• Sonuç bulunamadı

NATO'nun yeni misyonu: Soğuk savaş sonrası güvenlik algılamaları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "NATO'nun yeni misyonu: Soğuk savaş sonrası güvenlik algılamaları"

Copied!
182
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI

ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI

NATO’NUN YENİ MİSYONU: SOĞUK SAVAŞ SONRASI

GÜVENLİK ALGILAMALARI

Ali Onur GÜZEL

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Doç. Dr. Murat ÇEMREK

(2)

ÖNSÖZ

Günümüz uluslararası sisteminde NATO çok önemli bir yere sahiptir. Soğuk Savaş sonrasında güvenlik algısındaki değişim NATO’nun misyonunu tamamladığı yönünde söylemlerin ortaya atılmasına neden olsa da İttifak halen en geçerli savunma mekanizması konumunu korumaktadır. Bu çalışma NATO’nun gerçekleştirdiği dönüşüm ve görev alanlarını yenilemesini ifade etmek ve gelecekteki rolüne dair tespitler ortaya koyabilmek amacıyla yazılmıştır.

Yeni tehdit algılamalarının ortaya çıktığı XXI. yüzyıl uluslararası sisteminde özelinde Avrupa’dan başlayarak tüm dünyada güvenlik ve istikrarın sağlanmasında NATO’nun önemine vurgu yapan bu çalışmanın ortaya çıkışında büyük katkısı olan, değerli görüşlerini ve yardımlarını hiçbir zaman esirgemeyen saygıdeğer hocam Doç. Dr. Murat Çemrek’e çok teşekkür ederim. Ayrıca, bugünlere gelmemde emeği geçen aileme ve akademik gelişimimde çok önemli katkıları olan Selçuk Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü’ndeki değerli hocalarım Prof. Dr. Şaban H. Çalış ve Doç. Dr. Birol Akgün’e teşekkürü bir borç bilirim.

(3)

ÖZET:

Bu çalışmada bir askerî pakt olarak kurulan Kuzey Atlantik Anlaşma Örgütü’nün [North Atlantic Treaty Organization-NATO] Soğuk Savaş sonrası değişen güvenlik ortamında yaşadığı dönüşüm ve yeni misyonlar çerçevesinde görev alanlarını güncellemesi irdelemektedir. NATO dönüşüm sürecini 1991 Roma Zirvesi’nde kabul ettiği “Yeni Stratejik Konsept” ile başlatmıştır. 1999 Washington Zirvesi’nde de kapsamı genişletilen “Yeni Stratejik Konsept” ile NATO, Avrupa’nın Soğuk Savaş döneminde bölünmüş yapısının genişleme politikası özelinde engellenmesini amaçlamıştır. Bu çerçevede yürütülen faaliyetlerle de kıta daha istikrarlı ve güvenli bir yapıya kavuşmuştur. NATO, bugüne kadar elde ettiği başarıyı sürdürmek için genişleme sonrası İttifak’a katılan yeni müttefiklerin içselleştirilmesini sağlamalıdır. Soğuk Savaş’ta NATO’nun görevi sadece müttefik topraklarını herhangi bir saldırıya karşı korumak iken Soğuk Savaş sonrasında NATO küresel barışın sağlanmasına hizmet etmektedir. Yürütülen alan-dışı faaliyetlerle Bakanlardaki kaos ortamı istikrara kavuşturulmuştur. BM ve AB gibi uluslararası örgütlerin savunma alanında yetersiz kalması NATO’ya duyulan ihtiyacı arttırmaktadır. Bu çalışma NATO’nun uluslararası güvenliğin tesisindeki önemini analiz etmeyi amaçlamaktadır. Çalışmada dünya jandarmalığını üstlenen NATO’nun Soğuk Savaş’taki amansız düşmanı Varşova Paktı yok olup giderken neden halen dimdik ayakta olduğu ve gelecekte Avrupa özelinden başlayarak tüm dünyada demokrasinin yayılması, daha istikrarlı ve güvenli bir ortamın sağlanması hedefine yönelik NATO’nun neler yapması gerektiği vurgulanmaktadır.

Anahtar Sözcükler: dünya barışı, genişleme politikası, istikrar, NATO,

(4)

ABSTRACT:

This study analyses the North Atlantic Treaty Organization’s (NATO), founded as a military pact, transformation in the post-Cold War era and its related new missions. NATO’s transformation process has started with the “New Strategic Concept” adopted in the Rome Summit, 1991. The Washington Summit, 1999, enlarged this concept preventing the division of Europe during the Cold War through NATO’s enlargement. Thus, the continent has been more secure and stabilized. The NATO should adopt the new members to continue its success. The NATO serves to keep global peace though its role during the Cold War was protect allies’ lands against attacks. The NATO has also stabilized the Balkans. The inability of the UN and EU increases the need for NATO about security. This study aims to evaluate the importance of the NATO in the establishment of international security. The NATO stands firmly while the Warsaw Pact has withered away and this study emphasizes what the NATO -as the global gendarme- should do to disseminate peace and security in the world starting with Europe.

Key Words: world peace, expansionist policy, stability, NATO, Cold War,

(5)

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ...I ÖZET ...II ABSTRACT ...III İÇİNDEKİLER...IV KISALTMALAR ...VIII GİRİŞ...1 BİRİNCİ BÖLÜM NATO: KURULUŞU, GÖREVLERİ VE SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ STRATEJİLERİ 1.1. NATO’nun Kuruluşuna Giden Süreç ...5

1.1.1. SSCB’nin Avrupa’da Yayılma Çabaları...5

1.1.1.1. Yunanistan İç Savaşı...6

1.1.2. Sovyetlerin Asya ve Ortadoğu’da Yayılma Çabaları ..8

1.1.3. Truman Doktrini ve Marshall Planı ...9

1.1.3.1. Truman Doktrini ...9 1.1.3.2. Marshall Planı ...11 1.1.4. Berlin Ablukası ...13 1.2. NATO’nun Kurulması ...13 1.2.1. NATO’nun Amacı ...14 1.2.2. NATO’nun Organları...15

1.2.2.1. Kuzey Atlantik Konseyi...15

1.2.2.2. Genel Sekreter...16

1.2.2.3. Askerî Komite...16

(6)

1.3.1. Kitlesel Karşılık Stratejisi...17

1.3.2. Esnek Karşılık Stratejisi...19

1.3.3. Esnek Karşılık ve İleri Savunma Stratejisi ...21

İKİNCİ BÖLÜM SOĞUK SAVAŞ’IN BİTİMİYLE NATO’NUN DEĞİŞEN YÜZÜ VE YENİ STRATEJİLER 2.1. Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası Ortam ve NATO’nun Kimlik Krizi ...23

2.2. NATO’nun Dönüşüm Süreci ...24

2.2.1. Yeni Stratejik Konseptin (New Strategic Concept) Kabulü...24

2.2.2. Barış İçin Ortaklık Programı (BİO) ...27

2.2.3. Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK) ve Birleşik Müşterek Görev Gücü (BMGG) ...30

2.2.4. Berlin Dışişleri Bakanları Toplantısı (1996) ...31

2.2.5. Madrid Zirvesi (1997)...32

2.2.6. Washington Zirvesi (1999) ...34

2.3. Soğuk Savaş Sonrası Avrupa’da Güvenlik Mimarisinin NATO- AB Ekseninde Yeniden Şekillendirilmesi ...36

2.3.1. Ortak Dış ve Güvenlik Politikası (ODGP) ...36

2.3.1.1. Maastricht Antlaşması ...38

2.3.1.2. Amsterdam Antlaşması...40

2.4. Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP)...42

2.4.1. AGSP’nı Hayata Geçiren Zirveler...44

(7)

2.4.1.2. Köln Zirvesi ...45

2.4.1.3. Helsinki Zirvesi...47

2.4.1.4. Feira Zirvesi...49

2.4.1.5. Nice Zirvesi...51

2.4.1.6. Laeken, Sevilla, Brüksel ve Kopenhag Zirvelerinde AGSP ...52

2.5. AGSK-AGSP Ayrımı ...55

2.6. AB-ABD İlişkileri Ekseninde NATO...57

2.7. NATO’nun Alan-dışı Müdahaleleri: Bosna-Hersek ve Kosova ...64

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM NATO’NUN GENİŞLEME POLİTİKASI 3.1. NATO’nun Genişleme Dalgaları ...73

3.1.1. Birinci Genişleme Dalgası ...73

3.1.2. İkinci Genişleme Dalgası...77

3.1.3. Yeni Genişleme Alanları ...80

3.2. NATO-RF İlişkileri...86

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM YİRMİ BİRİNCİ YÜZYILDA NATO 4.1. Misyonu Değişen NATO’nun Yeni Fonksiyonları...97

4.1.1.11 Eylül Sonrası Gelişmeler ...97

4.1.2. Prag Zirvesi (2002) ...98

4.1.3. İstanbul Zirvesi (2004)...99

4.1.4. Riga Zirvesi (2006)...100

(8)

4.1.6. Strasbourg-Kehl Zirvesi (2009) ...105

4.2. 11 Eylül Sonrası NATO’nun Afganistan ve Irak’taki Rolü ....106

4.3. NATO İçerisinde Türkiye’nin Rolü...119

4.4. NATO’ya Alternatif Yapılanmalar: BAB ve AGİT ...130

4.5. Değişen Güvenlik Ortamı ve NATO’nun Geleceği...137

SONUÇ ...145

(9)

KISALTMALAR

a.g.e. :adı geçen eser a.g.m. :adı geçen makale

AAOK :Avrupa-Atlantik Ortaklık Konseyi [Euro-Atlantic Partnership Council-EAPC]

AB :Avrupa Birliği [European Union-EU] ABD :Amerika Birleşik Devletleri

ABKA :Avrupa Birliği Kurucu Antlaşmaları [Treaty Establishing the European Union]

AGİK :Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı [Conferance for Security and Cooperation in Europe- CSCE]

AGİT :Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı [Organization for Security and Cooperation in Europe- OSCE]

AGSK :Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği [European Security and Defence Identity-ESDI]

AGSP :Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası [European Security and Defence Policy-ESDP]

AKÇT :Avrupa Kömür Çelik Teşkilatı [European Coal and Steel Community-ECSC]

AKKA :Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Andlaşması [Treaty on Conventional Armed Forces in Europe-CFET]

AAOK :Avrupa-Atlantik Ortaklık Konseyi [Euro-Atlantic Partnership Council-EAPC]

AT :Avrupa Topluluğu [European Community-EC] BAB :Batı Avrupa Birliği [West European Union-WEU]

(10)

BDT :Bağımsız Devletler Topluluğu [Commonwealth of Independent States-CIS]

BİO :Barış İçin Ortaklık [A Partnership for Peace-PfP] BM :Birleşmiş Milletler [United Nations-UN]

BMGG :Birleşik Müşterek Görev Gücü [Joint Common Task Force-JCTF]

BOP :Büyük Ortadoğu Projesi [Greater Middle East Initiative-GMEI]

BTC :Bakü-Tiflis-Ceyhan

Çev :Çeviren

Der :Derleyen

DOK :Daimî Ortaklık Konseyi [Permanent Joint Council-PJC]

EUFOR :Avrupa Birliği İstikrar Gücü [European Union Stabilization Force]

GSMH :Gayrı Safi Millî Hasıla

ICBM :Kıtalararası Uzun Menzilli Füzeler [Intercontinental Ballistic Missile]

IFOR :Bosna-Hersek Barış Gücü [Implementation Force-IFOR] ISAF :Uluslararası Güvenlik Yardım Gücü [International Security

Assistance Force]

KAİK :Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyi [North Atlantic Cooperation Council-NACC]

KFOR :Kosova Gücü [Kosova Force]

KİS :Kitle İmha Silahları [Weapons of Mass Destruction-WMP] KSY :Kapsamlı Siyasi Yönerge [Comprehensive Political

(11)

MC :Milletler Cemiyeti [Commonwealth of Nations]

NATO :Kuzey Atlantik Anlaşma Örgütü [North Atlantic Treaty Organization]

NRK :NATO-Rusya Federasyonu Konseyi [NATO-Russian

Federation Council-NRC]

ODGP :Ortak Dış ve Güvenlik Politikası [Common Foreign and Security Policy-CFSP]

PARP :Planlama ve Gözden Geçirme Süreci [Planning and Revision Process]

PPEUB :Politika Planlama ve Erken Uyarı Birimi [Political Planning and Early Warning Unit-PPEWU]

PRT :Bölgesel Yeniden Yapılandırma Ekibi [Provincial

Reconstraction Team]

RF :Rusya Federasyonu

SFOR :Bosna-Hersek İstikrar Gücü [Stabilization Force]

SGK :Siyasi ve Güvenlik Komitesi [Political Security Committee-PSC]

SSCB :Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği

SYG :Savunma Yetenekleri Girişimi [Defence Capabilities

Initiative-DCI]

(12)

GİRİŞ

1648 Westphalia Antlaşması sonrası oluşan ulus devlet odaklı sistemde, güvenlik başat bir konum kazanmıştır. Birinci Dünya Savaşı sonrasında “güç dengesi” sorgulanır bir mahiyete bürünmüştür. Milletler Cemiyeti’nin (MC) [Commonwealth of Nations] başarısızlığıyla iki dünya savaşı arası dönemde (1919-1939) uluslararası güvenlik politikaları ortak bir şemsiye altında toplanamamış ve II. Dünya Savaşı ile de elli altı milyon kişi hayatını kaybetmişti.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında uluslararası sistemi Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) belirlemeye başlamıştır. Bu, Soğuk Savaş ortamında aktörlerin davranışlarını ve ideolojik kamplaşmaların seyrini belirlemede en önemli etken olmuştur. ABD ve SSCB arasında yaşanan mücadele, güvenlik alanında iki düşmanın merkezinde yer aldıkları NATO ve Varşova Paktı ile karşımıza çıkmaktadır. Aralarında yaşanan psikolojik ve bazen de 1962 Küba Bunalımı gibi krizler her iki örgütün de ne denli yoğun bir dehşet dengesi içerisinde kimliklerini oluşturduklarını açıklamaktadır.

Bu çalışmanın temel öznesini oluşturan NATO, 1949 yılında ABD öncülüğünde Avrupa-Atlantik ittifakının güvenlik şemsiyesini sağlamak amacıyla kurulmuştur. Demokrasinin temel savunucusu Batı İttifakının savunma rolünü üstlenen NATO, içinde doğduğu ideolojik kampın en gözde yıldızı olmuştur. Politika ve strateji belirlemede esnek ve hızlı yönüne vurgusuyla rüştünü ispat etmiştir. Dehşet dengesinin yaşandığı bu dönemde Batı’nın güvenlik yıldızı, kendini yenileyerek güçlenmiş ve sonuçta Varşova Paktı 1990’da dağılıp giderken NATO hala ayaktadır. Bu bağlamda çalışmanın birinci bölümünde NATO’nun varoluş nedeni, örgütsel yapısı ve Soğuk Savaş döneminde izlediği stratejiler anlatılacaktır.

1990 sonrasındaki Yeni Dünya Düzeni’nde etnik ve bölgesel çatışmaların ortaya çıkmasıyla NATO yeni bir varlık sebebi ve mücadele alanı edinmiştir. SSCB’nin çökmesi ile NATO, güvenlikten istikrara ve demokratik yapılanmanın yeniden tesis edilmesine kadar ifade edilen çeşitli görevleri üstlenmiştir. Bu çerçevede NATO 1991 Roma Zirvesi’nde Yeni Stratejik Konsept’in kabulüyle başlayan dönüşüm sürecinde çeşitli zirveler düzenleyerek uluslararası sistemin

(13)

değişen yapısına ayak uydurmadaki başarısını göstermiş güçlenerek yoluna devam etmiştir.

Avrupa’da güvenliğin tesisinde en önemli unsurlardan birisi belki de en önemlisi NATO-AB ilişkileridir. Avrupalı ülkelerin savunmaya yönelik daha fazla kaynak aktarımına yanaşmamaları AB bünyesinde oluşturulması hedeflenen AGSP yapılanmasının kısa zamanda etkili olamayacağını göstermektedir. Bu bağlamda Avrupalı müttefikler Avrupa güvenliğinin tesisinde ABD’nin büyük etkisi ve askeri kapasite bağlamında önemli katkısının bulunduğu NATO’ya ihtiyaç duymaktadır. ABD için de kendi çıkar algılamaları için Avrupa büyük önem taşımaktadır. ABD’nin Avrupa üzerindeki etkinliğini NATO aracılığıyla sürdürmesi otomatikman NATO-AB etkileşimini beraberinde getirmektedir. NATO-AB arasında yürütülecek sıkı işbirliği ile Avrupa’da güvenlik ve istikrarın daha sağlam temellere oturtulması sağlanacaktır. Bu çerçevede çalışmanın ikinci bölümünde NATO’nun Soğuk Savaş sonrası yaşadığı dönüşüm, NATO-AB ekseninde Avrupa güvenlik yapılanmasının nasıl şekillendirildiği ve ABD’nin bu noktadaki etkisi değerlendirilecektir. Bu bölümde ifade edilen diğer bir konu da NATO’nun Kuzey Atlantik Antlaşması 5. maddesi dışına çıkarak gerçekleştirdiği Bosna-Hersek ve Kosova’daki ilk alan dışı faaliyetleridir. Bu operasyonlar NATO’nun yeni dönemde değişen misyonu ile beraber artık sadece İttifak üyesi ülkeleri değil tüm dünya barışını sağlamaya yönelik çaba sarfettiğinin önemli göstergeleridir.

NATO’nun dönüşüm sürecinin en önemli sacayaklarından birisi de Doğu Avrupa özelinde başlatılan genişleme politikasıdır. NATO bu sayede Sovyet eski cumhuriyetlerini bünyesine almaya başlayarak bu ülkelerde istikrarın sağlanması ve demokrasinin tesisini amaçlamıştır. NATO’nun bu alandaki başarısı eskiden İttifaka düşman kodlamasıyla bakan ülkelerin işbirliğine yönelmesini ve NATO’ya duydukları güvenin artmasını sağlamıştır. En son Arnavutluk ve Hırvatistan genişlemesiyle üye sayısı yirmi sekize yükselen NATO gittikçe genişleyen güçlü bir küresel İttifak halini almaktadır. Bu genişleme süreci derinleşmeye yönelik politikalarla beslenerek İttifakın daha sağlam temellere oturtulmasına çalışılmaktadır. NATO’nun Doğu Avrupa özelinde başlayan genişleme sürecinde en önemli unsur Rusya Federasyonu’dur (RF). Sovyetler Birliği ardılı RF’nun bölge üzerindeki

(14)

çıkarları da dengelenerek sürdürülen genişleme politikası günümüze gelinen döneme kadar başarıyla sürdürülmüştür. NATO, RF’nun dışlandığı bir düzende Avrupa güvenliğinin sağlanamayacağının farkındalığıyla RF’nu da Batı bünyesine katacak girişimlerini sürdürmektedir. RF’nun BİO kapsamına alınıp NATO-RF Konseyinin oluşturulması bu yönde atlan önemli adımlardır. Çalışmanın üçüncü bölümünde NATO’nun gerçekleştirdiği genişleme dalgaları ele alınarak süreçte hangi politikaların uygulandığı anlatılacaktır. RF’nun bu sürece yaklaşımı da NATO-RF ilişkileri çerçevesinde değerlendirilecektir. Ayrıca yeni genişleme alanlarının hangi amaçlar doğrultusunda şekillendirilmeye çalışıldığı da yine bu bölümde irdelenecektir.

Bu çalışmada üzerinde önemle durulan bir diğer konu da NATO’nun Avrupa’nın güvenliğinde halen çok önemli bir yere sahip olmasıdır. 11 Eylül sonrası uluslararası terör gibi soyut bir düşmana karşı verilen mücadelede NATO Atlantik-Avrupa hinterlandı dışında çeşitli kaotik bölgelerde görev üstlenmiştir. Bu dönemde Doğu ve Avrupa’da genişleyen NATO, XXI. yüzyıl güvenlik konseptini bu bağla oluşturmaktadır. Terörizmle mücadele XXI. yüzyıl NATO Zirvelerinin temel gündem maddesi haline gelmiştir. Dördüncü bölümde 11 Eylül sonrası uluslararası sistemin değişen karakteristiği ifade edilerek NATO Zirveleri’nde terörizmle mücadeleye yönelik alınan önemli kararlar ve NATO’nun Afganistan ve Irak’taki rolü bu bağlamda anlatılacaktır. Değişen güvenlik ortamı uluslararası sistemin bütün aktörleri üzerinde olduğu gibi NATO’da önemli etkiler doğurmuştur. Bu çerçevede NATO’nun geleceğinin nasıl şekillenebileceği yine bu bölümde değerlendirilecektir. Dördüncü bölümde ayrıca NATO’daki önemli konumu itibariyle NATO-Türkiye ilişkilerinin değerlendirilecek ve NATO’nun Avrupa güvenliğinde ne derece önemli bir örgüt olduğunu göstermek adına Batı Avrupa Birliği (BAB) [West European Union-WEU] ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) [Organization for Security and Cooperation in Europe-OSCE] anlatılacaktır.

NATO günümüz dünyasının en güçlü ve geçerli savunma mekanizmasıdır. Soğuk Savaş döneminde elde ettiği başarısıyla amansız düşmanı Varşova Paktı çözülürken NATO halen ayaktadır. 1990’larla başlayan dönüşüm süreci yeni görev alanlarının belirlenmesi ve yeni müttefiklerin İttifak bünyesine katılmasıyla

(15)

sürdürülmektedir. XXI. yüzyıl ise yeni tehdit algılamalarını ortaya çıkarmış NATO’da bu bağlamda politika belirleme ve uygulamadaki esnek yönünü ortaya koyarak dünya barışının tesisini sağlamaya yönelik yeni açılımlar üretmeye çalışmaktadır. Tüm bu anlatılanlar ışığında çalışmanın sonuç bölümünde NATO’nun neden halen en geçerli savunma yapılanması olduğu, elde ettiği başarılar ve gelecek dönemlerde ne yapması gerektiği üzerinde durulacaktır.

(16)

BİRİNCİ BÖLÜM

NATO: KURULUŞU, GÖREVLERİ VE SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ STRATEJİLERİ

1.1.NATO’nun Kuruluşuna Giden Süreç

İkinci Dünya Savaşı insanlık tarihinin yaşadığı en kanlı savaş olmuştur. Birçok ülke harap olurken elli altı milyon insan ölmüştür. İkinci Dünya Savaşı, sonuçları itibariyle hem Avrupa hem de uluslararası sistem açısından çok büyük değişiklikler getirdi. Bir önceki dönemdeki güçler dengesi sisteminin ezberi özellikle askeri alanda bozulmuştur. 1945 sonrası uluslararası ilişkilerde “iki kutuplu” bir yapı sunarken o zamana kadar görülmemiş iki katı ittifak yarattı.1 Bu iki kutuplu yapı ABD ve SSCB’nin eseri olarak yükseliyordu. ABD Monroe Doktrini’ni terk ederken SSCB de yayılmacı politikalar izlemeye başlayarak ve her iki güç de teknolojik atılımları ile uluslararası arenada başat güç konumuna gelmişlerdir.2

II. Dünya Savaşı sonrasında, uluslararası arenada Sovyet ve beraberinde komünizmin yayılmaya başlaması Batı’yı endişeye sevk etmiştir. Bu yayılmacılığın ortaya çıkışında, Almanya, Japonya ve İtalya’nın savaştan yenik çıkması, İngiltere ve Fransa’nın galipler arasında yer alsalar da büyük ölçüde yıpranmış olmaları etkili oldu. Bu gelişmeler ışığında SSCB yayılmacı faaliyetlerini üç kanaldan (Avrupa, Ortadoğu ve Asya) yürütmeye başlamıştır.3

1.1.1. SSCB’nin Avrupa’da Yayılma Çabaları

SSCB’nin II. Dünya Savaşı sonrası gütmüş olduğu yayılma politikasını sadece toprak kazanımıyla değerlendirmek yanlış olacaktır. Buradaki önemli nokta, SSCB’nin Doğu Avrupa ve Balkan ülkelerini kendisine bağlı sosyalist rejimler olarak kontrol altında tutmaya başlamasıdır.4 Sovyetler Birliği yayılmacı amaçlarını

gerçekleştirmek için saldırgan politikalar izlemeye başlarken ilk çıkış noktası Baltık

1 Kenneth Waltz ve George H. Quester, Uluslararası İlişkiler Kuramı ve Dünya Siyasal Sistemi, Çev:

Ersin Onulduran, Ankara: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1982, s. 104.

2 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (Cilt 1-2: 1914-1995), İstanbul: Alkım Yayınevi, s. 420. 3 a.g.e. s. 423.

4 Ali Arsın, “Soğuk Savaşın Kaynakları ve NATO’nun Kuruluşuna Yol Açan Gelişmeler”, Cahit

Kavcar (der.), NATO Savunma ve Eğitim Yönleri Sempozyumu 5-6 Ocak 1984, Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları, No: 133, 1984, s. 4.

(17)

ülkeleri olmuştur. Estonya, Letonya ve Litvanya’yı ilk olarak ele geçiren SSCB, Finlandiya’nın büyük bir kısmını da almıştır.5 Bunun yanında 1947’de Macaristan,

Bulgaristan, Romanya ve Polonya’da Sovyetler Birliği’nin sağlamış olduğu destek ile komünist partiler iktidara gelmiştir. 1948 Şubat’ında Çekoslovakya da aynı akıbete uğramıştır.6 Komünist rejimin etkili olduğu diğer bir ülke de Yugoslavya olmuştur. 1945 yılında yapılan seçimleri Halk Cephesi kazanırken Yugoslavya Federal Halk Cumhuriyeti kurulmuş ve yönetimin başına da Josip Broz Tito geçmişti. Komünist rejimin Yugoslavya’ya yerleşmesindeki en önemli etken Tito liderliğindeki hareketin II. Dünya Savaşı boyunca işgalci güçlere karşı verdiği mücadeleydi. Tito’nun komünizmle birlikte Yugoslav milliyetçiliğini de benimsemesi ile aykırı görüşler ortaya koyması sonucu, SSCB Yugoslavya’yı 1948 Haziranındaki Kominform toplantısında bloktan çıkarmıştır.7 Tarafsızlık yolunu tutan Yugoslavya’nın Batı ile ilişkileri gelişirken Sovyet modeli hariç farklı Sosyalist yapılanmaların olabileceği ortaya çıkmıştır.

1.1.1.1. Yunanistan İç Savaşı

Sovyetler Birliği’nin Avrupa’da komünizmi yayma çabalarının diğer ayağını oluşturan ülke Yunanistan’dı. Yunanistan’daki iç savaş Sovyetlerin ülkeye nüfuz etmesini kolaylaştıran önemli bir etken olmuştur. İç savaş, II. Dünya Savaşı devam ederken 1941’de ülkenin Almanya ve İtalya tarafından işgal edilmesi ile Yunan Hükümeti’nin yurt dışına kaçmasıyla patlak vermişti. İşgal sonrası direniş hareketleri ortaya çıkmış, beraberinde sol eğilimli Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELAS) ve sağ eğilimli Hür Demokrat Yunan Ordusu (EDES) kurulmuştur. 1944 yılında İngiltere’nin de vermiş olduğu destekle bu örgütler işgalci güçlere karşı etkili bir mücadele göstermişlerdir.8

4 Aralık 1944’de İngiliz işgal makamlarının telkini sonrasında Yunan Başbakan’ı Ioannis Metaksas tarafından ELAS’a verilen ültimatomla silahlarını teslim edip ülkeyi terk etmesi istendi. Fakat ELAS, İngiltere’nin sağcı ve diktatör bir

5 Tekin Erer, NATO’nun Hür Ufukları, İstanbul: Ak Yayınları, 1969, s. 80.

6 Kuzey Atlantik Andlaşması Teşkilatı, NATO El Kitabı, Paris: Kuzey Atlantik Andlaşması Teşkilatı

Enformasyon Servisi, 1965, s. 7.

7 Oral Sander, Siyasi Tarih 1918-1994, Ankara: İmge Yayınevi, 2002, ss. 239-240.

(18)

Kral’ı işbaşına getireceğini gerekçe göstererek ültimatoma uymadı. ELAS’ın ültimatoma uymaması sonrası çatışmalar yaşanmaya başladı ve yaklaşık üç hafta boyunca bu çatışmalar devam etti. ELAS’ın çok güçlü bir yapıya sahip olmaması ve Sovyetler Birliği tarafından desteklenmemesi kısa sürede örgütün direncinin kırılmasına neden oldu. ELAS’ın siyasal organı EAM’ın çatışmayı sonlandırmayı kabul etmesi ile 12 Şubat 1945’te EAM ile EDES anlaştılar.9

1946 Mart’ında yapılan genel seçimleri sağ partilerin kazanması, hükümetin kurulması ve kralın Yunanistan’a geri dönmesi sonrasında iç savaş yeniden alevlendi. Komünistler General Markos Vafiedes önderliğinde hükümete karşı ayaklanırken Sovyetler Birliği’nden doğrudan yardım almasalar bile Sovyet etkisi altında bulunan Yugoslavya, Bulgaristan ve Arnavutluk tarafından destek ve yardım sağlanmıştır. Bu da ayaklanmacıların ellerinin güçlenmesine, iç savaşın şiddetli ve önlenemez şekilde devam etmesine neden olmuştur. İç savaşın sona ermesi hükümetin ayaklanmacılara karşı başarısı sayesinde değil, Yugoslavya, Bulgaristan ve Arnavutluk’un ayaklanmacılara yapmış olduğu yardımı kesmesi ile mümkün olmuştur.10 Bu yardımların kesilmesine neden olan etken, Yugoslavya’nın Kominform’dan atılması ve daha da önemlisi ABD önderliğindeki Batı Bloğunun ortaya koymuş olduğu Truman Doktrini’dir. Truman Doktrini çalışmanın ilerleyen bölümlerinde detaylıca anlatılacaktır.

Sovyetler Birliği’nin Yunanistan’a yönelik girişimlerinden etkilenen diğer bir ülke de Türkiye’dir. II. Dünya Savaşı sonrasında Çarlık Rusya’sından kalan “sıcak denizlere inme” politikasını Sovyetler Birliği de devam ettirmiştir. 17 Temmuz–2 Ağustos 1945 tarihleri arasında düzenlenen Postdam Konferası’nda, Sovyetler Birliği, Montreux’un feshedilerek Boğazlarda güvenliğin Türkiye ve kendisi tarafından sağlanmasını, bunun için de Sovyet üslerinin kurulmasını önermiştir. Bu istek Churchill tarafından reddedildi. Montreux’da değişiklik yapılması gerekliliği yönündeki Sovyet talebi kabul edilse de ortak bir karara varılamaması ile bu konunun tüm taraf ülkeler ile Türkiye arasında gerçekleştirilecek

9 Sander, Siyasi Tarih… ss. 254-255. 10 Gürkaynak, Avrupa’da Savunma… s. 34.

(19)

ikili görüşmeler yoluyla çözülmesi yönündeki görüş kabul edilmiştir.11 Görüldüğü üzere Türkiye, üzerindeki Sovyet baskısını II. Dünya Savaşının sonu ile önemli derecede hissetmeye başlamıştır. Sovyetler Birliği tarafından Türkiye’ye çeşitli notalar gönderilmiştir. Truman Doktrini’ne kadar olan süreçte Türkiye Sovyet tehdidine karşı tek başına direnmek zorunda kalmıştır.

Sovyetler Birliği’nin yayılmacı politikaları, Batı Bloğu’nu harekete geçirirken atılan ilk adım Truman Doktrini ve eşliğinde gerçekleştirilen Marshall yardımıdır. Gerek Truman Doktrini gerekse Marshall Yardımı’nın amacı ve içeriği aşağıda detaylıca anlatılacaktır.

1.1.2. Sovyetlerin Asya ve Ortadoğu’da Yayılma Çabaları

Avrupa’da dengeler Truman Doktrini’ne kadar Sovyetler Birliği lehine işlerken sonrasında Batı, durumu kendi lehine dengelemeye başlamıştır. Asya kanadında ise durum daha net bir şekilde Sovyetlerin istediği biçimde şekillenmiştir. Çin’de milliyetçi ve komünist gruplar arasındaki çatışmalar Japonya’nın saldırısı ile kesilirken Japonya’ya karşı savaşmışlardı. Savaşın bitmesi ile beraber iki grup arasındaki çatışmalar tekrar başlamıştır. Çatışmalar devam ederken Sovyetler Birliği ülkede komünist rejimi yerleştirmek, ABD de bunu engellemek amacıyla çeşitli girişimlerde bulunmuşlardır. Bu girişimlerden galip çıkan Sovyetler Birliği olurken, 1 Temmuz 1949’da Mao Tse-tung’un Demokratik Halk Diktatörlüğünü ilan etmesi aynı gün Sovyetler Birliği tarafından tanınmış ve iki ülke arasında bir dizi anlaşmalar imzalanmıştır. Bu gelişmelerle beraber bütün Çin kıtası komünistlerin kontrolüne girmiştir.12

Sovyetler Birliği’nin İran üzerindeki emelleri de bu dönemde kendini göstermiştir. II. Dünya Savaşı’nda İran’la imzalanan anlaşma ile Sovyet ve İngiliz askerlerinin Alman tehdidine karşı İran topraklarında bulunması ve savaş sonunda çekilmeleri kararlaştırılmıştır. Fakat savaş sonrası Sovyetler Birliği askerlerini çekmeyerek buradaki emellerini açıkça ortaya koyuyordu. İran meseleyi Birleşmiş Milletlere (BM) [United Nations-UN] götürse de, ABD, yeni kurulan BM’nin bu konuyla prestijinin sarsılacağı gerekçesiyle konuyu önemsememişti. Sovyetler Birliği

11 Tellal, “SSCB’yle…” s. 503.

(20)

ise İran’la imzalanan anlaşma sonrası petrolü beraber işletme ve %51’ine sahip olma karşılığı askerlerini çekmeyi kabul etti. Ancak bu anlaşma İran kamuoyunda tepkilere neden oldu ve Meclis tarafından onaylanmadı. Artan Sovyet tehdidi karşısında ABD, İran’ın toprak bütünlüğüne zarar verilecek olursa müdahale edileceğini açıklamıştı. Sovyetler Birliği ABD’nin bu tavrı sonrası geri adım atmak zorunda kalmıştır.13

Savaşta ABD ve diğer Batılı devletlerle beraber Almanya’ya karşı mücadele eden Sovyetler Birliği savaşın bitimi ile beraber egemenlik alanlarını genişletme girişimlerine başlamıştı. Bu girişimler özellikle Asya’da önemli başarıya ulaşıp Çin’in tamamı komünist rejim altına girmişti. Avrupa’da ise süreç Sovyetler lehine ilerlerken dönemin ABD Başkanı tarafından ortaya konulan Truman Doktrini, Sovyetler Birliği’nin önünün kesilmesi için atılan ilk adımdı. Bu girişim Sovyet tehdidinin dengelenmesini hatta dengenin Batı’nın lehine değişmesini sağlayacaktı.

1.1.3. Truman Doktrini ve Marshall Planı

Çevreleme politikasının ilk yılında ABD’ye getirileri çok fazla olmamıştı. Avrupa ekonomisi, komünizmin Avrupa’da yayılmasını engelleyebilecek güce sahip değildi. 1946’da Amerikan kredileri gerekli dönüşümün sağlanabilmesi için yeterli değildi ve Kongre, kapsamı daha geniş yeni ödünç verimlerine veya yardımlara da hazır değildi.14 Yine de Sovyet tehdidi ve komünizmin Avrupa’da yayılmasını engellemek için ABD’nin bir şeyler yapması gerekmekteydi.

1.1.3.1. Truman Doktrini

Yunanistan’daki iç savaşın getirdiği kaos ortamı SSCB’nin ülkeye nüfuz etmesini kolaylaştırmaktaydı. Türkiye de Sovyet tehdidine karşı tek başına göğüs germek durumundaydı ve ne kadar daha bu baskıya direnebileceği ABD’nin diğer bir endişesiydi. 1947’de İngiltere’nin Türkiye ve Yunanistan’a askeri ve ekonomik yardımı keseceğini belirtmesi, ABD’nin endişelerini artırdı. Aynı yıl ABD, Sovyet yayılmasını engellemek için evrensel bir sorumluluk alması gerektiğini içeren

13 a.g.e. ss. 424-426.

14 Martin McCauley, The Origins of the Cold War 1941-1949, London: Longman Grup Limited, 1995,

(21)

propaganda yapmaya başladı.15 Başkan Truman’ın “ABD dış politikası, kendilerini boyunduruk altına almak için silahlı azınlıklar tarafından sarfedilen gayretler ve dış baskılara karşı koymaya çalışan hür milletleri destekleme amacına yönelecektir” ifadesi Amerikan dış politikasındaki dönüşümün ve yükselen Sovyet tehdidine karşı girişeceği mücadelenin sinyallerini veriyordu.16 1947 Ocak’ından Temmuz’una kadar geçen sürede ABD’nin elinde bulundurduğu güç ve Sovyet yayılmasını engelleme yönündeki kararlılığı göze çarpıyordu. Amerikan diplomasisinin alışılmış karakterinin ve önceliklerinin dışında gerçekleştirilecek yeni oluşum, Truman Doktrini, Soğuk Savaş’ın şekillenmesinde ve tarihin akışının belirlenmesinde ilk adımı oluşturacaktı.17 Bu çerçevede, komünizmin Asya, Ortadoğu ve Avrupa’da yayılmasını engellemek için hareket noktası, genelinde Avrupa, özelinde de zor durumda bulunan Yunanistan ve Türkiye olarak belirlendi.

Yayınlanan rapor ve kendisine iletilen bilgiler Truman’ın sahip olduğu düşüncelerle örtüşüyordu. Yunanistan, Sovyet çemberine girme tehlikesi içindeydi. Eğer Yunanistan kaybedilirse bu durum Türkiye’yi de etkileyecek; Türkiye’nin de demir perdenin gerisine kayması uzun sürmeyecekti. Aynı şekilde, Türkiye Sovyet taleplerine razı olursa, iç savaşın devam ettiği Yunanistan daha da büyük bir tehlikenin içine girecekti.18

ABD Başkanı Truman’ın 12 Mart 1947 tarihinde Kongre’ye sunduğu bildiri Truman Doktrini’ni olarak anıldı. Açıklanan programda ABD’nin, başkaldırıları tetikleyen komünist azınlığa karşı mücadele eden, dışarıdan gelen baskı ve saldırılara karşı çıkan özgür uluslara ve devletlere yardım etmesi gerektiği ifade ediliyordu. Yardımın siyasî, ekonomik ve askerî alanlarda yapılması öngörülüyordu.19 Başkan, buna ek olarak bu yardımlara Türkiye ve Yunanistan’la

başlanacağını; bunun Ortadoğu düzeninin korunması için gerekli olduğunu belirterek

15 Hüseyin Bağcı, Türk Dış Politikasında 1950’li Yıllar, Ankara: Metu Press, 2001, s. 5.

16 Semih Hiçyılmaz, Halklara Karşı Bir Örgütlenme NATO, İstanbul: SAV Vakfı Yayınları, 2004, s.

20.

17 James Chace, “Marshall Plan Commemorative Section: An Extraordinary Partnership: Marshall and

Acheson”, http://www.foreignaffairs.org/19970501faessay3778/james-chace/marshall-plan-commemorative-section-an-extraordinary-partnership-marshall-and-acheson.html (29.02.2008)

18 George McGhee, ABD-Türkiye-NATO-Ortadoğu, Çev: Belkıs Çorakçı, Ankara: Bilgi Yayınevi,

1992, s. 54.

19 Jaroslaw Gumienny, “Final Report: Revaluations of the NATO’s Defence Doctrine in the Context

(22)

bu yardım için Kongre’den yetki istedi. Truman’ın talebi “Yunanistan ve Türkiye’ye Yardım Kanunu” tasarısı 22 Nisan’da Senato’da, 9 Mayıs’ta Temsilciler Meclisi’nde kabul edildikten sonra 22 Mayıs’ta Başkan tarafından onaylanarak yürürlüğe girdiğinde Yunanistan’a 300, Türkiye’ye 100 milyon dolarlık yardım kabul edildi.20

Truman Doktrini dünyanın iki kutba ayrılmasını netleştiren bir program olarak Soğuk Savaş’ın keskinleşmesine hizmet etmiştir. Ayrıca, Doğu Avrupa ve Balkanlar’daki bölünme belirginleşirken, komünist devletlerin ABD’nin desteklediği Türkiye ve Yunanistan’a karşı Balkanlar’da oluşturdukları ittifak girişimini de hızlandırmıştır.21

1.1.3.2.Marshall Planı

Soğuk Savaş’ın ilk adımlarından Truman Doktrini’nin uygulanmaya başlanması ile Sovyetler Birliği’ni çevreleme politikasının (conteinment) da çıkış noktası oluşturuluyordu. ABD, bu politika çerçevesinde yeni açılım ve girişimler gerçekleştirmeye başlamıştı. Bu açılımlardan ilki, Truman Doktrinin devamı niteliğini taşıyan Marshall Planı olmuştur.

Truman Doktrini çerçevesinde yardımların sadece Türkiye ve Yunanistan’a yapılmış olması, komünist tehdidin engellenmesi için yeterli değildi. Avrupa, ekonomik anlamda İngiltere’den Doğu Akdeniz’e kadar büyük bir bunalım içindeydi. Yaşanan ekonomik kriz, beraberinde Avrupa’da kargaşa ortamını daha da artırabilirdi. Kargaşanın komünist yayılmaya fırsat sağlamasını engellemek için Avrupa ekonomisinin düzlüğe çıkarılması gerekiyordu. ABD yöneticilerine göre, bu ancak ABD’nin ve diğer Avrupalı devletlerin birlikte hareket etmeleri ile gerçekleştirilebilirdi.22

Marshall Planı olarak adlandırılan program dönemin ABD Dışişleri Bakanı George C. Marshall tarafından 5 Haziran 1947’de Harvard Üniversitesinde yaptığı konuşmasıyla ortaya konuldu. Marshall, konuşmasında izlenecek politikaların herhangi bir ülkeye ya da doktrine karşı olmadığını, açlığa, yoksulluğa, çaresizliğe ve kargaşa ortamına çözüm bulmak amacı taşıdığını belirtti. Marshall, bu önerisini

20 Rifat Uçarol, Siyasi Tarih (1789-1999), İstanbul: Filiz Kitabevi, 2000, s. 669. 21 Sander, Siyasi Tarih… s. 259.

(23)

bir hafta sonra yaptığı açıklamasında daha anlaşılır hale getirerek teklifin Asya’nın batısı, yani SSCB ve diğer demir perde ülkeleri de dahil tüm dünyayı kapsadığını ifade etti.23

Marshall Planı içerisinde belirli politik ve ekonomik hedefleri barındırıyordu. Politik hedef SSCB plana dahil olsun ya da olmasın komünizmin zaptedilmesi iken ekonomik hedef de Avrupa ekonomisine refah sağlamak suretiyle Amerikan üreticilerine ihraç yapabilme olanaklarının sağlanmasıydı.24 Marshall Planı Batı Avrupalı devletler tarafından memnuniyetle karşılanırken Avrupa ekonomisinde önemli iyileştirmelerin sağlanabileceği düşünüldü. Fakat Sovyetler Birliği kendisini ve Doğu Avrupa devletlerini de içeren planın, ABD’nin komünist yayılmayı engellemeye yönelik bir girişimi olduğunun farkındalığıyla Marshall Planı’na dahil olmadığı gibi diğer sosyalist ülkelerin de plandan faydalanmalarına engel oldu.

Plan 12 Temmuz 1947’de Paris’te; İngiltere, Fransa, Belçika, İtalya Portekiz, Hollanda, İsviçre, Türkiye, İrlanda, Yunanistan, Lüksemburg, Norveç, İzlanda, Avusturya, Danimarka ve İsveç’i içeren 16 Avrupa devletinin katıldığı konferansla işletilmeye başladı. Konferansta bu devletlerin ne kadar yardıma ihtiyaçları olduğu belirlenerek düzenlenen rapor ABD’ne gönderilmiş ve bu süreçle birlikte de Marshall yardımı verilmeye başlanmıştı.25

Marshall Planı çerçevesinde Avrupa’ya gerçekleştirilen yardım üç yıl boyunca uygulansa da istenen başarı elde edilemedi. Planın en büyük getirisi, ABD’nin Avrupa ekonomisini uzun dönemli yapılandırması ile ABD’yi de içine alan geniş bir Avrupa’yı ifade eden ortak bir organizasyon oluşturulması noktasında Avrupalı devletler ve milletleri birlik için birbirleriyle anlaşmaya itmiş olmasıdır.26

Marshall Planı ABD ve Avrupalı devletler arasında daha yakın bir işbirliği gerçekleştirilmesinin temellerinin de atılmasını sağlamıştı. Avrupa’daki karışık siyasî ortam Batılı devletleri ittifak arayışına yöneltmiş ve 1948’de Benelux devletleri,

23 McCauley, The Origins of… s. 88 24 a.g.e. s. 88.

25 Gürkaynak, Avrupa’da Savunma… ss. 43-44.

26 Francis H. Heller and John R. Gillingham, The Founding of The Atlantic Alliance and The

(24)

İngiltere ve Fransa’nın Brüksel Anlaşmasını imzalamasıyla bir askerî pakt olan BAB kurulmuştur.27 BAB, Avrupa’da Sovyet baskısı ve yayılmasına karşı kurulmuş olan

ilk ortak savunma ve işbirliği örgütüdür. Bu bağlamda Marshall yardımı, Avrupalı devletleri birbiriyle anlaşmaya itmiş olmasıyla Batı Bloğu’nun askerî ittifakını ifade eden NATO’nun kuruluşuna gidilen süreçte önemli bir basamağı teşkil etmiştir.

1.1.4. Berlin Ablukası

22 Şubat 1948’de gerçekleştirilen Prag darbesi sonrası Çekoslovakya’da yönetimin tamamen komünistlerin eline geçmesiyle ABD için Sovyetler tehdidi artarak devam etmekteydi. 1947’de ABD öcülüğündeki müttefikler Berlin’in Batı bölgesindeki kendi ellerinde olan kısmında para reformları gerçekleştirip, üç işgal bölgesinde bir Alman hükümetinin kurulmasını kararlaştırdılar. Bunun üzerine Sovyetler Birliği Berlin’i abluka altına almıştır. Berlin’in ablukası, Batı Berlin’e giden tüm yolların tutulması, bu çerçevede de gerek işgal güçlerinin gerekse sivil halkın gereksinimlerini sağlayabilmelerinin engellenmesini ifade ediyordu. Sovyetler Birliği, bu ablukayla Batılı güçleri ödün vermeye zorlamayı amaçlıyordu. Berlin’in batı kısmına giden kara ve demiryollarının Sovyet güçler tarafından kapatılması sonrası Batılı güçler ulaştırma sorununu hava yoluyla çözme yoluna gitmişlerdir. Abluka uzun soluklu olmayıp 12 Mayıs 1949’da kaldırılmıştır.28 Ablukanın kaldırılmasındaki en önemli etkenlerden birisi, iki tarafın da birbiriyle sıcak çatışmaya girmeyi göze alamamalarıdır.

1.2. NATO’nun Kurulması

II. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Sovyetlerin ortaya koyduğu yayılmacı ve saldırgan politikalar ile iki dünya savaşının getirdiği tecrübe, Avrupa’da barış ve güvenliğin ancak kolektif güvenliğin sağlanmasıyla gerçekleştirilebileceğini göstermişti. ABD ve Batı Avrupa Sovyetler Birliği önderliğindeki Doğu Bloğu nedeniyle “ortak bir düşman” yaratmaya ihtiyaç duymamaktaydı.29 Kuzey Atlantik Savunma Paktı’nın imzasına giden süreçte ABD ve diğer Avrupalı devletler

27 Abdülkadir Baharçiçek, “Soğuk Savaşın Sona Ermesinin Türk Dış Politikası Üzerindeki Etkileri”,

İdris Bal (der.), 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2004, s. 60.

28 Sander, Siyasi Tarih… ss. 251-252.

29 Haydar Çakmak, Avrupa Güvenliği: NATO-AGİT-AGSP, Ankara: Akçağ Yayınları, 2003, ss.

(25)

arasındaki görüşmelerde Batı Avrupa ülkeleri ABD’den kayıtsız şartsız bir savunma teminatı talep ederken, ABD ise hareket serbestisini koruma adına teminat için prensip anlaşmasının yeterli olacağını belirtiyordu. İki taraf arasındaki anlaşmazlık, herhangi bir ittifak üyesinin saldırıya uğraması durumunda münferit ve diğer üyelerle mutabakat halinde saldırıya uğrayan taraf ya da taraflara yardım edileceği şeklindeki anlaşmayla çözüldü.30

Görüşmelerin fikir birliğine varılarak tamamlanması sonrası NATO’nun kuruluşuna ilişkin anlaşma 4 Nisan 1949’da Washington’da imzalandı. İkisi Kuzey Amerika’dan (ABD ve Kanada) onu Avrupa’dan (Norveç, Danimarka, Hollanda, Belçika, Lüksemburg, İngiltere, Fransa, Portekiz, İzlanda ve İtalya) olmak üzere on iki ülkenin imza koyduğu anlaşma 24 Ağustos 1949’da yürürlüğe girmiştir.31

1.2.1. NATO’nun Amacı

NATO Antlaşması’nın imzalanmasının ana amacı yukarıda da belirtildiği gibi Sovyet yayılmasına karşı kolektif güvenliğin sağlanmasıydı. Antlaşma ile imzacı ülkelerin barışın korunmasını sağlayarak gerçekleştirecekleri özgür uluslardan oluşan bir uluslararası sistem oluşturmak ve gerektiğinde ortak askerî eylemlere girişilmesi hedefleniyordu.32

NATO Antlaşması, ABD’nin uzun yıllardır izlemekte olduğu izolasyonizm politikasından tamamıyla ayrıldığını açıkça ortaya koyuyordu. İttifak, ABD’nin Sovyetler Birliği ve komünizmle mücadelede kararını ve ABD’nin diğer ülkelerle askerî işbirliği içerisinde olacağını gösteriyordu.33

Taraflar antlaşmanın giriş bölümünde, BM Antlaşmasının amaç ve ilkelerine olan inançlarını, bütün uluslar ve hükümetlerle barış içinde yaşama arzularını tekrarlamaktaydı. Uluslarının demokrasi ilkelerine, kişisel özgürlük ve hukukun üstünlüğüne ve ortak miras ve kültürlerini korumaya kararlılıkları

30 İlter Turan, NATO İttifakının Stratejik ve Siyasi Sorunları, İstanbul: İ.Ü. İktisat Fakültesi

Yayınları-İ.Ü. Yayın No:1700-İktisat Fakültesi Yayın No:300, 1971, s. 10.

31 Mehmet Hasgüler ve Mehmet B. Uludağ, Devletlerarası ve Hükümetler-Dışı Uluslararası Örgütler,

Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2004, s. 204.

32 Klaus Neumann, “A New NATO For A New Century”,

http://www.nato.int/docu/speech/1997/s971015b.htm (02.03.2008)

33 Burcu Bostanoğlu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası, Ankara: İmge Kitabevi Yayınları, 1999, s.

(26)

belirtilmekteydi. İmzacı üyeler Kuzey Atlantik bölgesinde istikrar ve refahı geliştirmeye çalışacaklarını; savunma, barış ve güvenliklerini korumak için birlikte hareket edeceklerini açıklamaktaydılar.34

Antlaşmaya göre imzacı ülkeler, uluslararası alanda tarafların karışacağı bir uyuşmazlığı BM Antlaşması’na uygun olarak barışçıl yollarla çözme taahütünde bulunurken, 4. maddede içlerinden herhangi birinin siyasî istiklâlinin ve güvenliğinin tehdit altında bulunması halinde, tarafların birbiriyle istişare edecekleri ifade ediliyordu. Antlaşmanın 5. maddesinde ise, içlerinden birine veya birkaçına karşı silahlı bir saldırıda bulunulması durumunda BM Antlaşması’nın 51. maddesi uyarınca tanınan meşru müdafaa hakkını kullanarak, silahlı kuvvet ihtimali de dahil olmak üzere münferit olarak ya da diğer taraflarla mutabakat halinde saldırıya uğrayan taraf ya da taraflara yardım edeceklerdi. 9. madde de taraflardan her birinin temsilciye sahip olduğu bir konseyin kurulmasını öngörüyordu.35

NATO Antlaşması, açıkça ABD ve Batı Avrupa’nın bundan sonraki dönemde Sovyetler Birliği ile kararlı bir mücadele içine gireceğini gösteriyordu. Özellikle antlaşmanın 5. maddesi 40 yıl sürecek Soğuk Savaş’ın temellerini atmaktaydı. Nitekim bu oluşum sonrası Sovyetler Birliği önderliğindeki Doğu Bloğu da yeni bir yapılanmaya giderek 14 Mayıs 1955 tarihinde Polonya’nın başkenti Varşova’da Doğu Avrupa ülkeleri ile Sovyetler Birliği arasında imzalanan antlaşma ile NATO’ya karşı kuvvet olması amacıyla Varşova Paktı’nı oluşturdular. Böylece dünya iki kutba ayrılmaktaydı.

1.2.2. NATO’nun Organları

NATO’nun dört ana organının yanı sıra, bunların yanında bu organlara bağlı olan alt komiteler bulunmaktadır.

1.2.2.1. Kuzey Atlantik Konseyi

Kuzey Atlantik Konseyi, NATO’nun merkez birimi konumundadır. NATO İttifakının en yetkili danışma ve karar organı olan Konsey yılda iki kez Dışişleri Bakanları ve üye ülkelerin hükümetlerini temsil eden Daimi Temsilciler düzeyinde

34 Gürkaynak, Avrupa’da Savunma… ss. 56-57.

(27)

de haftalık toplanır. Konseye Genel Sekreter, yokluğunda ise Genel Sekreter Vekili başkanlık eder.36

Konsey genellikle haftalık toplanmakla beraber, gerektiğinde daha sık toplanabilir. Konsey toplantılarında görüşülen konular ve alınan kararlar örgüt faaliyetlerinin her yönünü kapsar ve çoğu kez Konsey, alt komitelerin hazırladığı raporlar veya getirdiği önerilere dayanır. Kararlar ortak uzlaşma sonucunda oybirliğiyle alınırken oylama veya oy çoğunluğu aranmaz. Konseydeki veya alt komitelerdeki her ülke, kararları üzerindeki sorumluluğunu ve egemenliğini korur.37

1.2.2.2. Genel Sekreter

Konsey’den sonra İttifakın en önemli yetkili kişisi NATO Genel Sekreteri’dir. NATO Genel Sekreteri, NATO’nun sözcüsü olma özelliğini taşır. Genel Sekreter dört yıl süreyle atanır. Üye devlet adamları arasından seçilen Genel Sekreter, Konsey ve NATO’nun diğer önemli organlarının toplantılarına başkanlık edip müttefikler arasında uzlaşma sağlanmasına yardımcı olur.38

Konsey’e ve Savunma Planlama Komitesi’ne başkanlık eden Genel Sekreter NATO İttifakı’nın en üst düzey sivil yetkilisidir. Genel Sekreterliğe bağlı olarak çalışan çeşitli uzmanlık daireleri ise; Siyasi İşler Dairesi, Savunma Planlaması ve Politikası Dairesi, Savunma Desteği İşleri Dairesi, Bilimsel İşler Dairesi ve Altyapı, Lojistik ve Konsey Harekat Dairesidir.39

1.2.2.3. Askerî Komite

Askerî Komite NATO’nun en yüksek askerî organıdır. Savunma Planlama Komitesi’ne bağlı olarak çalışan bu Komite, üye ülkelerin Genelkurmay Başkanlarından oluşur. Daimî merkezi Brüksel’de olan Komite yılda bir veya iki kez toplanır. Komite’ye çalışmalarında, Komite’nin yürütme organı olup sivil sekreterlik gibi çalışan Milletlerarası Askerî Kurmay Heyeti yardım eder.40

36 Arsın, “Soğuk Savaşın Kaynakları…” s. 9. 37 NATO El Kitabı 1978… s. 37.

38 “NATO’nun Amacı, Çalışma Şekli ve Faaliyetleri”,

http://www.sabah.com.tr/ozel/nato66/dosya_77.html (04.03.2008)

39 Hasgüler ve Uludağ, Devletlerarası ve Hükümetler-Dışı… ss. 205-206.

40 The North Treaty Organisation/Facts and Figures, Brussels: NATO Information Service, 1991, s.

(28)

Askerî Komite, barış döneminde NATO bölgesinin ortak savunmasıyla ilgili tedbirleri Konsey’e tavsiye etmekle yükümlüdür. Başlıca NATO komutanlıkları Komite’ye karşı sorumludurlar. Komite’nin sürekli bir biçimde toplanabilmesi için, her ülke Genelkurmay Başkanını temsilen bir Daimî Askerî Temsilcisini Komiteye atamaktadır. NATO bölgesi (Atlas Okyanusu, Avrupa ve Manş Komutanlıkları olmak üzere) üç uluslararası komutanlığa bölünmüştür.41

1.3. NATO’nun Soğuk Savaş Döneminde İzlediği Stratejiler

NATO Soğuk Savaşın sona ermesine kadar Sovyetler Birliği ve Doğu Bloğu ile mücadelesinde dönemsel olarak farklı stratejiler izlemiştir. Soğuk Savaş’ın başlangıç yıllarında “kitlesel karşılık” stratejisi benimseyen NATO, yaşanan yumuşamayla beraber “esnek karşılık” stratejisi uygulamasına geçmiştir. Ayrıca 1981 yılında bir ara aşama olarak “ileri savunma anlayışı” geliştirilmiştir.

1.3.1. Kitlesel Karşılık Stratejisi

1945’de ABD tarafından Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombaları, bundan sonraki dönemde dünyayı nükleer bir tehlikenin beklediğinin açık göstergesi olmuştu. ABD ve beraberinde NATO’nun bu gücü elinde bulundurması, Sovyetler Birliği’nin de o dönemde henüz bu güce sahip olmaması NATO’ya üstünlük sağlamıştı. Bu dönemde ABD 20 kilotonluk bombaları ve bunların bir tanesini taşıma kapasitesine sahip bombardıman uçakları ile ABD’nin müttefik topraklarına yerleştirdiği füzelerin Sovyet topraklarını menzili içine alması NATO’nun 1954’den 1967’ye kadar benimsenen Kitlesel Karşılık Stratejisini ilan etmesini sağlamıştır.42 Sovyetler Birliği 26 Ağustos 1957 tarihinde uzun menzilli bir füze yapmayı başardığını açıklamış ve 4 Ekim 1957’de de “Sputnik”i uzaya göndererek yörüngeye yerleştirmiştir. Sputnik’in uzaya fırlatılması askeri açıdan ele alındığında SSCB’nin bir termo-nükleer savaş başlığını yaklaşık beş bin metre mesafeye yirmi dakika gibi kısa bir sürede gönderebilmesi gerçeğini ortaya koymaktadır. Katedilen bu gelişme o döneme kadar her türlü saldırıya karşı korunmuş olan ABD’yi Sovyetler Birliği’nin nükleer silahlarının vuruş alanına açık hale getirmiştir. Gerek SSCB’nin nükleer gücünde elde ettiği bu ilerleme gerekse Kitlesel Karşılık Stratejisi’nin Kore Savaşı ve

41 Sander, Siyasi Tarih… s. 269.

(29)

1957-1958’de Ortadoğu’da yaşanan bunalımları önleyememiş olması NATO’nun stratejisi üzerinde yoğun tartışmaların yapılmasına neden olsa da Kitlesel Karşılık Stratejisi’nin 1957’den sonra tamamen değiştiğini söylemek olanaksızdır. Bu strateji en azından 1960 yılına kadar devam etmiştir. 1960’larla beraber yeni strateji arayışları yönünde çeşitli söylemler ortaya konulsa da Kitlesel Karşılık Stratejisi resmi olarak 1967 yılına kadar varlığını korumuştur.43

Kitlesel karşılık stratejisine göre, NATO üyesi ülkelere yönelecek herhangi bir saldırı olursa nükleer karşılık verileceği mesajı veriliyordu. Doğu Bloğu’nun nükleer silahlara sahip olmadığı dönemde bu mesajı vermek kolay olup ABD’nin nükleer şemsiyesi, başka siyasal ve askerî unsurlarla olabilmişti.44

Bu strateji çerçevesinde belirlenen hedefler, askerî olanların haricinde limanlar, şehirler ve sanayi merkezleri gibi sivil hedefleri de içeriyordu. Nükleer silahlar, sayılan sivil alanları hedef alırken taktik silahlar da karşı tarafın ordularının bertaraf edilmesinde kullanılacaktı. Karşı tarafın neredeyse ortadan kaldırılmasını öngören bu strateji, ilk kez Sovyetler Birliği’nin uzun menzilli silahlar ürettiği anlaşılınca çözülmeye başlamıştır. Dönemin ABD Savunma Bakanı Robert McNamara da bu gelişme karşısında bir füzenin tek nükleer başlık yerine daha küçük infilak gücünde birçok savaş başlığı taşıyarak geniş alanların etkisiz kılınması projesini savunmuştu.45 1961 yılında Acheson ve McNamara’nın daha esnek bir strateji izlenmesi amacıyla hazırladıkları “Gelecek İçin Kuzey Atlantik Sorularının Gözden Geçirilmesi” isimli rapor Başkan Kennedy tarafından kabul edilerek 4-6 Mayıs 1962 tarihlerinde Atina’da gerçekleştirilen NATO toplantısında açıklandı. McNamara toplantıda yaptığı konuşmada caydırıcılığın başarısızlığa uğraması ve Sovyetlerin Batı’ya konvansiyonel silahlarla saldırması durumunda aynı şekilde cevap verileceğini belirtti. Nükleer silahlar kullanıldığı takdirde düşmanın askeri gücünün ortadan kaldırılması hedeflenerek, karşı tarafın sivil yerleşim alanları ve endüstriye yönelik saldırısı engellenmiş bu çerçevede de savaş sınırlandırılmış olacaktı. Ayrıca nükleer bir savaşın yönetimi düşman hedeflerinin özenle seçilmesini gerektirdiğinden müttefikler kendi bağımsız nükleer programlarından

43 Gürkaynak, Avrupa’da Savunma… ss. 82-84.

44 Orhan Arıman, Zafersiz Barış ya da NATO, Ankara: Ajans Türk Matbaacılık Yayınları, 1977, s. 40. 45 Dedeoğlu, Uluslararası Güvenlik… s. 233.

(30)

vazgeçeceklerdi. McNamara’nın ortaya koyduğu bu yaklaşım tam anlamıyla kendisinin açıkladığı şekliyle olmasa da Esnek Karşılık Strateji’sinin NATO tarafından kabulünün sağlanmasında büyük rol oynamıştır.46

1957 Ekiminde Sovyetlerin Sputnik uydusunu uzaya göndermesi sadece global güç dengesini Sovyetler lehine değiştirmekle kalmamış, NATO içinde ABD’ye karşı Avrupa ülkelerinin ellerinin güçlenmesini de olanaklı kılmıştır. Sovyetlerin kıtalararası balistik füzeleri o zamana kadar en fazla orta menzilli füze geliştiren ABD'yi tedirgin ederken topraklarını Sovyet nükleer saldırısına açık hale getirmişti. ABD topraklarının olası bir nükleer saldırıya açık hale gelmesi NATO’nun Kitlesel Karşılık Stratejisinden Esnek Nükleer Savaş Stratejisine kaymasına neden olmuştu.47

1.3.2.Esnek Karşılık Stratejisi

“Sınırlı Savaş” fikrinin uluslararası arenada yer edinmesiyle kaçınılmaz olarak “Esnek Karşılık” stratejisi de ön plana çıkmaya başlamıştır. Gerek NATO içinde gerekse de ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki dengeyi bozan Sovyetlerin Sputnik Uydusu “Topyekün Karşılık” stratejisinin negatif yönlerini gösterdi.48 Bunlar; 1)Bu stratejinin ABD’nin siyasal çıkarlarını sürdürebilme noktasında hareket serbestisini sınırlamaya başlaması, 2)Sovyetlerin termonükleer başlıklı Kıtalararası Uzun Menzilli Füzeler [Intercontinental Ballistic Missile’ler-ICBM] elde etmesiyle ABD topraklarının Sovyet füzelerinin menzili içine girmesi, 3)Nükleer silahların yayılması sonucu ABD topraklarının dışında başlayacak olan herhangi bir çatışmanın büyük bir savaşa dönüşmesinin engellenebilmesinin zorlaşmasıdır.49

İki blok arasındaki gerginlik ve silahlanma faaliyetleri Avrupa’da barışı ve güvenliği gittikçe daha çok tehlikeye atmaktaydı. Özellikle 1962’deki Küba Krizi, iki blok arasında tırmanan gerilimin çatışmaya dönüşmesinin büyük bir savaşı

46 Nejat Doğan, “NATO’nun Örgütsel Değişimi, 1949-1999: Kuzey-Atlantik İttifakı’ndan

Avrupa-Atlantik Güvenlik Örgütüne”, Ankara: Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt: 60, Sayı: 3, 2005, ss. 77-78.

47 Koray Erdoğan, “Değişen NATO mu Stratejileri mi?”, http://www.geocities.com/begunay/27.htm

(05.03.2008)

48 Hikmet Erdoğdu, Avrupa’nın Geleceğinde Türkiye’nin Önemi ve NATO İttifakı, İstanbul: IQ Kültür

Sanat Yayıncılık, 2004, s. 83.

49 Oral Sander, Türk Amerikan İlişkileri, Ankara: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi

(31)

getirebileceğini göstermiştir. İki bloğun da birbirlerini en az birkaç kez yok edebilecek silahlara sahip olmasıyla oluşan dehşet dengesi tarafların geri adım atmalarına neden olmuştur. Bu tehlikeli krizin atlatılması sonucu, Batı Bloğu’nun “yumuşama” (detant), Doğu Bloğu’nun da “birlikte yaşama” diye ifadelendirdikleri yeni bir döneme girilmiştir.50

24 Ağustos 1967’de NATO nezdindeki ABD Büyükelçisi Harlan Cleveland’ın yaptığı konuşmasında NATO’nun strateji değişikliğine yönelik daha önceden kararlaştırıldığı anlaşılan ama daha sır niteliği taşıyan kararı açıklaması ile örgütün savunma stratejisinde önemli bir değişikliğe gittiği ortaya çıkmıştı. Bu strateji değişikliği 13-14 Aralık 1967’de yapılan toplantılar sonrası “Esnek Karşılık” adıyla NATO’nun resmi stratejisi olarak kabul edilmiştir. Yapılan değişiklikle; bu karardan önce izlenilen Sovyetler hangi silahla hücum ederse etsin mutlaka nükleer silahlarla bu tehdidin anında yok edileceği yönündeki strateji terk edilirken, bundan sonra düşmanın yapacağı bir saldırıda hangi silahı kullanırsa aynı silahla cevap verileceği ifade ediliyordu. Bu yeni stratejiye “Esnek Karşılık” denmesi cephe şartlarına ve taarruzun gücüne göre konvansiyonel karşılığın yanında nükleer saldırı ihtimalinin de saklı tutulmasıdır.51 Böylece Batılı müttefikler Sovyetlerin olası saldırısına karşı ne doğrudan nükleer karşılığı onaylıyor ne de bu seçeneğin önünü tamamen kapatıyordu. Dahası yeni stratejiye uzun bir süre açık bir ad verilmeyerek “karşılık vermede esneklik” olarak anıldı. Yeni Stratejinin kabulüyle aynı tarihte, 14 Aralık 1967’de, “İttifak’ın Gelecekteki Görevleri” diğer bir adıyla “Harmel Raporu” kabul edilmiştir. Bu rapor ile “yumuşama”, ortak savunma politikasının yanında NATO’nun yeni bir amacı olarak kabul edildi. Raporda şu sözlere yer verildi;

İttifak’ın iki temel işlevi vardır. Birinci işlevi, hem saldırıyı ve diğer baskı şekillerini caydırmak hem de saldırı olduğu takdirde üye ülkelerin topraklarını savunmak için yeterli askeri güç ile politik dayanışmaya sahip olmak; ikinci işlevi ise, politik anlaşmazlıkların çözümüne temel oluşturacak daha istikrarlı ilişkilerin kurulması için ilerleme çabalarını sürdürmektir. Askeri güvenlik ve yumuşama birbirine karşıt değil ve fakat birbirini tamamlayan amaçlardır.52

50 Çakmak, Avrupa Güvenliği: NATO… ss. 200-201. 51 Erer, NATO’nun Hür… ss. 89-90.

(32)

Esnek Karşılık Stratejisi, nükleer silahlara başvurma ihtimalinin azaltılması, silah sistemlerinin yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi ilkesine dayanmıştır. Bu bağlamda stratejinin aşamalarını şu şekilde ifade edebiliriz;

• Savunmanın öncelikle konvansiyonel silahlarla yapılması,

• Konvansiyonel silahların kullanıldığı savunma yeterli olmadığına, taktik nükleer silahların kullanılması ve nükleer silahlara başvurmanın sorumluluğunun karşı tarafa yükletilmesi,

• Bu savunma yetersiz kaldığında da nükleer silahlara başvurulmasıdır.53

1.3.3.Esnek Karşılık ve İleri Savunma Stratejisi

1970’lerde Sovyetlerin yumuşayan tavırları, Batı Bloğuna silahsızlanma ve barış projeleri tekliflerinde bulunurken, Batı Bloğu’nun yaklaşık iki katı konvansiyonel silaha sahip olması, NATO’nun esnek karşılık çerçevesinde İleri Savunma Stratejisini yürürlüğe koymasını sağlamıştır. ABD, NATO aracılığıyla bloklar arası dengenin sağlanması ve Doğu Bloğuna yönelik caydırma amaçlı Batı Avrupa’ya Cruise, 55-20, Pershing-2, Jupiter ve Thor füzelerini yerleştirirken, buna cevap olarak Sovyetler de 175 adet SS-20 füze bataryasını Doğu Avrupa’ya yerleştirmişti. Yaşanan bu gelişmelerle bölgede nükleer gerilim artmıştı. Ayrıca, 1979’daki NATO’nun Bonne toplantısında SSCB’nin nükleer gücünü artırmasının nükleer bir savaşa dönüşme ihtimalinin göz önünde tutulduğu ifade edilerek, bu ihtimale karşılık da gerekli tedbirlerin alınmasının kabul edildiği “Weingberger Girişimi” isimli bir plan geliştirilmiştir.54

Sayılan gelişmelerin yanında ABD’nin “Carter Doktrini”ni uygulamaya başlaması, 1979’da İran’da gerçekleşen İslam Devrimi ve 1980’de patlak veren İran-Irak Savaşı’nın getirdiği kaygılar Esnek Karşılık Stratejisi çerçevesinde İleri Savunma Stratejisi’nin kabul edilmesine zemin hazırlamıştı.55 NATO, dönemin ABD Başkanı Carter’in “Uzun Vadeli Savunma Planı”nı benimserken “Çift Yol (Double Track)” kararını almıştır. Bu plan, Avrupa’da nükleer silahların kullanılmasını engellerken, konvansiyonel caydırıcılığın artırılıp savaşın engellenmesini

53 Dedeoğlu, Uluslararası Güvenlik… ss. 234-235. 54 Çakmak, Avrupa Güvenliği: NATO… ss. 201-202.

55 Gürkaynak, Avrupa’da Savunma… s. 111 ve Çağrı Erhan, “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, Baskın

Oran (der.) Türk Dış Politikası: Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, İstanbul: İletişim Yayınları, C:1, 2004, s. 571.

(33)

amaçlamaktaydı. Bu strateji, Sovyetlerin Avrupa’daki konvansiyonel kapasitesini artıracağı ihtimalini yükseltirken, birtakım başka önlemlerin de alınması gerekliliğini ortaya çıkarmıştı. Bu bağlamda, “NATO’nun nükleer silahları ilk kullanan taraf olmaması için en başta yapılacak olanın NATO konvansiyonel güçlerinin modernizasyonu olduğuna karar verilmişti”.56

Sonuç olarak NATO’nun kuruluşundan itibaren izlediği stratejiler farklılık göstermiştir. Başlangıçta izlenen Kitlesel Karşılık Stratejisi dönemin uluslararası sistemine uygunluk arz ediyordu. ABD liderliğindeki Batı Bloğunun sahip olduğu nükleer kapasite Sovyetler önderliğindeki Doğu Bloğu üzerinde önemli bir baskı unsuru oluşturuyordu. Batı, bu çerçevede Doğu Bloğu için büyük bit tehditti. Sovyetlerin nükleer alanda gerekleştirdiği ilerleme sonrası ise terazinin kantarı iki tarafın gücünü birbirine daha yakın hale getirmiştir. Sovyetler Birliği’nde yaşanan bu gelişme Batı Bloğu ve NATO’yu yeni açılımlara yöneltmiştir. Bu çerçevede önce Esnek Karşılık ve daha sonra da Esnek Karşılık ve İleri Savunma Stratejilerinin kabulüyle uluslararası alanda yumuşama dönemine girilmiştir. Tüm bu gelişmeler göz önünde tutulduğunda Batının uluslararası sistemde meydana gelen değişiklere uyum sağlama noktasındaki başarısı ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda Batı amansız düşmanında yaşanan gelişmeler karşısında NATO özelinde yeni açılımlar gerçekleştirerek Sovyetler Birliği ve Doğu Bloğu’na karşı etkinliğini 1990’lara kadar korumuş, nitekim bu süreç Doğu Bloğu’nun çözülmesi ve Varşova Paktı’nın ortadan kalkmasıyla sonuçlanmıştır.

(34)

İKİNCİ BÖLÜM

SOĞUK SAVAŞ’IN BİTİMİYLE NATO’NUN DEĞİŞEN YÜZÜ VE YENİ STRATEJİLER

2.1.Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası Ortam ve NATO’nun Kimlik Krizi

1989’da Sovyetlerin dağılması sonrası uluslararası arenada çok önemli değişiklikler ortaya çıkmıştır. Soğuk Savaş döneminde Doğu Bloğu’nun savunma örgütü olan Varşova Paktı, Sovyetler Birliği’nin dağılması ile ortadan kalkmıştır. Batı Bloğu’nun savunma örgütü NATO ise dönemin getirdiği uluslararası şartlara uygun şekilde yeniden organize faaliyetlerine girişmiştir. NATO, savunmanın yanı sıra üye ülkeler arasındaki askerî, siyasî ve sistem içi ilişkileri koruma, geliştirme ve düzenleme işlevlerini de yerine getirmeye çalışmıştır.57

Soğuk Savaşın sonu, NATO’nun ilk Genel Sekreteri Lord Ismay’ın ifadesiyle “Rusların dışarıda, Amerikalıların içeride” nasıl tutulacağına yönelik büyük bir soru işareti bıraktı. Soğuk Savaş sonrası ilk yıllar NATO şu üç amaca hizmet eden bir örgüt görünümündeydi: RF'ndan gelebilecek herhangi yeni bir tehdide karşı önlem almak, Atlantik-ötesi ilişkilerde öne çıkmak ve birleşen Almanya’da çok yanlı bir baskı aracı olarak hizmet etmek. Fakat sonraları bu algı NATO’nun önemini azalttı.58

Sovyetler Birliği’nin dağılması ile Varşova Paktının da ortadan kalkması, bağımsızlıklarını kazanan cumhuriyetlerde serbest piyasa ve özelleştirmeye dayalı ekonomik reformlar sürecinin başlamasını beraberinde getirdi. Soğuk Savaş sonrası NATO’ya yönelik ciddî tehditlerin ortadan kalkmasıyla, İttifak kimlik bunalımına düştü. NATO’nun varlık nedeni ve meşruiyeti tartışması kaçınılmaz oldu. NATO ya Varşova Paktı gibi sona erecek, ya da yeni misyonlar yüklenerek genişleme ve derinleşme yolunu seçecekti.59

57 Armağan Kuloğlu, “21. Yüzyılın Başlangıcında NATO, Avrupa ve Türkiye, 21. Yüzyılda Türk Dış

Politikası, İdris Bal (der.), Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2004, s. 931.

58 Adrian Hyde-Price, European Security in the Twenty-First Century: The Challenge of

Multipolarity, London and New York: Routledge, 2007, s. 86.

59 Musa Ceylan, “Soğuk Savaşın Sonu, Yeni NATO ve Türkiye”, Musa Ceylan (der.), Yeni NATO

(35)

1990’lı yıllarda Avrupa’da karşılıklı güven, demokratikleşme, ekonomik ve siyasî işbirliğinin geliştirilmesi öne çıkmıştır. Güvenlik ortamında yaşanan değişimin NATO üzerinde de önemli etkileri olmuştur. NATO bir yandan savunma örgütü olma rolünü üstlenmeye devam ederken öte yandan da yeni koşullara ayak uydurma çabasına girmiştir. Böylece NATO, Avrupa’da adil ve kalıcı barışın tesis edilmesi amacıyla yeni açılımlara ve politik hedeflere yönelmiştir.60

NATO’nun 6 Temmuz 1990’daki Londra Zirvesi’nde Soğuk Savaş’ın bitiminden itibaren yedi aydır devam eden sürecin ve NATO’nun yeni işlevinin ne olacağı yönündeki yaşanan belirsizliğin sonlandırılmasına yönelik ilk resmî adım atıldı. İttifak ile Doğu ve Orta Avrupa ülkeleri arasında siyasî ve askerî alanlarda işbirliği yapılması kararı alındı. Zirve toplantıları ile üye ülkelerin dışişleri ve savunma bakanlarının gerçekleştirdiği toplantılar NATO’nun yeni işlevine yönelik ortak bir anlaşmaya varılmasını sağladı.61 Soğuk Savaş sonrası NATO, savunma örgütü olma yanında yeni misyonlar yüklenerek yoluna devam edecekti.

2.2. NATO’nun Dönüşüm Süreci

NATO’nun yeni misyonuna yönelik tartışmalar yanında izlenecek yeni stratejilere yönelik İttifak içerisinde reformlar için somut adımlar atılmaya başlanmıştır. Bu reform süreci içerisinde çeşitli zirveler düzenlenmiştir.

2.2.1. Yeni Stratejik Konseptin (New Strategic Concept) Kabulü

Soğuk Savaş sonrası gerçekleştirilen Londra’daki ilk NATO Zirvesinde,

yukarıda da değinildiği gibi, İttifakın değişen güvenlik ortamına uygun hale getirilmesi ve Doğu-Batı çekişmesinin sona erdirilmesine yönelik gerekli girişimlerin ortaya konulması kararı alınmıştı. Reformlar, gerçekleştirme yönünde alınan kararlardan sonra 7-8 Kasım 1991’de Roma’da üye ülkelerin Devlet ve Hükümet Başkanlarının katılımıyla gerçekleştirilen Zirve’de, durum daha da netleştirilmiş ve İttifakın gelecekteki yapısına yönelik kararlar alınmıştır. Zirvede, müttefiklerin kimyasal, biyolojik ve nükleer silahlarını arttırması üzerinde yoğunlaşılmıştır.

60 Hasret Çomak, Avrupa’da Yeni Güvenlik Anlayışları ve Türkiye: Soğuk Savaş Sonrası Avrupa’da

Güvenlik Yapılanması ve Sorunları, İstanbul: Tasam Yayınları, 2005, s. 15

61 Rob de Wijk, NATO On The Brink Of The New Millennium: The Battle For Consensus, London:

(36)

Özellikle 1991’deki Körfez Savaşı’ndaki kitle imha silahlarının kullanımı gündeme getirilmiştir.62

Roma Zirvesi’nin en önemli sonucu, NATO’nun ilerleyen dönemdeki politikalarını belirleyecek olan, geniş tabanlı bir güvenlik politikası öngören Yeni

Stratejik Konsept’in belirlenmiş olmasıdır. Bu çerçevede NATO’nun gelecek

dönemde Avrupa-Atlantik bölgesinin güvenliğine yönelik üstüne düşen görevleri yerine getirebilmesi için yapısal dönüşümün nitelikleri belirleniyordu.63

Roma Zirvesi’nde NATO’nun uygulamaya koyacağı yeni misyon dört ana noktada açıklığa kavuşturuldu. Bunlar;

• Avrupa’da demokratik kurumların gelişmesi ve anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözümlenmesine dayanan; hiçbir ülkenin diğerinin üzerinde güç kullanma yoluyla egemenlik kuramayacağı istikrarlı bir güvenlik ortamının sağlanması,

• NATO’nun üyelerin güvenliğini sağlamak için risk oluşturabilecek muhtemel gelişmelere ve müttefiklerin ortak endişe alanlarına yönelik gerekli koordinasyonu sağlayacak Atlantik-ötesi bir forum niteliği kazanması,

• NATO’nun, üyelerine yönelecek herhangi bir saldırı tehdidine karşı ortak savunma ve caydırıcılık görevini yerine getirmesi,

• Avrupa içindeki mevcut bulunan stratejik dengenin korunabilmesidir.64

NATO yeni stratejisinin değişen yapısı genel hatları ile şu şekilde belirlenmiştir;

• NATO, “ilerden savunma prensibi” yerine “uygun olan yerlerde azaltılmış kuvvetlerde hazır olma” prensibini kabul etmiştir.

• Her yöne karşı savunulma anlayışı, bölgesel krizlere müdahale anlayışına dönüştürülmüştür.

• “Esnek Karşılık Stratejisi”, nükleer silahlara daha az güvenmek şeklinde değiştirilmiştir.

• Açıkça tarif edilmiş bir tehdide karşı geliştirilen “sabit takviye planlaması”ndan, “belirsiz bölgesel risklere karşı elastiki takviye planlaması”na geçilmiştir.

62 The Alliance’s New Strategic Concept, NATO Review, Vol:46, No:6, 1991, s. 26.

63 NATO El Kitabı: 50. Yıldönümü Sayısı, Brüksel: NATO Enformasyon Servisi, 1998, s. 74. 64 Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik: Türkiye’nin Uluslararası Konumu, İstanbul: Küre Yayınları,

Referanslar

Benzer Belgeler

Özdemir Asaf’ın şiir ve nesirlerindeki kelime grupları ana başlıklar halinde sınıflandırılmıştır: isim tamlamaları, sıfat tamlamaları, isim-fiil grupları,

Dünya Güvenlik Enstitüsü Ba şkanı Bruce Blair de, ABD ve Rusya'nın stoklarındaki stratejik silahların üçte birini f ırlatmaya hazır tuttuklarını belirterek,

İlk olarak, beş nükleer gücün diğer ülkelere nükleer güç olmaları için ancak tesadüfen doğrudan yardım etmiş olma ihtimaline karşılık bu diğer devletler kendi

Köse, 9 ülkenin silahları ellerinde bulundurma ve modernizasyonu için yılda 105 milyar dolar harcad ığını, buna karşı BM’nin nükleer silahların tamamen

Bu durumda da Bulgar toplumu içerisinde çok yakın bir birlik olma duygusunun olmadığı, hanenin çevreden daha önemli olduğu; Türk toplumun ise çevresine hane

Ancak, özellikle ileriki bölümlerde inceleyeceğimiz gibi soğuk savaş sonrası ABD’nin başvurduğu diplomasi ve buna diğer aktörlerin tepkisinin, tam olarak tek kutuplu

Karayağızca, fakat nuranî şimali, üç haftalık tıraş kadar sakallı, haram­ larca adı (Şirin Hafız) a çıkmışlar­ dandı.... Halbuki zavallıcığın o

Zamanla meydana gelen mutasyonlara bağlı olarak yeni SARS CoV-2 tiplerinin ortaya çıkması ve dünya genelinde hangi ti- pin daha fazla sirküle olduğu, GISAID uzmanları tarafından