• Sonuç bulunamadı

Ferdiyetçi Ahlak görüşlerine Yaklaşımı

II. BÖLÜM

1. Nietzsche’nin Çeşitli Ahlak görüşlerine Yaklaşımı

1.1. Ferdiyetçi Ahlak görüşlerine Yaklaşımı

Ferdiyetçi ahlak görüşlerinde fert ahlaki değerin merkezini oluşturmaktadır. Bu yüzden de bu ahlak anlayışında ferdin mutluluğu hedef olarak benimsenmiştir. Biz bu başlık altında ferdiyetçi ahlak görüşleri hakkında Nietzsche’nin düşüncelerini inceleyeceğiz.

1.1.1. Mutluluk Ahlakı

İnsanın davranışlarını yaparken hep mutluluğu hedefleyerek yaptığını söyle- yen ahlak disiplinlerine eudaimonism denmektedir. Mutluluk ahlakının temeli Antik Yunan düşünce hayatına dayanmaktadır. Demokritos’in (M.Ö.460/70–370) mutluluk ahlakının kurucusu olduğu söylenmektedir. Ona göre, insanın davranışlarına verilen değer, aldığı haz ve acı duygularına bağlıdır. Onun dışında mutluluk ahlakını benim- semiş düşünürlerden Sokrates (M.Ö.469–399) bilgili olmakla, Platon (M.Ö.427–347) faziletli olmakla, Aristoteles (M.Ö.384–322) akla uygun yaşamakla, Epicuros (M.Ö.341–270) hazzı elde edecek şekilde davranışlar yapmakla mutluluğa ulaşılaca-

ğını söylemektedirler.145 Faydalı olan davranışın insana mutluluk vereceğini kabul eden faydacılara göre ise, “en çok sayıda insana en büyük miktarda haz veren davra- nış” faydalı olan davranıştır. İngiliz filozofları David Hume (1771–1776), Jeremia Bentham (1748–1832) ve J.Stuart Mill (1806–1873) faydacı ahlakçıların başında yer almaktadır.146

Nietzsche faydacıların “davranışın değerini sonuçlarına göre ölçülmelidir” sözünü eleştirmekte ve bunun imkânsız olduğunu belirtmektedir. Davranışların sonuçları çok nadir durumlarda ve kısa zamanlarda belki bilinebilir. Fakat ona göre bir davranışın kişi- ye neyi telkin ettiği ve nasıl heyecanlandırdığını kimse bilemez. Bu yüzden de biz so- nunda neyin faydalı olduğunu bilemeyiz.147

Davranışların değerlerinin haz ve acıya göre ölçülmesine karşı çıkan Nietzsche, bu tür bir değer ölçümünde değer, ikincil, yani yan öğelere göre ölçüldüğü için yüzeysel kalmış düşünce biçimleridir. O, bu ikincil öğelerle belirlenmiş değerleri kabul edenlere acıma duyduğunu, kendisinin duyduğu acının da onların anladığı manada bir acıma ol- madığını belirtmektedir. Nietzsche kendi acımasını şöyle ifade etmektedir: “Bizim acı- mamız, daha yüksek daha uzak görüşlüdür.”148 Yani onun acıması hazza karşılık gelen acıma değildir. O, acıması ile daha uzak hedefleri görmektedir. Burada Nietzsche’nin “Acıyı niye bu kadar önemsediği ve acıdan neler beklediği?” üzerinde bir soru aklımıza gelebilir. O, acı çekmeyi bir eğitim olarak görmektedir. Acı çekme eğitimi, yani büyük

145 H. ERDEM, a.g.e., s. 43–44. 146 A. ARSLAN, a.g.e., s. 143.

147 F. W. NIETZSCHE, Güç İstenci, s. 161.

acılar çekmenin insana şimdiye dek bütün yüceliklerini ortaya çıkarmasını sağlayan şey olduğunu düşünmektedir.

Nietzsche mutluluk ahlakının yalnız insanları mutlu ya da erdemli kıldığı için doğru sayılmasının doğru olmadığı kanaatindedir. Çünkü mutluluk ve erdem ona gö- re birer gerekçe olamazlar.149 O şöyle demektedir: “Bütün haz, acı, acıma sorunların- dan daha yüksek sorular vardır; onlardan çıkılıp kalan felsefe, bir zayıflıktır.”150 Yani yukarıda belirttiğimiz gibi ikincil öğe durumundaki haz, acı gibi şeylerle yapılan fel- sefe insanlığa zayıflıktan başka hiçbir şey katamaz. Aklımıza “birincil öğeler nedir?” diye bir soru gelebilir. Bu durumda size verilecek cevap tabi ki, insanın doğasında var olan ve ahlak gibi din gibi sonradan oluşturulmuş unsurların bastırdığı “güç is- tenci”dir.

Bütün idealistlere karşı olduğunu söyleyen Nietzsche’nin düşüncesince Platon (M.Ö.428–348)’un ayrı bir yeri vardır. O, Platon’u sürekli eleştirmektedir. Nietzsche Platon’un ahlakını “soylu olan Sokratçılık” diye nitelendirmektedir. O “kimse kendine kötülük yapmaz, öyleyse bütün kötülükler istenmeden yapılır; kötü yalnızca bir yanlış olduğu için kötüdür, eğer yanlış ortadan kaldırılırsa, o zorunlu olarak iyi kılınabilir”, diye özetlediği Platon ahlakının akıl yürütmesini sıradan insanın akıl yürütmesi olarak değer- lendirmektedir. Ona göre, Platon felsefesine ince ve soylu bir yorum katabilmek için ho- casını kullanmaktadır.151

149 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 53. 150 F. W. NIETZSCHE, a.g.e., s. 150.

Sonuç olarak, Nietzsche ahlakın temeline ferdin mutluluğunun koyulmasına karşı çıkmaktadır. O, hazzı, değerleri oluşturmada ikincil bir öğe olarak görmekte ve bunun insanlık için bir anlam ifade etmemesi gerektiğini düşünmektedir.

1.1.2. Vazife Ahlakı

Vazife ahlakı ünlü Alman filozofu Kant(1724–1804) kurmuş olduğu ahlak sis- temidir. Kant, ahlakın amacının insanın mutluluğu olarak gösterilmesine karşı olduğu için ahlaki değerlerin deneysel ve duyusal doğadan çıkartılamayacağını savunmakta- dır. Kant’a göre ahlakın kaynağı insan aklıdır ve bu akıl ahlaki olarak kendisini in- sanda vicdan olarak göstermektedir. Yine ona göre ödev duygusundan doğan eylem- lerimizde ahlaki eylemlerimizdir.152

Ödev ahlakında “nasıl mutlu olabilirim” sorusu değil, “benden istenilen ve beklenilen nedir” sorusu önem taşımaktadır. Kant’ın ödev ahlakı kategorik imperatif (koşulsuz kesin buyruk) olarak bilinmektedir. Bu ilkede, neyi yapmamız gerektiği değil, “neyi istememiz” gerektiği önem taşımaktadır. Yani burada “yapma” değil, “isteme” önemlidir. Kant’ın ödev ahlakında dışarıdan gelen bir buyruk ya da emir değil, aksine “ben” den gelen bir “iç isteme” sözkonusudur.153

Nietzsche, Kant’ın ahlak felsefesini eleştirmektedir. Ona göre, Kant’ın olma- sını istediği gibi, salt erdem kavramı karşısındaki saygı duygusundan çıkan erdem zararlıdır. Bütün bunlar, “erdem”, “ödev”, “kendi başına iyi”, “kişisel/özel olmayan genel–geçer iyi”, uydurmalardır. Nietzsche’ye göre, yaşamımızın belirlemediği bir

152 A. ARSLAN, a.g.e., s. 146–147.

şey, ona zarar verir. Yaşamın en derin yasası, herkesin kendi erdemini, kendi kesin buyruğunu bulmasını buyurmaktadır. Bir halk, kendi ödevini, genel ödev kavramıyla karıştırınca, batmaya mahkûmdur. Kişisel olmayan ödev, tanrıbilimci bir içgüdünün sonucudur. Buna karşı Nietzsche, kendi deyimiyle, ‘alçakgönüllü’ bir biçimde, insanı hayvanların arasındaki yerine geri koymaktadır. Ona göre insan, yaratının tacı değil, her varlık ile eşit yetkinlik derecesinde olan bir hayvandır. İçgüdülerinden sapıp uzaklaşmış olması, onu hayvanların en ilginci kılmaktadır. Bunun ötesinde, soyutla- maya dayalı “saf tin” inancı, bir yalandan başka bir şey değildir154

Özetle Nietzsche salt erdem kavramının zararlı olduğunu düşünmektedir. Ona göre, bir erdem kendi kişisel gereksinmemizi sağlamak zorundadır. Bu yüzden de kişisel olamayan ödev kabul edilemezdir.

1.1.3. Varoluşçu Ahlak

20. yüzyılın felsefesi olan “Varoluşçuluk” felsefe akımları arasında en yaygın akımdır. Varoluşculuk felsefesi, insanın varoluşunun anlamını, insanın güçsüzlüğünü ve hiçliğini sorgulamaktadır. Varoluşculuk felsefesinde insanın yeniden kendine dönmesi ve kendi benliğini yeniden kazanması çabası vardır. Onlara göre, genel bir ahlak kanunundan söz edilemez. İnsan yapacağı şeye kendi karar vermelidir.155

Nietzsche felsefesinde sistemciliğe tümüyle karşı çıkmakta, insanın varoluşsal sorunlarıyla, yani bu dünyada yasayan insanın sorunlarıyla ilgilenmektedir. O, ka- ramsar ve değerleri kabul etmeyen bir tutumla çağdaş toplumun tüm değerlerini,

154 F. W. NIETZSCHE, Deccal, Çev.Oruç Arıoba, İthaki Yay.,İstanbul 2003, s. 17–18. 155 Bedia AKARSU, Çağdaş Felsefe, İnkılap Kitabevi, İstanbul 1994, s. 187–188.

Hristiyanliği, demokrasiyi, toplumculuğu yadsıyarak, buna karşılık "güç istemi" kav- ramını öne sürmektedir. Ona göre, her insan kendi değerini yaratmalıdır. İnsan, varoluşunun gerektirdiği şeyi gerçekleştirmeye çalışmalıdır. İşte Nietzsche, bu görüş- leriyle, insanı varoluşsal yapısı içinde ele alan bir varoluş filozofu olarak görülebilir. Fakat Nietzsche felsefesindeki üstüninsan, güç istemi ve sonsuz döngü kavramlarıyla kendi içerisinde bambaşka bir felsefe olarak görülmelidir.

Benzer Belgeler