• Sonuç bulunamadı

3. Nietzsche’nin Felsefesinde İnsan ve Üstün–İnsanın Yeri

1.4. Ahlaki Değer ve Ahlaki Değerin Menşei

1.4.2. Köle Ahlakı

Köle ahlakında, üstünlerin varlıklarını dolduran gurur, sevinç ve yaşam coş- kunluğuna karşılık, yenilgiye uğrayanların, kölelerin içlerinde kötümserlik duygu- sundan ve üstünlere karşı mayalanan nefretten başka bir şey yoktur. Nietzsche bu ahlakta canı yanmış, bastırılmış, acı çeken, bağımlı, kendisinden emin olmayan, yor- gun birinin ahlak değerlendirmelerinde bulunduğunu belirtmektedir. Ona göre, bu tip ahlak değerlendirmelerinde ortak nokta insanın tüm durumları hakkında karamsar bir kuşku ve aşağılanma hissi duymasıdır. Köle ahlakında bulunan insan, güçlünün er- demlerine alışık değildir. Nietzsche onun kuşkucu ve güvensiz olduğunu, bu durum- da köle ahlakı insanının yüceltilmiş tüm “iyi”nin ve mutluluğun sahici olmadığına kendini inandırmak istediğini belirtmektedir. Bu yüzden ona göre, bu ahlakta acıma, gönül alan yardımsever bir el, sıcak bir yürek, sabır, çalışkanlık, alçakgönüllülük, dostluk övülmektedir. Nietzsche bunların varlığını başkasına dayanmak için yararlı nitelikler ve tek araç olduğunu savunmaktadır. Ona göre, köle ahlakı aslında yarar ahlakıdır ve “iyi ve kötü” zıtlığının kökeni de buradadır. Gücün ve tehlikenin kötüde

olduğu hissedilince “kötü” küçük görüldü ve “iyi” de korku yaratmak isteyen olarak kabul edildi. Nietzsche, burada mantıki olarak korkulanın “iyi” olmasını köle ahlakı- nın içindeki bir zıtlık olarak değerlendirir. Çünkü ona göre iyi insanlar, kölelerin dü- şünme biçimi içinde tehlikesiz olmalıydılar.69 Burada “korkulan iyi” ile anlatılmak istenilen her türlü “iyi”nin kaynağı “Tanrı” olabilir, bizce Nietzsche bunu böyle an- lamaktadır. Çünkü o ahlakın temelini “ahiretle korkutan Tanrı”ya dayandırmaktadır.

Nietzsche, köle ahlakının temelinde “hınç duygusu”nun olduğunu belirtmek- tedir. Yani eylemleri yadsınmış olan, kendini hayali bir intikamla avutan köle ahlakı- na sahip kişi varlığında duyduğu hınç duygusu ile değerler koymaya başlanmıştır. Nietzsche soylu ahlakın, kendine “evet” demekle geliştiğini belirterek, köle ahlakı daha başında “dışta” olana, “farklıya” “kendi olmayana” “hayır” demektedir. Bu “hayır” onun yaratıcı eylemidir. Bu değer koyan bakışın tersine dönmesi, bu zorunlu yön, geriye, kendine doğru değil de dışarıya doğrudur, hınç duygusuna aittir.70

Nietzsche’nin düşüncesine göre soylu insan kendine güvenerek açık bir biçim- de yaşarken, hınç duygusuna sahip köle ahlakı insanı kendine ne “gönlü açık”, ne de “çocuksu”, dürüst ve yapmacıksızdır. Onun ruhu şaşı bakar, tini saklı yerleri, gizli yolları, arka kapıları sever. Örtülmüş her şey köle ahlakı insanını çekerken, örtülü dünyası, örtülü güvenliği, örtülü ferahlığı, nasıl sessiz kalınacağını, unutacağını, bek- leyeceğini, geçici olarak kendini küçültmeyi, alçak gönüllü olmayı bilmektedir. Bu durumda köle ahlakı sahip insanlarından oluşmuş ırk, herhangi bir soylu ırktan daha kurnaz olmaktadır. Bu kurnazlık da köle ahlakı sahibini tümüyle farklı bir biçimde

onurlandırmaktadır. Yani soylu insanlarda kurnazlık kolayca bir zarif lüks çeşnisi ve incelmişlik hali olarak görülürken, onlarda birinci derecede var olma koşulu olarak kalmaktadır. Nietzsche’ye göre bunun sebebi kurnazlığın burada uzun süre bulunma- yıp, temelli bir şey olmamasıdır. Yani kurnazlık burada düzenleyici bilinçdışı içgü- dülerin işlevi olarak ya da belli bir ihtiyatsızlık olarak vardır.71

“Sürü hayvanı”nın zayıflığıyla köle ahlakının kurulmasını sağladığını söyle- yen Nietzsche, bu gruptaki kişilerin birbirini anlayıp ittifak kurduklarını belirtmekte- dir. Kendini yönetmeye yeteneksiz olduğu için sürü hayvanının hep bir çobana ihti- yacı vardır.72 Yine ona göre, sürü içgüdüsü ortayı takdir etmekte, orta çapı en yüksek ve en değerli olarak değerlendirmektedir. Nietzsche’ye göre orası insanların çoğun- luğunun bulunduğu yerdir. Bu içgüdüye göre aşağıdan yukarıya doğru bir çıkışı ya üst sayıdan en küçük sayıya inmeyi kabul etmek imkânsızdır.73 Sürü hayvanı yalnız- ca sürü tabiatını ulular ve böylelikle kendi kendini iyi hisseder, güzel sözlerle asıl benliğini maskeler. Böylece ahlak doğar ve sürü içgüdüsü gerçek kişiliğini maskele- meyenlere karşı gizli bir kin duyar.74 Bütün bunlar Nietzsche’nin ahlaka ve ortanın insanına olan duruşunu sergilemektedir. O, bunların bütün değerlerini reddeder ve ahlakı kabul etmediğini büyük bir açıklıkla dile getirmektedir.

Sürü insanının bir özelliği de kendine olumlu değerler yükleyememedeki başarı- sızlığıdır. Zaten sırf bu yüzden geçmişten gelen değerlere kendini uydurmaktadır. Ni-

—————————————

70 F. W. NIETZSCHE, Ahlakın Soykütüğü Üstüne, s. 37. 71 F. W. NIETZSCHE, Ahlakın Soykütüğü Üstüne, s. 39. 72 F. W. NIETZSCHE, Güç İstenci, s. 158.

73 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 156. 74 F. W. NIETZSCHE, Güç İstenci, s. 159.

etzsche sürü insanının her zaman kendisi hakkında bir değerlendirmeyi beklediğini ve içgüdüsel olarak bunu kabul ettiğini düşünmektedir.75 Yine o sürü insanının kendisi hak- kında işittiği her iyi kanıdan hoşlanıp, hakkındaki kötü kanılardan da acı duyduğunu be- lirtmektedir. Çünkü sürü insanı iki sanıya da teslim olmuştur ve bu içgüdü ile onlara tut- sak olduğunu hissetmektedir.76

Yalnız ortalama insanın kendi tipini sürdürüp yaratma şansının var olduğunu be- lirten Nietzsche, ahlak öğütlerinin de ancak onlar için var olacağını belirtmektedir. Onla- rın ahlak öğütlerinde de ölçülülükten, haysiyetten, komşu sevgisinden söz etmenin zo- runlu olduğunu söylemektedir.77

Bütün bunların dışında Nietzsche neyi aramaktadır? Neden kendisinden önce kabul edilmiş ahlak öğretilerine karşı çıkmaktadır? “Biz içinde burjuva ahlakının bir- likte dile gelmediği, rahipçe ahlakın görülmediği durumları arıyoruz”78 diyen Ni- etzsche, aslında ahlaka karşı değil midir? O, dünyanın inandığımız derecede değerli olmadığını kabul ederken bunun aslında şimdiki ahlak yasasından kaynaklandığını belirtmektedir. Yani onun kabul etmediği ahlak yasası onu bir anlamda kötümser yapmıştır. “Sadece bu anlamda biz kötümserleriz, yani irademizle kendimize bu de- ğer değişimini itiraf etmekle kötümseriz” diyen Nietzsche, kötümserliğin kendisini yeni değerler aramaya ittiğini söylemekte ve şöyle devam etmektedir: “Düpedüz bu- nunla bizi yeni değerler aramaya tahrik eden taşkın duyguyu buluyoruz. Özetle: Dünya inandığımızdan daha değerli olabilir. Biz ideallerimizin naifliğinin gizini eli-

75 F. W. NIETZSCHE, İyinin ve Kötünün Ötesinde, s. 195. 76 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 195.

mize geçirmek zorundayız, belki de bilincimizde insansal varlığımıza bir kere ölçülü ve haklı bir değer vermedik en yüksek yorumlarla yorumlamak suretiyle bu sonuca varmalıyız.”79 Bu durumda Nietzsche’nin Hristiyan inancına göre “dünya hayatı” ve “ahiret inancı” konularını eleştirdiğini kabul edebiliriz. Zira onun anladığı anlamda olmasa da İslam ahlakında “dünya hayatı” “ahiret hayatı” kadar değerlidir.

Nietzsche insanın var olan her şeyle ahlak arasında bir bağlantı kurduğunu ve bu- nunla dünyanın omuzlarına etik bir anlam yüklediğini belirtmektedir. Ona göre, günün birinde bu konu fazla önemli olmayacaktır.80 Fakat Nietzsche’nin bu sözü söylemesin- den sonra uzun bir zaman geçmesine rağmen ahlak hala hayatımızdaki önemini sürdür- mekte hatta önemi gittikçe artmaktadır.

Nietzsche, gelenek ahlakının insan üzerindeki etkisine de değinmiştir. Ona gö- re, kendini gelenek ahlakına kaptıran insan önce nedenleri, ikinci olarak sonuçları, üçüncü olarak da gerçeği küçümsemektedir. O tüm yüce duygularını (hürmet, yüce- lik, gurur, minnettarlık, sevgi) kurmaca bir dünyayla ilişkilendirir ki, bu da ölümden sonraki gideceğini düşündüğü yerdir.81 Nietzsche yalnızca adet olduğu üzere bir inancı kabul etmenin, namussuz olmakla, korkak olmakla ve tembel olmakla aynı anlama geldiğini kabul etmektedir. O, bu konuda şöyle söylemektedir: “Bu durumda ahlaklı olmanın ön koşulu namussuzluk, korkaklık, tembellik mi oluyor?”82 Başka bir yerde aynı sert dilini yine kullanan Nietzsche şunları söylemekten hiç çekinmez:

————————————— 78 F. W. NIETZSCHE, Güç İstenci, s. 79. 79 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 35. 80 F. W. NIETZSCHE, Tan Kızıllığı, s. 17. 81 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 37. 82 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 78.

“Ahlaka boyun eğme, aynı hükümdara boyun eğme gibi ya köleci, ya da kibirli, ya çı- karcı, ya teslimiyetçi ya da çaresizlik davranışı biçiminde olabilir. Aslında bu hiç de ah- laklı değildir.”83

Nietzsche şimdiye kadar ahlakı yadsıyan iki türün varlığından söz etmektedir. Bi- rincisi; insanların belirttiği ahlaksal nedenlerin gerçekten onları belli davranışlara ittiği- nin yadsıyan türdür. Bu Nietzsche’ye göre, ahlaklı olmanın sadece laftan ibaret olduğu- nun ve insanların, belki de en çok erdemle ün yapmış kişilerin büyük küçük aldatmacala- rının bir parçası olduğunun iddiasında bulunmaktır. İkincisi ise; ahlak yargılarının gerçe- ğe dayandığının yadsınması durumudur. Bu noktada davranış nedenlerinin gerçek oldu- ğu, ama bu şekilde tüm ahlaksal yargıların insanları ahlaksal davranışlara yöneltmediği itiraf edilmiş olur. Nietzsche’nin bakış açısı da bu ikincisidir. Nietzsche bu durumu bize şöyle açıklamaktadır: “ Ben ahlaksızlığı da yadsıyorum, çok sayıda insan kendisini ah- laksız hissettiği için değil, kendisini böyle hissetmesi için gerçek bir neden bulunduğu için yadsıyorum. Kendiliğinden anlaşılacağı gibi ahlaksızlık olarak adlandırılan birçok davranışın önlenmesi ve bunlara karşı mücadele verilmesi gerektiğini inkâr etmiyorum. Aynı şekilde ahlaklı olarak adlandırılan birçoğunun yapılıp, teşvik edilmesi gerektiğini de inkâr etmiyorum. Ama ben şöyle diyorum: Bazı şeyleri bugüne kadarki nedenlerin dışındaki nedenlerden dolayı yapmalıyız. Farklı düşünmeyi öğrenmeliyiz.”84 Bu durum- da diyebiliriz ki Nietzsche ahlaka tam anlamıyla karşı değildir. Fakat o şu ana kadar be- nimsenmiş ve insanı içgüdülerine uymaktan men eden tüm ahlak öğretilerine karşıdır.

83 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 77. 84 F. W. NIETZSCHE, Tan Kızıllığı, s. 79.

Zira Nietzsche’nin asıl kabul etmediği insanın hiç düşünmeden kendisine dayatılan bazı durumları yapması ve bunları sorgusuz benimsemesidir.

İnsanlığın genel olarak kabul edilen bir amacının olmadığını söyleyen Ni- etzsche, ancak insanlığın böyle bir amacı olduğu durumda “öyle ya da böyle dav- ranmalı” diye öneride bulunmanın da mümkün olacağını belirtmektedir. Ona göre şimdilik böyle bir amaç söz konusu olmadığına göre ahlakın istekleri, insanlıkla iliş- kilendirilmemelidir. İnsanlığa bir amaç önermenin bambaşka bir şey olduğunu vur- gulayan Nietzsche; amacın insanın arzusuna bırakılmış bir şey olarak düşünülüp, varsayım olarak önerilen şeyin insanlığın hoşuna gitmesi durumunda, insanlığın bu- nu kendine bir ahlak yasası olarak koyabileceğini belirtmektedir. Nietzsche bugüne dek oluşturulmuş bütün ahlak yasalarının hep insanlığın arzularının dikkate alınma- dan yapılmış olmasını da eleştirmektedir.85 Burada şöyle bir soru sormanın yerinde olacağı kanaatindeyiz: Bu durumda ahlak yasasını tamamen insanın “haz” duygusu üzerine kurmuş ahlak öğretisini nasıl değerlendireceğiz? “Haz” duygunun üzerine dururken gerçekte insanın arzusu dikkate alınmış olmuyor mu? Kanaatimizce Ni- etzsche burada bütün ahlakı sadece Hristiyan ahlakı içinde değerlendirmektedir. Zira diğer ahlak öğretilerini de değerlendirmiş olsa bu düşünceleri söylemekten geri dur- ması gerekirdi. Bunun dışında sırf insanın arzularının doğrultusunda kurulmuş bir ahlak öğretisinin başarılı bir ahlak öğretisi olacağı da tartışmalıdır. Çünkü her insanın arzusu farklı şekilde gelişeceği için bir karmaşa durumunun ortaya çıkması muhte- meldir. Karmaşa durumunda da insanlığa ne ahlak yasası ne de sükûnet gelecektir. Nietzsche’nin farklı düşünmekten kastı bu ise, durumun kabul edilmeyeceği açıktır.

Fakat biz, onun burada kastettiği şeyin insanların ortak arzu ve amaçları olduğu ka- naatindeyiz. Bu durumda Nietzsche’nin, insanların ortak arzu ve amaçlarına bina edi- lecek bir ahlak yasasına da hayır demediğini düşünmekteyiz.

Ahlaklı insanın, ahlaksız insandan daha aşağı ve daha zayıf bir tür olduğunu belirten Nietzsche, ahlaka göre bir tip olsa da, ahlaklı insanın aslında bir iyi kopyası olduğunu belirtmektedir. Çünkü ahlaklı insanın değerinin ölçütü kendisinin dışında- dır. O, insanı iradesinin zenginliğine ve kudretinin miktarına göre değerlendirdiğini söylemektedir. Ona göre, insanın iradesinin reddedilmesi ve olumsuzlanması insanı aşağı indiren ve ona iftira eden bir öğretinin sonuçlarıdır.86 Bu yüzden insanı iradesi- nin yok sayıldığı bütün ahlak yasaları ona göre kabul edilemezdir.

Nietzsche değerlerin ölçüsünü insan olarak görmektedir. Fakat bu herhangi bir insan değil, realiteyi kendi gözleriyle gören, geçerlikte olan ahlak dışında yeni başa- rıları ile yeni değerler ortaya koyan, geleceğe yön verebilen yaratıcı bir insandır. Acaba bu yaratıcı insan ne ile değerler ortaya koyabilmektedir?

Benzer Belgeler