• Sonuç bulunamadı

Ermenilerin menşei ile ilgili kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte bir çok görüş tarihi araştırmalarda mevcuttur. Bu konuda çeşitli görüşler ileri sürülmüş;

Ermenilerin Urartu, Hitit, Nuh peygamberin soyundan hatta Turan ırkından geldikleri yolunda görüşler de ortaya atılmıştır.

Ermenilerin yaşadıkları topraklara neden Ermenistan denildiği hakkında kaynaklarda belgelenmiş herhangi bir kayda rastlanmamıştır. Bazı eski dönem Ermeni tarihçileri, mesela Khoren’li Moise, Ermenileri, Urartu’lular olarak görüp, Ermenistan isminin de Urartu kralı Aramu’dan geldiğini ileri sürmüştür.1

Bir kısım Ermeni tarihçileri, Ermenilerin kökenini Nuh peygamberin torunlarından Hayk’a dayandırmaktadır. Bu görüşe göre Nuh’un gemisi tufanda Ağrı (Ermenice Masis) ya da Ararat Dağı’na oturmuştur. Tufan sona erdikten sonra Nuh’un torunlarından bir kısmı Ararat çevresinde kalırken diğer kısmı Mezopotamya bölgesine göç etmişlerdir. Nuh peygamberin dağılan torunlarından Hayk ilerleyen yıllarda tekrar Ararat bölgesine döndüğü daha önce burada ikamet edenlerle birleştiği söylenmektedir.2

Ermeni kelimesine ilk önce, Pers kralı “I Darius (M.Ö.521-485) (Dara) ”un yazıtlarında rastlanmıştır. Bu devirde, yazılan eserlerde “Harminiye, Harminiyap, Armina, Arminiya” kelimeleri sık kullanılmıştır. Ayrıca yine Dara devrinde, İran’da bulunan Bistin Anıtı üzerindeki yazılarda da “Armenia” kelimesine rastlanmıştır.3 Aramca dilinde ‘’yukarı, dağlık bölge’’ anlamına gelen Armenia’nın Anadolu’da Muş ve Ahlat bölgelerini içine alan yerlerin kastedildiği anlaşılmaktadır.4

1 Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Bilgi Yayınevi,İstanbul 2012, s. 21.

2 Cafer Ulu, Türkiye Cumhuriyeti’nde Ermeniler, AAM, Ankara 2009, s.2.

3 Kamuran Gürün, a.g.e., s.101.

4 Hasan Dilan, Fransız Diplomatik Belgelerinde Ermeni Olayları, C.I, TTK, Ankara 2005, s.22.

4

Ermeniler Türk hâkimiyetine girmeden önceki dönemlerde Pers, Makedonya, Roma, İran, Bizans ve Arap hâkimiyeti altında yaşamışlardı. X.ve XI. yüzyıllarda Doğu Anadolu ve Kafkas bölgesinde İran, Bizans ve Arap mücadelesi arasında en çok zarar gören Ermeni kavmi olmuştur. Bazı tarihçiler bu görüşleri kabul ederken bazıları etmemekte birlikte her görüş için farklı farklı yorumlar getirmişlerdir.

Görüşlerin bir olmaması ve tartışmaya açık olmasından dolayı Ermenilerin Doğu Anadolu’ya ne zaman ve nasıl yerleştiklerinin tespiti pek mümkün olamamaktadır.

İskender’den sonra da Makedonya’lılar, Selefkus’lar ve Part’lar devrinde yine bu devletlerin tayin ettiği kendilerine tabi ve sadık Ermeni valiler, beyler, feodal prenslikler memleketi idare etmişlerdi. Bundan sonraki dönemler, büyük ölçüde anarşi ile mücadeleler devri olmuştur. Feodal prensler çeşitli bölgelere hükmetmiş, ancak bu prenslikler daha ziyade etraflarındaki büyük devletlere bağımlı olarak ülkelerini idare etmişlerdi.5

Ermeniler, Pers ve Roma İmparatorlukları arasında sıkışmış, hangi devletin tabiiyeti altında iseler onlara bağlı derebeylik oluşturmuşlardır. M.S. 297 yılına kadar süren Roma-Sasani mücadelesinin bitiminde Ermeniler, önce Roma idaresi altına girmiş, daha sonra M.S 301 yılında Prens III.Tridate’ın hükümdarlığı döneminde, Aziz Surp Krikor öncülüğünde, kitleler halinde Hıristiyanlığı kabul ederek, Ermeni Kilisesini kurmuşlardır.6Böylece bu dönemde Hıristiyanlık artık Ermeni’lerin resmi dini olarak kabul edilmiştir. Kral Vram Şabuh’un (391-413) emriyle Yunan ve Kıpti alfabesinden esinlenen Mesrop Maştots tarafından yaratılan 36 harfli kendi alfabelerinden İncil’i öğrenmeleri sayesinde Hıristiyanlığın Ermeniler arasında yayılması hızlanmıştır7.

Ermenilerin Hıristiyanlığı kabul edişinde önderlik eden Lusavoriç (Aydınlatıcı) Krikor ve onun halefleri Valarsapat’a yakın Eçmiyadzin’de ikamet ediyorlardı.8Ermeniler, Osmanlı’nın üç kilise olarak tanıdığı Eçmiyadzin kilisesinin, Saint Pierre tarafından inşa edilen Roma’daki Saint Pierre kilisesinden daha eski olduğunu iddia etmektedirler. M.S.451 yılında toplanan Chalcedoine (Kadıköy)

5 Sadi Koçaş, Tarihte Ermeniler ve Türk Ermeni İlişkileri, İstanbul 1990, s.34.

6 Mehmet Saray, Ermenistan ve Türk-Ermeni İlişkileri, AAM, Ankara 2005, s.6.

7 Jean Louis Mattei,Büyük Ermenistan Peşinde Ermeni Komiteleri, Bilgi Yayın.,Ankara 2008, s.21.

8 Salahi.R.Sonyel,Osmanlı Devletinin Yıkılmasında Azınlıkların Rolü,TTK,Ankara 2014,s.240.

5

konsilinde alınan kararla Hz İsa’nın tek tabiatı( Monofizm) olduğu görüşünü savunan Hıristiyan toplulukların arasında olan Ermeniler de, bağlı oldukları Bizans kilisesinden aforoz edilmiş; onlar da bu durum üzerine ayrılmaya karar vermiş, kendi ruhani reisliğini yani bir nevi Ermeni Papalığı, Eçmiyadzin Gatoğigosluğunu kurmuşlardır.9

Ekim 640 yılında Ermeniler, Hazreti Ömer’in önderliğinde en korunaklı Ermeni kalesi Dvin (Tovin)’i zapt edilmesiyle Arapların nüfusu altına girdiler.

Arapların idaresinde Bizans’tan umdukları hoşgörüyü Müslüman Araplardan fazlasıyla görmüşlerdi.10 Şam ve Bağdat gibi İslamiyetin önemli kentlerinde serbestçe ticaret yapma imkanına da kavuşmuşlardı.

10.asırda Fırat’ın batısında, Torosların içinde, Kapadokya’nın güneyinde ,Suriye’nin kuzeyinde ve Antakya’da göç etmiş Ermeni toplulukları; Kars, Lori ,Ani ve Vaspuragan prenslikleri bulunuyordu.11Bu Ermeni topluluklarından Vaspuragan prensi Gagik, hem Arap Halifesi hem de Bizans İmparatoru tarafından 908 yılında kral ilan edildi. Güvenli bölge olarak seçtiği Van gölünde altı yılda, adanın etrafını yüksek surlarla çevirerek Ağtamar kilisesini inşa ettirmişti.12Bizans İmparatoru II.Basil 1020’li yıllarda, Vaspuragan prensi Senekherim’in yaşadığı Van civarını ele geçirerek, burada yaşayan halkı Sivas ve Urfa taraflarına sürdü. Böylece Vaspuragan Prensliği dönemi sona ermişti.13

1071 Malazgirt savaşıyla Ermenilerin yaşadıkları bölgeler Selçuklu Devletinin hakimiyetine geçti. Bu tarihten itibaren İslam felsefesine sahip Türklerle Ermeniler arasındaki ilişkiler “gayrimüslimlere karşı hoşgörü” prensibine bağlı olarak genelde olumlu bir şekilde gelişmiştir. Türkler fethettikleri yerlerde yaşayan Ermenilerin hak ve hukukunu güvence altına almışlardı.14

9 Ramazan Güllü, Ermeni Sorunu ve İstanbul Ermeni Patrikhanesi,TTK,Ankara 2015,s.10.

10 Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, TTK, Ankara 2015, s.103.

11 Louis Bréhier,Vie et mort de Byzance, Fransa 1946, s.239.

12 Saro Dadyan,Osmanlı’nın Gayrimüslim Tarihinden Notlar,Yeditepe yayınları,İstanbul 2011,s.59.

13 Ali Güler, Suat Akgül, Sorun Olan Ermeniler, Araştırma Dizisi Türkar, Ankara 2007, s.7.

14 Cafer Ulu, a.g.e., s.11.

6 1.2. Selçuklu Devleti ve Ermeniler

Ermenilerin Selçuklularla ilk temasları Çağrı Bey zamanında 1016 yılında olmuştur. Çağrı beyin komutasındaki‘’Mızrak ok ve yaydan silahları çekili olan, beli kemerli, uzun ve örülü saçlı, rüzgâr gibi uçan Türk atlıları’na” karşı koyamayan Ermeni kuvvetleri, güçlü ve korunaklı kaleleri dışında, Vaspuragan bölgesinin tüm batı kısımlarını teslim etmişlerdi.15

Bir Rum vakayi-nâmesi Türklerin Anadolu’ya eskisinden farklı olarak, bir yağmacı değil artık işgal ettikleri bölgelerin gerçek sahibi sıfatıyla girdiklerini beyan etmiştir.16

Türkler törelerinin gereği gibi davranmışlar; adalet, eşitlik ve hoşgörü içinde olmuşlar, sadece bu hoşgörü Ermeniler için değil tabiiyeti altına almış olduğu diğer tüm kavimler için de geçerli olmuştur. Türklerin gösterdiği adil ve hoşgörülü idaresinden ötürü huzurlu yaşayan Ermeniler, Selçuklu Devleti’nin otoritesi altında yaşamayı isteyerek kabul etmiş; Ermeniler, dini inanç ve kültürlerine hiçbir şekilde engel çıkarmayan Selçuklu Türklerini adeta bir kurtarıcı olarak karşılamışlar ve içtenlikle onların vasalı olmayı kabullenmişlerdi.17

Selçuklu Devleti’nin ilk Sultanı, Çağrı beyin kardeşi Tuğrul Bey ve Bizans imparatoru II. Basil’in döneminde Gürcü ve Ermeni Generalleri, Bizans ordusunda görev alıp Selçuklulara karşı yapılan savaşlara katılmışlardı. Bizans tahtına geçen IX.Konstantinos Monomachos (1042-1055), son Vaspuragan kralı II.Gagik’in topraklarını işgal etmiş, kendisini önce İstanbul’a daha sonra Kayseri’ye sürdürmüştür. Daha sonra eski ülkesi Kars ve yörelerini ele geçirmeye çalışan II.Gagik, Kayseri’de bir Bizans kıyımına girişmiş ancak yakalanarak öldürülmüştü.

Bizans, Anadolu’nun doğu bölgesinde yaşayan Ermenilere güvenmiyor, Gürcülerle anlaşmaya çalışarak burada tekrar otorite kurmak isteğindeydi.18 1048 yılında Pasin ovasında Tuğrul Bey’in komutasındaki Selçuklu ordusuyla savaşan Bizans ordusu

15 Ali Sevim, Genel Çizgileriyle Selçuklu Ermeni İlişkileri, TTK, Ankara 2002, s.4.

16 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken, İstanbul 2010, s.69.

17 Mehmet Saray, a.g.e., s.10.

18 İlyas Gökhan,’’Türkiye Selçukluları ile Kilikya Ermenileri Arasındaki İlişkiler’’,Tarihte Türkler ve Ermeniler, C.III, TTK, Ankara 2014, s.4.

7

bozguna uğratılmış; ölüm ve tutsaklıktan kurtulan birçok Bizans, Ermeni ve Gürcü askeri, Van ve Ani kalelerine güçlükle sığınabilmişlerdi.19

Tuğrul Bey’in 1063 yılında ölümünden sonra yeğeni Sultan Alparslan Anadolu’ya akınlar yapmış, Gürcistan’a girmiş; 1064’de Pakraduni Hanedanlığı’nın başkenti Ani’yi zaptetmiştir. Bunun akabinde, buradan Rupen önderliğinde Kilikya’ya göç eden Ermeni’ler, 1080 yılında Küçük Ermeni krallığını kurmuşlardır.20 Bu krallık, kuvvetli devletlerle çevrili olmasına rağmen 1375 yılına kadar mevcudiyetini sürdürmüş; o tarihten itibaren Memlukluların hakimiyetine girmişti.21 Selçuklular bölgede hâkimiyetlerini artırarak birçok kale ve kentleri fethetmiş ve bölgedeki Ermeni ve Gürcü yöneticilerine yıllık vergi ödemesini şart koşmuştu. Sultan Alparslan, 1071 Malazgirt (Manzikert) ve devamında Anadolu’ya yapmış olduğu akınlar ile Bizans’ı zayıflatarak, birkaç sene içerisinde Marmara denizine kadar ilerlemişlerdir. Malazgirt savaşı sonucunda bölgede bulunan Müslüman ve Hıristiyan kavimlerinin Selçuklu tabiiyetine girmesiyle Anadolu Türkleşmeye başlamıştır, denilebilir. Anadolu’ya Türklerin yerleşmesiyle, Ermeni kavimleri güneye doğru, Kilikya, Urfa, Maraş bölgelerine doğru göç etmişlerdir.

Ermeni vekayinâmecisi Urfa (Edesa)’lı Mathias: “İktidarsız ve kadınlaşmış iğrenç Rum milleti, Ermenistan’ın en cesur evlatlarını yurtlarından kopartıp dağıttılar; milletimizi tahrip edip Türklerin istilasını kolaylaştırdılar” ifadeleri Ermeni kavminin, Bizans hakkındaki düşüncelerini ve Anadolu’nun fetih sebebini ortaya koymuştur.22

Diğer yandan, Bizanslılar ülkesinde yaşayan kavimlere özellikle Ermenilere zülüm ediyorlar, ağır vergiler ödemeye zorluyorlardı. Ermenilerin o günlerdeki durumunu Ermeni tarihçi Lastivertli Aristakes açıkça anlatmıştır.23 Bizans’ın Ermenilere karşı düşmanca tavırları sonucu Ermenilerin Selçukluların himayesini kabul etmeleri kolay olmuştur. Bu savaşta Bizans tarafında olup daha sonra saf

19 Ali Sevim, a.g.e., s.5-6-7.

20 Jean –Paul Roux, Dinlerin Çarpışması, Kabalcı Yayıncılık, İstanbul 2012,s.175.

21 Gürbüz Evren,Uluslararası Ermeni Sempozyumu,İstanbul Uni. Rektörlüğü, İstanbul 2001,s.272.

22 Osman Turan, a.g.e., s.49.

23 Salahi.R.Sonyel, a.g.e., s.1.

8

değiştirip Sultan‘ın tarafına geçen 3 Ermeni Prensi’nin durumu da olayların göstergelerinden biridir.

Melikşah döneminde ise Ermenilere karşı adil bir yönetim sağlanmış;

yaşadıkları bölgeler imar edilmiş ve ibadethaneleri, can ve mal güvenliği Selçuklu devletinin himayesi altında olmuştur. Melikşah’ın görevlendirdiği Azerbaycan Genel Valisi Kutbuddin İsmail, Ermenilerin ödediği bazı vergileri kaldırmış, memleketlerini himaye ederek bütün Ermeni kilise ve manastırları da Selçuklu devleti adına himayesi altına almıştı.24 Ermeniler bu hoşgörü ortamından dolayı Selçuklu’nun sadık gayrimüslim tebaası olarak yaşamış ve herhangi bir isyan hareketine kalkışmamışlardı. Sultan Melikşah için, Ermeni tarihçi Urfa’lı Mathias 129.kroniğinde, “Sultan’ın yüreği Hıristiyanlara karşı sevgi ve iyilikseverlikle doludur. İsa’nın çocuklarına iyi muamelede bulunmuştur ve Ermeni halkına huzur, barış ve mutluluk getirmiştir” demiştir25. Dönemin Ermeni patriği Basile, 1090 yılında Sultan Melikşah’ın kılise manastır ve rahiplerden vergi alınmıyacağına dair bir ferman yayınladığını belirtmişti.26

Bizans generali Ermeni asıllı Ortodoks Philaretos, Maraş, Urfa, Harput ve Antakya civarını etkisi altına alarak bölgede Kilikya Ermeni Prensliğini kurdu.

Ermeni asıllı olmasına rağmen Süryani ve Gregoryen Ermenilere zülüm etmekten alıkoymamıştır. Onun zalim otoritesinden kurtulmak isteyen Hıristiyan halkının yardım istediği Anadolu Selçuklu devleti kurucusu Süleyman şah 1085’de Antakya’yı fethedince, Philaretos kaçarak Maraş’a yerleşmişti.27 Ertesi yıl Urfa, Türkler tarafından fethedildiğinde, tüm Ermeniler Selçuklu tabiiyetini tanımak zorunda kalmıştı. Ancak aynı yıl (1086) içinde Süleyman Şah, Suriye Selçuklu Devleti Hükümdarı Tutuş’la yaptığı muharebede hayatını kaybedince Ermeniler Selçuklu tabiiyetinden çıkıp varlıklarını Haçlılara dayanarak sürdürmeye çalıştılar.

Selçukluların idaresine geçmiş topraklarda, Hıristiyan halklar, Bizans’ın baskıcı yönetimlerinden yılarak, büyük şehirlere göç etmişlerdi. XI. yüzyıldan sonra boşalan

24 Ali Sevim, a.g.e., s.13.

25 Salahi R.Sonyel, a.g.e., s.2.

26 İlhan Türkmen,’’Selçukluların Gayritürk Unsurlara Uyguladığı Höşgörü ve Adalet Politikası’’, Tarihte Türkler ve Ermeniler, C.III, TTK, Ankara 2014, s.134.

27 İlyas Gökhan,a.g.e., s.5.

9

bu bölgelere Müslüman unsurlar yerleşmiş; daha önce Bizans tarafından batıdan göç ettirilen bazı Hıristiyan kavimler de Anadolu’da bulunuyorlardı.28

Sultan I.Kılıçarslan (1092-1107), kendi tebaası Ermenilere karşı adil davranmış, İslam, Hıristiyan mücadelesinin, Bizans ve Haçlılara karşı yoğun sürdüğü dönemlerde bile Ermeni ve diğer Hıristiyan halklar barış ve huzur içinde yaşamış, Elbistan Ermenileri de onun tebaasını kabul etmişlerdi.29 Onun ölümü dolayısıyla Urfa’lı Mathias “Sultanın ölümü sebebiyle Hıristiyanlar, büyük bir matem tuttular, çünkü o yüksek karakterli, cömert bir zattı” demiştir.30

I. Mesut zamanında Kilikya Ermeni Prensi olan II. Toros Adana ve Tarsus’u işgal etmiş; bölgeyi kurtarmak için gönderilen Bizans kuvvetleri de yenilince buradaki Bizans hakimiyeti sona ermişti. Bunun üzerine harekete geçen Sultan Mesut, Toros’a elçi göndererek; “Biz senin memleketini tahrip etmek için gelmedik.

Bize itaat edip cebren almış olduğun toprakları imparatora iade et. O zaman bize bir evlat bir dost olacaksın’’ şeklinde haber göndermişti. Ermeniler bu tekliften dolayı büyük bir sevinç duymuşlardı.31 Selçuklular yaşadıkları yerlere Müslüman kültürünü de yerleştirmiş; I.Mesut’un yaşadığı dönemde Ermenilerden ele geçirilen bölgelere Hıristiyanlar çoğunluk olsa bile Müslüman Türk kültürü gelişmiş; yanı sıra 77 adet cami yaptırılmıştı.32

I.Mesut’un vefatından sonra başa geçen II. Kılıçarslan, Danişmentli Yağıbasan ile anlaşmazlık mücadelesi sürerken bundan istifade eden II.Toros’un kardeşi Stefan, Maraş Selçuklu emirinin bir Ermeni köyüne saldırmasını bahane ederek Maraş’ı işgal edip Hıristiyan halkı öldürüp mal ve mülklerine el koymuş ve şehri yakıp yıkmıştır. Bunun üzerine Kılıçarslan harekete geçerek Maraş’ı ele geçirmiştir.33

28 Mehmet Şeker,’’Selçuklular ve Osmanlılar Döneminde Ermenilerle Bir Arada Yaşama Örneği’’, Tarihte Türkler ve Ermeniler, C.III, TTK.Ankara 2014, s.151.

29 Ali Güler, Suat Akgül, a.g.e., s.10.

30 Ali Sevim, a.g.e., s.20.

31 Urfa’lı Mathias, vekayi-namesi, TTK, Ankara 2000, s.307.

32 Ali Güler, Suat Akgül, a.g.e., s.16.

33 Ali Sevim, a.g.e., s.23.

10

Bizans döneminde topraklar feodal kesime aitti. Ne devlet ne de halk bu toprakları kullanma hakkına sahip değildi. Selçuklular ele geçirdikleri toprakları devletleştirerek, işletme hakkını köylülere devretmiş. Buna karşılık Müslümanlardan, öşür, zimmilerden haraç ayrıca cizye almaya başlamıştı.34 Bizans, Ermenilere karşı baskı ve dini inançlarına müdahalede bulunurken bölgede hüküm süren ve büyüyen Selçuklu Devletini, Ermeniler kurtarıcı olarak görmüşlerdir.

Selçukluların hiçbir döneminde Ermenilere karşı zulüm yapılmamış ve zorla tabiiyete alınmadığı yukarıda belirttiğimiz üzere kaynaklarla sabittir. Ermeni krallıkları ve prenslikleri Selçuklu devletinde siyasi olarak da bağımsız kalmışlardır.

Ermeniler, Selçuklu döneminde elde ettikleri dini, kültürel ve ekonomik imtiyazları iyi kullanarak hem varlıklarını rahatlık içinde devam ettirmişler, hem de Türk kültür ve uygarlığı ile kaynaşarak genelde mutlu ve refah dolu bir hayat sürdürmüşlerdir. Selçuklulardan sonra Harzemşahlar, İlhanlılar, Timurlular, Karakoyunlular ve Akkoyunlu Türkmen Devletleri’nin idaresi altında Ermeniler, bazı problemlerle karşılaşmalarına rağmen, yaşamlarını güvenli bir şekilde devam ettirmişlerdir.35

1.3. Osmanlı Devleti ve Ermeniler

Osmanlı Devleti kurulduğunda Ermeniler Kilikya, Doğu Anadolu ve Kafkaslarda küçük krallık ve beylikler halinde yaşıyorlardı. Osmanlı Devleti gayrimüslimleri İslam hukukuna göre zımmi statüsüne koymuş böylece dinlerini değiştirmeden Osmanlı Devleti’nin koruması altına almışlardır. Ayrıca Millet sistemini benimseyen Osmanlı Devleti Müslüman ile gayrimüslim tebaanın aynı topraklarda yaşayıp farklı hukuk düzeni ile yargılanmasına imkan vermiştir.

Onların yaşamları, özgürlükleri, malları, dinleri, eğitim ve dilleri, özel vergiler karşılığında ve Müslümanlardan daha aşağı bir statüyü kabullenmek şartıyla güvence altına alınmıştı36

34 İlhan Türkmen, a.g.e., s.130.

35 Mehmet Saray, Ermenistan ve Türk-Ermeni İlişkileri, AAM, Ankara 2005, s.10.

36 Salahi.R.Sonyel, a.g.e., s.3.

11

Osman Bey’in himayesinde, Rumlar tarafından baskı gören ve Anadolu içlerine sürülmüş olan Ermenilerin önce Kütahya dini merkezleri olmuş daha sonra, Bursa’nın 1324 yılında fethedilmesi ile dini merkezleri Kütahya’dan Bursa’ya taşınmıştır.37 Aydınlatıcı Krikor’un rahipleri olarak bilinen papazlar, 1335 yılında, Dominikanların etkisinde kalarak, Lusavoriç kilisesinden kopmuş, Roma Katolik kilisesiyle ilişki kurarak Ermeni Katolik kilisesinin temelini atmışlardır.38 Ermeniler üzerinde, İstanbul Gregoryen Patrikhanesi, Kudüs Patrikhanesi, Eçmiyadzin, Sis (Çukurova), Ahdamar Gatoğigoslukları da etkili olmuş; Katolik Papazların etkili çalışması sonucunda bir kısım Ermeni, Katolik mezhebini kabul etmiştir.

Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethinden sonra Rumların Patrikhanesine karışmamış; Anadolu’da Müslüman nüfusun yoğunluğunda azınlık halinde yaşayan Ermeniler için İstanbul’da patrikhane tahsis etmiştir. Selçuklular zamanında gördükleri hoşgörüyü Ermeniler Osmanlı hükümdarlığı zamanında da fazlasıyla görmüş; Rumlara tanınan özel hak ve imtiyazlar Ermenilere de tanınmıştır.

Ermeni tarihçisi Mikayel Çamiçyan (1738-1823) Ermeni Tarihi adlı eserinde Fatih Sultan Mehmet ve İstanbul’daki Ermeni patriği ile ilgili verdiği bilgiler birçok araştırmacının dikkatini çekmiştir. Yazara göre Osmanlı Hükümdarı Bursa’da bulunurken orada bulunan Ermeniler ile dostluk kurmuş, onların dini lideri Yovakim’e Eğer İstanbul’u ele geçirsem, seni ve Ermenileri beraberimde İstanbul’a götürüp seni onların lideri yapacağım demiştir.39 1461 yılında, Fatih Sultan Mehmet, Ermeniler için tahsis etmiş olduğu Patrikhaneye Hovakim’i (Yovakim) dini yetkili olarak Bursa’dan getirtip yerleştirmiştir. Böylece Osmanlı hükümdarı, Ermenilerin dini ve örfi kurallarına ilk defa serbest olarak sahip olmalarına fırsat vermiştir.

Bizans zamanında İstanbul’da Ermenilerin yaşadığı ve kiliselerinin olduğu bilinmekte, ancak burada patrik seviyesinde idare bir yapı olmadığı, episkopos seviyesinde ruhani liderlik olduğu bilinmekteydi. Fatih’in Episkopos Hovakim’e Patrik ünvanı vermesi hususu ise pek net değildir.40

37 Cafer Ulu, a.g.e., s.12.

38 Salahi.R.Sonyel, a.g.e., s.147.

39 Nejat Göyünç, Türkler ve Ermeniler, Yeni Türkiye Yayınları, İstanbul 2015, s.39

40 Ramazan Güllü,a.g.e.,s.10.

12

Celali isyanları ve Osmanlıların önce Safevilerle, daha sonra Ruslarla yaptığı savaşlar sonucu, Küçük Asya’da yaşayan Ermeni nüfusunun yer değişikliklerine sebep olmuştur.1600’lü yılların başında 1000 aileden oluşan Ermeni topluluğu, İran Şahı Abbas’ın zulmünden kaçarak İzmir’e yerleşmiştir.

İstanbul’a yerleşen Ermenilerin çoğu Kilikya’dan, Karaman ve Kütahya’ya oradan da Bursa’ya giden Ermenilerdi. Bunlara ilerde İstanbul’un yerli Ermenileri denmiş, daha sonra Doğu vilayetlerinden, İran ve Kafkasya’nın fethinden sonra oraları terk edip İstanbul ve civarına yerleşenlere de yabancı gözüyle bakılmıştır.

Gerek Yavuz Sultan Selim, gerek Kanuni Sultan Süleyman devirlerinde fethedilen ülkelerde yaşayan birçok Ermeni bulundukları yerlere terkederek İstanbul’a yerleşmişlerdir.41

Osmanlı Devleti toprakları içinde yaşayan Ermenilerin dinlerine okullarına karışılmamış ve Fatih Sultan Mehmet Han, Ermeni Patrikhanesi’ni kurulduğunda Patriğin Ermenilerin hem ruhani hem cismani lideri olduğunu bir hükme bağlamış ve bundan sonraki padişahlar da bu fermana bağlı davranarak Ermenilere tanınan hakları devam ettirmişlerdir. Ermeniler dağınık halde yaşayan bir toplum iken Patrikhane vasıtasıyla toparlanıp örgütlenmelerine zemin hazırlanmıştır. Küçük Asya’da yaşayan köylü Ermenilerle, İmparatorluk başkentinde hayli kalabalık yaşayan Ermenilerin yaşam tarzları ve kültürleri tamamen tezat teşkil eder. O kadar ki tamamen ayrı dünyalardan oldukları bile söz edilebilir.42Ermenilerin kendi aralarında kültürel, mezhepsel farklılıklar neticesinde zaman zaman sürtüşmeler yaşansa da Osmanlı İmparatorluğu, yıllar boyunca, Ermeni ve diğer gayrimüslim toplumların, sürtüşmelerine hakemlik etmiş ve hoşgörüyle yaklaşmıştır.

II. Mahmut döneminde Fransa’nın da etkisiyle Ermeni Katolikleri bir cemaat olarak tanınmıştır. Tanzimat dönemi Sadrazamı Mustafa Reşit Paşa, Ermeni cemaati sivil liderleri Amira’lardan43, cemaat gençlerine yurt dışında yüksek öğrenim

41 Sadi Koçaş, a.g.e., s.71.

42 Raymond Kevorkian, Ermeni Soykırımı, İletişim yayınları, İstanbul 2015, s.379.

43 Kanuni Sultan Süleyman döneminden itibaren sarraflık,mimarlık,barutçubaşılık gibi önemli görevlerde bulunan,Bab-ı Ali ile cemaat arasında iletişimi sağlayan , zengin Ermenilere verilen unvan.(Dadyan a.g.e., s.40.)

13

görmeleri için burs sağlamalarını rica etmiştir.44Onlar da XIX. yüzyılın en geçerli diplomatik lisanı Fransızca olması sebebiyle eğitim için öncelikle Fransa’yı tercih

görmeleri için burs sağlamalarını rica etmiştir.44Onlar da XIX. yüzyılın en geçerli diplomatik lisanı Fransızca olması sebebiyle eğitim için öncelikle Fransa’yı tercih