• Sonuç bulunamadı

Lisans Tezi NİETZSCHE NİN NİHİLİZM ELEŞTİRİSİ SALİH ŞEREF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Lisans Tezi NİETZSCHE NİN NİHİLİZM ELEŞTİRİSİ SALİH ŞEREF"

Copied!
59
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Lisans Tezi

NİETZSCHE’NİN NİHİLİZM ELEŞTİRİSİ

SALİH ŞEREF

FELSEFE BÖLÜMÜ

29 Mayıs Üniversitesi, İstanbul Mayıs 2014

(2)

Nietzsche’nin Nihilizim Eleştirisi

Salih Şeref

Danışman:

Dr. Selami Varlık

İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Edebiyat Fakültesi

Lisans Bitirme Tezi Yönetmeliği Uyarınca Bölüm

LİSANS BİTİRME TEZİ Olarak Hazırlanmıştır

(3)

III

BEYAN

Bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyulduğunu, başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygun olarak atıfta bulunulduğunu, kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadığını, tezin herhangi bir kısmının bu üniversite veya başka bir üniversitedeki başka bir tez çalışması olarak sunulmadığını beyan ederim.

Salih ŞEREF 02.06.2014

(4)

IV

KISALTMALAR

AS: Ahlakın Soykütüğü Üzerine D: Deccal

EH: Ecce Homo Gİ: Güç İstenci

İİ: İnsanca Pek İnsanca

İVK: İyinin ve Kötünün Ötesinde

NVF: Nietzsche ve Felsefe

PA: Putların Alacakaranlığı ŞB: Şen Bilim

TD: Tragedyanın Doğuşu Z: Böyle Buyurdu Zerdüşt

(5)

V

ÖZET

Bu çalışma, alışılmışın dışında bir filozof olan Friedrich Nietzsche'nin eleştirel felsefesini incelemektedir. Onun eleştirel felsefesi, insanın özünde bulunan tepkiselliğe doğru temayülünün yol açtığı çöküşün eleştirisi olarak belirmektedir. Özellikle Batı kültüründeki çöküşün sebebi olarak adlandıran nihilizm kavramı Neitzsche’nin eleştirel felsefesinin nesnesi olarak görülmektedir. Bu sebeple, bu çalışmanın amacı, nihilizm kavramını Nietzsche nokta-i nazarından değerlendirmek ve onun yaptığı haliyle eleştirisini sunmaktır. Tezin Planı iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm, Nietzsche düşüncesinin temel yapı taşını oluşturan ve bu sebeple onun nihilizme yönelik eleştirisini doğru bir biçimde anlamamızı sağlayan güç istenci öğretisinin ele alındığı “Güç İstenciyle Yaşamı Onaylamak” bölümüdür. İkinci Bölüm ise, bu çalışmanın asıl odak noktasını oluşturan nihilizm kavramının açıklanacağı ve Nietzsche’nin sunduğu itibarla eleştirileceği “Nihilizm veya Yaşama Karşı Hakikat İstenci”

bölümüdür.

Anahtar Kavramlar: Nihilizm, Eleştiri, Nietzsche, Güç İstenci, Değerler

(6)

VI

ABSTRACT

This study examines Friedrich Nietzsche, an extraordinary philosopher, and his critical philosophy. His critical philosophy appears as critism of the collapse which caused by reactionary tendencies that is inherent in human. Nihilism concept which especially named as the reason of collapse in western culture is being seen as the subject of Nietzsche’s critical philosophy. For this reason, the goal of this study is to investigate nihilism from Nietzsche’s perspective and critique it in the way he does. The thesis consists of two parts. First part is

“Approving life with willing of power” section which forms the basis of Nietzsche thought and allows us to understand his critique of nihilism right. The second part is “Nihilism or willing of reality against of life” section which has explanation of nihilism concept that is the focal point of this study and critism with regard as Nietzsche represents.

Keywords: Nihilism, Criticism, Nietzsche, The Will to Power, Values

(7)

VII

İÇİNDEKİLER

ÖZET ... V ABSTRACT ... VI

Giriş: Tanrı'nın Ölümü ve Nihilizm ... 1

Birinci Bölüm: Güç İstenciyle Yaşamı Onaylamak ... 11

1.1. Yaşamın Kuvvetlere Göre Yorumlanması ... 11

1.1.1. Soybilim Yöntemi ... 11

1.1.2. Kuvvet Kavramı ... 13

1.2. Yaşamın Güç İstencine Göre Değerlendirilmesi ... 16

1.2.1. Güç İstenci Kavramı ... 16

1.2.2. Olumlama ve Olumsuzlama ... 20

İkinci Bölüm Nihilizm veya Yaşama Karşı Hakikat İstenci ... 23

2.1. Olumsuz Nihilizm ... 24

2.1.1. Hınç Duygusu ... 26

2.1.2. Vicdan Azabı ... 31

2.1.3. Çileci İdeal ... 34

2.2. Tepkisel Nihilizm ... 36

2.2.1. Modern Nihilizm ... 37

2.2.2. Pasif Nihilizm: Avrupa Budizm’i – Schopenhauer ... 43

Sonuç ... 48

Kaynakça ... 51

(8)

1

Giriş: Tanrı'nın Ölümü ve Nihilizm

Bu çalışma, alışılmışın dışında bir filozof olan Friedrich Nietzsche'nin felsefedeki projesinin ilk aşamasını kendi kavramları çerçevesinde izah edecektir. En temelde üçlü bir sacayağı üzerine oturan bu projenin adı "Değerlerin Yeniden Değerlendirilmesi"dir.

Nietzsche’nin bu projedeki amacı, felsefe tarihi boyunca şeylere verilen değerlerin, onları hiçleştirdiğini gösterdikten sonra değerleri yeniden değerlendirmek ve bu sayede onlara gerçek anlamlarını kazandırarak nihilizmi aşmaktır. Nihilizmin hiçleştirmesi insandaki

“Hakikat İstencinin” ortaya çıkarttığı bir durumdur; oysa Nietzsche’nin önerisi, “Hakikat İstencine” göre yapılan değerlendirmeleri yıkmak ve yerine “Güç İstencine” göre yapılacak değerlendirmeleri koymaktır.

Temelinin üçlü saç ayağına oturduğunu düşündüğümüz bu projenin ilk ayağını

“Eleştiri” bölümü diye adlandırıyoruz. Burada insanlık tarihini “nihilizm tarihi” olarak gören Nietzsche, bu yaklaşımı eleştirmeyi kendisine ödev kılmaktadır. Nihilizm, Nietzsche tarafından bugüne kadar ki değer yargılarının kaçınılmaz sonucu olarak tasvir edilir. Bu bölüm nihilizmin çeşitli tanımlarının verildiği, değerlerin dayandığı ahlaksal yargıların soy- kütüğün ortaya konduğu ve sonunda eleştirisinin yapıldığı kısımdır. Yanlış içgüdülerle oluşturulmuş değerlere karşı bir itirazı anlatır. Projesinin ikinci ayağında ise; yıktığı düşüncenin yerine bir yenisini koymaktadır. Nietzsche’nin önerisini sunduğu bu bölümün adı ise; “Güç İstenci” olarak ifade edilebilir. Üçüncü ve son ayak ise; ikinci bölümde koyduğu öneriye giden yolu gösteren ve o düşüncenin anlaşılmasında bir tamamlayıcı rol üstlenen

“Ebedi Dönüş ve Amor Fati” kavramlarıdır.1

1 Nietzsche’nin projesine dair bu tasnif Nietzsche’nin taslakları ve onun üzerine yapılmış yorumların kritiği göz önüne alınarak bizim tarafımızdan hazırlanmıştır. Nietzsche bu projesini bizim sunduğumuz sınıflandırmadakine benzer şekilde sistematik bir yöntem ve üslup kullanarak ifade etmemiştir. O daha çok eserlerinde üçlü aşamanın iç içe geçmiş tarzda ve organik bir biçimde ifade edilmesini tercih etmiştir.

(9)

2

Nietzsche’nin felsefedeki projesinin genel resmi bu şekilde çizilebilir. Ancak bu çalışma bunlardan yalnız birini, yani “nihilizm” bölümünü, “Nihilizm veya Yaşama Karşı Hakikat İstenci” başlığıyla konu edinecektir; ilaveten Niezsche’nin en önemli kavramı olan güç istencinin ele alınacağı “Güç İstenciyle Yaşamı Onaylamak” bölümü özellikle nihilizm eleştirisinin doğru anlaşılması için bilinmesinin gerekli olduğu düşünülerek oluşturulmuştur.

Bu anlamda bu çalışmanın asıl odak noktasını Nietzsche’nin eleştirel felsefesi olan nihilizm kavramı oluşturmaktadır.

Nietzsche düşüncesi yüzeysel bir incelemeye tabi tutulacak olsa, onun yaygın olarak eleştiri ve ithamlarla dolu bir yaklaşıma sahip olduğu algısı hemen peydah olacaktır. Bu algı okuyucuda, Nietzsche’de eleştiri kavramının çok genel bir alana tekabül ettiği izlenimi uyandırabilir. Aslına bakılırsa bu sezgi bir yönüyle doğru, bir yönüyle de yanlış bir iddiayı taşımaktadır. -Nietzsche’nin eleştirel felsefesi tabiri çok geniş bir alanı ifade etmektedir- önermesinin doğru olduğu nokta şudur: Nietzsche’nin eserlerini okumuş iyi bir okuyucu onun hemen hemen her yerde pek çok farklı cepheye savaş açtığını hemen fark edecektir. Onun, ontoloji, epistemoloji ve ahlak konularında felsefe tarihinde neredeyse saldırmadığı düşünce kalmamıştır. Bir yandan Platon sonrası felsefeyi eleştirirken, diğer taraftan Kant felsefesiyle birlikte aydınlama düşüncesini yermektedir; tüm bunların yanında metafizik düşünceye de karşı çıkmaktadır.

Dinler konusunda Nietzsche’nin şöhreti zaten malumane olmuştur: Hatta geniş kitlelerce tanınmasını ve şöhretinin büyük bir kısmını onun teoloji eleştirilerine bağlamak pek de hatalı bir çıkarım olmayacaktır. Nietzsche, Budanın edilgen pasifliğine kızarken aynı zamanda insanlığın görmüş olduğu en büyük lanet olarak Hıristiyanlığa da nefret saçmaktadır.

Bu açıdan bakılacak olursa, tam tersine, Nietzsche’nin insanlık tarihinde eleştirmediği örnekleri bulmanın kendisi başlı başına bir maharet sergilemenin alameti olarak görülmelidir.

(10)

3

Tüm bu örneklerde görüldüğü gibi Nietzsche’nin eleştiri kavramı çok geniş bir alanı ifade eden adeta dibi görünmeyen bir kuyuya benzemektedir.

Bu tip örneklerin çokluğuna rağmen, bu yargı aynı zamanda önemli bir yanlışı barındırmaktadır. Yanlıştır: Çünkü Nietzsche’nin eleştiri çokluğu olarak görülen alanın genişliği, Nietzsche için basit bir tekilliğin ifadesidir. Bu anlamda onun eleştiri oklarının çokluğu sadece bir illüzyon olarak düşünülmelidir. Esasında onun tek bir eleştirisi vardır ve bu eleştirinin de tek bir nesnesi bulunmaktadır. Bu eleştiri ve onun nesnesi “Nihilizm”

kavramında kendini göstermektedir. Nietzsche tüm eleştirilerini yaşamı yadsıyan bir tavır olarak gördüğü nihilizme yöneltmiştir. Eleştiri kavramı Nietzsche felsefesi bağlamında tek bir kavramda böyle ifade edilmektedir.

Nihilizmin anlaşılmasında genel bir çerçeve sunmayı amaçlayan bu giriş bölümü ilk olarak, Nietzsche'nin kullandığı anlamda nihilizmi oluşturan kurucu öğeler ve kurucu motivasyonu ifade edilecektir. Sonrasında, nihilizmin tarihin farklı dönemlerinde özde aynı ancak görünüşte farklılaşan iki türü olduğu gösterilecek ve bunlar hakkında kısaca malumat verilecektir. Son olarak, nihilizmin iki boyutlu bir şekilde ele alınmasına sebep olan "Tanrı Öldü" kavramsallaştırmasının dayandığı bağlam ortaya konulacak ve "nihilizm" ve "tanrının ölümü" kavramları ilişkilendirilerek nihilizmin geldiği son nokta ifade edilecektir.

“Nihilizm sözcüğündeki nihil, yokluğun değil, hiçliğin bir değerini ifade eder. Yaşam yadsındığı ve değersizleştirildiği ölçüde bir hiçlik değeri alır. Değersizleştirme her zaman bir kurgu gerektirir: yaşamı yanlışlamanın ve değersizleştirmenin, ona karşıt bir şey ortaya koymanın yolu kurgudur. O zaman yaşamın bütünü gerçekdışı hale gelir, görünüm olarak temsil edilir ve bütünü içerisinde bir hiçlik değeri alır. Bir öte-dünya fikri, bütün biçimleriyle duyu-üstü bir dünya fikri (Tanrı, öz, iyi, doğru), yaşamdan üstün değerler fikri, herhangi bir

(11)

4

örnek değil, her türlü kurgunun kurucu öğesidir”.2 Bu bağlamda Nietzsche, nihilizmin –her türlü kurgunun- kurucu öğelerini üç katman halinde ele almıştır: Bilgi, ahlak ve din veya yaşamdan üstün değerler olarak doğru, iyi ve tanrısal şeklinde. Nihilizmin kökleri temelde bu üç öğenin kurduğu değerlendirme sisteminde ortaya çıkmaktadır. Felsefe tarihi bunun örnekleriyle doludur; bu bakımdan büyük filozof olarak anılmak, üçünün de bir arada olduğu sistemli bir düşünce üretebilmekten geçmektedir. Bunun en bilinen örneği Kant’ın kritik projesinde görülmektedir. Onda olduğu gibi teorik, pratik ve estetik düşüncelerinin birlikteliğinden büyük felsefi sistemler oluşturmak nihilist filozoflarının en bilinen özelliğidir.

Bu sebeple Nietzsche’nin nihilizm eleştirisi temelde bu üç kavramın eleştirisine odaklanmıştır. Ancak bu öğelerin kuruculuk vasfını ortaya çıkartan daha da gerisinde içkin ve kökensel bir özellik olarak "hakikat istenci” bulunmaktadır. Bu anlamda “Hakikat istenci”, yaşamı olduğu gibi kabul etme cesareti gösteremeyen insanın kurgusallığının en temel güdüsüdür. Ve bu çalışmanın tezini oluşturan kilit kavramı ifade eder. Bu çalışmadaki tezimiz ise, nihilizmin kurucu öğesinin “Hakikat İstenci” olduğunu göstermektir.

Esasında nihilizm, Platon'dan bu yana felsefede "hakikat istencinin” ortaya çıkarttığı şeydir; diyebiliriz. Hakikat istencinin nihilizm üzerindeki bu kapsayıcı yönünü Nietzsche şu iki paragrafta ifade etmekteydi:

Bizi hala nice tehlikeli serüvene kışkırtan, “Hakikat İstenci” filozofların şimdiye dek saygıyla söz ettiği şu ünlü hakikatperestlik; karşımıza şimdiden ne sorunlar çıkardı, bu hakikat istenci! Ne tuhaf, ne belalı, sorgulanası sorular! Uzunca bir tarihi olmuş -yine de henüz başlamış gibi görünmüyor mu?3

……..

Şeylerin "hakiki varlığına" verilmiş olan kıstaslar, var olmayışının, hiçliğin kıstaslarıdır -- "hakiki dünya" gerçek dünyayla çelişme üzerine kurulmuştur:

2 Deleuze, Nietzsche ve Felsefe, Çev: Ferhat Taylan, Norgunk Yayınları, İstanbul, 2010, s.188

3 Nietzsche, İVK, s.9

(12)

5

Aslında, yalnızca ahlaksal-optik bir yanılgıdan ibaret olduğu için görünüşte bir dünyadır.4

Nietzsche, "Hakiki dünya" kavramının tam olarak çelişkileri taşıyan bir kurgu olduğunu söylemektedir. O halde, görünüşteki dünyayı mı hakikat olarak sunmaktadır? Bu sorunun cevabı olumsuzdur. Ona göre, hakiki dünya ile birlikte görünüşteki dünya da ortadan kaldırılmalıdır. Bu sorunu, Putların Alacakaranlığı adlı kitabının - "hakiki dünya"nın sonunda bir masal oluşu: bir yanılgının öyküsü - bölümünde “hakiki dünya” inancının serüvenini kendine has bir üslupla şöyle anlatmaktadır:

"Hakiki Dünya"nın Sonunda Bir Masal Oluşu: Bir yanılgının öyküsü5

1. Hakiki dünya bilge, dindar, erdemli kişi için ulaşılabilir -- kendisi o dünyanın içinde yaşar, kendisi o dünya-- dır. (Bu fikrin en eski biçimi, görece akıllıca, basit, ikna edici. "Ben, Platon, hakikatin kendisiyim" cümlesinin yeniden yazılmış hali.)

2. Hakiki dünya, şimdi ulaşılamaz, ama bilge, dindar, erdemli kişiye vaat edilmiştir ("tövbe eden günahkar"). (Hıristiyanlaşmış 1.)

3. Hakiki dünya, ulaşılamaz, kanıtlanamaz, vaat edilemez, ama şimdiden bir avuntu, bir yükümlülük, bir buyruk olarak düşünülmüştür. (Aslında aynı güneş, ama sisin ve kuşkunun arasından ışıldıyor. "Kant")

4. Hakiki dünya -- ulaşılamaz? En azından ulaşılmadı. Ulaşılmadığı için bilinmiyor da. Dolayısıyla avutucu, kurtarıcı, yükümleyici de değil: bilinmeyen bir şey bizi neye yükümleyebilir ki?

(Sabah griliği. Aklın ilk esneyişi. Pozitivizmin horoz ötüşü.)

5. "Hakiki dünya" --artık hiçbir şeye yaramayan, daha fazla yükümleyici bile olmayan bir fikir, -- yararsız, gereksizleşmiş bir fikir, dolayısıyla çürütülmüş bir fikir: ortadan kaldıralım onu!

(Gün ışığı; kahvaltı; sağduyunun ve neşenin geri gelişi; Platon'un utançtan kızarması; tüm özgür tinlerin şeytani gürültüsü.)

6. Hakiki dünyayı ortadan kaldırdık: hangi dünya kaldı geriye? belki görünüşteki dünya?... Ama olamaz! Hakiki dünya ile birlikte bu görünüşteki dünyayı da ortadan kaldırdık! (Öğlen;

gölgenin en kısa düştüğü an; en uzun yanılgının sonu; insanlığın doruk noktası; INCIPIT ZARATHUSTRA.) 6

4 Nietzsche, PA, s. 24

5 Nietzsche, PA, s.25

6 Nietzsche’nin nihilizmi aşamalar halinde ele aldığı bu öykü çalışmamızda yapmış olduğumuz nihilizm sınıflandırmasının esas kaynağını teşkil etmektedir.

(13)

6

Platon'dan kendisine süre gelen felsefe tarihini altı bölümde ele almış olan bu öykü, nihilizmin kurucu öğeleri olan bilgi, ahlak ve din etkisinde "hakikat istenci"nin farklı görünümlerini ve nihilizmin kısa tarihini sunması açısından çok önemlidir. Bu öyküden çıkaracağımız ilk netice; nihilizmin simgesel temsilcileri olan Sokrates ve Platon felsefesinin, Yahudi-Hıristiyanlık inancının, Kant'ın felsefe tarihindeki devriminin, Pozitivizmin modern dünyaya etkisinin ve son olarak "görünen dünya"yı kendisine şiar edinen göreliğin savunucularının, teker teker geçerliliklerini yitirişleri anlatıldıktan sonra nihilizmin nasıl aşılması gerektiğine dair okuyucuya bir yol göstermesidir.

Bu hikâyeden çıkaracağımız ikinci ders ise; “hakikat istencinin” hikâyede geçen beş aşama da ortak karakteristik olarak kendini göstermesidir.

Üçüncü bir netice ise; nihilizmin, Platon, Kant ve Hıristiyanlıktan önceki hali ve sonraki hali arasındaki değişimin belirgin farklılığıdır.7 Bu fark bizi “Tanrı Öldü” söyleminin yol açtığı ayrımdan hareketle nihilizmin iki farklı dönemini ortaya koymaya götürmektedir.

Öyküde geçen bölümler bizim sınıflandırmamızda şu hali almaktadır:

Nihilizmi, Deleuze'den aldığımız kavramsallaştırma ile "olumsuz nihilizm" ve

"tepkisel nihilizm" olmak üzere iki kısma ayırıyoruz.8

7 Nihilizmin, Platon, Hıristiyanlık ve Kant devrelerindeki benzerliğinin yanı sıra Pozitivizm ve her şey mümküncü göreceliğin savunucuları arasındaki benzerlik de dikkat çeker. Bu tablo bizi nihilizmi en genel mana da iki kısma ayırmaya götürmektedir. (Tanrının Ölümünün ayırdığı bir ikilik – Olumsuz ve Tepkisel nihilizm) Özel mana da ise, birinci kısım kendi içerisinde (Platon, Hıristiyanlık ve Kant) olarak üçe; ikinci kısım ise, önceki ve sonraki hali arasındaki değişimin belirgin farklılığı dolayısıyla (Modern nihilizm ve pasif nihilizm) olarak iki kısma ayırmaya götürmüştür.

8 Esasında Deleuze, bu ayrımı üç bölümde ele alarak yorumlamaktadır. Olumsuz, Tepkisel ve Edilgen Nihilizm.

Ancak biz bunu “tanrının ölümü” ile ayırmak suretiyle kendi sınıflandırmamızı ortaya koymak istediğimiz için ikiye ayrılmış şekilde ele alacağız. Edilgen nihilizmi, tepkisel nihilizmin bir türü olarak pasif nihilizm başlığında ifadelendireceğiz. Ayrıca Nietzsche'nin nihilizm düşüncesinin farklı sistemleştirme girişimleri açısından bkz;

Fehmi Baykan, Nietzsche'nin Felsefesi, BilgeSu, Ankara, 2008, 83-97; M.

Bull, Anti-Nietzsche, Doruk, 2013, İstanbul, 84-96; Özellikle Malcolm Bull, Anti-Nietzsche kitabında tamamlanmamış aktif ve pasif nihilizmden, tamamlanmış aktif ve pasif nihilizm doğru giden bir süreç olarak mevzuyu gayet güzel bir biçimde ele almıştır.

(14)

7

Olumsuz nihilizm, üstün değerler adına yaşamın olumsuzlanmasının ortaya çıkardığı, yadsındığı ve değersizleştirildiği ölçüde hiçlik değerini oluşturan, Platon'dan Hıristiyanlığa ve

"Tanrı'nın Ölümü”ne kadar etkisini sürdüren nihilizmdir. "Yaşamın aldığı hiçlik değeri, ona bu hiçlik değerini veren üstün kavramların kurgusu, kendini bu üstün kavramlarda ifade eden hiçlik istenci."9

Nihilizmin daha yaygın olan ikinci anlamı ise “Tepkisel Nihilizm”dir. Nihilizm,

“burada artık bir istenci değil, bir tepkiyi ifade eder. Duyu-üstü dünyaya ve üstün değerlere karşı tepki verilir, onların varlığı yadsınır ve bütün geçerlilikleri iptal edilir.”10 Tepkisel nihilizmi ise, farklılığının önem arz ettiği düşünüldüğü için kendi içerisinde iki türe ayrılmıştır.11

Tepkisel nihilizmin ilk türü; -biz ona “modern nihilizm” diyeceğiz- olumsuz nihilizmdeki üstün değerlerin reddedilmesi, yerine insanca -pek insanca- değerlerin geçmesidir. (ahlak dinin yerine geçer; yararlılık, ilerleme ve tarihin kendisi, tanrısal değerlerin yerini alır) “Pek bir şey değişmemiştir; çünkü bu hala aynı olumsuz, tepkisel yaşam, daha önce tanrısal değerlerin gölgesinde galip gelmiş olan ve şimdi de insanca değerlerle galip gelen, aynı köleliktir. Nietzsche bu yüzden Zerdüşt’ün dördüncü kitabında, "üstün insanlar"

adını verdiklerinin büyük sefaletini betimler. Bunlar Tanrı'nın yerine geçmek isterler, insanca değerleri taşır, hatta gerçekliği yeniden bulduklarına ve olumlamanın anlamını geri aldıklarına inanırlar”.12 Hâlbuki onların yanılgıları hala devam etmektedir; çünkü hala "insan nasıl ayakta kalır?" diye sormaya devam ederler. Oysa asıl sorulması gereken Zerdüşt’ün sorusudur; "insan nasıl aşılmalıdır?"

9 Deleuze, NVF, s.189

10 Deleuze, NVF, s.189

11 Bu ayrım “Hakiki Dünya” masalının 4. ve 5. maddeleri dikkate alınarak yapılmıştır.

12 Deleuze, Nietzsche, Çev: İlke Karadağ, Otonom Yayınları, İstanbul 2006, s.30-31

(15)

8

Nihilizmin ulaştığı son nokta olan tepkisel nihilizmin ikinci türü ise, -biz buna “pasif nihilizm” diyeceğiz13- “artık yaşamın üstün değerler adına değersizleştirilmesi değil, üstün değerlerin kendilerinin değersizleştirilmesi söz konusudur. Değersizleştirme artık yaşamın aldığı hiçlik değeri demek değil, değerlerin, üstün değerlerin hiçliği demektir”.14 Bu yaklaşım

"hakiki dünya"yı yadsımaktadır; ancak görünüşte dünyayı kendine yeni hakikat olarak sunmaktadır. Bu mana da nihilizmin kurucu öğesi olarak "hakikat istenci"nin tepkisel nihilizmin bu türü için dahi geçerli olduğu görülmektedir. Pasif nihilizm olarak ele alınacak bölümde bu tez teferruatlı bir şekilde ele alınacaktır.

Tepkisel nihilizmin iki türünün de ortak noktası üstün-yüksek değerlerin değerlerini yitirdiklerini ilan etmelerinden gelir. Bunun yanında ayrıldıkları nokta ise, birincisi yeni üstün değerler yaratma girişimde bulunmaktadır; ikincisi ise, değerlerden arınmış bir hiçliği kucaklamaktadır. Ancak her ikisi için de apaçık olan bir şey vardır; artık perde kapanmıştır ve

"Tanrı'nın ölümü" ilan edilmiştir.

Büyük haber yayılır: Perdenin ardında görülecek hiçbir şey yoktur, böylece nihilist, Tanrı'yı, iyiyi, hatta doğruyu; başka bir değişle bugüne değin aşkın olarak sunulmuş her şeyi yadsır. Artık her şey Tanrı olabilir, her şey doğru ve iyi haline gelebilir. Durulacak bir zemin, bakılacak pencere kalmamıştır. Çünkü “Tanrı ölmüştür.”

Her yer kar, yaşam sessiz burada; işte son kargaların çığlıkları işitiliyor, Neye yarar? Boşuna! Nada! [Hiç] Burada artık hiçbir şey büyümüyor ve yetişmiyor.15

13 Deleuze'un edilgen nihilizm (Budist bilinç anı) olarak adlandırdığı, Nietzsche’nin ölümünden sonra yayınlanan notlarında pasif nihilizm olarak geçen türdür.

14 Deleuze, NVF, s. 189

15 Nietzsche, AS, III, 26.

(16)

9

"Tanrı Öldü", bu kavram ilk kez Nietzsche tarafından kullanılmamıştır.16 "Bu oldukça garip bir o kadar da anlamlı ifade biçimi, Batı düşüncesi için hiç de yeni bir şey değildir. Zira batı kültür dünyası, Tanrı'yı Rönesans'tan bu yana dozu giderek artan bir eleştirinin nesnesi yapmış ve Echart'tan Hegel ve Heine'ye kadar birçok düşünür farklı bağlamlarda da olsa tanrının ölümünden bahsetmişlerdir."17 Nietzsche’nin, İsa bağlamında ele aldığı tanrının ölümü kavramlaştırmasını Deleuze, merhamet metaforunu ön plana çıkartarak ele almaktadır.

Bu anlamda Nietzsche, Tanrıyı öldürenin merhameti olduğunu düşünür. Tanrı öldü, peki neden öldü? Merhametinden öldü, "bir gün çok fazla merhamet gösterdiği için boğuldu"18, der Nietzsche.

Merhameti utanç tanımazdı onun; en kirli köşelerime dek sızmıştı o. Bu fazla meraklı, fazla sırnaşık, fazla merhametli Tanrı mecburdu ölmeye. Beni sürekli görüyordu o: Ya böyle bir tanıktan intikam almak ya da kendimi öldürmek istedim. Her şeyi gören, insanı bile gören tanrı: Mecburdu o ölmeye! İnsan böyle bir tanığın yaşamasına tahammül edemez.19

İnsan öldürdü tanrıyı önce, sonra kendisi oturdu onun tahtına; bu da uzun sürmedi, kaldıramadı onca yükü, fazla dayanamadı insan; düştü süratle tabutuna; kâhin çıktı sonra,

"yok olmak bile istemeyen, edilgen bir bitişi düşleyen".20

Hepsi boş, hepsi bir, hepsi geçmiş!... Bütün pınarlarımız kurudu, deniz bile çekildi. Yer yarılmak ister, yutmak istemez ki ama derinlikler. Ah! Nerede

16 "Tanrı'nın ölümü" tabiri batı felsefesinde farklı isimler tarafından kullanılmıştır: Örneğin, Blaise Pascal "Yüce Pan Öldü" (Blaise Pascal, Prensees) ifadesiyle; Hegel, Yeniçağın dinin dayandığı duyguyu ifade etmek için

"Tanrı Öldü" sözcüğünü kullanmaktadır. (bkz. Hegel, Tinin Görüngü Bilimi, çev. Aziz Yardımlı [İstanbul: İdea yay. 1986], s. 452, 473)

17 Sabahattin Çevikbaş, Neitzsche Paris'te, Derleyen: Sadık Erol Er, Otonom Yayınları, İstanbul 2013, s.324

18 Nietzsche, Z, IV, "Emekli": "Yaşlı Papa'nın" hikayesi

19 Zerdüşt, Z, IV, "En Çirkin İnsan": "Tanrı'nın Katilinin" hikayesi

20 Deleuze, NVF, s.192

(17)

10

var hala insanın kendini boğabileceği deniz? Aslında, ölmeyecek kadar yorgunuz biz.21

"Böyle anlatıldığında, bu hikâye bizi yine aynı sonuca götürür: olumsuz nihilizmin yeri, tepkisel nihilizm tarafından doldurulur, tepkisel nihilizm ise pasif nihilizme götürür.

Tanrı'dan Tanrı'nın katiline, Tanrı'nın katilinden son insana."22

"Tanrı Öldü" söyleminin sembolik önemi artık görülmektedir. Olumsuz nihilizmin sonlanması ve Tepkisel nihilizmin doğmasının habercisi olmuştur. Olumsuz nihilizmi bir tören başlatmıştı; (Sokrates'in ölümü) bir başkası kapamış oldu (tanrının cenaze töreni).

Hâlbuki bir şey değişmiş değildi. Tepkisel nihilizm değerlere gerçek anlamlarını veremedi; bu bağlamda tanrının ölümü tanrının sağlığı kadar hastalıklıydı. Nihilizmin aşılması için Deleuze'un edilgen nihilizm olarak adlandırdığı bizim pasif nihilizm olarak adlandırdığımız son bir aşama kalmıştı terk edilmesi gereken, yani son insanın nihilizmi.

“Nihilizm veya Yaşama Karşı Hakikat İstenci” bölümde nihilizmin iki türü olan olumsuz nihilizm ve tepkisel nihilizmin Nietzsche tarafından nasıl anlaşıldığı ve eleştiriye tabi tutulduğu ayrıntılarıyla ifade edilmeye çalışılacaktır. Ama onun öncesinde bu eleştirinin gerçek mahiyetini kavrayabilmek için bilinmesinin gerekli olduğu düşünülen “Güç İstenci”

kavramının izah edilmesi gerekmektedir. Her tür eleştiri yıkıcı bir tavrı kendisinde barındırmaktadır. Bu yıkımın ise, her halükarda kendisini dayandırması gereken bir nazara muhtaç olduğu bilinmektedir. Bu manada Nietzsche’nin yıkıcılığının dayanağını “Güç İstenci” oluşturmaktadır. Fakat bu dayanağın “Ebedi Dönüş” düşüncesinin katkılarında oluştuğu unutulmamalıdır. Güç istencinin Nietzsche felsefesindeki öneminin bir yönü bu şekildedir.

21 Nietzsche, Z, II, "Kahin"

22 Deleuze, NVF, s. 193

(18)

11

Birinci Bölüm: Güç İstenciyle Yaşamı Onaylamak

1.1. Yaşamın Kuvvetlere Göre Yorumlanması 1.1.1. Soybilim Yöntemi

“Nietzsche felsefi bir niyet olarak, düşünceyi nihilizminden ve onun biçimlerinden kurtarmayı hedeflemektedir. Bu, yeni bir düşünme biçimini, düşüncenin bağlı olduğu ilkenin altüst edilmesini, soybilimsel ilkenin kendisinin düzeltilmesini, bir “dönüşümü” içerir.”23 Bu bölüm, “nihilizm” kavramının doğru anlaşılması için bilinmesinin gerekli olduğu düşünülen soybilim yöntemini anlatmayı amaçlamaktadır.

Nietzsche’nin “Değerlerin Yeniden Değerlendirilmesi” projesinin en genel amacı, felsefeye anlam ve değer kavramlarının eleştirisini dâhil etmektir. Aslında bir anlamda başarılı da olmuştur. Tam olarak isteyeceği biçimde olmasa bile, onun yöntemi, sosyal bilimler ve felsefeyi hala beslemektedir. Bu anlamda, “onun kurduğu ve tasarladığı şekilde değerler felsefesi, eleştirinin etkili bir uygulamasıdır; bütünsel eleştiriyi gerçekleştirmenin, yani “çekiç darbeleriyle” felsefe yapmanın tek biçimidir.”24

Değerlerin değeri, onları oluşturanın varlık tarzından kaynaklanır. Nietzsche’ye göre, değerlendirme edimi, değerlendirenin ve yargıda bulunanın, varoluş biçimiyle alakalı bir durumdur. “Bu yüzden her zaman varoluş şeklimize ya da yaşam biçimimize göre hak ettiğimiz inanç, duygu ve düşüncelerimiz vardır. Yüksekli ve alçaklık, soyluluk ve bayağılık değer değildirler, ama değerlerin kendi değerlerinin türetildiği diferansiyel öğeyi temsil ederler.”25

Nietzsche, değerlerin değerlendirilmesi için birbirinden ayrılamayacak iki unsuru içeren bir yöntem sunmaktadır. Bu yöntemin adı soybilimdir; “1) Her şeyi, herhangi bir

23 Deleuze, NVF, s.55

24 Deleuze, NVF, s.13

25 Deleuze, NVF, s.14

(19)

12

değerin tüm kökenlerini bir değere bağlamak; 2) ama aynı zamanda bu değerleri de, onların değerini belirleyen, onların kökeni olabilecek bir şeye bağlamak.”26 Nietzsche’ye kadar felsefe tarihinde filozoflar her defasında bu yöntemlerden; ya ilkini yahut ikincisi kullanmayı denemişler, bu sebeple hep bir nihilizme mahkûm olmak durumda kalmışlardır. Deleuze, bu iki tavrı şöyle özetlemektedir: “Bir yandan, var olan değerlerin sınırlamasını yapmakla yetinen ya da şeyleri kurulu değerler adına eleştirmekle yetinen, ama değerlerin kendisini eleştirel olmaktan çıkaran “felsefe işçiliği” tavrı bulunmaktadır. Diğer yandansa, değerleri nesnel olduğu varsayılan sıradan olgulardan, basit olgulardan türeterek eleştiren veya onlara saygı gösteren, yararcılar, bilginlerdir.”27 İki öğeyi de birlikte kullanarak bir yöntem geliştiren ilk kişi Nietzsche’dir. Nietzsche, gerçek filozofun Kant’ta olduğu gibi bir dava yargıcı ya da yararcılardaki gibi bir mekanisyen tavırda olmayacağını, onun sadece bir soybilimci olması gerektiğini düşünmektedir.

Nietzsche, soybilimi değerlerin değerinin kaynağını gösteren öğe olarak görmektedir.

Bu anlamda soybilim bize kökendeki hiyerarşiyi öğreten yöntemdir. Kökendeki soyluluğu ve bayağılığı, soyluluğu ve dekadansı, efendiyi ve köleyi ifade eder. Deleuze, Nietzsche ve Felsefe kitabında soybilimi şöyle açıklamaktadır: “Soybilim hem kökenin değeri hem de değerlerin kökeni demektir. Soybilim, değerlerin mutlaklık özelliğine karşı çıktığı gibi, onların yararcılık ve görelik özelliklerine de karşı çıkar. Soybilim, değerlerin değerinin kaynaklandığı diferansiyel öğe demektir. O halde soybilim köken ve doğuş olduğu kadar, kökendeki mesafe veya fark da demektir.”28 Soybilim yöntemi esas tamamlanışını “güç istenci” kavramında bulmaktadır. Bu husus ikinci bölümde ayrıntılı olarak incelenecektir.

26 Deleuze, NVF, s.14

27 Deleuze, NVF, s.15

28 Deleuze, NVF, s.15

(20)

13

Değerlerin değerinin belirlenmesinde soybilim yönteminin yanında “belirtibilim” ve

“tipoloji” olmak üzere iki yöntem daha bulunmaktadır. Bir sonraki bölümde bu iki yöntem ele alınacaktır.

1.1.2. Kuvvet Kavramı

Nietzsche, anlamlandırma ve değerlendirme yöntemini üç aşamada sunmaktadır. Bu aşamalardan ilki; şeyleri, onları üreten kuvvetlerde araması gereken belirtiler olarak inceleyen belirtibilim yöntemidir. İkinci aşama tipolojidir; kuvvetlerin kendilerini nitelikleri açısından, etkin veya tepkisel olarak yorumlayan yöntemdir. Son olarak ise, “Güç istencinin” diferansiyel öğe olarak bulunduğu kuvvetlerin kaynağındaki “hiyerarşiyi” ortaya çıkaran soybilim yöntemidir. Deleuze’un yorumuyla bu anlamda filozof, belirtibilimci, tipolojist ve soybilimcidir. “Geleceğin filozofu’nun Nietzscheci üçlemesini biliyoruz: Hekim filozof (belirtileri yorumlayan filozof), sanatçı filozof (tipleri belirleyen sanatçı), yasakoyucu filozof (sırayı, soyağacını belirleyen yasakoyucu)”29

Bu bölümde, Deleuze’un sınıflandırmasında tipoloji yöntemine denk gelen, anlam ve değerlerin belirlenmesinde kuvvetlerin rolü anlatılacaktır.

Nietzsche, yaşamdaki her şeyi kuvvetler arası ilişki de bulunan fenomenler olarak görmektedir. Ona göre, nesnenin kendisi kuvvettir, bir kuvvetin ifadesidir. “Üzerinde egemenlik kurulmamış hiçbir nesne (fenomen) yoktur, çünkü nesnenin kendisi bir görünüş değil, bir kuvvetin ortaya çıkışıdır.”30 Bu bağlamda Nietzsche, bir şeyin anlamını, o şeyin hangi kuvvetler tarafından ele geçirildiğini, sarıldığını, kullanıldığını ya da hangi kuvveti ifade ettiğini bilmekle öğrenebileceğimizi söyleyecektir.

29 Deleuze, NVF, s. 103

30 Deleuze, NVF, s.20

(21)

14

Kuvvetin ne anlama geldiğine biraz daha yakından bakacak olursak şöyle ifade edilebilir: Bir kuvvet diğer kuvvetlerle özsel olarak ilişki içerisindedir. Kuvvetin mahiyeti başka bir kuvvetle ilişkisinde oluşur. Bu ilişki kuvvetlerin nicelik farklarıdır. Ama aynı zamanda bu nicelik farkı kuvvetlerin niteliklerine tekabül eder. Kuvvetin özü diğer kuvvetlerle ilişkisinde yani nicelik farkındadır. “Basit nicelik farklarını, nicelikten tamamen farklı bir şey olarak, yani birbirine indirgenemeyen nitelikler olarak kavramaktan alamıyoruz kendimizi.”31 Bu bağlamda Nietzsche, şeyleri, indirgenemez kuvvetlerin çoğulluğundan oluşmuş çoklu olgular olarak görmektedir; onun birliği de çoklu bir olgunun birliğidir, yani “tahakküm birliği”dir. “Kuvvetin varlığı çoğuldur; kuvveti tekil olarak düşünmek tam bir saçmalık olurdu. Bir kuvvet egemenliktir, ama aynı zamanda üzerinde egemenlik kurulan nesnedir de.

Kuvvet, uzaktan uzağa eyleyen ve edilginleşen bir kuvvetler çoğulluğudur.”32 O halde kuvvetin bir yanıyla yöneten ama öbür yanıyla ise yönetilen ikili bir boyutu olduğu sonucuna varılmaktadır. Nietzsche, soybilimdeki bu hiyerarşik boyutu şöyle ifade etmektedir:

Hiçbir kuvvet kendi gücünden vazgeçmez. Nasıl ki yönetim bir taviz öngörüyorsa, rakibin mutlak kuvvetinin de yenilgiye uğramadığı, asimile olmadığı ve çözülmediği kabul edilir. İtaat etmek ve yönetmek, bir yarışmanın iki biçimidir.33

Bir nesne de üstün ya da yöneten kuvvetler etkin, aşağı ya da yönetilen kuvvetler de tepkisel olarak adlandırılır. Her kuvvet itaat etmek yahut emretmek yönünden diğer kuvvetlerle ilişki içerisindedir. Zaten bir nesneyi tanımlayan şey de yöneten ya da itaat eden bu kuvvetler arasındaki bu ilişkidir. Deleuze, Nietzsche’nin şeylerin özüne dair bu yaklaşımını şöyle ifade etmektedir: “Etkin ve tepkisel, kuvvetin kuvvetle ilişkisini ifade eden kökensel

31 Nietzsche, Gİ, II, 108

32 Deleuze, NVF, s.20

33 Nietzsche, Gİ, II, 91

(22)

15

niteliklerdir. Çünkü ilişkiye geçen kuvvetlerden her birinin niceliksel farklılığına tekabül eden bir niteliği olmadığı sürece, bu kuvvetlerin bir niceliği de olamaz. Niceliklerine uygun olarak nitelendirilmiş kuvvetlerin, etkin ve tepkisel kuvvetlerin arasındaki bu farkı hiyerarşi olarak adlandıracağız.”34 Bu bağlam da hiyerarşi kökensel bir olgudur, soybilim yönteminden ayrılamayacak derecede önemli bir olgu.

Etkinlik ve tepkisellik kuvvetin niteliğine göre ayrılmış iki özelliğidirler. Kuvvetlerin kökeninde birlikte varoluş ilişkisindedirler ve her etkinlikte bir olumlama her tepkisellikte ise bir olumsuzlama bulunmaktadır. Etkin ve tepkisel, kuvvetin kökensel niteliklerini ifade ederler, ama olumlu ve olumsuz, güç istencinin temel nitelikleridir. “Olumlamak ve yadsımak, değer vermek ve değersizleştirmek güç istencini, etkide ve tepkide bulunmak ise kuvveti ifade eder. Ve tepkisel kuvvetlerin kuvvet olmaktan çıkmaması gibi, yâdsıma istenci ve nihilizm de güç istencine dâhildirler.”35 Kuvvetleri etkin ve tepkisel oluşunun olumlama ve olumsuzlama ile bağıntısına güç istenci bölümünde daha ayrıntılı bir biçimde değinilecektir.

Nietzsche’de kuvvet kavramının önemi, anlamın ve değerlerin kurucu öğesi olmasından kaynaklanmaktadır. Bir şeyin anlamı kuvvetlerden oluşan o şeyin niteliğinde görünür. Nitelik ise, nicelik farkından çıkarılır. O halde Nietzsche’ye göre, anlam ve değerlendirmenin geldiği yer, yani değerlerin değerinin kaynağı, soybilim yönteminde ortaya çıkan kuvvetler hiyerarşisi olarak belirlenmektedir. Bu anlamda nihilizmin neden Nietzsche tarafından eleştiriye tabi tutulduğu ve aslında ne anlama geldiği ortaya çıkmaktadır. Nihilizm, şeylerin değerlerinin yanlış yöntemle belirlenmesidir. Nietzsche’nin sunmuş olduğu soybilim yöntemini fark etmeyip tepkisel kuvvetlerin etkisinde şeyleri değerlendirme gayretidir.

Buraya kadar “soybilimin ve kuvvetlerin”, “anlamın ve değerin” belirlenmesindeki rollerini ifade ettik. Bir sonraki bölümde anlamın ve değerin belirlenmesi ve nihilizmin

34 Deleuze, NVF, s.61

35 Deleuze, NVF, s.77

(23)

16

aşılmasında son ve aslında en önemli aşama olan “güç istenci” kavramı ve onun olumlama ve olumsuzlama nitelikleri ele anlatılacaktır.

1.2. Yaşamın Güç İstencine Göre Değerlendirilmesi 1.2.1. Güç İstenci Kavramı

Bir önceki bölümde, Nietzsche’nin temel kavramları olan ve birbirleriyle anlam ilişkisi bakımından bağımlı olarak görülen soybilim-kuvvet, etkin-tepkisel ve hiyerarşi kavramları izah edilmeye çalışıldı. Bu bölümde ise, tüm bu kavramların ve gerçek bir değerlendirme ediminin tamamlayıcısı olan Nietzsche’nin istenç felsefesi; yani “güç istenci” kavramı anlatılacaktır.

Güç istenci, Nietzsche düşüncesinin kilit kavramlarından birisidir. Özellikle nihilizm eleştirisinin anlaşılması için Nietzsche’nin güç istenci olarak bahsettiği olgunun doğru anlaşılması gerekmektedir. Bu anlamda onun varlık yahut yaşamla ilgili düşünceleri de bilinmelidir. Ona göre şeyler dünyasında sadece güç vardır. “Diğer bir deyişle, var olan her şey ya bir güç parçası ya da bu parçaların bir araya gelmesiyle oluşan bir birlik, yani bir güç odağıdır. Her bir güç odağı, bir güç istenci olarak, gücünü artırmaya çalışır.”36 Bu bağlamda Nietzsche’ye göre, güç mücadelesinde olmayan bir varlıktan söz edilemez. Ölümünden sonra kız kardeşinin ortaya çıkardığı notlardan derlenerek basılan “güç istenci” kitabının son paragrafında şunları söylemektedir:

Ve “dünya” benim için nedir biliyor musunuz? Bu dünya: başlangıçsız, sonsuz bir enerji canavarıdır; artmayan ya da azalmayan, genişlemeyen ancak kendini dönüştüren, katı, emirden bir güç miktarı; […] birlikte dalgalanan ve köpüren, sonsuza dek değişen, sonsuza dek yeniden canlanan, çok uzun yıllar boyunca yinelenen, biçimlerinin bir geri çekildiği bir taştığı

36 Soner Soysal, Güç İstenci ve Yorum, Tabularasa Dergisi, yıl: 8, mayıs-aralık, 2008, s.126

(24)

17

bir güçler denizidir; […] bu dünya için bir isim ister misiniz? Onun tüm muammaları için bir çözüm? Sizler için de bir ışık, en iyi gizlenmiş, en güçlü, en cesur, en karanlık insanlar?—Bu dünya güç istencidir—127 başka bir şey değil! Ve sizler kendiniz de bu güç istencisiniz—başka bir şey değil!37

Önceki bölümde anlatılan kuvvetler kavramı ve güç istenci arasındaki bağın daha açık bir şekilde ifade edilmesi gerekmektedir. Kuvvetler ve güç istenci arasında dışsal olmayan bir ilişki mevcuttur. Bu anlamda birbirlerinden ayrı iki nesne, birisi ötekinin temsili vs. gibi görülmemelidir. Bu yaklaşım, güç istenci ve kuvvetler ilişkisini, Nietzsche’nin eleştirisinde sıkça karşılaşılan kendide şey ve fenomen gibi ikilikler şeklinde anlamaya götürecektir ve bu anlamda oldukça yanıltıcı olacaktır. Nietzsche’ye göre, soybilimsel öğe olarak kuvvetler, değerlendirme için kendi başlarına yeterli itkiye sahip değildirler, bu bakımdan onlara bir istenç gereklidir. Daha evvel de belirtildiği gibi, şeylerin anlamı ve değeri gönderimde bulundukları kuvvetlerden oluşmaktaydı. Ancak Nietzsche, bunun da gerisinde esas olarak anlamların anlamının ve değerlerin değerinin türediği oluşumsal öğe olarak, “güç istencinin”

bulunduğunu söylemektedir.

Fizikçilerimizin, sayesinde Tanrı’yı ve evreni yarattıkları şu muzaffer kuvvet kavramının tamamlanmaya ihtiyacı vardır: Ona benim ‘güç istenci’

dediğim içsel bir istenç atfetmek gerekir.38

Nietzsche’nin kuvvet kavramına dâhil ettiği güç istenci bir nesneye dışarıdan eklenmiş yeni bir şey olarak görülmemelidir. Güç istenci, kuvvetlerin tamamlayıcısı ve içsel bir şey olarak her şeyi öncelemektedir. Bu anlamda kuvvetler güç istencinden doğarlar. Esasen Nietzsche, bu anlamda yaşamın kendisini “isteme”den başka bir şey olarak görmemektedir:

37 Nietzsche, Gİ, 1067.

38 Nietzsche, Gİ, II, 309.

(25)

18

Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı eserinde bu düşüncesini şöyle ifade eder: “Ancak hayat olan yerde, isteme de olur: hayatı isteme değil ama −öğrettiğim benim sana, −gücü isteme!”39

“Nerede canlı bulduysam, orada Güç İstencini de buldum; ve hizmet edenin istencinde bile efendi olma istencine rastladım.”40

Güç istencinin, Soybilim ve kuvvetlerle ilişkisini daha iyi anlamak için Deleuze’un güç istenci kavramına dair tanımına bakmak gerekir: Deleuze’e göre Güç istenci, kuvvetlerin diferansiyel öğesidir, yani ilişkide olduğu varsayılan iki ya da daha fazla kuvvet arasındaki nicelik farkının üretiminin öğesi olarak açıklanmaktadır. Güç istenci kuvvetlerin oluşumsal öğesi, yani bu ilişkideki her kuvvete düşen niteliğin üretici öğesi olarak görülür. 41 Özet olarak güç istenci kavramı Deleuze tarafından, kuvvetin kuvvetle ilişkisini belirleyen, kuvvetin niteliğini üreten diferansiyel ve soybilimsel öğe olarak tanımlanmaktadır. Kuvvetin niteliğinin kendisinden doğduğu öğedir güç istenci. “O halde bir kuvvet, her zaman güç istenci sayesinde öteki kuvvetlere galip gelir, onlar üzerinde egemenlik kurar ya da onları yönetir. Daha da fazlası: Bir ilişkide bir kuvvetin itaat etmesini sağlayan da güç istencidir.”42

Güç istenci kavramının anlaşılmasında yaygın olarak yapılan bir hata: güç istenci=gücü isteme anlayışı. Yüzeysel Nietzsche okuyucusu, güç istenci kavramıyla, gücü bir nesne olarak isteyen öznenin kast edildiğini anlama eğilimi taşımaktadır. Bu çok yaygın ve bir o kadar tehlikeli bir yaklaşımdır. Güç burada bir temsil nesnesi olarak ele alınır ve sanki güç istencin istediği şeymiş gibi anlaşılır. Hâlbuki bu istenç felsefesinin yanlış anlaşılmasının bir sonucudur. Deleuze, bu yaklaşımın kölenin adlandırıcılığından yani nihilizmden kaynaklandığını söylemektedir. Gücü bir temsil nesnesi olarak algıladığımız zaman onu tanıma ölçütü olarak belirli kurulu değerleri kullanmak zorundasınızdır. İşte asıl problem

39 Nietzsche, Zerdüşt Böyle Diyordu, Çev: Osman Derinsu, Varlık Yayınları, İstanbul, 2002, s. 96

40 Nietzsche, Z, II. Kendini Aşma Üzerines.154

41 Deleuze, NVF, s.76

42 Deleuze, NVF, s.74

(26)

19

burada ortaya çıkmaktadır: Kurulu değerlerin adlandırılması tepkisel kuvvetlerin, yani kölelerin ortaya koyduğu bir durum olduğundan dolayı, gücün burada ortaya çıkan anlamı, onların gücü simgeleyen değerleri olan para, ödüller, iktidar, şöhret vb. gibi değerlerde görünür olmaktadır. Bu bağlamda güç istenci, gücü simgeleyen bu gibi nesnelerin ele geçirilmesi olarak anlaşılmıştır. Bundan kurtulmanın yolu değerlerin oluşumunda kökensel bazı değişikliklere gitmektir.

Nietzsche’nin nihilizmi aşmak için önerisi, basit anlamda değerlerin yer değiştirilmesi değildir, onun önerisi, kökensel bir boyutu taşıyan değerlerin değerinin türediği öğenin kendisinde bir değişimi gerçekleştirmektir. Deleuze, bunun yolunu şöyle ifade etmektedir:

“Değersizleştirme yerine değer katma, güç istenci olarak olumlama, olumlayıcı istenç olarak istenç. Olumsuz öğede kalındığı sürece, değerlerin değiştirilmesi ya da silinip atılmaları, Tanrı’nın öldürülmesi hiçbir işe yaramaz: Yer boş bırakılmış ve yüklem atfedilmemiş olsa bile, Tanrı’nın yeri ve öznitelikleri korunur, kutsal ve tanrısal olan saklanır. Fakat öğe değiştirildiği zaman, ve ancak o zaman, bugüne dek bilinen ve bilinebilecek bütün değerlerin devrildiği söylenebilir.”43 Bu haliyle nihilizm yenilmiş olacaktır.

Nihilizmin yenilmesinde güç istencinin önemini biraz olsun anlatmaya çalıştık. Şimdi ise, nihilizmin aşılmasında son bir aşama olarak görülebilecek güç istencinin iki önemli niteliği olan olumlama ve olumsuzlama konusu anlatılacaktır.

43 Deleuze, NVF, s.218

(27)

20 1.2.2. Olumlama ve Olumsuzlama

Olumlama ve olumsuzlama kavramları ilk bakışta anlaşılması zor ve hatta güç istenciyle nasıl bir bağıntısı olduğu bakımından muğlâk görülüyor olabilir. Üstelik Nietzsche’nin serbest yazma üslubu bu iki niteliğin anlaşılmasını kendi içerisinde daha bir zorlaştırmaktadır. Ancak Deleuze’un sistematik yaklaşımı güç istencinin en önemli niteliği olan olumlama ve olumsuzlama kavramlarının anlaşılmasında yeterli açıklığı sağlamaktadır. Bu yüzden Deleuze’cu terminolojide ifade edecek olursak:

Olumlama ve olumsuzlamanın, etkinlik ve tepkisellikle arasındaki bağıntı, güç istenci ve kuvvetler arasındaki ilişkiye çok benzemektedir. Bunun böyle olması doğal bir olgu olarak fark edilmelidir; zira hatırlanacak olursa, olumlama ve olumsuzlama güç istencinin bir niteliği, etkinlik ve tepkisellik ise kuvvetlerin bir niteliği olarak daha evvel ifade edilmişti. Bu ikili arasındaki benzerlik bununla sınırlı değildir: Tıpkı kuvvetin güç istencinin bir belirtisi olması gibi, etkinlik ve tepkisellik de olumlama ve olumsuzlamanın belirtileri olarak görülmelidir.

Belirti olma özelliği, Nietzsche düşüncesi bağlamında ele alınırken numen-fenomen ayrımından farklı bir şey olduğu unutulmamalıdır. Buradaki belirti ilişkisi bu tip ikilikler üzerinden düşünülmemelidir.

Etkinin ve tepkinin, kendilerini önceleyen bir şey olarak olumlamaya ve olumsuzlamaya ihtiyaçları vardır, onlar sayesinde amaçlarına ulaşırlar. Onların bu özellikleri, olumlayan ve yadsıyan güç istenci için birer araç olduklarını gösterir. “Son olarak ve daha derin biçimde, olumlama ve olumsuzlama etkiden ve tepkiden dışarı taşarlar, çünkü oluşun kendisinin dolaysız nitelikleridirler: Olumlama etkinlik değil, etkin oluşun gücüdür, etkin-oluşun kişileşmesidir; olumsuzlama basit bir tepki değil, tepkisel-oluştur. Her şey, sanki olumlama ve olumsuzlama etkiye ve tepkiye hem içkin hem de aşkınmışlar gibi gerçekleşir; kuvvetlerin

(28)

21

örgüsüyle oluşun zincirini oluştururlar.”44 Nietzsche’nin soykütüğü, Hiyerarşi, kuvvet, güç istenci ve olumlama olumsuzlama kavramları arasındaki bu ilişki daha çok Deleuze’un yorumlarında sergilediği sistematik anlatımdan faydalanılarak oluşturulduğu için meselenin anlaşılması için öncesinden anlatılmış olan kavramların ve aralarındaki ilişkilerin bilinmesi gerekmektedir.

Nietzsche düşüncesinde güç istencinin anlatılmaya çalışıldığı bu bölümün amacı nihilizm eleştirisinin gerisinde bulunan düşünceyi göstermektir. Nihilizm, Nietzsche tarafından değerleri yanlış değerlendirilmesi olarak tanımlanmaktaydı. Değerlendirme ve adlandırma edimi hiçbir zaman bunu gerçekleştiren kişinin bakış açısından soyutlanarak oluşturamayacağından, Nietzsche’nin nihilizme yönelttiği esas eleştirinin değerlerin yanlış yerden bakılarak oluşturulması yönünde olduğu ortaya çıkmaktadır. İşte burada yer kavramı olarak geçen şeyle tepkisel kuvvetlerin etkisinde oluşturulan değerler kastedilmektedir.

Herhangi bir şeyin yanlış olduğunun bilinmesi en azından bir doğruyu bilmeyi gerektireceğinden, Nietzsche’nin değerlendirme edimini etkin kuvvetlerin bakış açısından hareketle yerine getirilmesi gerektiği tezi artık daha iyi anlaşılıyor olmalıdır. Bu anlamda Güç istencinin olumlayıcı niteliğinin ortaya çıkarttığı etkin kuvvetlerin değerlerin değerini belirleyecek olması, Nietzsche’nin doğru adlandırma olarak gördüğü tavrın mahiyetini göstermektedir.

Güç istencinin Nietzsche düşüncesindeki önemi artık daha iyi görülecektir. Anlamın anlamlandırılması ve değerlerin değerlendirilmesi, soybilimsel öğe olarak güç istencinden türerler. Değerlerin ve anlamların oluşturulmasında bir yöntem olarak sunduğu “yorumlama”

ve “değerlendirme” de bunu ifade etmektedir. Yorumlamak, şeye bir anlam veren kuvveti

44 Deleuze, NVF, s.77

(29)

22

belirlemektir. Değerlendirmek ise, şeye bir değer veren güç istencini belirlemektir. Deleuze’un bu konuda yapmış olduğu özet niteliğindeki yorumuyla bu bölüme son verilecektir:

Anlamın anlamlandırılışı, şeyde ifade bulan kuvvetin niteliğindedir: Ama bu kuvvet etkin mi, yoksa tepkisel midir? Ve hangi ince farklarla? Bir değerin değeri, tekabül eden şeyde ifade edilen güç istencinin niteliğindedir: Güç istenci burada olumlu mu, yoksa olumsuz mudur? Ve hangi ince farklarla? Bu yorum ve değerlendirme sorunları birbirine gönderme yaptıkça ve birbirini derinleştirdikçe, felsefe sanatı da daha karmaşık hale gelir. Nietzsche soylu, yüksek, efendi diye adlandırdığı, kimi zaman etkin kuvvet kimi zamanda olumlu istençtir. Alçak, bayağı, köle diye adlandırdığı da kimi zaman tepkisel kuvvet, kimi zamanda olumsuz istençtir. Her zaman bir değerin bizi inanmaya, hissetmeye ve düşünmeye çağırdığı şeyin soyluluğunun ya da alçaklığının bağlı olduğu bir soybilim vardır.45

45 Deleuze, NVF, s.78

(30)

23

İkinci Bölüm

Nihilizm veya Yaşama Karşı Hakikat İstenci

Nihilizm, yüksek değer yaratımının ortaya çıkarttığı halleri, o hallerin yaygın olduğu dönemi yahut yüksek değerlerin değersizleştirilerek hiçleşmesini ifade etmek gibi çeşitli kullanımlara haiz bir kavramdır. Nietzsche, nihilizmi birden fazla anlamda kullanmakla beraber, en genel ve kestirme olacak şekilde ifade edecek olursak; hayatın kendisinin olumsuzlanması ve onun reddedilmesi anlamında kullanmaktadır.46 Oluşu sürekli dondurmak ve yüksek değerler yaratarak ondan kaçmaya çalışmak nihilizmin en bilinen özelliğidir.

Nihilizmin değer yaratması demek; kendinde, değişmez değerlere sahip olmayan şeylere;

kutsal anlamlar yüklemek suretiyle hayatı anlamlandırmayı ifade etmektir. Yaşamı kurgulayarak oluşturulan böylesi “töreler” insanın kendine yabancılaşmasını ortaya çıkartmaktadır. İşte! Budur; dekadansın telkinleri. Böylece tüm “töre” (özellikle Hıristiyanlık) nihilizmin en büyük aracı olarak kendini gösterecektir. Oluşun kendisini dondurmak için sürekli bir gayret içerisinde bulunan insanın bu hüsranını insanlık tarihinde pek az sanatçı47 böylesi güçlü bir üslupla ifade edebilmiştir.

Bu bölüm giriş bölümünde nihilizmle ilgili anlatılan genel çerçevenin ayrıntılarını anlatmayı hedeflemektedir. Hatırlanacağı üzere nihilizm sınıflandırması en genelde iki türe ayrılmıştı: Olumsuz nihilizm ve Tepkisel nihilizm. Bu bölümün planı da bizim sınıflandırmamızda olduğu haliyle iki tür nihilizmin oluşturduğu iki bölümden oluşmaktadır.

46 Burada hayat veya yaşam derken neyin kast edildiği önemli bir mevzudur; ancak şimdilik ona "Oluş" demekle yetinelim. Oluş, yaşamın bir anlamını ifade eder; asla tam olarak karşılık geldiği düşünülmemelidir.

47 Nietzsche’nin ifadesine göre bunu yapabilen tek ruh bilimcisi kendisidir: “…Benden önce filozoflar arasında

“yüksek” dolandırıcı, “idealist” değil de, onların tam tersi ruhbilimci olan var mıydı? Ruhbilim yoktu benden önce…” (ecce homo s.120)

(31)

24 2.1. Olumsuz Nihilizm

Olumsuz nihilizm, Putların Alacakaranlığı’ndaki hakikat masalında gördüğümüz ilk üç aşamayı içermektedir. Bu aşamaları kısaca hatırlatmak gerekirse;

1. Sokrates-Platon felsefesi ve etkisi, 2. Hıristiyanlık ve etkisi,

3. Kant felsefesi ve etkisi,

Şeklinde oluşmaktaydı. Nietzsche, olumsuz nihilizmi, Platon, Hıristiyanlık ve Kant felsefelerini dikkate alarak onlar üzerinden betimlemiştir. Bu sebeple olumsuz nihilizm, söylem düzeyinde farklılaştıkları görünmekle birlikte özlerinde aynı nitelikleri barındıran üç farklı dönem olarak ele alınmaktadır.48 Nedir peki olumsuz nihilizmin nihil'ini oluşturan bu kavramlar: "Öte", "Tanrı", "Kurtuluş", "Nirvana" “Kendinde şey” ya da "Hakiki Hayat"

Nietzsche’nin ilk eseri Tragedya’nın Doğuşu, Tragedya sorununu Sokrates öncesi Yunanistan için bir altın çağ olarak gösteriyordu. Ancak Sokrates’in ortaya çıkışı, apolloncu akılsallığın hâkimiyeti, her şeyi dümdüz etmekteydi. Bundan böyle yaşamın, “hakikat istenci”nin bir sonucu olarak kurgulanması ve değersizleştirilmesi gündeme gelmektedir. Bu tablonun en belirgin tarafı ise, son iki bin yıldır Batıda egemen düşünce olan Platonik- Hıristiyan-Apollocu dünya görüşünün hiçleştirici felsefesinin hâkim olduğunu göstermesidir.

Böylesi bir yıkım “Tanrının ölümüne” kadar etkisini sürdürecektir; hatta bir başka açıdan belki günümüze değin sürdürmektedir.

Olumsuz nihilizmin en büyük göstergesi olarak giriş bölümünde “töre”yi işaret etmiştik. Töre’nin en temel özelliği yarattığı değerlerle ahlaki dekadansın belirtisi olarak ortaya çıkmasıdır. Bu durum ahlakın başlı başına nihilizmin anlaşılmasında nasıl bir öneme

48 Bu ayrım “Hakiki Dünya” masalının 1, 2 ve 3. maddeleri dikkate alınarak yapılmaktadır.

(32)

25

haiz olduğunu göstermektedir. Bu yüzden Nietzsche, ahlakın oluşumunu basit psikolojik etkiler olarak değil, bizim genel olarak varoluşu düşünme ve yorumlama biçimimizi ifade eden esaslı bir gösterge olarak tarif etmektedir. O halde nihilizmin anlaşılması, hakikat istencinin sonucu olmasının yanında ahlakın mahiyetinin de ortaya konmasını gerektirecektir.

Bu sebeple soruşturmamız, bizi, Nietzsche’nin yaptığı haliyle ahlakın soy-kütüğünü inceleyeme götürecektir.

Bu bölümün planı bahsettiğimiz soruşturmayı Nietzsche’nin son dönem eserlerinden biri olan “Ahlakın Soy Kütüğü” kitabının çerçevesini dikkate alarak yapmaktır. Bu eserin önemi, nihilizmin kökenini, yani -insanca pek insanca- özümüzde bulunan tepkiselliğin çalışma mekanizmalarını, adım adım ortaya koyuyor olmasıdır. Ahlakın soykütüğü’nün, temsiliyet açısından nihilizmin tamamını kapsayacak imkânlar taşıması, bize, böylesi bir imkânı dikkate alma fırsatı sunmaktadır.

Ahlakın soy kütüğü, ister bilgi sosyolojisi bağlamında, ister tarihsel bir araştırma, ister biyolojik bir inceleme, ister politik bir perspektifle, ister de içgüdüleri temel alan psikolojik bir inceleme olarak ele alınsın, her halükarda Nietzsche’nin dehasını ve nihilizmin ortaya çıkışının kökenlerini göstermesi bakımından oldukça mühim bir eser olarak görülmektedir.

Nietzsche bu eserinde esas olarak “hakikat istenci”nin nihilizm olarak nasıl göründüğünü sunmaktadır. Peter Berkowitz, Bir Ahlak Karşıtının Etiği eserinde Nietzsche’ye göre hakikat istenci ve ahlakın anlamı arasındaki ilişkiyi şöyle ifade etmektedir:

Rakipleri hakkında bir soykütüğü araştırması yaparak soykütüğü tanıtan Nietzsche, ahlakın anlamının ortadan kaldırmaz veya hakikati entelektüel sorgulamanın hedefi olarak reddetmez. Bilakis: Nietzsche ahlak üzerine yürütülen bilimsel incelemenin kökeninin dayandığı ahlaki amaçlara dikkat çekerken, iğrenç güdüler ve takdire değer güdüler arasındaki ayrımı keskin

(33)

26

çizgilerle belirler ve kendini çirkin, ahlak-karşıtı hakikatlerle yüzleşmeye kayıtsız şartsız adamayı saygıdeğer soykütüğün merkezine yerleştirir.49

“Hakikat istenci” aynı zamanda bir tepkisel tipi ifade etmektedir. O, tepkisel tiplerin en belirgin özelliğidir. Bu bakımdan Ahlakın Soy-kütüğünün bir diğer özelliği de tepkisel tiplerin anlatısını sunmasıdır. “Tepkisel tipi, tepkisel kuvvetlerin zafer kazanma biçimlerini ve ilkesini ayrıntılarıyla incelemektedir.” 50 Bu tipin hiyerarşiyi ters çeviren özelliği, Nietzsche’nin sunduğu yorumlama ve değerlendirme yöntemini ortadan kaldırmaktadır. Tüm bu sebeplerden ötürü, yani Nietzsche’nin projesindeki eleştirel yönü ayrıntılarıyla ortaya koyması bakımdan, nihilizmin anlatılmasında Ahlakın soy-kütüğü eserini tercih edilmiştir.

Nietzsche’nin alışık olmadığımız derecede sistematik olarak ele aldığı, ahlakın köklerine ilişkin bir soruşturma mahiyeti taşıyan bu eser, şu üç bölümden oluşmaktadır:

Birinci bölüm “hayali bir intikamı” betimleyen “hınç”ı inceler, ikinci bölüm kendine karşı dönen kuvveti ifade eden “vicdan azabını”. Üçüncü bölüm ise, yüksek ideallerin ve sorumluluğun kurulduğu “çileci idealdir”. Nietzsche’nin bu eserdeki temel tezi şöyledir:

“Hınç, vicdan azabı ve çileci ideal tepkisel kuvvetlerin zaferi ve nihilizmin biçimleridirler.”51

2.1.1. Hınç Duygusu

Hınç durumunu anlamak için Nietzsche’nin dikey bir hiyerarşi olarak gördüğü efendi ahlakı ve köle ahlakı arasındaki ilişkiyi doğru anlamamız gerekmektedir. Nietzsche, efendi ve köleyi kuvvetler ilişkisinin olduğu her yerde görmektedir. Efendi etkin kuvvetlerin, köle ise, tepkisel kuvvetlerin hâkim olduğu yerde bulunur. Esasında yaşamın kendisi bunlardan başka

49Peter Berkowitz, Nietzsche: Bir Ahlak Karşıtının Etiği, Çev: Ertürk Demirel, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 2003, s.116

50 Deleuze, N v F, s.116

51 Deleuze, NVF, s. 116

(34)

27

bir şey yoktur. Bu durum değer verme yetisine sahip insan yapısının hangi biçim ve motivasyonlarda çalıştığını ortaya koymayı gerektirir.

Nietzsche, insan zihninin -Freud’un topik varsayımında olduğu gibi- bilinç ve bilinçdışı olmak üzere ikili sistemden meydana geldiğini düşünmekteydi. Bilinçdışı, anlık uyarımları uzun süreli izlere dönüştüren sistem, bilinç ise, algılanabilir uyarımları alma maharetini gösteren fakat bunları kendinde saklayacak bir belleğe sahip olmayan sistem olarak tanımlanmaktadır.

Nietzsche, nihilizmin ortaya çıkışının temelinde yatan hınç durumunu iki şekilden düşünmekteydi: Bunlardan ilkini, zihin yapısındaki sistemde bilinç’e yerleştirilen bellek ve izleri tepkisel kuvvetlerin ele geçirmesiyle açıklamaktadır. “Hınç, tepkisel kuvvetlerin etkin kuvvetlere üstün geldikleri bir tipi ifade eder.”52 (Tepkisel kuvvetlerin yer değiştirmesi, bilincin izler belleği tarafından ele geçirilmesi).

Nietzsche, hıncın ikinci türü olan intikamı, kuvvetler çatışmasında tepkisel kuvvetlerin zaferiyle sonuçlanan bilinç durumunun ortaya çıkarttığı tepkisel tipler olarak açıklamaktadır.

(İzlerin belleği intikam ruhunu canlandırdığı ve sürekli bir suçlama yürüttüğü için tipsel bir özelliğe dönüşmesi). Deleuze, Nietzscheci bir tipi, kuvvetler çatışmasında ortaya çıkan

“biyolojik, psişik, tarihsel, toplumsal ve politik bir gerçeklik olarak tanımlamaktadır.” Tipler iki farklı şekilde oluşurlar: Etkin tip, etkin kuvvetlerin hâkimiyetinin olduğu “normal”

durumu, tepkisel tip ise, tepkisel kuvvetlerin etkin kuvvetleri yapabildiklerinden ayırarak zafer kazandığı hastalık halindeki durumu ifade eder.

Hınçlı insanın en önemli özelliği bilincin belleksel izlerce işgal edilmesi, belleğin bilinci ele geçirmesidir. Bilincin hatıralarla kirletilmesi ve unutuşun yasaklanması tepkisel kuvvetlerin en büyük mahareti olarak görülmektedir. Bu bağlamda unutkanlığı ortadan

52 Deleuze, NVF, s.146. --- Etkisel ve tepkisel kuvvetler bahsi güç istenci bölümünde incelenmiştir. --

(35)

28

kaldırma çabası tüm hınç ve intikam durumlarının beslediği esas dürtülerdir. Böylesi hastalıklı bir tip tersyüz ettiği kuvvet ilişkisiyle değer koyma konusunda kendisini söz sahibi görmektedir. İşte nihilizm de esasında bu yanılgının sonucu olarak ortaya çıkar. Yani yanlış iç güdelerin ortaya koyduğu değerlerden kurulu törelerin (kurgunun) hâkimiyetiyle oluşmuştur;

bir başka değişle köle ahlakı, güçsüzler, yoksunlar, hastalar, acı çekenlerin sahte egemenliğinde ortaya çıkmaktadır. Nietzsche, nihilizmin bu tipte değer koyma hikâyesini şöyle tasvir etmektedir:

Yahudilerdi, aristokratik değer eşitliğine

(iyi=soylu=güçlü=güzel=mutlu=Tanrının sevgilisi) karşı çıkarak, onları tersine çevirmeye çalışan, bu tersine çevrilmeyi, korkunç bir tutarlılık içinde dipsiz nefretlerinin (güçsüzlüğün yol açtığı nefret) dişleriyle sağlayan; yani

“yalnızca sefiller iyidir, yoksullar, güçsüzler, yoksunlar, hastalar, acı çekenler dindardır yalnız; yalnızca onlar Tanrının övgüsüne layıktır – bunun dışındakiler, soylular, güçlüler, ebediyen zalim, iç karartıcı, hırslı, doyumsuz, Tanrısız, ebediyen uğursuzdunuz, lanetlenmiş beddua almış!....53

“Bu yolla ahlak alanındaki köle devrimi, soylu değerler sistemini geri çevirip iyiyi aşağı-köle- olanla eşitlemeye başladı. Bu tersine çevirme, tehlikeli intikam ve nefret ruhunu değerlerin yaratılması diye sundu. Bu yüzden ahlak, anladığımız kadarıyla, güçsüzün güçlü üzerindeki bu “intikamcı” güç istenci içinde –kölenin efendiye karşı ayaklanmasında- kendi köklerine sahiptir. İyinin peşinden gelen –merhamet, diğerkâmlık, alçak gönüllülük gibi- değerleri geliştiren, bu görülmez, yeraltındaki kindir.”54

Anlaşılacağı üzere Nietzsche, hıncın ortaya çıkışının, bir başka değişle tepkisel kuvvetlerin zaferinin, bilincin “hakikat istencinin” etkisinde kullanılmasından kaynaklandığını söylemektedir. Köleci ahlak bilincinin, izler belleğinin kazındığı unutmamayı

53 Nietzsche, AS I. S.48

54 Saul Newman, “anarşi” http://anarsi.info/metinler/35-post-anarsizm/83-anarsizm-ve-hinc-politikasi, 11.04.2014, 22:13

Referanslar

Benzer Belgeler

İzm ir Radyosu sanat­ çılarından Altınörs, daha önce sahne­ ye çıkması için bazı teklifler aldığını, ancak g azin o çalışmasına kesinlikle karşı olduğunu

Ortaçağ kalıntısı bir devletten, birey olduğunu ifâde etmeyi ayıp sayan kişilerin oluşturduğu bir top­ lumdan, düşünmenin nasıl ve niçin tayin edildikleri

Bunlardan biri­ ne Molla Yunus, Sünni Yunus; ötekine Derviş Yunus, Sûfi Yunus diyebiliriz.”.. Bu görüşten yola çıkan yazar Yunus Emre’nin iki dö­ nemine ait ve aynı

In Turkey, while learning foreign languages, for example during the action of studying French as a foreign language (FFL), grammar and vocabulary are essential parts of

In the first stage of this study, tritium breeding ratio (TBR), energy multiplication factor (M) and heat flux of the reactor were calculated for five different cooling materials..

Mâbedle- rile, medreselerile ufuklarda bir mermer medeniyeti ürper ten bir milletin tahtayı yapı unsuru olarak kabul etmesi şaşılacak şeydir,. j İşte evvelki

Bu arada, dünyada geniş yankılar uyandıran olaylara sah­ ne olan Kazakistan’a M illiyet girmeyi başardı. M.Ali Blrand gezdi, gördü, ilgililerle konuş­ tu, yazdı,

Kullanılan modeller farklı salım senaryolarından bağımsız olarak küresel GSYH kayıplarının 2050 civarına kadar görece düşük (ortalamada yıllık olarak %0,4’ün