• Sonuç bulunamadı

Türkiye-İran ilişkileri (1917-2017)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkiye-İran ilişkileri (1917-2017)"

Copied!
145
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI

ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ

TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ (1917-2017)

NAİM GÖK

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

DR. ÖĞR. ÜYESİ DEMET ŞEFİKA MANGIR

(2)
(3)
(4)

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER ... i

ÖZET ... iii

ABSTRACT ...iv

KISALTMALAR ... v

TABLOLAR LİSTESİ ... vii

ARAŞTIRMANIN KONUSU ... 1 AMAÇ ... 2 ÖNEM ... 2 VARSAYIMLAR (SAYITLILAR) ... 2 GİRİŞ ... 3 BİRİNCİ BÖLÜM ... 7

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDAN İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA KADAR TÜRKİYE -İRAN İLİŞKİLERİ ... 7

1.1 Uluslararası Sistem’de Türkiye ve İran ... 7

1.1.1 Uluslararası Sistem ... 7

1.1.2 Güç ... 8

1.1.3 Aktör Olarak Türkiye ve İran ... 10

1.2 Birinci Dünya Savaşı ve Sonrasında İlişkiler ... 11

1.3 Milli Mücadele Döneminde İlişkiler ... 15

1.4 Diplomatik İlişkilerin Başlaması ve Rıza Han’ın Başa Gelmesi ... 20

1.5 1926 Türkiye-İran Dostluk ve Güvenlik Antlaşması ... 24

1.6 Sınır Sorunları ve Çözümleri ... 29

1.6.1 Ağrı İsyanları (16 Mayıs-17 Haziran 1926, 13-20 Eylül 1927) ... 29

1.6.2 15 Haziran 1928 Protokolü ... 33

1.6.3 III. Ağrı İsyanı (7-14 Eylül 1930) ... 35

1.7 Sınır Sorunun Çözümü ve İkili Antlaşmalar ... 39

1.7.1 Türk- İran Sınır Güvenliği Antlaşması: 23 Ocak 1932 ... 41

(5)

1.7.3 Güvenlik, Tarafsızlık ve Ekonomik İş Birliği Antlaşması ... 44

1.8 Şah Rıza Pehlevi’nin Türkiye Ziyareti ... 45

1.9 Sadabat Paktı ... 51

İKİNCİ BÖLÜM ... 58

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDAN İRAN DEVRİMİ’NE KADAR TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ ... 58

2.1 İkinci Dünya Savaşı Sürecinde Türkiye-İran İlişkileri ... 58

2.2 Bağdat Paktı ... 66

2.3 1959 Antlaşmaları ... 74

2.4 CENTO (Merkezi Anlaşma Teşkilatı-Central Treaty Organization) ... 79

2.5 Kalkınma İçin Bölgesel İş birliği Örgütü-Regional Cooperation For Development (Kibi/Rcd) ... 84

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ... 87

İRAN DEVRİMİ’NDEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ ... 87

3.1 İran Devrimi’nin Türkiye-İran İlişkilerine Etkisi ... 87

3.2 İran-Irak Savaşı ... 92

3.3 Ekonomik İş Birliği Örgütü (ECO) ... 96

3.4 Körfez Savaşı (1990-91) ... 99

3.5 Kuzey Irak ve PKK Sorunu ... 102

3.6 Türkiye-İran Ekonomik İlişkileri ... 108

3.7 Enerji Alanında İlişkiler ... 110

3.8 Arap Baharı Sürecinde Türkiye- İran İlişkileri ... 115

SONUÇ ... 119

(6)

ÖZET

Türkiye ve İran Ortadoğu Bölgesi’nin önemli ve büyük iki devletidir. Türkiye ile İran’ın ilişkileri uzun yıllara dayanmaktadır. İki ülke arasındaki ilişkiler Osmanlı Devleti’nin son bulmasından sonra Türkiye’de Cumhuriyet’in kurulması ve İran’da Kaçar Hanedanlığı’nın yıkılarak yerine Pehlevi Hanedanlığı’nın kurulması ile ilişkiler gelişerek devam etmiştir. Yeni kurulan bu ülke ilişkilerini olumsuz etkileyen en önemli konu ise ayrılıkçı Kürt isyanları olmuştur. Bu soruna iki ülke ortak hareket ederek iş birliği içerisinde olmuşlardır. İki ülke ilişkileri uluslararası sistem ve yabancı aktörlerin politikalarından da etkilenmiştir. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sürecinde İran’ın işgal edilmesi sürecinde Türkiye’nin İran ile ilişkilerinde İngiltere ve Rusya etkili olmuştur. Soğuk Savaş sürecinde de Sovyet Rusya etkisi nedeniyle Türkiye ve İran ABD ile yakın politika izlemiştir. İran’da Devrim ile yeni bir dönem başlamıştır. Her ne kadar Türkiye ile İran arasında bu dönemde gerginlikler yaşanmışsa da ticari ve ekonomik ilişkiler gelişerek devam etmiştir. Devrimden sonraki süreçte en önemli problem ise güvenlik ve PKK konusu olmuştur. Ancak iki ülke uzlaşı ve iş birliğini ön planda tutarak hareket etmeye devam etmiştir.

Anahtar Kelimeler: Türkiye-İran İlişkileri, Şah Rıza Pehlevi, Sadabat Paktı, Bağdat Paktı, CENTO, RCD, ECO, Ağrı İsyanları, İran Devrimi, Arap Baharı, Irak-İran Savaşı, PKK, İran, Türkiye

(7)

ABSTRACT

Turkey and Iran are two important and large states in the Middle East. The relationship between Turkey and Iran goes back to many years.After end of Ottoman Empire, the relations between then two countries continued to develop with the establishment of the Republic in Turkey and with the establishment of Pahlavi Dynasty instead of the Qajar Dynasty in Iran. The most important issue that negatively affected the relations of these newly established countries was the separatist Kurdish revolts. The two countries cooperated jointly to this problem. The relations of the two countries are influenced by the international system and the policies of foreign actors. England and Russia have been effective in Turkey’s relations with Iran in the process of the invasion of Iran in the Second World War. Turkey and Iran followed a close policy with Amerika because of Russia during the Cold War. A new era has begun with the revolution in Iran. Although Turkey experienced tensions with Iran during this period, trade and economic relations continued to develeop between two countries. The most important problem after the revolution was the issue of security and PKK. However, the two countries have continued to act by prioritizing reconciliationand cooperation.

Key Words: Turkish-Iran Relations, Reza Shah Pehlevi, Baghdad Pact, Sadabat Pact, CENTO, RCD, ECO, Ağrı Rebellions, Revolution of İran, Irak-Iran War, Arap Spring, PKK, Iran, Turkey

(8)

KISALTMALAR A.G.E: ADI GEÇEN ESER

ABD: AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ ABH: AZERBAYCAN BİRLİK HAREKETİ

AKP-AK PARTİ: ADALET VE KALKINMA PARTİSİ AP: ADALET PARTİSİ

BKZ : BAKINIZ

BM: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER

BMGK: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GÜVENLİK KONSEY BP: BRİTİSH PETROLEUM

CENTO: CENTRAL TREATY ORGANİZATİON- MERKEZİ ANLAŞMA TEŞKİLATI

CHP: CUMHURİYET HALK PARTİSİ ÇEV : ÇEVİREN

DEİK: DIŞ EKONOMİK İŞLER KURULU

DER : DERLEYEN

ECO: EKONOMİK İŞ BİRLİĞİ ÖRGÜTÜ ED : EDİTÖR

EPDK: ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

GAMOH: GÜNEY AZERBAYCAN ULUSAL UYANIŞ HAREKETİ HAZ : HAZIRLAYAN

(9)

KDP: KÜRDİSTAN DEMOKRAT PARTİ KHK: KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME KYB: KÜRDİSTAN YURTSEVERLER BİRLİĞİ

PJAK: KÜRDİSTAN ÖZGÜR YAŞAM PARTİSİ-PARTİYA JİYANA AZAD-A KURDİSTANE

PKK: PARTİYAKALKERAN KÜRDİSTAN-KÜRDİSTAN İŞÇİ PARTİSİ RCD/KİBİ: REGİONALCOOPERATİONFOR DEVELOPMENT /KALKINMA İÇİN BÖLGESEL İŞ BİRLİĞİ/KİBİ

RP: REFAH PARTİSİ S: SAYFA

SAVAK: SAZMAN-I ITTILAAT VE EMNİYET-İ KİŞVER SEATO: GÜNEYDOĞU ASYA ANTLAŞMASI TEŞKİLATI SSCB: SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ SWARO: GÜNEYDOĞU ASYA BÖLGESEL ÖRGÜTÜ TBMM: TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TPAO: TÜRKİYE PETROLLERİ ANONİM ORTAKLIĞI TSK: TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ

TÜİK: TÜRKİYE İSTASTİK KURUMU

TÜSİAD: TÜRK SANAYİCİLER VE İŞ İNSANLARI DERNEĞİ

(10)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 4.1: Türkiye-İran İthalat ve İhracat Miktarı (2009-2018) ... 109 Tablo 4.3: Türkiye’nin Doğalgaz Alım Sözleşmeleri ... 111

(11)

ARAŞTIRMANIN KONUSU

“TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ (1917-2017)” adlı çalışmada temel araştırma konusu Ortadoğu bölgesinde yüz yılardır aynı coğrafyada karşılıklı etkileşim içerisinde olan bölgenin önemli iki toplumu olan Türk-İran ilişkilerini 1917-2017 yılları arasında iki ülke ilişkilerine etki eden aktör ve faktörleri ele alarak açıklamaktır. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı Devleti’nin ve Kaçar Hanedanlığı’nın yıkılması sonrası yönetim değişikliği olmuş, İran’da Pehlevi Hanedanlığı kurulmuş ve Türkiye’de ise Cumhuriyet rejimine geçilmiştir. Çalışmanın ilk bölümünde Birinci Dünya Savaşı ile İkinci Dünya Savaşı arasında geçen süreçte iki ülke ilişkileri ele alınmıştır. İki ülke arasında ilk dönemde ilişkilere yön veren temel konu iki ülke sınırında sorun olan bazı aşiretler olmuştur. Özellikle bu süreçte sorun olan aşiretler ve Ağrı bölgesinde vukuu bulan isyanlar iki ülke ilişkilerine yön vermiştir. İki ülkenin işbirliği sonucu sınır sorunu çözülmüş iki ülke arasında dostluk antlaşması imzalanmıştır. Şah Rıza Pehlevi’nin Türkiye ziyareti ve Atatürk ile görüşmesi ve Atatürk ve Şah Rıza Pehlevi’nin gayretleri sonucunda iki ülke arasında sınır sorunları çözülmüş ve ilişkiler gelişmiştir. Bu bakımdan Şah Rıza Pehlevi’nin Türkiye ziyareti ilişkilerin seyri açısından önemli olmuştur İlişkilerin olumlu yönde gelişmesi ile Sadabat Paktı imzalanmıştır. Çalışmanın ikinci bölümünde İkinci Dünya Savaşı’ndan İran Devrimi’ne kadar Türkiye-İran ilişkileri ele alınacaktır. İran’ın işgal edilmesi süreci ve sonrasında meydana gelen gelişmeler ele alınacaktır. Uluslararası alanda yaşanan Soğuk Savaş iki ülkenin politikalarını etkilemiştir. İki ülke ilişkilerinin gelişimi sonucu İran Bağdat Paktı’na katılım göstermiştir. CENTO ve 1959 antlaşmaları bu sürecin etkisiyle gelişmiştir. Son bölümde İran Devrimi’nden sonra günümüze kadar olan dönemdeki ilişkilere ele alınacaktır. Irak-İran Savaşı, Körfez Savaşı, 1990’larda PKK konusu ela alınmıştır. Türkiye İran ilişkilerinde ekonomi ve nükleer enerji ile Arap Baharı süreci iki ülke ilişkilerini etkilemiştir. Bölgenin önemli iki ülkesi ve tarihsel devlet geleneği olan Türkiye ile İran arasındaki ilişkilerin bir bütün halinde ele alınması ve ilişkilerin seyri açısından bu konu seçilmiştir.

(12)

AMAÇ

Bu çalışmanın amacı Türkiye-İran ilişkilerini bir bütün şeklinde ele almak ve ilişkilerin seyrini belirleyen iki ülke politikalarını ortaya koymaktır. Aynı zamanda komşu olan iki ülkenin Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bölgesel gelişmelere yönelik tutumlarının ilişkilere etkilerinin anlaşılmasını ortaya koymak amaçlanmıştır. İki savaş arası dönemde dostluk üzerine ilişkilerin geliştirildiği bir dönem olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sonrasında iki ülke ilişkilerinde Soğuk Savaş’ın yansımaları olmuştur. Pehlevi Hanedanlığının yıkılması ve İran’da Devrim ile yeni bir rejimin kurulması sonrasında ilişkilerin değişimi ve seyrinin anlaşılması İran devrimi öncesi ve sonrasında ilişkilere yön veren konular ele alınacaktır.

ÖNEM

Bu çalışmanın önemi Türkiye İran ilişkilerini bir bütün halinde alan kaynakların eksikliğini gidermek ve iki ülke ilişkilerinin iki ülkedeki meydana gelen gelişmelerden nasıl etkilendiğini ortaya koymaya çalışmasıdır. Bu çalışmanın ele alınmasında önemli bir faktörde bin yıldır çeşitli şekillerde etkileşim halinde olan Türk-İran ilişkilerin 1917’den günümüze kadar nasıl bir seyir izlediğini ve ilişkilerin işbirliği-gerginlik-rekabet çerçevesinde nasıl etkilendiği ele almaktır. Bu çalışmayla İran’da 1979 yılında meydana gelen Devrim’in öncesi ve sonrası ile iki ülke ilişkilerinin değişimini göstermek de mümkün olacaktır.

VARSAYIMLAR (SAYITLILAR)

Bu çalışmada Türkiye ile İran’ın bölgede önemli iki etkin devlet olması iki ülke ilişkilerinin birbirlerinin politika ve siyasetlerinden etkilendiği varsayımını öngörmektedir. Ortak tehditlere karşı işbirliği imkânı mümkündür. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra isyancı aşiretlere karşı işbirliği yapılması Sadabat Paktı ile Bağdat Paktı gibi bölgesel oluşumlarla bölgesel sorunlara karşı işbirliği ve benzer politika benimsendiği görülmektedir. İran Devrimi sürecinden sonra İrtica-Laiklik konusunda iki ülke arasında gerginliklerinin gündeme gelmesi de söz konusu olmuştur. İki ülke ilişkilerinde PKK önemli bir sorun olmuştur. 2000’lerin başından itibaren iki ülke ilişkilerinde ekonomi önemli bir etken olmuştur. Bu bakımından Türkiye-İran ilişkilerinde ne sürekli işbirliği ve dostluk söz konusudur ne de sürekli gerginlik ve düşmanlık hali mevcuttur.

(13)

GİRİŞ

İran coğrafyası binlerce yıldır birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Bu önemli coğrafyada Medler, Persler ve Sasaniler önemli hükümdarlıklar kurarak uzun yıllar bu toprakları denetimleri altında tutmuşlardır. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra gerek Türkiye de olsun gerekse de İran’da olsun benzer yapılanma süreçleri yaşanmıştır. Osmanlı Devleti’nin son bulmasından sonra Anadolu toprakları üzerinde Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Benzer şekilde İran’da Kaçar Hanedanlığı son bularak Pehlevi Hanedanlığı kurulmuştur. Birinci Dünya Savaşı sürecinde İran ve Osmanlı’nın mücadele ettiği ortak düşmanlar nedeniyle Türkiye-İran ilişkileri yakınlaşmıştır. Özellikle İngiliz-Rus etkisi nedeniyle iki ülke yakınlaşması söz konusu olmuştur. Savaş sonrası dönemde Türkiye ile İran ilişkilerinin gelişimi bakımından Atatürk ve Rıza Şah’ın izlemiş oldukları politika da önem taşımaktadır. Türkiye- İran ilişkilerinde en önemli sorun ise iki ülkenin birbirlerine karşı sahip olduğu tarihsel önyargılar olmuştur. Şii-Sünni mücadelesi konusunda liderlerin benzer politik ve siyasi söylemleri sonucu etkisi kırılmıştır. İki ülke ilişkilerinde sınır güvenliği, Kürtçülük faaliyetleri daha önemli hale gelmiştir.

Türkiye-İran İlişkileri (1917-2017) adlı çalışmamız üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Birinci Dünya Savaşı’ndan İkinci Dünya Savaşı’na kadarki süreç ele alınmıştır. Birinci Dünya Savaşı sürecinde İngiliz ve Rus etkisi Türkiye-İran ilişkilerini etkilemiştir. Osmanlı-Rus ve Osmanlı-İngiliz mücadelesinde bölgede yaşayan aşiretlerin konumu ve etkisi önemli olmuştur. İran’da savaş sürecinde etkin siyasi ve askeri bir yönetim bulunmaması nedeniyle ülkenin işgali kolaylaşmıştır. Savaş sürecinde Kürt aşiretleri ve Ermeniler önemli sorun olmuştur. İngilizler Kaşkaylar ve Bahtiyariler üzerinde baskı kurarak Osmanlıya karşı mücadele etmiştir. Milli Mücadele döneminde Türk-İran ilişkileri açısından Şikak aşireti ve lideri Simko İsmail’in faaliyetleri önemli olmuştur. Simko İsmail ve bölge aşiretlerin sorun olmaktan çıkmasından sonra iki ülke ilişkileri gelişmeye başlamış 1921 yılında İran Ankara’ya elçi göndermiştir. Bunun üzerine 7 Ekim 1922’de Muhittin Paşa İran’a gönderilen ilk elçi olmuştur.

Çalışmanın birinci bölümünün devamında Türkiye’de Cumhuriyetin ilan edilmesinden ve İran’da Pehlevi Hanedanlığı’nın kurulmasından sonra ilişkilerde en

(14)

önemli sorun haline gelen bölücü Kürtçülük faaliyetleri ele alınmıştır. Ağrı İsyanları ile devam eden süreçte iki ülke ilişkileri olumsuz etkilenmiştir. 1926 yılından başlayan isyan belli dönemlerde tekrarlanmış, 1929 yılında tekrar daha büyük bir isyan şeklinde vuku bulmuştur. Türkiye bu dönemde sert önlemler almaya başlamış, Tahran Büyükelçisi olarak Hüsrev Gerede tayin edilmiştir. 1932 yılında yapılan görüşmeler sonucu iki ülke arasında “Sınır Güvenliği Antlaşması”, “Türkiye-İran Dostluk Antlaşması” ve “Güvenlik-Tarafsızlık ve Ekonomik İş birliği Alanında Antlaşma” yapılarak iki ülke ilişkilerini uzun yıllar etkileyen sorunlar giderilmiştir. Bu antlaşmalar sonucunda Ağrı Dağı bölgesinin tamamı Türkiye’ye verilmiş, sınır sorunu giderilmiştir. İki ülke arasında iyi ilişkiler başlatılmıştır. İki ülke arasında sınır sorunun çözülmesinden sonra İran lideri Şah Rıza Pehlevi’nin Türkiye ziyareti ve sonrasında imzalanan Sadabad Paktı ele alınmıştır. Şah Rıza Pehlevi 1934 yılında Türkiye’ye karayolu ile bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Bu ziyaretlerde birçok sanayi kuruluşu, askeri birlik, fabrika görülmüştür. Şah Rıza’nın Türkiye ziyaretinden sonra 1930 başlarında İtalya’da faşist yönetimin yayılmacı politika izlemesi Türkiye’nin İran ve Ortadoğu ülkelerine yakınlaşmasını hızlandırmıştır. Türkiye bu süreçte İran-Irak arasında var olan sorunların giderilmesi amacıyla girişimlerde bulunmuştur. Bu girişimler sonucu İran, Türkiye, Irak ve Afganistan arasında 1937 yılında Sadabad Paktı kurulmuştur.

Çalışmanın ikinci bölümünde İkinci Dünya Savaşı ile İran’da Devrim’in gerçekleştiği süreç arasında kalan dönem ele alınmıştır. Bu bölümün başlangıcında Türkiye ve İran’ın İkinci Dünya Savaşı sürecinde ve sonrasında karşılaştığı zorluklar ve iki ülke ilişkileri ele alınmıştır. İran’da 1941 yılında gerçekleşen işgalden 1947 yılına kadarki dönemde Türkiye-İran ilişkileri donma noktasına gelmiştir. İran ile olan ilişkiler daha çok işgal kuvvetleri üzerinden gerçekleşmiştir. İkinci Dünya Savaşının son bulmasından sonra 1949 yılında iki ülke arasında ilişkilerin tekrardan artırılması amacıyla girişimler olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sonrasında uluslararası sistemde iki kutuplu bir yapı meydan gelmiştir. Soğuk Savaş olarak adlandırılan bu süreçte ABD-SSCB liderliğinde bir rekabet yaşanmıştır. Ortadoğu’da artan Sovyet etkisi nedeniyle NATO üyesi olan Türkiye’nin endişeleri artmıştır. Bu süreçte Türkiye Pakistan, İran Irak ve diğer bölge ülkeleri ile ikili ilişkileri geliştirerek iş

(15)

birliğini artırmayı hedeflemiştir. Türkiye’nin girişimleri sonucunda Bağdat Paktı 1955 yılında kurulmuştur. İran, Pakistan ve Irak’ın üye olduğu Bağdat Paktı Sovyetlere karşı ABD ve İngiltere tarafından desteklenmiştir. Mısır ve Suriye’nin Sovyetler tarafından desteklenmesi nedeniyle bu ülkeler Bağdat Paktı’ndan rahatsızlık duymuşlardır. 1958 yılında Irak’ta gerçekleşen darbe sonrası Bağdat Paktı’nın geleceği tartışılmaya başlanılmıştır. Irak’ın paktan ayrılmasından sonra ABD pakt üyesi İran, Türkiye ve Pakistan’ın endişelerini gidermek üzere 1959 yılında ikili antlaşmalar yapmıştır. 1959 yılında Bağdat Paktı ismi değiştirilerek Merkezi Anlaşma Örgütü-CENTO oluşturulmuştur. CENTO 1979 yılına kadar varlığını sürdürmüş, İran ve Pakistan’ın ayrılmasından sonra son bulmuştur. CENTO üyesi ülkeler arasında ekonomik ve ticari ilişkilerin daha artırılması amacıyla 1964 yılında RCD-Kalkınma İçin İş birliği (KİBİ) örgütü kurulmuştur. Ticaret, ekonomi, ulaşım, iletişim, teknik alanda iş birliği, kültürel alanda iş birliği başta olmak üzere birçok konuda iş birliğini öngören bir örgüt olarak RCD kurulmuştur.

Çalışmanın son bölümünde İran’da devrim sonrasından Arap Baharı sürecine kadarki süreç ele alınmıştır. İran’da devrime giden süreç 1960’ların başından itibaren başlayan gelişmeler sonucu gerçekleşmiştir. 1978 yılında Rex sinemasının yakılması SAVAK ve rejim tarafından gerçekleştirildiği öne sürülmüş birçok kente rejime yönelik gösteriler düzenlenmiştir. Artan şiddet olayları üzerine Şah 16 Ocak 1979 tarihinde ülkeyi terk etmiş, 1 Şubat 1979 tarihinde Humeyni ülkeye gelerek 53 yıllık Pehlevi hanedanlığı dönemi son bulmuştur. İran CENTO’dan ayrılmıştır. Türkiye 13 Şubat 1979’da yeni yönetimi resmen tanımıştır. İran devriminden sonra başlayan Irak-İran savaşına yönelik Türkiye tarafsız bir politika izleyerek iki ülke ile olan ekonomik ve ticari ilişkilerini geliştirmiştir. Bu süreçte İran’ın Kürt politikası Türkiye’yi rahatsız etmişse de ekonomik ilişkiler devam etmiştir. 1985 yılında Türkiye, İran ve Pakistan arasında kurulmuş olunan RCD örgütü revize edilerek ECO-Ekonomik İş birliği Örgütü olarak kurulmuştur. 1992 yılında ECO’ya Sovyetlerden ayrılan Türki Cumhuriyetler ile Afganistan ve Tacikistan da katılım göstermiştir.

1990’larda Türkiye ile İran ilişkilerine etki eden konular Körfez Savaşı, PKK sorunu ve Kuzey Irak konusu olmuştur. 2000’lerin başlarından itibaren iki ülke

(16)

ilişkileri ekonomik alanda gelişmeye devam etmiştir. Irak Savaşı ve PKK-güvenlik konusu iki ülke ilişkilerini etkilemiştir. İran’ın nükleer çalışmaları ve artan dış baskılara karşı Türkiye İran’ı desteklemiştir. Özellikle PJAK-PKK ile mücadele konusunda iki ülkenin ortak çabaları olmuştur. Türkiye ile İran arasında doğalgaz ve petrol alanında ilişkiler gelişmeye devam etmiştir. 2011 yılında ortaya çıkan Arap Baharı iki ülkenin farklı politikalar benimsemesine neden olmuştur. Özellikle Arap Baharı sürecinin Suriye’ye sıçramasından sonra Türkiye ve İran’ın politikaları zıt olmuştur. Suriye konusunda her ne kadar iki ülke farklı politikalar benimsemişse de iki ülke arasında ekonomik ve ticari alanda ilişkiler gelişmeye devam etmiş, iki ülke Suriye krizinin çözümü için Rusya ile birlikte birtakım girişimlerde bulunmaktadır.

(17)

BİRİNCİ BÖLÜM

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDAN İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA KADAR TÜRKİYE -İRAN İLİŞKİLERİ

1.1 Uluslararası Sistem’de Türkiye ve İran 1.1.1 Uluslararası Sistem

Uluslararası sistem, bir çevre içerisinde yer aldığı kabul edilen, birbirleri ile ilişkili olan ve birbirlerine etki eden parçaların oluşturmuş olduğu bağımsız siyasi birimlerdir. Uluslararası sistemin en önemli birimi ise uluslararası sistemi belirleyen uluslararası aktörlerdir. Uluslararası politikaya etki eden aktörler ise devletler, uluslararası örgütler ve kişiler oluşturmaktadır. Ancak kişilerin etkinliği devlet ve örgütlere göre daha az ve kısıtlıdır. Uluslararası politika üzerine yapılan analizler uluslararası sistemin yapısı üzerinden yapılmaktadır. Uluslararası sitemin alt birimleri bulunmaktadır. Ekonomik, sosyo-kültürel ve siyasi alt sistemler bulunmaktadır. Bu alt sistemler sürekli etkileşim halindedir.1 Ülkeler arasındaki ikili ilişkiler ele alınırken uluslararası sistemin yapısından yararlanır.

Dünya siyasi tarihi incelendiğinde 15. yüzyıldan sonra her dönem uluslararası alanda güçlenen ve uluslararası sisteme etki eden devletler ortaya çıktığı görülmektedir. 15. yüzyılda önemli bir deniz gücüne sahip olan Portekiz etkin iken 16. yüzyılda İspanya, 17. yüzyılda Fransa önemli bir güç haline gelmiştir. 18. yüzyıldan itibaren İngiltere’nin etkinliği artmış Birinci Dünya Savaşı’na kadar önemli bir güç olmuştur. Bu tarihten sonra ABD’nin etkinliği artmaya başlamış ve İkinci Dünya Savaşı ile ABD uluslararası sistemin en önemli aktörlerinden biri haline gelmiştir.

Ulusal devletlerin ortaya çıktığı kabul edilen 1648 Westfalya Antlaşması’ndan İkinci Dünya Savaşı’na kadarki süreçte uluslararası sistemde klasik güç dengesi hâkim olmuştur. Bu dönemde Avrupalı devletlerarasında yaşanan gelişmeler uluslararası sisteme etki etmiştir. Bu süreçte hiçbir devletin tek başına

1 İlhan Ozan Hamurcu, Türkiye-İran İlişkilerinin Uluslararası Siyasal Sistem Bağlamında

Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, İzmir: T.C. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010, s. 10-12.

(18)

etkin güç olması istenilmemiş, bu bakımdan statükonun korunması amaçlanmıştır. Statükonun değiştirilmesini isteyen revizyonist ülkeler ile statükonun korunmasını isteyen ülkeler arasında yaşanan çatışmalar Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nın çıkmasına neden olmuştur. Statükonun korunması isteyen İngiltere ve Fransa ile durumdan rahatsız olan Almanya arasında yaşanan iki savaşta da statükonun korunmasını isteyen İngiltere ve Fransa galip gelmiştir. Ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası sistemin yapısında değişim meydana gelmiştir. Özellikle Avrupa’da yeni dengeler oluşmuştur.2

İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD ve SSCB öncülük ettiği Doğu ve Batı bloğu arasında 1991 yılına kadar SSCB’nin hukuken dağılmasına kadarki süreçte iki kutuplu bir Soğuk Savaş dönemi yaşanmıştır. Uluslararası sistemdeki güç düzeni iki kutup arasında dağılmıştır. Varşova Paktı’nın amaçladığı ve yaymak istediği sosyalizm ile Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün ( North Atlantic Treaty Organization-NATO) temsil ettiği liberalizm arasında ideolojik bir rekabet de yaşanmıştır. İki kutup arasında siyasi, askeri ve ideolojik rekabet yaşanmıştır. Ortadoğu, Uzak Doğu, Asya’da Sovyet Rusya’nın politikaları ABD tarafından tehdit olarak algılanmıştır. Truman Doktrini ve Marshall Planı, NATO’nun kurulması Sovyet tehdidi nedeniyle atılan adımlar olmuştur.3

1.1.2 Güç

Uluslararası ilişkiler disiplininde yapılan analizlerde ve uluslararası ilişkiler teorilerinde çokça kullanılan kavramlardan biri güçtür. Güç kavramı daha çok realist görüş ile bağdaştırılarak kullanılırsa da idealist görüş de güç kavramını kullanmaktadır. Hans Mortgenthau güç arayışı ve güç mücadelesini uluslararası politikanın temel amacı olarak görmekte ve güç kavramını realist görüşün merkezine yerleştirmiştir. Güç kavramının tanımlanmasında yaşanan en önemli zorluk ise güç kavramının sahip olduğu geniş kapsam ve belirsizliği oluşturmaktadır. Güç kavramı bünyesinde çok sayıda unsurun kullanılması kavramın kapsamını genişletmektedir. Bir ülkenin sahip olduğu niteliksel ve niceliksel bütün özellikleri güç kapsamına

2 Tayyar Arı, IRAK, İRAN ve ABD: Önleyici Savaş, Petrol ve Hegemonya, İstanbul: Alfa Yayınları, 2004,

s. 51

3 Şenol Kantarcı, “Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası Sistem: Yeni Sürecin Adı “Koalisyonlar Dönemi

(19)

alınabilir. Diplomasi ve eğitim düzeyinin de gücü etkilediği ve beslediği söz konusudur.4

Güç kavramı devletlerin fiziksel olarak sahip olduğu ögelerin yanında, bu ögelerin kullanılabilir ve uygulanabilirliğine sahip olması bakımından da önemlidir. Bir devletin sahip olduğu imkânları karşı tarafa etki edecek şekilde harekete geçirme imkânına sahip olmaması durumunda güç konusunda yetersiz olduğu görülecektir. Devletlerin gücünü nitel ve nicel unsurlar oluşturur. Nicel unsurlardan coğrafya, bir ülkenin sahip olduğu en önemli nicel faktör olarak görülmektedir. Coğrafya bir ülkenin dünya üzerinde bulunduğu konum, sınırlarının uzunluğu, sahip olduğu yüzölçümü, dağ, ova, nehir gibi coğrafi özellikleri kapsamaktadır. Devletlerin gücüne etki eden bir diğer önemli faktör doğal kaynaklardır. Doğal kaynaklar devletlerin yer altı ve yer üstünde sahip olduğu ve diğer devletlere karşı kullanabileceği önemli ekonomik ve siyasi getirisi olan madenler, petrol ve doğalgaz kaynakları, gıda ürünleri olarak sayılabilir. Devletlerin sahip olduğu ham madde ve doğal kaynakları güce dönüştürebilmesi için sahip olması gereken endüstriyel altyapı önem arz etmektedir. Modern ulaşım ağları, savunma sanayi, teknoloji üretimi, ağır sanayi devletlerin gücünü artıran faktörlerdir. Devletlerin uluslararası alanda en önemli gücü ise sahip olduğu askeri kapasite oluşturmaktadır. Askeri kapasite devletlerin sahip olduğu asker sayısı, savunma sistemleri, konvansiyonel harp araçları, kara-hava-deniz savaş unsurları, silahlı kuvvetlerin sahip olduğu teknolojik silahlar devletlerin gücünü artıran önemli faktörlerdir. Devletlerin gücünü ortaya koyacak yön verecek önemli bir faktörde nüfus oluşturmaktadır. Nüfusun eğitim düzeyi, yetişmiş eleman miktarı devletlerin güç olgusunu etkilemektedir. Ülkelerin gücünü etkileyen nitel bazı faktörlerde bulunmaktadır.5

Ülkelerin değer sistemleri, siyasi ve dini özellikleri sayılabilir. Ulusal moral ve ulusal karakter en önemli nitel özellikler arasındadır. Ulusal moral devlet bünyesinde yaşayan halkın özellikle savaş gibi sıkıntılı süreçlerde takındığı davranıştır. Bu gibi durumlarda ülkenin zorlukların üstesinden gelmesi için halkın

4 Haluk Özdemir, “Uluslararası İlişkilerde Güç: Çok Boyutlu Bir Değerlendirme”, Ankara Üniversitesi

SBF Dergisi, 63-3, s. 114-117.

5 Salih Doğan, Şeref Kavak, “Uluslararası İlişkilerde Güç Kavramı”, (Edt.), Arif Behiç Özcan, Yusuf

(20)

katkısı önemlidir. Ülkenin iç politikada güçlü olması dış politikasına da etki edecektir. Bu durum da dış politika belirleyicilerinin kabiliyetine bağlı olarak diplomasinin niteliği önem kazanmaktadır. Güçlü bir diplomasi niteliği olan devletler diğer ülkelere karşı daha avantajlı hareket edebilirler.6

1.1.3 Aktör Olarak Türkiye ve İran

Türkiye, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra aynı topraklar üzerinde kurulmuş, ulusçuluk kavramı esas alınarak kurulmuş bir devlettir. Osmanlı devletinin Birinci Dünya Savaşından yenik çıkması sonrasında Anadolu topraklarında başlayan Milli Mücadele sonucunda Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş, üniter bir devlet niteliği kazanmıştır. Osmanlı devletinin sahip olduğu çok din-dil ve ırklı özelliği ortadan kalkmış daha homojen bir yapı ortaya çıkmıştır. Yeni kurulan devlet uluslararası sistemdeki güç dengesine dikkat etmiş, Avrupalı devletlerle ilişkiler geliştirilmeye çalışılmıştır. Müslüman halka sahip Türkiye laik bir sistem olarak yönetilmektedir. Komünizmle mücadele konusunda Türkiye Batı ile yakın hareket etmiştir. Türkiye dış politikasında batılılaşmayı bir hedef olarak ortaya koymuştur. Ancak bulunduğu coğrafyanın imkan ve zorlukları ile karşılaşmaktadır. Asya ve Avrupa arasında bir köprü niteliği olması, önemli petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip Ortadoğu ve Kafkaslara komşu olması Türkiye’nin uluslararası sistemdeki önemini artırmaktadır. İstanbul ve Çanakkale Boğazlarına sahip olunması da Türkiye’yi önemli kılmaktadır. Türkiye sahip olduğu coğrafik konum nedeniyle Kafkaslar, Ortadoğu, Balkanlar bölgesinde meydana gelen çatışma ve sorunlara maruz kalmaktadır. Özellikle yaşanan savaşlar nedeniyle artan güvenlik endişesi ve göç dalgası Türkiye’yi etkilemektedir. Türkiye komşu ülkelerle iyi ilişkiler geliştirmek yönünde politikalar izlemektedir. Ancak geçmişten gelen bazı problemler ilişkilere zarar vermektedir.

İran’da Türkiye gibi Birinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan gelişmeler sonucu Kaçar Hanedanlığının yıkılması sonucu Pehlevi Hanedanlığı kurulmuştur. Pehlevi Hanedanlığı İran’da meydana gelen devrim ile yıkılmıştır. İran’da devrim ile birlikte İran İslam Cumhuriyeti kurulmuştur. İslami bir rejimle yönetilen İran’ın dış politikasında devrim öncesine göre önemli değişimler meydana gelmiştir. Pehleviler

(21)

döneminde Batı’ya özellikle ABD ile yakın politikaya sahip İran devrimden sonra ABD ve İsrail ile ilişkilerini kesmiş, bu iki ülkeyi düşman olarak nitelemiştir. İran doğalgaz ve petrol bakımından zengin bir ülke olmasının yanında nükleer enerji alanında faaliyetleri nedeniyle ABD tarafından baskı altında tutulmaktadır.

Türkiye ve İran Birinci Dünya Savaşı’ndan İran Devrimi sürecine kadar ki süreçte ikili ilişkileri geliştirme yönünde politika izlemiştir. Özellikle 1920li yılların sonlarına doğru Ağrı İsyanları nedeniyle yaşanan sınır sorunlarının çözülmesi ile ikili ilişkiler gelişerek devam etmiştir. İkinci Dünya Savaşından sonra da uluslararası sistemde hakim olan iki kutuplu sistemde Türkiye ve İran Batı yanlısı, Sovyet karşıtı bir dış politika izlemiştir.

1.2 Birinci Dünya Savaşı ve Sonrasında İlişkiler

20. yüzyılın başlarında dünyada önemli değişim ve dönüşümler yaşanmaya başlamıştır. Özellikle bu süreçte ülkeler arasında ittifaklar oluşturularak ülkeler kendilerini güvende tutmaya çalışmışlardır. Bu süreçte zayıf ülkeler de güçlü ülkeler arasındaki rekabetten etkilenerek taraf olmak durumuna düşmüşlerdir. Osmanlı ve İran (Kaçar Hanedanlığı) bu dönem de benzer sorunlar ile karşı karşıya kalmıştır. Göreceli olarak iki devlet güçlü ülkelerin etkisini hissetmişlerdir. İran İngiltere ve Ruslar tarafından baskı altına tutulmuştur. Osmanlı da daha çok İngiliz ve Alman etkisine maruz kalmıştır. Birinci Dünya Savaşı sürecinde Türk-İran ilişkileri bölge üzerindeki güçlerin mücadelesinden etkilenmiştir.

Birinci Dünya Savaşı sürecinde İran özellikle İngiltere ve Rusya baskısı altında kalmıştır. Rusya İran’ın kuzey bölgelerindeki etkinliğini artırmak ve hâkimiyet alanını artırmak için bölge aşiretlerinin yanına çekerek kalıcı olarak bölgede kalmak istemiştir. İran’ın kuzeyinde Rusya’nın etkisini artırması özellikle Osmanlı için tehlike arz etmiştir. Osmanlı da sınırlarının güvenliğini sağlamak ve olası Rus saldırılarından korunmak amacıyla bölgedeki aşiretleri yanına çekmek istemiştir. Gerek Rusya gerekse Osmanlı Devleti olsun bölgenin önemi nedeniyle bölge aşiretlerini yanına çekerek varlığını idame etmek istemiştir. Rusya yanına çektiği aşiretler aracığıyla hem Osmanlı Devleti’ne karşı hem de Osmanlı

(22)

Devleti’nin desteklediği aşiretlere karşı gücünü artırmayı amaçlamıştır.7 İran’ın kuzey bölgesinde Türk-Rus rekabetinin en yoğun yaşandığı yer Osmanlı-İran sınırında bulunan Urmiye bölgesi olmuştur. Urmiye’de bulunan Rus konsolosluğu bölgedeki aşiretleri Rusya’nın yanına çekmek için yoğun faaliyetlerde bulunmuştur. Savaşın başladığı ilk günlerde Rusya olası bir Musul ve Bağdat taarruzu için hazırlıklarda bulunmuştur. Bölgedeki kimi Kürt aşiretlerini yanına çeken Rusya aynı zamanda bölgedeki Ermenileri de yanına çekmeye çalışmıştır.8 Bölgede yer alan önemli Sünni aşiretlerden Şikak ve Barzan aşireti Rusya tarafından baskı altında tutulmaya çalışılmıştır.9 Rusya bölgede bulunan Kürt aşiretleri ve Ermenileri destekleyerek Osmanlı etkisini kırmak ve bölgedeki varlığını artırmak amacıyla destek çalışmalarında bulunmuştur. Özellikle Barzan ve Şikak gibi bazı Kürt aşiretleri Ruslar tarafından desteklenmiştir.

Rusya’nın yanı sıra İngiltere’de İran üzerinde hâkimiyet kurmak istemiştir. İngiltere özellikle İran’ın güneyi ve Basra bölgesine yönelik faaliyetlerde bulunmuştur. İngiltere bölgede Osmanlı karşıtı siyasi ve askeri faaliyetler içerisinde bulunmuştur. Özellikle Osmanlı-İran sınır bölgesinde bulunan Kirmanşah’taki Sencabi aşireti üzerinde İngiltere’nin yoğun faaliyetleri olmuştur. İngiltere aynı zamanda Şiraz ve Buşehr bölgelerinde göçebe olarak yaşayan Türk aşiretlerinden olan Kaşkaylar üzerinde de etkili olmaya çalışmışlardır. Luristan bölgesinde yaşayan Bahtiyariler de İngilizler tarafından desteklenmiştir. Bu aşiretlerin İngilizler tarafından desteklenmesi Osmanlı tarafından endişeye neden olmuştur. Osmanlı bu aşiretlerin kendisine karşı kullanılması durumunda olası çıkacak karışıklıklar nedeniyle bölgeye ek kuvvet kaydırmak durumunda kalacaktır. Bu durumda savaş sürecinde Osmanlı Devleti için maliyetli olacaktır. Bu nedenle Osmanlı, İngiltere

7 Barış Metin, Birinci Dünya Savaşı’nda İran Coğrafyasında Etnik, Dini ve Siyasi Nüfuz Mücadelesi,

Ankara: Berikan Yayınevi, 2007, s. 110.

8 Barış Metin, a.g.e., s. 111.

9 İsrafil Kurtcephe ve Suat Akgül, “Rusya’nın I. Dünya Savaşı Öncesinde Kürt Aşiretleri Üzerindeki

Faaliyetler”, OTAM (Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi), Sayı: 3, Ankara, 1995, s. 250-251.

(23)

politikalarına karşın bölge aşiretlerinin Osmanlının yanında yer alması için faaliyetlerde bulunmuştur.10

Osmanlı Devleti İran topraklarında hem Ruslar hem de İngilizler ile mücadele etmek durumunda kalmıştır. İran topraklarının kuzeyinde Ruslar, güney ve güneybatı sınırlarında İngilizlerin faaliyetleri söz konusu olmuştur. İngiltere ve Rusya’nın İran siyasetleri Osmanlı’nın sınır güvenliğine tehdit olarak oluşturmuştur. Rusların Kürt ve Ermenileri kışkırtması, İngilizlerin Türk aşiretlerine baskı kurması, Basra bölgesindeki aşiretlere etki etmesi ile sınır sorunlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Birinci Dünya Savaşı öncesi Osmanlı sınır güvenliğini tesis etmek için bölgeye daha fazla güç kaydırmak durumunda kalmıştır.

Birinci Dünya Savaşı’nın başlamak üzere olduğu dönemde İran’da siyasi ve askeri bir istikrarsızlık mevcuttu. İran’da devletin yönetimi 1907’de ilan edilen Meşruti yönetimle sağlanmaktaydı. Düzenli bir ordunun olmadığı İran’da sadece Rus subayların kontrolünde bulunan Kazak Tugayları mevcuttu.11 1907 yılında İngiltere ile Rusya arasında imzalanan İngiliz-Rus Antlaşması ile İran toprakları üç bölgeye ayrılmıştır. İsfahan dâhil olmak üzere İran’ın kuzey bölgeleri Rusya’ya; İngiltere’ye Kirman, Sistan ve Belucistan dâhil olmak üzere ülkenin güneybatı bölgeleri verilmiştir. Rus-İngiliz denetimi dışında kalan bölgeler ise “tarafsız bölge” olarak belirlenmiştir.12 Birinci Dünya Savaşı öncesinde İran toprakları İngiltere ve Rusya tarafından işgale uğramış, İran’da bağımsız ve toprak bütünlüğü olan bir ülke durumundan çıkmıştır. İran’ın maruz kaldığı dış baskılar ile siyasi ve askeri alandaki yetersizliği nedeniyle Birinci Dünya Savaşı’na hazırlıksız olduğu görülmektedir. Ülkenin kuzey ve güney bölgeleri üzerinde fiili bir hâkimiyeti olmayan İran yönetimi işgal bölgeleri arasında kalan ara-tampon bölgede yönetimi sağlamaya çalışmıştır.

1 Kasım 1914 tarihinde henüz savaş başlamadan İran “tarafsızlığını” ilan ederek savaş dışında kalmak istemiştir. Ancak savaş başlamadan ülkenin kuzeyinde

10 Sadık Sarısaman, “Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti'nin Bahtiyari Politikası”, OTAM

(Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi), Sayı: 8, 1997, s. 317-318.

11 Yılmaz Karadeniz, “İran’ın Taksimi Görüşmelerinde İngiltere’nin Rusya’ya Karşı Diplomatik

Manevraları (1907)”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 18, Yaz 2011, s. 249.

12Ervand Abrahamıan, Modern İran Tarihi, (çev.), Dilek Şengül, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür

(24)

Rus işgali başlamıştır. İran, Rusya’nın askerlerinin geri çekmesini istemişse de Rusya tarafından olumlu bir cevap alamamıştır.13 1914’te savaşın başlaması ile birlikte İngiltere, İran’ın kendi yanında yer alması için baskılarını artırmıştır. Aynı zamanda Osmanlı Devleti de İran’ın bir Müslüman devleti olarak kendi safında savaşa girmesi telkininde bulunmaktaydı. Şeyhülislam, İngiltere, Rusya ve Fransa’ya karşı İran’a birlik çağrısında bulunmuştur.14 İngiltere ve Rusya’nın İran’a yönelik işgaline Osmanlı için endişe yaratmıştır. Osmanlı Devleti İran’ın Müslüman bir ülke olması sebebiyle kendi yanında savaşa girmesi yönünde çabalarda bulunmuştur. Osmanlı devleti İran’ın tamamen işgal edilmesinden sonra kendi sınırlarının güvenliğinin tehlikeye girecek olmasından endişe duymuştur. Osmanlı savaşın sınırlarını çevrelemesinden endişe etmiştir.

İran cephesindeki Birinci Dünya Savaşı’nın yansımaları 1914 yılının sonlarına doğru Osmanlı Devleti için İran Kürdistanı’nda Osmanlı-Rusya arasındaki çatışmalarla başlamıştır. Bölgenin çoğunluğunun Sünni Müslüman olması sebebiyle bölge halkı kendisini Osmanlı Devleti’ne yakın görmüş ve aşiretlerin çoğu Osmanlı Devleti’nin yanında yer almıştır.15 İran’da yaşayan Müslüman halk Rus saldırılarına karşı Osmanlı devletini kurtarıcı olarak görmüştür.

Rusya’da 1917 yılında yaşanan Bolşevik İhtilalı sonucu Rusya Birinci Dünya Savaşı’ndan çekilmiştir. Rusya’nın savaştan çekilmesi ile birlikte Rusya İran’ın kuzeyinde işgal ettiği bölgeleri boşaltmıştır. Kuzey İran’da Rusya’nın çekilmesinden sonra bölge Osmanlı Devleti’nin denetimine girmiştir. Osmanlı Kuzey İran bölgesi ile birlikte Bakü’ye kadar olan bölgede denetim kurmuştur. Ancak Osmanlı Devleti’nin 30 Ekim 1918 tarihinde imzalamış olduğu Mondros Ateşkes Antlaşması ile Osmanlı Devleti İran coğrafyasında askeri faaliyetlerine son vererek bölgeden çekilmiştir.16

13Gökhan Bolat, “İngiltere Savunma Bakanlığı Kayıtlarına Göre I. Dünya Savaşı Sırasında Osmanlı

Devleti ve İran Arasındaki Ulaşım Yolları”, JASSS (TheJournal of AcademicSocialScienceStudies), Cilt/ Volume 6, Sayı/Issue 3, p. 1067-1107, March 2013, s. 1072.

http://dx.doi.org/10.9761/JASSS_951

14Melike Sarıkçıoğlu, “Birinci Dünya Savaşı Yıllarında İran”, Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat

Fakültesi Dergisi, Sayı: 25, Isparta 2010/2, s. 53.

15 Melike Sarıkçıoğlu, a.g.e, s. 54. 16

(25)

Mondros Ateşkes Anlaşması 11. maddesine göre “Türk Kuvvetleri’nin

İran’ın kuzey batısından, savaştan önceki sınırların gerisine kadar çekilmeleri”

emredilmiştir.17 Bu madde ile Osmanlı Devleti İran bölgesinde bulunan askeri kuvvetlerini çekmeye başlamış; Türk Kuvvetleri Bakü’den çekilmeye başlamıştır. Aynı süreçte Tebriz’deki askeri güçlerde çekilmeye başlamıştır. İran’daki Türk kuvvetlerinin savaş önceki sınırlara çekilmesi 18 Kasım 1918’de tamamlanmıştır.18 Rusya’da meydana gelen İhtilal sonucu İran’da işgal edilen toprakların boşaltılması sonucunda bölgede Türk askeri birliklerinin ilerleyişi kolaylaşmıştır. 1918 yılının sonlarına kadar bölgedeki varlığını devam ettiren Türk birlikleri Mondros Ateşkes Antlaşması gereği bölgeden çekilmek durumunda kalmıştır. Osmanlı açısından önemli kazanımlar olmuşsa da savaş sonucunda imzalanan anlaşma sebebiyle bölgeden tamamen çekilmek durumunda kalmıştır.

Birinci Dünya Savaşı sürecinde Osmanlı’nın İran’a olan ilgisi ülkenin Rus ve İngilizler tarafından işgale uğraması ve iki ülkenin Osmanlı devletine karşı savaşta olması ve sınır bölgelerinde iki ülke ile mücadele verilmiş olmasındandır. Rus-İngilizlerin bölge aşiretlerini Osmanlıya karşı kışkırtması, Osmanlı’nın savaştığı cephelerin genişlemesi, sınır güvenliğinin sağlanmak istenmesi nedeniyle İran Osmanlı için önem arz etmiştir. İran üzerinde İngiliz ve Rus baskısının artması ve özellikle Osmanlı sınırı boyunca bulunan aşiretlerin Osmanlı’ya karşı kışkırtılması, Osmanlı’nın İran’a olan ilgisini artırmıştır.

1.3 Milli Mücadele Döneminde İlişkiler

Birinci Dünya Savaşı’nda yenik olarak ayrılan Osmanlı’nın işgale maruz kalması sonucunda Mustafa Kemal öncülüğünde Ulusal Kurtuluş mücadelesi-Kurtuluş Savaşı başlatılmıştır. Bu mücadelenin temel amacı işgalleri durdurmak olmuştur. Milli Mücadele sürecinde İran’da da önemli gelişmeler yaşanmıştır. 1917 Ekim Devrimi ile Rusya’nın İran’dan çekilmesi sonrasında İran’da İngiltere’nin etkinliği artmıştır. İngiltere’nin etkin güç olması ile birlikte özellikle İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon girişimleri sonucunda 9 Ağustos 1919 tarihinde

17 Nihat Erim, Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri Cilt: 1 (Osmanlı İmparatorluğu

Andlaşmaları), Ankara: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1953, s. 520-523.

(26)

İngiltere ile İran arasında bir anlaşma imzalanmıştır. Anlaşma ile İran, İngiltere’den borç alabilecek, aynı zamanda ekonomi, finans ve orduda düzenlemeler yapmak için İngiltere’den maliye danışmanları ve askeri uzmanlar İran’a gelecektir. Antlaşmadan kısa bir süre sonra 12 Ağustos 1919’da İngiltere yanlısı Vusuqu-‘d- Devle kabinesi İran’da başa gelmiştir.19 Bu gelişmeler İran’ın İngiltere tarafından denetim altına alınmak istendiği göstermektedir. Özellikle ekonomi ve ordunun İngilizler tarafından yönlendirilmek istenilmesi İran’ın İngiltere’ye bağımlı hale gelmesine neden olacaktır.

İngiltere İran’da etkinliğini artırırken Bolşevik Devrimi sonrası Rusların ülkeden çekilmesi ile İran’da Ermeni ve Nasturi tehlikesi artmıştır. Özellikle Rusların geri çekilmesi sırasında ordudaki Ermeni ve Nasturiler Güney Azerbaycan bölgesindeki baskıları artmıştır. Bölgede bulunan Türklere karşı silahlı baskılar meydana gelmiştir. Bu dönemde İngiltere Bakü petrollerini ele geçirmek ve Hindistan’a giden yol üzerinde hâkimiyetini kurmak amacıyla Rusya tarafından boşaltılan bölgelere asker sevk etmeye başlamıştır. İngiltere böylece İran’ın tamamı üzerinde denetim kurmak istemiştir. Urmiye bölgesinde Nasturi ve Ermenilerin Türk ve Müslüman halkına yönelik artan katliam ve baskılarına karşı koymak amacıyla Osmanlı III. ve IV. Orduya bağlı birlikleri Urmiye’ye göndermiştir. Kısa sürede Ermeni ve Nasturiler yenilmiştir. Osmanlı birlikleri Hoy kenti üzerinden Tebriz’e varmış ve Tebriz ele geçirilmiştir.20

İngilizlerin İran ve Türkiye’ye yönelik baskıları nedeniyle hem Türkiye’deki hem de İran’daki milliyetçiler İngilizlere karşı anti-emperyalist ve tam bağımsızlık söylemlerde birleşmişlerdi. Ancak iki ülke hükümetleri arasında ilişkiler sınır güvenliği, aşiretler özellikle Simko Aşireti gibi sebeplerden dolayı gerilmiştir. Milli Mücadelenin kazanılması sonrasında iki ülke ilişkilerinde Simko İsmail konusu gündeme gelmiştir.

Osmanlı-İran sınırının uzun yıllar netliğe kavuşmamış olması ile birlikte Birinci Dünya Savaşı’nda İran’ın işgale uğraması ve İran’ın içerisinde olduğu siyasi

19 Polat Kara, Türkiye-İran İlişkileri (1923-1960), Doktora Tezi, Konya: Selçuk Üniversitesi, Sosyal

Bilimler Enstitüsü, 2010, s. 17-18.

20 Barış Metin, “Urmiye Ve Havalisinde Ermeni Ve Nasturilerin Faaliyetleri (1917-1918)”, Akademik

(27)

yapı nedeniyle iki ülke ilişkilerinde sınır bölgelerinde yaşayan aşiretlerin tutum ve hareketleri iki ülkenin birbirlerine karşı politikalarını oluşturmada etkili olmuştur. Özellikle sınır bölgelerindeki aşiretlerin konar-göçer olması ve sürekli yer değiştirmesi ilişkileri etkilemiştir. İran-Osmanlı sınırında yaşayan önemli Sünni aşiretlerinden birisi olan Şikak Aşireti ile aşiret lideri olan İsmail Ağa’nın (Simko Ağa) Osmanlı-İran ve Osmanlı-Rus ilişkilerinde önemli etkileri olmuştur. Özellikle sınır güvenliğinin sağlanmasında bölgede yaşayan aşiretlerin tutumu çok önemli olmuştur.

İran-Osmanlı sınırında yaşayan aşiretlerin çoğu konar-göçer Kürt aşiretlerinden oluşmaktadır. İç ve dış sebepler, savaşlar, kıtlık vb. gibi etkenler nedeniyle Kürt aşiretler zamanla İran Azerbaycan’ın batı bölgelerine yerleşmişlerdir. Bölgede yaşayan önemli ve en büyük aşiretlerden biri olan Şikak aşireti ise Urmiye bölgesi ve sınır bölgelerinde yaşamaktadır.21 Şikak aşiretinin bazı kolları Hakkâri ve Van dolaylarına da yerleşmişlerdir. Özellikle Van ve Hakkâri sınır bölgelerinde varlık gösteren bu aşiretler 1851 yılındaki faaliyetleri nedeniyle İran tarafından baskı altına alınmak istenilmiş bu amaçla Şikak aşireti üzerine asker sevk edilmiştir.22 Türk-İran sınırı boyunca Kürt aşiretlerin yaşaması Türk-İran ilişkilerine önemli yansımaları olmuştur. İki ülke ilişkilerine yansımaları olan aşiret meselesi uzun yıllar devam etmiştir. Birinci Dünya Savaşı sürecinde de bölgedeki aşiretler bölge ülkelerinin etkisi altında kalmıştır. Özellikle bölge aşiretlerinin faaliyetlerinin Türk-İran ilişkilerine yansıması olduğu gibi Türk-Rus, Türk-İngiliz ilişkilerine de yansımaları olmuştur.

Milli Mücadele döneminde Anadolu’da işgallere karşı mücadele edilirken sınır bölgelerinde bulunan bazı aşiretler yaşanan süreçten istifade ederek özellikle Türk-İran sınırı boyunca birtakım karışıklıklar içerisinde bulunmuştur. Sınır bölgelerinde yaşanan bu gelişmeler hem Türkiye’ye hem de İran’a olumsuz

21 Emin Özdemir ve Ali Çakırbaş, “1927 Tarihli Genelkurmay’ın İran Azerbaycan’ı Tedkik Raporuna

Göre Bu Bölgedeki Kürt Aşiretleri”, Tarih Okulu Dergisi (TOD), Yıl:6, Sayı: XV, Eylül 2013, s. 320-321.

22 Sıtkı Uluerler, “Osmanlı-İran Sınır Tespiti ve Güvenliği Açısından Bazı Aşiretlerin Çıkardığı

Sorunlar (1850-1854)”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 25, Sayı: 2, (s. 249-268), s. 256

(28)

yansımakta aynı zamanda iki ülke ilişkilerinin de olumsuz yönde etkilenmesine neden olmuştur. Özellikle Şikak aşiret lideri Simko Ağa’nın isyan etmesi hem Türkiye’yi hem de İran’ı uzun bir süre uğraştırmıştır. 1915-1918 döneminde bölgedeki en güçlü aşiretlerden biri haline gelen Şikak aşireti bölgedeki diğer aşiretleri denetimi altına alarak hâkimiyet alanını artırmak istemiştir.23

1918 yılında Rumiye’de bulunan Müslüman halkın katledilmesi ve Nasturiler tarafından Rumiye’nin ele geçirilmesi üzerine İran hükümeti Tebriz valisi aracığıyla Simko Ağa’yı gayrimüslimlere karşı harekete geçirerek onlara karşı savaştırmak istemiştir. Simko Ağa Nasturilere karşı savaş ilan ederek harekete geçmiştir. Simko Ağa’nın adamları tarafından 25 Şubat 1918’de Nasturi Patriği Benjamin Marsemum öldürülmüştür. Bunun üzerine Ağa Petros ve Sırma Hanım öncülüğünde 30 bin kişilik Nasturi kuvveti Simko Ağa üzerine yürümeye başlamıştır. Bu durum üzerine Simko Ağa Osmanlı’dan medet ummaya başlamıştır. Musul Valisi Haydar Bey aracığıyla Simko Ağa Osmanlı tarafından affedildi. Simko Ağa ve adamları Hoy kentine gelen Ali İhsan Paşa kuvvetlerine katılmıştır.24 Simko aşireti başta olmak üzere bölgedeki aşiretler Türk-İran arasındaki sorunların çıkmasında önemli etken olmuştur. Bir dönem Osmanlı için tehdit olarak görülen aşiretler başka bir zaman İran için tehdit olarak görülmüştür. Her iki ülkenin aşiretlere yaklaşımı açısından aşiretler taraf seçmiştir.

Ankara Hükümeti 1922 yılında Simko Ağa’nın sağ kolu olan Şeyh Mahmud ile görüşmeler gerçekleştirmiştir. Ankara İngilizlere karşı Şeyh Mahmud ve Simko Ağa ittifakından yararlanmak istemiştir. Halil Paşa Şeyh Mahmud’a mektup yazarak İngilizlere karşı isyan etmesini istemiştir. 1923 yılında Şey Mahmud ve Simko Ağa ortak hareket kararı alırlar. Kısa sürede İngilizlere karşı isyan edilir. Süleymaniye İngilizlerden alınır kısa sürede Halepçe de kurtarılır. Bunun üzerine İngiltere kapsamlı bir hareket başlatır. 12 bin kişilik bir İngiliz kuvveti isyanı bastırmak için Şeyh Mahmud üzerine gönderilir. Şeyh Mahmud güçleri bastırılır, Şeyh yaralı olarak ele geçirilir. Şeyh Mahmud’a idam cezası verilir ancak olası tepkiler nedeniyle

23 Polat Kara, a.g.e., s, 22.

24 Fatih Ünal, “Şikak Aşireti ve Reisi Simko Lakaplı İsmağıl Ağa’nın Faaliyetleri”, İstanbul

(29)

Hindistan’a sürgüne gönderilir.25 Ankara Hükümeti Irak’ta İngiltere’ye karşı mücadele konusunda bölge aşiretlerinin desteğini almak istemiştir. Özellikle Şeyh Mahmud ve Şikak aşireti bu süreçte Osmanlı’ya destek olmuştur.

1919’da bir darbe sonucu İran’da başa gelen Rıza Han ülkedeki etkinliğini artırmak ve hâkimiyetini tam kurmak için aşiretler üzerine yürümeye başlamıştır. Bu amaçla 40 bin kişilik bir ordu oluşturulmuştur. İran ordusu uzun yıllar İran için bir sorun haline gelen Simko üzerine yürümeye başlamıştır. Düzenli ordu karşısında dayanamayan Simko tüm gücünü kaybetmiştir. Simko gücünü kaybedince ailesiyle birlikte Türkiye’ye sığınarak hayata kalabilmiştir. İki yıl Türkiye’de kalan Simko İran tarafından affedilince 1924 yılında İran’a geri dönmüştür ancak Simko tekrardan isyan ederek 1926 yılında Dilman kentini kuşatmıştır. İran ordusunun üzerine gelmesi sonucu Irak’a sığınarak hayata kalmıştır. 1929 yılında İran tarafından affedilerek kendisine valilik verileceği sözleri üzerine İran’a geri dönmüştür ancak Simko Ağa kendisine kurulan tuzakla öldürülmüştür.26

Birinci Dünya Savaşı sonrasında Türk-İran sınır hattındaki aşiretlerin faaliyetleri iki ülke ilişkilerini etkilemiştir. İki ülke sınırdaki aşiretleri etkisi altına alarak konumunu güçlendirmek istemiştir. Ruslar, İranlılar, İngilizler Türkler Simko Ağa’nın kendi yanlarında yer almasını istemiştir. 1917 Rus İhtilalı öncesinde Simko Ağa yoğun Rus baskısı altında kalmıştır. Bu süreçte Ruslar bölge aşiretleri İle İran ve Osmanlı’ya karşı mücadele etmek istemiştir. 1917 Rus İhtilalından sonra İran Nasturi tehdidine karşı Simko Ağa’yı kullanmak istemiştir. Bu esnada Nasturilerin 30 bin kişilik gücüne karşı Simko Türkiye’ye sığınmıştır. Simko ve aşireti özellikle Türk-İran ilişkilerine etki etmiştir. İki ülke arasında sınır sorunun yaşanmasına neden olmuştur. Simko ve aşiretinin faaliyetleri bazen Türkiye için tehdit olarak görülmüştür bazen de Türkiye Simko ve aşirerinden yararlanmak istemiştir. Özellikle Şeyh Mahmud ile birlikte İngilizlere karşı isyan etme konusunda olduğu gibi. İran tarafından Simko’nun sürekli isyan etmesinden dolayı Simko Ağa nihayetinde İran tarafından tehdit olarak görülmüştür. Her ne kadar İran Simko’ya birtakım

25 Mustafa Sarı ve Haluk Selvi, “Mondros Mütarekesi Sonrasında İngiltere’nin Kürt Politikası ve Van

Valisi Haydar Bey”, Akademik İncelemeler Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 2, Yıl: 2007, s. 30-31.

(30)

ayrıcalıklar ve sözler vermişse de Simko’nun sürekli İran yönetimini zor durumda bırakması ve isyan etmesi nedeniyle Simko İran tarafından tuzağa düşürülerek öldürülmüştür.

1.4 Diplomatik İlişkilerin Başlaması ve Rıza Han’ın Başa Gelmesi

Ankara Hükümeti ile İran Hükümeti arasında diplomatik ilişkiler Milli Mücadele sonrasında başlamıştır. İki ülke diplomatik ilişkilerinin başlaması kolay olmamıştır. Bunun önündeki en önemli engellerden biri de Simko ve aşireti olmuştur. Ankara’nın Simko’ya olan desteğini çekmesi iki ülke ilişkilerinin olumlu yönde gelişmesinin sağlamıştır. İki ülke de ilişkilerini geliştirmek istemiştir. Bu amaçla İran tarafından 1921 yılında Mümtazü’d Devle Ankara’ya elçi olarak gönderilmiştir. İran’ın Ankara elçisi 22 Haziran 1921’de Ankara’ya ulaşmış; 30 Haziran 1921’de Ankara Hükümetine güven mektubunu sunmuştur.27

Tahran tarafından elçi gönderilmesi iki ülke ilişkilerinin geliştirilmesi bakımından önemli bir adım olmuştur. Ankara da 7 Ekim 1922’de Muhhitin Paşa’yı Tahran Büyükelçisi olarak atamıştır. Muhittin Paşa 7 Şubat 1923’te Rıza Han’a güven mektubunu sunarak görevine başlamıştır. Muhittin Paşa Türkiye’nin ilk İran büyükelçisi olmuştur.28 Muhittin Paşa’nın elçi olarak atanmasından sonra İran Adapazarı ve Trabzon’da da konsolosluk açma talebinde bulunmuştur. Tahran’ın bu talebi Ankara tarafından tam olarak kabul edilmemiştir. Ankara Trabzon’da konsolosluk açılmasına onay vermiştir.29 Bu gelişmeler iki ülkenin ilişkilerini artırmasını göstermesi bakımından önemlidir. İki ülke ilişkileri diplomatik alanlarda artmıştır. Özellikle elçiliklerin açılması ve elçi gönderilmesi iki ülkenin birbirlerini daha yakından takip etmesini sağlamıştır.

1 Kasım 1922’de Türkiye’de Saltanatın kaldırılması, Lozan Antlaşması’nın imzalanması ve 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilan edilmesi İran tarafından yakından takip edilmiştir. Bu sırada İran’da Hanedanlığı elinde bulunduran

27 Barış Cin, Türkiye-İran İlişkileri 1923-1938), Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi,

Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, 2006, s. 46-47.

28 Ender Yıldırım, Türkiye-İran İlişkileri (1918-1960), Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: TC. Marmara

Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s. 39.

29 Mete Çete, Türk-İran İlişkileri (1919-1938), Yüksek Lisans Tezi, Sakarya: T.C. Sakarya

(31)

“Kaçarlar” Nisan 1924’te sınır dışı edilmiştir. İran’da rejim tartışmaları yaşanmış, Cumhuriyet yönetim biçimine geçilmesi yönünde görüşler ortaya konulmuştur. Rıza Han’ın başbakan olmasından sonra İran’ın Türkiye büyükelçisi değiştirilmiştir. Rıza Han yeni büyükelçi olarak Seyyid Tabatabi’yi atamıştır.30 Türkiye’de saltanatın kaldırılması İran ve kamuoyu tarafından takip edilmiştir.

Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanından sonra iki ülkenin de ilişkilerin geliştirilmesi ve ilişkileri daha iyi bir noktaya taşınması noktasında iyi niyetleri olmuşsa da geçmişten gelen bazı sorunlar (Şii-Sünni mezhep sorunu, sınır güvenliği, Kürt aşiretlere yönelik politikalar gibi) bunun önünde pürüz oluşturmaktaydı. Bu dönemde her iki ülke birbirlerine karşı kullanılmasını istemediği bazı terimler olmuştur. Türkiye, Acem tabirinin İranlıları rencide ettiği gerekçesi ile bu terimin kullanılmasını resmi olarak 12.09.1923 tarihinde yasaklamıştır. Benzer şekilde İran’da bütün resmi daireler ve basında “Osmanlı” yerine Türkiye adının kullanılmasının talimatını vermiştir.31 Bu gelişmeler iki ülkede yaşanan rejim değişikliğinin benimsenmesini ve kabul edildiğini göstermektedir. İki ülke ilişkilerinde bu söylemlerin ortadan kaldırılması Türkiye ve İran’ın birbirlerine yönelik olumsuz algıları ortadan kaldırmaya çaba göstermiştir.

Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanından sonra İran’da rejim tartışmaları yaşanmıştır. İlk başlarda tartışmalar daha çok eski hanedanlık üyesi Ahmed Şah yanlıları ve İngilizlerin desteklediği gruplar arasında yaşanmıştır. Din adamların uzak durduğu tartışmalara Türkiye’de 3 Mart 1924’de Halifeliğin kaldırılması ile din adamlarının cumhuriyet rejimine yönelik olumsuz düşünmeleri söz konusu olmaya başlamıştır. Din adamlarının cumhuriyet rejimine yönelik olumsuz görüşleri ve yaşanan sokak gösterilerine katılımı nedeniyle Rıza Şah cumhuriyet ilan etmeyeceği sözünü vererek İran’da kurucu meclis tarafından onay alıp taç giyerek ülkenin başına geçmiştir.32 Türkiye’de meydana gelen gelişmeler Şah Rıza’nın hareket tarzını

30 Barış Metin, Türk-İran İlişkilerinde…, s. 170.

31 Aydın Can, “Atatürk Dönemi Türk-İran İlişkileri”, Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları,

No: 3644, 03.07.2008, s. 4,

http://turkoloji.cu.edu.tr/ATATURK/arastirmalar/aydin_can_ataturk_donemi_ortadogu_politikalari. pdf

(32)

etkilemiştir. Cumhuriyet rejimine dini sınıfın muhalefeti sebebiyle Şah cumhuriyet ilan edilmeyeceği güvencesi vererek taç giyebilmiştir.

Ankara İran’daki gelişmeleri yakından takip etmiştir. Rıza Şah’ın taç giymesi ve ülkenin başına geçmesinden sonra Türkiye, Tahran Büyükelçisini değiştirmiştir. 7 Kasım 1925 tarihinde Muhitin Paşa yerine Tahran büyükelçiliğine Memduh Şevket Bey (Esendal) atanmıştır. Aralık 1925’te Kaçar Hanedanlığına son verilerek Pehlevi Hanedanlığı kurulmuştur. 25 Aralık 1925’te Rıza Şah, Memduh Şevket Bey’i kabul etmiştir. Rıza Şah bu kabulde Türkiye ile ilişkileri geliştirmek istediğini ifade etmiştir. Bu görüşmeden sonra 5 Ocak 1926’da Türkiye Rıza Şah’a kutlama mesajı göndermiştir.33 Bu süreçte hem Türkiye’de hem de İran’da yeni rejimler kurulmuştur. Osmanlı devletinin tamamen son bulması ile yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. İran’da da Kaçar hanedanlığı yıkılarak yerine Pehlevi hanedanlığı kurulmuştur. İki ülkede benzer siyasal ve sosyal gelişmeler yaşanmıştır.

Birinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği sırada İran’da tahta Ahmet Şah oturmaktaydı. Ahmet Şah ve Sadrazam Necef Kuli Han Bahtiyari’nin siyasi yetersizlikleri İngiltere’nin diplomasisi için kolaylıklar sağlamıştır. İngiliz elçi Charles Marling’in Tahran’da Ahmed Şah ile görüşmesinden sonra İngiltere’ye yakınlığıyla bilinen Ahmed Kavam’ın kardeşi Mirza Hasan Vussuk (Vusukuddevle) 1918’de sadrazam olarak atandı. Vusukuddevle’nin hükümetin başına getirilmesinden kısa bir süre sonra İngiltere, İran elçiliğinden Charles Marling’i alarak yerine Percy Zachariah Cox’u (1864-1937) elçi olarak tayin etmiştir. Vusukuddevle döneminde İngiliz yanlısı politikalar gerçekleştirmiş, İngiliz çıkarlarını gözetmiştir.34

1918-1921 yılları arasında İran’da İngiltere’nin varlığı iyice artırmıştır. İngiltere’nin desteği olmadan Tahran’da hükümetin ayakta kalması zor olmuştur. Özellikle ordu ve maliyede İngiliz danışmanların etkinliğinin artması ile ordu ve maliyenin İngiliz çıkarları için kullanılması bazı kentlerde yabancı karşıtı gösterilerin

33 Atay Akdevelioğlu- Ömer Kürkçüoğlu, “Ortadoğu’yla İlişkiler”, Baskın Oran (Ed.), Türk Dış

Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar (Cilt- I, 1919-1980), İletişim Yayınları, İstanbul, 2005, s. 357-358.

34 Yılmaz Karadeniz, “İran’ın Bağımsızlığının Curzon’a Teslim Edilmesi: 1919 İngiltere-İran

(33)

başlamasına neden olmuştur. Etkisiz ve tüm gücünü İngiltere’den alan hükümete yönelik halk tarafından tepkiler artmaya başlamıştır.35 Bu durum üzerine İngiltere daha sert önlemler almaya başlamıştır. İngiltere ülkedeki varlığını devam ettirmek amacıyla askeri diktatörlük fikrini benimsemeye başlamıştır. Bu amaçla kullanacakları kişileri “demir komite” adlı teşkilatın içerisinden bulmuşlardır. Bunun için askeri cepheden Rıza Han siyasi cepheden demir komite üyesi Ziyaeddin Tabatabai ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir. 1921 yılında İran’da bulanan İngiliz Kuvvetleri Komutanı General Edmunds İronside İranlı subaylar tarafında askeri bir darbenin gerçekleştirilmesine karar vermiştir. Bunun için de en iyi kişinin Rıza Han olduğuna karar verilmiştir.36

İngilizlerin darbe için seçtiği Rıza Han Kazak Tugayında albay olarak görev yapmaktaydı. Rıza Han 21 Şubat 1921’de 3 bin kişilik bir güçle Tahran’a girmiştir. Rıza Han bazı ileri gelen politikacıları tutuklatarak Kaçar Hanedanı Ahmed Şah’tan Seyyid Ziya Tabatabi’yi başbakan olarak atamasını istemiştir. Şah bu isteği kabul ederek Seyyid Ziya Tabatabi’yi yeni kabineyi kurması için başbakan olarak atamıştır. Seyyid Ziya tarafından kurulan yeni kabine Rıza Han’ı Serdar-ı Sipah ( Ordu komutanı) olarak atamıştır. Rıza Han gücü eline geçirmek için Mayıs 1921’de Seyyid Ziya’yı istifaya zorlar ve sürgüne gönderir. 1921-1925 yılları arasında Rıza Han ordu ve yönetimdeki gücünü artırarak ordunun denetimini ele geçirmiştir. Savaş bakanlığından sonra 1923’te başbakan olarak başa gelen Rıza Han siyasi ve askeri gücünü arttırmıştır.37 1925 yılında Avrupa seyahatinde olan Ahmed Şah ülkeye dönmek istemişse de Rıza Han’dan çekinmesi nedeniyle dönmemiştir. 31 Ekim 1925’te Şura-i Milli’de yapılan oylama ile birlikte Kaçar Hanedanın son temsilcisi olan Ahmed Şah tahtan devrilmiştir. Rıza Han Saltanat Naibi olarak geçici olarak devlet başkanlığına getirilir. Kurucu Meclis 12 Aralık 1925’te toplanarak saltanat naibi Rıza Han “Şehinşah” ‘Krallar Kralı’ olarak seçmiştir. Rıza Han Anayasayı koruyacağına dair ant içtikten sonra 25 Nisan 1926’da taç giyerek ülkenin başına

35 William L. Cleveland, Modern Ortadoğu Tarihi (Türkçesi: Mehmet Harmancı), Agora Kitaplığı

Yayınları, İstanbul, 2008, s. 208.

36 Barış Cin, a.g.e, s. 31-33

37 Yılmaz Karadeniz, “İngiltere’nin İran’da Askeri Darbe ile Rıza Han Pehlevi’yi İktidara Getirmesi

(34)

geçmiştir.38 Rıza Han’ın İran’da etkinliğini artırması sürecinde İngiltere’nin etkisi önemli olmuştur. Kazak Tugayında Albay olan Rıza Han kısa sürede ülkedeki etkinliğini artırarak ülkenin başına geçmiştir.

Rıza Han’ın yükselişi Türkiye tarafından da takip edilmiştir. Rıza Han 1921’de gerçekleştirdiği darbeden sonra adım adım ülkedeki tüm yönetimi denetimi altına alarak 1925’te nihayet Şehinşah olarak başa gelmiştir. Rıza Şah’ın Şehinşah olarak ilan edilmesinden sonra Mustafa Kemal 5 Ocak 1926’da tebrik telgrafı göndererek Şahı kutlamıştır. Ayrıca Türkiye Şahın taç giyme törenine de oldukça önem vermiştir. Tören için Türkiye iki savaş uçağı göndermiştir. Ayrıca Bakanlar kurulunun 29 Nisan 1926’da yaptığı toplantıda İran Şah’ına değerli taşlarla bezenmiş bir kılıcın hediye edilmesi kararı alınmıştır.39

Türkiye’de 1923’te Cumhuriyet’in ilan edilmesi ile Osmanlı sonrası yeni bir ülke olarak Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, benzer şekilde İran’da Kaçar Hanedanlığı Rıza Şah tarafından yıkılarak yeni bir rejim olarak Pehlevi hanedanlığı kurulmuştur. İki ülkede yeni rejimlerin yerleşmesi benzer zorluklar görmüştür. İki ülkenin modernleşmesi süreci benzer noktalarda olmuştur.

1.5 1926 Türkiye-İran Dostluk ve Güvenlik Antlaşması

Türk-İran sınırlarının belirlenmesi Osmanlı döneminde 1555 yılında imzalanan Amasya Antlaşması ve 1639 yılında imzalanan Kasrı-Şirin Antlaşması ile olmuştur. Kasrı Şirin anlaşması ile çizilen sınır günümüz Türk-İran sınırının temelini oluşturması bakımından önemlidir. Osmanlı-İran sınırı üzerinde birçok defa değişiklikler olmuşsa da Kasrı Şirin anlaşması ile belirlenen sınır genel olarak korunmuştur. İki ülke sınırı üzerindeki son değişiklik 1913 yılında imzalanan İstanbul Protokolü ile olmuştur. Protokol iki ülke hükümeti tarafından onaylanmaması nedeniyle yürürlüğe girmemişse de protokol 1926 yılına kadar varlığını sürdürmüştür. Osmanlı Devleti’nin ve Kaçar Hanedanlığının yıkılmasından

38Asgar Alam Tabriz, Aydınların, Dini Liderlerin ve Esnafın İran’ın Yakın Dönemi Toplumsal

Hareketlerindeki ve Devrimlerindeki Rollerinin İncelenmesi, Doktora Tezi, Ankara: TC Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2004, s. 125.

39 Mehmet Okur, “Atatürk Tarafından Yabancı Devlet Başkanlarına Verilen Hediyeler”, Ankara

Şekil

Tablo 4.2: Türkiye’nin Doğalgaz Alım Sözleşmeleri 222

Referanslar

Benzer Belgeler

 B2C: B2C, halkın e-ticaretle yüz yüze gelmesini ifade eder; aynı zamanda internet üzerindeki pek çok şirketin, kapitalistlerce yapılan atılımlarla hızla

Bu arada Almanya’nın, Fransa ve Belçika’ya da savaş açması üzerine, İngiltere, Almanya’ya savaş ilan etmiş ve Birinci Dünya Savaşı başlamıştır.. Bu

Madem ki sulhen (barışla) vermiyorlar, harben (savaşla) almak için Gazi (Mustafa Kemal Paşa) ısrar ediyor. Hükümet de bu fikirde. Bizde, muvaffak olacağımıza şüphe yok.

Sınırlar, Boğazlar, Borçlar, Savaş Tazminatı, Azınlıklar, Kapitülasyonlar, Patrikhane,.

Türk Kadını dergisinin içeriğinde kadına dair, eğitim, aile hayatı, kadın ve terbiye, annelik, kadınlık, feminizm, moda, kadın hakları, kadınlığın ilerleme yolları,

Bu konuşma üzerine orada bulunan Londra’daki Đtalyan Büyükelçisi, hükümetinden aldığı talimata binaen Đngiltere Hükümeti’ne Türkiye hakkında Rusya ile

Anahtar Kelimeler: Birinci Dünya Savaşı, Kadro Dergisi, Kadrocular, Burhan Asaf Belge, İsmail Husrev Tökin, Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör, Yakup Kadri

Bu çalışmada, Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında Türk kadını algısı, şarkiyatçı ve milliyetçi söylem içerisinde incelenip karşılaştırılacak, savaş