• Sonuç bulunamadı

3.2. NATO-RF İlişkileri

4.1.6. Strasbourg-Kehl Zirvesi (2009)

NATO üyesi 28 ülkenin Devlet ve Hükümet Başkanlarını biraraya getiren 3- 4 Nisan 2009 Strasbourg-Kehl Zirvesi, İttifakın 60. kuruluş yıldönümüne denk gelmesi nedeniyle geleceğe yönelik önemli karaların alındığı bir Zirvedir.299

NATO’nun geleceğinin Afganistan’da Taliban’a karşı yürütülen askerî mücadele ile yakından ilişkilendirildiği300 Zirvenin Sonuç Bildirisinde; çeşitli NATO operasyonlarına katılan 75 bin askerin özverisi takdirle karşılanırken Avrupa- Atlantik barışı ve güvenlik alanındaki ortak değerlerin altı çizildi. Bildiride ayrıca, Balkanlar, Kosova, Irak, Somali, Darfur ve Sudan üzerine de irade beyanlarında bulunularak terörizmle mücadelede NATO’nun göstermiş olduğu kararlılık ortaya konulmuştur.301

Arnavutluk ve Hırvatistan’ın ilk kez katıldığı Zirvede NATO’nun genişleme politikasına yönelik her iki ülkenin NATO’ya katılımlarından duyulan memnuniyet ifade edilerek Bükreş Zirvesi’nde alınan kararlar tekrarlanmıştır. Ayrıca Makedonya’nın, Yunanistan ile yaşadığı isim sorununu en kısa zamanda BM çatısı altında ortaklaşa bir çözümle aşması dileği ortaya konuldu.302 Bildiride, Bosna Hersek, Sırbistan, Karadağ, Ukrayna ve Gürcistan gibi ülkelere de sıcak mesajlar verilerek bu ülkelerle işbirliğinin gerçekleştirileceği belirtilmiştir.303

Zirvenin Türkiye ile yakından ilintilenen iki konusu; Jaap de Hoop Scheffer’in yerine NATO Genel Sekreterliği’ne gelecek olan isim ve Fransa’nın İttifak’ın askeri kanadına dönüşüydü. Türkiye’nin hem Fransa’nın askerî kanada dönüşüne hem de Jaap de Hoop Scheffer’in yerine getirilmesi düşünülen Danimarka Başbakanı Rasmussen’e yönelik veto yetkisini kullanılmasından endişe duyulmaktaydı. Batı Avrupa basınında çıkan haber ve yorumlarda “karikatür krizi” sırasında Rasmussen’in tavrının Ankara tarafından hoş görülmediği, bu nedenle de

299 “NATO Zirvesi Başladı”, http://www.ntvmsnbc.com/id/24952753/ (14.04.2009) 300 “Kritik NATO Zirvesinin Sonuçları ve Türkiye’nin Artan Önemi”,

www.turksae.com/sql_file/348.pdf (14.042009)

301 “NATO Zirvesi Kararları”, http://www.abhaber.com/haber.php?id=25450 (14.04.2009) 302 “Strasboug/Kehl Declaration”,

http://www.nato.int/cps/en/natolive/news_52837.htm?mode=pressrelease (21.04.2009)

303 “NATO Zirvesi Ortak Bildiriyle Sona Erdi”,

Türkiye’nin Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliğine getirilmesini veto edeceği yorumları yapılmıştır.304 Fakat endişeler yersiz çıkmış Türkiye veto yetkisini

kullanmamıştır. Sonuçta NATO Genel Sekreterliği’ne Rasmussen getirilirken Fransa’nın İttifak’ın askerî kanadına dönüşü kabul edilmiştir.

Strasbourg-Kehl Zirvesi’nde NATO ve AB’nin ortak değer ve stratejileri paylaştıkları belirtilerek Avrupa güvenliğinde bu kurumlar arasındaki işbirliğinin önemine değinilmiştir. Terörizmle mücadele, operasyonel faaliyetler ve bu bağlamda askerî yeteneklerin geliştirilmesine yönelik işbirliğinin sürdürüleceği vurgulanmıştır.305 Ayrıca NATO Konseyi, Avrupa’da güvenlik yapılanması noktasında RF ile ilişkiler konusunun önemine değinerek NATO-RF arasında diyalog çağrısını ortaya koymuştur. Bildiride, NATO'nun küresel işbirliği ve çeşitli ülkelerle temaslarına verilen önemin altı çizilirken özellikle Akdeniz Diyaloğu’na vurgu yapılmıştır.306

Sonuçta alınan kararlar ile NATO’nun Soğuk Savaş sonrası belirlemiş olduğu yeni misyonu etrafında gerek Avrupa gerekse de küresel bazda XXI. yüzyılın sorunlarını çözmede ortaya koyduğu gayreti sürdürmeye dair kararlılığı bir kez daha ortaya konmuştur. Zirvede özellikle Ukrayna ve Gürcistan’la işbirliği gerçekleştirileceği mesajı verilerek genişleme süreci zamana bırakılmış görünse de NATO’nun bu amaca yönelik girişimlerini sürdüreceği açıktır. RF’nun bu genişlemeye karşı çıkışı da düşünülürse ilerleyen dönemlerde gerçekleştirilecek zirvelerin bu konunun tekrar gündeme geldiği, NATO-RF arasında büyük gerginlikler yaratmaya gebe zirveler olması kuvvetle muhtemeldir.

4.2. 11 Eylül Sonrası NATO’nun Afganistan ve Irak’taki Rolü

11 Eylül 2001’de New York ve Washington’a yapılan saldırılar sadece ABD için değil uluslararası ilişkiler disiplini için de bir dönüm notası olarak görülmektedir. Bu noktadan itibaren ABD’nin de “vurulabilir” gerçeği

304 “NATO Zirvesi Başladı”, http://www.ntvmsnbc.com/id/24952753/ (14.04.2009) 305 Strasboug/Kehl Declaration”,

http://www.nato.int/cps/en/natolive/news_52837.htm?mode=pressrelease (21.04.2009)

küreselleşmenin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.307 Yeni bir dönemin başlangıcı olan gelişmeler, ABD’nin müdahale gerekçelerini oluşturan yeni bir süreci ortaya çıkarmıştır.308

11 Eylül’den sonra uluslararası terör ABD için en büyük tehdit algılaması haline gelmiştir. 11 Eylül terör saldırılarının sorumlusu olarak El-Kaide örgütü gösterilerek, bu örgütle bağlantılı oldukları gerekçesiyle Afganistan ve Irak’ın ABD’nin hedefleri olduğu belirtilmiştir. ABD’nin bu çıkışı sonrasında Avrupa ülkeleri de terörizmle mücadelede ABD’ye tam destek olacaklarını ilan etmişlerdir.309 Ayrıca saldırıları gerçekleştirenlerin Müslüman olması ve El Kaide örgütü ile olan ilişkileri gibi nedenler (radikal) İslam’ın da bir tehdit algılaması olarak görülmeye başlamasına neden olmuştur.310

Dönemin ABD Başkanı George W. Bush, 11 Eylül saldırılarından kısa bir süre sonra 26 Eylül’de Kongrede yaptığı konuşmasında; “ya bizimle berabersiniz ya da teröristlerle” diyerek saldırılara yönelik tutumunu ortaya koymuştur.311 Bush’un bu açıklaması ABD’nin uluslararası teröre karşı açmış olduğu savaşta yanında bulunmayan bütün devletleri teröristlerle aynı safta görme eğiliminde olduğunu göstermiştir. Bu tutum, ABD’nin yeni düşmanının terörizm olduğunu açıkça ortaya koymuştur.312

Başkan Bush’un ayrıca 1 Haziran 2002’de New York West Point’de (Harp Akademisi) yaptığı konuşmasında;

Ulusumuzun davası her zaman ulusumuzun savunmasından daha geniş olmuştur. Her zaman savaştığımızda barış için, özgürlükten yana olan barış için savaşırız. Barışı tiranlardan gelen tehlikelere karşı savunacağız. Barışı

307 Hüseyin Bağcı, “11 Eylül Sonrası Dönemde Türk Dış ve Güvenlik Politikalarındaki Gelişmeler ve

Yeni Parametreler”, İdris Bal (der.), 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2004, s. 911.

308 M. Seyfettin Erol ve Çiğdem Tunç, “11 Eylül Sonrası ABD’nin Küresel Güç Mücadelesinde Orta

Asya”, Avrasya Dosyası: Asam Yayınları, Cilt: 9, Sayı: 3, 2003, s. 26.

309 Hakkı Büyükbaş, “Transatlantik İşbirliği Yol Ayrımı: İkinci Irak Savaşı ve Ötesi”, Mehmet Şahin

ve Mesut Taştekin (der.), II. Körfez Savaşı, Ankara: Platin Yayınları, 2006, s. 95.

310 İdris Bal, “Türkiye-ABD İlişkileri ve 2003 Irak Savaşı’nın Getirdikleri”, İdris Bal (der.), 21.

Yüzyılda Türk Dış Politikası, Ankara: Nobel, 2004, s. 154.

311 David Hasting Dunn, “Myths, Motivations and Misunderestimations: The Bush Administration and

Iraq”, International Affairs, vol: 79, no: 2, March 2003, s. 283.

312 Tayyar Arı, Irak, İran ve ABD: Önleyici Savaş, Petrol ve Hegemonya, İstanbul: Alfa Yayınları,

diğer büyük güçler ile iyi ilişkiler kurarak koruyacağız ve her kıtada açık ve serbest toplumları cesaretlendirerek barışı yayacağız.

ifadesi ABD’nin terörizmle mücadeledeki kararlılığını ortaya koymaktaydı.313 Başkan Bush’un diğer büyük güçlerle yardıma yaptığı vurgu yürüteceği mücadelede destek aramayı da ihmal etmediğini göstermektedir. Başkan Bush ve “neocon” olarak adlandırılan ekibi güç politikaları merkezli düşünmeyi seven kişiler olduklarından uzun dönemde RF ve Çin’in uluslararası sisteme büyük güçler olarak geri döneceklerini ve ABD’nin küresel liderliğine meydan okuyacaklarını düşündüklerinden, Avrupa’dan RF’nun uzak tutularak, en azından ilk etapta RF’nun ABD’ye ekonomik ve siyasî bağlar ile bağlanıp rakip olmasını engellenmeyi amaçlıyordu. Çin ise, RF’na kıyasla tüm Pasifik bölgesinde ve Asya’da gelecekteki büyüme potansiyeli nedeniyle çok daha büyük bir tehlike olarak görülmekteydi. Bölgeye yönelik ittifaklarını gözden geçiren ABD, özellikle Güney Kore, Japonya ve Tayvan üzerinde özenle durmayı temel politikasının merkezi haline getirmişti.314 Böylece ABD, 11 Eylül 2001 sonrası teröre karşı ilan ettiği savaş ve

izlediği politikalarda RF, Çin ve Avrupalı ülkelerle karşı karşıya gelmeden onları da teröre karşı savaşa ikna ederek yanına almaya çalışmıştır.

Bu süreçte AB terör konusunda hemen ABD’nin yanında yer alırken saldırılar sonrası gerçekleştirilen AB Zirvesi’nde; AB’nin terörle mücadelede ABD’nin yanında olduğu duyuruldu. Her zamanki gibi AB’nin bu tutumunda başı çeken ülke İngiltere olurken dönemin Başbakanı Tony Blair, Ladin ve Afganistan’a yönelik çok sert açıklamalarında sonuna kadar ABD’ye askerî desteğini açıkladı. İngiltere’nin bu hamlesinin altında AB’deki hegemonya çekişmesinde elini güçlendirme çabasının yattığını söylemek yanlış olmayacaktır.315 Bu süreçte birçok kişiyi şaşırtan asıl tavır RF’nunkiydi. Çünkü bölgedeki kontrolünün azalacağı düşüncesiyle ABD’nin girişimlerine karşı çıkacağı düşünülen Putin, Çeçenistan meselesinde rahat hareket edebilmek ve bu sorunu bitirmek amacıyla saldırılardan yaklaşık on gün sonra ABD’ye uluslararası terörle mücadelede destek için beş maddelik bir plan açıkladı. Plan, RF ve ABD istihbarat birimleri arasında sıkı

313 Yaşar Onay, Neden Irak? Küresel Egemenlik Savaşı ve Irak, Ankara: Babil Yayıncılık, 2003, s. 20. 314 Sedat Laçiner, Irak Küresel Meydan Savaşı ve Türkiye, Ankara: Roma Yayınları, 2004, s. 287. 315 Metin Sever, “Şiddet ile Demokrasi Arasındaki Dünya”, Metin Sever-Ebru Kılıç (der.), Düşmanını

temasın kurulmasını, Afganistan operasyonu sırasında insanî yardım taşıyan uçaklara hava koridorunun açılmasını ve bölgede gerçekleştirilecek arama-kurtarma operasyonlarına RF’nun katılmaya hazır olduğunu belirtiyordu.316

Terörle mücadelede birçok ülkenin desteğini alan ABD, ilk olarak El- Kaide’yi hedef gösterip örgüt liderliğini ortadan kaldırmak amacıyla Afganistan’a müdahalede bulunmuştur. ABD müdahalesi sonrası Taliban rejimi yıkılarak yerine Karzai rejimi getirilmiştir.317

BM Güvenlik Konseyi’nin, 11 Eylül saldırılarının hemen ertesinde 12 Eylül’de aldığı 1368 sayılı kararıyla ilk tepkisi, saldırıları “terörist eylemler” olarak kınayıp uluslararası barış ve güvenliği tehdit ettiğini açıklamak olmuştur. BM Güvenlik Konseyi ABD’nin Afganistan’a harekatından önce askerî güç kullanmaya ilişkin herhangi bir karar almamıştır. Dolayısıyla ABD ve İngiltere’nin elinde Afganistan’ı bombalamalarının tek meşrulaştırıcı nedeni olarak “meşru müdafaa hakkı” kalmaktaydı. BM Anlaşması’nın 51. maddesine göre BM Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasına yönelik gerekli önlemleri alıncaya kadar geçen sürede silahlı saldırıya uğramış herhangi bir BM üyesi devlete bireysel ve toplu meşru müdafaa hakkını tanımaktadır. Bu hakka dayandırılacak harekat da terörist örgütlere kucak açan ülkelerin, dolaylı biçimde güç kullanarak uluslararası hukuku ihlal ettikleri gerekçesiyle yakın gelecekte daha sık askerî müdahalelere muhatap olabileceklerini göstermektedir.318

ABD’nin Afganistan harekatından sonra teröre karşı yürütülen savaşa meşru bir zemin yaratma çabası içine girilmiştir. 28 Eylül’de toplanan BM Güvenlik Konseyi, ABD tarafından önerilen karar tasarısını kabul ederek uluslararası terörün malî ve lojistik kaynaklarının kurutulmasını hedeflemiştir. 1373 sayılı kararla birlikte terör saldırısından sorumlu olan ya da ona destek veren kişi ve örgütlere sığınak sağlanmaması şart koşulurken teröristlere isteyerek finansman desteği sağlanması da suç haline getirilmiştir. BM’in aldığı bu karar BM Anayasası 7. maddesi kapsamı

316 a.g.e. ss. 56-57.

317 Ergin Yıldızoğlu, Dinazorun Kuyruğu: 11 Eylül ve Yeni Roma, İstanbul: Remzi Kitabevi Yayınları,

2002, s. 138.

318 İbrahim Kaya, “11 Eylül Saldırıları ve Sonrası: Uluslararası Hukukta Askeri Müdahale”,

içerisinde kabul edildiğinden, uygulanması için gerekirse zor kullanılmasına da imkan tanınmıştır. Böylece BM’nin 189 üyesi için bu kurala uymak zorunlu hale gelmiştir.319

BM Güvenlik Konseyi’nden çıkan bu kararın dışında ABD’nin etkin olduğu NATO aracılığıyla da gerekli destek sağlanmıştır. Kuzey Atlantik Antlaşması’nın 5. maddesi ilk defa harekete geçirilmiştir.320 5. madde, saldırıya uğramış herhangi bir NATO üyesinin uygun göreceği şekilde güvenliği yeniden tesis etmek amacıyla diğer NATO müttefiki ülkelerin ona yardım edecekleri ve bu yardıma silahlı kuvvetlerin kullanımının da dahil olduğunu belirtmektedir.321 Bu çerçevede Kosova Savaşı’nda yarım kalan, NATO’yu herhangi bir alanı değil de bir misyonu savunma mekanizmasına dönüştürmeyi amaçlayan ABD girişimi de tamamlanmış oluyordu.322 ABD’nin özellikle Batılı devletlerin birçoğunun desteğini alarak gerçekleştirdiği Afganistan işgalinden sonra, NATO da devreye sokulmuş oldu.

2001 Ekim başında NATO’lu müttefikler, doğrudan NATO’ya ait beş Hava İkaz ve Kontrol Sistemi erken ihbar uçağını Afganistan üzerinde terörizmle mücadele eden aynı tipteki Amerikan uçakları ile yer değiştirmelerini sağlamak için Amerikan hava sahasına gönderilmesine karar vermişlerdir. Bununla beraber, NATO’nun Atlantik Kalıcı Deniz Kuvveti (STANAVFORLAND), bölgede NATO mevcudiyetinin yerleştirilmesi amacıyla dokuz gemilik bir filo konuşlandırmıştır. NATO’nun terör saldırılarının hemen ertesindeki gerek Hava gerekse Deniz Gücü’ne yönelik bu girişimleri sınırlı olarak görülse de ilerleyen dönemlerde NATO’nun

319 Metin Sever, “Şiddet ile Demokrasi…”, ss. 40-41.

320 Timothy Garton Ash, “Afganistan’daki Bu Savaş Niçin Avrupa’nın Haritası’nı Yeniden

Çizdirecek?”, Metin Sever ve Ebru Kılıç (der.), Düşmanını Arayan Savaş, İstanbul: Everest Yayınları, 2001, s. 314.

321 Kuzey Atlantik Antlaşması 5. Madde: Taraflar, Kuzey Amerika’da veya Avrupa’da içlerinden bir

veya daha çoğuna yöneltilecek silahlı saldırının hepsine yöneltilmiş bir saldırı olarak

değerlendirileceği ve eğer böyle bir saldırı olursa BM Yasası’nın 51. Maddesinde tanınan bireysel ya da toplu öz savunma hakkını kullanarak, Kuzey Atlantik bölgesinde güvenliği sağlamak ve korumak için bireysel olarak ve diğerleri ile birlikte silahlı kuvvet kullanımı da dahil olmak üzere gerekli görülen eylemlerde bulunarak saldırıya uğrayan Taraf ya da Taraflara yardımcı olacakları konusunda anlaşmaya varmışlardır. Böylesi herhangi bir saldırı ve bunun sonucu olarak alınan bütün önlemler derhal Güvenlik Konseyi’ne bildirilecektir. Güvenlik Konseyi, uluslararası barış ve güvenliği sağlamak ve korumak için gerekli önlemleri aldığı zaman, bu önlemlere son verilecektir. www.nato.int/docu/other/tr/handbook.pdf (29.04.2009)

ortaya koyduğu girişimler taahhütlerini yerine getirmedeki çabasını göstermektedir.323

2003 Ağustos’unda BM direktifleri doğrultusunda bölgede barış ve güvenliğin sağlanmasına yönelik operasyonlarda bulunan ISAF’ın Afganistan’daki komuta-kontrol kademesi NATO’ya devredilmiştir. ISAF NATO’nun Avrupa- Atlantik alanı dışındaki ilk özel görevidir. ISAF’ın görevi gerçekleştireceği operasyonlarla Afganistan hükümeti ve uluslararası toplumun güvenliğinin sağlanmasına yardım etmek olarak belirlenmiştir. ISAF ayrıca, Afganistan hükümetinin ülkenin tamamında kabul görmesi ve hukuk kuralları altında bağımsız ve adil seçimlerin gerçekleştirilebilmesine yardımcı olacaktı.324

ISAF’ın Afganistan’ın kuzey ve kuzeydoğusunda güvenliğin sağlanmasına yönelik faaliyetleri yanısıra NATO müttefikleri Afganistan’ın kuzey ve batı bölgelerindeki Bölgesel Yeniden Yapılandırma Ekipleri’nin [Provincial Reconstraction Team-PRT] organizasyonunu üstlenerek kuzey ve kuzeydoğu bölgesindeki PRT’lerin genişleme idaresini denetimlerine almışlardır. ISAF komutasındaki asker sayısı 2004 ortalarında 5000’den 6250’ye çıkarılırken NATO taahhütlerini yerine getirmek amacıyla asker ve teçhizat temini için büyük gayret göstermiştir.325

2002 Prag Zirvesi’nde NATO müttefikleri terörizme karşı Ortak Eylem Planı’nı benimsemişlerdir. Akdeniz Diyaloğu ülkelerinin de katıldığı bu plana göre istihbarat paylaşımı ve sınırların güvenliği ön plana çıkarken NATO müttefiklerinin ABD’ye terörle mücadelesinde vermiş oldukları desteğin de devam ettiğini göstermektedir.326 Öte yandan, ABD’nin Irak’a yönelik söylemleri sahip olduğu

uluslararası desteğin sorgulanır hale gelmesine neden olmuştur. ABD’nin

323 Dick Leurdijk, “Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki Kaynakları ve Bölgelerinin NATO’nun

Güvenliğine Etkileri”, Türkiye, NATO ve Avrupa Birliği Perspektifinden Kriz Bölgelerinin

İncelenmesi ve Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri: İkinci Uluslararası Sempozyum Bildirileri (İstanbul 27-28 Mayıs 2004), Ankara: Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, 2004,

s. 51.

324 “NATO in Afghanistan”, http://www.nato.int/issues/afghanistan/040628-factsheet.htm

(19.02.2009)

325 Larry P. Goodson, “Afghanistan in 2004: Electoral Progress and an Opium Boom”, Asian Survey,

vol 45, no: 1, January-February 2005, s. 90.

326 Enver Bozkurt, “NATO’nun Geleceği”,

öncülüğünde yürütülen Irak işgali öncesinde ve sırasında NATO’lu müttefikler arasında su yüzüne çıkan görüş ayrılıkları, NATO alanında ileriki tarihlerde meydana gelebilecek krizlerde sergilenecek tavrın belirlenmesinde benzer zorlukların yaşanabileceğinin de işaretlerini vermiştir.327

Başkan Bush, 2002 Ocak’ında Kongre’de yaptığı konuşmasında KİS’na sahip bazı ülkeleri “şer ekseni” (axis of evil) olarak nitelerken adres olarak İran, Irak, Suriye ve Kuzey Kore’yi göstermiştir. Bush artık Amerikan yönetiminin terör örgütlerinden ziyade bunlarla bağlantıları olan hükümetleri hedef alacağını duyurmuştur.328 Eylül 2002’de ABD’nin Millî Güvenlik Stratejisi başlıklı belge kabul edilmiştir. Belge, özgürlükleri kısıtlayıcı bütün uygulamaların bertaraf edilmesine vurgu yaparak İslam ülkelerini üstü kapalı biçimde “öteki” olarak tanımlamıştır. Belgenin girişinde Bush’un XX. yüzyılda totalitarizm ile özgürlük arasında yaşanan mücadelede özgürlüğün kazandığına işaret etmesi, XXI. yüzyıldaki mücadelenin de resmini çizdiğini göstermektedir.329 Bush’un stratejisinde küresel terörizmi yok etmek, bu amaçla ittifakları güçlendirmek, bölgesel tansiyonları düşürmek ve bunun için diğer devletlerle hareket etmek, KİS ile oluşan tehdidin engellenmesi, kapalı toplumların açılarak demokratik kurumların kurulması gibi sayılan amaçlar kilit unsurları oluşturuyordu.330 Bush Doktrini olarak da bilinen bu belge ile potansiyel tehditleri aktif hale gelmeden yok etmeyi amaçlayan “önleyici saldırı” (preventive strike) konsepti ABD'nin ulusal güvenlik strateji belgelerine girmiştir.331 Belgedeki en can alıcı özellik önleyici müdahale çerçevesinde ABD’nin dünyanın birçok yerine kendi başına müdahale edebileceğini ifade etmesidir. Stratejide belirtildiği üzere ABD herhangi bir ülkenin, KİS’na sahip olmasından şüphe duyması ve/veya küresel terörizme yardım ettiğini düşünmesi gibi nedenlerle

327 Çağrı Erhan, “Küreselleşme Döneminin Tehditleriyle Mücadele”,

http://www.stradigma.com/turkce/haziran2003/06_2003_01.pdf (25.01.2009)

328 Arı, Irak, İran ve ABD… s. 499.

329 Kenan Dağcı, “ABD’nin Yeni Güvenlik Yaklaşımı ve Terörizm”, Avrasya Dosyası, Cilt: 12, Sayı:

3, 2006, s. 79.

330 Onay, Neden Irak? Küresel… ss. 20-21, Beril Dedeoğlu, “ABD’nin 21. Yüzyıl Stratejisi ve Olası

Küresel Etkileri”, 2023 Dergisi, sayı: 19, 15 Kasım 2002, ss. 30-31.

331 Birol Akgün, “Irak Savaşı’nın Türk İç Politikası Üzerine Muhtemel Etkileri”,

bu ülkeye müdahale edebilecektir. ABD’nin BM Şartı’nın 51. maddesini332 zorlayarak önleyici müdahale kavramını benimsemesi, uluslararası hukuka açıkça aykırılık teşkil etmektedir.333 Bu girişim uluslararası kamu düzenini zedeleyecek

gelişmelere neden olabilecek nitelikte olup BM’nin de devre dışı bırakılması anlamına gelmektedir. BM Şartı’na göre, herhangi bir ülke güvenliğini tehdit eden olaylarla karşı karşıya kalırsa öncelikle ekonomik, diplomatik ilişkilerin kesilmesi gibi barışçıl çözüm yollarının denenmesi gerekirken doğrudan güç kullanımını seçen ülkelerin eylemleri terörle mücadele iddiasına dayansa bile yeni terör eylemlerinin ortaya çıkmasına neden olabilirler.334

ABD, Irak’ın KİS’nı bulundurduğu, komşu ülkelere karşı tehdit oluşturduğu, sivil halkı katlettiği ve Irak’ta demokratik rejimin kurulması gerektiği gibi gerekçelerle 2003 Mart’ında Irak’ı işgal etmiştir.335 Bu gerekçeler dünya kamuoyunu tatmin etmekten uzak olduğu gibi, NATO’lu müttefikler arasında da kabul görmemiştir. Özellikle Fransa’nın öncülüğünde Almanya, Belçika ve Lüksemburg gibi AB üyesi devletler, karşı çıkışlarını NATO ve BM gibi uluslararası örgütler aracılığıyla da yürütmüşlerdir.336 Fransa-Almanya birlikteliğine 11 Eylül olaylarından sonra ABD’ye desteğini açıklamış olan RF da katılmıştır. Bu üçlü sadece Irak işgalinde değil Ortadoğu, Bakanlar ve Güney Kafkasya konularında da ABD’ye karşı NATO, BM ve AB Konseyi platformlarında birlikte hareket