• Sonuç bulunamadı

İkinci Dünya Savaşı Sürecinde Türkiye-İran İlişkileri

İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Türkiye ile İran ilişkileri savaştan dolayı durma noktasına gelmiştir. İkinci Dünya Savaşı başlamadan önce İran Şahı ve çevresi uluslararası siyasi ortamın durumundan endişe etmiştir. Şah ve çevresinin Almanya ve İtalya’ya karşı bir sempatileri olmuştur. Buna rağmen Şah İran’ın savaşa girmesini istememiştir. İranlı yöneticilerin Almanya’ya sempati duymasında önemli bir faktör de sanayi, ticaret ve eğitim alanlarında yapılan projelerde görev alan 1930’lu yılların sonlarına doğru sayıları altı yüzden fazla uzmanın İran’da bulunuyor olmasıdır. İkinci Dünya Savaşı öncesi Almanya’nın amacı İran Körfezi’ne hâkim olarak bölgede bulunan petrol yataklarına hâkim olmak ve Hindistan’a ulaşabilmek olmuştur.118 İran uluslararası siyasi ortamda Almanya’ya yakın olmuştur. Her ne kadar savaşa girme taraftarı olmayan İran, ülkede bulunan Alman uzmanların varlığı sebebiyle Almanya’ya yakın durmuştur.

Şah Rıza İkinci Dünya Savaşı başlamadan önce ülkede birtakım reformlar gerçekleştirmiş, dış ilişkilerde birtakım girişimlerde bulunarak İran’ın uluslararası alanda konumunu güçlendirmek istemiştir. Şah Rıza’nın ülkede gerçekleştirdiği reformlar arasında ülkenin isminin de değiştirilmesi bulunmaktadır. 1934 yılında Şah Rıza ülkenin ismi olan “Persia” yerine “İran” tabirinin kullanımını sağlamıştır. Şah Rıza ülkenin uluslararası arenada görünürlüğünü artırmak için birtakım politikalar benimsemiştir. Özellikle Milletler Cemiyeti çalışmalarına katılarak bu görünürlük artırılmaya çalışılmıştır. Aynı zamanda İran 1934 yılında İsviçre, 1938 yılında Arjantin ve Meksika, 1939 yılında Japonya ile dostluk antlaşması yaparak dış politikada etkin hareket etmeye çalışmıştır. İran uluslararası alanda İngiltere ve Sovyet Rusya’nın etkisini dengelemek için de Almanya ile siyasi ve ekonomik

ilişkilerini artırmıştır.119 İran için İngiltere ve Sovyet Rusya önemli tehdit olarak görülmüş, Almanya ile siyasi ve ekonomik ilişkiler artırılarak bu ülkelerin baskısı dengelenmeye çalışılmıştır. Ülkede sayıları 600 bini aşan uzmanın varlığı bunu göstermektedir.

Almanya tarafından 1 Eylül 1939’da Polonya gerçekleştirilen saldırı üzerine İngiltere ve Fransa’nın 3 Eylül 1939’da Almanya’ya savaş ilan etmesi ile İkinci Dünya Savaşı resmen başlamıştır.120

Almanya’nın yayılmacı ve saldırgan politika benimsemesi nedeniyle savaş kısa sürede geniş coğrafyalara yayılmıştır. 1941 yılında Almanya’nın Sovyetler Birliği’ne saldırması üzerine savaş Türkiye’nin sınırlarına kadar gelmiştir. Alman saldırısına karşın Sovyetler Birliği de İran’da bulunan Alman uzman ve teknisyenlerden rahatsızlık duymaya başlamıştır. Sovyetler Birliği kendisine gelebilecek yardım ve cephane için en kısa yolun İran üzerinden geçirilmesine inanmıştır. Türkiye’nin tarafsız oluşu Sovyetler Birliği’nin İran’a olan ilgisini ve zorunluluğunu artırmıştır. Bunun üzerine 1941 yılında İran toprakları kuzeyden Sovyet Rusya güneyden İngiltere işgaline uğramıştır. İran’ın işgal edildiği haberleri Ankara’yı tedirgin etmiştir. Türkiye İran’a yönelik işgalin savaşın kendi sınırlarına dayanması anlamına gelmesi nedeniyle tedirgin olmuştur. Her ne kadar İngiltere tarafından gerçekleştirilecek askeri harekât için Türkiye’ye güvence verilmişse de Türkiye savaşı sınırlarında görmenin endişesini yaşamıştır.121 1941 yılında gerçekleştirilen İngiliz-Sovyet işgali ve aynı yılın Aralık ayında ABD’nin de katıldığı müttefik devletleri İran devletinden iki konuda yararlanmayı amaçlamışlardır. Önemli petrol kaynaklarının fiziksel olarak ele geçirilmek istenilmesi ve İran üzerinden karadan bir koridor açılarak Sovyetlere askeri, ticari iş birliği imkânlarının artırılması amaçlanmıştır.122

119 Muhammet Fatih Özkan, İran’ın Ortadoğu’da Etkinlik Arayışı: Devrim İhracı Politikasında “Şii

Hilali” Söylemine, Yüksek Lisans Tezi, Çanakkale: TC. 18 Mart Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013, s. 34.

120 Ender Yıldırım, s. 67. 121 Polat Kara, 232-233. 122Ervand Abrahamıan, 129.

İran’ın işgal edilmesi nedeniyle zaten tedirgin olan Türkiye’nin üzerine Berlin’de Sovyetler Birliği’nin pazarlıklar gerçekleştirdiğinin ortaya çıkması nedeniyle Türk kamuoyunda İngiltere’nin Sovyetler Birliği ile anlaşarak Birinci Dünya Savaşında olduğu gibi Boğazları vaat ettiğine dair iddialar ortaya atılmıştır.123 Türkiye’nin çekince ve endişelerini gidermek için Sovyetler Birliği ile İngiltere aynı içeriğe sahip birer notayı 10 Ağustos 1941 tarihinde Türkiye’ye sunmuşlardır Her iki ülke Montrö rejimine bağlı kalacaklarını ve Türkiye’nin toprak bütünlüğüne saygı göstereceklerini belirtmişlerdir.124 Bu süreçte Türkiye için Boğazlar konusunda Sovyetlerin talepleri endişe verici olmuş, aynı zamanda İran’ın işgal edilmesi ile savaşın sınırlarına dayanması söz konusu olacaktır.

Türkiye’nin İran ile ilişkileri 1941 yılında İran’ın müttefik devletler tarafından işgalinden 1947 yılının son aylarına kadar geçen süreçte durma noktasına gelmiştir. Bu dönemde İran ile ilgili alınan kararlar Tahran Hükümeti tarafından değil işgal güçleri tarafından alınmıştır. İran’da bu süreçte merkezi bir yönetim olmayışın yanında iktidar boşluğu da yaşanmıştır. Bu dönemde Türkiye ile İran arasındaki ilişkiler daha çok İngiltere ile olmuştur. Bu süreçte özellikle iki konuda İngiltere ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir. İlk konu İran’ın Şiraz bölgesi ve Basra Körfezi çevresinde yaşayan Kaşkay Türkleri ile ilgili olmuştur. Bu süreçte Kaşkay Türklerine yönelik İngiltere’nin baskısı artmıştır. İngiltere Kaşkay Türklerini Alman yanlısı olarak görmüş, yarı-özerk yaşamaya alışmış aşiretler konfederasyonunu denetim altına almak istemiştir. Türkiye İngiltere’nin Kaşkay Türklerine yönelik baskının sonlandırılmasını talep etmiştir. 1930’lu yıllarda Şah Rıza’nın Kaşkay Türklerine yönelik benzer politikaları olmuşsa da bu konu Türk-İran ilişkilerine yansımamıştır. İkinci Dünya Savaşı sürecinde Nazi Almanya’nın etkisiyle ırkçı Pan-

123 Yaşar Semiz ve Birol Akgün, “Dostluktan Krize: İkinci Dünya Savaşı Sırasında Türk-Rus

İlişkileri”, Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 7(14), 2007, s. 243-244.

124 Barış Ertem, “İkinci Dünya Savaşı Sırasında Türkiye- Sovyetler Birliği İlişkileri ve Türkiye’nin

Turancı akımlar ortaya çıkmıştır. Bu nedenle Türkiye dış Türklerin kaderleriyle ilgilenme ihtiyacı duymuştur. 125

İkinci Dünya Savaşı sürecinde Kaşkaylar İran’da önemli bir güç haline gelmişlerdir. Özellikle Rusya’ya yönelik Almanya saldırısından sonra Rusya’ya İngiliz desteğinin ulaştırılması için İran önem kazanmıştır. Kaşkaylar Rusya’ya yardımların ulaştırılacağı güzergâh üzerinde olması nedeniyle İngilizler için önemli sorun haline gelmişlerdir. Özellikle 1943 yılında İngiltere’nin baskısı altında kalan Kaşkay Türklerinin Anadolu’ya göç etmesi için Türkiye tarafından diplomatik girişimler de olmuştur. Tahran Büyükelçisi Cemal Hüsnü Taray İngiliz elçisine Kaşkayları yok etmektense Türkiye’ye göç etmeleri konusunda izin vermelerini talep etmiştir. Türk Dışişleri tarafından da yapılan “Kaşkayları almaya hazırız” şeklindeki açıklama, Türkiye’nin Kaşkay konusuna olan ilgisini ortaya koymaktadır. Türkiye’nin Kaşkayları Türkiye alma isteği İngiltere ve İran tarafından kabul görmemiştir.126 Türkiye İran’da yaşayan Kaşkay Türklerinin dışında Azerbaycan Türklerinin durumuyla da ilgilenmiştir. CHP’nin meclis grubundaki bir tartışmada belirtildiği üzere bu dönemde Almanya için Südetler Bölgesi her ne kadar önemliyse Türkiye için de Azerbaycan (İran Azerbaycanı) o kadar önemlidir anlayışı hâkimdir. İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın yenilgiye uğraması üzerine Türkiye’de Pan- Turancı akımlar zayıflatılmıştır. Türkiye dış politikasında bu yöndeki politik söylemlerden uzaklaşmıştır.127 Türkiye ile İngiltere arasında önemli diğer konu ise, Sovyetler Birliği’nin İran’a yönelik işgalinin savaştan sonrada devam edebileceği ihtimali üzerine olmuştur. Türkiye savaşın son yıllarında özellikle Balkanlarda Sovyet yanlısı devletlerin ortaya çıkışına benzer şekilde İran’da da Moskova güdümünde bir yönetimin oluşmasından endişe etmiştir. Bu dönemde Türkiye İran’ın toprak bütünlüğünün korunması ve Tahran yönetiminin Sovyetler Birliği denetiminin altına girmemesi konusunda İngiltere’nin daha duyarlı olmasını talep etmiştir. Türkiye İran’ın toprak bütünlüğü konusundaki desteği 1946 yılında Şah’ın birlikleri

125 Atay Akdevelioğlu-Ömer Kürkçüoğlu, “İran’la İlişkiler”, Baskın Oran (Ed.), Türk Dış Politikası,

Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar (Cilt- I, 1919-1980), İstanbul: İletişim Yayınları, 2005, s. 648-649.

126 Zühre Nur Pehlivan, “Muhammed Rıza Şah Döneminde Kaşkaylar”, İRTAD, Sayı:1, Aralık2018,

(s.19-42), s. 30-32.

tarafından İran Azerbaycan’ın özerkliğinin ortadan kaldırılması sürecinde de devam etmiştir. Oysaki savaş sırasında Türkiye Kaşkay ve Azerbaycan Türkleri ile yakından ilgilenmiş, Türkiye için dış Türkler önemli kaygı nedeni olmuştur.128

İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasından sonra İran’a yönelik dış baskılar artmış, merkezi otorite güç kaybetmiştir. Şah’a yönelik artan baskı sonucu Şah tahtan indirilerek Güney Afrika’daki Johannesburg’a sürgün edilmiştir. Şah Rıza’nın 1944 yılında ölümünden sonra yerine oğlu Muhammed Rıza getirilmiştir. Ülkenin işgal edilmiş olması ve Şah Muhammed’in yönetimde etkili olamayışı nedeniyle 1949 yılına kadarki süreçte İran’da dış güçler etkili olmuştur. Sovyetler Birliği tarafından İran’ın kuzeydoğusu 1921 Sovyet-İran Antlaşması’nın altıncı maddesi ve İran’da bulunan Alman uzmanları ile ajanları gerekçe gösterilerek işgal edilmiştir. 1921 Antlaşmasına göre Sovyetler Birliği İran’da askeri birlikler bulundurabilme imkânı elde etmiştir. Sovyetler Birliği bu anlaşmaya dayanarak İran’ın kuzeyine askeri birlikler göndererek işgal sürecini başlatmıştır. Sovyetler Birliği’nin İran’ı kuzeyden işgal etmesi üzerine İngiltere’de ülkeyi güneyden işgal etmeye başlamıştır.129 Birinci Dünya Savaşı sürecinde olduğu gibi İran’ın kuzey bölgeleri Rusya’nın (Sovyet), güney bölgeleri de İngiltere’nin denetimine girmiştir. Güneyde bulunan önemli petrol sahaları da İngiltere tarafından kontrol altına alınmıştır. Bu süreçte Muhammed Rıza merkezde kontrolü elinde bulundurabilmek için müttefik güçlerden özellikle İngiltere’den destek almıştır.130

İkinci Dünya Savaşı devam ederken 28 Kasım- 2 Aralık 1943 tarihleri arasında İran’da Tahran Konferansı gerçekleştirilmiştir. Tahran Konferansı’na Roosevelt, Churchill ve Stalin katılmıştır. Konferansta İran’ın geleceği ile ilgili kararlar da alınmıştır. Üç lider İran’ın bağımsızlığı konusunda anlaşmış ve İran’ın bağımsızlığı garanti altına alınmıştır. İngiltere, ABD ve Rusya İran’ın yeniden inşa edilmesi konusunda yardım yapma hususunda taahhütlerde bulunmuşlardır. İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması ve İran işgali sürecinde İngiliz ve Rus etkisinin artığı

128 İlhan Ozan Hamurcu, s. 144.

129Gülara Yenisey, İran’da Etnopolitik Hareketler 1922-2004, İstanbul: Ötüken, 2008, s. 128. 130Ervand Abrahamıan, S. 130-131.

İran’da Tahran Konferansı ile ABD’nin de İran üzerinde etkisinin artığı söz konusu olmuştur.131

İngiltere ve Sovyetler Birliği tarafından İran’a yönelik gerçekleştirilen işgalin görüntüsünü değiştirmek amacıyla 29 Ocak 1942 tarihinde İran ile müttefik devletleri arasında ittifak antlaşması yapılmıştır. Yapılan ittifaka antlaşmasının beşinci maddesi İran’da işgal kuvvetlerinin çekilmesine dair olmuştur. Bu maddeye göre savaşın bitiminden itibaren altı ay içerisinde İran topraklarında bulunan işgal güçlerinin ülkeyi terk etmesi gerekir. Yapılan antlaşmaya savaşın sonunda İngiltere ve ABD uyarken, Sovyetler Birliği ise ülkeden çıkmayı ret etmiştir. Sovyetler Birliği İran topraklarından çıkmadığı gibi İran’da sosyalist iki özerk cumhuriyetin kurulmasında etkili olmuştur. Aralık 1945 tarihinde “Azerbaycan Cumhuriyeti” Seyit Cafer Pişaveri liderliğinde kurulmuştur. Ocak 1946 tarihinde de “Mahabad (Kürt) Cumhuriyeti” Kadı Muhammed liderliğinde kurulmuştur.132 Mahabad Cumhuriyeti’nin kuruluşunu aşiret reisleri, Kürdistan Demokrat Partisi, Molla Mustafa (Barzani) ve üç Sovyet yetkilisinin bulunduğu bir toplantı ile ilan etmişlerdir. Yeni kurulan Cumhuriyet’in ihtiyaçları için Sovyetler Birliği tarafından yardım yapılmış, özellikle matbaa ve kağıt yardımı yapılarak Sovyet propagandası gerçekleştirilmiştir. Sovyet yetkililerin kuruluş toplantısına katılmış olması ve yardımları nedeni ile İran’da Sovyet etkisinin artırılması yönünde çalışmaların yapıldığı görülmektedir.133

İran’da artan Sovyetler etkisi nedeniyle İngiltere ve ABD’nin Şah Muhammed Rıza’nın ordusuna destek vermenin yanında Sovyetler Birliği’ne de baskı kurmaya başlamıştır Baskılarının sonuçsuz kalması nedeniyle İran ile Sovyetler arasında doğrudan görüşmeler başlamıştır. Bunun sonucunda İran ile Sovyetler Birliği arasında 24 Mart 1946 tarihinde bir anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşma Sovyetler Birliği’nin İran’dan çekilmesine yönelik olmuştur. Sovyetler Birliği İran topraklarından çekilmek için İran’dan Azerbaycan’ın otonomisini tanımasını talep

131 Yüksel Yentür, II. Dünya Savaşı Döneminde Türk Dış Politikası ve Denge Siyaseti, Yüksek Lisans

Tezi, İstanbul: T.C. İstanbul Gelişim Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2016, s. 63.

132Ervand Abrahamıan, s.147.

133Wadıe Jwaıdeh, Kürt Milliyetçiliğin Tarihi Kökenleri ve Gelişimi, (çev), İsmail Çekem-Alper

etmiştir. Bunun yanında Kuzey İran Petrolleri İran-Rus şirketlerinin birlikte işletmesine karar verilmiştir. Buna karşılık Sovyetler Birliği altı hafta içerisinde İran topraklarından tüm güçlerini çekecektir. İran yapılan anlaşmanın yürürlüğe girmesinin ön koşulu olarak tahliyenin gerçekleşmesini istemiştir.134

Savaş boyunca Türk-İran ilişkilerinin durgun olması savaşın 1945 yılında sona ermesi ile iki ülke ilişkilerinin tekrardan canlanması söz konusu olmuştur. Savaş boyunca iki ülkeye karşı tehdit olan Sovyetler Birliği her iki ülke üzerinde etki kurmak istemiştir. İran’ı işgal eden Sovyetler aynı zamanda Türkiye’den de birtakım talepleri olmuştur. Bu bakımdan iki ülke için ortak tehdit olarak görülmüştür. Bu nedenle iki ülkenin batı bloğuna yöneldiği bir dönem başlamıştır. Ancak iki ülke arasında siyasi, ekonomik ve ticari alanlardaki ilişkilerin savaş öncesi düzeye çıkması için uzun yıllar gerekli olmuştur.135

Savaş sonrası iki ülke ilişkilerinin başlangıcı 1947 yılında Türkiye ve İran’ın futbol, güreş ve basketbol spor takımlarının karşılıklı ziyaretleri ile başlamıştır. Aralık 1947’de İran’ın Bale Heyeti Ankara’yı ziyaret etmiştir. İran tarafından uzun süredir boş duran Ankara’ya yeni elçi atanmıştır. Ekim ayında İran’da gazetelerde Türkiye Cumhuriyeti’nin 25. yıldönümüne yönelik dostça makaleler yayımlanmıştır. İki ülke ilişkilerinin tekrardan iyi bir konuma çıkarmak için birtakım adımlar olmuştur.136

Türkiye’de İran ile ilişkileri geliştirmek amacıyla bazı girişimlerde bulunmuştur. Özellikle Türkiye’de bulunan Azeri milliyetçilerin faaliyetlerine karşı hükümetin tutumu sertleşmiştir. İki ülke ilişkilerine zarar verir gerekçesi ile Azeri yayınlarına da yasaklar getirilmiştir. 1946 yılında komünizm propagandası yapılıyor gerekçesi ile “Azat, Millet ve Azerbaycan” adlı gazetelerin Türkiye’ye girişi yasaklanmıştır. Bu süreçte İran uyruklu Azerilerin Türkiye’den sınır dışı edilmelerinde artış yaşanmıştır. Ekim 1949’da Yakup Kadri Karaosmanoğlu Türkiye’nin Tahran büyükelçisi olarak atanmıştır. 1949 yılında İran’da başbakan

134 Polat Kara, s. 254.

135 Gökhan Çetinsaya, “Türk-İran İlişkileri”, Türk Dış Politikasının Analizi, (Der.) Faruk Sönmezoğlu,

3. Basım, Der Yayınları, İstanbul 2004, s. 208.

olan Muhammed Said’in Türk dostu ve batı yanlısı olması ilişkilerin gelişmesi için elverişli bir ortam oluşturmuştur.137

Ekim 1949 tarihinde Tahran’a büyükelçi olarak atanan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Şah Muhammed’e itimatnamesini sunmak için Şah’ın bulunduğu saraya gittiğinde Şah “biz iki kardeş milletiz ve kaderlerimiz birbirine bağlıdır” şeklindeki ifadesiyle Türkiye ile dostluk ilişkilerinin geliştirilmesine verdiği önemi ortaya koymuştur. 1949 yılında ABD yönetiminin Ortadoğu’ya yönelik artan etkisi ile Türkiye ve İran’ın ABD’de bulunan temsilcileri vasıtasıyla iki ülke ilişkilerinin daha ileriye neden taşınmadığı sorusuna cevap aranmıştır. 1949 yılında İran Şahı Muhammed Pehlevi’nin Washington ziyareti sırasında Şah Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Cemal Erkin’i akşam yemeğine davet etmiştir. Şah’a sorulan pakt ile ilgili soruya Şah Amerika’nın dostu da olan iki komşu millet, İran ve Türkiye’nin ortak güç ve çabalarını birleştirecek bir askeri antlaşma yapabilmeleri için ABD’nin de oluşturulacak ittifaka katılması zorunluluğuna işaret etmiştir. İran oluşturulacak bir ittifaka ABD’nin katılmasını gerekli ve hayati görmüştür.138

Savaş sonrası iki ülke arasında gerçekleştirilen ilişkiler olumlu bir seyir izlemiş bunun neticesinde iki ülke arasında bazı anlaşmalar oluşturulmuştur. 25 Aralık 1949 tarihinde “Türkiye ile İran Arasında Yolcu ve Mal Transit ve Nakliyatını

Kolaylaştırmayı ve Çoğaltmayı Güden Anlaşma” imzalanmıştır. Bu anlaşma ile iki

ülke arasındaki ekonomik alanda ilişkinin güçlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu anlaşma ve ekleri TBMM tarafından 20.12.1951 tarih ve 5874 sayılı yasa ile kabul edilmiş ve onanmıştır. 20 Mart 1951 tarihinde “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile

İran Şehinşahlık Hükümeti Arasında Kendi ülkeleri Beyninde ve Daha Ötelerinde Ticari Hava Servisleri Tesisi için Anlaşma” imzalanmıştır. Bu anlaşma 10.12.1951

tarihinde 5849 sayılı yasa ile TBMM tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir.139 İkinci Dünya Savaşı sürecinde Türkiye, İran’ın toprak bütünlüğünün korunması yönünde politika benimsemiştir. Özellikle Sovyetler Birliği’nin

137 Polat Kara, 259-260.

138 Gökhan Çetinsaya, “Türk-İran İlişkileri”, s. 210.

139 Recai G. Okandan, “1950 Yılı Mevzuatı”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt:

Türkiye’ye yönelik talepleri ve İran’ı kuzeyden işgal etmesi Türkiye’yi İngiltere’ye yakınlaştırmıştır. Bu süreçte İran’da Sovyetler Birliği etkisiyle Mahabad Kürt Devleti ve Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kurulması Türkiye tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Türkiye Sovyet bağımlısı uydu devletlerin kurulmasını tehdit olarak görmüştür. İkinci Dünya Savaşı sürecinde İran’ın işgal edilmesi nedeniyle İngiltere’nin İran yönetimi üzerindeki etkinliği artmıştır. İngiltere tarafından işgal edilen bölge yaşayan Kaşkaylar konusu da bu süreçte gündeme gelen önemli sorun olmuştur.