• Sonuç bulunamadı

3. FRANSA VE ERMENİLER

3.4. Osmanlı arşivlerinde Fransa Ermeni belgeleri

Osmanlı- Rus savaşlarıyla başlayan Ermeni sorununun günümüzde devam ettirilmesi mantık çerçevesince yanlıştır. Belge ve bilgiler ortada olup sadece Ermenistan değil Fransa, İngiltere ve Amerika ne kadar sorunu büyütmeye çalışsalar da Türkiye’nin de yoğun katkısıyla tarihe ışık tutan belgeleri bulunmakta ve gerçekler ortaya çıkmaktadır.

Tarihe ışık tutmak için dönemin Osmanlı Ermeni ve Fransız ilişkilerinde bizzat yaşamış olan devlet ricalinin arşivlerde muhafaza edilmiş Fransızca yazışmaları günümüz Türkçesine çevrilmiştir.1879 yılı itibariyle Ermenilerin Zeytun’da (Süleymanlı-Maraş) başlattıkları isyanın neticesinde çıkan olaylar ve

240 Enis Şahin,a.g.e., s.51.

241 Enis Şahin,a.g.e., s.63.

242 Enis Şahin,a.g.e., s.66.

70

sonuçları hakkında zamanın Fransız Elçisinin, Osmanlı hariciye nazırı Caratheodory Paşa’ya gönderdiği nota ile Fransa’nın Ermeni meselesini konusundaki ısrarcı ve yakın takibi anlaşılmaktadır.243

Osmanlı Hariciyesi, İngiltere ve Rusya’da olduğu gibi, Fransa’da da faaliyet gösteren Ermeni komite ve şahsiyetlerinin faaliyetlerinin dikkatli takibi için büyükelçiliğe ve Marsilya Konsolosluğuna talimatlar vermiştir. Arşivlerde Marsilya Konsolosu Mavroyeni bey’in bu konudaki yazışmalarının yoğunluğu dikkat çekmektedir.244

Mavroyeni beyin bu kadar aktif çalışmasına rağmen, şikayeti, Nice ve Toulon’da ki diplomatların sekiz sene boyunca yazışmalara cevap vermemeleri oldukça düşündürücü bir durumdur.245

243 Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Fransız İlişkileri (1879-1918),C.I, s.3.

244 a.g.e.,C.I,s.23.

245 a.g.e.,C.I,s.33.

71 4. ATATÜRK ve ERMENİLER

30 Nisan 1919’da, 9. Ordu müfettişi sıfatıyla ve çok geniş yetkilerle Anadolu’ya çıkan Mustafa Kemal Paşa, İtilaf kuvvetlerinin itirazıyla karşılaşmış, kendisine Anadolu’da dolaşmasının lüzumu olmadığını, derhal İstanbul’a dönmesi gerektiğini Harbiye Naziri Ferit Paşaya bildirilmişti. Bunun üzerine Mustafa Kemal dönmeyeceğini bildirerek askerlikten istifa etmişti. İstanbul hükümeti nezdinde artık görevi olmayan Mustafa Kemal, Doğu illeri Müdafaa Hukuk Cemiyeti Erzurum şubesinin talebi üzerine 10 Temmuz 1919’da bu cemiyetin başına geçmiş; Kilikya ve Doğu bölgelerinde bulunan Fransız ve Ermeniler ilgili bazı genelgeler yayınlamıştır.

Atatürk’ün, 21 Temmuz 1919 yılında Erzurum vilayetine gönderdiği mesaj da Fransız Yüksek Komiserliği, Fransız Albay M.Despres’in Kafkasya ve Ermenistan’da tayin olduğu; Erivan, Erzurum ve Trabzon’a seyahat edeceğini belirtmiştir. Bu kişiye askeri ve mülki açıdan yardımcı olunmasını, gerektiğinde araç ve güvenlik tahsis edilmesini ve bu kişiye mümkün olduğunca Türk misafirperverliğinin gösterilmesini, Türkler hakkında olumlu duygular edinmesinin sağlanmasını istemiştir.246

Atatürk, 21 Ekim 1919 tarihinde Ermeni Patriği Zaven efendinin Neologos gazetesine verdiği demeçte, bir çok Ermeni ailesinin Erzincan, Erzurum, Samsun ,İzmit ve Adapazarı gibi Anadolu’nun çeşitli vilayetlerinden göç ettiklerini belirterek ,Ermenilerin mağdur edildiğini belirtiğini söylemiştir. Bunun gerçek olmadığı, Erzincan ve Erzurum civarı Ermeni halkından göç eden olmadığını bildirmiştir.

İzmit, Adapazarı ve Samsun civarı asayişin takdire şayan bir durumda iyi olduğu;

Haymana, Amasya, Tokat gibi yerlerde yaşayan Hıristiyan halkın halinden memnun oldukları telgrafla içişlerine ve yabancı elçiliklere bildirilmiştir.

Anadolu’daki hareketin, Bolşevizm olarak ilan eden Ferit Paşa kabinesinin beyanatlarından ürken birkaç zengin Ermeni aile, memleket içinde kendilerince güvenli gördükleri yer Adana ve civarına, bağımsız Ermenistan hayalinde olan Ermeni komiteleri ve patrikhanenin teşviklerine kanarak yerleşmişlerdir.

246 Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri (1917-1938), TTK, 1991, s.42.

72

Anadolu genelinin ne kadar güvenli olduğunu, Anadolu’yu baştan başa dolaşmış olan General Harbord başkanlığındaki Amerikan heyeti, Fransız Binbaşı Labonne, irtibat subayı Yüzbaşı Leatle, Fransız olağanüstü komiseri Meur, Sivas jandarma müfettişi Binbaşı Brunot, Amerikalı Mr. Brown raporları ile de tasdik edilmiş olup,Patrik vekili Zaven Efendinin Neologos gazetesine ne maksatla beyanat verdiğini, bu mektubun ciddiyet uzak olduğunu ve önem verilmemesi gerektiğini belirtmiştir.247

6 Kasım 1919’da, Mustafa Kemal, Erzurum Müdafaa-i Hukuk cemiyetine çektiği telgrafta, İngilizler tarafından antlaşma kurallarına aykırı, hukuksuz olarak işgal edilen Urfa, Antep ve Maraş’ın kendi aralarında yaptıkları ittifakla bu sefer Fransızlar tarafından işgal edilmesi üzerine, hükümet nezdinde itilaf devletlerine protesto mesajı gönderildiğini, Fransız ve İngiliz halkları da, kendi ülkelerinde yaptıkları mitinglerle, kanunsuz ve haksız olarak Osmanlı vatanını işgal edildiğini dünyaya ilan ettiklerini, ayrıca, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti merkezleri ve şubeleri, Belediyeler, Osmanlı toprağı olan bu yerlerin Fransızlar tarafından işgal edildiğini, İtilaf devletleri elçilerine, Avrupa ve Amerikan kamuoyuna telgraflarla, bu haksız

işgalin ortadan kalkması için protestolarda bulunulmasını istemiştir.248 16 Kasım’da, Mustafa Kemal, Antep, Urfa ve Maraş’ın Fransızlar tarafından

işgali üzerine bir protesto metni yayınlamıştır. Bu metinde, bölgenin, İngilizler tarafından antlaşma kurallarına aykırı olarak işgal edilen Antep, Urfa ve Maraş’ın bu defa Fransızlar tarafından işgal edildiğini İtilaf devletlerinin, Türk milletini, vatanın en güzel yerlerinden birinden mahrum bırakmak için beraberce niyetlerinden hiç vazgeçmediklerini, Osmanlı Devletinin yedi asırlık görkemli bir tarihi olduğunu, gelişmeye ve reform yapabilecek her türlü güce ve yeteneğe sahip olduğunu görmezden geldiklerini, vatanı bölmek istediklerini belirtmiştir. İtilaf devletlerinin bu insanlık dışı davranışlarından başka, sözde adaletli ve gösterişli bir şekilde ilan edilen Mondros antlaşmasının onikinci maddesindeki Wilson prensiplerini de yok saydıklarını, Türkiye’yi bölmek için, önce Aydın’ın Yunanlılara işgal ettirildiği, oradaki halkın zulme uğratıldığı, şimdi de aynı yöntemle, Ermeniler alet edilerek,

247 a.g.e., s.118.

248 Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri (1917-1938) a.g.e., s.124.

73

Fransızlar tarafından Adana, Antep, Urfa ve Maraş’ta uygulanmak istendiği belirtilmiştir. İtilaf devletlerinin şimdiye kadar yapmış ve yapmakta oldukları muameleler şiddetle protesto edildiğini memleket ve millet için daha insani, daha adaletli davranılmaya davet edilmişlerdir. Türk Milleti bölünmeye ve esarete boyun eğmektense, millet olarak maddi manevi tüm gücüyle, kanuna uygun mücadelesini sabırla sürdürecektir. Bu kararlarda, Türk milleti tam manasıyla birlik ve beraberlik içinde olduğunu itilaf devletlerinin bilmesi gerekir. Bu mana da milletin yükselen feryadını görmezden gelmek, gayri insani davranışlara devam etmek çok vahim sonuçlara sebebiyet verebilir. Neticesi birkaç memleketle sınırlı kalmaz, tüm dünyaya yayılmasından korkulur. Tabi ki doğabilecek bu felaketin sorumluları Hak ve insanlık önünde İtilaf devletleri olacaktır. Türk milletinin kanuni yönden varlığını muhafaza etmekten başka bir amacının olmadığı bu beyanlarla anlaşılmalıdır. Bu meşru müdafaa hakkının, haksızlıklara karşı duracaklarından Avrupa ve Amerika halklarının göz önünde bulundurması Türk milletinin talebidir.249

Atatürk’ün 25 kasım 1919’da Erzurum 15.kolorduya gönderdiği istihbarat raporunda, Ermenilerin halen üç birliğinin olduğu, gönüllülerden kurulu dördüncü bir birlik daha kurmak istedikleri, ancak savaşacak pek kimse bulamadıklarını; askeri birliklerinin toplamı sekizyüz kişi olup, iki tabur, iki alaydan kurulu olduğu her taburda dört makineli tüfek, iki adet hafif top, ayrıca Ermeni ordusunda toplam dört sahra topu olduğunu bildirmiştir. Ermenilerin komutanının eski Rus generali Nazariekov olduğu, İtilaf devletlerinin himayesinde olan, Bolşeviklere karşı savaşan Rus Denikin’in kuvvetlerinin gemilerle Batum’a nakledileceği, şehirde İngiliz kuvvetlerinin de olduğu, şehrin savunmasının toplarla güçlendirilmeye çalışıldığı belirtilmiştir. 250

1 Aralık 1919’da, Paris antlaşmasına gitmek için Suriye’ye hareket eden, Suriye Ermenistan yüksek komiseri F.G.Picot, Türklerin düşüncelerini yakınen öğrenmek, fikir alışverişinde bulunmak için Sivas’a gelmiş; kendisine Sivas Kongresi bildirisinde yer alan; Kilikya, Urfa, Maraş ve Antep’in antlaşmaya aykırı olarak işgal edildiği, Ermenilerin halka yaptığı eziyetler, Fransızların Osmanlı

249 a.g.e., s.135.

250 a.g.e., s.49-50.

74

devleti memurlarına yaptıkları onur kırıcı muameleler şiddetle protesto edilmiş; bu haksız işgalin bertaraf edilmesi için maddi manevi her türlü gücün sarfedileceği bildirilmiştir. Komiser, cevap olarak Ermenilerin işgal ettikleri yerlerden çekilebileceğini ayrıca Türklere maddi çıkar karşılığında, Maraş, Antep, Urfa ile beraber Kilikya’dan Fransızların tahliye olabileceğini, bununla birlikte diğer devletlerin işgalleri hakkında hakemlik yapabileceğini gizli kalmak kaydıyla bildirmiştir. Buna karşılık, Adana, Urfa, Maraş ve Antep’de Fransızlara karşı Müslüman halkın silahlı bir isyan çıkartılmamasını rica etmiştir. Atatürk, Ermeniler tarafından bir tahrik olmadığı müddetçe Müslüman halkın herhangi bir saldırı girişiminin olmayacağını, olduğu takdirde mesuliyetin onlarda olacağını belirtmiştir.

Bu bilgilerin gizli kalmasının çok önemli olduğunu; görüşmeden edinilen intiba, Fransızların doğuda Türklerin lehine hareket edecekleri yönünde olduğudur.

Picot’un ziyareti, Türklerin milli düşüncelerini öğrenerek kesin bilgilerle Paris’e gitmekti. Atatürk bu şartlara uygun olarak, milli teşkilatların eskisinden daha özenli bir şekilde örgütlenmesi ve gelişmesine gayret etmek ve iş sonuçlanana kadar, silahlı bir tecavüze mahal vermemek gerektiğini belirtmiştir. Devletin içişlerine, jandarma ve polise antlaşma kurallarına aykırı hareketlerin hem hükümet hem halk nezdinde şiddetle protesto edilmesi bu dönem ki menfaatlere en uygun yol olacağını belirtmiştir.251

8 Aralık 1919 tarihli telgrafta, Mustafa Kemal, Urfa müftüsüne, Urfalıların dinlerine ve hilafet makamına bağlılığını ve vatanları uğruna her fedakarlığı göze olan kimseler olduğuna tarih şahittir beyanında bulunmuştur. Mutasarrıflığa da gönderilen tebligatta, vatanı haksız bir şekilde işgal etmiş Fransızların durumlarının geçici olduğu; Allah’ın izniyle oraların tamamen temizleneceğine inancın tam olduğunu, bu beyanda etkileyici bir siyasi girişimin olduğu; buna göre Ermeni ve Fransızlardan bir tahrik olmadığı müddetçe, silahlı bir harekete kesinlikle kalkışılmaması, ancak vatanın geleceği olan milli birliğin sağlamlaştırılması, milli teşkilatların düzenleme ve takviyesi için gayretli, din ve namus uğruna çalışılmasını

251 a.g.e., s.141-142.

75

şart olduğu; gereken zamanda, gereken kişilere gizli talimatlar verilebileceği belirtilmiştir.252

15 Aralık’ta, bu sefer Urfa mutasarrıfı Ali Rıza beye gönderilen talimatta Mustafa Kemal, her Müslüman gibi amacın vatanın kurtuluşu olduğunu, Osmanlı’nın şeref ve haysiyeti korumak için herkesin elinden geleni yapmasını, antlaşmalara, beynelminel hukuka aykırı en ufak bir davranışı protesto etmekten çekinilmemesini, milli teşkilatın güçlendirilmesi, Fransızların Müslüman halka asla eziyet ve haksızlık yapmayacağını, Osmanlı memurlarına kanunsuz işlem yapmayacaklarını, Ermeni çetelerin işgal ettikleri bölgelerden çekileceklerine dair söz verildiğini buna göre Müslüman halkın ve milli teşkilatın silahlı bir saldırıda bulunmaması gerektiğini bildirmiş; ancak Fransız ve Ermenilerden herhangi bir saldırı söz konusu olursa, her türlü karşılığın kanuni olduğunu ve çok yakında antlaşmaya aykırı olarak işgal edilen yerlerin de boşaltılacağını belirtmiştir.253

Diğer taraftan Kilis’teki Fransız komutan Müslüman halka bir bildiri yayınlamış, bu bildiride üzerinde tabanca taşıyan kişilerin sorgusuz sualsiz kurşuna dizileceğini, karmaşada bir Fransız askeri yaralanır ya da ölürse Müslüman halktan iki kişinin kura çekilerek kurşuna dizileceği, şayet bir mekandan ateş açılırsa, o mekanın derhal yıkılacağını, herhangi bir olay çıkması durumunda Osmanlı memurlarının göstericilere silahlı karşılık verilmesi talimatı verilmiştir. Bunu üzerine 4 Ocak 1920’de Mustafa Kemal’in Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine gönderdiği telgrafta, bu bildirinin Anadolu kadınları Müdafaa-i Milliyet Vatan Cemiyeti tarafından itilaf devletleri elçilerine protesto edildiğini bildirmiştir. En vahşi kavimlerde bile bu insanlık dışı uygulamanın olamıyacağını bütün devletlere bildirilmesi gerektiğini beyan etmiştir.254

29 Ocak 1920’de, Mustafa Kemal, Fransız ve Ermenilerin Maraş’ta Müslüman halka katliam yaptığını, bu cinayetlere son verilmesi için yabancı temsilcilere duyurulması, mitingler yapılmasını, Maraş halkının bu faaliyetlerden

252 a.g.e., s.143-144.

253 a.g.e., s.147-148.

254 a.g.e., s.15.

76

haberdar edilmesini bildirmiştir.255Türklerin savaştaki üstünlüklerini kavrayan Fransızlar, İngilizlerin kasıtlı olarak Kilikya bölgesini kendilerine bırakıldığını, bu bölgede Fransızların yıpranacağının hesap edildiği, diğer yandan İngilizlerin Yunanlılarla birlikte Batı Anadolu’yu işgal edeceğini düşünüyorlardı. Ermenilere karşı azalan güvenleri, Fransız kamuoyunun harpten bıkması, insan kayıpları ve artan savaş masrafları, Fransızları uzlaşmaya yöneltmiştir.256

Nitekim, 8 Şubat 1920’de Mustafa Kemal 15.kolordu komutanlığına gönderdiği telgrafta Fransız Amiral Le Bon’un, İngilizlerden gizli olarak Karadeniz limanlarından herhangi birinde, kendisi ile görüşmek için başkentte defalarca teşebbüs ettiklerini ve bu görüşmelerde ne gibi şartların öne sürüleceğini öğrenmek istedikleri belirtmiştir. Fransızlar, Osmanlı Devletinde açık bir siyaset uyguladıklarını, Türklerle gerçekten anlaşmak istiyorlarsa öncelikle işgal ettikleri Kilikya, Maraş, Antep, Urfa’yı terk etmeleri gerektiğini, bu şartlara uyulduğu takdirde siyasi ve ekonomik görüşmelere başlanabileceği ancak mevsim dolayısiyle Karadeniz’de görüşmenin zor olacağı, Amiral Ankara’ya gelirse görüşülebileceğini belirtmiştir.257

13 Şubat 1920’de Mustafa Kemal, Sivas Müdafaa-i hukuk cemiyetine çekilen telgrafta, 9 Şubat gecesi, Badilli aşiretinin Urfa’da Fransız hakimin bulunduğu binaya saldırdığını, çıkan çatışmada Fransızların dört ölü verdiğini, binadaki Fransız bayrağının indirilerek yerine Türk bayrağı çekildiğini, binadan elde edilen ganimet ise aşirete dağıtıldığı ve tüm Urfa ahalisinin Kuvayi Milliye’ye katıldığı belirtmiştir.258

Atatürk’ün 4 Mayıs 1924 yılında bir Amerikan gazetesine verdiği bir röportajda; İmparatorluk sınırları içinde her milletin kendi lisanını serbestçe konuştuğunu, kendi dinlerini ibadethanelerinde serbestçe uyguladıklarını, ayrıca cemaatlerin, kendi dini okulları ve liselerinin olduğu ancak bu okulların bir ihanet şebekesi olarak çalıştığını belirtmiştir. Ermenilerin kilise ve okullarının da hain

255 a.g.e., s.186.

256 Mehmet Saray, Atatürk’ün Konuşma ve Yazışmalarında Ermeni Sorunu, AAM, Ankara 2010, s.41.

257 a.g.e., s.200.

258 a.g.e., s.207

77

yatağı olduğu, Türk topraklarında açıkça müstakil bir kraliyet hayali peşinde olduklarını, Müslüman Arapların bile, kendi okullarında Türk dilini ihmal ettiklerini belirttikten sonra, İngiltere, Fransa, Amerika veya herhangi bir milletin, kendi memleketlerinde böyle bir durumla karşılaştıklarında nasıl bir tavır takınacaklarını merak ettiğini sormuştur.259

Mustafa Kemal, sadece Ermenilerin değil, diğer Osmanlı tebaasından olan, Balkan ve Asya topraklarında refah içinde yaşamış ve hiçbir şekilde dini ve lisanına karışılmamış ancak daha sonradan bağımsızlık hayaline dalmış olan halklar için de konuşmuş ve bunların büyük devletlerce kurgulanmış bir oyun olduğunun altını çizmiştir.

259 Mehmet Saray, a.g.e., s.199-200.

78 SONUÇ

Asırlardır 20 milyon km2 topraklara hükmetmiş, beş denize kıyısı olan Osmanlı Devleti, 19.yüzyılının sonlarından itibaren siyasi durumu ve askeri gücünün de zayıflamasıyla topraklarını kaybetmeye başlamış; 1912 ve 1913 Balkan savaşları ardından Arnavutluk, Makedonya ve Trakya’nın bir kısmı elden çıkmış, 1914 yılına gelindiğinde, önceleri Macaristan’a sınır komşu topraklarından geriye sadece Trakya’da küçük bir bölge kalmıştı. Toprak kaybı bir hayli büyüktü. Bir milyonyüzbin km kare toprak kaybedilmişti. Üç cephede, Çanakkale ,Kafkasya ve Suriye–Filistin bölgesinde ölüm, kalım savaşı veren Osmanlı ordusu, bu savaşlarda sadece İtilaf güçleriyle değil, Yeni Zelanda, Avustralya, Hindistan, Gürcü, Arap, Sırp, Yunan, Bulgar, askerleriyle de savaşmıştı. Bu dönemde, Avrupalı, Amerikalı siyasi ve finans çevrelerin ihtirasları, daha fazlaya sahip olma hırsları neticesinde ortaya çıkarılmış Ermeni sorunuyla; Osmanlı Devleti, Berlin Antlaşmasına katılan Emperyalist devletlerle topraklarını koruma mücadelesi devam ediyordu.

Emperyalist devletlerden Ermenilerle kültürel ve ekonomik yönden en yakın olan Fransa’nın Türkiye’ye karşı ilgisinin bir çok sebebi vardı. Öncelikle Osmanlı’da ki yatırımları oldukça fazlaydı; şöyle ki 1890 yılı başlarında yaklaşık 1300 km demiryolu imtiyazına sahipti, diğer yandan Türkiye’nin parçalanmamasını istemesinin en önemli sebebi Düyun-u Umumiye borçlarının yarısından fazlasının kendilerine olan borçlarıydı. Osmanlı parçalanırsa o alacakları kurtarmak oldukça zor olabilirdi. Diğer önemli sebep, Fransa’nın, Mezapotamya ve Akdeniz havzasının yeraltı ve yerüstü zenginliklerine, rakibi İngiltere’ye nazaran daha fazla hak sahibi olabilmekti. Daha sonra, bu çalışmada anlatılan ve günümüzde hala günceliğini koruyan 1916 Sykes-Picot antlaşmasına göre, Ortadoğu ve Anadolu topraklarını, Fransa ve İngiltere aralarında anlaşarak kendi çıkarlarına göre paylaşmak istemişlerdir.

79

Bu siyasi konjonktür içinde Ermeniler de İtilaf devletleri safında bağımsız bir Ermenistan devleti kurma hayalleriyle, Doğu Anadolu’da Rus uniformalarıyla 6 Ermeni alayı, Kilikya’da Fransız üniformalarıyla 1 Ermeni alayı Türklerle acımasızca savaşmış; buna karşılık, Pierre Loti’nin de belirttiği gibi Doğu’nun en saf ve dürüst halkı olan Türkler de kendi vatanlarını korumak için ellerinden geleni yapmak zorunda kalmışlardı. Diğer taraftan kaybedilen Rumeli topraklarından, Anadolu’ya göç eden, oradaki Hiristiyanlardan gördüğü acıyı zülmü unutmayan Balkan halkı, İttihatçıların da desteğiyle, biraz intikam biraz da kayıplarının telafisi düşüncesiyle, vatan haini olarak gösterilen Ermenilerle kıyasıya savaşmışlardır.

Nihayetinde 1922 yılında Türklerin galibiyetiyle sonuçlanan Kurtuluş savaşı sonra imzalanan Lozan antlaşmasında Türk tarafı, İtilaf devletlerinin ısrarlı tutumlarına karşı Ermeni sorunu tartışmalarına karşı çıkmış, sonuç olarak bağımsız Ermenistan ve Kürdistan hayalleri sona ermiştir. Neticesinde 50 yılı aşkın süren bu meselede Türkler ve kadim dost Ermeniler büyük zarar görmüş; her iki tarafta binlerce kayıp vermiştir. Aradan 50 yıla yakın bir süre geçtikten sonra Ermeni terör örgütlerinin de etkisiyle (Asala) bu meseleler tekrar açılmaya çalışılmaktadır.

Günümüzde de, ülkemizde geçtiğimiz yıllarda yaşanan çözüm süreciyle ayyuka çıkan Kürt meselesi, yüzyılın başındaki Ermeni meselesiyle yakın benzerlikler gösterdiğini göz ardı etmemek gerekir.1908 yılında 2.Meşrütiyetin ilanıyla, başlatılan reform hareketlerinin ertesi yılında Adana olayları baş göstermişti.

Adana Ermeni piskoposu Muşeg, meşrutiyetin getirdiği serbest ortam etkisiyle, kilise, okul ve meydanlarda konuşmalar yaparak halkı ayaklanmaya, Ermeni Kilikya krallığını kurmaya teşvik etmişti. Provokasyonlar neticesinde ortaya çıkan olaylarda binlerce kişi hayatını kaybetmişti. Aynı provokasyonlar şimdi de sürmekte olayların benzerleri yaşatılmak istenmektedir. Bu bölgede asırlardır bir arada yaşayan kadim halkların bilinçlenerek muhtelif devletlerin oyuncağı olmamak için ortak gayret sarfetmeleri gerekir.

80

2. Dünya savaşı bitiminden sonra ortaya çıkan Almanların Yahudilere uyguladığı soykırımı, Türklerin Ermenilere de yaptığı iddiasıyla Ermeni diasporasının, kiliselerin, siyasi kuruluşlarının yaptığı lobi faaliyetleri neticesinde bir çok ülke 24 Nisan 1915 sözde Ermeni Soykırım günü ilan etmiştir. Ermenilerin nasıl ittifaklara girdiklerini, bir Ermenistan kurma hayalinde olduklarını bu tezimde anlatmaya çalıştım. Osmanlı o siyasi konjonktür de topraklarını korumak için savaşmış yüzbinlerce kayıp vermiştir. Ermenilerin şu anki meseleleri de sözde soykırımı kabul ettirmek, hayatlarını kaybedenler için tazminat, sonuç olarak da Türkiye’den toprak talebinde bulunmaktır.

Atatürk’ün yurtta sulh, cihanda sulh ilkesiyle kurulan yeni Türkiye’si 80 milyonluk genç, eğitimli, bilinçli nüfusuyla, 20.yüzyıl başındaki Türkiye’sinden çok farklıdır. Bölgesinde güçlü dominant konumundan rahatsız olan ülkelerle her kulvarda mücadele halindedir. Yüzyıl önceki ittifakların benzeri şekilde daha başka aktörlerin de (İsrail) devreye girmesiyle, Türkiye baskı altına alınmak, kuşatılmak istenmektedir. Ancak Türkiye, sadece bölgesinde değil, dünyada da güçlü ve sözü geçen ülke olmaya çalışmaktadır. Türkiye diğer ülkelerle olduğu gibi Ermenistan’la da komşuluk ilişkilerini gözeterek uzun vadeli, milli stratejilerle, tarihte yaşananları hiçbir zaman unutmadan, menfaatlerine uygun dostane ilişkiler kurarak bölgedeki gücünü artırarak koruması gerekir.

81 KAYNAKÇA

A. ARŞİV, RESMİ YAYINLAR

Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri (1917-1938) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 1991.

DİLAN Hasan, Fransız Diplomatik Belgelerinde Ermeni Olayları Cilt 1, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2005.

ERMENİ KOMİTELERİ, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, Yayın no:48, Ankara 2001.

OSMANLI ARŞİVİ DAİRE BAŞKANLIĞI, Başbakanlık Basımevi, Osmanlı Belgelerinde Ermeni Fransız İlişkileri, Yayın No:61, Ankara 2002.

B. MAKALELER

AYDIN Mehmet, ’’Türkiye’ye Yönelik Katolik Misyonerliğin Dünü ve Bugünü’’, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, Ensar Neşriyat, İstanbul 2005, s.107.

BOZKUŞ Deveci Yıldız, ’’Yayınlanmış Olan Osmanlı Arşiv Belgelerinde Ermeni Fransız İlişkileri’’, Hoşgörüden Yol Ayrımına Ermeniler, C.IV, Erciyes Uni.

BOZKUŞ Deveci Yıldız, ’’Yayınlanmış Olan Osmanlı Arşiv Belgelerinde Ermeni Fransız İlişkileri’’, Hoşgörüden Yol Ayrımına Ermeniler, C.IV, Erciyes Uni.