• Sonuç bulunamadı

Friedrih Wilhelm Nietzsche'nin ahlak görüşü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Friedrih Wilhelm Nietzsche'nin ahlak görüşü"

Copied!
90
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI DİN FELSEFESİ BİLİM DALI

FRIEDRICH WILHELM

FRIEDRICH WILHELM

FRIEDRICH WILHELM

FRIEDRICH WILHELM

NI

NI

NI

NIETZSCHE’NİN

ETZSCHE’NİN

ETZSCHE’NİN

ETZSCHE’NİN

AHLAK GÖRÜŞÜ

AHLAK GÖRÜŞÜ

AHLAK GÖRÜŞÜ

AHLAK GÖRÜŞÜ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Doç. Dr. Naim ŞAHİN

Hazırlayan

Ayşe SEVİNÇ

(2)

İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR ... iii

ÖNSÖZ ...iv

GİRİŞ ...1

NIETZSCHE'NİN YAŞAMIŞ OLDUĞU DÖNEME GENEL BİR BAKIŞ VE ONUN BAZI PROBLEMLERE YAKLAŞIMI ...1

1. Nietzsche’nin Yaşamış Olduğu Dönemin Ahlaki Yapısına Genel Bir Bakış ve Nietzsche’nin Ahlak Görüşünü Etkileyen Nedenler...1

2. Nietzsche’nin Felsefesinde Din ve Tanrı’nın Yeri ...4

3. Nietzsche’nin Felsefesinde İnsan ve Üstün–İnsanın Yeri...7

BİRİNCİ BÖLÜM 1. Nietzsche’nin Ahlak Problemine Yaklaşımı ...11

1.1. Ahlakın Tanımı...11

1.2. Ahlakın Konusu...16

1.3. Ahlakın Yöntemi ...18

1.4. Ahlaki Değer ve Ahlaki Değerin Menşei ...19

1.4.1. Efendi Ahlakı...28

1.4.2. Köle Ahlakı...31

2. Nietzsche’nin Ahlak Anlayışında Bazı Kavramlar ...38

2.1. Vicdan...39

2.2. İyi–Kötü ...43

(3)

2.5. Merhamet ...57

II. BÖLÜM NIETZSCHE’NİN ÇEŞİTLİ AHLAK GÖRÜŞLERİNE VE BAZI PRATİK AHLAK PROBLEMLERİNE YAKLAŞIMI ...60

1. Nietzsche’nin Çeşitli Ahlak görüşlerine Yaklaşımı...60

1.1. Ferdiyetçi Ahlak görüşlerine Yaklaşımı...61

1.1.1. Mutluluk Ahlakı...61

1.1.2. Vazife Ahlakı...64

1.1.3. Varoluşçu Ahlak ...65

1.2. Dini Ahlak...66

2. Nietzsche’nin Bazı Pratik Ahlak Problemlerine Yaklaşımı ...72

2.1. Ahlak Açısından Kadın ve Erkeğin Durumu ...72

2.2. Devlet Ahlakı ...76

SONUÇ ...79

(4)

KISALTMALAR

a.g.e Adı geçen eser Çev. Çeviren Haz. Hazırlayan Hz. Hazreti

İ.İ.F.V. İzmir İlahiyat Fakültesi Vakfı

s. Sayfa

vb. Ve benzeri Yay. Yayınları

(5)

ÖNSÖZ

Batıda XIX. yüzyılda felsefi sahada geleneksel çizgiden ilk önemli kopuş F.W.Nietzsche (1844–1900) ile gerçekleşmiştir. Nietzsche, çağının kültürel ve dini inan-cına karşı çıkmayı felsefe anlayışının temeline koymuştur. Onun üstüninsan anlayışı ve efendi–köle ilişkisini değerlendirme tarzından ortaya çıkan ahlak görüşü son derece önemlidir. Kendisinden sonraki birçok düşünür üzerinde oldukça etkili olan Nietzsche, felsefede de nihilizmin öncüsü olarak görülmektedir.

Biz de bu çalışmamızda Nietzsche’nin ahlak görüşü üzerinde durmaya çalıştık. Çalışmamız önsöz, giriş, iki bölüm, sonuç ve bibliyografyadan oluşmaktadır. Nietzsche’nin yaşamış olduğu dönemin ahlaki yapısına genel bir bakış ve onun ahlak görüşünü etkileyen faktörlerin yanında, onun felsefesinde Tanrı’nın, in-san ve üstün inin-sanın yerini incelediğimiz giriş bölümü üç başlıktan oluşmaktadır. Ni-etzsche’nin yaşadığı dönemde Avrupa’da ahlaki yaşam nasıldı? NiNi-etzsche’nin din ve Tanrı anlayışı nedir? Nietzsche insan ve üstüninsanı nasıl değerlendirmektedir?

Birinci bölümde, Nietzsche’nin ahlak problemine yaklaşımını ve Nietzsche’nin ahlak anlayışındaki bazı kavramları inceledik. Nietzsche ahlakı nasıl tanımlamakta, ah-laki değerin menşei hakkında ne düşünmektedir? Vicdan, iyi–kötü, erdem ve mutluluk kavramlarını nasıl tanımlamaktadır?

. İkinci bölüm, “F.W. Nietzsche’nin Çeşitli Ahlak Görüşlerine ve Bazı Pratik Ahlakla İlgili Problemlere Yaklaşımı” başlığını taşımaktadır. Ferdiyetçi ahlak görüş-leri ve dini ahlak hakkında ne düşünmektedir? Ona göre, ahlak açısından kadın ve er-keğin durumu nasıldır? Nietzsche, devleti nasıl değerlendirmektedir? Bu bölümde bu vb. soruları yanıtlamaya çalıştık.

(6)

Sonuçta ise genel bir değerlendirme yaptık.

Çalışmamızın konu olarak alınmasında ve hazırlanmasında yardımını esirge-meyen değerli danışman Hocam Doç. Dr. Naim Şahin’e ve beni bu yolda yüreklendi-ren kıymetli Hocalarım Prof. Dr. Hüsameddin Erdem ve Doç. Dr. Bayram Dalkılıç’a minnet ve şükranlarımı sunarım.

Ayşe SEVİNÇ KONYA–2007

(7)

GİRİŞ

NIETZSCHE'NİN YAŞAMIŞ OLDUĞU DÖNEME GENEL BİR BAKIŞ VE ONUN BAZI PROBLEMLERE YAKLAŞIMI

Nietzsche, 19. yüzyılın düşünce bakımından en önemli ve en etkili Alman fi-lozoflarından biridir. Onun felsefesinin ana çizgisi olarak, kendi çağına toptan bir karşı çıkış gösterilebilir. O, çağındaki akılcılığa, felsefe dizgelerine, tarih akımlarına ve çağında benimsenmiş bütün değerlere karşı durmaktadır. Peki, onun düşünce ya-pısını yaşadığı dönem nasıl etkilemiştir? Ya da düşüncelerinin oluşmasında yaşadığı dönemin etkileri var mıdır?

1. Nietzsche’nin Yaşamış Olduğu Dönemin Ahlaki Yapısına Genel Bir Bakış ve Nietzsche’nin Ahlak Görüşünü Etkileyen Nedenler

Bir düşünürü araştırırken onun insan görüşü veya bu görüşle ilgili söyledikleri ile kendi çağının problemlerini anlatış tarzına dikkat etmek gerekir. Bu yüzden Ni-etzsche’nin yaşadığı çağın arka planını ve onun kendi çağı için söylediklerini ele al-manın doğru olacağı kanaatindeyiz.

19. yüzyılın insanı ve değerlerin üzerinde bir değerlendirme yapmak belli bir ahlaka ve ahlaki değer yargılarına dayanır. Bu bağlamda 19.yüzyılda birbirine zıt iki ahlak görüşü karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan ilki Hristiyan değerlendirme tarzı iken, ikincisi pozitivist bir değerlendirme tarzıdır.

Nietzsche’nin toplumda ilk gözlemlediği şey yozlaşma (decadence)dır. Bu, ona göre insanlığın ana tabiî güçlerinden büsbütün sapmasıdır. Bu çöküntünün

(8)

nede-ni ise Hristiyanlığın insan ve dünya görüşüne dayanan Batının sürü ahlakı, sonuçları ise karamsarlık, zaaf, kötülük, hastalık, bekârlık, dizginsizliktir. İşte 19. yüzyılın “modern insan”ı bu çökmüş insandır. Bunun yanında yine koyu Hristiyan, öte dün-yacı, bitkin insan yer alır.1

Yozlaşma kavramı, Nietzsche’ye göre, hayatın büyümesinin zorunlu bir man-tıksal sonucudur. Yozlaşmanın ortaya çıkışı hayatın doğması ve ilerlemesi gibi zo-runludur. Onu ortadan kaldırmak insanın elinde değildir. Fakat Nietzsche’ye göre akıl bunun tersini istemektedir.2

Peki, bu yozlaşma hangi sonuçları doğurmuştur? Nietzsche yozlaşmanın do-ğurduğu sonuçları sıralarken ilk sıraya “kuşku”yu koymaktadır. Kuşku hayata, insan-lara kısacası her şeye karşı duyulan bir kuşkudur. Yozlaşmanın sonuçları arasında ikinci sırayı ahlakın bozulması alır. Bu elbette Nietzsche’nin kabul ettiği ahlaktır. Yani insanın içgüdülerine ters olmayan, kişiyi başka bir dünya anlayışına götürme-yen ahlakın yozlaşmasıdır. O zaman bu yozlaşma nasıl olmuştur? Hristiyan ahlakının kabul edilmesi ve insanın içgüdülerine ters ahlaki kuralların belirlenmesi ile olmuş-tur. Üçüncü sırada sosyal soru gelir. Fakat Nietzsche’nin bundan neyi kastettiği pek anlaşılmamaktadır. Bunun dışında o, nihilizmi yozlaşmanın sebebi olarak gösteril-mesine karşı çıkmakta ve nihilizmi yozlaşmanın mantığı olarak görmektedir. Yine ona göre “iyi insan” ve “kötü insan” da yozlaşmanın iki tipidir.3

1 İoanna KUÇURADİ, Nietzsche ve İnsan, Türk Felsefe Kurumu Yay., Ankara 1997, s. 98. 2 Friedrich Wilhelm NIETZSCHE, Güç İstenci, Çev. Sedat Umran, Birey Yay., İstanbul 2002, s. 38. 3 F.W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 39–40.

(9)

19. yüzyılın “modern bilim”inde bilme tutkusunun ve bilme sevgisinin olmayışı ve bilimin sadece metod demek oluşu Nietzsche’nin eleştirdiği durumlardan biridir. Bu yüzden Sokrates (M.Ö.469–399)’ı, Platon (M.Ö.428–348)’u, Descartes (1596–1650)ı ve Kant (1724–1804)’ı eleştirmektedir. O aslında tamamıyla idealistlere karşıdır.4

19. yüzyıl Avrupa’sında kültür, sürü değerlendirmelerine ve çatışmalarına da-yanan bir kültür, bilime, insan aklının sınırsız gücüne ve insanların eşitliğine olan inancıyla insanları iyimser yapmak isteyen bir kültürdür. Fakat bu durum da insanı sonunda kötümserliğe götürmektedir. Çünkü Hristiyan ahlakını kaldırmaya çalışan pozitivist düşünce ahlaktaki dini arka planı kaldırınca, değer yargılar havada kalmak-ta ve bu da kişiyi kötümser yapmakkalmak-tadır.5

Nietzsche’ye göre, Avrupa kötümserliğin daha başlarındadır. Avrupa’daki kö-tümserlik hiçliğin yansıtıldığı büyük ve önemli donmuşluğa ulaşamadığı için yapay-dır. Nietzsche, Avrupa kötümserliğinde büyük ölçüde bilgin ve şair kötümserliğinin mevcut olduğunu söylemektedir.6

Nihilizm nedir? Nihilizminin oluşmasının sebepleri nelerdir? Nietzsche nihi-lizmi en üst değerlerin değersizleşmesi olarak tanımlamaktadır.7 Nihilizmin sebepleri ise Nietzsche’ye göre şöyledir:

1. Hristiyanca ahlak yorumu nihilizmin sebeplerinden ilkidir.

4 F.W. NIETZSCHE, İyinin ve Kötünün Ötesinde, Çev. Ahmet İnam, Say Yay. İstanbul 2004, s. 11, G.İ., s.

234.

5 İ. KUÇURADİ, a.g.e., s. 108,109. 6 F.W. NIETZSCHE, Güç İstenci., s. 35 7 F. W. NIETZSCHE, Güç İstenci, s. 23.

(10)

2. Hristiyanca ahlakın batışından sonra yerine başka bir ahlak konmadığı için nihilizm gerekli olmuştur.

3. Ahlaktan kuşku duyulmaya başlanılması ve ahlakın yaptırım gücünün kal-maması nihilizmin sebebidir.

4. Hristiyan ahlakı olmasa da Hristiyan değer yargıları sosyalist ve pozitivist sistemlerde varlığını sürdürmektedir. Nietzsche’ye göre Hristyan ahlakının bir eleşti-risinin yapılmamış olması nihilizmi doğurmuştur.

5. Anti–bilimciliğin ortaya çıkışı da nihilizmin sebepleri arasındadır.

6. Ulusçuluk ve anarşizmin oluşması nihilizmin politik ve ekonomik sebepleri arasındadır.8

Bütün bu durumların nihilizmi oluşturduğunu kabul eden Nietzsche nihilizmi etkin ve edilgen olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Etkin nihilizm; ruhun yükseltilmiş olan kudretini; edilgen nihilizm ruhun kudretinin azalması anlamına gelmektedir.9

Bu bağlamda acaba Nietzsche’nin ahlak görüşünde Tanrı’ya yer var mıdır? Varsa Tanrı’nın onun ahlak görüşündeki yansımaları nelerdir? Yoksa onun ahlak gö-rüşünün temelini oluşturan faktörler nelerdir? Şimdi bu vb. soruları irdelemeye çalı-şalım.

2. Nietzsche’nin Felsefesinde Din ve Tanrı’nın Yeri

Tanrı, moneteist dinlerde tekil olarak kullanılan bir terimdir. Dolayısıyla bu dinlerde Tanrı objeye ve sujeye göre değişmeyen, izafi olmayan bir varlıktır.

(11)

ce tarihi boyunca Tanrı’nın varlığı ve nasıl olduğu konusunda pek çok görüş belir-tilmiş ve pek çok tartışmalar yaşanmıştır.10

Düşünce tarihinde bu tartışmalar yaşanırken Nietzsche, Tanrı Hakkında ne dü-şünmektedir? Nietzsche teist mi yoksa deist midir? Yine o, Tanrı’nın varlığının bili-nemez olduğunu mu söylemekte, yoksa o tamamen Tanrı’ya inanmamakta ve inkar etmekte midir? Yani ateist midir?

Nietzsche, insandaki Tanrı inancının kaynağını, insanın güçlü ve şaşırtıcı leri kendine izafe etmeye cesaret edememesine dayandırmaktadır. Yani insan bu kuvvet-leri kendisine yönelik tahakkümler olarak tasarlamaktadır. O, dinin ve dolayısıyla Tanrı inancının kişinin kendi içindeki bir kuşkudan doğduğunu ve bununla insanın kişilik de-ğişmesi yaşadığını belirtmektedir. Yani ona göre, insandaki bütün büyük ve güçlü yan, insanüstü ve yabancı olarak tasarlandı ve böylece insan kendini küçültmüş oldu. İnsan çok zavallı, zayıf yanı ile çok güçlü ve şaşırtıcı yanını iki alana ayırarak, ilkini insan diye adlandırılırken, ikincisini de “Tanrı” diye isimlendirdi.11

Evrendeki birlikten kurtulmanın önemli olduğunu belirten Nietzsche, insanın bir güç, kayıtsız şartsız olan bir şey olarak ve en yüksek makama bir şey koymaktan kendini alıkoyamayarak “Tanrı” kelimesini ortaya çıkardığını söylemektedir. Ni-etzsche bu durumu kabul etmemekte ve bilinmeyene (Tanrı) verilen değerin kendi-miz için geri alınması gerektiğini belirtmektedir.12

—————————————

9 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 31.

10 Mehmet S. AYDIN, Tanrı Ahlak İlişkisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara 1991, s.153. 11 F. W. NIETZSCHE, Güç İstenci, s. 88.

(12)

Ahlak ve Tanrı ilişkisine de değinen Nietzsche “ahlaki değerler”in en yüksek de-ğerler haline gelmesi durumunda, ahlaksal idealin asla tatmin edilmez bir ideal olduğu-nun açığa çıkacağını, insana verdiği sıkıntı ve mutsuzlukla kendine sığınacak bir yer ola-rak “Tanrı”yı bulduğunu söylemektedir. Yani ona göre, Tanrı insanın umutsuzluğunun ve kudretsizliğinin adıdır.13

Nietzsche, insanın Tanrı’yı kendinin ürettiği üzerinde ısrarla durmaktadır. Peki ama, insan kendi ürettiği Tanrı’yı neden kendinin üstüne koymaktadır? Nietzsche’nin buna verdiği cevap çok basittir: İnsanın özünde bulunan baba sevgisi ve babalık onuru, Tanrı’yı kendi üstüne koymasının sebebidir.14

Çeşitli Tanrı inançları hakkında da görüşlerini ortaya koyan Nietzsche, Eski Yunanlıların dindarlıklarını şaşırtıcı bulduğu nokta olarak şükranı göstermektedir. O, onların bu inancını soyluluk olarak değerlendirirken, sonraları aşağı sınıf insanları-nın, Yunanistan’da üstünlüğü ele geçirip, korku dinini yaydığını belirtmektedir. Ni-etzsche’ye göre bu durum Hristiyanlığa yol açmış olmaktadır. O, Tanrı tutkusunun bazen kaba saba kendini gösterdiğini –ki bu büyük olasılıkla Hristiyanlıktır– bazen ise can sıkıcı bir tarzda kendini gösterdiğini –ki bununla Luther’in inancını eleştirir– kabul etmektedir.15

Din ve Tanrı deyince hep Hristiyanlık inancını anlayıp eleştirmekte olan Ni-etzsche, Hristiyanlıkta ve özünde İsa’da var olan insan sevgisinin hiçbir zaman yeter-li ölçülere ulaşamadığını beyeter-lirtmektedir. Hristiyanlıktaki Tanrı’nın sevgiden başka

13 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 179.

14 F. W. NIETZSCHE, Tan Kızıllığı, Çev. Özden Saatçi, Say Yay., İstanbul 2005, s. 53. 15 F. W. NIETZSCHE, İyinin ve Kötünün Ötesinde, s. 65.

(13)

bir şey istemeyip kendisini sevmek istemeyenleri de göndermek için cehennemi icat etmiş olmasını tutarsız bulan Nietzsche, böyle bir Tanrı’nın ancak icad edilebileceği-ni vurgulamaktadır.16

Sonuç olarak Nietzsche, Tanrı’yı insanın kendisinin icad ettiğini, bunu da gücü ve kudreti kendine değil de, başka bir varlığa yükleyerek yaptığını belirtmektedir. İnsanın kendi icad ettiği bir varlık olan Tanrı’yı, kendisinden üstte bir yere koymasının sebebi ise “babalık içgüdüsü”dür. Nietzsche insanın icad ettiği bir varlık olarak Tanrı’yı yine insa-nın kaldırabileceğini, bunu da sırf kendi gücü ile yapabileceğini belirtmektedir. Peki, Tanrı ortadan kaldırılınca ne olacaktır? Onun yerine geçebilecek bir varlık var mıdır? İnsan, insanlığın asıl gayesi olan üstüninsanı oluşturacak ve yeniden asıl özüne dönecek-tir. Acaba üstüninsan nedir? Normal bir insandan farkı var mıdır? Varsa nelerdir? Acaba bu üstüninsan anlayışıyla Nietzche Tanrı’nın yerini mi doldurmak istiyor? İnsan– üstüninsan arasında bir ilişki var mıdır? Bu vb. soruları çözümlemeye çalışalım.

3. Nietzsche’nin Felsefesinde İnsan ve Üstün–İnsanın Yeri

Nietzsche’nin felsefesinde insanın yeri nasıldır? O insana nasıl bakmaktadır? Nietzsche insan ile üstüninsanı nasıl tanımlamaktadır?

Nietzsche’de; insanlar realiteyi görebilme veya görememeleri, bu anlamda; re-aliteyi başka başka tarzlarda değerlendirmeleri bakımında üç ana tipte toplanabilir.

(14)

Birinci tip; Nietzsche’nin; sürü, kalabalık, yığın, bilge olmayan, iyi insan, zayıf in-san gibi adlar verdiği inin-san tipidir. Bu tipte bulunanlar hayatta karşılaştığı her olayı ve du-rumu benimsediği değer yargılarına göre değerlendirmektedir.

İkinci tip de ise; kendi gözleriyle gördüğü realiteyi, tabi değerine uygun olarak değerlendiren insan tipi yer almaktadır. Nietzsche bu insan tipine; trajik insan, üstüninsan demektedir. Bu insan olduğu gibi olan, kendi kendisi olan, eylemleriyle ve başarılarıyla insana ve geleceğe yön veren yaratıcı insan, “ben ‘im “ diyen insan-dır.

Üçüncü tip; bu iki insan tipi arasındaki tiptir. Bu insan geçerlikte olan moralin; kalıplaşmış değer yargılarının, insan realitesine aykırı olduğunu gören insandır. Henüz yaratıcı olmamış insan; kendi gözleriyle görmek isteyen, kendi kendisi olmak isteyen, kendi yolunu arayan, ancak kendi hayatına yön verebilen insandır. “ Ben istiyorum” di-yen insandır. Bu insan trajik kişilerin geçirdiği bir ara dönemdir. Bu insanlara Nietzsche; özgür insan demektedir.17

Birinci tipde yer alan insan tipi olarak “sürü insanı” eksik bir varlıktır. Ni-etzsche bu tipteki insanları sevmenin üstünisanı yok edebileceğini söylemektedir.18 Peki bu üstüninsan, trajik insan nedir?

Nietzsche’nin insan anlayışının simgesi durumundaki “Üstüninsan” kavramı birçok tartışmanın merkezinde yer almıştır. Çünkü Nietzsche, bu anlayışı ile yalnızca kendinden önceki insan anlayışlarını eleştirip aşmaktan çok, “insanı insan olarak

17 İ. KUÇURADİ, a.g.e., s. 46–75.

(15)

mak” istemini ifade etmektedir. İnsanın çabasının amacı; herkesi yükseltmek değil, daha iyi daha kuvvetli bireyler geliştirmektir. Toplum kendi başına bir amaç değil, bireyin gücünün ve kişiliğinin artması için bir araçtır. Nietzsche bize bunu şöyle açıklamaktadır: “ İnsanlığın hedefi onun sonu değil, olsa olsa onun en iyi örnekleri olabilir.”19

Üstüninsan, çağını aşan, evreni kuşatan, büyük, sonsuz, tükenmeyen yaratıcı güçtür. Üstüninsan baştan başa bir “güç istemi”dir. Nietzsche Böyle buyurdu Zer-düşt’te şöyle söylemektedir: “Ben size üstüninsanı öğretiyorum. İnsan aşılması gere-ken bir şeydir. Onu yenmek için ne yaptınız? Şimdiye kadar bütün varlıklar gere- kendile-rinden üstün bir varlık yarattılar. Siz bu büyük yaratılışın gerisinde mi kalacaksınız? İnsana göre maymun nedir? Gülünecek ve acı bir utanç verecek bir şeydir. İşte insan da üntüninsana göre böyle olmalıdır.”20

Nietzsche, önceki zamanlarda insanın tanrısal kökenine dikkat çekilip, insanın olağanüstü olduğu duygusuna ulaşılmaya çalışıldığını belirtmektedir. Daha sonra bu durum yasak bir yol olarak görülüp, bunun tam karşı yönünün kabul edildiğini söy-lemektedir. İkinci duruma göre insanlığın izlediği yol onun olağanüstülüğünü ve Tanrı’ya yakınlığını kanıtlamaya yarayan bir yol olmalıdır. Nietzsche, bunun işe ya-rayan bir durum olmayacağını ve insanın bununla kendi sonunu hazırladığını savun-maktadır. 21

19 F. W. NIETZSCHE, Tarihin Yaşam İçin Yararı ve Yararsızlığı Üzerine, Çev. Nejat Bozkurt, Say

Yay., İstanbul 2000, s. 9.

20 F. W. NIETZSCHE , Böyle Buyurdu Zerdüşt, s. 11. 21 F. W. NIETZSCHE ,Tan Kızıllığı, s. 46.

(16)

Nietzsche insanlar arasında bir farklılık olması gerektiğini düşünmektedir. İn-san ile üstüninİn-san arasında ayırım olmalıdır, bu gereklidir. Çünkü inİn-san üstüninİn-sanın gerçekleşmesi için kendini feda etmek üzere vardır. İnsanların arasındaki farkı sil-meye çalışanlara ise, o şöyle karşı çıkmaktadır: “Ne iftiraya uğratılmıştır? Daha yük-sek insanları daha aşağı olanlarından ayırmış olana iftira ettik, uçurum yaratan içgü-dülere.”22

İnsan hayvanla üstüninsan arasında gerilmiş bir ip veya köprüdür.23 İnsan aşılması gereken bir şey iken insan kendini aşarak üstüninsanı yaratmalıdır. Ni-etzsche bu durumda Tanrı’nın bir sanı olduğunu ve insanın bu sanısının (Tanrı) yara-tıcı gücünün ötesine geçmesinin kabul edilemez olduğunu belirtir ve insanın Tanrı değil üstüninsanı yaratması gerektiğini savunmaktadır.24Çünkü üstüninsan insanın varlığının anlamıdır. Nietzsche insanı siyah bir buluta benzetirken üstüninsanı da yıl-dırıma benzetmektedir.25

İnsan toplumsal bir varlıktır. Toplumsal yapının varlığını devam ettirebilmesi için bir takım değerlere sahip olması gerekir. Bunlardan bazıları ahlaki ve hukuki değerlerdir. Acaba Nietzsche’ye göre insan–insan ve insan–üstüninsan arası ilişkiler-de ahlaki ilişkiler-değerler söz konusu mudur? Nietzsche’ilişkiler-de iyi, kötü nedir? Erilişkiler-dem, mutluluk nedir? Ahlaki eylemlerin bir amacı var mıdır? Varsa nelerdir? Şimdi bütün bu sorula-ra yanıtlamaya çalışacağımız bölümümüze geçebiliriz.

22 F. W. NIETZSCHE ,Güç İstenci, s. 35.

23 F. W. NIETZSCHE, Böyle Buyurdu Zerdüşt, s. 13. 24 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 12.

(17)

BİRİNCİ BÖLÜM

NIETZSCHE’NİN AHLAK GÖRÜŞÜ VE NIETZSCHE’NİN AHLAK ANLAYIŞINDA BAZI KAVRAMLAR

Ahlak Felsefesi’nde felsefi bakış açısı ahlak alanına, ahlakın te-mel sorunlarına ve iddialarına çevrilmektedir. Yani Ahlak Felsefesi ahlaki kavramlar, değerler ve yargılar üzerinde derinlemesine ve sis-temli bir şekilde düşünme ve sorgulayıp dile getirme işini yapmakta-dır. Bu durumda toplumun benimsediği ve belirlediği ahlak değerlerini değiştirmek isteyen Nietzsche, ahlak problemine nasıl bakmaktadır? Ona göre, ahlakın tanımı nedir? Onun kabul ettiği bir ahlak anlayışı var mıdır? Nietzsche erdem, vicdan, merhamet vb. kavramlar hakkında ne düşünmektedir?

1. Nietzsche’nin Ahlak Problemine Yaklaşımı

Ahlak Felsefesi’nde teorik ahlak ile ilgili problemler önemli bir yere sahiptir. Düşünce tarihi boyunca pek çok filozof bu konu hakkında fikirlerini belirtmişlerdir. “Ahlak nedir? Ahlakın konusu ve sınırları nedir? Ahlakı incelerken nasıl bir yöntem kullanmak gerekmektedir?” vb. sorular filozofların yanıtlanmaya çalıştığı sorulardır. Biz bu bölümde teorik ahlakla ilgili konuları irdelemeye çalışacağız.

1.1. Ahlakın Tanımı

Genel anlamda mutlak olarak iyi olduğu düşünülen ya da belli bir yaşam anla-yışından kaynaklanan davranış kurallarının bütününe ahlak denmektedir. Yani ahlak

(18)

insanların kendisine göre yaşadıkları, kendilerine rehber aldıkları kurallar toplamı-dır.26

Ahlak, insanların kendisine göre yaşadıkları bir ilkeler topluluğu, bir kurallar toplamı anlamına da gelmektedir.27

İslam kaynaklarında ise ahlakın kelime olarak manası huylar, seciyeler ve insanın manevi yapısını belirleyen özelliklerdir. Terim olarak ise ahlak şöyle tarif edilmektedir: Ahlak, insanın hiçbir fikri zorlama olmaksızın, düşünüp taşınmadan, kolaylıkla ve rahat-lıkla fiillerini yapmasını sağlayan heyettir.28

Nietzsche ise ahlak hakkında pek çok söz söylemiştir. Varlığın temeline güç ve iradeyi yerleştirdiği için ona göre: “Ahlak insan varlığına yönelik iradeden yüz çevirmedir”29 Yine o, ahlak ile insanın kendi yaşama şartlarını başkalarının söyledik-lerine göre düzenlediğini düşündüğü için;“ ben ahlak denilince bir varlığın yaşama şartlarına teğet geçen değer biçmelerinin bir sistemini anlıyorum”30 demektedir.

Nietzsche’ye göre, ahlak belli bir çağın değer yargıları ve “iyidir–kötüdür” diği şeylerin tablosudur. Ona göre, değer yargıları çağdan çağa değişmekte, yani de-ğerler, değer taşıyan şeyler değil ama bu değerlerin yorumlanması değişmektedir.31

26 Ahmet CEVİZCİ, Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yay., İstanbul 2000, s. 17,İhsan TURGUT, Felsefi

Sorgulama, Anadolu Matbaası, İzmir 1997, s. 159.

27 Ahmet ASRSLAN, Felsefeye Giriş, Vadi Yay., Ankara 1994, s. 119.

28 Gazali, el–İhya, Çev. Ahmet Serdaroğlu, Bedir Yay., İstanbul 1974,1. s. 53, Mustafa ÇAĞRICI,

İslam Ahlakı, Ensar Neşriyat, İstanbul 2000, s. 20.

29 F. W. NIETZSCHE, Güç İstenci, s. 25. 30 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 147. 31 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 150.

(19)

Nietzsche ahlak felsefesinin ortaya atılmasında ve bugün ahlakın bu boyutlara gelmesinden ahlak filozoflarını sorumlu tutmaktadır. Üstelik filozoflar yıllarca ahlak hakkında düşünüp konuştukları halde asıl olan ahlakı hiçbir zaman araştırmamış ve konuşmamıştır. Nietzsche bu düşüncelerini bize şöyle ifade etmektedir: “ Güldürücü bir katı ciddiyetle, tüm felsefeciler, çok daha yüksek, daha gösterişli, daha tantanalı bir şey bekliyorlar, ahlakla bilim olarak ilgilenmeye başlar başlamaz ahlakı temel-lendirmek istiyorlar ve her felsefeci şimdi böyle bir temele sahip olduğuna inanıyor. Oysa ahlakın kendisi “verilen” bir şey olarak alınıyor. İşte tam bundan ötürü, ahlak felsefecileri, ahlak olaylarını, yalnızca kabaca, keyfi özetlerden, rasgele kısaltmalar-dan bilirler; çevrelerinin, sınıflarının, kiliselerinin, çağlarının ruhu, iklimleri ve yer-yüzünün bir parçasının ahlakı olarak, – işte bundan ötürü ahlakın asıl sorununu gö-remezler. Oysa bu sorunlar farklı birçok ahlakın bir karşılaştırması yapıldığında su yüzüne çıkar. Bütün ahlak biliminde şimdiye dek eksik olan tek şey, tuhaf gelecek kulağa ama tam ahlak sorununun kendisiydi”32 Ona göre durum tam olarak ahlakın tartışılmamasından ibarettir.

Nietzsche dünyanın özüne güç istemini yerleştirdiği için, ahlak sorunun teme-line “kimseyi incitme!” buyruğunu yerleştirmiş olan ahlakçılara karşı tavır içindedir. Çünkü ona göre, güçlü olan gücünün gerektirdiğini yapmalıdır ve dünya güçlülerin-dir. O, ahlakın ardındaki güce yönelik bu durumun varlığını üç içgüdüyle temellen-dirmektedir. Bunlar:

1. Sürü içgüdüsü, güçlüler ve bağımsızlara karşı,

(20)

2. Acı çekenlerin ve kusurlu, yeteneksiz yaratılanların mutlulara karşı içgüdü-sü,

3. Ortalama insanların istisnalara karşı içgüdüsü.

O bize bu içgüdülerin durumunu açıklarken birincisi için; sürü içgüdüsüne sa-hip sürü insanının kendisinden daha güçlü ve bağımsız olanları ahlak kuraları ile bir nevi kendisine eşitlemekte olduğunu söylemektedir.

İkinci içgüdü ise acı çeken ve kusurlu yaratılan bu içgüdü sahiplerinin kendile-rinden daha mutlu ve daha yetenekli olanlar için bulduğu kuralları içermektedir.

Üçüncüsü de ortalama yaradılışlı kişilerin istisnai yaradılışa sahip kişilere hükmetmek için bulunmuş bir durumu ifade etmektedir.33

Bu durumda Nietzsche’nin içgüdüsel bir ahlak anlayışını ortaya koyduğunu söyleyebiliriz. Çünkü ona göre ahlakın kökeninde bir takım içgüdülerin varlığı söz konusudur.

Nietzsche ahlak ile gelenek arasında bulunan bir ilişkiden bahsetmektedir. Peki, Nietzsche ‘ye göre gelenek nedir? Ona göre, gelenek bize yararlı olanı emrettiği için de-ğil, yalnızca emrettiği için itaat ettiğimiz üst düzeyde bir otoritedir.34 Nietzsche’ye göre ahlak geleneklere itaatten başka bir şey değildir, geleneklerin de ne türde olduklarının da bu durumda bir önemi yoktur. Çünkü ona göre gelenek, alışıla gelmiş davranış ve değer-lendirme biçimidir. O, geleneğin emretmediği konularda ahlakın söz konusu olamayaca-ğını söylemekte, böylelikle yaşam gelenekle ne kadar az belirlenirse, ahlakın etki alanı o

33 F. W. NIETZSCHE, Güç İstenci, s. 154. 34 F. W. NIETZSCHE, Tan Kızıllığı, s. 20.

(21)

ölçüde daralacağını belirtmektedir. Bu yüzden ona göre, özgür insan ahlaksızdır, çünkü özgür insan her konuda geleneğe değil, kendisine bağlı kalmak ister. Nietzsche insanlık tarihinin başından itibaren insanlığın tüm durumlarında “kötü”nün, neredeyse “bireysel”, “özgür”, “başına buyruk”, “alışılmamış”, “şaşırtıcı”, “değişik” anlamına geldiğini sa-vunmaktadır.35

Nietzsche, dini ahlakların dışında faydacılık, sosyalizm, demokratizm gibi dü-şünce akımlarının da her ne kadar dini ahlakı eleştirseler de onların da bir ahlaki gö-rüşünün olmasını eleştirmektedir. Bu durumda o, ahlak idame edilecekse ahiret inan-cının zorunlu olarak kabul edilmesi gerektiğini söylemektedir.36

Nietzsche, ahlak ve ahlaksızlık arasında sıkı bir bağın bulunduğunu kabul et-mektedir. O, ahlaki olarak övüp kabul ettiğimiz her şeyin, özünde ahlaksız olana eşit olduğunu söylemekte ve ahlakın her türlü gelişiminin ahlak dışı araçlarla ve ahlak dışı amaçlarla sağlandığını göstermek gerektiğini belirtmektedir.37 Fakat onun bu gelişmenin nasıl olduğu konusunda açıklamaları yeterli görülmemektedir. O, sadece ahlaki araç ve amaçların ahlaksızlığı, ahlak dışı araç ve amaçların da ahlakı gelişimi sağlayacağını söylemekte bunun dışında başka bir açıklama getirmemektedir. Ni-etzsche bu hususta şunu söylemektedir: “ Şimdiye kadar en üst değerler, güce yöne-lik istencin bir özel halidir; ahlak, ahlaksızlığın bir özel halidir.”38 Nietzsche, ahlakın kişinin hep kendi iradesini başkasına göre şekillendirmesini sağladığını, bunun da ancak sürü insanı (sıradan insan) için anlaşılabilir olabileceğini belirtmektedir.

35 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 19. 36 F. W. NIETZSCHE, Güç İstenci, s. 146. 37 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 153.

(22)

Son olarak Nietzsche bir immoralist olarak ahlakın ve dinin ancak sürü içgü-düsüne sahip insanlar için desteklediğini belirtmektedir. Ona göre, sürü içgüdüsü ilerde onun beklediği insan türünü eline verecek içgüdüdür. Bu yüzden o, sürü ahla-kının kayıtsız şartsız kutsal telakki edilmesini talep ettiğini belirtmektedir.39

Güç istencini bütün değerlerin üzerine koyan ve kendinden önceki ahlak öğre-tilerini eleştiren Nietzsche, ahlakın konuları arasında neleri değerlendirmektedir? Ona göre, ahlakın konusu ruhî kuvvetler ve bu kuvvetlerin eğitilmesi olarak görüle-bilir mi? Ya da ahlak kendine konu olarak vazifeleri mi yoksa insanın fiillerini mi almaktadır? Şimdi bu vb. soruları yanıtlamaya çalıştığımız başlığımıza geçebiliriz.

1.2. Ahlakın Konusu

Ahlakın konusu hakkında pek çok görüş mevcuttur. Düşünürlerden bir kısmı ahlakın konusunu ruhi kuvvetler ve ruhi kuvvetlerin eğilmesi olarak görürken, bir kısmı vazifeleri, bir kısmı da insanın fiillerini kabul etmişlerdir.40

Bu bağlamda Nietzsche, Sokrates (M.Ö.469–399)’tan beri Avrupa’nın tarihinde ortak olan yanın, ahlaki değerleri diğer bütün değerlerin üzerine egemen kılma girişimi olduğunu belirtmektedir. O, ahlaki değerlerin hayatın rehberi ve yargıcı olmakla kalma-yıp, tersine bilginin, sanatların, devletin ve toplumun çabalarının da yol göstericisi ve yargıcı olmak istemesini eleştirmektedir. Çünkü insanın “daha iyi” olması biricik ödev

—————————————

38 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 209. 39 F. W. NIETZSCHE, Güç İstenci, s. 85.

40 Daha fazla bilgi için bakınız: Alexis BERTRAND, Ahlak Felsefesi, Çev. Salih Zeki, Seba Yay.,

(23)

olarak görülmekte, bütün geriye kalan değerler onun için araçlar olarak düşünülmekte-dir.41

Oysa Nietzsche’ye göre, insanının hayatındaki her şeyi belirleyecek olan “güç istemi” olmalıdır. Yani bugün kabul görmüş pek çok ahlak anlayışında bireyler eşittir ve birbirlerine eşit şekilde davranmaktadırlar. Fakat Nietzsche’ye göre, yaşayan beden-se, onun içindeki birey, kendisine yapmaktan sakındığı her şeyi karşısındakine yap-maktan çekinmemelidir. Çünkü insanın doğasındaki asıl unsur bir güç istemi olmak zorundadır. Sırf bu yüzden de büyümeyi, yayılmayı, yakalamayı ve kendine çekmeyi yapmaya çalışacaktır. Nietzsche’ye göre, insan bunu bir ahlak ya da ahlaksızlıktan de-ğil, yaşadığından dolayı yapacaktır. Çünkü ona göre yaşama “güç istemidir”.42

Ahlakın küçülmesini ve sınırlandırmasını savunan Nietzsche, insanın asıl iç-güdülerinin ortaya çıkarılıp, itibarlı hale getirilmesinin gerekliliği üzerinde durmak-tadır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, insan için asıl olan “güç istenci”dir. İnsan gücü-nü ortaya çıkarmak için erdemliliğinden uzaklaşabilmeli ve ahlaka bağlı olmayan bir erdem benimsemelidir. Nietzsche’ye göre ahlakın alanının küçültülmesiyle onun iler-lemesi sağlanacaktır.43

Nietzsche’ye göre ahlakın konusu; ne ruhi kuvvetlerdir, ne de ruhi kuvvetlerin eğitimi, ona göre ahlakın konusu; kişinin asıl içgüdüsünü ortaya çıkarmasıdır. İnsa-nın asıl içgüdüsü de “güç istenci”dir.

41 F. W. NIETZSCHE, Güç İstenci, s. 153. 42 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 246. 43 F. W. NİETZSCHE, a.g.e., s. 174.

(24)

1.3. Ahlakın Yöntemi

Bütün ilimlerde olduğu gibi ahlakın da bir metodu olmalıdır. Bu konuda çeşitli görüşler vardır. Ahlakta kullanılan yöntem sadece tümevarım ya da sadece tümden-gelim mi olmalıdır? Yine ahlakın metodu sadece akla mı yoksa sadece deneye mi ve son olarak hem akla hem deneye mi dayandırılmalıdır? Ampirist, pozitivist ve ma-teryalist ahlakçılar ahlakı deneye ve gözleme dayandırırken, Descartes (1596–1650), Spinoza (1632–1677) ve Kant (1724–1804) gibi düşünürler ahlakı akla dayandırmak-tadır.44

Peki, Nietzsche ahlakı incelerken hangi metodu kullanmaktadır? Nietzsche’nin yukarıda belirttiğimiz metotlardan herhangi birini kullandığını söylemek çok güçtür. Zira o bu konuda nasıl bir yöntem belirlediğini pek fazla ortaya koyucu örnekler vermemektedir. Şunu da rahatlıkla söylemeliyiz ki, Nietzsche ahlak kavramaları üze-rinde düşünürken asla bildik soruları sormamakta ve zaten direk olarak onlara karşı duruşunu belirtmektedir.

Nietzsche daima “niçin” sorusunu sormaktadır. Yani “İyi nedir?” değil, “Ni-çin iyi ve erdemli olmak gerekir?” sorusunu sormak onun i“Ni-çin daha önemlidir. Çünkü ilk soru iyiyi kabul etmiş birinin sorusu iken, ikinci böyle bir durum söz konusu de-ğildir. Bizce bu bir sorgulama yöntemidir.45

Nietzsche genel olarak bir kuralın iyiliğini ya da kötülüğünü, beklenen sonu-cun gerçekleşip gerçekleşmemesine bağlamaktadır. Ama ahlak kurallarında ona göre durum farklıdır. Çünkü bu konuda özellikle sonuçlar tüm boyutlarıyla kavranamaz ya

(25)

da açıklanamaz ve belirsizdir. Sonuçlarına bakılarak kanıtlanmaları ya da çürütülme-leri aslında pek mümkün olmayan bu kurallar hiçbir bilimsel değeri olmayan varsa-yımlara dayanmaktadır. Bu yüzden Nietzsche’ye göre, başlangıçta tüm bilimlerin gelişmemiş olduğu, bir şeyin kanıtlanmasına pek talebin olmadığı dönemlerde bir ahlak kuralının iyiliği ya da kötülüğü, şimdi diğer kurallarda nasıl belirleniyorsa öyle belirleniyordu. O sadece başarıya dikkat çekerek belirlenmiş ahlak kurallarını eleş-tirmektedir.46 Fakat bu durumda bize açıklayıcı bir bilgi vermekten de geri durmak-tadır.

Sonuç olarak, Nietzsche’nin bilinen yöntemlerden hangisini kullandığını söy-lemek güçtür diyebiliriz. Zira o kendinden önce kabul edilip dayatılan her şeye karşı çıkmaktadır. Bu yüzden de onun bu yöntemleri kullanmasını beklemek doğru değil-dir. Bunun yanında bu yöntemleri kullanmadığı için onun kendine ait bir yönteminin olmadığını söylemek de güçtür. Çünkü onun bilinen yöntemleri kullanmaması kendi-sine ait bir yönteminin olmadığı anlamına gelmemektedir.

Sorgulama metoduyla ahlakı değerlendiren Nietzsche’ye göre değer nedir? Değer biçmelerimizin kaynağı nedir? Bir davranışına değer veren davranışın kendisi mi yoksa davranışı yapan mıdır? Şimdi bu soruları yanıtlamaya çalışacağız.

1.4. Ahlaki Değer ve Ahlaki Değerin Menşei

Ahlak felsefesi, değerler alanını inceleyen felsefenin bir alanıdır. Burada sor-mamız gereken ilk soru “değer nedir?” sorusu olmalıdır. Ahlak ya da değer

felsefe-—————————————

45 http://www.historicalsense.com/Archive/nietzsche_3.htm/ 13.05.07/ Asım AKIN, Nietzsche. 46 F. W. NIETZSCHE, Tan Kızıllığı, s. 31.

(26)

sinde, olgu bilincinden sonra ortaya çıkan ve olguya belli duyguları, arzuları, ilgileri, amaçları, ihtiyaç ve eylemleri olan özneyle ilişki içinde belli nitelikler yüklemeye değer denir.47 Bunun dışında tanımların yanında değer aslında kişinin olgular (reali-tede meydana gelen ve ölçülebilen bir olaydır) karşısında “iyi” ya da “kötü”, “güzel” ya da “çirkin” olarak nitelendirmede bulunmasıdır. “İyi” ya da “kötü” değerler alanı ile ahlak felsefesi ilgilenmekte iken, “güzel” ya da “çirkin” ise sanat felsefesinin ala-nına girmektedir. Değerlerle ilgili bir diğer durum değerlerin yapısı ile ilgilidir. Yani değerler nesnel mi, öznel mi yoksa başka türden bir yapıdan mı oldukları durumudur. Düşünce tarihinde bu konuda görüş belirten pek çok filozof bulunmaktadır. Fakat biz burada konumuzun dışına taşmamak için bunlara değinmeyeceğiz. Ama şunu belirt-mekte de fayda var ki; değerler, nesnelerin nitelikleri ve bu niteliklere ihtiyacı olan öznenin özellikleri arasında bir ilişkiden kaynaklanmaktadır.48

Peki, Nietzsche’ye göre değer nedir? Değer biçmenin kendisi ne anlam ifade etmektedir? Değer biçmenin kaynağı nedir? Acaba temeli “hoş ve acıtan” sabit bir norm mudur? Bir davranışın değeri acaba ona eşlik eden öznel olaylardan mı kay-naklanmaktadır?

Nietzsche, öncelikle ahlaki değer biçmenin bir yorum, yorumlamanın bir tarzı olduğunu kabul etmektedir. Bu yorumun da belirli psikolojik durumların bir belirtisi olduğunu söyleyen Nietzsche, kişinin belirli psikolojik durumları, ona egemen olan yargıların ve bu egemen yargıların belirli bir manevi seviyesinin değerleri ortaya

47 A. CEVİZCİ, a.g.e., s. 221. 48 A. ARSLAN, a.g.e., s. 110, 111.

(27)

kardığını belirtmektedir.49 Bu durumda Nietzsche’nin değerler hakkındaki durumunu yukarıdaki belirttiğimiz çerçevede değerlendirebiliriz. Yani Nietzsche, değerin nesne ve özne arasındaki ilişkiden meydana geldiğini kabul etmektedir diyebiliriz. Fakat burada bir şeyi daha belirtmek gerekir ki, o da Nietzsche’nin kişinin üzerinde ege-men olan yargılarla değeri belirlediğinin kabul etmesi, onun aslında egeege-men olan yargılar farklılaştıkça değer alanının da değişeceğini vurgulamak istemesinden kay-naklanmaktadır. Burada özellikle “manevi seviye”nin vurgulanması da zaten bize bunu göstermektedir. Onun şu sözlerinin düşüncemizi daha açıklar mahiyette olduğu kanaatindeyiz: “Değerler ve onların değişimi değeri koyanın kudret ve büyüme oranı içinde bulunur.”50 Başka bir yerde de Nietzsche, değer koyan insan hakkında şunları söylemektedir: “ İnsanın abartılı naifliği daima şudur: Kendini bizzat nesnelerin de-ğer ölçütü ve anlamı olarak görmek.”51 Yani ona göre değerlerin değişken olması normaldir. Çünkü değeri koyan kudret değişkendir. Bu yüzden Nietzsche kendini kendi koyduğu değerlere kaptıran insanın zayıf olduğunu söylemektedir.

Değer meselesinde üzerinde duracağımız bir diğer konu ise, bir davranışın de-ğerinin, davranışın kendinde mi yoksa sonucunda mı olduğu meselesidir. Nietzsche bir davranışın değerini, yapılan davranış sonunda elde edilenlere göre belirlenmiş olmasını eleştirmektedir. O, bu konuda şunları söylemektedir:“İnsanlık tarihinin en uzun dönemi boyunca bir eylemin değeri ya da değer dışı oluşu, sonuçlarından türe-tilmiştir: Eylemin kendisi, kaynağı kadar az göz önüne alınmış. Oysa insana bir

49 F. W. NIETZSCHE, Güç İstenci, s. 146. 50 F. W. NIETZSCHE, Güç İstenci, s. 28. 51 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 28.

(28)

lemin iyi ya da kötü oluşunu düşündüren başarının ya da başarısızlığın geriye doğru işleyen gücüdür. Bu döneme insanlığın ahlak öncesi değeri diyelim: “Kendini bil!” buyruğu o zamanlar bilinmiyordu. Son on bin yılda, insan adım adım dünyanın bir-kaç bölgesinde, sonuçlarının değil de, kaynağının eylemin değerini belirlediği görü-şüne erişti.”52 Onun, davranışın değerini tam olarak nereye koyduğu hakkında kesin bir şey söyleyemiyoruz.

Nietzsche, bütün değerlerin insanın hayatını durağanlaştırıp çözüm verici gö-rüntüsü altında aslında asla bir çözüm vermeden insanın hayatını sınırlandırıcı araç-lar olduğunu kabul etmektedir.53 Bir davranışın değerli oluşu o davranışın zatından mı, yoksa davranışı yapan şahıstan mı kaynaklandığı konusu onun için önemli prob-lemdir. Bu konuda o, şunları söylemektedir: “Zati olarak bir davranış değer bakımın-dan tamamıyla boştur. Onu kimin yaptığı söz konusudur. Bir ve aynı “cürüm” bir halde en yüksek ayrıcalık, bir başka halde ise bir utanma damgası olabilir. Geçekten de bir davranışı dolayısıyla failini insanın kendi faydasına ya da zararına olan nispeti içinde yorumlamak yargıda bulunanların bencilliğidir.”54 Buradan hareketle Ni-etzsche’nin bu yorumda bulunmasının ardında elbette ki, ahlakı iki uçlu değerlen-dirmesinin payının olduğunu söyleyebiliriz. Aşağıda anlatacağımız efendi ve köle ahlakı şeklinde değerlendirdiği iki tip ahlak, bu konuda bizim düşüncemizi destekler niteliktedir.

52 F. W. NIETZSCHE, İyinin ve Kötünün Ötesinde., s. 48. 53 F. W. NIETZSCHE, Güç İstenci, s. 48.

(29)

Değer hakkında bu girişi yaptıktan sonra ahlakın menşei problemine geçebili-riz. Nietzsche, insanın güçsüzlüğünün Tanrı, ahlak vb. durumlarda ortaya çıktığını, oysa asıl olması gerekenin güçlü insan olduğunu söylemektedir. O, her türlü acziyeti, ezikliği reddetmektedir. Nietzsche ahlakın menşei hakkında ilk önce iki aşamalı bir avuntu yönteminden bahsetmektedir. Buna göre, birinci aşama; insanın başına gelen her kötü olay ve felaketten dolayı bir başkasının acı çekmesi gerektiğini düşünür, bu arada mevcut gücünü fark eder ve bu onu avutur. Yani Nietzsche, insanın başa gelen kötü olay ve bu olay sonrası gücü elinde bulunduramamanın sonucu olarak, gücünün yetebildiğine acı çektirmeyi isteyip yaptığını koymaktadır. Buradan onun “güç isten-ci” meselesini ön plana koyduğunu çıkarabiliriz. İkinci aşama; insan başına gelen her kötü olayı ve felaketi bir ceza olarak görür, bu cezanın çekilmesi, gerçek ya da hayali haksızlığın kara büyüsünden kurtulmanın yolu demektir. Eğer felaketin beraberinde getirdiği avantajı görürse, bu tatminden vazgeçer, çünkü artık bir başka tatmin söz konusudur.55 İlki insanın ilk yapacağı durumda kişi kendisinde bir güç görmekte ve yaşadığı olaya karşılık vermek istemektedir. Bu da aslında Nietzsche’nin görmek is-tediği insan olarak değerlendirilebilir. İkinci durumda ise kişi artık kendisinden üstün bir gücü ve cezayı kabul etmekte ve bunu çekerek kurtulacağını sanmaktadır. Yine belki de bu cezayı çekmekle kendisinde bir avantaj görüp başkasının da aynı durumu yaşamasını istemekten vazgeçmektedir. Kanaatimizce bu durumda insanın yeni tat-mini “merhamet”tir.

Nietzsche, sanat, bilgi ve ahlakın birer araç olduğunu kabul etmektedir. İnsan, onları yükseltmek istediği amaca göre kullanmaktadır. Ona göre sanat, bilgi ve

(30)

kın içinde asıl olarak hayatın yükseltilmesi amacı vardır. Fakat insanlar bunun yerine onları hayatın karşıtı olarak Tanrı ile ilintili kılmakta ve aynı zamanda şurada ve bu-rada arasından bize bakan daha yüksek bir hayatın vahiyleri olarak görmektedirler. “Güzel ve çirkin”, “doğru ve yanlış”, “iyi ve kötü” gibi yaptığımız bütün ayrımlar insanın hayatını yükseltme amacından uzaklaştırmaktadır.56 Buna göre Nietzsche ah-lakı hayatı yükseltmek olarak görüyor diyebiliriz. Çünkü ona göre, yukarıda da be-lirttiğimiz gibi ahlak, sanat, bilgi hayatı yükseltmek için birer araçtır. O zaman ka-naatimizce Nietzsche, ahlaka hayatı yükseltmek amacıyla kullanıldığı sürece karşı değildir, diyebiliriz.

Nietzsche’ye göre bütün ahlakların kökeninin çok basit küçük çıkarımlarda aranması gerekmektedir. Ona göre insan: “Bana zarar veren şey kötü bir şeydir, bana yararı olan şey iyi bir şeydir. Bana bir kez ya da birkaç kez zarar veren şey, esasında ve kendi içinde düşmanca olandır, bana bir kez ya da birkaç kez yararlı olan şey, kendi içinde dosttur”57 demektedir. Kanaatimce bunun bütün ahlak anlayışları için geçerli olduğunu söylemek güçtür. Zira felsefe tarihinde “Ahlaki eylemin amacı ne-dir?”sorusuna çeşitli cevaplar verilmiştir. Örneğin; Epicuros (M.Ö.341–270)’e göre, ahlaki eylemin amacı “mutluluk”tur. Ona göre bu mutluluğa da “haz” ile erişilebilir. Burada belirtmemiz gerekir ki, insana haz verdiği halde zararlı olan bir şey olabile-ceği gibi, haz vermediği halde yararlı olan pek çok şey de olabilir. Kanaatimizce Ni-etzsche’nin anladığı anlamda zarar–yarar durumunun burada göz önüne alındığını

56 F. W. NIETZSCHE, Güç İstenci, s. 165. 57 F. W. NIETZSCHE,Tan Kızıllığı, s. 78.

(31)

söyleyemeyiz. Bu durum başka ahlak anlayışları için de söz konusudur, fakat burada bu kadarını belirtmekle yetineceğiz.

Nietzsche, bütün değer yargılarının kökenini insanı asıl özelliklerinden uzaklaştı-rıp güçsüz ve yenilmiş ruhların yargılarına dayandırmaktadır. Bu durum ona göre, kutsal isimler altında ortaya çıkmıştır. O insanın kendini zayıflatan, zaaf öğreten, zaafı sirayet ettiren şeyi Tanrı diye adlandırdığını belirtmektedir.58

Nietzsche, bütün davranışların değer yargılarına dayandığını, tüm değer yargı-larının da kendimize ya da başkalarından edindiğimiz bilgilere dayandığını belirt-mektedir. O, ikincisinin, yani başkalarından edindiğimiz bilgilerin değer yargılarımı-zı oluşturduğu durumunun yoğunlukta olduğunu kabul etmektedir. Peki, biz onları neden benimseriz? Ona göre tabiî ki korkudan. Nietzsche insanın bu yargıları korku-dan benimsediğini ve kendine aitmiş gibi davranmayı daha uygun bulduğunu söyle-mektedir. Ve bu durum öylesine alışkanlık yaratır ki, sonunda kişinin doğası haline gelmektedir. Peki, kendi değer yargılarımızı nasıl belirleriz? Onun içinde de çeşitli korkularımız var mıdır? Nietzsche kendi değer yargılarımızı, bir şeyin bir başkasına değil, sadece bize verdiği keyif ya da keyifsizlikle belirlediğimizi söylemektedir.59

Peki, ahlaki değerler nasıl aktarılmakta, yüzyıllardır nasıl aynı yasalar kulla-nılmaktadır? Nietzsche, ahlakla ilgili duyguların, yetişkinlerin belli olaylar karşısında gösterdikleri eğilim ve tepkilerin çocuklar tarafından algılanıp, “doğuştan maymun” olmaları nedeniyle çocukların bu eğilim ve tepkileri taklit etmeleriyle aktarıldıklarını düşünmektedir. İnsan taklitle uygulamaya başladığı bu davranışları hakkında ileriki

(32)

yaşlarında gecikmiş bir sorgulamada bulunmakta, söz konusu eğilim ve tepkileri görgü açısından yerinde oldukları gerekçesine dayandırarak kabul etmektedir. Fakat Nietzsche’ye göre bu gerekçelerin insandaki duygularla hiç bir ilgisi yoktur. Bu du-rumda insan sadece akıllı varlık olarak onaylar ya da karşı çıkar, duygularının hiç bir şekilde önemi yoktur. Nietzsche, ahlakla ilgili duyguların yaşanılacak ahlaki olaydan önce güçlü olay anında ve sonrasında olmadığını belirtmektedir.60

Nietzsche, ahlaki fenomenlerin varlığını kabul etmez iken, o, bu fenomenlerin tersine yalnızca ahlaki yorumların mevcut olduğunu söylemektedir. Ona göre, bu ah-laki yorumun kendisi ahlak dışı kökenlidir.61 Yani ahlaki yorumlarımızın kökeninde ahlak dışı durumlar vardır. O, bu konuda şunları söylemektedir:

1. Ahlaki değerlerin egemenlik kazanması için, sırf ahlaksız güçlerin ve duy-gusal heyecanların yardım etmesi gereklidir.

2. Ahlaki değerlerin oluşması, ahlaklı olmayan duygusal heyecanların ve gö-zetmelerin eseridir.62 Yani bir örnek verirsek, hırsızlığın ya da yalancılığın kötü ol-duğu düşüncesine bizi onları kötü olarak görmeyen duygularımız mı götürmüştür? Daha ileri götürürsek hırsızlık yapan biri bize hırsızlık kötüdür diye mi öğütlemiştir? Bu durumun pek kabul edilebilir olmadığı açıktır. Aslına bakılırsa bu durumun nasıl gerçekleştiğini bize Nietzsche de açıklayamamaktadır. Üstelik ahlaki değerler, eğer ahlaki olmayan duygularımızdan kaynaklanıyorsa onun için pek sorun teşkil etme-mesi gerekmektedir. Fakat onun şimdiye kadar kabul görmüş ahlaki değerlere savaş

—————————————

59 F. W. NIETZSCHE, Tan Kızıllığı, s. 80. 60 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 37. 61 F. W. NIETZSCHE, Güç İstenci, s. 147.

(33)

açtığı pek açık bir durumdur. Öyleyse bu durum nasıl açıklanabilir? Bizce bu durumu onun felsefesindeki çelişkilere bağlamak en iyi yol olarak görülmektedir.

Nietzsche’ye göre ahlakın tarihinde baskı altına alınanların, kusurlu ve yete-neksiz yaratılanların, kendinden acı çekenlerin, sıradan olanların kendilerine en mü-sait gelen değer ölçülerini kabul ettirmek girişiminde bulundukları bir güce yönelik istenç ifadesini bulmuştur. Buna göre ahlak, şimdiye kadar egemen olanların sırtın-dan ve güzel tabiatların, yetenekli yaratılanların ve onların spesifik içgüdülerinin sır-tından, bağımsız olanların, herhangi bir anlamda ayrıcalıklı olanların aleyhine geliş-miştir. Şu halde Nietzsche’ye göre ahlak insanı daha yüksek tipe ulaştırmak için tabi-atın çabalarına karşı bir harekettir. Ahlakın etkisi hayata karşı bir güvensizlik olarak kendini göstermiştir.63 O halde aşağıda açıklamalarını yaptığımız ve efendi–köle ah-lakı olarak ikiye ayırdığı ahlak tipinden sadece biri gerçekleşmiş olmakta değil mi-dir? Yani “köle ahlakı” kendini gerçekleştirirken, varlığını kabul ettiği “efendi ahla-kı” nerededir? Bu durum bizim açımızdan kabul edilebilir görünmemektedir.

Nietzsche bütün ahlak sistemlerini gözden geçirdikten sonra birbirine karşıt iki temel tipin ortaya çıktığını belirtir ki bunlar; yukarıda belirttiğimiz gibi “efendi ahlakı” ve “köle ahlakı”dır. O, bütün daha yüksek ve karışık kültürlerde, bu iki ahla-kın arasını bulma çabaları görüldüğünü savunmaktadır.64 Şimdi bunları sırasıyla izah etmeye çalışalım.

—————————————

62 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 150. 63 F. W. NIETZSCHE, Güç İstenci, s. 208.

(34)

1.4.1. Efendi Ahlakı

Nietzsche, efendi ahlakında “iyi” ve “kötü”nün zıtlığı, yaklaşık olarak “soylu” ile “aşağı” zıtlığı anlamına geldiğini belirtmektedir. “İyi” ve “kötü” zıtlığının kökeni farklıdır. Korkak, endişeli, küçük ruhlu, ufak yararlar düşünen, ayrıca özgür olmayan bakışlarıyla gü-venilmez olan, kendini küçük gören, kendilerine kötü davranılmasına izin veren insanlar bu ahlakta aşağı görülmektedir. Ona göre, sıradan insanların yalancı olduğu, bütün aristokratla-rın temel inançları arasındadır. Bu yüzden o, eski Yunan soylulaaristokratla-rının kendilerine “biz doğru-cular” dediklerini aktarmaktadır. O, değer sözlerinin önce insanlara uygulanır, sonra da bu-radan eylemlere uygulandığını belirtmektedir. Nietzsche, soylu insanın kendini belirlediğini, onanma gereksinimi duymadığını, “bana zararlı olan şeyin kendisi zararlıdır” diye yargıda bulunduğunu belirtmektedir. Soylu insan kendini genellikle şeylere onur veren biri olarak bilmekte ve değer yaratan kendisi olmaktadır. O, kendisinin bir parçası olarak bildiği her şe-ye onur verir. Nietzsche’şe-ye göre böyle bir ahlak, kendi kendini yücelten ahlaktır. Soylu insan yardıma muhtaç bir insana yardım ederken acımadan dolayı değil daha çok güç fazlalığının doğurduğu itkiden yardım eder. Nietzsche soylu ahlakına sahip insanların psikolojisini ken-dine inanç, kendisiyle övünme, bensizliğe olan temel düşmanlık ve ironi, duygudaşlığa ve sıcak yürekliliğe karşı, hor görme olarak sıralamaktadır.65

Nietzsche, soylu ahlakı, yönetenler ahlakı, efendi ahlakı gibi isimlerle adlan-dırdığı bu birinci tip ahlakın çağdaş beğeniye karşı ve yabancı konumda olduğunu söylemektedir. Yani bu ahlak günümüzde belirlenmiş ahlak anlayışlarından farklıdır. Onların benimsediği değerleri benimsememektedir. Bu ahlakta insanların yalnızca

65 F. W. NIETZSCHE, İyinin ve Kötünün Ötesinde, s. 191–193, Henry HAZITT, Ahlakın Temelleri,

(35)

eşitlerine karşı görevlerinin olduğunu yabancı olana, aşağı düzeyde olana, insan, is-tediği gibi ya da gönlünün çektiği gibi “iyinin ve kötünün ötesinde” davranacağını belirtmektedir. Böyle bir durumda bu ahlaka sahip kişiler kendilerinden aşağıda olan-lara ancak acıma ve benzeri duygular göstermekte iken, eşit olduğu durumlarda ise acıma yerini uzun teşekkürlere, intikamlara bırakabilir. O, soylu ahlakının tipik özel-liklerini, uzun teşekkürler, intikamlar, kısaslarda incelik, abartılı dostluk ve düşman olma zorunluluğu olarak sıralamaktadır.66

Nietzsche soylu ahlakına sahip bir insanın anlamakta en çok zorlandığı şeyin “değersizlik” olduğu kanısındadır. Çünkü ona göre, bu insanlar sahip olmadıkları halde çevresinde kendileri hakkında iyi bir kanı olduğunu varsayıp buna kendileri de inanmaktadır. O, bu konu da soylu insanın şöyle diyeceğini söylemektedir:“Değerim hakkında yanılabilirim ama yine de değerimin benim tanımladığım gibi kabul edil-mesini beklerim”. Ya da diyecek ki: “Birçok sebepten dolayı, başkaları hakkında iyi kanılar taşımaktan zevk alabilir, belki de onları sevip yücelttiğim için, onların bütün zevklerinden zevk alırım, bunu paylaşmasam bile, benim için yararlıdır hala ya da yararlı olacağını umarım, ama bunların hiç biri değersizlik değildir.”67 Yani Ni-etzsche soylu insanın kendisini bizzat kendisi değerlendirdiği ve başka bir insanın kendisi hakkındaki düşüncelerine önem vermediği için asla kendisini değersiz gör-mediğini belirtmektedir. Fakat ona göre soylu olmayan bir insan kendini hep başka-larının değerlerine göre değerli veya değersiz görmektedir.

66 F. W. NIETZSCHE, İyinin ve Kötünün Ötesinde, s. 193. 67 F. W. NIETZSCHE, İyinin ve Kötünün Ötesinde, s. 195.

(36)

Nietzsche’ye göre, soylu değerlendirme biçiminde kişi kendiliğinden eyleme geçmekte ve gelişmektedir. Soylu insan yaptığı eylemin nasıl olduğu konusunda onu değerlendirecek birini aramamakta, o yaptığından son derece emin olarak, karşısında bir kişiyi ancak kendine minnettar olması ve ona “evet” demesi için aramaktadır. Ni-etzsche bu ahlakta olumsuz kavramların; “alçak”, “sıradan”, “kötü” yalnızca baştan aşağı yaşam ve tutkuyla dolu olumlu temel kavramların “biz soylular, biz iyi, güzel ve mutlular!”ın soluk bir karşıt görüntüsü olduğunu belirtmektedir. Ona göre, soylu değerlendirme biçimi yanılıp gerçeğe karşı günah işlediğinde, bunu yeterince bilme-diği bir alana göre yani küçük gördüğü sıradan insanın, aşağı sınıftan halkın alanına göre yapmaktadır. Fakat burada Nietzsche bir şeyi belirtmeden geçmez, o da soylu insanın küçümserken aslında kendisinin küçümsediği görüntünün kopyası halini al-ması durumudur.68

Sonuç olarak, efendi ahlakı güçlü insanın ahlakıdır. Nietzsche’ye göre güçlü bir insan gördüklerine değer biçmeyi düşünmez. Yalnızca kendine yarayanı iyi, zarar vereni kötü bulur. Başka bir deyişle, güçlü insana göre doğal eğilimlerinin özgürce gelişmesine, genişlemesine yardım eden her şey iyidir, engel olan ise kötüdür. Ona göre, güçlü insan için, bir yaşamın iyi olup olmadığı hakkında bir yargıda bulunmak üzere başvurulacak ölçü de budur. Bu bakımdan o, yaşamı kısırlaştıran, daraltan her şeye hayır demektedir. Güçlü insanın, onu daha yoğunlaştıran, daha güzelleştiren her şeye evet demesi gerekmektedir. Ona göre güçlü insan, kendisine eşit olanları iyi,

68 F. W. NIETZSCHE, Ahlakın Soykütüğü Üstüne, Çev..Ahmet İnam, Yorum Sanat Yay., İstanbul 2001, 37–

(37)

kendisine boyun eğenleri kötü sayar. Efendi ahlakı, güçlüler ahlaki, zayıfları, korkak-ları insandan saymaz. Bu ahlak serttir, insafsızdır.

Nietzsche’nin ahlakta kabul ettiği iki tipten biri “efendi ahlakı”dır. Efendi ah-lakı güçlünün ahah-lakıdır ve kendini gerçekleştirmek için sadece güce ihtiyacı vardır. Acaba Nietzsche’nin tespit ettiği bir diğer ahlak olan “köle ahlakı” nedir? Nietzsche bu ahlakı nasıl yorumlamaktadır? Bu ahlak tipinde de güç istenci yer almakta mıdır? Şimdi bütün bu soruları cevaplamaya çalışmamız yerinde olacaktır.

1.4.2. Köle Ahlakı

Köle ahlakında, üstünlerin varlıklarını dolduran gurur, sevinç ve yaşam coş-kunluğuna karşılık, yenilgiye uğrayanların, kölelerin içlerinde kötümserlik duygu-sundan ve üstünlere karşı mayalanan nefretten başka bir şey yoktur. Nietzsche bu ahlakta canı yanmış, bastırılmış, acı çeken, bağımlı, kendisinden emin olmayan, yor-gun birinin ahlak değerlendirmelerinde bulunduğunu belirtmektedir. Ona göre, bu tip ahlak değerlendirmelerinde ortak nokta insanın tüm durumları hakkında karamsar bir kuşku ve aşağılanma hissi duymasıdır. Köle ahlakında bulunan insan, güçlünün er-demlerine alışık değildir. Nietzsche onun kuşkucu ve güvensiz olduğunu, bu durum-da köle ahlakı insanının yüceltilmiş tüm “iyi”nin ve mutluluğun sahici olmadığına kendini inandırmak istediğini belirtmektedir. Bu yüzden ona göre, bu ahlakta acıma, gönül alan yardımsever bir el, sıcak bir yürek, sabır, çalışkanlık, alçakgönüllülük, dostluk övülmektedir. Nietzsche bunların varlığını başkasına dayanmak için yararlı nitelikler ve tek araç olduğunu savunmaktadır. Ona göre, köle ahlakı aslında yarar ahlakıdır ve “iyi ve kötü” zıtlığının kökeni de buradadır. Gücün ve tehlikenin kötüde

(38)

olduğu hissedilince “kötü” küçük görüldü ve “iyi” de korku yaratmak isteyen olarak kabul edildi. Nietzsche, burada mantıki olarak korkulanın “iyi” olmasını köle ahlakı-nın içindeki bir zıtlık olarak değerlendirir. Çünkü ona göre iyi insanlar, kölelerin dü-şünme biçimi içinde tehlikesiz olmalıydılar.69 Burada “korkulan iyi” ile anlatılmak istenilen her türlü “iyi”nin kaynağı “Tanrı” olabilir, bizce Nietzsche bunu böyle an-lamaktadır. Çünkü o ahlakın temelini “ahiretle korkutan Tanrı”ya dayandırmaktadır.

Nietzsche, köle ahlakının temelinde “hınç duygusu”nun olduğunu belirtmek-tedir. Yani eylemleri yadsınmış olan, kendini hayali bir intikamla avutan köle ahlakı-na sahip kişi varlığında duyduğu hınç duygusu ile değerler koymaya başlanmıştır. Nietzsche soylu ahlakın, kendine “evet” demekle geliştiğini belirterek, köle ahlakı daha başında “dışta” olana, “farklıya” “kendi olmayana” “hayır” demektedir. Bu “hayır” onun yaratıcı eylemidir. Bu değer koyan bakışın tersine dönmesi, bu zorunlu yön, geriye, kendine doğru değil de dışarıya doğrudur, hınç duygusuna aittir.70

Nietzsche’nin düşüncesine göre soylu insan kendine güvenerek açık bir biçim-de yaşarken, hınç duygusuna sahip köle ahlakı insanı kendine ne “gönlü açık”, ne biçim-de “çocuksu”, dürüst ve yapmacıksızdır. Onun ruhu şaşı bakar, tini saklı yerleri, gizli yolları, arka kapıları sever. Örtülmüş her şey köle ahlakı insanını çekerken, örtülü dünyası, örtülü güvenliği, örtülü ferahlığı, nasıl sessiz kalınacağını, unutacağını, bek-leyeceğini, geçici olarak kendini küçültmeyi, alçak gönüllü olmayı bilmektedir. Bu durumda köle ahlakı sahip insanlarından oluşmuş ırk, herhangi bir soylu ırktan daha kurnaz olmaktadır. Bu kurnazlık da köle ahlakı sahibini tümüyle farklı bir biçimde

(39)

onurlandırmaktadır. Yani soylu insanlarda kurnazlık kolayca bir zarif lüks çeşnisi ve incelmişlik hali olarak görülürken, onlarda birinci derecede var olma koşulu olarak kalmaktadır. Nietzsche’ye göre bunun sebebi kurnazlığın burada uzun süre bulunma-yıp, temelli bir şey olmamasıdır. Yani kurnazlık burada düzenleyici bilinçdışı içgü-dülerin işlevi olarak ya da belli bir ihtiyatsızlık olarak vardır.71

“Sürü hayvanı”nın zayıflığıyla köle ahlakının kurulmasını sağladığını söyle-yen Nietzsche, bu gruptaki kişilerin birbirini anlayıp ittifak kurduklarını belirtmekte-dir. Kendini yönetmeye yeteneksiz olduğu için sürü hayvanının hep bir çobana ihti-yacı vardır.72 Yine ona göre, sürü içgüdüsü ortayı takdir etmekte, orta çapı en yüksek ve en değerli olarak değerlendirmektedir. Nietzsche’ye göre orası insanların çoğun-luğunun bulunduğu yerdir. Bu içgüdüye göre aşağıdan yukarıya doğru bir çıkışı ya üst sayıdan en küçük sayıya inmeyi kabul etmek imkânsızdır.73 Sürü hayvanı yalnız-ca sürü tabiatını ulular ve böylelikle kendi kendini iyi hisseder, güzel sözlerle asıl benliğini maskeler. Böylece ahlak doğar ve sürü içgüdüsü gerçek kişiliğini maskele-meyenlere karşı gizli bir kin duyar.74 Bütün bunlar Nietzsche’nin ahlaka ve ortanın insanına olan duruşunu sergilemektedir. O, bunların bütün değerlerini reddeder ve ahlakı kabul etmediğini büyük bir açıklıkla dile getirmektedir.

Sürü insanının bir özelliği de kendine olumlu değerler yükleyememedeki başarı-sızlığıdır. Zaten sırf bu yüzden geçmişten gelen değerlere kendini uydurmaktadır.

Ni-—————————————

70 F. W. NIETZSCHE, Ahlakın Soykütüğü Üstüne, s. 37. 71 F. W. NIETZSCHE, Ahlakın Soykütüğü Üstüne, s. 39. 72 F. W. NIETZSCHE, Güç İstenci, s. 158.

73 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 156. 74 F. W. NIETZSCHE, Güç İstenci, s. 159.

(40)

etzsche sürü insanının her zaman kendisi hakkında bir değerlendirmeyi beklediğini ve içgüdüsel olarak bunu kabul ettiğini düşünmektedir.75 Yine o sürü insanının kendisi hak-kında işittiği her iyi kanıdan hoşlanıp, hakhak-kındaki kötü kanılardan da acı duyduğunu be-lirtmektedir. Çünkü sürü insanı iki sanıya da teslim olmuştur ve bu içgüdü ile onlara tut-sak olduğunu hissetmektedir.76

Yalnız ortalama insanın kendi tipini sürdürüp yaratma şansının var olduğunu be-lirten Nietzsche, ahlak öğütlerinin de ancak onlar için var olacağını belirtmektedir. Onla-rın ahlak öğütlerinde de ölçülülükten, haysiyetten, komşu sevgisinden söz etmenin zo-runlu olduğunu söylemektedir.77

Bütün bunların dışında Nietzsche neyi aramaktadır? Neden kendisinden önce kabul edilmiş ahlak öğretilerine karşı çıkmaktadır? “Biz içinde burjuva ahlakının bir-likte dile gelmediği, rahipçe ahlakın görülmediği durumları arıyoruz”78 diyen Ni-etzsche, aslında ahlaka karşı değil midir? O, dünyanın inandığımız derecede değerli olmadığını kabul ederken bunun aslında şimdiki ahlak yasasından kaynaklandığını belirtmektedir. Yani onun kabul etmediği ahlak yasası onu bir anlamda kötümser yapmıştır. “Sadece bu anlamda biz kötümserleriz, yani irademizle kendimize bu de-ğer değişimini itiraf etmekle kötümseriz” diyen Nietzsche, kötümserliğin kendisini yeni değerler aramaya ittiğini söylemekte ve şöyle devam etmektedir: “Düpedüz bu-nunla bizi yeni değerler aramaya tahrik eden taşkın duyguyu buluyoruz. Özetle: Dünya inandığımızdan daha değerli olabilir. Biz ideallerimizin naifliğinin gizini

75 F. W. NIETZSCHE, İyinin ve Kötünün Ötesinde, s. 195. 76 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 195.

(41)

mize geçirmek zorundayız, belki de bilincimizde insansal varlığımıza bir kere ölçülü ve haklı bir değer vermedik en yüksek yorumlarla yorumlamak suretiyle bu sonuca varmalıyız.”79 Bu durumda Nietzsche’nin Hristiyan inancına göre “dünya hayatı” ve “ahiret inancı” konularını eleştirdiğini kabul edebiliriz. Zira onun anladığı anlamda olmasa da İslam ahlakında “dünya hayatı” “ahiret hayatı” kadar değerlidir.

Nietzsche insanın var olan her şeyle ahlak arasında bir bağlantı kurduğunu ve bu-nunla dünyanın omuzlarına etik bir anlam yüklediğini belirtmektedir. Ona göre, günün birinde bu konu fazla önemli olmayacaktır.80 Fakat Nietzsche’nin bu sözü söylemesin-den sonra uzun bir zaman geçmesine rağmen ahlak hala hayatımızdaki önemini sürdür-mekte hatta önemi gittikçe artmaktadır.

Nietzsche, gelenek ahlakının insan üzerindeki etkisine de değinmiştir. Ona gö-re, kendini gelenek ahlakına kaptıran insan önce nedenleri, ikinci olarak sonuçları, üçüncü olarak da gerçeği küçümsemektedir. O tüm yüce duygularını (hürmet, yüce-lik, gurur, minnettarlık, sevgi) kurmaca bir dünyayla ilişkilendirir ki, bu da ölümden sonraki gideceğini düşündüğü yerdir.81 Nietzsche yalnızca adet olduğu üzere bir inancı kabul etmenin, namussuz olmakla, korkak olmakla ve tembel olmakla aynı anlama geldiğini kabul etmektedir. O, bu konuda şöyle söylemektedir: “Bu durumda ahlaklı olmanın ön koşulu namussuzluk, korkaklık, tembellik mi oluyor?”82 Başka bir yerde aynı sert dilini yine kullanan Nietzsche şunları söylemekten hiç çekinmez:

————————————— 78 F. W. NIETZSCHE, Güç İstenci, s. 79. 79 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 35. 80 F. W. NIETZSCHE, Tan Kızıllığı, s. 17. 81 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 37. 82 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 78.

(42)

“Ahlaka boyun eğme, aynı hükümdara boyun eğme gibi ya köleci, ya da kibirli, ya çı-karcı, ya teslimiyetçi ya da çaresizlik davranışı biçiminde olabilir. Aslında bu hiç de ah-laklı değildir.”83

Nietzsche şimdiye kadar ahlakı yadsıyan iki türün varlığından söz etmektedir. Bi-rincisi; insanların belirttiği ahlaksal nedenlerin gerçekten onları belli davranışlara ittiği-nin yadsıyan türdür. Bu Nietzsche’ye göre, ahlaklı olmanın sadece laftan ibaret olduğu-nun ve insanların, belki de en çok erdemle ün yapmış kişilerin büyük küçük aldatmacala-rının bir parçası olduğunun iddiasında bulunmaktır. İkincisi ise; ahlak yargılaaldatmacala-rının gerçe-ğe dayandığının yadsınması durumudur. Bu noktada davranış nedenlerinin gerçek oldu-ğu, ama bu şekilde tüm ahlaksal yargıların insanları ahlaksal davranışlara yöneltmediği itiraf edilmiş olur. Nietzsche’nin bakış açısı da bu ikincisidir. Nietzsche bu durumu bize şöyle açıklamaktadır: “ Ben ahlaksızlığı da yadsıyorum, çok sayıda insan kendisini ah-laksız hissettiği için değil, kendisini böyle hissetmesi için gerçek bir neden bulunduğu için yadsıyorum. Kendiliğinden anlaşılacağı gibi ahlaksızlık olarak adlandırılan birçok davranışın önlenmesi ve bunlara karşı mücadele verilmesi gerektiğini inkâr etmiyorum. Aynı şekilde ahlaklı olarak adlandırılan birçoğunun yapılıp, teşvik edilmesi gerektiğini de inkâr etmiyorum. Ama ben şöyle diyorum: Bazı şeyleri bugüne kadarki nedenlerin dışındaki nedenlerden dolayı yapmalıyız. Farklı düşünmeyi öğrenmeliyiz.”84 Bu durum-da diyebiliriz ki Nietzsche ahlaka tam anlamıyla karşı değildir. Fakat o şu ana kadurum-dar be-nimsenmiş ve insanı içgüdülerine uymaktan men eden tüm ahlak öğretilerine karşıdır.

83 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 77. 84 F. W. NIETZSCHE, Tan Kızıllığı, s. 79.

Referanslar

Benzer Belgeler

istasyonlarına varacak ve böylece banli- BÜYÜK PARİS HACMİ : yölerden otomobil ve otobüslerle geten- Bilhassa üç özel organizasyon Paris ler, metroyu kullanarak

Bizim için bize etki eden ve bunun sonucu olarak, bizim tepkimize neden olan şey, yani şu ya da bu anlamda bir değer sunan şey, vardır.. Bir şeyin varlığını hissetmek de ona

DURKHEIM (1956) EĞİTİMİ; YETİŞKİN NESİLLER TARAFINDAN SOSYAL YAŞAMA HAZIR OLMAYAN NESİLLER ÜZERİNDE UYGULALAN BİR İŞLEM.. DEWEY (1995) «ÇOCUK,

Olumsuz nihilizmi bir tören başlatmıştı; (Sokrates'in ölümü) bir başkası kapamış oldu (tanrının cenaze töreni). Hâlbuki bir şey değişmiş değildi.

Câmî, İran edebiyatında şiirin tanımı konusunda da kafa yoran sayılı şairlerden biridir. Câmî, pek çok şiirinde şiire ilişkin görüşlerini ortaya koyar. Câmî’nin

Nietzsche'ye göre yaşamın ve büyümenin var olduğu bütün güç, dürtüler ve tutkular; yaşamı reddetme içgüdüsü olarak ahlaklılığın yasaklaması

Bana göre ise ahlâki eğitim, bir kimsenin ahlâki gelişimini etkileyen aile ve okul gibi kurumların ahlâki eğitime direkt veya dolaylı olarak müdahalesidir.. Bu

AHLAK EĞITIMI Ahlakî eğitimin amacı insanların ahlakî değerleri bilmesi ve değerleriyle tutarlı davranışlar ortaya koymasıdır.. Ahlak eğitiminde ise ahlakî gelenek, adalet,