• Sonuç bulunamadı

Soğuk Savaş sonrası Avrupa güvenliğinde üç önemli aktör ön plana çıkmıştır: Yeni dönemde misyonunu ve işlevini güncelleyen NATO, küresel boyutta tekil hegemon güç haline gelen ABD ve siyasî ve parasal birliğin sağlanması ile bütünleşmesini derinleştiren AB. Avrupa’da istikrarın, güvenliğin ve kalıcı barışın tesis edilebilmesinde bu üç aktörün aralarındaki ilişkiler ve işbirliği elbette büyük önem arzetmektedir. ABD’nin, Avrupa güvenliğinde yükümlendiği sorumlulukları NATO bünyesinde yerine getirmesi nedeniyle NATO-AB ilişkilerinin seyrinin belirlenmesinde ABD’nin etkisi belirgindir. Bu nedenle NATO-AB ilişkilerini ABD- AB ilişkileri olarak görmek çok da yanlış olmaz.

Soğuk Savaş’ın bitişinden günümüze Avrupa’nın daha önce hiç olmadığı kadar güvende olduğu görülmektedir. Avrupalıların ABD olmaksızın kıtanın güvenliğini sağlayabilecekleri düşünülse bile ABD’yi gözardı etmeyi istemeyecekleri ortadadır. Bunda AB’nin karar alma mekanizmalarındaki yavaşlık, istihbaratı ve askerî yapısı ile kendine ait ciddi bir güce sahip olmasının sanılandan çok daha uzun bir süre alacağı önemli etkenlerdir. Diğer taraftan AB ülkeleri ile ABD arasında askerî kapasite anlamında ABD lehine büyük güç farklılıkları bulunmaktadır. AB ülkeleri toplamda global ölçekte çok daha fazla taahhüde girmiş ABD’nin harcadığının ancak üçte ikisi kadar para harcamaktadırlar. Teknolojik olarak da halen ABD kapasitesinin gerisinde bulunmaktadırlar. ABD’nin küresel ölçekte operasyonlara yönelmesi akılcı bir pazarlık olarak görünse de, uzun vadede AB ve ABD arasında mevcut olan farklı çıkar algılamalarını daha da derinleştirmektedir. ABD’nin AB’ye yönelik endişesi Birliğin askerî kapasite bağlamında kendisine rakip olabilecek seviyeye ulaşmasıdır. Böylece AB bunu siyasî alana da taşıyıp daha etkin hale gelebilecektir.153

Yeni Dünya Düzeni ile ABD, NATO içerisinde daha da güçlenmiş, Yugoslavya müdahalesi ile de ABD askerî gücü Avrupa’ya daha kuvvetli bir şekilde yerleşmiştir. ABD’nin Avrupa’da yaklaşık 100 bin kişilik uzay ordusu vasıtasıyla elinde tuttuğu güç, Avrupa’da NATO tarzı bir ittifakın gerçekleştirilmesi ile oluşacak

153 Şanlı Bahadır Koç, “AB-ABD İlişkilerinde Metal Yorgunluğu”, Stratejik Analiz: Asam Yayınları,

güçten kıyaslanmayacak oranda fazladır. Önümüzdeki dönemde Avrupalıların böyle bir güvenlik ittifakını kurma iradeleri de pek ortada gözükmemektedir.154

ABD’nin Avrupa çıkarlarını yeterince gözetmediğini düşünen AB doğrudan sorumluluk üstlenerek Avrupa güvenliğinin korunması amacıyla bazı yeni önlem ve mekanizmaların geliştirilmesi çabası içine girmiştir.155 ABD, Avrupa’da önemli bir güç olma konumunu devam ettirme isteği ve bu yönde de özellikle İngiltere ve bazı yeni AB üyelerinin desteğini alması ile AB’nin entegrasyon projesini desteklemektedir. Avrupa’da düzenleyici güç olma niteliğini koruyan ABD; AB içi güç dengesi, çatışma ve krizleri etkileme kapasite ve becerisiyle AB bütünleşmesini biçimlendirmeyi sürdürmektedir. Bu durum AB’nin Avrupa’da bağımsız bir siyasal aktör olma arzusunu sınırlamaktadır. Fakat AB’nin kendi içerisinde tam bir bütünlük oluşturamaması nedeniyle Avrupa’da ABD’nin ikame edilmesi zor görünmektedir. Özellikle Fransa ve Almanya’nın gelecekte birbirlerine karşı nasıl bir tutum takınacaklarının kestirilememesi ve İngiltere’nin de geleceğini daha çok Avrupa-dışı güçlerle işbirliğinde görmesi, ABD’nin AB içinde etkisini sürdürmesini mümkün kılmaktadır.156

AB ve NATO’nun girişimleri ile ortaya konulan ODGP, AGSK ve AGSP aynı zamanda Avrupa bütünleşmesinin global düzeydeki etkisini de arttıracak gelişmelerdir. AB’nin dış politikada ortak hareket etmesi ve savunma konusunda inisiyatif sahibi olması, uluslararası alandaki etkisini de arttırmasını sağlayacaktır. Gerek AGSK, gerekse AGSP’nin işlevinin sürdürülebilmesinde en önemli unsur Fransa, Almanya ve İngiltere’nin izleyeceği politikalardır. Fransa Almanya’yı savunmaya kısıtlı bütçe ayırdığı gerekçesiyle eleştirmekte ve AB’nin Avrupa güvenliğinde inisiyatifi ele alması gerektiğini düşünmektedir. Fransa; AGSK’nın NATO bünyesinde olması ve ABD’nin etkisinde kalması nedeniyle, AB’nin kendi bünyesinde ABD’nin etkisi olmaksızın otonom bir AGSP oluşturması gerektiğini savunmaktadır. Fakat AB’nin bunu gerekleştirebilecek askerî güce sahip olmadığı da ortadadır. Bunun için gözlem, komuta ve stratejik ulaştırmada Avrupa’nın

154 Erol Bilbilik, NATO, İstanbul Zirvesi ve Geniş Ortadoğu Stratejisi, İstanbul: Otopsi Yayınları, 1.

Basım, 2004, ss. 64-65.

155 Hakkı Büyükbaş, “Avrupa Güvenlik Strateji Belgesi ve Türkiye”, Ankara Üniversitesi SBF

Dergisi, Cilt: 61, Sayı: 1, 2006, s. 39.

NATO’dan ayrı bir askerî yapılanmaya gitmesi gereklidir.157 Fransa, 1990’lı yıllara kadar De Gaulle’cü politika eğilimiyle hareket ederek sadece Avrupalı devletlerin söz sahibi olduğu Avrupa güvenlik mekanizmalarının oluşturulmasını isterken 1990’larda uluslararası sistemin değişen yapısı ile NATO’nun Avrupa güvenliği için halen büyük önem taşıdığının ve NATO’ya duyulan ihtiyacın Avrupa genelinde kabul edilmesiyle bu katı tutumundan vazgeçmeye başlamıştır. Fransa, NATO ile bağlarını koparmayı göz alamamaktadır. Hatta NATO ile ilişkilerini geliştirme amaçlı politikalar izlemeye başlayıp NATO’nun askeri kanadına dönüş hazırlıkları içine girmiştir. Irak Savaşı, Fransa’nın NATO’ya yönelik geleneksel şüpheci düşüncelerinin tekrar ortaya çıkışını tetiklese de Fransa’nın otonom Avrupa özlemini akılda tutmak kaydıyla, NATO’yla yakınlaşma düşüncesini çok fazla etkilememiştir. Nitekim 2009 Nisan’ında gerçekleşen Strasbourg-Kehl Zirvesi’nde Fransa’nın NATO’nun Askerî Kanadına dönüşü gerçekleşmiştir.158 Fransa’nın amacı, AB otonomisinde güçlü bir güvenlik mekanizmasının gerçekleştirilmesine mevcut uluslararası sistemin getirilerinin göz ardı edilmeden ulaşılmasıdır.

İngiltere ve Almanya’nın ise AGSP konusunda ayrıldıkları noktalar bulunmaktadır. Yakın zamana kadar Avrupa savunmansının AB içerisinde tartışılmasına karşı olan İngiltere, ODGP ve AGSP’ye ilişkin tutumunda son yıllarda önemli değişiklikler olsa da AB’nin hem bölgesel hem de global ölçekteki faaliyetlerini ABD ile birlikte yürütmesi ve NATO'nun zayıflatılmadan Avrupa savunmasında daha aktif bir rol oynaması gerektiği görüşündedir. Almanya ise AB’nin güvenlikle ilgili rolünü daha bölgesel düzeyde düşünürken ODGP ve AGSP’nin Avrupa’nın kendi güvenlik sorunları ile ilgili yapılanmalar olduğunu vurgulamaktadır. Bununla beraber, Almanya’ya göre AGSP, NATO’ya rakip olarak görülmeyip yürütülecek işbirliği ile NATO’yu güçlendirecek bir mekanizma olarak düşünülmelidir. Almanya’nın AB içindeki savunma konularında bir “Avrupa Savunma Kimliği” tanımlanmasına sıcak bakması, Fransa’nın bağımsız bir Avrupa güvenlik kimliği talebini karşılayacak düzeyde olsa da temel sorun Almanya’nın

157 Kamer Kasım, “NATO’ya ve ABD-AB İlişkilerine Etkisi Bakımından Ortak Avrupa Dış ve

Güvenlik Politikası”, Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 2, Bahar 2002, s. 91.

158 Richard C. Eichenberg, “Trends: Having it Both Ways: European Defence Integration and the

Commitment to NATO”, The Public Opinion Quarterly: Oxford University Press, Vol: 67, No: 4, Winter 2003, s. 634.

kendi toprakları dışında güç kullanmaya pek yanaşmamasıdır. Bu çerçevede anayasal güçlükler devam ettiği sürece AGSP’nin geliştirilmesi ve AB’li müttefiklerin güvenlik ve savunma konularında tek bir vücut halinde politikalar izleyebilmeleri uzun zaman alacaktır. AGSP’nin geleceğinin şekillenmesinde AB içerisindeki en önemli etken ABD’nin sıkı ortağı olması ve güçlü askerî kapasitesi nedeniyle İngiltere’dir. Bu nedenle İngiltere’nin izleyeceği politikalar son derece önemlidir.159

ABD’nin NATO’daki varlığı, Avrupa’da Soğuk Savaş döneminin düşmanlıklarının yerini işbirliği aldıkça yeni güvenlik mekanizmalarına yardımcı olmaktadır. Bu mekanizmalar Avrupa bünyesinde gerçekleştirilmiş olsa da ABD’nin etkisi büyüktür. İttifak’ın ABD’nin konvansiyonel ve nükleer gücüne olan bağımlılığı, ABD’ye Avrupa güvenliğine yönelik yürütülen politikalarda başat rol sağlamaktadır. Avrupa, ABD için süper güç olma konumunu ve dünya liderliğini sürdürme adına kullandığı adeta bir tatbikat alanıdır. Ayrıca, ABD Avrupa’nın güvenlik sorunlarının giderilmesinde sağladığı önemli desteğin etkisiyle AB’nin ekonomik entegrasyona daha fazla yönelmesini ve ABD’nin Avrupa ülkeleri ile yürüttüğü ticaret ve ülkesine çektiği yatırımlar aracılığıyla önemli kazançlar elde etmesini de sağlamıştır.160

ABD’nin balistik füze saldırılarına karşı savunma konusundaki yaklaşımlarına Avrupalı NATO ülkelerinin şüpheyle yaklaşmaları bir diğer sorundur. Pek çok Avrupa hükümeti KİS’larının üretimini durdurabilmek amacıyla yürütülen silah kontrol mekanizmalarının başarı sağlamadığını kabul edip Kuzey Kore ve İran gibi ülkelerin potansiyellerine rağmen Avrupa’ya uzun menzilli füzeler kullanarak savaş açabileceklerine ihtimal vermemektedirler. Bu nedenle ABD’nin Avrupalı müttefiklerin görüşlerini dikkate alması gerekmektedir. Ulusal Füze Savunma Sistemi’nin işlerliğini sağlayabilmek için ABD’nin özellikle sistem açısından coğrafî bağlamda zarurilik arzeden İngiltere ve Danimarka ile işbirliği yapması gerekmektedir.161

159 Kasım, “NATO’ya ve ABD-AB İlişkilerine…”, s. 92, Ağır, “Soğuk Savaş Sonrası Avrupa…”, s.

117.

160 Stanley R. Sloan, “US Perspectives on NATO’s Future”, International Affairs, Vol: 71, No: 2,

April 1995, s. 220.

ABD, özellikle NATO bünyesinde gerçekleştirilen askerî operasyonlarda harcamalara yönelik maliyetlerin ortak paylaşımını sağlayabilmek amacıyla Avrupa ülkelerinin daha aktif katılımını talep ederken Avrupa’nın AB bünyesinde ABD’den bağımsız bir güç oluşturmasından yana değildir. Fakat ABD, Avrupalı ülkelerde kendisine karşı oluşabilecek güçlü bir muhalefetten duyduğu çekince nedeniyle de AB politikalarına ihtiyatlı yaklaşmaktadır. Diğer bir ifade ile ABD, Avrupa üzerindeki etkinliğini NATO aracılığıyla da olsa sürdürerek Avrupa’yı kendisine bağımlı halde tutmayı istemektedir. NATO’nun ABD’nin küresel ilişkilerinin idaresini sağlayan en önemli kozu olmasıyla ABD-AB ilişkileri zaman zaman gerilse de asla kopma noktasına gelmeyecektir.162

ABD’nin Avrupa’daki etkinliğinin yanısıra diğer bölgelere yönelik ilgisi de sürmektedir. Asya’daki gelişmeler ABD’nin ilgisinin Avrupa’dan Doğu’ya doğru kaymasına neden olmaktadır. Bölgenin ve uluslararası sistemin güçlenen aktörü Çin bu noktada öne çıkmaktadır. Çin’in Japonya ve Tayvan üzerindeki baskılarını artırması ABD’nin süper güç olma konumunu tehdit etmektedir. Ayrıca, Afganistan, Güney Asya, Ortadoğu ve Basra Körfezi ve Güney Afrika gibi bölgelerde terörizm, kitle imha silahları, nükleer silahlar gibi sorunlar ABD’yi rahatsız eden diğer gelişmelerdir. Bütün bu sorunlara rağmen, ABD’nin Avrupa’yı ikinci plana iterek Avrupa’dan uzaklaşması olası gözükmemektedir. Yeni çıkar ve ilgi alanlarının ortaya çıkmasına rağmen, ABD’nin Avrupa’ya olan ilgisi ve Avrupa’yla olan bağlantısı sürecektir. ABD için önemli olan Avrupa’ya yönelik yaptığı harcamaların azalmasıdır.163

AB-ABD ilişkilerinin diğer bir boyutunu da ekonomik alanda yürütülen girişimler oluşturmaktadır. Avrupa finansal piyasası güçlü politikalar çerçevesinde serbestleştirilmiştir. Bu çerçevede, ABD’de dayanak noktası teşkil eden Merkez Bankası gibi bir yapılanmadan farklı bir yapı içermektedir.164 Amerikan firmalarının Avrupa’daki toplam yatırım hacmi 1 trilyon 200 milyar $ iken Avrupa firmalarının

162 İsmail Birer, Avrupa Güvenlik Yapılanması ve Türkiye, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara:

Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2004, s. 120.

163 Çakmak, Avrupa Güvenliği: NATO… ss. 256-257.

164 C. Fred Bergsten, “The Dollar and the Euro”, Foreign Affairs, Vol: 76, No: 4, July-August 1997, s.

ABD’de yatırımıysa 1 trilyon 300 milyar $’dır. ABD-AB arasındaki toplam ticaret hacmi ise 3 trilyon 750 milyar $’dır.165

ABD ekonomik açıdan gelişmiş ve istikrarlı bir Avrupa’yı kendi güvenlik çıkarları ve refahı açısından gerekli gördüğünden AB ile olan ekonomik ilişkilerine önem vermektedir. Bu çerçevede Ocak 1994’ten itibaren ABD ve AB yetkilileri bir “Atlantik İşbirliği” yaklaşımı üzerinde durmaya başlamış ve 1995’te Madrid’de imzalanan anlaşmayla “Yeni Transatlantik Gündemi” oluşturulmuştur. Kurulan bu mekanizma, gerek ticari ilişkilerin geliştirilmesi gerekse de siyasî diyaloğun güçlendirilmesine hizmet etmektedir.166 ABD’nin en büyük ticaret ortağı, ithalat kaynağı ve ikinci büyük pazarı olan AB ile olan ekonomik ilişkileri, rakamsal açıdan bugün 1990’lı yıllara oranla yaklaşık iki kat arttığı görülmektedir. Ekonomik ilişkilerin genişlemesi ve derinleşmesiyle çıkarlar çok daha fazla bütünleşerek tarafların iç politikalarını ilgilendiren meseleleri birbirlerini ilgilendirir hale gelmiştir. Öte yandan Washington, güvenlik maliyetleri konusunda paylaşımın adil olmadığını vurgularken AB ülkelerinin Avrupa savunması için ABD kadar katkıda bulunmadıklarından şikâyetçidir.167

AB, dünyanın ikinci en büyük enerji kaynak tüketicisi ve en büyük enerji ithalatçısıdır. AB, Topluluk Anlaşması’nın imzalandığı günden itibaren bu sorunun krize dönüşmemesi amacıyla hem enerji kaynaklarını çeşitlendirmeye hem de bu kaynakların elde edildiği bölge ve ülkelerin sayısını arttırmaya çalışmaktadır. AB’nin bu girişimlerine rağmen, günümüzdeki göstergeler dünyanın geri kalan enerji kaynaklarının gelecekte daha çok Ortadoğu’da yoğunlaşacağına işaret etmektedir. Her ne kadar enerji ithalatında bölgesel ve ülkesel çeşitlenmeler üzerinde durulsa da bu girişimler AB’nin petrol açısından Ortadoğu’ya doğalgaz açısından da RF ve Hazar Havzası kaynaklarına olan bağımlılığını ortadan kaldırmamaktadır.168

165 “ABD Ekonomisinin Gözü Avrupa’da”, http://www.abhaber.com/haber.php?id=21038

(18.04.2009)

166 İlhan Uzgel, “ABD ve NATO’yla İlişkiler”, Baskın Oran (der.) Türk Dış Politikası: Kurtuluş

Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, İstanbul: İletişim Yayınları, C:2, 2004, s. 248.

167 Koç, “AB-ABD İlişkilerinde…”, s. 37.

168 Sanem Özer, “Avrupa Birliği, Rusya ve ABD’nin Avrupa Güvenliğine Farklı Yaklaşımlarının

Transatlantik İttifakı’na Etkileri”, Akdeniz Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt: 7, Sayı 15, Mayıs 2008, s. 175.

AB’nin yeni güvenlik stratejisinde dikkati çeken farklılıklardan bir tanesi Birliğin yaşamsal ilgi alanını “Geniş Ortadoğu” bölgesi olarak ilan etmiş olmasıdır. Oysaki 1990’larda bu kapsamda sadece AB ülkeleri ile Birliğin yakın çevresi bulunuyordu. Bu çerçevede, AB’nin bahsi geçen dönemde, daha çok Avrupa ortak para biriminin gerçekleştirilmesi, Orta Avrupa’da istikrarın sağlanması gibi konular üzerinde yoğunlaştığı görülmüştür. Bu alanlarda elde edilen başarılar sonrası Birlik ilgi alanını Ortadoğu’ya yöneltmiştir.169 Bu noktada ABD ve AB’nin ilgi alanları çakışmaktadır. ABD, bölgede mevcut olan kaynaklara sahip olabilmek amacıyla Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) [Greater Middle East Initiative-GMEI] uygulamaya koymuştur. Gerek ABD gerekse AB’nin bölgeye yönelik artan ilgisi iki aktörü birbirine yaklaştırmaktadır. ABD bölgeye yönelik amaçlarını gerçekleştirebilmede NATO’yu da devrede tutarak İttifak’ın yeteneklerinden yararlanmayı amaçlamaktadır. ABD her ne kadar BOP kadar küresel sonuçlar doğuracak bir projenin uygulanması için ekonomik ve siyasî birikime ve askerî güce sahipse de projenin uygulanması aşamasında bölgede yaşanacak silahlı çatışmalarda (Irak ve Afganistan örneğinde olduğu gibi) bu gücüne dayanarak tek başına istediği sonuca ulaşması mümkün gözükmemektedir. Bu nedenle de projeyi uygularken NATO devrede tutulmaktadır. AB’nin de bölgeye yönelik ilgisi ve NATO ve AB’ye aynı anda üye olan ülkeler nedeniyle ABD-AB yakınlaşması kaçınılmaz görünmektedir. Bu noktada, AB’nin askerî bakımdan kendisinden çok daha güçlü olan ABD’ye mutlak ihtiyacı vardır. Bununla beraber, ABD’nin bölgeye yönelik yürüttüğü politikada başarılı olması NATO’nun işlevsel ve yapısal fonksiyonlarının BOP çerçevesinde nasıl dönüştürebileceğine bağlıdır. Bu dönüşüm ile NATO’nun, üyelerinin dışındaki bölgelerde daha etkin bir rol oynaması AB desteğine bağlıdır.170

ABD’nin Batı İttifakı üzerindeki liderliğini sürdürebilmesi, Avrupalı müttefiklerini kendi dış politikasına ikna ederek yanında yer almalarını sağlamasına bağlıdır. Soğuk Savaş’ın geride kaldığı günümüzde, ABD NATO’ya ne kadar çok

169 Nurşin Ateşoğlu Güney, “Yeni Güvenlik Stratejilerindeki Ortak Tehdit Algılamaları: AB, NATO

ve ABD”, http://www.2023.gen.tr/mayis04/2atesoglu.htm (16.02.2009)

170 Hatem Cabbarlı, “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi: Kavramı, Anlamı, Amacı ve Türkiye’ye

gereksinim duyuyorsa da, Avrupalı müttefiklerin Avrupa güvenliği için NATO’ya olan ihtiyaçları da oldukça fazladır.171

NATO’nun büyük önem arz ettiği ABD-AB ilişkilerinin gelecekte nasıl şekilleneceği düşünülürken gözden kaçırılmaması gereken en önemli nokta, Avrupa güvenliği için bu iki aktörün, sayıları giderek artmakta olan birçok konuda farklı düşüncelere sahip olsalar da birbirlerine askerî bir tehdit oluşturmamalarıdır. Bundan daha da önemlisi, AB ve ABD’nin arasındaki çıkar ve algılama farklılıkları derinleşse bile ortak bir tehditle karşı karşıya kaldıklarında birbirlerine sarılmakta tereddüt etmeyecek doğal müttefikler haline gelmeleridir. NATO, sahip olduğu birçok önemli değerin dışında kurumsallaşmış bürokratik bir ilişki olması nedeniyle gücünü korumaktadır. İlişkinin kurumsallaşmış yapısı, işbirliğinde devamlılığı sağlayıp çıkan anlaşmazlıkların en azından bir kısmının emilerek krize dönüşmelerini engellemektedir. NATO’nun bürokratik mekanizmalarının Atlantik işbirliğinin zedelenmesine direnecekleri de açıktır.172 Sonuç olarak AB askerî güç kapasitesi bakımından yetersizliği nedeniyle Avrupa güvenliğini koruma adına tek başına hareket edebilecek durumda olmadığından ya da böyle bir mekanizmanın oluşturulmasının kısa dönemde gerçekleştirilebilmesi mümkün görünmediğinden ABD ile işbirliğine devam etmek zorundadır. Bununla birlikte ABD’nin de yürüteceği küresel politikalarda AB’nin desteğine ihtiyacı vardır.