• Sonuç bulunamadı

Ağrı İsyanları (16 Mayıs-17 Haziran 1926, 13-20 Eylül 1927)

1.6 Sınır Sorunları ve Çözümleri

1.6.1 Ağrı İsyanları (16 Mayıs-17 Haziran 1926, 13-20 Eylül 1927)

Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’nin karşılaştığı önemli sorunların başında yıkıcı ve bölücü faaliyetler olmuştur. Şeyh Sait isyanın bastırılmasından sonra da benzer isyan girişimleri olmuştur. Bu isyanlar Türkiye’nin iç ve dış politikasında önemli yansımaları olmuştur. Bu dönemde meydana gelen en önemli isyanlar Ağrı Dağı bölgesinde meydana gelen isyanlar olmuştur. 1926 yılında vuku bulan isyan I. Ağrı İsyanı olarak adlandırılmıştır. Bu isyanın Ağrı dağı bölgesinde meydana gelmesi nedeniyle Ağrı isyanı olarak adlandırılmıştır. İsyanın Türkiye-İran sınır bölgesinde olması nedeniyle de iki ülke ilişkilerine de yansımaları olmuştur. I. Ağrı isyanının başlamasına neden olan olay Mayıs 1926’da Beyazıt’a bağlı Kalecik köyünde Yusuf Taşo ve adamlarının bir miktar hayvan çalıp Ağrı dağı bölgesine götürmesiyle başlamıştır. Olayın çapulculuk olarak görülmesi ve Yusuf Taşo ve adamlarının cezalandırılması nedeniyle 28. Alay görevlendirilmiştir. Alayın çapulcular üzerine yürümesi üzerine olaylar büyümüştür. Özellikle İran sınırları içerisinde bulunan Kızılbaş ve Sakanlı aşiretlerinin yan ve arka taraftan Türk birliklerine kuvvetli bir grupla saldırması nedeniyle Türk birlikleri yoğun ateş altında kalmış ve geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu saldırı sonucu 2 top çok sayıda silah ve mühimmat asilerin eline geçmiştir.46 Türkiye’nin isyancıları bastırması hususunda karşılaştığı zorlukların başında İran sınırları içerisinden isyancıların destek alması olmuştur. Türkiye isyancıları bastırmak için gerçekleştirdiği harekâtlar isyancıların İran’a kaçması nedeniyle tam etkili ve başarılı olmasını zorlaştırmıştır.

Yusuf Taşo’nun sebebiyet verdiği ve Bro Haso Telli’nin liderlik ettiği Birinci Ağrı Olayları-İsyanı 1926’da Mayıs-Haziran’da meydana gelmiştir. Harekâtın başarısız olması nedeniyle 3. Ordu Müfettişliği yeni bir harekât planı hazırlamıştır. Bu harekât için 9. Tümen görevlendirilmiştir. İsyancıları bastırmak için hazırlanan ordu 15 Haziran da harekâta geçmiş, 17 Haziran günü isyancılar yenilerek geri çekilmiştir. Ordunun hızlı hareket etmiş olması ve manevraları sayesine isyancılar İran’dan destek alamamıştır. Asilerin eline geçen silah ve mühimmatlar geri

alınmıştır. Asilerin bozguna uğraması sonucu asilerin İran’a kaçması ve ordunun başarılı operasyonu sayesinde bölgede bir süre asayiş sağlanmıştır.47

Birinci Ağrı İsyanı devletin güvenlik güçleri tarafından başarılı bir şekilde bastırılması ile bölgede asayiş bir süreliğine sağlanmıştır. İsyanın çıkmasında ve güçlenmesinde bölgenin Türkiye-İran sınır hattında olmasının etkisi fazla olmuştur. Özellikle İran sınırları içerisinde bulunan bazı aşiretlerin Türkiye sınırları içerisinde bulunan aşiretlerle ilişkili olması ve destekleri ile İran sınırı tarafından gelen lojistik destek Türkiye’de meydana gelen asayiş olaylarının ve isyanların bastırılmasını geciktirmektedir. Türk ordusundan kaçan isyancıların İran’a sığınması nedeniyle de istenilen operasyonlar yapılamamakta, asiler etkisiz hale getirilememektedir. İran sınırından asilerin kolay şekilde geçmesi ve İran sınırı içerisinde üsler kurması nedeniyle sınır ötesi harekâtın sağlanamaması da asilerin tekrardan güçlenmesini sağlamaktadır. Sınır hattında yaşanan bu gelişmeler Türk-İran ilişkilerine de olumsuz yansımıştır. Özellikle İran hükümetinin gerekli önlemleri almaması nedeniyle Türkiye’nin asilere karşı başarılı sonuçlar elde etmesini zorlaştırmıştır. Türkiye yaşanan sıkıntılar nedeniyle İran’a konu ile ilgili iki defa Nota vermiştir.48 Ağrı dağı bölgesinde ortaya çıkan bu isyan nihayetinde bastırılmışsa da bölgede isyan faaliyetleri devam etmiştir.

Şeyh Sait İsyanın bastırılmaya çalışıldığı süreçte Türkiye’den yurtdışı ve Suriye’ye kaçan bazı Kürt grupları 1927 yılında Lübnan’da bir araya gelerek Hoybun adında bir oluşum kurmuşlardır. Özellikle Azadi Teşkilatının takibatı ve Şeyh Sait İsyanı sonrası Suriye, Irak ve İran’a kaçan bazı Kürt liderler tarafından Türkiye’ye karşı bir örgütlenme hareketi olarak Hoybun kurulmuştur. Hoybun Örgütü için Beyrut Kongresi’nin önemi daha fazladır. Bu konferans ile Hoybun Örgütü’nün yönetim, tüzük ve programı belirlenmiştir. Hoybun Örgütünün faaliyetleri Beyrut Kongresinde ortaya konulmuştur. Beyrut Konferansı sonucunda alınan kararalar arasında en önemli maddelerden biri örgütün sonuna kadar Türklerle mücadele

47 Genel Kurmay Belgelerinde Kürt İsyanları I, İstanbul: Kaynak Yayınları, Mart 1992, s. 233-236. 48 Mehmet Halil Özsoy, 1919-1938 Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Çıkan İsyanların Siyasi, Sosyal

etmesi kararı olmuştur.49 Bu maddeden de anlaşıldığı üzere Hoybun Örgütü, Türkiye’ye karşı kurulmuş yıkıcı-bölücü nitelikte bir örgüt olmuştur.

Kürtçe “benlik” anlamına gelen Hoybun, Ermenice “Ermeni Yurdu” anlamına Haybun kelimelerinin birleştirilmesi sonucu Hoybun adında Cemiyet kurulmuştur. Bu süreçte özellikle Irak ve Suriye topraklarında bulunan İngiliz ve Fransızlar tarafından Hoybun Cemiyeti desteklenmiştir.50 Hoybun ilk toplantısını Şubat 1927 tarihinde Irak’ın Revandiz şehrinde İngiliz Irak Yüksek Komiseri Edmonds denetiminde yapmıştır. İngiliz ve Fransızların desteği ile Hoybun Kürtçüleri ve Taşnak Ermenileri arasında bir antlaşma imzalanmıştır. Antlaşmanın ikinci maddesinde “her iki taraf ortak düşmana karşı savaşmaya devam edecektir” denilmekteydi. Ortak düşman ise Türkiye olarak görülmüştür.51 21 Haziran 1928 tarihinde Taşnak ile Hoybun arasında Halep’te bir toplantı yapılmıştır. Ayrılıkçı Kürt ve Ermeniler arasında gerçekleşen bu toplantıda yapılan anlaşmanın birinci maddesinde iki örgütün ortak hareket etmesi kararı alınmıştır. Bu maddeye göre Bağımsız bir Kürdistan’ın ve Birleşik bir Ermenistan’ın kurulması konusunda iş birliği yapılması kararı alınmıştır. İki örgüt bu hususta ortak hareket etme noktasında anlaşmıştır.52

Türkiye sınırları dışında kurulan Hoybun Cemiyeti İngiliz ve Fransızların desteğini alarak Türkiye’ye karşı bir isyan girişiminde olmuşlardır. Özellikle dağlık ve engebeli olan Türkiye-Irak-İran sınır hatlarının birbirine yakın olduğu Hakkâri (Şemdinli-Yüksekova) bölgesinde isyanın başlatılması planı yapılmıştır. Bu plana bölgede bulunan Nasturilerin de desteğinin alınması amaçlanmıştır.

Türkiye bölgede yaşanan gelişmeleri yakından takip etmiş, birtakım önlemler almaya çalışmıştır. 1927 yılında genel af ilan edilerek isyanın önüne geçilmeye çalışılmıştır. Af ilanı ile bölgedeki gerginlik düşürülmeye çalışılmış, aynı zamanda

49 Derya Yaylalı, Cumhuriyet Dönemi Bölücü Faaliyetler İçinde Ağrı Dağı Ayaklanmaları (1926-

1930), Yüksek Lisans Tezi, Konya: Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007, s. 36-37.

50 Yusuf Sarınay, “Hoybun Cemiyeti ve Türkiye’ye karşı Faaliyetleri”, Atatürk Dil ve Tarih Yüksek

Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: XIV, Syı: 40, Ankara, Mart 1998, s. 213.

51 Mehmet Köçer, “Ağrı İsyanı (1926-1930)”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 14,

Sayı: 2, Elâzığ, s. 382.

52 Müzehher Yamaç, “İki Savaş Arası Yakındoğu’da Türk-Ermeni İlişkileri”, Trakya Üniversitesi

hükümet tarafından önemli görülen noktalara askeri sevkiyat da yapılmaya başlanılmıştır. Askeri önlemlerin yoğun olarak alındığı bölge Ağrı ve çevresi olmuştur. Özellikle 1. Ağrı isyanı sırasında asilerin çoğunun İran’a kaçmış olması nedeniyle 3. Ordu Müfettişliği yeni bir harekât düzenlenmesini istemekteydi. Aynı zamanda İran nezdinde de girişimlerin yapılması istenilmiştir.53 Genelkurmay tarafından isyancılara yönelik operasyon için 9. Kolordu görevlendirilmiş, Ağrı Dağı bölgesinde çıkan isyana yönelik harekât 10 Eylül 1927 başlamış, on günden fazla süren mücadele bölgenin engebeli olması, susuzluk gibi nedenlerden dolayı tam olarak başarılı olunmamıştır.54

Türkiye isyancılara karşı askeri olarak önlemler almış ve askeri harekâta başlamıştır. Türkiye harekâtın etkili olması ve olumlu sonuçlar vermesi için İran’dan birtakım taleplerde bulunmuştur. Türkiye’nin öncelik olarak istediği İran’ın sınırlarını isyancılara karşı kapatmış olması, Türkiye’den kaçan asilerin sınırdan geçişinin engellenmesi olmuştur. Türkiye aynı zamanda Türkiye ile İran arasında 1926 yılında imzalanan antlaşmaya uygun hareket etmesini talep etmiştir. Türkiye’nin bu taleplerine karşın İran birtakım adımlar atmıştır. Rıza Şah Tebriz ziyareti sırasında İsviçre’de bulunan Furugi Han’a acil mesaj göndererek hemen Ankara’ya gitmesini ve sorunun görüşülerek çözümü için emir vermiştir55

Türk-İran ilişkilerinin düzelmesi beklenirken Ekim 1927’de Beyazıt olayı meydana gelmiştir. İran sınırından Türkiye’ye giren bazı Kürt aşiretler mensupları Doğu Beyazıt’da bir Türk birliğine saldırmış, subay ve erlerden oluşan bir grup Türk askerini de tutsak alarak İran’a götürmüştür. Bu olay üzerine Türkiye İran’a bir nota vererek on gün içerisinde Türk subay ve erlerinin Türkiye’ye teslim edilmesini istemiştir. Türkiye aynı zamanda İran’a geçmek isteyen Türk vatandaşı Kürtlere sığınma hakkının verilmemesini istemiştir.56 Türkiye’nin bu talepleri İran tarafından yeteri kadar yerine getirilmemiştir. İran ilişkilerin gerginleşmesi üzerine Ali Han

53 Barış Cin, a.g.e, s. 63, Polat Kara, a.g.e., s. 90.

54 Çağlayan Polat, Ağrı İsyanları, Yüksek Lisans Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi: Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Nisan 2007, s. 9-12.

55Efdal As, “XVI’dan Cumhuriyetin İlk Yıllarına Kadar Türk İran Sınır Sorunları ve Çözümü”,

Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Sayı: 46, Güz 2010, (219- 253), s. 221.

56 Bülent Şener, “Ağrı İsyanı (1926-1930) ve Türkiye-İran Krizi (1930): Türk Dış Politikası Tarihinde

Furugi’yı özel olarak Ankara’ya göndererek ilişkilerin gerginleşmesine neden olan olayın çözümü için görevlendirmiştir.57

Türkiye’ye gelen İran temsilcisi ile görüşmelerde bulunması için Hariciye Vekili Dr. Tevfik Rüştü Bey ile Tahran Elçisi Memduh Şevket Bey görevlendirilmiştir. İki ülke arasında görüşmeler uzun sürmüş, ancak bir neticeye varılamamıştır. Türkiye’nin İran’dan talepleri iki noktada olmuştur. Birincisi, Türk birliklerine saldıran Kürt grupların hemen İran tarafına geçerek Türk askeri tarafından takibinin mümkün olmaması, ikincisi ise iki ülke arasında bulunan sınır çizgisinin hukuki bir dayanak noktasını oluşturmak olmuştur. 1913 yılında Osmanlı Devleti ile Kaçar Hanedanlığı arasında imzalanan 1913 İstanbul Protokolü iki ülke arasındaki sınırı belirlemiştir. Türkiye İstanbul Protokolünü kabul etmemiş, İran ile sınır hattında lehine bazı düzenlemelerin yapılmasını istemiştir. Türkiye’nin bu istekleri İran tarafından kabul edilmemiştir. 1928 yılı boyunca da aralıklarla görüşmeler yapılmışsa da istenilen bir sonuç elde edilmemiştir.58

1.6.2 15 Haziran 1928 Protokolü

Türkiye ile İran arasında 1927 yılı boyunca yapılan görüşmeler sınır sorunu ve yaşanan isyanlar nedeniyle tıkanmış ve bir sonuca varılamamıştı. İki ülke ilişkilerin tekrar olumlu yönde ilerlemesi ve sorunları çözümü için 1926 yılında imzalan Türk-İran Dostluk Antlaşmasına ek niteliğinde bir protokol imzalamaya karar verilmiştir. İki ülke arasında Ek Protokol 15 Haziran 1928 tarihine imzalanmıştır. Protokol imza törenine Türkiye adına Tahran Büyükelçisi Memduh Şevket Bey ile Türkiye’nin Tahran Büyükelçisi Mehmet Tevfik Bey katılmıştır. İran adına ise İran Dışişleri Bakanı vekili Fethullah Han katılmıştır.59

İmzalan protokol iki maddeden oluşmaktadır. Maddenin birisi iki ülke arasında güvenlik alanında iş birliği ve ortak hareket etmeye yöneliktir. Bu maddeye göre taraflardan birisinin bir saldırıya uğraması durumunda öteki taraf bu saldırıyı önlemeye yönelik girişimde bulunacaktır. Eğer saldırıyı önleyemezse iki tarafın

57 Gökhan Çetinsaya, “Atatürk Dönemi Türkiye-İran İlişkileri (1926-1938)”, AVRASYA DOSYASI-

Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 3, Sonbahar 1999, s. 157-159.

58 Barış Metin, Türk-İran İlişkilerinde…,a.g.e., s. 174, Polat Kara, s. 93-94, Ender Yıldırım, s. 50 . 59 İsmail Soysal, a.g.e., s. 287-288.

yararına uygun olacak şekilde hareket edecektir. Bu madde iki ülke arasında aktif tarafsızlık hükmünün kabul edildiğini göstermektedir. Türkiye 1926 dostluk anlaşmasında bu maddeyi kabul ettirmek istemişti. Protokolün ikinci maddesi ise ekonomik alanda iş birliğini geliştirmek yönünde olmuştur. İki taraf arasında iş birliğini geliştirecek iş birliği projelerinin oluşturulması amaçlanmıştır. İki ülke arasında transit geçiş ve ulaşım konusunda çalışmaların yapılması kararlaştırılmıştır.60

İki ülke arasında atılan olumlu adımlar ve imzalan protokol ile ilgili olarak Başbakan İsmet İnönü 13 Eylül 1928 tarihinde Malatya’da şu demeci vermiştir:

“…İran komşumuzla imzaladığımız protokoller iki memleket münasebetlerinde esasen hüküm süren dostluğun ve iki komşu arasında iktisadi inkişaf ve iş birliği arzularının samimiyetine delildir. İki memleketin temasları her iki taraf için hayırlı semereleri daha iyi toplayacaktır.”61

Yaşanan olumlu gelişmeler üzerine İran 1928 yılının Ekim ayında Ankara’ya yeni büyükelçi olarak Mirza Mehmet Furuqi Han’ı atamıştır. Guruqi Han 21 Ekim’de Mustafa Kemal’e itimatnamesini sunarak görevine başlamıştır.62

İki devlet arasında imzalanan protokol sonrasında iki ülke arasında temel sorunların başında gelen sınır meselesi ile ilgili görüşmeler ile ilgili ilk somut adım 9 Nisan 1929 tarihinde atıla bilinmiştir. 15 Haziran 1928 tarihinde imzalanan Protokol Antlaşması 6 Aralık 1928’de İran’ın ilgili komisyonuna sunulmuş olmasına rağmen uzun süre bekletilmiştir. İran 1929 yılının Nisan ayında yapılan görüşmelerde 1913 Protokolünün Türkiye tarafından kabul edilmesi yönünde çaba sarf etmesine rağmen Türkiye tarafından kabul edilmemiş, İran istediği sonucu elde edememiştir. Furuqi Han 1913 Protokolünün Türkiye’ye kabul ettiremeyeceğini anlaması üzerine 9 Nisan 1929’da sınır konusunda çalışma yapmak üzere “sınır komisyonu” kurulmasını kararlaştıran antlaşmayı imzalamıştır. Türk Hükümeti, İran Hükümeti ile prensip

60 L. Hilal Akgün, a.g.e., s. 7. Bülent Şener, a.g.e., s. 393.

61 Mehmet Saray, Türk-İran İlişkileri, Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk

Araştırma Merkezi Yayınları, 1999, s. 114-115.

dâhilinde anlaştığı Uzlaşma ve Hakem Antlaşması’nın imzalanması için 19 Kasım 1929 Hariciye Vekâletine yetki verilmesini teklif etmiştir. Teklif Bakanlar Kurulu tarafından değerlendirilerek 20 Kasım 1929 tarihinde kabul edilmiştir.63

İki ülke arasında sorunlu bölgelerin ve sınır sorunun çözümü için hakem heyetine yetki verilmesinden sonra ortak mutabakatla 1929 yazında karma bir sınır komisyonu oluşturulması kararı alınmıştır. Bu komisyon özellikle Bulakbaşı, Kotur, Siro ve Sartex bölgelerinde sınırın tam olarak nereden geçtiğin belirleyecek ve gerekli işaretlemeleri yapacaktır. Ayrıca komisyon iki ülke arasında önceden belirlenen sınır üzerinde bulunan ancak zarar gören veya kaybolan sınır işaretlerinin yenilenmesi yönünde çalışmalarda bulunacaktır. 1 Temmuz 1929’da sınır işaretleri ile ilgili çalışmaların başlanması kararlaştırılmıştır.64 1929 yılı boyunca çalışmalarda bulunan komisyon faaliyeti uzun süreli olmamıştır. 1930 yılında başlayan 3. Ağrı İsyanı nedeniyle komisyonun dağılması ile sınır sorununun çözümü yönündeki girişim sonuçsuz kalmıştır.