• Sonuç bulunamadı

2.7. NATO’nun Alan-dışı Müdahaleleri: Bosna-Hersek ve

3.1.3. Yeni Genişleme Alanları

NATO’nun tarihindeki en büyük genişleme dalgasından sonra genişleme rotasının RF sınırındaki hangi ülkelere yöneleceği RF’nun sert bir şekilde karşı çıkışı nedeniyle ciddi sıkıntılara neden olan Ukrayna ve Gürcistan yönünde ortaya çıkıyordu. Bununla beraber Hırvatistan, Arnavutluk ve Makedonya da yeni genişleme dalgasındaki ülkelerdir fakat bu ülkelerin Ukrayna ve Gürcistan’a kıyasla üyelik süreçleri daha az sancılıdır. Nitekim 2008 Bükreş Zirvesi’nde Arnavutluk ve Hırvatistan’ın üyelik kararları alınırken Makedonya’ya Yunanistan vetosu ile bu üyelik gerçekleşmemişti. Ukrayna ve Gürcistan’ın çözümü zor sorunları vardır. Ukrayna, Avrupa-Atlantik dünyası içindeki yerini hâlen sağlamlaştıramamışken Gürcistan ise Avrupa-Atlantik dünyası yanlısı politikalarına rağmen Abhazya ve Güney Osetya nedeniyle toprak bütünlüğünü sağlayamamıştır. Dahası, ekonomik sorunlarla boğuşan Gürcistan’ın ordusu da NATO standartlarından hayli uzaktır.223

11 Eylül’e kadar ABD, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünün korunmasında aktif rol almazken sonrasında ise Gürcistan, ABD ile gerek askerî gerekse ekonomik açıdan sıkı işbirliği içeren politikaları çerçevesinde ABD yörüngesine girmiştir. Buradaki en önemli etken ABD destekli gerçekleştirilen renkli devrimlerdir.224

222 Ağır, “Soğuk Savaş Sonrası Avrupa…”, s. 122.

223 Hasan Kanbolat, “Karadeniz’de Gündem NATO”, Stratejik Analiz: Asam Yayınları, Cilt: 6, Sayı:

72, Nisan 2006, s. 48.

224 Kamer Kasım, “11 Eylül Sürecinde Kafkasya’da Güvenlik Politikaları”, s. 31.

XX. yüzyıl sonlarına kadar dünyada gerçekleşen devrimler silah ve kanla olmuştur. Yaşadığımız yüzyılda ise silahın kullanılmadığı, kan akmadan gerçekleşen yeni devrim türleri ortaya çıkmıştır. Karanfil ve turuncu devrimler olarak isimlendirilen bu devrimler ABD’nin siyasî ve ekonomik desteği ile gerçekleştirilse de ortaya çıkışlarındaki başlıca etken devrimlerin gerçekleştirildiği ülkelerin otoriter rejimlerle yönetiliyor olup bu ülkelerdeki demokrasi yokluğu ve insan haklarındaki ciddî kısıtlamalardan kaynaklanmaktadır. Geleneksel devrimlerden farklı olan bu devrimlerden ilki 2003 sonunda Gürcistan’da gerçekleştirilmiştir. ABD menşeli yapılan “Karanfil Devrimi” ile Gürcistan Devlet Başkanı Eduard Şevardnadze’nin düşürülmesi sonucu Mikhail Saakaşvili iktidarı ele geçirmiştir. Gürcistan’da gerçekleştirilen “Kadife Devrim” ile Gürcistan, ABD’ye daha fazla yaklaşmıştır.225

Gürcistan’ın NATO’ya giriş hazırlıkları sırasında en büyük zorluk, devlet kurumları arasındaki koordinasyonun sağlanmasında ortaya çıksa da sınır güvenliği tamamlanıp savunma bütçesi artırılarak sorun giderilmeye çalışılmıştır. İstikrarın sağlanamadığı Kuzey Kafkasya’ya Gürcistan ve Azerbaycan’ın sınırı bulunmaktadır. RF’nun da ketumluğu nedeniyle, söz konusu bölgenin geleceği muallaktadır.226 Nitekim Bükreş Zirvesi’nin temel gündem maddelerinden biri olmasına rağmen RF’nun Gürcistan’ın NATO üyeliğine sert tepkisi nedeniyle bu ülkenin üyeliği gerçekleştirilememiştir. Abhazya bölgesi halkını isyana teşvik ederek Gürcistan’ı ekseninde tutmak isteyen RF’nun bu üyeliğe karşı çıkışının nedeni, Gürcistan’ın NATO’ya üyeliğiyle RF ile arasındaki Güney Osetya meselesinin NATO platformuna taşınarak daha avantajlı bir konum kazanmasıdır.227

Toprak bütünlüğünü sağlayamayan Gürcistan’ın yıldırım harekatıyla işgal ettiği ayrılıkçı Güney Osetya’nın RF’nu resmen yardıma çağırmasıyla birlikte bölgede “anayasal düzeni sağlama” savaşı 2008 yazında resmen Gürcistan-RF savaşına dönüşmüştür.228 RF’nun bölgeye girmesinden sonra Kafkaslardaki

225 Hatem Cabbarlı, “Gürcistan’da Karanfil, Ukrayna’da Turuncu, Ermenistan’da Kardelen Devrimi

mi?”, http://www.asam.org.tr/tr/yazigoster.asp?kat1=4&ID=262 (19.04.2009)

226 Kanbolat, “Karadeniz’de Gündem…”, s. 50.

227 “Riga Zirvesi ve NATO’nun Dönüşümü”, www.dispolitikaforumu.com/RigaZirvesi.pdf

(22.01.2008)

228 “Gürcü-Oset Savaşı Rusya-Gürcistan (Batı) Savaşına Dönüşürken, Bölgede Saflar da

gelişmeleri değerlendirmek ve RF’na karşı ortak bir tavır alabilmek için NATO üyesi ülkelerin Brüksel’de biraraya gelen Dışişleri Bakanları ortak açıklamalarında NATO’nun RF ile olan ilişkilerine birşey olmamış gibi devam edemeyeceği bildirmişlerdir. Ayrıca, dönemin NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer düzenlediği basın toplantısında Gürcistan ile NATO arasındaki ilişkileri derinleştireceklerini fakat NATO-RF ilişkilerini tamamen koparmak niyetinde de olmadıklarının altını çizmiştir.229

NATO’nun yeni dönem genişleme planlarında büyük önem arzeden diğer bir ülke de Ukrayna’dır. Ukrayna, bugün NATO ve AB standartlarından çok uzak olsa da coğrafî konumu ve büyüklüğü nedeniyle Avrupa’nın kendi ekseninde tutmak istediği önemli bir ülkedir. RF ve Orta Avrupa arasında adeta bir köprü görevi gören Ukrayna, bu konumu ile Avrupa güvenliğinin güçlendirilmesinde kilit rol oynamaktadır. Yüzünü Batıya çeviren Ukrayna, Avrupa’ya sürekli “Avrupalı” olduğunu hatırlatırken genelde Avrupalı ülkeler özelde NATO üyelerinin Ukrayna’nın coğrafî, tarihî ve kültürel olarak Avrupalı olduğuna dair şüpheleri bulunmamaktadır.230 Bu çerçevede NATO, Ukrayna’yı kendi yörüngesinde tutmak amacıyla çeşitli girişimlerde bulunmuştur. 1997’de Madrid’de Ukrayna ile Belirgin Ortaklık Şartı [A Distinctive Partnership] imzalanmıştır. Bu, çoğu analist tarafından ilişkilerde dönüm noktası olarak görülürken Belirgin Ortaklık Şartı sonuçlanmadan önce dâhi NATO’nun İttifak’a üye olmayan ülkelerle yürüttüğü en yoğun ilişkiler Ukrayna ile olmuştur. Ukrayna, 1994’de başlatılan BİO ve PARP sürecine daha ilk günlerinden itibaren katılmaya başlamıştır. Başlarda NATO-BİO Programı çerçevesinde kullanılabilecek yapılar üzerinde odaklanılırken 2000 yılı sonlarına doğru, bu planlama aracı Ukrayna tarafından savunma yapılanmalarını güçlendirmek amacıyla kullanılmaya başlanarak uyguluma zamanla Savunma Bakanlığı’na bağlı tüm silahlı kuvvetleri içine alacak şekilde genişletilmiştir. Ayrıca, Ukrayna’daki subayların eğitimine NATO’ya uyum sağlama amacıyla kurslar ilave edilmiş ve bu

229 “NATO, Rusya’yı Uyardı: Gürcistan ile İlişkileri Geliştirmeye Karar Verdi”,

http://arsiv.sabah.com.tr/2008/08/19/haber,9D17DE736D5E4E76B524F7F814638526.html (06.02.2009)

230 Deniz Altınbaş, “Akdeniz Birliğine Karşı “Doğu Ortaklığı”, ve Ukrayna’nın AB Üyeliği”,

eğitim sürecinin çerçevesi Avrupa-Atlantik ekseninde yeniden düzenlenmiştir.231 Ukrayna’yı genelinde ABD ve Batı’ya özelinde de NATO’ya daha fazla yaklaştıran gelişme 2004’de gerçekleştirilen Turuncu Devrim’dir. 31 Ekim 2004’deki Devlet Başkanlığı seçimlerinde ABD yanlısı Viktor Yuşenko ile RF yanlısı Viktor Yanukoviç arasında büyük rekabet yaşanmıştır. Birinci tur seçimlerde ikisi de yeterli oy toplayamayınca ikinci tur seçimler yapılmış ancak bu defa da seçim yolsuzlukları gündeme gelmiştir. Ukrayna muhalefeti kendi adayı Yuşenko’nun seçimleri kazandığını iddia ederek gösterilere başlamıştır. Böylece ABD destekli gerçekleştirilen Turuncu Devrim’le Yanukoviç düşürülerek Yuşenko iktidarı ele geçirmiştir.232 NATO’nun, Ukrayna’daki devrimden önce gerçekleşen 2004’deki İstanbul Zirvesi’ne davet ettiği Ukrayna Başkanı Lenoid Kuçma’nın, Ukrayna’nın NATO üyeliğine yönelik ortaya koyduğu gayreti anlatması NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer tarafından sadece onaylanmakla yetinilmiştir. Devrimden sonra 22 Şubat 2005’de Brüksel’deki NATO Toplantısında ise Scheffer, Ukrayna’nın gösterdiği gayretin göz ardı edilmemesi gerektiği ve NATO’nun Ukrayna’ya her türlü yardımda bulunacağını belirtmiştir. NATO Genel Sekreteri’nin bu ifadeleri NATO’nun Ukrayna’ya yönelik yaklaşım değişikliğini açıkça ortaya koymaktadır. Ayrıca, Brüksel Toplantısı’nda Ukrayna’nın Batı yanlısı yeni Devlet Başkanı Viktor Yuşenko RF’nun kaygılarını gidermek maksadıyla Ukrayna ile RF’nun “stratejik ortak” olduklarını ve Ukrayna’nın NATO ile ilişkilerini geliştirmesinin bu ülkeyi hedef almayacağını ifade etse de çok yönlü dış politika izlemenin artık geride kaldığını, Ukrayna’nın temel hedefinin NATO üyeliği olduğunu belirtmiştir.233

Turuncu Devrim’den sonra ilişkilerde yaşanan bu yakınlaşma Ukrayna’daki rövanş niteliği taşıyan 2006 Seçimini Viktor Yanukoviç’in kazanmasıyla sekteye uğramıştır. Yanukoviç’in iktidarı ele geçirmesi sonrası Ukrayna yeniden Batı ve RF’nun nüfuz mücadelesine sahne olmaya başlamıştır. Batılı ülkelerin Ukrayna’yı

231 James Sherr, “İnişli Çıkış Bir İlerleme”,

http://www.nato.int/docu/review/2003/issue3/turkish/art4.html (05.01.2009)

232 Hatem Cabbarlı, Gürcistan’da Karanfil, Ukrayna’da Turuncu, Ermenistan’da Kardelen Devrimi

mi?”, http://www.asam.org.tr/tr/yazigoster.asp?kat1=4&ID=262 (19.04.2009)

233 Sinan Oğan, “NATO-Ukrayna İlişkilerinde Yeni Dönem”,

NATO’ya dahil etme girişimleri devam ederken bu seçimlerle eli güçlenen RF da karşı çıkışını daha net ortaya koyar hale gelmiştir.

2008’deki Bükreş Zirvesi’nin gündem maddelerinden birisi Ukrayna’nın NATO’ya üyeliği olmuştur. Ukrayna’nın isteği ve Batı’nın RF etkisine karşı Ukrayna’yı yörüngesine alma çabası, RF’nun bu üyeliğe sert bir şekilde karşı çıkışıyla gerçekleştirilememiştir. RF için bu üyeliğin gerçekleşmesi; NATO’nun Karadeniz’de bir ileri karakol elde etmesini sağlaması ve özellikle 2017’den sonra Sivastopol’deki Rus donanmasının Ukrayna’ya devredilecek olması nedeniyle yakın bir tehdit oluşumu arz ettiğinden kabul edilemez niteliktedir.234

Gerek Gürcistan gerekse Ukrayna’nın NATO’ya üyelikleri halen gerçekleştirilememiş olsa da NATO’nun ilerleyen dönemlerdeki genişleme amacına yönelik temel hedefinin bu ülkeler olduğu açıktır. Bu süreç politik dengeler göz önünde tutularak üyeliklerin gerçekleştirilmesine yönelik girişimlerle devam edecek gibi gözükmektedir. Ayrıca bu sürecin NATO-RF arasında önemli gerginliklerin yaşanmasına gebe olduğu da ortadadır.

İlk etapta gerçekleştirilmesi planlanan Ukrayna ve Gürcistan genişlemesinin dışında NATO’nun daha geniş çaptaki hedefi Orta Asya ve Kafkasya’dır. Kazakistan’ın 27,6 ve Azerbaycan’ın 6,7 milyar varil petrol rezervleri ile dünya rezervlerinin yaklaşık %1,6’sına sahip olmaları bölgeye duyulan ilginin temel nedenidir. Kazakistan, Türkmenistan ve Azerbaycan aynı zamanda önemli doğal gaz rezervlerine de sahiptir. Çok uluslu petrol şirketleri için petrol rezervlerinden yararlanma hedeflenirken Batı Avrupa ve ABD için alternatif enerji kaynakları potansiyeli büyük önem taşımaktadır.235 1990’larda RF’nun bölgeye yönelik siyaseti,

SSCB dönemindeki enerji kaynaklarının kontrolünde en çok söz sahibi olan ülke konumuna ulaşma temeline oturtulmuştur. RF’nun bölge üzerinde hâkimiyetini tekrar kurmaya yönelik girişimlerine karşın ABD yönetimi de etkili bir şekilde Bakü-

234 “Riga Zirvesi ve NATO’nun Dönüşümü”, www.dispolitikaforumu.com/RigaZirvesi.pdf

(22.01.2008)

235 Christoph Bluth, “Kafkasya, Orta Asya, Güney ve Doğu Asya’daki Kriz Kaynakları ve

Bölgelerinin NATO’nun Güvenliğine Etkileri”, Türkiye, NATO ve Avrupa Birliği Perspektifinden Kriz

Bölgelerinin İncelenmesi ve Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri: İkinci Uluslararası Sempozyum Bildirileri (İstanbul 27-28 Mayıs 2004), Ankara: Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt

Tiflis-Ceyhan (BTC) boru hattı projesini savunmuştur. ABD’nin bu yaklaşımının nedeni bu hat üzerindeki ülkeler arasında siyasî ve ekonomik bağları kuvvetlendirerek RF’ndan bağımsız olmalarını kolaylaştırmak ve İran üzerinden petrol ihracındaki baskıyı azaltmaktır.236

Orta Asya ve Kafkasya üzerinde Batı gibi RF ve Çin’in de büyük ilgisi vardır. RF’nun amacı bölge üzerindeki Hazar petrollerinin geçiş güzergâhının topraklarından geçmesini sağlayarak Kafkasya’daki ekonomik denetimini mutlaklaştırmaktır. RF, ayrıca eski Sovyet Cumhuriyetleri üzerinde askerî baskı kurarak bu ülkeleri kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışmaktadır.237 Bu çerçevede RF Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi siyasî hakimiyeti ile doğal kaynakların kontrolünü eline geçirmek gayretindedir. Çin ise en başta kuzey ve kuzeybatısını emniyete almayı istemektedir. Bu denetim sağlandıktan sonra da Asya Pasifik’te önemli bir ekonomik güç olmayı amaçlamaktadır.238 Bu bölgeler üzerinde RF ve Çin emelleri, Batı İttifakı ve NATO’yu bölgeler üzerinde hakimiyeti ele geçirmek adına çeşitli girişimlerde bulunmaya yöneltmiştir.

NATO’nun Prag Zirvesi’nde terörle mücadele amacıyla kabul edilen Ortak Eylem Planı’nın askerî hedeflerin ötesindeki asıl amacı, NATO ve plana dahil olan ülkeler arasındaki ortaklığı teşvik etmektir. Nitekim, üç Güney Kafkasya ülkesi Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan ile Orta Asya’dan Kazakistan ve Özbekistan da dahil olmak üzere toplam 22 ülke halen NATO’nun PARP sürecine katılmaktadırlar. NATO’nun genişleme planlarına yönelik günümüzdeki temel hedeflerinden birisi, Kafkasya ve Orta Asya’daki devletlerle işbirliği altında bu ülkelerin yeteneklerinin geliştirilmesine yönelik ortaklık hedeflerinin belirlenmesidir. 2002’deki Zirve sonunda yayınlanan Prag Bildirisi’nde bu amaca yönelik olarak “ortaklığın özünü oluşturan birlikte çalışabilme ve savunma ile ilgili faaliyetleri daha da artırmak” konuları üzerinde durulmuştur.239

236 a.g.e. ss. 173-174.

237 Çayhan ve Güney, Avrupa’da Yeni Güvenlik Arayışları… s. 63.

238 Armağan Kuloğlu, “Soğuk Savaş Sonrası Yeni Tehdit Algılaması ve Türkiye’nin Durumu”,

Stratejik Analiz: Asam Yayınları, Cilt: 1 Sayı: 12, 2001, s. 72.

239 Hasret Çomak, “NATO’nun 2010’lu Yıllarda Yeni Güvenlik Yaklaşımı ve Güvenlik Artırıcı

Önlemler”, Gamze Güngörmüş Kona (der.), Uluslararası Çatışma Alanları ve Türkiye’nin Güvenliği, İstanbul: Okumuş Adam Yayınları, 2005, ss. 189-190.

2004’deki İstanbul Zirvesi’nde yeni öncelikler ve mekanizmalar ortaya konularak İttifak’ın genişlemesi sonrasında ortaklık ilişkilerine verilen önem bir kez daha vurgulanmıştır. Zirvede NATO’nun Kafkasya ve Orta Asya için göreve başlamak üzere birer irtibat görevlisi ve her iki bölge için bir özel temsilci atanması kararı alınmıştır.240

NATO’nun genişleme planlarına geniş bir perspektiften bakıldığında NATO’yu küresel bir ittifak olarak tanımlamak yerinde olacaktır. İttifak, Güney Kore, Japonya, Avustralya ve birçok ülkeyle ilişki içerisindedir. Bu çerçevede, yapılması gereken bu ülkeleri kucaklayıcı bir yaklaşımla NATO ailesi içerisinde tutabilmektir. Bu gerçekleştirilebildiğinde NATO Pasifik’in batı kıyılarına kadar uzanan bir güvenlik örgütü olacaktır. Bu ülkelerle ilişkilerin artırılması için, ya mevcut BİO kapsamına alınmaları ya da en azından AAOK’nın NATO harekatına katkı yapan ülkelerle genişletilmesi düşünülmelidir.241