• Sonuç bulunamadı

Hafızlar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hafızlar"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Sahlfe 8 )

/ M

A K S A M

= S Ü Z

Kırk yıl evvel ki!et

H A F I Z L A R

O zamanlar Ramazanlarda ölüleri­

ne Kuran okutacak kimselerin ilk işi, yorganına göre ayak uzatarak, hâiızı peylemek... Vakıa Allah kelâmına pa­ h a biçilmez; fakat hediyesi ayak teri

yok mu?

Bu da derece dereceydi. On, on beş Mecidiyeden tut; beş, yedi buçuk, on liraya kadar varmada... Vaktini ve camisini tekarrür ettirmek te me­ sele...

Yüksek hâfızlarm boş bir yarım sa- atçiğini bulmak, başkaca okuduğu yerlere yakınlık aramak şart... Mese­ lâ semt Çarşambada; rahmetliler de Edirnekapısında; binaenaleyh sunin dibindeki Mihrimah camisi tercih edi­ liyor.

Yol çapraşık., uzak; araba parasım gözden çıkaranlar bile muradlarına eremezler, Ayasofyadaki Yerebatan, Veznecilerde Abacılar, Vefadaki Taştekneler, Lâlelideki Kızıltaş gibi bu bapta klâsikleşmiş camilerden bi­ rinde karar kılmağa mecbur olur­ lardı.

Bunu müteakip tilâvethanm şanı­ na lâyık minder yapılıp mezkûr ca­ miye gönderilir, Kadir günü hatim duasile beraber, cennetlemişlerin isimleri bir bir sıralanır, hesap kitap tâ kesilir, atâsı müzdad olanlar boh­ ça içinde bir kat çamaşır da bah.şedi- verirlerdi.

Hafız; Osman gür, davudi sesi var­ ken bir vakitler elbette bu minderle­ re oturmuşlardan olsa gerektir. Fa­ kat asıl şöhreti saz âlemlerine karış­ masında, gazellerinde ve şarkıların- daydı.

Asıl adlı sanlı, Hafız Samiydi. Elan sağ ve alil haldeymiş. Bilhassa hanım- larca, el üstünde tutulurdu. Handiy­ se (Altın beşiğe kim biner, alacalı bulacalı bey biner) raddesine gelmiş- lerde'n...

Galiba çiçek bozuğuydu amma gel gelelim güvende, çalımlı... Kar gibi sarık, kabuk gibi lata, rugan iskar­ pinlerle, vakarlı vakarlı sökün eder. Katiyen etrafa metelik verişi, çeş- miçeıez edişi yok... Sürre emini ol­ muş, kaftanlar dolanmış ta, ertesi sabah Üsktidara geçecek, tahtıreva­ na binecekmiş gibi bir halde...

Hak var, insaf var. Allah için sav- tı, usul ve kıraati, hele Hüseyni ma­ kamına girişince de lâhinlerin envaını dile getirişi Îstanbulda bir tane...

Ramazanlarda başlıca m akam yu­ karıda saydığımız Yerebatan ve Aba­ cılar camisi... Cami kapıları, avluları mahşer... (Maşallah tü tü) 1er, nazar değmesin diye okuyup üfliyenlerin arasından orsa boca , pırıl pırıl atlas ve pufla minderine diz çökerken, al­ tın saatini çıkarıp bakar,' hemen - (Euzü) ye başlardı. Dakikaları sayılı;

zira kaç yere mukaveleli...

Bir ramazan başına geleni anlatır­ lardı: Gene etrafı dopdolu, omuz omu­ za olan bir gün, hatimi sürüp, saati

avucunda, fatihayı dedikten sonra ayaklanacak olmuş.

Bir türlü doğrulamıyor. Meğerse arka tarafındaki hatunenin biri cüb­ besinin eteklerini kaim yorgan tiresi- le mindere dikmemiş mi?

Alay malay değil ha, uğraşsın da çabuk gidemesin, yüzünü biraz daha fazla göreyim diye...

Şehzade camisinin imamzadesi ha­ fız Etem de namlılardan. Muzikai hümayunlu, bestekâr şekerci Cemi­ lin ağabeyisi...

Kalıplı, kumral sakallı, hayli yakı­ şıklı adamdı. Sonraları şimdiki Leta­ fet apartımam altına rasliyan yerde bir bakkaliye dükkânı işletirdi... Şey- hislâm Cemaledûin efendinin tera­

vilerini de kıldırırdı.

Müezzini de Edirneli hafız Şevket. Bu kabillerin en genciydi. 38, 40 lık... Karayağızca, fakat nuranî şimali, üç haftalık tıraş kadar sakallı, haram­ larca adı (Şirin Hafız) a çıkmışlar­ dandı...

Halbuki zavallıcığın o tarakların hiçbirinde bezi yok... O derece sofu­ lardan ki hıfzını ortaya koyarken,

(abdestim sakatlanmasın!) diye göz­ leri kapalı.

Kurra hafızıydı. Yedi usul kıraat üzere ve zerre kadar da hatâ ettiği gö­ rülmemiş... O kendisine, tanıyanlar da ona o kadar eminler ki yanma otu­ rup, mushaf açarak dinlemezlerdi bile...

Yamalı Hafız Nuri de tanınmışlar­ dan. Geçenlerde bahsettiğimiz bakıcı Eyüplü Nuri zannedilmesin... Bu baş­ kası. Bunun da yüzünde lekeler bu­ lunduğu için ismi böyle...

Nafia muhasebecisi, donanmacıba- şı, Bostancılı Sadi beye müdavimler­ den.

Sadi bey meşhur Koca Namık p a ­ şanın damadı. Köşkü tekke mi­ sal; misafir bölüklerinin kapılan ardına kadar açık. Her gelen yiyor, içiyor, yan geliyor; sazendeler, hanen­ deler dökülüp taşıyor.

Ev sahibi inadına besmelesiz kapı eşiği atlamaz, abdestsiz yere basmaz, ağzına da içkinin katrasını koymaz­ lardan...

O vaktin Hafız Haşanı da ismi ge­ çenlerdendi. Yaşlı, öksürüklü, tık­ sırıklı idi... Besmeleyi çekerken öhfcö öhhöleri tu ttu ru r, gıcıktan tükrüğü- nü yutamaz, (rahmanürrahim) i güçlükle tamalardı. Komşumuz olan bu Haşan efendinin bizlere de epeyce hakkı geçmiştir. Kuran, tec- vid ve arabî okutmağa gelirdi. Arap­ ça kelimelerdeki samit harfler için:

— Bunlar Yüra ve lâ yukra kabi­ linden, görülür ve lâkin okunmaz harflerdir!... deyişleri hatırımdadır. Hafız Aşır, doğma büyüme Etye- mezli; Sancaktar Hayreddin m ahal­

leli. Herkes gibi hafızlığı çocukluğun­ dan...

Gençliğinde Nafiada kâtipmiş... Ses mükemmel, makamâşina, musikiye behredar. Hidivin annesi valde paşa­ nın baş hanendesi.

Kaşlı gözlü, beyaz, al yanak, mü- lâhhamca, yakışıklı erkeklerdendi. Ona da hayran hanım lar arabasile; Bir tarihte, Şehzade camisinde, etra­ fa dinletiyormuş. Kafeslerin arka- smdakilerden biri yanaşmış yanma:

Hafızcık tam vecd üzere ve göz­ leri kapalı iken, ağzına kaymaklı bir lâtilokumu sokuvermiş.

İstanbulda ilk fonograf ve gramo­ fon ticarethanelerinden birini kuran, Odeon markalı plâklarında gazelle­ rini, Kesik Keremlerini, Kuzularını dinleten odıır.

Sirkecideki (Gülistan) mağazasını senelerce işletmişti; fabrikatör Blu- m entarle hissedar olduğu da söylenir­ di. Son zamanlarda Beyazıd camisi müezzinliğinde de bulundu.

Hafız Recep Mevlûdhan. Mevlüd- hanlığile, Yeraltı camisi imamı Ha­ fız Ali de kurra hafızlığile meşhur. Saydıklarımızdan bir nesil değilse bile yarım nesil sonralığı şüphesizle­ re gelelim:

En üstünlerinden biri Beşiktaşlı Hafız Rızadır. Yedi çeşid kıraatinde olduğu kadar terbiye ve nezaketinde de yekta.

Muzikai hümayundan yetişme idü- ğünü söylerler!.. Benim diyeceğim şu ki, on, on iki yıl evvel, akrablardan birinin mevlûd cemiyetinde bulundu. Ol rütbe tesirli bir makam üzere okudu ki, göz yaşlarını döken dökene. — Aman Riza beyciğim, bu mev- lûdü şerifin irtihal kısmını okuma... Anacığımın, teyzeciğimin kollan uyuştu!... diyen diyene...

Hafız Riza, şimdiki asrî Ağacamisi- nin imamıdır.

Hafız Yaşar iki tane... Biri Etye- mezli; sesinin güzelliği, tilâvetinin muhrikliği, hanendelikteki üstadlığı, yakışıklıktaki dört başı mamurlu- ğu ve kadınlara sertaclığile zebanzed. Bir zamanlar hanım lar camilerde onu tavaf eder, saz âlemlerinde ya­ kınına üşüşür, ahlar oflar birbirine kanşırdı.

Adaşı AksaraylI, yalnız mukabele­ de seçkinlerdendi...

(2)

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Onun için bizdeki edebiyat dersleri, daha ziyade edebiyat tarihi mahiye­ tindedir.. Çocuklarımıza yaşıyan dilimizden ziyade, ölü dilimiz­ den örnekler

Gelişmekte olan ülkelerde tüm yıl boyunca özellikle beş yaş altı çocuklarda görülen AGE’ler (Abu-Elamreen 2008) ölümlerin %80’inden sorumludur (Kosek ve

Burada TİKA ve Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından restore ettirilen Sinan Paşa Camii ziyaret edildi.. Kosova gezimizin en önemli duraklarından biri Meşhed-i

Şarköy'de toplam 473 yatak kapasiteli 10 konak­ lama tesisi bulunuyor. Bunların dışında yatak kapa­ siteleri ve adetleri kesin olarak belirlenemeyen 16'- dan fazla

Nâzım Usta, “imrenilir şey değil, martıların hayatı,” diyor; ama burada imrenilir bir şey ol­ malı martıların hayatı..

Daha sonra madalyayı takmak üzere yaklaşırken Yaşar Ke­. mal’in gözündeki muzip ve

Afşar, yapıtlarının Amerika’ya açıl­ ma olasılığının da olduğunu; ancak bu­ nun için öncelikle çok iyi bir menajer.. A fşar’ın yeni bir

Do- layısıyla bu çalışmada, tedaviye sekonder dış kulak patolojileri genel olarak lokal tedavi ile kontrol edi- lebilir seviyededir denebilir.. Orta kulak