• Sonuç bulunamadı

İran Devrimi’nin Türkiye-İran İlişkilerine Etkisi

İran’da meydan gelen Devrim bir anlık gelişen bir olgu değildir. Uzun yıllar biriken toplumun bütün kesimlerinin etkilendiği bir sürecin sonucunda toplumun zıt kutupları olan grupların ortak paydada birleşmesi ve ortak bir amaç için bir araya gelerek hareket etmesi sonucunda meydana gelen bir gelişmedir. İran Devrimi’nin gerçeklemesi sürecinde dini-ulema sınıfının Şah rejimine yönelik en önemli tepkisi 1963 yılında Şah tarafından ortaya konulan AK Devrim olarak nitelendirilen reform hareketine yönelik olmuştur. Ulema sınıfının karşı geldiği bu reform hareketi nedeniyle Tahran başta olmak üzere Kum, Şiraz, İsfahan ve Tebriz gibi büyük kentlerde halkın yoğun katıldığı gösteri yürüyüşleri olmuştur. Bu gösterilere güvenlik güçlerinin sert müdahalesi sonucu çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesi ve yaralanması 1979 yılında gerçekleşecek devrimin önemli başlangıç noktalarından biri olmuştur.170 İran’da dini/ulema sınıfının etkinliğinin önemli olduğu göz önünde tutulduğunda 1963 yılında yaşanan gelişmelere karşı verilen tepkinin yıllar içerisinde artarak devam edeceği nihayetinde 1979 yılında ülkedeki yaşanan sürecin en önemli parçası haline gelecektir.

1978 yılının Ramazan ayında İran’ın önemli petrol sanayisinin bulunduğu Abadan’da Rex olarak adlandırılan bir sinemada çıkan yangında aralarında kadın ve çocuklarında bulunduğu dört yüz kişinin ölmesi sonucunda SAVAK ve rejim suçlanmıştır. Rex Sineması yangını adeta ülkede bir yangın başlatmıştır. Bu yangından sonra ülkede tekrardan gösterilerin başladığı söz konusu olmuştur. Eylül 1978’de gösteriler artmış bunun sonucunda rejim ülkedeki yaşanan gelişmeler üzerine 8 Eylül’de sıkıyönetim ilan etmiştir. Halk tarafından 8 Eylül “Kara Cuma” olarak adlandırılmıştır. Bugünde ülkede rejime bağlı güvenlik güçlerinin halka yönelik müdahalesinde sert güç kullanması ve halka ateş açması sonucu çok sayıda

170 Ömer Faruk Görçün, 1799 İran İslam Devriminden Sonrası Türkiye-İran İlişkileri, Yüksek Lisans

kişi hayatını kaybetmiştir. Rejim güçlerinin halka yönelik artan şiddeti rejime olan muhalefetin daha da güçlenmesini sağlamıştır.171

İran’da sıkıyönetimin ilan edilmesinden sonra ülkenin önemli gelir kaynağını oluşturan petrol sanayisinde ülkede yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmeler sonucu grevler başlamıştır. Petrol sanayisinde başlayan bu grevler kısa sürede birçok diğer sanayi alanına da yayılmıştır. Çarşılar, liseler ve üniversiteler, bankalar, demiryolları, liman ve gümrükler, postaneler, gazeteler ve televizyon istasyonları gibi birçok alanda grevler başlatılmıştır. Ülkede siyasi ortamın gergin olduğu bu süreçte ekonomide yaşanan bu grevler ülke ekonomisini olumsuz şekilde etkilemiştir. 11 Aralık 1978 tarihinde Şiiler için kutsal olarak kabul edilen Aşura için halk toplanmış ve sürgün hayatı yaşayan Humeyni’nin ülkeye dönmesini talep etmiş ve Şah’ın ülkeyi terk etmesi istenilmiştir. Halkın tepkisini dindirmek isteyen Şah başarısız olunca 11 Ocak 1979 tarihinde tatil için ülkeyi terk edeceğini ilan etmiştir. Şah 16 Ocak 1979 tarihinde ülkeyi terk etmiş, 1 Şubat’ta Ayatullah Humeyni Fransa’nın başkenti Paris’ten Air France Havayolları’na ait bir uçakla on beş yıllık sürgün hayatından sonra ülkesine, İran’a dönmüştür. 53 yıllık Pehlevi hanedanlığının sona erdiği bugünde İran’da yeni bir dönem başlamıştır.172

İran’da gerçekleşen devrimle birlikte Şah rejimi tamamen yıkılmıştır. Yeni kurulan düzende devlet yapısı tamamen değişmiş ve yeni bir siyasal oluşum meydana getirilmiştir. Devrimin lideri ve İran’ın ilk rehberi olan Humeyni devlet yönetimini Velayet-i Fakih teorisi üzerinden oluşturmuştur. İran İslam Cumhuriyeti’nin sistemsel meşrutiyet kaynağı cumhuriyetçilik ve İslamcılık olarak belirlenmiş, Velayet-i Fakih kurumu İran Anayasası’nın en üst mercii olarak kabul edilmiştir. Yeni kurulan rejimin anayasası 24 Ekim 1979 tarihinde referandum ile kabul görülmüş ve 3 Aralık 1979 tarihinde yürürlüğe girmiştir.173

171 Filiz Kartal, “İran İslam Devrimi: Aykırı Bir Devrimin Arka Planı”, Doğu Batı, Sayı:79, 2016, s.

174

172 Tolga Gürakar, Türkiye ve İran Gelenek, Çağdaşlaşma, Devrim, İstanbul: Kaynak Yayınları,

Haziran 2012, s. 299-293.

İran’da meydana gelen devrim Türkiye tarafından da dikkatli bir şekilde takip edilmiştir. İran’da devrim sürecinde yaşanan gelişmelere karşı Türkiye soğukkanlı olmuştur. Türkiye devrim tam sonuçlanıncaya kadar gelişmeleri izlemiş ve İran İslam Cumhuriyeti ile ilgili Türkiye’den ilk açıklama Bülent Ecevit Hükümeti tarafından ortaya konulmuştur. Ecevit Hükümeti tarafından İran’da devrimin seyrinin netleşmesi üzerine İran’a kutlama mesajı gönderilerek Türkiye’nin İran devrimini tanıdığını ortaya koymuştur. Kısa bir süre içinde 13 Şubat 1979 tarihinde Türkiye İran İslam Cumhuriyeti’ni tanımıştır.174 Türkiye İran’da yaşanan süreci yakından takip ederek nihayetinde İran’da yeni bir yönetimin başlandığının kesinleşmesi üzerine Türkiye kutlama mesajı göndererek yeni yönetimi tanımıştır.

Ocak 1979 tarihinde İran’da meydana gelen devrim Türkiye’de takip edildiği kadar Soğuk Savaş ortamı nedeniyle ABD tarafından da yakından takip edilmiştir. Özellikle İranlı dini liderlerin ABD karşıtı söylemleri ve devrim sırasında 4 Kasım 1979 tarihinde Tahran’da ABD Büyükelçiliği işgal edilmiştir. İran’da bu gelişmeler yaşanırken 26 Aralık 1979’da Sovyetler Birliği tarafından Afganistan’a yönelik bir müdahale yaşanmıştır. Afganistan’ın işgal edilmesi, İran’da ABD karşıtı bir yönetimin başa geçmesi ABD için Türkiye’nin stratejik önemini artırmıştır. Türkiye’deki istikrarsızlık ortamı bu bakımdan ABD için endişe kaynağı olmuştur. İç politikada artan İslamcı söylemler ve karışıklık ortamı nedeniyle Türkiye’de 12 Eylül 1980’de ordu yönetime el koymuştur. İran’da İslami bir yönetimin oluşması ve Afganistan’ın işgal edildiği bir süreçte Türkiye’de ABD’ye yakın askeri bir yönetimin başına gelmesi ABD için önemli bir gelişme olmuştur.175

İran’da yeni bir süreç yaşanırken Türkiye’de 12 Eylül harekâtı ile yeni bir döneme girilmiştir. İki ülke birbirlerine karşı yaşanan gelişmeler açısından temkinli olmuştur. İran Türkiye’de yaşanan askeri darbeyi ABD tarafından destekli bir dış müdahale olarak görmüştür. Türkiye’de İran’da kurulacak yeni rejimin Sovyetler ile yakın hareket edeceğini düşünmüştür. İki ülke arasında siyasi alanda olumsuz izlenimler söz konusu olsa bile ekonomik alanda ilişkiler geliştirilmiştir. 1978 yılında

174 Turgut Tülümen, İran Devrimi Hatıraları, İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 1998, s. 65.

175 Hüner Tuncer, Özal’ın Dış Politikası (1983-1989), İstanbul: Kaynak Yayınları, 1. Basım, Eylül

İran’a Türkiye’den yapılan ihracat 44 milyon dolar düzeyinde iken 1979’da 12 milyon 1985 sonlarına doğru bu oran 1.1. milyar dolar düzeyini geçmiştir.176

İran Devrimi Türkiye-İran ilişkileri açısından önemli yansımaları olmuştur. Yeni kurulan rejimin ideolojisi ve dış politikada benimsediği strateji Türkiye tarafından dikkatli şekilde takip edilmiştir. Türkiye’nin yaşanan devrimden sonra İran’a karşı hissettiği önemli endişeleri olmuştur. İran’ın İslamcı bir yönetim benimsemesi ve bunu dış politikada kullanmak isteği, İran devriminin ihraç edilmek istenilmesi, İran’ın Irak ve bölge ülkelerindeki Şii topluma yönelik faaliyetleri Türkiye tarafından endişe ile takip edilmiştir. İran’ın Türkiye’de İslamcı hareketleri ve Alevi halkı etkileme ihtimali Türkiye’nin endişelerini artırmıştır. Türkiye’nin bir diğer önemli endişesi İran’ın Kürtlere yönelik politikasının Türkiye’nin güvenliğine etkisi olmuştur. İran’ın Irak ile yaşadığı sorun ve Kürtlere yönelik politikası Türkiye için endişe yaratmıştır. Önemli bir endişede Türkiye için, İran’ın Sovyet etkisine girmesi ihtimali olmuştur.177

Kürt milliyetçiliği, Komünizm, İslamcı akımlar, laiklik-şeriat Türkiye’de yaşanan toplumsal gelişmeler ülkenin toprak bütünlüğü ve güvenliği açısından dikkate alınması gereken sorunlar olmuştur. İran Anayasası’nın 11. Maddesinde

“Tüm Müslümanlar tek millettir. İran İslam Cumhuriyeti İslam Dünyasının siyasal, ekonomik ve kültürel birliğini sağlamaya çalışmalıdır”178 denilerek İran’da kurulan

rejimin amacının ne olması gerektiği ifade edilmiştir. Bu madde ile İran ülke dışında izleyeceği politikayı belirlemiştir. İran’ın tüm Müslümanları dikkate alan anayasası nedeniyle özellikle Şii nüfusu fazla olan ülkeler başta olmak üzere komşu ülkeler endişe etmiştir.

Devrim sonrasında İran’da meydana gelen gelişmeler İran-Irak Savaşı, İran’ın radikal batı karşıtı dini liderler tarafından yönetilmesine rağmen laik, batı yanlısı ve NATO üyesi olan Türkiye ile İran’ın ilişkileri siyasi alanda ortaya çıkan sorunlara rağmen ekonomik alanda ilişkiler gelişerek devam etmiştir.

176 İsmail Yurdakurban, Devrim Sonrası İran Dış Politikası (1979-2005), Yüksek Lisans Tezi, Konya:

Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007, s. 27.

177 Robert Olson, Türkiye-İran İlişkileri, 1979-2004: Devrim, İdeoloji, Savaş, Darbeler ve Jeopolitik,

(çev.), Kezban Acar, Ankara: Babil Yayıncılık, 1. Baskı, 2005, s. 11.

1978 yılında Abdullah Öcalan tarafından Irak-İran-Türkiye-Suriye topraklarının bir kısmı üzerinde devlet kurmak amacıyla PKK adında silahlı bir örgüt kurmuştur. 1982 yılında İsrail tarafından Lübnan’a gerçekleştirilen işgal sırasında PKK İsrail güçlerine karşı ortaya koymuş olduğu direniş sayesinde Filistinli örgütlerinin ve Suriye yönetiminin sempatisini kazanmış bunun sonucunda kısa süre içinde Lübnan ile Suriye sınırında bulunan kamplara PKK militanları yerleşmiştir. PKK’nın Lübnan’da yerleşmesi ve Suriye tarafından desteklenmesi Türkiye’yi rahatsız etmiştir. Türkiye PKK’nın Suriye ve Irak’ta güçlenmesinin önüne geçmek için bölge ülkeleri ile diplomatik görüşmeler gerçekleştirmeye başlamıştır.179 PKK’nın Türkiye-Suriye-İran-Irak ülkelerini hedef alan söylemleri bu ülkelerin PKK konusunda iş birliğine gitmesi konusunda zorunluluk doğurmuştur. Buna rağmen dönem dönem PKK kartı Türkiye’ye karşı bu ülkeler tarafından kullanılmıştır.

Türkiye-İran ilişkileri bakımından önemli bir konu Kürtler olmuştur. İran, Türkiye ve Irak’ta yaşayan Kürt nüfusu bu ülkelerin birbirleri ile ilişkilerinde önemli bir mevzu olmuştur. Irak’ta yaşanan gelişmelere bağlı olarak Türkiye ve İran sınırlarında Irak’ın merkezi yönetimin ülkenin kuzey bölgesinde hâkimiyetini kaybetmesi sonucu bir Kürt devletinin kurulması Türk-İran ilişkileri açısından bir önemle üzerinde durulması gereken bir konu olmuştur. Yeni oluşacak yapının hangi ülke kontrolü altında olacağı rekabet konusu olmuştur. Özellikle Irak’ın kuzeyinde PKK (PartiyaKalkeran Kürdistan-Kürdistan İşçi Partisi) terör örgütünün KDP (Kürdistan Demokrat Parti) ile 1983 yılında ortak düşmanla mücadele noktasında “KDP-PKK Dayanışma İlkeleri” adında bir protokol imzalaması Türkiye’nin bölgeye olan dikkatini artırmıştır. Bu bakımdan Türkiye’nin güvenliğini tesis etme ve sınır güvenliğini sağlama amacıyla Mayıs 1983 yılında Irak’ın kuzeyine sınır ötesi askeri operasyon başlatarak Irak topraklarının 5 km içlerine kadar ilerleme sağlamıştır. Türkiye’nin Irak’a gerçekleştirdiği bu harekâtın Irak’ın onayı ile gerçekleşmesi İran tarafından rahatsızlığa neden olmuştur. Ekim 1984 tarihinde Irak, Türkiye’nin Irak topraklarında sıcak takip yapma yönündeki taleplerini kabul etmiştir.180

179 Hüner Tuncer, Özal’ın Dış Politikası, a.g.e., s. 44-45. 180 Robert Olson, a.g.e., s. 13.

Türkiye’nin İran ve Irak ile ilişkilerinde PKK ile mücadele önemli bir mesele olmuştur. 1984 yılında PKK’nın Türkiye’de terör eylemlerinin artması ile Türkiye’nin Irak ve İran ile PKK konusunda birtakım görüşmeleri olmuştur. Irak ile 1983 yılında “Sınır Güvenliği ve İş birliği Anlaşması” imzalanmıştır. Türkiye Irak’ın kuzeyinde Irak Kürdistan bölgesinde cereyan eden gelişmelerin kendi topraklarında yaşayan Kürtlere olumsuz etki etmesinden rahatsızlık duymuştur. Irak’ın kuzeyinde federasyon veya özerklik verilmesi tartışmalarına Türkiye rahatsızlığını her daim göstermiştir. 1984 yılında “Türkiye-Irak Güvenlik Protokolü” imzalandıktan sonra Türkiye Irak’ta PKK karşı sıcak takip imkânı bulmuştur. TBMM tarafından 1986 yılında yurtdışına yapılacak operasyonları kolaylaştırmak amacıyla bir yasa çıkarılarak Hükümetin KHK (Kanun Hükmünde Kararname) çıkarma yoluyla daha hızlı hareket edilmesi ve sınır ötesi operasyonların hızlandırılması amaçlanmıştır. Türkiye PKK konusunda Irak ile yaptığı anlaşmaları İran ile de gerçekleştirmek istemiştir. Ancak İran bu konuda temkinli olmuş sadece Türkiye ile güvenlik anlaşması imzalamıştır. Bu anlaşma ile İran kendi topraklarında Türkiye’ye tehdit olabilecek unsurlara barınma imkânı verilmeyeceğini taahhüt etmiştir.181