• Sonuç bulunamadı

Osmanlı Devleti kurulduğunda Ermeniler Kilikya, Doğu Anadolu ve Kafkaslarda küçük krallık ve beylikler halinde yaşıyorlardı. Osmanlı Devleti gayrimüslimleri İslam hukukuna göre zımmi statüsüne koymuş böylece dinlerini değiştirmeden Osmanlı Devleti’nin koruması altına almışlardır. Ayrıca Millet sistemini benimseyen Osmanlı Devleti Müslüman ile gayrimüslim tebaanın aynı topraklarda yaşayıp farklı hukuk düzeni ile yargılanmasına imkan vermiştir.

Onların yaşamları, özgürlükleri, malları, dinleri, eğitim ve dilleri, özel vergiler karşılığında ve Müslümanlardan daha aşağı bir statüyü kabullenmek şartıyla güvence altına alınmıştı36

34 İlhan Türkmen, a.g.e., s.130.

35 Mehmet Saray, Ermenistan ve Türk-Ermeni İlişkileri, AAM, Ankara 2005, s.10.

36 Salahi.R.Sonyel, a.g.e., s.3.

11

Osman Bey’in himayesinde, Rumlar tarafından baskı gören ve Anadolu içlerine sürülmüş olan Ermenilerin önce Kütahya dini merkezleri olmuş daha sonra, Bursa’nın 1324 yılında fethedilmesi ile dini merkezleri Kütahya’dan Bursa’ya taşınmıştır.37 Aydınlatıcı Krikor’un rahipleri olarak bilinen papazlar, 1335 yılında, Dominikanların etkisinde kalarak, Lusavoriç kilisesinden kopmuş, Roma Katolik kilisesiyle ilişki kurarak Ermeni Katolik kilisesinin temelini atmışlardır.38 Ermeniler üzerinde, İstanbul Gregoryen Patrikhanesi, Kudüs Patrikhanesi, Eçmiyadzin, Sis (Çukurova), Ahdamar Gatoğigoslukları da etkili olmuş; Katolik Papazların etkili çalışması sonucunda bir kısım Ermeni, Katolik mezhebini kabul etmiştir.

Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethinden sonra Rumların Patrikhanesine karışmamış; Anadolu’da Müslüman nüfusun yoğunluğunda azınlık halinde yaşayan Ermeniler için İstanbul’da patrikhane tahsis etmiştir. Selçuklular zamanında gördükleri hoşgörüyü Ermeniler Osmanlı hükümdarlığı zamanında da fazlasıyla görmüş; Rumlara tanınan özel hak ve imtiyazlar Ermenilere de tanınmıştır.

Ermeni tarihçisi Mikayel Çamiçyan (1738-1823) Ermeni Tarihi adlı eserinde Fatih Sultan Mehmet ve İstanbul’daki Ermeni patriği ile ilgili verdiği bilgiler birçok araştırmacının dikkatini çekmiştir. Yazara göre Osmanlı Hükümdarı Bursa’da bulunurken orada bulunan Ermeniler ile dostluk kurmuş, onların dini lideri Yovakim’e Eğer İstanbul’u ele geçirsem, seni ve Ermenileri beraberimde İstanbul’a götürüp seni onların lideri yapacağım demiştir.39 1461 yılında, Fatih Sultan Mehmet, Ermeniler için tahsis etmiş olduğu Patrikhaneye Hovakim’i (Yovakim) dini yetkili olarak Bursa’dan getirtip yerleştirmiştir. Böylece Osmanlı hükümdarı, Ermenilerin dini ve örfi kurallarına ilk defa serbest olarak sahip olmalarına fırsat vermiştir.

Bizans zamanında İstanbul’da Ermenilerin yaşadığı ve kiliselerinin olduğu bilinmekte, ancak burada patrik seviyesinde idare bir yapı olmadığı, episkopos seviyesinde ruhani liderlik olduğu bilinmekteydi. Fatih’in Episkopos Hovakim’e Patrik ünvanı vermesi hususu ise pek net değildir.40

37 Cafer Ulu, a.g.e., s.12.

38 Salahi.R.Sonyel, a.g.e., s.147.

39 Nejat Göyünç, Türkler ve Ermeniler, Yeni Türkiye Yayınları, İstanbul 2015, s.39

40 Ramazan Güllü,a.g.e.,s.10.

12

Celali isyanları ve Osmanlıların önce Safevilerle, daha sonra Ruslarla yaptığı savaşlar sonucu, Küçük Asya’da yaşayan Ermeni nüfusunun yer değişikliklerine sebep olmuştur.1600’lü yılların başında 1000 aileden oluşan Ermeni topluluğu, İran Şahı Abbas’ın zulmünden kaçarak İzmir’e yerleşmiştir.

İstanbul’a yerleşen Ermenilerin çoğu Kilikya’dan, Karaman ve Kütahya’ya oradan da Bursa’ya giden Ermenilerdi. Bunlara ilerde İstanbul’un yerli Ermenileri denmiş, daha sonra Doğu vilayetlerinden, İran ve Kafkasya’nın fethinden sonra oraları terk edip İstanbul ve civarına yerleşenlere de yabancı gözüyle bakılmıştır.

Gerek Yavuz Sultan Selim, gerek Kanuni Sultan Süleyman devirlerinde fethedilen ülkelerde yaşayan birçok Ermeni bulundukları yerlere terkederek İstanbul’a yerleşmişlerdir.41

Osmanlı Devleti toprakları içinde yaşayan Ermenilerin dinlerine okullarına karışılmamış ve Fatih Sultan Mehmet Han, Ermeni Patrikhanesi’ni kurulduğunda Patriğin Ermenilerin hem ruhani hem cismani lideri olduğunu bir hükme bağlamış ve bundan sonraki padişahlar da bu fermana bağlı davranarak Ermenilere tanınan hakları devam ettirmişlerdir. Ermeniler dağınık halde yaşayan bir toplum iken Patrikhane vasıtasıyla toparlanıp örgütlenmelerine zemin hazırlanmıştır. Küçük Asya’da yaşayan köylü Ermenilerle, İmparatorluk başkentinde hayli kalabalık yaşayan Ermenilerin yaşam tarzları ve kültürleri tamamen tezat teşkil eder. O kadar ki tamamen ayrı dünyalardan oldukları bile söz edilebilir.42Ermenilerin kendi aralarında kültürel, mezhepsel farklılıklar neticesinde zaman zaman sürtüşmeler yaşansa da Osmanlı İmparatorluğu, yıllar boyunca, Ermeni ve diğer gayrimüslim toplumların, sürtüşmelerine hakemlik etmiş ve hoşgörüyle yaklaşmıştır.

II. Mahmut döneminde Fransa’nın da etkisiyle Ermeni Katolikleri bir cemaat olarak tanınmıştır. Tanzimat dönemi Sadrazamı Mustafa Reşit Paşa, Ermeni cemaati sivil liderleri Amira’lardan43, cemaat gençlerine yurt dışında yüksek öğrenim

41 Sadi Koçaş, a.g.e., s.71.

42 Raymond Kevorkian, Ermeni Soykırımı, İletişim yayınları, İstanbul 2015, s.379.

43 Kanuni Sultan Süleyman döneminden itibaren sarraflık,mimarlık,barutçubaşılık gibi önemli görevlerde bulunan,Bab-ı Ali ile cemaat arasında iletişimi sağlayan , zengin Ermenilere verilen unvan.(Dadyan a.g.e., s.40.)

13

görmeleri için burs sağlamalarını rica etmiştir.44Onlar da XIX. yüzyılın en geçerli diplomatik lisanı Fransızca olması sebebiyle eğitim için öncelikle Fransa’yı tercih etmişlerdir. Fransa’da tahsil gören Ermeni öğrenciler, Fransız ihtilali sonucu ortaya çıkan, eşitlik, özgürlük, kardeşlik söylemleriyle oluşan milliyetçilik akımlarından oldukça etkilenmişlerdir.

1828-29 Osmanlı Rus harbinde, General F. Paskayeviç komutasındaki Rus ordusunun, Güney Kafkasya’da Ermeni’lerin en eski dini merkezi Revan ve Eçmiyadzin’i ele geçirmesiyle, Rusya, Ermeniler için yeni bir kanun çıkartmış, Eçmiyadzin Gatoğigosluğunu tüm Ermeniler’in dini lideri ilan etmişti.45 Bu dönemden sonra, Rusya’nın gerek Osmanlı Ermenileri, gerek Kafkasya’daki Ermeniler üzerinde siyasi etkileri farkedilmeye başlamıştır.

1839’da Tanzimat Fermanı ile Müslüman ve Gayrimüslimlerin hakları eşitlenmiş, ticaret ve esnaflıkla zenginleşen Gayrimüslimlere can ve mal garantisi, kendilerine has kıyafetlerle dolaşma serbestisi, kendilerine gavur gibi hakaret türü davranışlarda bulunulmasını yasaklayan kanunlar çıkartılmıştır.46

Bununla birlikte, Ermeniler gibi İmparatorlukta yaşayan diğer azınlıklar da Devlet içindeki ayrıcalıklı konumlarını zaman içinde arttırmışlardır. Patriklerin kapı kâhyaları, hükümetle temas edecek vekilleri, memurları ve hükümetten maaş alan tercümanları vardı. 47

1856 İslahat Fermanı ile de Müslüman olmayan tebaanın bütün devlet memurluklarına tayin edilebilmesi, askeri sivil okullara kabulü, vilayet, kaza, eyalet Meclislerinde ve Meclis’i Vâlâ’da temsil edilebilmeleri gibi siyasi haklar da verilmişti. Ancak bu ferman, 1856 yılında İngiltere, Fransa ve Rusya ile Osmanlı Devleti ile yapılmış olan Paris antlaşmasının 9.maddesine göre Padişahın bizzat

44 Saro Dadyan,a.g.e.,s.40.

45 Osman Köksal,’’Ermeni Meselesinin Uluslararası Gündeme Taşınmasında Kilisenin Misyonu’’, Tarihte Türkler ve Ermeniler, C.IX, TTK, Ankara 2014, s.5.

46 Mufassal Osmanlı Tarihi, C.VI ,Güven Basımevi, İstanbul 1963, s.2986.

47 Cafer Ulu, a.g.e., s.19.

14

kendisinin gayrimüslim tebaasına karşı din ve ırk farkı gözetmiyeceği teminatını vermesi, yabancı devletlerin Osmanlı’ya karşı bir zaferi olarak nitelendirilmiştir.48

İslahat Fermanı’nın devamında 1864 tarihinde çıkarılan İdare-i vilayet nizamnamesine göre, imparatorluk, vilayet, sancak, kaza, nahiye, köy ve mahalle yönetimlerine ayrılmış; bu merkezlerin idare meclislerinin hepsinde gayrimüslimlere temsil edilebilme hakları verilmiştir.49

Ermeni Patrikhanesinde toplanan Ermeni Meclis üyeleri “Ermeni Milleti Nizamnamesi” hazırlayarak 29 Mart 1863 tarihinde Osmanlı hükümetine onaylatmışlardı. Bu Nizamnameye göre Osmanlı Devleti’nde yaşayan Ermeniler, İstanbul’da faaliyet gösterecek olan 140 üyeli bir Meclis tarafından yönetilecekti.

Üyelerden 20 tanesi İstanbul’daki Ermeni din adamları arasından, 40’ı İstanbul dışından, 80’i yine İstanbul’daki Ermeniler içinden seçilecekti.50 Meclisin kurulması, Ermenilerin kendi anayasasının ve hukuk sisteminin oluşmasına, milliyetçilik akımlarının açık açık ifade edilmesine sebebiyet vermiş; kendi dil ve kültür bilinçlerinin gelişmesi sağlamıştı. Müslüman toplumdan farklı oldukları, ayrı bir millet olarak özel haklara sahip olduklarını düşünüyorlardı. Ancak Ermeni Meclisi, cemaat içindeki tartışmalar sebebiyle 1866 yılından Sultan Abdülaziz döneminde feshedilmiş;1869 yılında ikinci defa yürürlüğü giren nizamname 1891’de bu sefer Sultan II. Abdülhamit tarafından ikinci defa feshedilmiştir.51

Bu yıllardan sonra Ermeniler, Osmanlı topraklarında birçok okul açarak, bölgedeki diğer azınlıkları da kendi yanlarına çekmeye çalışmışlardır. Osmanlı Devletinde ilk resmi Ermeni okulu 1790’da Eğin’li Mıgırdiç Mirinciyan tarafından açılmıştır. Patrik Ohannes (1803-1812) döneminde, İstanbul’un bütün semtlerinde Patrikhane ve Ermeni cemiyetleri tarafından desteklenen okullar açılmıştı.52 Okulları destekleyen devletlerin, mezhepsel kültürel ve siyasi yapılarına bağlı olarak, bu okullar dini ve siyasi açıdan birbirlerinden farklı öğrenci yetiştiriyorlardı. 1871 yılında, sadece İstanbul’da 6000 civarı öğrencisi olan 48 Ermeni okulu, Anadolu’da

48 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C.VI, TTK, Ankara 2011, s.6.

49 Ali Güler,Suat Akgül, Sorun Olan Ermeniler, Ankara,Türkar,2007,s.28.

50 Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul 1984, s.157-159.

51 Saro Dadyan, a.g.e.,s.47.

52 Ersin Müezzinoğlu,’’Ermeni Azınlık Okullarının Ermeni Milliyetçiliğin Doğuşundaki Rolü’’, Tarihte Türkler Ve Ermeniler, C.IX, TTK, Ankara 2014, s.36.

15

ise 469 adet Ermeni ana ve ilkokulu mevcuttu.53 Bu okullarda başlangıçta dini ve kültürel eğitim esas alınmasına rağmen, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, Devlet’in ihmalkarlığı ve batılı devletlerin itiraz ve engellemeleriyle, Ermeni milliyetçiliğin tohumlarının atılması ve gelişmesinde kollektif yöntemler uygulandığı arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır.

Ermeniler çoğunlukla imparatorluğa itaatkar davranmış; idari, sosyal ve kültürel hayatta Osmanlı’ya önemli katkılar sağlamışlardı. Beş asır boyunca, birçok kavmin ve devletlerin bünyesinde yaşamalarına rağmen, genel olarak milli benlik ve kültürlerini korumuş ve muhafaza etmişlerdir. Ermenice yazıp Türkçe konuşan Ermeni halkı ve Türkler çoğu zaman iç içe yaşamışlar, birbirlerinin kültürlerini benimsemişler; Osmanlı devletine sadakatle bağlı olarak varlıklarını devam ettirmişlerdir. Askerlik hizmetinden muaf oldukları için ticaret, zanaat ve sanat da çok daha başarılı olmuşlar bu sebeple refah seviyeleri Müslüman topluma göre çok daha ileri durumdaydı. Osmanlı tebaası Ermeniler, Osmanlı devletinin sıkıntılı olduğu dönemlerde bile sosyal, ekonomik ve kültürel bakımdan, Osmanlı Devlet politikasından pek ciddi şikayetleri olmamıştı. Osmanlı’da, özellikle Doğu Anadolu’da Ermenilere Hiristiyan Avrupa’nın kültürel ve ekonomik desteği ve himayesiyle Ermeni toplumu kalkınmış; buna karşılık Osmanlı hükümetinin ilgisiz bıraktığı Müslüman Türk ve Kürtlerin zaten oldukça düşük olan kültür seviyeleri yüzünden, savaşların da verdiği tahribatlarla halklar arası sosyal kültürel dengeler iyice açılmış; sefalet ve cehalet içinde bulunan Müslümanlar arasında Ermeniler tarafından sömürüldükleri düşüncesi hakimdi. Bütün bunlara rağmen Anadolu Türkü yüzyıllarca beraber yaşadığı Ermeni halkına, Rumlardan daha fazla güvenmiş, itimat etmiştir. Ticaretin Ermenilerin elinde olması, tehcirden sonra bu düzenin bitmesiyle, Anadolu’nun ekonomik hayatı altüst olmuştur.

1870’li yıllarda buhranlı bir dönem yaşayan Osmanlı Devleti, Rusya ile yapılan savaşlar sonucunda, Balkanlarda Karadağ, Sırbistan, Romanya‘nın

53Remzi Kılıç,’’Osmanlı Devleti’nde Amerikan Misyonerlerinin Ermeni Okullarında Ermeni

milliyetçiliğine Etkileri’’, Hoşgörüden Yolayrımına Ermeniler, C.IV. Erciyes Uni.yayınları, Kayseri 2008, s.73.

16

bağımsızlığını, Bulgar Prensliğinin oluşumunu, Doğu’da Kars, Batum, Ardahan ve Doğu Beyazıt’ın Rusya’ya verilmesini, 3 Mart 1878 Ayastefanos antlaşmasıyla kabul etmişti. Bu dönemde, 1864-1878 yılları arası, Osmanlı Devletinde bulunan Rus büyükelçisi General İgnatiev’in Osmanlı’yı, uluslararası siyasette yalnız bırakmasına sebep olan usta diplomasisi, Padişahın yönetimdeki tecrübesizliği, dönemin sadrazamı Mahmut Nedim Paşa’nın Rusya’ya olan zaafı, Osmanlı devleti tarihinde en ağır antlaşmalarından birini imzalatmasına sebep olmuştur. Bu şartlar altında bir de Ermenilerle de sorun yaşamak istemeyen Sultan II. Abdülhamit, Rusların Ermenileri de kışkırtmaması için, ıslahat yapmaya hazırdı.54 Bu dönemde İngiltere’de Osmanlı aleyhtarı Gladstone ‘un iktidara gelmesi, İngilizlerin de Ermeni meselesine bakış açısını değiştirmiştir. Fransa, İngiltere ve Rusya’nın destekledikleri Ermeni komitelerinin de kışkırtmasıyla çıkan olaylarda, yüzlerce yıldır Müslüman halka iç içe yaşadıkları huzurlu yaşam sona ermişti. 20.yüzyıl başlarında, 1877-78 Rus harbi yenilgisi neticesinde ödemek zorunda kaldığı savaş tazminatı Osmanlı maliyesini bunaltmıştı. Osmanlı devletinin bu sıkıntılı durumu fırsat bilen Fransa Osmanlı’ya borç vermeyi teklif etmiş; karşılığında istediği tavizleri elde edebilme noktasına gelmiştir.55