• Sonuç bulunamadı

Diplomatik İlişkilerin Başlaması ve Rıza Han’ın Başa Gelmesi

Ankara Hükümeti ile İran Hükümeti arasında diplomatik ilişkiler Milli Mücadele sonrasında başlamıştır. İki ülke diplomatik ilişkilerinin başlaması kolay olmamıştır. Bunun önündeki en önemli engellerden biri de Simko ve aşireti olmuştur. Ankara’nın Simko’ya olan desteğini çekmesi iki ülke ilişkilerinin olumlu yönde gelişmesinin sağlamıştır. İki ülke de ilişkilerini geliştirmek istemiştir. Bu amaçla İran tarafından 1921 yılında Mümtazü’d Devle Ankara’ya elçi olarak gönderilmiştir. İran’ın Ankara elçisi 22 Haziran 1921’de Ankara’ya ulaşmış; 30 Haziran 1921’de Ankara Hükümetine güven mektubunu sunmuştur.27

Tahran tarafından elçi gönderilmesi iki ülke ilişkilerinin geliştirilmesi bakımından önemli bir adım olmuştur. Ankara da 7 Ekim 1922’de Muhhitin Paşa’yı Tahran Büyükelçisi olarak atamıştır. Muhittin Paşa 7 Şubat 1923’te Rıza Han’a güven mektubunu sunarak görevine başlamıştır. Muhittin Paşa Türkiye’nin ilk İran büyükelçisi olmuştur.28 Muhittin Paşa’nın elçi olarak atanmasından sonra İran Adapazarı ve Trabzon’da da konsolosluk açma talebinde bulunmuştur. Tahran’ın bu talebi Ankara tarafından tam olarak kabul edilmemiştir. Ankara Trabzon’da konsolosluk açılmasına onay vermiştir.29 Bu gelişmeler iki ülkenin ilişkilerini artırmasını göstermesi bakımından önemlidir. İki ülke ilişkileri diplomatik alanlarda artmıştır. Özellikle elçiliklerin açılması ve elçi gönderilmesi iki ülkenin birbirlerini daha yakından takip etmesini sağlamıştır.

1 Kasım 1922’de Türkiye’de Saltanatın kaldırılması, Lozan Antlaşması’nın imzalanması ve 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilan edilmesi İran tarafından yakından takip edilmiştir. Bu sırada İran’da Hanedanlığı elinde bulunduran

27 Barış Cin, Türkiye-İran İlişkileri 1923-1938), Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi,

Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, 2006, s. 46-47.

28 Ender Yıldırım, Türkiye-İran İlişkileri (1918-1960), Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: TC. Marmara

Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2009, s. 39.

29 Mete Çete, Türk-İran İlişkileri (1919-1938), Yüksek Lisans Tezi, Sakarya: T.C. Sakarya

“Kaçarlar” Nisan 1924’te sınır dışı edilmiştir. İran’da rejim tartışmaları yaşanmış, Cumhuriyet yönetim biçimine geçilmesi yönünde görüşler ortaya konulmuştur. Rıza Han’ın başbakan olmasından sonra İran’ın Türkiye büyükelçisi değiştirilmiştir. Rıza Han yeni büyükelçi olarak Seyyid Tabatabi’yi atamıştır.30 Türkiye’de saltanatın kaldırılması İran ve kamuoyu tarafından takip edilmiştir.

Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanından sonra iki ülkenin de ilişkilerin geliştirilmesi ve ilişkileri daha iyi bir noktaya taşınması noktasında iyi niyetleri olmuşsa da geçmişten gelen bazı sorunlar (Şii-Sünni mezhep sorunu, sınır güvenliği, Kürt aşiretlere yönelik politikalar gibi) bunun önünde pürüz oluşturmaktaydı. Bu dönemde her iki ülke birbirlerine karşı kullanılmasını istemediği bazı terimler olmuştur. Türkiye, Acem tabirinin İranlıları rencide ettiği gerekçesi ile bu terimin kullanılmasını resmi olarak 12.09.1923 tarihinde yasaklamıştır. Benzer şekilde İran’da bütün resmi daireler ve basında “Osmanlı” yerine Türkiye adının kullanılmasının talimatını vermiştir.31 Bu gelişmeler iki ülkede yaşanan rejim değişikliğinin benimsenmesini ve kabul edildiğini göstermektedir. İki ülke ilişkilerinde bu söylemlerin ortadan kaldırılması Türkiye ve İran’ın birbirlerine yönelik olumsuz algıları ortadan kaldırmaya çaba göstermiştir.

Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanından sonra İran’da rejim tartışmaları yaşanmıştır. İlk başlarda tartışmalar daha çok eski hanedanlık üyesi Ahmed Şah yanlıları ve İngilizlerin desteklediği gruplar arasında yaşanmıştır. Din adamların uzak durduğu tartışmalara Türkiye’de 3 Mart 1924’de Halifeliğin kaldırılması ile din adamlarının cumhuriyet rejimine yönelik olumsuz düşünmeleri söz konusu olmaya başlamıştır. Din adamlarının cumhuriyet rejimine yönelik olumsuz görüşleri ve yaşanan sokak gösterilerine katılımı nedeniyle Rıza Şah cumhuriyet ilan etmeyeceği sözünü vererek İran’da kurucu meclis tarafından onay alıp taç giyerek ülkenin başına geçmiştir.32 Türkiye’de meydana gelen gelişmeler Şah Rıza’nın hareket tarzını

30 Barış Metin, Türk-İran İlişkilerinde…, s. 170.

31 Aydın Can, “Atatürk Dönemi Türk-İran İlişkileri”, Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları,

No: 3644, 03.07.2008, s. 4,

http://turkoloji.cu.edu.tr/ATATURK/arastirmalar/aydin_can_ataturk_donemi_ortadogu_politikalari. pdf

etkilemiştir. Cumhuriyet rejimine dini sınıfın muhalefeti sebebiyle Şah cumhuriyet ilan edilmeyeceği güvencesi vererek taç giyebilmiştir.

Ankara İran’daki gelişmeleri yakından takip etmiştir. Rıza Şah’ın taç giymesi ve ülkenin başına geçmesinden sonra Türkiye, Tahran Büyükelçisini değiştirmiştir. 7 Kasım 1925 tarihinde Muhitin Paşa yerine Tahran büyükelçiliğine Memduh Şevket Bey (Esendal) atanmıştır. Aralık 1925’te Kaçar Hanedanlığına son verilerek Pehlevi Hanedanlığı kurulmuştur. 25 Aralık 1925’te Rıza Şah, Memduh Şevket Bey’i kabul etmiştir. Rıza Şah bu kabulde Türkiye ile ilişkileri geliştirmek istediğini ifade etmiştir. Bu görüşmeden sonra 5 Ocak 1926’da Türkiye Rıza Şah’a kutlama mesajı göndermiştir.33 Bu süreçte hem Türkiye’de hem de İran’da yeni rejimler kurulmuştur. Osmanlı devletinin tamamen son bulması ile yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. İran’da da Kaçar hanedanlığı yıkılarak yerine Pehlevi hanedanlığı kurulmuştur. İki ülkede benzer siyasal ve sosyal gelişmeler yaşanmıştır.

Birinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği sırada İran’da tahta Ahmet Şah oturmaktaydı. Ahmet Şah ve Sadrazam Necef Kuli Han Bahtiyari’nin siyasi yetersizlikleri İngiltere’nin diplomasisi için kolaylıklar sağlamıştır. İngiliz elçi Charles Marling’in Tahran’da Ahmed Şah ile görüşmesinden sonra İngiltere’ye yakınlığıyla bilinen Ahmed Kavam’ın kardeşi Mirza Hasan Vussuk (Vusukuddevle) 1918’de sadrazam olarak atandı. Vusukuddevle’nin hükümetin başına getirilmesinden kısa bir süre sonra İngiltere, İran elçiliğinden Charles Marling’i alarak yerine Percy Zachariah Cox’u (1864-1937) elçi olarak tayin etmiştir. Vusukuddevle döneminde İngiliz yanlısı politikalar gerçekleştirmiş, İngiliz çıkarlarını gözetmiştir.34

1918-1921 yılları arasında İran’da İngiltere’nin varlığı iyice artırmıştır. İngiltere’nin desteği olmadan Tahran’da hükümetin ayakta kalması zor olmuştur. Özellikle ordu ve maliyede İngiliz danışmanların etkinliğinin artması ile ordu ve maliyenin İngiliz çıkarları için kullanılması bazı kentlerde yabancı karşıtı gösterilerin

33 Atay Akdevelioğlu- Ömer Kürkçüoğlu, “Ortadoğu’yla İlişkiler”, Baskın Oran (Ed.), Türk Dış

Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar (Cilt- I, 1919-1980), İletişim Yayınları, İstanbul, 2005, s. 357-358.

34 Yılmaz Karadeniz, “İran’ın Bağımsızlığının Curzon’a Teslim Edilmesi: 1919 İngiltere-İran

başlamasına neden olmuştur. Etkisiz ve tüm gücünü İngiltere’den alan hükümete yönelik halk tarafından tepkiler artmaya başlamıştır.35 Bu durum üzerine İngiltere daha sert önlemler almaya başlamıştır. İngiltere ülkedeki varlığını devam ettirmek amacıyla askeri diktatörlük fikrini benimsemeye başlamıştır. Bu amaçla kullanacakları kişileri “demir komite” adlı teşkilatın içerisinden bulmuşlardır. Bunun için askeri cepheden Rıza Han siyasi cepheden demir komite üyesi Ziyaeddin Tabatabai ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir. 1921 yılında İran’da bulanan İngiliz Kuvvetleri Komutanı General Edmunds İronside İranlı subaylar tarafında askeri bir darbenin gerçekleştirilmesine karar vermiştir. Bunun için de en iyi kişinin Rıza Han olduğuna karar verilmiştir.36

İngilizlerin darbe için seçtiği Rıza Han Kazak Tugayında albay olarak görev yapmaktaydı. Rıza Han 21 Şubat 1921’de 3 bin kişilik bir güçle Tahran’a girmiştir. Rıza Han bazı ileri gelen politikacıları tutuklatarak Kaçar Hanedanı Ahmed Şah’tan Seyyid Ziya Tabatabi’yi başbakan olarak atamasını istemiştir. Şah bu isteği kabul ederek Seyyid Ziya Tabatabi’yi yeni kabineyi kurması için başbakan olarak atamıştır. Seyyid Ziya tarafından kurulan yeni kabine Rıza Han’ı Serdar-ı Sipah ( Ordu komutanı) olarak atamıştır. Rıza Han gücü eline geçirmek için Mayıs 1921’de Seyyid Ziya’yı istifaya zorlar ve sürgüne gönderir. 1921-1925 yılları arasında Rıza Han ordu ve yönetimdeki gücünü artırarak ordunun denetimini ele geçirmiştir. Savaş bakanlığından sonra 1923’te başbakan olarak başa gelen Rıza Han siyasi ve askeri gücünü arttırmıştır.37 1925 yılında Avrupa seyahatinde olan Ahmed Şah ülkeye dönmek istemişse de Rıza Han’dan çekinmesi nedeniyle dönmemiştir. 31 Ekim 1925’te Şura-i Milli’de yapılan oylama ile birlikte Kaçar Hanedanın son temsilcisi olan Ahmed Şah tahtan devrilmiştir. Rıza Han Saltanat Naibi olarak geçici olarak devlet başkanlığına getirilir. Kurucu Meclis 12 Aralık 1925’te toplanarak saltanat naibi Rıza Han “Şehinşah” ‘Krallar Kralı’ olarak seçmiştir. Rıza Han Anayasayı koruyacağına dair ant içtikten sonra 25 Nisan 1926’da taç giyerek ülkenin başına

35 William L. Cleveland, Modern Ortadoğu Tarihi (Türkçesi: Mehmet Harmancı), Agora Kitaplığı

Yayınları, İstanbul, 2008, s. 208.

36 Barış Cin, a.g.e, s. 31-33

37 Yılmaz Karadeniz, “İngiltere’nin İran’da Askeri Darbe ile Rıza Han Pehlevi’yi İktidara Getirmesi

geçmiştir.38 Rıza Han’ın İran’da etkinliğini artırması sürecinde İngiltere’nin etkisi önemli olmuştur. Kazak Tugayında Albay olan Rıza Han kısa sürede ülkedeki etkinliğini artırarak ülkenin başına geçmiştir.

Rıza Han’ın yükselişi Türkiye tarafından da takip edilmiştir. Rıza Han 1921’de gerçekleştirdiği darbeden sonra adım adım ülkedeki tüm yönetimi denetimi altına alarak 1925’te nihayet Şehinşah olarak başa gelmiştir. Rıza Şah’ın Şehinşah olarak ilan edilmesinden sonra Mustafa Kemal 5 Ocak 1926’da tebrik telgrafı göndererek Şahı kutlamıştır. Ayrıca Türkiye Şahın taç giyme törenine de oldukça önem vermiştir. Tören için Türkiye iki savaş uçağı göndermiştir. Ayrıca Bakanlar kurulunun 29 Nisan 1926’da yaptığı toplantıda İran Şah’ına değerli taşlarla bezenmiş bir kılıcın hediye edilmesi kararı alınmıştır.39

Türkiye’de 1923’te Cumhuriyet’in ilan edilmesi ile Osmanlı sonrası yeni bir ülke olarak Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, benzer şekilde İran’da Kaçar Hanedanlığı Rıza Şah tarafından yıkılarak yeni bir rejim olarak Pehlevi hanedanlığı kurulmuştur. İki ülkede yeni rejimlerin yerleşmesi benzer zorluklar görmüştür. İki ülkenin modernleşmesi süreci benzer noktalarda olmuştur.

1.5 1926 Türkiye-İran Dostluk ve Güvenlik Antlaşması

Türk-İran sınırlarının belirlenmesi Osmanlı döneminde 1555 yılında imzalanan Amasya Antlaşması ve 1639 yılında imzalanan Kasrı-Şirin Antlaşması ile olmuştur. Kasrı Şirin anlaşması ile çizilen sınır günümüz Türk-İran sınırının temelini oluşturması bakımından önemlidir. Osmanlı-İran sınırı üzerinde birçok defa değişiklikler olmuşsa da Kasrı Şirin anlaşması ile belirlenen sınır genel olarak korunmuştur. İki ülke sınırı üzerindeki son değişiklik 1913 yılında imzalanan İstanbul Protokolü ile olmuştur. Protokol iki ülke hükümeti tarafından onaylanmaması nedeniyle yürürlüğe girmemişse de protokol 1926 yılına kadar varlığını sürdürmüştür. Osmanlı Devleti’nin ve Kaçar Hanedanlığının yıkılmasından

38Asgar Alam Tabriz, Aydınların, Dini Liderlerin ve Esnafın İran’ın Yakın Dönemi Toplumsal

Hareketlerindeki ve Devrimlerindeki Rollerinin İncelenmesi, Doktora Tezi, Ankara: TC Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2004, s. 125.

39 Mehmet Okur, “Atatürk Tarafından Yabancı Devlet Başkanlarına Verilen Hediyeler”, Ankara

sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile Pehlevi Hanedanlığı arasındaki ilişkiler dostane seyretmişse de bazı konularda görüş ayrılıkları olmuştur.

İki ülke arasında ilişkilerin gerilmesine ve görüş ayrılıklarının çıkmasına neden olan konuların başında sınır sorunu, göçebe aşiretler, etnik yapı gibi etkenler önemli rol oynamaktadır. Özellikle İran’da yaşayan Türkmenler, Azerbaycan Türkleri ve Kürtlerin Türkiye tarafından İran’a karşı kışkırtılması endişesi İran’ın Türkiye’ye olan güvensizliğin en önemli göstergelerinden birini oluşturmaktadır. Aynı şekilde Türkiye’de vuku bulan Kürt isyanları ve sınır hattındaki sorunların meydana gelmesinde İran’ın dahli olduğu düşüncesi mevcuttur. İki ülke ilişkilerinde aynı zamanda sınır hattında yaşayan göçebe Kürt aşiretlerin sürekli yer değiştirmesinin iki ülke sınırının netleştirilmesini zorlaştırması da önemli sorunlardandır. Bir diğer önemli sorunda 1913 yılında ortaya konulan İstanbul Protokolü’nün yürürlüğe girmemiş olması nedeniyle iki ülke sınırının tam olarak netleşmemiş olması nedeniyle iki ülke kolluk güçlerinin sınır hattında karşı karşıya gelmesine neden olan asayiş ve güvenlik konuları olmuştur. Kolluk güçlerinin asayiş ve güvenlik olaylarına müdahalesi durumunda sınır ihlalleri yaşanması söz konusu olmuştur.40

Türkiye ile İran’ın Kürt politikası bu dönemde örtüşmüyordu. Özellikle Şeyh Said isyanından sonra Türk hükümetinin isyancılara yönelik askeri harekatı artmış özellikle Van’ın güneydoğusunda isyancılara yönelik operasyonlar artmıştır. İran’ın bu dönemde Kürtlere yönelik politikasında daha yumuşak hareket ettiği görülmektedir. Önemli Kürt aşiret liderlerinden biri olan ve uzun yıllar Türk-İran ilişkilerinde etkisi olan Simko 1925 yılında İran Şahı tarafından affedilerek İran’a dönmesine izin verilmiştir. Simko Şah’a sadakat yemininden sonra ülkeye geri dönmüştür. İran bu dönemde Kürtlere yönelik baskısını azaltmış Kürtleri yanına çekmeye çalışmıştır. İran bu politikası ile Türk-İran sınırında güvenliğini artırmak ve Türkiye’ye karşı Kürtlerin desteğini almaya çalışmıştır. Türkiye İran’ın politikalarından rahatsız olmuştur. Türkiye İran’ın bu politikalarına karşın birtakım önlemler almaya başlamış, özellikle İran’a karşı siyasi baskı artırılmıştır. Türkiye bir

yandan da İran’a yönelik ekonomik yaptırım kararı da almıştır. İran’a yeni gümrük vergileri artırılmış, Türkiye üzerinde İran’a giden transit eşyaya yeni vergiler konulmuştur.41

Türkiye ile İran arasında ilişkilerin bozulması ve artan sorunların çözümü için iki ülke mevcut sorunların çözümü için bir araya gelmeye karar vermiştir. Türkiye adına görüşmelere Tahran Büyükelçisi Memduh Şevket Paşa; İran adına ise Şah’ın sağ kolu ve aynı zamanda nazır olan Timurtaş Paşa katılmıştır. İki ülke görüşmelerinin ardından 1926 yılında iki ülke arasında Dostluk ve Güvenlik Antlaşması imzalanmasına karar verilmiştir. 22 Nisan 1926 tarihinde İran’ın başkenti Tahran’da Türkiye-İran Muhadenet ve Emniyet Muahedesi (Dostluk ve Güvenlik Antlaşması) imzalanmıştır. 11 maddeden oluşan antlaşma saldırmazlık, tarafsızlık ve iyi niyet üzerine kurulmuştur.42

Türkiye-İran Muhadenet ve Emniyet Muhadesi (Dostluk ve Güvenlik Antlaşması maddeleri aşağıda verilmiştir.

Madde 1-“Türkiye Cumhuriyeti ile İran Devleti arasında ve bunun

gibi, iki Devletin uyrukları arasında bozulmaz bir barış, içtenlik ve sonsuza dek dostluk olacaktır.”

Madde 2-“Akid Taraflardan birine karşı üçüncü bir ya da birkaç

devlet bir askerî eyleme girişirse, öteki Akid Taraf tarafsız kalmayı yükümlenir.”

Madde 3-“Akid Taraflardan her biri ötekine karşı hiçbir saldırıda

bulunmamayı, üçüncü bir ya da birkaç Devletle öteki Akid tarafa ya da onun ülkesinin askerî ve deniz güvenliğine karşı yöneltilen siyasî, iktisadî ya da malî hiçbir ittifak ve antlaşmaya katılmamayı yükümlenir. Bundan başka, Akid Tarafların her biri öteki Akid Tarafa karşı yöneltilmiş herhangi bir düşmanca eyleme de katılmamayı yükümlenir.”

Madde 4-“Üçüncü bir ya da birkaç devlet Akid Devletlerden birine

karşı düşmanca bir eyleme ve askerî harekâta giriştiğinde, öteki Tarafın topraklarından asker, silah ve savaş gereçleri geçirmek ya da savaş gereci sayılan yiyecek, hayvan v.b. sağlamak ve geri çekilen silahlı kuvvetlerin taşınması ve geçişi için yararlanmak ya da halkını kışkırtarak ve özendirerek kendi amaçları için kullanmak, ya da askerî keşifler

41 Barış Cin, a.g.e, a.g.e, s. 58-59.

42 İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, Cilt I (1920-1945), Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve

yapmak için söz konusu Devletin tarafsızlığını bozmaya kalkarsa, bu Devlet girişilen eylemlere karşı tarafsızlığını silahla korumak zorundadır.”

Madde 5-“Akid Taraflar, kendi ülkeleri içinde öteki Taraf ülkenin

kamu güvenliği ve düzenini bozmak ya da hükümetini devirmek amacını güden kuruluş ve örgütlerin oluşturulmasını ya da yerleşmesini ve bunun gibi, öteki ülkeye karşı propaganda ya da başka bir yoldan mücadele amacını güden kişiler ve örgütlerin yerleşmesini kabul etmemeyi yükümlenirler.”

Madde 6-“Akid Taraflar sınır bölgeleri halkının esenlik ve

güvenliğini sağlamak amacıyla sınıra yakın kesimlerde bulunan aşiretlerin iki ülkenin güvenliğini bozucu biçimde yarata geldikleri suç niteliğindeki eylem ve hazırlıklara son vermek için gerekli tüm önlemleri alacaklardır. Bu önlemler iki Taraf Hükümetlerince ayrı ayrı ya da gerekli olduğunu görürlerse birlikte alınacaktır.”

Madde 7-“Akid Taraflar, işbu antlaşmanın yapılması gününden

başlayarak en geç altı ay içinde Ticaret, Konsolosluk, Gümrük, Posta ve Telgraf, İkamet ve Suçluların iadesi sözleşmeleri yapılmasına girişmek konusunda anlaşmışlardır. Bu sözleşmeleri yapmak için tarafların yetkili temsilcileri Tahran’da toplanacaktır.”

Madde 8-“Akid Taraflar arasında ortaya çıkan ve normal diplomasi

yolundan çözülemeyen uyuşmazlıkların çözümü için başvurulacak yöntemler saptanacaktır.”

Madde 9-“Şurası kararlaştırılmıştır ki, Akid Taraflardan her biri iş

bu antlaşma ile karşılıklı yükümler dışında, öteki devletlerle her türlü ilişkilerinde hareket serbestliğine bütünüyle sahip olacaktır.”

Madde 10-“Bu antlaşma Türkçe, Farsça ve Fransızca dilleriyle

yazılmıştır. Anlaşmazlık durumunda Fransızca metin geçerli olacaktır.”

Madde 11-“İşbu Antlaşma, imzası gününden başlayarak geçerli olup, en

kısa zamanda Akid Tarafların Millet Meclislerinin onayına sunulacak ve onaylanan örnekler Tahran’da teati edilecektir.”

Türkiye ile İran arasında imzalan antlaşmanın geçerlilik süresi 5 yıl olacaktır. Antlaşma bitiminden altı ay öncesinden iki taraftan birinin talebi olmaması durumunda antlaşma kendiliğinden bir yıl daha yürürlükte kalıp altı ayın sonunda son bulacak şekilde antlaşmanın süresi belirlenmiştir. Antlaşma metni Türkiye

tarafından 22 Mayıs 1926 tarihinde TBMM’de 854 sayılı kanun ile onaylanmıştır. Onay belgeleri antlaşma hükümleri gereğince Tahran’a bildirilmiştir.43

Türkiye ile İran aralarındaki sorunların çözümü ve iyi ilişkilerin geliştirilmesi için meşru bir zeminin oluşturulmak isteği hem Türkiye’nin hem de İran’ın bir beklentisiydi. İki ülkenin sorunların çözümü için uygun zemin oluşturulması beklentilerinin haricinde iki tarafın öznel beklentileri de olmuştur. Anlaşma önerisini gündeme getiren İran için en önemli sorun Türkiye-Sovyetler Birliğinin yakınlaşmasının İran için tehdit oluşturabilmesi endişesi olmuştur. Özellikle Türkiye ile Sovyetler arasında 17 Aralık 1925’te imzalan Türkiye-Sovyet Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması44 İran’ın endişelerini üst noktaya çıkarmıştır. İran’ın amacı Türkiye ile antlaşma imzalayarak Türk-Sovyet yakınlaşmasının kendisine karşı bir tehdit oluşturulmasının önüne geçmek olmuştur. Türkiye için ise antlaşmasının özel yönünü İran’ın yumuşak Kürt politikası ve olası bir Kürt devletine İran’ın sıcak bakış açısı olmuştur. Türkiye antlaşma ile İran’ın Kürt politikasını kendisine karşı kullanmasının önüne geçmesinin yanında Türkiye-İran sınırının güvenliğinin sağlanması ve Kürt isyanlarını bastırmada daha kolay hareket edebilme imkânını elde etmeyi de önemli kazanım olarak görülmüştür.45 Ancak iki ülke arasında meydana gelen bu yakınlaşma sorunların tamamen ortadan kalkmasını sağlamamıştır. Ebedi dostluk amacı ile ortaya konulan ve sınır bölgelerinde güvenliğin sağlanmasını esas alan 22 Haziran 1926 tarihli antlaşma, sınır sorunlarına kesin olarak çözüm bulamamış, sınır sorunları antlaşmadan sonra da devam etmiştir.

43 İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, Cilt I,a.g.e., s. 282-286.

44 Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında imzalanan Saldırmazlık ve Tarafsızlık Antlaşması üç madde

ve üç protokolden oluşmaktadır. Anlaşmaya göre iki devlet birbirine saldırmayacak, taraflardan biri saldırıya uğradığı takdirde öteki tarafsız kalacak ve taraflar birbirlerine yönelik siyasal

düzenlemelere girmeyecektir. Ayrıca taraflar üçüncü devletlerle siyasal nitelikli antlaşmalar