. Bu devirde, yazılan eserlerde “Harminiye, Harminiyap, Armina, Arminiya” kelimeleri sık kullanılmıştır. Ayrıca yine Dara devrinde, İran’da bulunan Bistin Anıtı üzerindeki yazılarda da “Armenia” kelimesine rastlanmıştır.3 Aramca dilinde ‘’yukarı, dağlık bölge’’ anlamına gelen Armenia’nın Anadolu’da Muş ve Ahlat bölgelerini içine alan yerlerin kastedildiği anlaşılmaktadır.4

1 Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Bilgi Yayınevi,İstanbul 2012, s. 21.

2 Cafer Ulu, Türkiye Cumhuriyeti’nde Ermeniler, AAM, Ankara 2009, s.2.

3 Kamuran Gürün, a.g.e., s.101.

4 Hasan Dilan, Fransız Diplomatik Belgelerinde Ermeni Olayları, C.I, TTK, Ankara 2005, s.22.

(15)

4

Ermeniler Türk hâkimiyetine girmeden önceki dönemlerde Pers, Makedonya, Roma, İran, Bizans ve Arap hâkimiyeti altında yaşamışlardı. X.ve XI. yüzyıllarda Doğu Anadolu ve Kafkas bölgesinde İran, Bizans ve Arap mücadelesi arasında en çok zarar gören Ermeni kavmi olmuştur. Bazı tarihçiler bu görüşleri kabul ederken bazıları etmemekte birlikte her görüş için farklı farklı yorumlar getirmişlerdir.

Görüşlerin bir olmaması ve tartışmaya açık olmasından dolayı Ermenilerin Doğu Anadolu’ya ne zaman ve nasıl yerleştiklerinin tespiti pek mümkün olamamaktadır.

İskender’den sonra da Makedonya’lılar, Selefkus’lar ve Part’lar devrinde yine bu devletlerin tayin ettiği kendilerine tabi ve sadık Ermeni valiler, beyler, feodal prenslikler memleketi idare etmişlerdi. Bundan sonraki dönemler, büyük ölçüde anarşi ile mücadeleler devri olmuştur. Feodal prensler çeşitli bölgelere hükmetmiş, ancak bu prenslikler daha ziyade etraflarındaki büyük devletlere bağımlı olarak ülkelerini idare etmişlerdi.5

Ermeniler, Pers ve Roma İmparatorlukları arasında sıkışmış, hangi devletin tabiiyeti altında iseler onlara bağlı derebeylik oluşturmuşlardır. M.S. 297 yılına kadar süren Roma-Sasani mücadelesinin bitiminde Ermeniler, önce Roma idaresi altına girmiş, daha sonra M.S 301 yılında Prens III.Tridate’ın hükümdarlığı döneminde, Aziz Surp Krikor öncülüğünde, kitleler halinde Hıristiyanlığı kabul ederek, Ermeni Kilisesini kurmuşlardır.6Böylece bu dönemde Hıristiyanlık artık Ermeni’lerin resmi dini olarak kabul edilmiştir. Kral Vram Şabuh’un (391-413) emriyle Yunan ve Kıpti alfabesinden esinlenen Mesrop Maştots tarafından yaratılan 36 harfli kendi alfabelerinden İncil’i öğrenmeleri sayesinde Hıristiyanlığın Ermeniler arasında yayılması hızlanmıştır7.

Ermenilerin Hıristiyanlığı kabul edişinde önderlik eden Lusavoriç (Aydınlatıcı) Krikor ve onun halefleri Valarsapat’a yakın Eçmiyadzin’de ikamet ediyorlardı.8Ermeniler, Osmanlı’nın üç kilise olarak tanıdığı Eçmiyadzin kilisesinin, Saint Pierre tarafından inşa edilen Roma’daki Saint Pierre kilisesinden daha eski olduğunu iddia etmektedirler. M.S.451 yılında toplanan Chalcedoine (Kadıköy)

5 Sadi Koçaş, Tarihte Ermeniler ve Türk Ermeni İlişkileri, İstanbul 1990, s.34.

6 Mehmet Saray, Ermenistan ve Türk-Ermeni İlişkileri, AAM, Ankara 2005, s.6.

7 Jean Louis Mattei,Büyük Ermenistan Peşinde Ermeni Komiteleri, Bilgi Yayın.,Ankara 2008, s.21.

8 Salahi.R.Sonyel,Osmanlı Devletinin Yıkılmasında Azınlıkların Rolü,TTK,Ankara 2014,s.240.

(16)

5

konsilinde alınan kararla Hz İsa’nın tek tabiatı( Monofizm) olduğu görüşünü savunan Hıristiyan toplulukların arasında olan Ermeniler de, bağlı oldukları Bizans kilisesinden aforoz edilmiş; onlar da bu durum üzerine ayrılmaya karar vermiş, kendi ruhani reisliğini yani bir nevi Ermeni Papalığı, Eçmiyadzin Gatoğigosluğunu kurmuşlardır.9

Ekim 640 yılında Ermeniler, Hazreti Ömer’in önderliğinde en korunaklı Ermeni kalesi Dvin (Tovin)’i zapt edilmesiyle Arapların nüfusu altına girdiler.

Arapların idaresinde Bizans’tan umdukları hoşgörüyü Müslüman Araplardan fazlasıyla görmüşlerdi.10 Şam ve Bağdat gibi İslamiyetin önemli kentlerinde serbestçe ticaret yapma imkanına da kavuşmuşlardı.

10.asırda Fırat’ın batısında, Torosların içinde, Kapadokya’nın güneyinde ,Suriye’nin kuzeyinde ve Antakya’da göç etmiş Ermeni toplulukları; Kars, Lori ,Ani ve Vaspuragan prenslikleri bulunuyordu.11Bu Ermeni topluluklarından Vaspuragan prensi Gagik, hem Arap Halifesi hem de Bizans İmparatoru tarafından 908 yılında kral ilan edildi. Güvenli bölge olarak seçtiği Van gölünde altı yılda, adanın etrafını yüksek surlarla çevirerek Ağtamar kilisesini inşa ettirmişti.12Bizans İmparatoru II.Basil 1020’li yıllarda, Vaspuragan prensi Senekherim’in yaşadığı Van civarını ele geçirerek, burada yaşayan halkı Sivas ve Urfa taraflarına sürdü. Böylece Vaspuragan Prensliği dönemi sona ermişti.13

1071 Malazgirt savaşıyla Ermenilerin yaşadıkları bölgeler Selçuklu Devletinin hakimiyetine geçti. Bu tarihten itibaren İslam felsefesine sahip Türklerle Ermeniler arasındaki ilişkiler “gayrimüslimlere karşı hoşgörü” prensibine bağlı olarak genelde olumlu bir şekilde gelişmiştir. Türkler fethettikleri yerlerde yaşayan Ermenilerin hak ve hukukunu güvence altına almışlardı.14

9 Ramazan Güllü, Ermeni Sorunu ve İstanbul Ermeni Patrikhanesi,TTK,Ankara 2015,s.10.

10 Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, TTK, Ankara 2015, s.103.

11 Louis Bréhier,Vie et mort de Byzance, Fransa 1946, s.239.

12 Saro Dadyan,Osmanlı’nın Gayrimüslim Tarihinden Notlar,Yeditepe yayınları,İstanbul 2011,s.59.

13 Ali Güler, Suat Akgül, Sorun Olan Ermeniler, Araştırma Dizisi Türkar, Ankara 2007, s.7.

14 Cafer Ulu, a.g.e., s.11.

(17)

6 1.2. Selçuklu Devleti ve Ermeniler

Ermenilerin Selçuklularla ilk temasları Çağrı Bey zamanında 1016 yılında olmuştur. Çağrı beyin komutasındaki‘’Mızrak ok ve yaydan silahları çekili olan, beli kemerli, uzun ve örülü saçlı, rüzgâr gibi uçan Türk atlıları’na” karşı koyamayan Ermeni kuvvetleri, güçlü ve korunaklı kaleleri dışında, Vaspuragan bölgesinin tüm batı kısımlarını teslim etmişlerdi.15

Bir Rum vakayi-nâmesi Türklerin Anadolu’ya eskisinden farklı olarak, bir yağmacı değil artık işgal ettikleri bölgelerin gerçek sahibi sıfatıyla girdiklerini beyan etmiştir.16

Türkler törelerinin gereği gibi davranmışlar; adalet, eşitlik ve hoşgörü içinde olmuşlar, sadece bu hoşgörü Ermeniler için değil tabiiyeti altına almış olduğu diğer tüm kavimler için de geçerli olmuştur. Türklerin gösterdiği adil ve hoşgörülü idaresinden ötürü huzurlu yaşayan Ermeniler, Selçuklu Devleti’nin otoritesi altında yaşamayı isteyerek kabul etmiş; Ermeniler, dini inanç ve kültürlerine hiçbir şekilde engel çıkarmayan Selçuklu Türklerini adeta bir kurtarıcı olarak karşılamışlar ve içtenlikle onların vasalı olmayı kabullenmişlerdi.17

Selçuklu Devleti’nin ilk Sultanı, Çağrı beyin kardeşi Tuğrul Bey ve Bizans imparatoru II. Basil’in döneminde Gürcü ve Ermeni Generalleri, Bizans ordusunda görev alıp Selçuklulara karşı yapılan savaşlara katılmışlardı. Bizans tahtına geçen IX.Konstantinos Monomachos (1042-1055), son Vaspuragan kralı II.Gagik’in topraklarını işgal etmiş, kendisini önce İstanbul’a daha sonra Kayseri’ye sürdürmüştür. Daha sonra eski ülkesi Kars ve yörelerini ele geçirmeye çalışan II.Gagik, Kayseri’de bir Bizans kıyımına girişmiş ancak yakalanarak öldürülmüştü.

Bizans, Anadolu’nun doğu bölgesinde yaşayan Ermenilere güvenmiyor, Gürcülerle anlaşmaya çalışarak burada tekrar otorite kurmak isteğindeydi.18 1048 yılında Pasin ovasında Tuğrul Bey’in komutasındaki Selçuklu ordusuyla savaşan Bizans ordusu

15 Ali Sevim, Genel Çizgileriyle Selçuklu Ermeni İlişkileri, TTK, Ankara 2002, s.4.

16 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken, İstanbul 2010, s.69.

17 Mehmet Saray, a.g.e., s.10.

18 İlyas Gökhan,’’Türkiye Selçukluları ile Kilikya Ermenileri Arasındaki İlişkiler’’,Tarihte Türkler ve Ermeniler, C.III, TTK, Ankara 2014, s.4.

(18)

7

bozguna uğratılmış; ölüm ve tutsaklıktan kurtulan birçok Bizans, Ermeni ve Gürcü askeri, Van ve Ani kalelerine güçlükle sığınabilmişlerdi.19

Tuğrul Bey’in 1063 yılında ölümünden sonra yeğeni Sultan Alparslan Anadolu’ya akınlar yapmış, Gürcistan’a girmiş; 1064’de Pakraduni Hanedanlığı’nın başkenti Ani’yi zaptetmiştir. Bunun akabinde, buradan Rupen önderliğinde Kilikya’ya göç eden Ermeni’ler, 1080 yılında Küçük Ermeni krallığını kurmuşlardır.20 Bu krallık, kuvvetli devletlerle çevrili olmasına rağmen 1375 yılına kadar mevcudiyetini sürdürmüş; o tarihten itibaren Memlukluların hakimiyetine girmişti.21 Selçuklular bölgede hâkimiyetlerini artırarak birçok kale ve kentleri fethetmiş ve bölgedeki Ermeni ve Gürcü yöneticilerine yıllık vergi ödemesini şart koşmuştu. Sultan Alparslan, 1071 Malazgirt (Manzikert) ve devamında Anadolu’ya yapmış olduğu akınlar ile Bizans’ı zayıflatarak, birkaç sene içerisinde Marmara denizine kadar ilerlemişlerdir. Malazgirt savaşı sonucunda bölgede bulunan Müslüman ve Hıristiyan kavimlerinin Selçuklu tabiiyetine girmesiyle Anadolu Türkleşmeye başlamıştır, denilebilir. Anadolu’ya Türklerin yerleşmesiyle, Ermeni kavimleri güneye doğru, Kilikya, Urfa, Maraş bölgelerine doğru göç etmişlerdir.

Ermeni vekayinâmecisi Urfa (Edesa)’lı Mathias: “İktidarsız ve kadınlaşmış iğrenç Rum milleti, Ermenistan’ın en cesur evlatlarını yurtlarından kopartıp dağıttılar; milletimizi tahrip edip Türklerin istilasını kolaylaştırdılar” ifadeleri Ermeni kavminin, Bizans hakkındaki düşüncelerini ve Anadolu’nun fetih sebebini ortaya koymuştur.22

Diğer yandan, Bizanslılar ülkesinde yaşayan kavimlere özellikle Ermenilere zülüm ediyorlar, ağır vergiler ödemeye zorluyorlardı. Ermenilerin o günlerdeki durumunu Ermeni tarihçi Lastivertli Aristakes açıkça anlatmıştır.23 Bizans’ın Ermenilere karşı düşmanca tavırları sonucu Ermenilerin Selçukluların himayesini kabul etmeleri kolay olmuştur. Bu savaşta Bizans tarafında olup daha sonra saf

19 Ali Sevim, a.g.e., s.5-6-7.

20 Jean –Paul Roux, Dinlerin Çarpışması, Kabalcı Yayıncılık, İstanbul 2012,s.175.

21 Gürbüz Evren,Uluslararası Ermeni Sempozyumu,İstanbul Uni. Rektörlüğü, İstanbul 2001,s.272.

22 Osman Turan, a.g.e., s.49.

23 Salahi.R.Sonyel, a.g.e., s.1.

(19)

8

değiştirip Sultan‘ın tarafına geçen 3 Ermeni Prensi’nin durumu da olayların göstergelerinden biridir.

Melikşah döneminde ise Ermenilere karşı adil bir yönetim sağlanmış;

yaşadıkları bölgeler imar edilmiş ve ibadethaneleri, can ve mal güvenliği Selçuklu devletinin himayesi altında olmuştur. Melikşah’ın görevlendirdiği Azerbaycan Genel Valisi Kutbuddin İsmail, Ermenilerin ödediği bazı vergileri kaldırmış, memleketlerini himaye ederek bütün Ermeni kilise ve manastırları da Selçuklu devleti adına himayesi altına almıştı.24 Ermeniler bu hoşgörü ortamından dolayı Selçuklu’nun sadık gayrimüslim tebaası olarak yaşamış ve herhangi bir isyan hareketine kalkışmamışlardı. Sultan Melikşah için, Ermeni tarihçi Urfa’lı Mathias 129.kroniğinde, “Sultan’ın yüreği Hıristiyanlara karşı sevgi ve iyilikseverlikle doludur. İsa’nın çocuklarına iyi muamelede bulunmuştur ve Ermeni halkına huzur, barış ve mutluluk getirmiştir” demiştir25. Dönemin Ermeni patriği Basile, 1090 yılında Sultan Melikşah’ın kılise manastır ve rahiplerden vergi alınmıyacağına dair bir ferman yayınladığını belirtmişti.26

Bizans generali Ermeni asıllı Ortodoks Philaretos, Maraş, Urfa, Harput ve Antakya civarını etkisi altına alarak bölgede Kilikya Ermeni Prensliğini kurdu.

Ermeni asıllı olmasına rağmen Süryani ve Gregoryen Ermenilere zülüm etmekten alıkoymamıştır. Onun zalim otoritesinden kurtulmak isteyen Hıristiyan halkının yardım istediği Anadolu Selçuklu devleti kurucusu Süleyman şah 1085’de Antakya’yı fethedince, Philaretos kaçarak Maraş’a yerleşmişti.27 Ertesi yıl Urfa, Türkler tarafından fethedildiğinde, tüm Ermeniler Selçuklu tabiiyetini tanımak zorunda kalmıştı. Ancak aynı yıl (1086) içinde Süleyman Şah, Suriye Selçuklu Devleti Hükümdarı Tutuş’la yaptığı muharebede hayatını kaybedince Ermeniler Selçuklu tabiiyetinden çıkıp varlıklarını Haçlılara dayanarak sürdürmeye çalıştılar.

Selçukluların idaresine geçmiş topraklarda, Hıristiyan halklar, Bizans’ın baskıcı yönetimlerinden yılarak, büyük şehirlere göç etmişlerdi. XI. yüzyıldan sonra boşalan

24 Ali Sevim, a.g.e., s.13.

25 Salahi R.Sonyel, a.g.e., s.2.

26 İlhan Türkmen,’’Selçukluların Gayritürk Unsurlara Uyguladığı Höşgörü ve Adalet Politikası’’, Tarihte Türkler ve Ermeniler, C.III, TTK, Ankara 2014, s.134.

27 İlyas Gökhan,a.g.e., s.5.

(20)

9

bu bölgelere Müslüman unsurlar yerleşmiş; daha önce Bizans tarafından batıdan göç ettirilen bazı Hıristiyan kavimler de Anadolu’da bulunuyorlardı.28

Sultan I.Kılıçarslan (1092-1107), kendi tebaası Ermenilere karşı adil davranmış, İslam, Hıristiyan mücadelesinin, Bizans ve Haçlılara karşı yoğun sürdüğü dönemlerde bile Ermeni ve diğer Hıristiyan halklar barış ve huzur içinde yaşamış, Elbistan Ermenileri de onun tebaasını kabul etmişlerdi.29 Onun ölümü dolayısıyla Urfa’lı Mathias “Sultanın ölümü sebebiyle Hıristiyanlar, büyük bir matem tuttular, çünkü o yüksek karakterli, cömert bir zattı” demiştir.30

I. Mesut zamanında Kilikya Ermeni Prensi olan II. Toros Adana ve Tarsus’u işgal etmiş; bölgeyi kurtarmak için gönderilen Bizans kuvvetleri de yenilince buradaki Bizans hakimiyeti sona ermişti. Bunun üzerine harekete geçen Sultan Mesut, Toros’a elçi göndererek; “Biz senin memleketini tahrip etmek için gelmedik.

Bize itaat edip cebren almış olduğun toprakları imparatora iade et. O zaman bize bir evlat bir dost olacaksın’’ şeklinde haber göndermişti. Ermeniler bu tekliften dolayı büyük bir sevinç duymuşlardı.31 Selçuklular yaşadıkları yerlere Müslüman kültürünü de yerleştirmiş; I.Mesut’un yaşadığı dönemde Ermenilerden ele geçirilen bölgelere Hıristiyanlar çoğunluk olsa bile Müslüman Türk kültürü gelişmiş; yanı sıra 77 adet cami yaptırılmıştı.32

I.Mesut’un vefatından sonra başa geçen II. Kılıçarslan, Danişmentli Yağıbasan ile anlaşmazlık mücadelesi sürerken bundan istifade eden II.Toros’un kardeşi Stefan, Maraş Selçuklu emirinin bir Ermeni köyüne saldırmasını bahane ederek Maraş’ı işgal edip Hıristiyan halkı öldürüp mal ve mülklerine el koymuş ve şehri yakıp yıkmıştır. Bunun üzerine Kılıçarslan harekete geçerek Maraş’ı ele geçirmiştir.33

28 Mehmet Şeker,’’Selçuklular ve Osmanlılar Döneminde Ermenilerle Bir Arada Yaşama Örneği’’, Tarihte Türkler ve Ermeniler, C.III, TTK.Ankara 2014, s.151.

29 Ali Güler, Suat Akgül, a.g.e., s.10.

30 Ali Sevim, a.g.e., s.20.

31 Urfa’lı Mathias, vekayi-namesi, TTK, Ankara 2000, s.307.

32 Ali Güler, Suat Akgül, a.g.e., s.16.

33 Ali Sevim, a.g.e., s.23.

(21)

10

Bizans döneminde topraklar feodal kesime aitti. Ne devlet ne de halk bu toprakları kullanma hakkına sahip değildi. Selçuklular ele geçirdikleri toprakları devletleştirerek, işletme hakkını köylülere devretmiş. Buna karşılık Müslümanlardan, öşür, zimmilerden haraç ayrıca cizye almaya başlamıştı.34 Bizans, Ermenilere karşı baskı ve dini inançlarına müdahalede bulunurken bölgede hüküm süren ve büyüyen Selçuklu Devletini, Ermeniler kurtarıcı olarak görmüşlerdir.

Selçukluların hiçbir döneminde Ermenilere karşı zulüm yapılmamış ve zorla tabiiyete alınmadığı yukarıda belirttiğimiz üzere kaynaklarla sabittir. Ermeni krallıkları ve prenslikleri Selçuklu devletinde siyasi olarak da bağımsız kalmışlardır.

Ermeniler, Selçuklu döneminde elde ettikleri dini, kültürel ve ekonomik imtiyazları iyi kullanarak hem varlıklarını rahatlık içinde devam ettirmişler, hem de Türk kültür ve uygarlığı ile kaynaşarak genelde mutlu ve refah dolu bir hayat sürdürmüşlerdir. Selçuklulardan sonra Harzemşahlar, İlhanlılar, Timurlular, Karakoyunlular ve Akkoyunlu Türkmen Devletleri’nin idaresi altında Ermeniler, bazı problemlerle karşılaşmalarına rağmen, yaşamlarını güvenli bir şekilde devam ettirmişlerdir.35

1.3. Osmanlı Devleti ve Ermeniler

Osmanlı Devleti kurulduğunda Ermeniler Kilikya, Doğu Anadolu ve Kafkaslarda küçük krallık ve beylikler halinde yaşıyorlardı. Osmanlı Devleti gayrimüslimleri İslam hukukuna göre zımmi statüsüne koymuş böylece dinlerini değiştirmeden Osmanlı Devleti’nin koruması altına almışlardır. Ayrıca Millet sistemini benimseyen Osmanlı Devleti Müslüman ile gayrimüslim tebaanın aynı topraklarda yaşayıp farklı hukuk düzeni ile yargılanmasına imkan vermiştir.

Onların yaşamları, özgürlükleri, malları, dinleri, eğitim ve dilleri, özel vergiler karşılığında ve Müslümanlardan daha aşağı bir statüyü kabullenmek şartıyla güvence altına alınmıştı36

34 İlhan Türkmen, a.g.e., s.130.

35 Mehmet Saray, Ermenistan ve Türk-Ermeni İlişkileri, AAM, Ankara 2005, s.10.

36 Salahi.R.Sonyel, a.g.e., s.3.

(22)

11

Osman Bey’in himayesinde, Rumlar tarafından baskı gören ve Anadolu içlerine sürülmüş olan Ermenilerin önce Kütahya dini merkezleri olmuş daha sonra, Bursa’nın 1324 yılında fethedilmesi ile dini merkezleri Kütahya’dan Bursa’ya taşınmıştır.37 Aydınlatıcı Krikor’un rahipleri olarak bilinen papazlar, 1335 yılında, Dominikanların etkisinde kalarak, Lusavoriç kilisesinden kopmuş, Roma Katolik kilisesiyle ilişki kurarak Ermeni Katolik kilisesinin temelini atmışlardır.38 Ermeniler üzerinde, İstanbul Gregoryen Patrikhanesi, Kudüs Patrikhanesi, Eçmiyadzin, Sis (Çukurova), Ahdamar Gatoğigoslukları da etkili olmuş; Katolik Papazların etkili çalışması sonucunda bir kısım Ermeni, Katolik mezhebini kabul etmiştir.

Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethinden sonra Rumların Patrikhanesine karışmamış; Anadolu’da Müslüman nüfusun yoğunluğunda azınlık halinde yaşayan Ermeniler için İstanbul’da patrikhane tahsis etmiştir. Selçuklular zamanında gördükleri hoşgörüyü Ermeniler Osmanlı hükümdarlığı zamanında da fazlasıyla görmüş; Rumlara tanınan özel hak ve imtiyazlar Ermenilere de tanınmıştır.

Ermeni tarihçisi Mikayel Çamiçyan (1738-1823) Ermeni Tarihi adlı eserinde Fatih Sultan Mehmet ve İstanbul’daki Ermeni patriği ile ilgili verdiği bilgiler birçok araştırmacının dikkatini çekmiştir. Yazara göre Osmanlı Hükümdarı Bursa’da bulunurken orada bulunan Ermeniler ile dostluk kurmuş, onların dini lideri Yovakim’e Eğer İstanbul’u ele geçirsem, seni ve Ermenileri beraberimde İstanbul’a götürüp seni onların lideri yapacağım demiştir.39 1461 yılında, Fatih Sultan Mehmet, Ermeniler için tahsis etmiş olduğu Patrikhaneye Hovakim’i (Yovakim) dini yetkili olarak Bursa’dan getirtip yerleştirmiştir. Böylece Osmanlı hükümdarı, Ermenilerin dini ve örfi kurallarına ilk defa serbest olarak sahip olmalarına fırsat vermiştir.

Bizans zamanında İstanbul’da Ermenilerin yaşadığı ve kiliselerinin olduğu bilinmekte, ancak burada patrik seviyesinde idare bir yapı olmadığı, episkopos seviyesinde ruhani liderlik olduğu bilinmekteydi. Fatih’in Episkopos Hovakim’e Patrik ünvanı vermesi hususu ise pek net değildir.40

37 Cafer Ulu, a.g.e., s.12.

38 Salahi.R.Sonyel, a.g.e., s.147.

39 Nejat Göyünç, Türkler ve Ermeniler, Yeni Türkiye Yayınları, İstanbul 2015, s.39

40 Ramazan Güllü,a.g.e.,s.10.

(23)

12

Celali isyanları ve Osmanlıların önce Safevilerle, daha sonra Ruslarla yaptığı savaşlar sonucu, Küçük Asya’da yaşayan Ermeni nüfusunun yer değişikliklerine sebep olmuştur.1600’lü yılların başında 1000 aileden oluşan Ermeni topluluğu, İran Şahı Abbas’ın zulmünden kaçarak İzmir’e yerleşmiştir.

İstanbul’a yerleşen Ermenilerin çoğu Kilikya’dan, Karaman ve Kütahya’ya oradan da Bursa’ya giden Ermenilerdi. Bunlara ilerde İstanbul’un yerli Ermenileri denmiş, daha sonra Doğu vilayetlerinden, İran ve Kafkasya’nın fethinden sonra oraları terk edip İstanbul ve civarına yerleşenlere de yabancı gözüyle bakılmıştır.

Gerek Yavuz Sultan Selim, gerek Kanuni Sultan Süleyman devirlerinde fethedilen ülkelerde yaşayan birçok Ermeni bulundukları yerlere terkederek İstanbul’a yerleşmişlerdir.41

Osmanlı Devleti toprakları içinde yaşayan Ermenilerin dinlerine okullarına karışılmamış ve Fatih Sultan Mehmet Han, Ermeni Patrikhanesi’ni kurulduğunda Patriğin Ermenilerin hem ruhani hem cismani lideri olduğunu bir hükme bağlamış ve bundan sonraki padişahlar da bu fermana bağlı davranarak Ermenilere tanınan hakları devam ettirmişlerdir. Ermeniler dağınık halde yaşayan bir toplum iken Patrikhane vasıtasıyla toparlanıp örgütlenmelerine zemin hazırlanmıştır. Küçük Asya’da yaşayan köylü Ermenilerle, İmparatorluk başkentinde hayli kalabalık yaşayan Ermenilerin yaşam tarzları ve kültürleri tamamen tezat teşkil eder. O kadar ki tamamen ayrı dünyalardan oldukları bile söz edilebilir.42Ermenilerin kendi aralarında kültürel, mezhepsel farklılıklar neticesinde zaman zaman sürtüşmeler yaşansa da Osmanlı İmparatorluğu, yıllar boyunca, Ermeni ve diğer gayrimüslim toplumların, sürtüşmelerine hakemlik etmiş ve hoşgörüyle yaklaşmıştır.

II. Mahmut döneminde Fransa’nın da etkisiyle Ermeni Katolikleri bir cemaat olarak tanınmıştır. Tanzimat dönemi Sadrazamı Mustafa Reşit Paşa, Ermeni cemaati sivil liderleri Amira’lardan43, cemaat gençlerine yurt dışında yüksek öğrenim

41 Sadi Koçaş, a.g.e., s.71.

42 Raymond Kevorkian, Ermeni Soykırımı, İletişim yayınları, İstanbul 2015, s.379.

43 Kanuni Sultan Süleyman döneminden itibaren sarraflık,mimarlık,barutçubaşılık gibi önemli görevlerde bulunan,Bab-ı Ali ile cemaat arasında iletişimi sağlayan , zengin Ermenilere verilen unvan.(Dadyan a.g.e., s.40.)

(24)

13

görmeleri için burs sağlamalarını rica etmiştir.44Onlar da XIX. yüzyılın en geçerli diplomatik lisanı Fransızca olması sebebiyle eğitim için öncelikle Fransa’yı tercih etmişlerdir. Fransa’da tahsil gören Ermeni öğrenciler, Fransız ihtilali sonucu ortaya çıkan, eşitlik, özgürlük, kardeşlik söylemleriyle oluşan milliyetçilik akımlarından oldukça etkilenmişlerdir.

1828-29 Osmanlı Rus harbinde, General F. Paskayeviç komutasındaki Rus ordusunun, Güney Kafkasya’da Ermeni’lerin en eski dini merkezi Revan ve Eçmiyadzin’i ele geçirmesiyle, Rusya, Ermeniler için yeni bir kanun çıkartmış, Eçmiyadzin Gatoğigosluğunu tüm Ermeniler’in dini lideri ilan etmişti.45 Bu dönemden sonra, Rusya’nın gerek Osmanlı Ermenileri, gerek Kafkasya’daki Ermeniler üzerinde siyasi etkileri farkedilmeye başlamıştır.

1839’da Tanzimat Fermanı ile Müslüman ve Gayrimüslimlerin hakları eşitlenmiş, ticaret ve esnaflıkla zenginleşen Gayrimüslimlere can ve mal garantisi, kendilerine has kıyafetlerle dolaşma serbestisi, kendilerine gavur gibi hakaret türü davranışlarda bulunulmasını yasaklayan kanunlar çıkartılmıştır.46

Bununla birlikte, Ermeniler gibi İmparatorlukta yaşayan diğer azınlıklar da Devlet içindeki ayrıcalıklı konumlarını zaman içinde arttırmışlardır. Patriklerin kapı kâhyaları, hükümetle temas edecek vekilleri, memurları ve hükümetten maaş alan tercümanları vardı. 47

1856 İslahat Fermanı ile de Müslüman olmayan tebaanın bütün devlet memurluklarına tayin edilebilmesi, askeri sivil okullara kabulü, vilayet, kaza, eyalet Meclislerinde ve Meclis’i Vâlâ’da temsil edilebilmeleri gibi siyasi haklar da verilmişti. Ancak bu ferman, 1856 yılında İngiltere, Fransa ve Rusya ile Osmanlı Devleti ile yapılmış olan Paris antlaşmasının 9.maddesine göre Padişahın bizzat

44 Saro Dadyan,a.g.e.,s.40.

45 Osman Köksal,’’Ermeni Meselesinin Uluslararası Gündeme Taşınmasında Kilisenin Misyonu’’, Tarihte Türkler ve Ermeniler, C.IX, TTK, Ankara 2014, s.5.

46 Mufassal Osmanlı Tarihi, C.VI ,Güven Basımevi, İstanbul 1963, s.2986.

47 Cafer Ulu, a.g.e., s.19.

(25)

14

kendisinin gayrimüslim tebaasına karşı din ve ırk farkı gözetmiyeceği teminatını vermesi, yabancı devletlerin Osmanlı’ya karşı bir zaferi olarak nitelendirilmiştir.48

İslahat Fermanı’nın devamında 1864 tarihinde çıkarılan İdare-i vilayet nizamnamesine göre, imparatorluk, vilayet, sancak, kaza, nahiye, köy ve mahalle yönetimlerine ayrılmış; bu merkezlerin idare meclislerinin hepsinde gayrimüslimlere temsil edilebilme hakları verilmiştir.49

Ermeni Patrikhanesinde toplanan Ermeni Meclis üyeleri “Ermeni Milleti Nizamnamesi” hazırlayarak 29 Mart 1863 tarihinde Osmanlı hükümetine onaylatmışlardı. Bu Nizamnameye göre Osmanlı Devleti’nde yaşayan Ermeniler, İstanbul’da faaliyet gösterecek olan 140 üyeli bir Meclis tarafından yönetilecekti.

Üyelerden 20 tanesi İstanbul’daki Ermeni din adamları arasından, 40’ı İstanbul dışından, 80’i yine İstanbul’daki Ermeniler içinden seçilecekti.50 Meclisin kurulması, Ermenilerin kendi anayasasının ve hukuk sisteminin oluşmasına, milliyetçilik akımlarının açık açık ifade edilmesine sebebiyet vermiş; kendi dil ve kültür bilinçlerinin gelişmesi sağlamıştı. Müslüman toplumdan farklı oldukları, ayrı bir millet olarak özel haklara sahip olduklarını düşünüyorlardı. Ancak Ermeni Meclisi, cemaat içindeki tartışmalar sebebiyle 1866 yılından Sultan Abdülaziz döneminde feshedilmiş;1869 yılında ikinci defa yürürlüğü giren nizamname 1891’de bu sefer Sultan II. Abdülhamit tarafından ikinci defa feshedilmiştir.51

Bu yıllardan sonra Ermeniler, Osmanlı topraklarında birçok okul açarak, bölgedeki diğer azınlıkları da kendi yanlarına çekmeye çalışmışlardır. Osmanlı Devletinde ilk resmi Ermeni okulu 1790’da Eğin’li Mıgırdiç Mirinciyan tarafından açılmıştır. Patrik Ohannes (1803-1812) döneminde, İstanbul’un bütün semtlerinde Patrikhane ve Ermeni cemiyetleri tarafından desteklenen okullar açılmıştı.52 Okulları destekleyen devletlerin, mezhepsel kültürel ve siyasi yapılarına bağlı olarak, bu okullar dini ve siyasi açıdan birbirlerinden farklı öğrenci yetiştiriyorlardı. 1871 yılında, sadece İstanbul’da 6000 civarı öğrencisi olan 48 Ermeni okulu, Anadolu’da

48 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C.VI, TTK, Ankara 2011, s.6.

49 Ali Güler,Suat Akgül, Sorun Olan Ermeniler, Ankara,Türkar,2007,s.28.

50 Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul 1984, s.157-159.

51 Saro Dadyan, a.g.e.,s.47.

52 Ersin Müezzinoğlu,’’Ermeni Azınlık Okullarının Ermeni Milliyetçiliğin Doğuşundaki Rolü’’, Tarihte Türkler Ve Ermeniler, C.IX, TTK, Ankara 2014, s.36.

(26)

15

ise 469 adet Ermeni ana ve ilkokulu mevcuttu.53 Bu okullarda başlangıçta dini ve kültürel eğitim esas alınmasına rağmen, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, Devlet’in ihmalkarlığı ve batılı devletlerin itiraz ve engellemeleriyle, Ermeni milliyetçiliğin tohumlarının atılması ve gelişmesinde kollektif yöntemler uygulandığı arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır.

Ermeniler çoğunlukla imparatorluğa itaatkar davranmış; idari, sosyal ve kültürel hayatta Osmanlı’ya önemli katkılar sağlamışlardı. Beş asır boyunca, birçok kavmin ve devletlerin bünyesinde yaşamalarına rağmen, genel olarak milli benlik ve kültürlerini korumuş ve muhafaza etmişlerdir. Ermenice yazıp Türkçe konuşan Ermeni halkı ve Türkler çoğu zaman iç içe yaşamışlar, birbirlerinin kültürlerini benimsemişler; Osmanlı devletine sadakatle bağlı olarak varlıklarını devam ettirmişlerdir. Askerlik hizmetinden muaf oldukları için ticaret, zanaat ve sanat da çok daha başarılı olmuşlar bu sebeple refah seviyeleri Müslüman topluma göre çok daha ileri durumdaydı. Osmanlı tebaası Ermeniler, Osmanlı devletinin sıkıntılı olduğu dönemlerde bile sosyal, ekonomik ve kültürel bakımdan, Osmanlı Devlet politikasından pek ciddi şikayetleri olmamıştı. Osmanlı’da, özellikle Doğu Anadolu’da Ermenilere Hiristiyan Avrupa’nın kültürel ve ekonomik desteği ve himayesiyle Ermeni toplumu kalkınmış; buna karşılık Osmanlı hükümetinin ilgisiz bıraktığı Müslüman Türk ve Kürtlerin zaten oldukça düşük olan kültür seviyeleri yüzünden, savaşların da verdiği tahribatlarla halklar arası sosyal kültürel dengeler iyice açılmış; sefalet ve cehalet içinde bulunan Müslümanlar arasında Ermeniler tarafından sömürüldükleri düşüncesi hakimdi. Bütün bunlara rağmen Anadolu Türkü yüzyıllarca beraber yaşadığı Ermeni halkına, Rumlardan daha fazla güvenmiş, itimat etmiştir. Ticaretin Ermenilerin elinde olması, tehcirden sonra bu düzenin bitmesiyle, Anadolu’nun ekonomik hayatı altüst olmuştur.

1870’li yıllarda buhranlı bir dönem yaşayan Osmanlı Devleti, Rusya ile yapılan savaşlar sonucunda, Balkanlarda Karadağ, Sırbistan, Romanya‘nın

53Remzi Kılıç,’’Osmanlı Devleti’nde Amerikan Misyonerlerinin Ermeni Okullarında Ermeni

milliyetçiliğine Etkileri’’, Hoşgörüden Yolayrımına Ermeniler, C.IV. Erciyes Uni.yayınları, Kayseri 2008, s.73.

(27)

16

bağımsızlığını, Bulgar Prensliğinin oluşumunu, Doğu’da Kars, Batum, Ardahan ve Doğu Beyazıt’ın Rusya’ya verilmesini, 3 Mart 1878 Ayastefanos antlaşmasıyla kabul etmişti. Bu dönemde, 1864-1878 yılları arası, Osmanlı Devletinde bulunan Rus büyükelçisi General İgnatiev’in Osmanlı’yı, uluslararası siyasette yalnız bırakmasına sebep olan usta diplomasisi, Padişahın yönetimdeki tecrübesizliği, dönemin sadrazamı Mahmut Nedim Paşa’nın Rusya’ya olan zaafı, Osmanlı devleti tarihinde en ağır antlaşmalarından birini imzalatmasına sebep olmuştur. Bu şartlar altında bir de Ermenilerle de sorun yaşamak istemeyen Sultan II. Abdülhamit, Rusların Ermenileri de kışkırtmaması için, ıslahat yapmaya hazırdı.54 Bu dönemde İngiltere’de Osmanlı aleyhtarı Gladstone ‘un iktidara gelmesi, İngilizlerin de Ermeni meselesine bakış açısını değiştirmiştir. Fransa, İngiltere ve Rusya’nın destekledikleri Ermeni komitelerinin de kışkırtmasıyla çıkan olaylarda, yüzlerce yıldır Müslüman halka iç içe yaşadıkları huzurlu yaşam sona ermişti. 20.yüzyıl başlarında, 1877-78 Rus harbi yenilgisi neticesinde ödemek zorunda kaldığı savaş tazminatı Osmanlı maliyesini bunaltmıştı. Osmanlı devletinin bu sıkıntılı durumu fırsat bilen Fransa Osmanlı’ya borç vermeyi teklif etmiş; karşılığında istediği tavizleri elde edebilme noktasına gelmiştir.55

1.4. Osmanlı Topraklarındaki Ermeni Nüfusu

Osmanlı Devleti’nde Ermeniler ağırlıklı olarak başkent İstanbul’da, Türkiye Ermenistan’ı tabir edilen ya da Vilayet-i Sitte denilen Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Mamuret-ül Aziz, Sivas vilayetlerinde ve Kilikya tabir edilen Adana, Halep vilayetleri civarı yoğun olarak yaşıyorlardı.

1.4.1. Osmanlı Nüfus ve Kaynakları

Osmanlı hükümeti, İmparatorlukta yaşayan Hıristiyan kesimin nüfus sayımında Bulgar, Rum ve Ermeni tebaalarını Hıristiyan reaya, Hıristiyan Kıptilere Kıpti reayası olarak kabul etmiştir. Yahudiler de nüfus ta ayrıca belirtilmiştir. Reaya,

54 Mufassal Osmanlı Tarihi, C.VI, Güven Basımevi, İstanbul 1963, s.3363

55 Mehmet Saray, Ermenistan ve Türk-Ermeni İlişkileri, AAM, Ankara 2005, s.91.

(28)

17

cizyeye müstehak olan reaya ve cizyeye müstehak olmayan reaya olarak ikiye ayrılmış ve sayım bu şekilde gerçekleşmiştir.56

Osmanlı Devletinde ‘’ Memalik-i Mahrüse-i Şahanede Mevcut Nüfus Defteri’’ olarak bilinen ilk nüfus sayımı,1831 yılında Dahiliye Nezareti’ne bağlı Ceride-i Nüfus idaresi tarafından, askere alınacak potansiyel nüfusu tespit etmek ve dahil de vergi toplanması amacıyla yapılmıştır. Nüfus sayımı sadece erkeklere ve din esasına göre yapılmıştır. Rumeli ve Anadolu’da Müslüman erkekler, aşiretler ve Kıptiler ayrı olarak ve Hıristiyan erkekler ırk dil farkı olmadan sayılmıştı. Bu sayıma göre Müslüman erkekler Anadolu’da 2 000 000, Rumeli’de 400 000, Hıristiyan erkek nüfusu Anadolu’da 400 000, Rumeli’de 800 000 ve az sayıda Yahudi ve Kıpti olduğu tespit edilmiştir.57

Osmanlı İmparatorluğu’nda modern anlamda hiçbir zaman nüfus sayımı yapılamadığı öne sürülerek, Babıâli’nin verdiği rakamlar Ermeniler tarafından kabul görmemiştir. Padişah Abdülhamit,1886 yılında, yeni Amerikan sefirini huzurunda kabul ettiğinde sefirin kendisine Amerika’da yapılan son nüfus sayımından ve bunun faydalarından bahsedince, konuya ilgi göstermiş; bu maksatla Osmanlı’da bir teşkilat kurulmasına yardımcı olup olamayacağını sormuş ve sefirin müspet cevabı üzerine modern sayım için gerekli hazırlıklar sefirin yardımıyla tamamlanmıştır.58 Bundan sonra Ermeni meselesinin yoğun olarak gündeme geldiği zamanlar 1893 ve 1914 yıllarında iki nüfus sayımı yapılmıştır. Bu sayımlara göre, 1893 yılında Osmanlı Ermenilerinin İstanbul ve çevresi dâhil nüfusu 1.001.465 tespit edilmiş; bu rakamlara Katolik ve Protestan Ermeniler dahil edilmemiştir. Aynı nüfus sayımına göre Osmanlı Protestan nüfusu 16.628 kadın ve 18.791 erkek olmak üzere toplam 35.419 olarak kaydedilmiştir. Buna İstanbul ve çevresindeki çoğu Ermeni olan 819 Protestan eklendiğinde 36.238 sayısına ulaşılmıştır.1877-78 Osmanlı Rus savaşından sonra Doğu bölgelerindeki Türk tarafında kalan topraklara Kafkas Müslümanları göç etmiş; buna mukabil Ermenilerin de Rus tarafına göç ettikleri bilinmektedir.

Dolayisiyle bu bölgede yaşanan hadiselerden ötürü demografik değişiklikler sıklıkla

56 Enver Ziya Karal, Osmanlı İmparatorluğunda ilk Nüfus Sayımı 1831, TC, BDIE, Ankara, 2010, s.19.

57 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C.V,Ankara 2011, s.155-156.

58 Kamuran Gürün a.g.e., s.144.

(29)

18

yaşanmıştır. 1895 tarihli başka bir belgede ise Ermeni nüfusu 1.031.824 olarak verilmiştir. Katolik ve Protestan Ermenileri hakkında gene bilgi yoktur. Yine 1897 yılında hazırlanan bir başka raporda 1.042.374 Ermeni kaydedilmiştir. Aynı şekilde Katolik ve Protestan Ermeniler hakkında herhangi bir açıklamada bulunulmamıştır.59

Hariciyenin 7 Kasım 1896’da Paris Büyükelçiliğine yazdığı şifreli mektup da, dönemin Fransız dışişleri bakanı M.Hanotaux’nun yaptığı konuşmada Ermeni nüfusunun iki buçuk milyon civarı olduğunu belirttiğini, gerçekte tüm Osmanlı topraklarında ancak dokuz yüz bin civarı nüfus olduğu belirtilmiştir. Nüfusun bu derece fazla gösterilmesinin Devlet açısından çok sakıncalı olduğu belirtilmiştir.601914 Osmanlı nüfus sayımına göre toplam Ermeni nüfusu 1.229.000 olarak tespit edilmişti. Buna mukabil Ermeni Patrikhanesinin 1913 yılında, Ermeni nüfusunu 1.915.651 olarak bildirmiş, Osmanlı nüfus sayımlarında büyük hataların yapıldığı vurgulanmıştır.

Bu dönemde Osmanlı hükümetinin ve Patrikhane istatistiklerinin doğruluğu üzerine büyük bir mücadele yaşanıyordu zira Doğu’da yapılması planlanan reformların geleceği de Ermeni nüfusunun sayısıyla doğrudan ilişkiliydi.61

Bu derece büyük bir fark olmasının mümkün olamıyacağı düşünülürse, Ermenilerin nüfuslarını bu derece artırmalarının sebebi, bir buçuk milyon Ermeni’nin katledildiği tezini doğrultma amacıyla yapıldığı ortaya çıkmaktadır.62

59 Hikmet Özdemir, Kemal Çiçek, Ömer Turan, Ramazan Çalık, Yusuf Halaçoğlu, Ermeniler Sürgün ve Göç, TTK, Ankara 2010, s.10.

60 Osmanlı Belgelerinde Ermeni Fransız İlişkileri, C.I, Ankara 2002, s.74.

61 Raymond Kevorkian, a.g.e., s.387.

62 Yusuf Halaçoğlu, Sürgünden Soykırıma Ermeni İddiaları, Babıali yayıncılığı, İstanbul 2006, s.33.

(30)

19

Tablo 1. 1914-1918 Osmanlı, Patrikhane, Amerikan, İngiliz İstatistikleri Karşılaştırmalı Nüfusu63

63 Yusuf Halaçoğlu, a.g.e., s.34.

Patrikhane 1914 David Magie 1914 Osmanlı 1914 İngiliz 1919

Adana-Mersin 119.000 35.000 50.400 80.000

Bitlis 218.000 185.000 114.704 15.000

Burdur 2.000

Aydın 21.145 1.000 19.395 27.000

Menteşe 200 12 500

Ankara 20.000 44.507 60.000

Kayseri 45.000 48.659 45.000

Biga 2.000 -

Bursa 57.000 58.921 75.000

Afyon Karahisar 6.000 7.437 6.000

İzmit 62.000 57.000 55.403 57.000

Kastamonu 6.000 8.959 11.000

Bolu 1.000 2.961 1.000

Konya 14.000 12.971 17.000

Niğde 2.000 4.890 2.000

Antalya(Teke) 1000 630 1.000

Sivas 204.000 200.000 143.406 200.000

Erzurum-Erz 219.000 205.000 125.657 205.000

Van 110.000 190.000 67.792 190.000

Yozgat 37.000

Harput 124.000 130.000 76 070 130.000

Diyarbakır 107.000 82.000 55 890 82.000

Halep 190.000 35 104 65.000

Maraş 55.000 27 842 55.000

Urfa 15 161 21.000

Trabzon 73.000 30.000 37 549 33.000

Saruhan

Canik 20.800 27 058 21.000

Çankırı 4.000

Eskişehir 8 276 10.000

Karasi 15.000 8 544 15.000

Edirne-Trakya 30.000 19 725

Kozan 30.000 -

Isparta 1.000 -

Çatalca 842

Çorum 4.000

Suriye 40.000 413

İzmir 18.000 -

İstanbul 164.000 72 962

Kudüs 1 310

Beyrut 1.118

Cebel-i Bereket 10.000 -

Lazistan 1.000 -

Kütahya 13.000 - 8.000

Kırşehir 4000 -

Gümüşhane 2.000 -

Kale-i Sultaniye 2 474

Ertuğrul 18.000

Katolik Ermeniler 67 838

TOPLAM 1.914.000 1.479.000 1 229 007 1.602.000

(31)

20 1.4.2.Salnameler

Osmanlı nüfus sayımında önemli kaynaklardan biri salnamelerdir. Sayım olmayan yıllar için önemli bir kaynak teşkil eder. Çünkü bulunduğu vilayetin memuru, ekonomik faaliyetleri, eğitim ve nüfus alanında bilgiler mevcuttur.

Ankara’nın 1904/05 tarihli salnamesinde toplam Ermeni nüfusu 74.856’dır 1910/11 nüfus sayımında ise Ermeni nüfus 89.780’dir. 1905 tarihli Diyarbakır Salnamesi’nde 48.225 Ermeni kaydedilmiştir. Nüfus sayımında ise 43610 Ermeni vardır. Erzurum vilayeti genelinde ise 1900 yılı Salnamesine göre 61.272 erkek ve 55710 kadın olmak üzere 116.982 Ermeni nüfus verilmektedir. 1910/11 sayımında ise Ermeni nüfusu 109.310’dur. Bu sayımlara da bakarak Salnamelerin sonuçları nüfus sayımlarına yakınlık göstermektedir.64

1.4.3.Nüfus istatistik Defterleri

Babıali, 4 Eylül 1881 tarihli Sicil-i Nüfus Nizamnamesi yayınlamış,bu kanuna göre nüfus sayımlarının nasıl yapılacağına dair düzenlemeler getirilmiştir.

Hükümet, Ermeni olaylarının en kritik dönemi 1897-1903 yılları arasında Mıgırdiç Sınabyan adlı Ermeni vatandaşı İstatistik umum müdürlüğüne atamıştır. Mıgırdiç Sınabyan’dan öce Fethi Franko adlı Yahudi, daha sonra Robert isimli Amerikalı müdürlük yapmıştı.65

Bu defterlerde Osmanlı nüfus ve arazi kayıtları yer almıştır. Bunlardan birkaç tanesi şu şekildedir;66

1.) 1886/87 yılında yayınlanan “1302 (1886/87) Senesinde ve 1307 (1891/92)’de Türkiye Vilâyetinde Bulunan Mebâni, Arazi ve Nüfusun Tezayüd ve Tenakusunu gösteren istatistik

2.) Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’nin 1313(1897/98) Senesine Mabsus İstatistik-i Umumisidir, İstanbul 1316

64Hikmet Özdemir, Kemal Çiçek, Ömer Turan, Ramazan Çalık, Yusuf Halaçoğlu, Ermeniler Sürgün ve Göç, TTK, Ankara 2010, s.13.

65 A.Güler,S.Akgül, a.g.e., s.72.

66 Hikmet Özdemir v.d., a.g.e., s 14.

(32)

21

3.) 1326 (1910/11) İbsaiyâtı Mâliye, 1326

4.) Memalik-i Osmaniyye’nin 1330 (1914) senesi Nüfus istatistiği, Dersaadet 1336

1.4.4.Patrikhane İstatistikleri

1878 nüfus sayımı, Berlin görüşmesi öncesi Patrik Nerses’in talebi üzerine Başpiskopos Karekin Srvantsdiyants ve iki yardımcısı tarafından gerçekleştirilmiştir.67Ancak bulunan rakamların abartılmış olduğu bizzat Patrik tarafından da kabul edilmiştir. Nitekim İngiltere büyükelçisi rakamlardaki tutarsızlıklar nedeniyle Patrik Nerses’ten bir açıklama istemesi üzerine, Patrik 1880 yılında orijinal listeden farklı yeni bir liste sunmuştur.

Ancak bu liste de büyükelçi Goschen tarafından da güvenilir bulunmamıştır.

Patrik, bu listede 1880 yılında Sivas vilayeti Hıristiyan nüfusunu toplam 605.065 ve Ermenileri 199.245 olarak bildirirken, Sivas Ermeni Piskoposu Rumlar dahil toplam Hıristiyan nüfusu 201.245 olarak vermiştir. Berlin konferansında bu rakamlar göz önüne alınmıştır.68

67 Raymond Kevorkian, Ermeni Soykırımı, İletişim yayınları, İstanbul 2015, s:383.

68 Hikmet Özdemir, Kemal Çiçek, Ömer Turan, Ramazan Çalık, Yusuf Halaçoğlu, Ermeniler Sürgün ve Göç, TTK, Ankara 2010, s.23.

Referanslar

Benzer Belgeler

1) Araştırmanın başlangıcında yapılan ön gözlem sonucu kontrol ve deney gruplarının okul ve sınıf kurallarını davranışa yansıtmaları bakımından

Bu bağlamda; siyasî alanda Zeki Velidi Togan’ın Umumi Türk Tarihine Giriş ve Bugünkü Türk İli Türkistan ve Yakın Tarihi, Osman Turan’ın Türk Cihan

Bilgi iletişim teknolojilerinin, çok çeşitli uygulamalar, fonksiyonlar içerdiğinden genellikle bilişsel yönden farklı yetilere değindiği ve bu yetiler için

Bu çalışmanın amacı, yaşamın her alanında giderek artan bir öneme sahip enerji konusunu, sürdürülebilirlik kavramı çerçevesinde temiz ve yenilenebilir enerji

Yukarıdaki çizelgeye göre madde puanının Cronbach’s Alfa değerinin ,981 şeklinde çok yüksek çıkması araştırmada kullanılan ölçeğin yüksek düzeyde güvenilir olduğunun

Örneklem olarak ergenler seçildiği için, bölümün ilk kısmında ergenlik dönemi genel özellikleri ve dini gelişim özellikleri; ikinci kısmında görsel

Bu bölümde, Ankara Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Cumhuriyet Üniversitesi, Dicle Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Fõrat Üniversitesi, İnönü

nın koşuludur (kötü tanımlanmış problemler) Bu d urum da genel olarak, yüksek bir entellektüel paya sahip olan ortak eğilimli bireyler ve zorunlu olarak bir