• Sonuç bulunamadı

NATO İçerisinde Türkiye’nin Rolü

II. Dünya Savaşı sona erdiğinde uluslararası alanda ortaya çıkan büyük güçler ABD ve SSCB idi. Bir anlamda bu iki süper gücün galibiyeti ile sonuçlanan savaş sonrası birçok sömürge altındaki ulus da bağımsızlığına kavuştu. Bu uluslardan bazıları, ekonomik, teknik ve askerî yardım anlaşmaları ile ABD’nin, bir kısmı da yine aynı türden anlaşmalarla SSCB’nin yörüngesine girdi. NATO zemininin de oluşturulduğu bu dönemde Stalin’in talepleri Türkiye’yi arayışlara itmiştir.355 Çarlık Rusya’sından bu yana Boğazlar üzerinde hakimiyet amaçları bulunan Ruslar II. Dünya Savaşı sonrasında bu amaçlarını gerçekleştirmek için daha Postdam Konferansında Montreux Antlaşmasının feshedilerek Boğazlarda güvenliğin Türkiye ve SSCB tarafından sağlanması ve Sovyet askerî üslerinin kurulması taleplerini dile getirmişlerdir. Bu talep kabul edilmeyerek konunun taraf ülkeler ile Türkiye arasında gerçekleştirilecek ikili görüşmeler yoluyla çözülmesi kararına varılmıştır.356

Sovyetlerin Türkiye üzerindeki artan baskısı genç Cumhuriyeti Batı ekseni ve NATO’ya yaklaştırmıştır.

Türkiye’nin NATO’ya üye olmak amacıyla yürüttüğü bütün faaliyetler başlangıcından itibaren Sovyetler Birliği tarafından engellenmeye çalışılmıştır. Türkiye’nin NATO’ya resmen davet edilmesiyle, Sovyet yöneticileri Türkiye’yi açıktan tehdit etmişlerdir. Üst üste verilen notalarla resmen Türkiye’nin NATO’ya girişi önlenmeye çalışılmıştır. Bunun en önemli nedeni Türkiye’nin demokratik

355 Bilbilik, NATO, İstanbul Zirvesi… ss. 99-100. 356 Tellal, “SSCB’yle…”, s. 503.

rejime geçtikten sonra NATO’ya da dahil olmasıyla kaybedileceği gerçeğini anlamalarıdır.357

25 Haziran 1950’de Kore Savaşı’nın başlaması, Avrupa’da komünizmin yayılmasından duyulan endişeleri arttırmıştı. SSCB ve komünizmin yayılmasından duyulan korku Avrupa’yı yeni silahlanma ve savunma arayışına iterken Avrupa’nın savunması için özellikle Almanya’nın silahlandırılması gerekiyordu. Fransa, Almanya’nın silahlandırılmasına karşı çıksa da ABD’nin Batı Avrupa’ya verilecek kredi yardımlarıyla Almanya’nın silahlanması arasında bağlantı kurması, Fransa’nın geri adım atmasına neden olmuştur.358 Kore Savaşı’nın başlamasından kısa bir süre sonra BM Güvenlik Konseyi Kuzey Kore’yi Güney Kore’ye saldırmakla suçlayarak Kuzey Kore’ye karşı askerî ve ekonomik yaptırımlar uygulamaya başladığında tüm üye ülkelere Güney Kore Cumhuriyeti’ne yardım çağrısında bulunmuştur. BM’den gelen bu talep karşısında, Türkiye derhal harekete geçerek olumlu cevabını açıklamıştır. Dönemin Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü bu talebe yönelik 25 Temmuz 1950’de BM Genel Sekreteri Trygue’ye gönderdiği cevabî telgrafında, Türk Hükümeti’nin Kore’ye 4500 kişilik bir askerî birlik göndermeye karar verdiğini bildirmiştir. Bu karar ile Türkiye’nin Kore Savaşı’na katılması cumhuriyet tarihinde istisnaî bir durum olmuştur. Türkiye, sınırları dışındaki ilk askerî müdahale kararı ile Batı safında yer alarak “kızıl tehlike”ye karşı ortaklaşa güvenlik mekanizmasının işletilmesini amaçlıyordu.359

Dış politika alanında aktif ve Batı yanlısı bir politika izleyen Adnan Menderes hükümeti, NATO’ya girerek Batı Bloğuna tamamen entegre olma amacındaydı. ABD ve İngiltere, Kore Savaşı’nı büyük bir fırsat görüp Batı Bloğuna gerekli desteği vermede tereddüt etmeyen Türkiye’nin NATO üyeliğinin de facto olarak Ortadoğu’yu da kapsamasını istiyorlardı. Ortadoğu’nun Sovyet tehdidine açık olması, Arap milliyetçiliğinin gelişmesi ve bölgenin sahip olduğu zengin enerji

357 Mehmet Saray, Sovyet Tehdidi Karşısında Türkiye’nin NATO’ya Girişi III. Cumhurbaşkanı Celal

Bayar’ın Hatıraları ve Belgeler, Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk

Araştırma Merkezi, 2000, s. 135.

358 İrfan Kaya Ülger, “Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasının Arkaplanı, Oluşumu ve Temel

Anlaşmazlık Konuları”, Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Ankara: Seçkin Yayınları, 2002, s. 93.

kaynakları ABD önderliğindeki Batının ilgisini Ortadoğu’ya yönelten sebeplerdi. Bu çerçevede Ortadoğu’da önemli bir aktör olan Türkiye’nin NATO’ya alınması, ABD ve İngiltere’nin çıkarlarına olumlu katkı sağlayacaktı. Bu bilinçle hareket eden ABD ve İngiltere arasında Türkiye’nin NATO üyeliğine yönelik çıkan anlaşmazlık, İngiltere’nin Türkiye'nin NATO üyeliğini kendi projelerinin içinde yer alması şartına bağlamasıydı. ABD’nin İngiltere’yi ikna etmesindeki en önemli etken Ortadoğu’da önemli bir aktör olan Türkiye’nin NATO’ya bölgede sağlayacağı faydaydı. Nitekim Türk Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü’nün Meclis’te yaptığı açıklamada “...Türkiye Atlantik Paktı’na ilhak edince, Orta Şark’ta bize düşen rolü müessir bir surette ifa ve gerekli tedbirleri müştereken ittihaz için ilgililerle derhal müzakereye girmeye amade olacaktır.” sözleri bu yaklaşımı teyit eder nitelikteydi.360 Kore Savaşına katılımı ile Türkiye’nin NATO üyeliğinin gerçekleşmesi arasında kuvvetli bir neden-sonuç ilişkisi olduğu düşünülse de, özellikle ABD’nin politik çıkarları göz önünde bulundurulduğunda Türkiye Kore’ye gitmeseydi bile NATO’ya dahil olacağına yönelik göstergeler oldukça belirgindir. ABD için, Sovyet taleplerine karşın kendi realist politikasının bir gereği olarak Ortadoğu’daki çıkarlarının korunmasında, mihenktaşı olarak gördüğü Türkiye’nin Sovyetleri çevreleme politikası dışında bırakılması düşünülemezdi. Bu bağlamda, Kore Savaşı’na katılmak Türkiye için iyi bir zamanlama olurken NATO’ya üyeliğini hızlandırmış ve Türkiye 1952’de NATO’ya dahil olmuştur.361

Türkiye’nin NATO üyeliği Sovyetler Birliği’ni son derece rahatsız etmiştir. SSCB, bir taraftan Batı ile arası açılan Mısır’la işbirliğini kuvvetlendirirken diğer taraftan da Suriye ile ilişkilerini sıklaştırmıştır. Türkiye’nin Suriye’yi tehdit ettiği gerekçesiyle bu ülkeye askerî ve ekonomik yardımlarda bulunan Sovyetlerin bütün bu faaliyetlerinde Türkiye adına en önemli gelişme Irak ve Suriye gibi iki komşu ülkeye Sovyetlerin Türkiye’ye yönelik konuşlandırdığı füzeler olmuştur. Buradaki amaç, Kafkaslardaki askerî gücü ile birlikte Suriye ve Irak’taki üsleriyle Türkiye’nin NATO emrindeki üslerini çapraz ateş altında tutmaktı. SSCB, ayrıca, Suriye ve

360 Ramazan Gözen, “Türkiye’nin Ortadoğu Politikası: Gelişimi ve Etkenleri”,

http://strateji.cukurova.edu.tr/ORTA_DOGU/04.htm (04.02.2009)

361 Burcu Bostanoğlu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası: Kuram ve Siyasa, Ankara: İmge Kitabevi,

Irak’taki Baas Partilerini destekleyerek Türkiye’ye karşı düşman tavırlar sergilemelerini sağlamıştır.362 Sovyetlerin bu girişimleri sonrası Türkiye, 1960’a

kadar ABD ile bir dizi ikili andlaşmalar imzalamıştır. 1954’te imzalanan Askerî Kolaylıklar Andlaşması ile de ABD üsleri ve askerî personeli Türkiye’nin denetimi dışında büyük olanaklara kavuşmuştur.363 Dönemin Başbakanı Adnan Menderes’in Batı sempatisi Türk dış politikasına yansımış, NATO’ya katılım ve ABD ile imzalanan ikili anlaşmalar, Soğuk Savaş döneminde Türkiye’nin yönünü tamamıyla Batı’ya çevirdiğini ve geleceğini de Batı ile şekillendireceğini açıkça göstermiştir.

Türkiye’nin NATO’ya üyeliği dönemin atmosferinde önemli getiriler sağlamıştır. Marshall Planı ve Truman Doktrini çerçevesinde başlayan Amerikan yardımı 1948’den Türkiye’nin NATO’ya alındığı döneme kadar artarak devam etse de, esas büyük çaplı Amerikan ve NATO yardımı üyelikten sonra gerçekleşmiştir. Türkiye’nin NATO üyesi olduğu 18 Şubat 1952 tarihinden itibaren her yıl Türk ordusunun ihtiyacına göre değişen rakamlarda önemli yardımlar gerçekleştirilmiş, 1970’lerin başına gelindiğinde Amerika’nın Türkiye’ye yaptığı askerî ve ekonomik yardım beş milyar $’ı aşmıştır. Bu yardım sadece askerî boyutlu olmayıp aynı zamanda ekonomik anlamda da Türkiye önemli destek elde etmiştir. ABD Türkiye’ye 1971’e kadar 1,208 milyar $’ı hibe olmak üzere 2,727 milyar $ yardımda bulunmuştur.364

Türkiye-ABD ve dolayısıyla Türkiye-NATO ilişkilerinin bozulduğu dönem ise, Türkiye’nin Kıbrıs harekatından sonra olmuştur. Türkiye’nin sert ikazlarına rağmen adayı Yunanistan’a ilhak amacından vazgeçmeyen Rumlar ve Yunanlıların Kıbrıs’taki Türk toplumunu katletmeye başlaması üzerine Türkiye, Londra ve Zürih Antlaşmalarıyla edindiği garantörlük yetkisine dayanarak 20-22 Temmuz 1974’de adaya harekat düzenlemiş Kıbrıs’ın kuzeyini kontrol altına almıştır. Türkiye’nin bu girişimi ABD ve NATO üyesi ülkeler tarafından eleştirilerek Türkiye’nin Kıbrıs’tan kademeli olarak çekilmesi talep edilmiştir. Türkiye’nin bu talebi reddetmesi üzerine ABD ve NATO üyesi ülkeler Türkiye’ye karşı ekonomik ve askerî anlamda ağır bir

362 Saray, Sovyet Tehdidi Karşısında… ss. 146-147.

363 Nevin Yurdsever Ateş, “Cumhuriyet Dönemi Türk Dış Politikası ve Hükümet Programları”, İdris

Bal (der.), 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2004, s. 38.

ambargo uygulamaya başlamışlardır. Ambargo 1978 yılında büyük ölçüde kaldırılsa da bu süreç Türk halkının Batı’ya yönelik düşüncelerini derinden sarsmış, Batı karşıtı büyük tepkilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. İlişkilerin tamamıyla gerildiği bu dönemde SSCB bu fırsatı değerlendirip Türkiye’ye yakınlaşmıştır.365

1980’ler Türk-Amerikan ilişkileri açısından en iyi dönem olmuştur. Özal hükümetleri, ABD’ye özel önem vererek ABD ile ilişkileri askerî-stratejik konular yanında ekonomik anlamda da bir noktaya getirmek için çabalamıştır. Bu dönemde ABD’nin İran-Irak ve Körfez Savaşı’ndaki politikalarına tam destek verilmiştir.366 ABD yönetimi de Türkiye’ye sadece diplomatik ve askerî destek vermekle kalmamış ekonomik yardımlarını da artırmıştır. Türkiye’yi kurtarma operasyonu çerçevesinde ABD, Almanya ve diğer IMF ülkeleri tarafından çeşitli ekonomik yardımlar yapılmıştır.367

Yukarıda ifade edildiği gibi Kıbrıs konusunda büyük gerginlikler yaşansa ve Türkiye’ye karşı ağır ambargolar uygulansa da NATO üyeliğinin Türkiye’ye sağladığı faydalardan birisi de Kıbrıs konusu ve Yunanistan’la ilgili olmuştur. Türkiye NATO üyesi olmasaydı ABD, Kıbrıs konusunda Türkiye’yi çok daha fazla sıkıştırabilirdi. Ayrıca, Türkiye’nin NATO dışında kalması Yunanistan’ın elini Kıbrıs konusunda Türkiye’ye karşı güçlendirirdi.368

Türkiye’nin 1980’lerde ABD ile yakınlaşması önemli bir avantaj sunarken NATO ile ilişkiler önemli ölçüde düzelse de yine de anlaşmazlıklar yaşanmıştır. Bu dönemde Türkiye ile NATO arasındaki en önemli sorun, ABD başta olmak üzere NATO’lu müttefiklerin Türkiye’nin ek nükleer yükümlülük alması gerektiği yönündeki baskıları ve Türkiye’nin buna yanaşmaması olmuştur. Türkiye’ye yönelik savaş uçaklarının nükleer kapasitelerinin ve Türkiye’de bulunan nükleer savaş başlığı sayısının arttırılması ile ilgili talepler Türkiye’nin Sovyet tepkisini çekmek istememesi nedeniyle kabul edilmemiştir. Ayrıca NATO eski Başkomutanı Rogers’ın 29 Kasım 1987’de Hürriyet Gazetesi’ndeki mülakatında Anadolu bir Sovyet

365 a.g.e. ss. 162-163.

366 Ramazan Gözen, “Türk-Amerikan İlişkileri ve Türk Demokrasisi: Realist Bağlantı”, Şaban H.

Çalış, İhsan D. Dağı, Ramazan Gözen (der.), Türkiye’nin Dış Politika Gündemi: Kimlik, Demokrasi,

Güvenlik, Ankara: Liberte Yayınları, 2001, s. 95.

367 a.g.m. ss. 94-95.

saldırısına uğrarsa, bazı Kuzey Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye yardıma gelip gelmeyecekleri konusunda tereddütleri bulunduğunu belirtmesi ve buna benzer çeşitli gelişmeler Türkiye’nin NATO’ya duyduğu güvenin olumsuz etkilenmesine neden olmuştur.369

Türkiye’nin Sovyet tehdidini çok yakından hissettiği dönemde, NATO üyeliği Türkiye’ye önemli getiriler sağlarken dezavantajları da olmuştur. Soğuk Savaş döneminde ABD ile yapılan ikili anlaşmalar, alınan askerî yardımlar ile ABD’li uzmanların Türk ordusunun yapılandırılmasında yoğun olarak rol almaları Türkiye’yi askeri açıdan ABD’ye aşırı derecede bağımlı hale getirmiştir. Türkiye bunun sıkıntısını özellikle Kıbrıs Harekatı’ndan sonra kendisine uygulanan ambargo sırasında yaşamıştır.370 Türkiye’nin yaşadığı olumsuzluklardan birisi de 1960’da yaşanan U-2 krizidir. ABD’ye ait U-2 casus uçağının İncirlik Üssünden havalandıktan sonra SSSB tarafından kendi topraklarında casus uçuşu yaparken düşürülmesi Türkiye’yi SSCB ile karşı karşıya getirmiştir. Türkiye, bu olay sonrası hiçbir ABD uçağına Sovyet topraklarında uçuş izni verilmediğini bildirirken SSCB de Türkiye’ye verdiği notada bu uçuşların sürdürülmesi halinde gerekli önlemlerin alınacağını ifade etmiştir. Türkiye kriz sonrası, ABD’ye açtığı üslerinin Türkiye’nin bilgisi dışında farklı amaçlarla kullandığını görmüştür.371

Soğuk Savaş sonrası dönemde yeni tehdit algılamalarına karşı politikalar yürütmeye başlayan ABD ve NATO’nun konsept güncellemesi, Türkiye-ABD ve Türkiye-NATO ilişkilerinin de yeniden şekillenmesine neden olmuştur. Soğuk Savaş sonrasında Doğu Avrupa’da yeniden şekillenen politik coğrafyaya bağlı olarak ortaya çıkan belirsiz ve istikrarsız ortamda Avrupa’da ve kalıcı ve yeni bir güvenlik mimarisinin oluşturulması gerekliydi.372 Bu bağlamda, NATO’da AGSK

yapılandırılmaya çalışılırken AB bünyesinde de ilk olarak ODGP ortaya konularak bu doğrultuda AGSP’nin Avrupa’da geliştirilmesi amaçlanmıştır. Soğuk Savaş sonrası Türkiye-NATO ilişkilerini belirleyen en önemli konuların başında da Avrupa’da yapılandırılması planlanan bu güvenlik mekanizmaları gelmektedir.

369 Uzgel, “ABD ve NATO’yla…”, ss. 70-73. 370 Uslu, Türk-Amerikan İlişkileri… s. 100. 371 Tellal, “SSCB’yle…”, ss. 516-517.

Türkiye, bu süreçte bir taraftan NATO ile AB arasındaki işbirliğini destekleyen bir politika izlerken diğer yandan da kendi ulusal çıkarlarını azamî ölçüde korumaya özen göstermiştir. Türkiye en başından beri AB’nin NATO imkan ve yeteneklerini kullanarak kurmayı planladığı Avrupa Ordusu yapılanmasını desteklerken aynı zamanda AB üyesi olmayan NATO’lu müttefiklerin güvenlik çıkarlarının korunması için gerekli düzenlemelerin yapılması gerektiğini belirtmiştir. Bu bağlamda, 1999 NATO Washington Zirvesinde Türkiye’nin beklentileri karşılanmış olsa da daha sonra gerçekleştirilen AB Zirvelerinde bu düzenlemelerden geriye dönük adımlar atılmıştır.373 Türkiye bu Zirvede BAB’a üye olup AB’ye üye olmayan ülkelerin AB bünyesinde yürütülecek operasyonlara tam katlımı konusunda aldığı güvencelerden uzak bir konuma düşmüş olsa da NATO müttefiki olması nedeniyle çeşitli haklar edinmişti. AB bünyesinde gerçekleştirilen NATO’nun dahil olmadığı ancak imkân ve yeteneklerinin kullanıldığı operasyonlarda AB üyesi olmayan NATO’lu müttefikler, bu operasyonlara lojistik-askerî destek vermek zorunda kalabilecekler fakat karar alma mekanizmasında yer alamayacaklardı. NATO imkân ve yeteneklerin kullanılabilmesi için NATO içerisinde oybirliği ile karar alınması gerekiyordu. Türkiye, Avrupa Acil Müdahale Gücü’ne vermeyi taahhüt ettiği 5000 askerlik desteğine karşılık AB operasyonlarının karar alma sürecine de dahil olma talebi reddedilince NATO imkân ve yeteneklerinin AB tarafından NATO’nun dahil olmadığı operasyonlarda kullanımını reddetmiştir.374 AB, bu operasyonları gerçekleştirebilecek yeterli askerî gücünün olmaması nedeniyle NATO’ya bağımlıydı. Bu durum isteklerini AB’ye kabul ettirebilmesi hususunda Türkiye’ye avantaj sağlıyordu.375 Bu bağlamda, Türkiye’nin itirazı AGSP’nın karar

mekanizmalarında yer alarak daha önce BAB ile sahip olduğu avantajlı konumunu kaybetmek istememesidir. Türkiye’nin vetosundan sonra gerçekleşen AB’nin Helsinki, Feira ve Nice Zirveleri’nde de Türkiye’yi tatmin edecek kararlar alınmaması üzerine Türkiye de geri adım atmayınca bu kriz çözülememiştir. Türkiye, bu tutumuyla Balkanları Avrupa’nın kontrolüne devretmek zorunda kalıyor olsa da,

373 “AGSP’de Ankara’nın Haklılığı Kanıtlandı, NATO ile AB Arasında Rekabet Olmamalı”,

Türkiye’nin NATO Temsilcisi Onur Öymen’in A.A’ya Demeci, http://www.onuroymen.com/docs/mulakat1.doc (05.02.2009)

374 Ülkü Demirdöğen, “Avrupa Ordusuna…”, ss. 53-54.

AB’nin NATO imkân ve yeteneklerine duyduğu ihtiyaç nedeniyle AB’ni Türkiye’nin istekleri doğrultusunda adım atmaya zorlama kozunu iyi değerlendiriyordu.376 Uzun

süre devam eden bu kriz, ABD ve İngiltere’nin yürüttüğü yoğun çabalar sonucunda Türkiye ile AB arasında 2 Aralık 2001’de “Ankara Mutabakatı” adıyla anılan uzlaşmanın sağlanmasıyla atlatılabilmiştir. Varılan bu mutabakat ile Türkiye ısrarla direttiği Acil Müdahale Gücü’nün tüm karar mekanizmalarında yer alma isteğinden vazgeçmiş olsa da Türkiye’nin beklentileri önemli ölçüde karşılanmış oldu. Bu noktada Türkiye’nin elde etmiş olduğu en önemli kazanç, kurulması planlanan Avrupa Acil Müdahale Gücü’nün NATO’lu müttefikler arasındaki sorunlara karışmayacağı kararının kabul edilmesiyle Türkiye ile Yunanistan arasındaki Kıbrıs ve Ege ile ilgili sorunların Avrupa Acil Müdahale Gücü’nün dışında tutulması olmuştur.377 Türkiye’nin elde ettiği bir diğer kazanç ise, kurulması planlanan Acil Müdahale Gücü kullanılarak Türkiye’nin yakın çevresinde operasyon düzenlediği zaman, Türkiye’nin bu operasyonun karar mekanizmasında yer alacak olmasıydı. Ayrıca Acil Müdahale Gücü, NATO’nun imkan ve yeteneklerinin tümünden otomatikman yararlanamayacaktı. Bu bağlamda AB, NATO’nun stratejik olmayan imkan ve yeteneklerinden otomatikman yararlanabilecek fakat stratejik olanlardan ise NATO’da gerçekleşecek oylama ile faydalanabilecekti. NATO’da kararların oybirliği ile alınması, bu noktada Türkiye’ye elindeki veto hakkı avantajını kullanma kozunu vermektedir. Bakıldığı zaman Ankara Mutabakatı ile her ne kadar Türkiye Acil Mücadele Gücü’nün tüm karar mekanizmalarında yer alma isteğinden taviz verse de kararların çoğu Türkiye’nin istediği doğrultuda alınmıştır.378

AB Türkiye’nin ancak AB’ye tam üyeliği gerçekleştiği zaman AGSP’nin bütün karar mekanizmalarında söz sahibi olabileceğini öne sürmektedir. Birlik, Türkiye’nin üyeliğinin ancak uzun dönemde söz konusu olabileceğini planlarken Türkiye’nin AGSP karar alma mekanizmalarının tümüne dâhil edilerek üyelik sürecinin daha kısa sürede gerçekleşmesi adına Türkiye’nin eline koz vermek istememektedir. ABD, Pasifikte yaşanan yeni gelişmeler nedeniyle askerî gücünün

376 Kader Özlem, “Avrupa’da Güvenlik Politikalarının Oluşum Süreci ve NATO-AB-Türkiye İlişkileri

Açısından Analizi”, http://www.turksam.org/tr/yazdir699.html (05.02.2009)

377 Demirdöğen, “Avrupa Ordusuna…”, s. 57. 378 a.g.m. s. 58.

bir kısmını buraya kaydırma ve RF’na yönelik tavrını sürdürme isteği nedeniyle Türkiye’yi yanında sıkı müttefiki olarak görmek istemektedir. AB ise NATO’daki ABD hegemonyasından kurtulmayı amaçlamaktadır. Türkiye’nin ABD ekseninde hareket eden bir ülke olması nedeniyle AGSP’nın karar mekanizmalarına alınmasına karşı çıkmaktadır.379 Türkiye’nin AGSP’nın karar mekanizmalarına alınabilmesi için gereken tek çözüm yolu yakın gelecekte gerçekleşmesi zor görünse de Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğinin gerçekleştirilmesidir.380

Türkiye, NATO’ya girdiği günden bu yana SSCB ile doğrudan sınırı sayesinde NATO’nun Varşova Paktı’nı caydırma ve durdurma görevine çok önemli katkılarda bulunmuştur. Dinî ve etnik ayrılıkların sıcak çatışmalara dönüştüğü Soğuk Savaş sonrası dönemde, başta Avrupa olmak üzere Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu üçgeninde Türkiye’nin NATO’daki önemi daha da artmıştır.381

Batı’yı tehdit eden uyuşturucu trafiğini, radikal dinci akımların ortaya çıkardığı sorunları önleme ve NATO liderliğindeki BİO faaliyetlerinde Türkiye kilit rol oynamaktadır. Türkiye, Batıya adapte ve entegre olma çabasındaki ülkelere NATO tecrübelerini her fırsatta aktarmakta, bölgesel barış ortamının ve istikrarın sağlanmasına yönelik girişimlerini sürdürmektedir. Balkanlar’daki barış gücü çalışmaları, BİO eğitim merkezinin Türkiye’de oluşturulması çabaları ve RF ile ilişkilerin geliştirilmesi gayretleri bu bağlamda verilebilecek önemli örneklerdir.382 Gerek Kafkasya gerekse Ortadoğu ile tarihî, etnik, kültürel ve coğrafî bağları bulunması nedeniyle kalıcı barış ve istikrarın sağlanabilmesi adına her iki bölgede de Türkiye’ye ihtiyaç duyulmaktadır.383

11 Eylül saldırıları Türkiye’nin İslam dünyasına karşı olan “model”