• Sonuç bulunamadı

İnsani müdahale ve Libya operasyonu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İnsani müdahale ve Libya operasyonu"

Copied!
104
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLER ANA BĠLĠM DALI

ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLER BĠLĠM DALI

ĠNSANĠ MÜDAHALE VE LĠBYA OPERASYONU

Yüksek Lisans Tezi

DanıĢman

Dr. Öğr. Üyesi Fazlı DOĞAN

Hazırlayan Cennet Feyza ORUÇ

(2)
(3)
(4)

T. C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö ğr en cin in

Adı Soyadı Cennet Feyza Oruç Numarası 114229001009

Ana Bilim / Bilim Dalı Uluslararası İlişkiler/Uluslararası İlişkiler Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Dr.Öğr.Üyesi Fazlı Doğan

Tezin Adı İnsani Müdahale ve Libya Operasyonu

ÖZET

Bu çalıĢma NATO‟nun Libya müdahalesini bir insani müdahale örneği olarak ele almaktadır. Ġnsani müdahalenin tanım ve içeriği konusunda disiplinde bir uzlaĢı olduğu söylenemez. R2P ve insani müdahale iliĢkisi bağlamında ele alınan Jus Post Bellum ilkesi üzerinden Libya‟ya müdahale sonrası geliĢmeler değerlendirilmiĢtir. Bu bakımdan üç bölümden oluĢmaktadır. Birinci bölümde insani müdahalenin kavramsal ve teorik çerçevesi oluĢturulmuĢtur. Ġkinci bölüm insani müdahale pratikleri dört örnek üzerinden kısaca tartıĢılmaktadır. Üçüncü bölümde ise Libya operasyonu ve çok boyutlu olarak değerlendirilmiĢtir. 2011 sonrası Libya‟da yeni bir yapı oluĢturulmaya çalıĢılsa da mevcut durumun eskisinden daha iyi olduğu söylenemez. Bu da insani müdahale deki baĢarı beklentisi kriterini yerine getirmemiĢtir.

Anahtar Kelimeler: Ġnsani Müdahale, Kuvvet Kullanma, BirleĢmiĢ Milletler, Kuzey Atlantik AntlaĢması TeĢkilatı, Libya Operasyonu.

(5)

T. C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö ğr en cin in

Adı Soyadı Cennet Feyza Oruç Numarası 114229001009

Ana Bilim / Bilim Dalı Uluslararası İlişkiler/Uluslararası İlişkiler Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Dr.Öğr.Üyesi Fazlı Doğan

Tezin İngilizce Adı Human Intervention and Libya Operation

ABSTRACT

This study argues that NATO‟s Libya operation is a case of human intervention. It is not possible to say that there is a consensus on meanings and contents of concept of human intervention. This study also argues results of Libyan operation over jus post bellum criteria accepted by R2P and human intervention. In this regard, this study includes three chapters. In the first chapter, theoretical and conceptual framework of human intervention are discussed. In the second chapter, for practical cases of human intervention are briefly discussed. In the third chapter, Libya operation is evaluated as multidimensional. Although a new structure is tried to be created in Libya after 2011, the current situation cannot be said to be better than before. This did not meet the expectation of success in humanitarian intervention. Key Words: Humanitarian Intervention, Use of Force, United Nations, NATO, Libya Operation

(6)

KISALTMALAR AB: Avrupa Birliği

ABD: Amerika BirleĢik Devletleri AP: Avrupa Parlementosu

ALB: Hava- Kara muhabere doktrini bkz: bakınız

BM: BirleĢmiĢ Milletler

BMA: BirleĢmiĢ Milletler AntlaĢması

BMGK: BirleĢmiĢ Milletler Güvenlik Kurulu Cooperative Security: MüĢterek Güvenlik çev. : Çeviren

der. : Derleyen

Double Track: Çift yol

FOFA: Birbirini Ġzleyen Kuvvetler Üzerine Taarruz Konsepti GK: BirleĢmiĢ Milletler Güvenlik Konseyi

ICISS: Devlet Egemenliği ve Müdahale Uluslararası Komisyonu IRBM: Ara Menzilli Balistik Füze

MC: Milletler Cemiyeti

NATO: Kuzey Atlantik AnlaĢması Örgütü NPG: Nükleer Planlama Grubu

OPEC: Petrol Ġhraç Eden Arap Ülkeler Örgütü (Organization of Petroleum Exporting Countries)

R2P: Koruma Sorumluluğu (Responsibility to Protect) s.: Sayfa

SACEUR: Avrupa Müttefik Yüksek Komutanı SACLANT: Atlantik Müttefik Yüksek Komutanı SPK: Savunma Planlama Komitesi

UAD: Uluslararası Adalet Divanı UCM: Uluslararası Ceza Mahkemesi Vol:Volume

(7)

ĠÇĠNDEKĠLER

ÖZET ... III KISALTMALAR ... V

GĠRĠġ ... 1

BĠRĠNCĠ BÖLÜM KAVRAMSAL VE TEORĠK ÇERVEÇEVE 1.1. Ġnsani Müdahale Kavramı ... 4

1.2. Ġnsani Müdahalenin Ġlkeleri ... 6

1.2.1. Devletler ve Devlet Toplulukları Tarafından Yapılması ... 7

1.2.2. Ağır Ġhlallerin GerçekleĢmiĢ Olması ... 7

1.2.3. Önleme Amacı ... 8

1.3. Ġnsani Müdahalenin Tarihsel Arka Planı ... 10

1.4. Jus ad Bellum Kuralı ... 12

1.5. Jus in Bello Kuralı ... 13

1.6. BirleĢmiĢ Milletler AntlaĢması ve Kuvvet Kullanma Yasağı ... 14

1.6.1. Uluslararası Düzen Ġçinde BirleĢmiĢ Milletler ... 15

1.6.2. BirleĢmiĢ Milletlerin Genel Nitelikleri ... 15

1.6.3. Kuvvet Kullanma Yasağı ... 18

ĠKĠNCĠ BÖLÜM ĠNSANĠ MÜDAHALE PRATĠĞĠ 2.1.Somali Müdahalesi ... 24

2.2. Ruanda Müdahalesi ... 29

2.3. NATO‟nun Kosova Müdahalesi... 33

(8)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

LĠBYA’DA ARAP BAHARI AYAKLANMASI VE NATO’NUN ĠNSANĠ MÜDAHALESĠ

3.1. Libya‟nın Tarihsel Birikimi ... 43

3.2. Libya‟da Siyasal Hareketler ... 44

3.3. Libya‟daki Arap Baharına Tunus ve Mısır‟daki Ġsyanların Etkisi ... 48

3.4. Libya‟da Eylemlerin BaĢlaması ve Kaddafi‟nin YaklaĢımı ... 52

3.4.1 Libya‟daki Eylemlerin Ġç Dinamiklerini OluĢturan Unsurlar ... 52

3.4.2.Libya‟daki Eylemlerin DıĢ Dinamiklerini OluĢturan Unsurlar ... 57

3.5. BirleĢmiĢ Milletler Kararları ... 59

3.5.1. BM‟nin Libya Konusundaki GiriĢimleri ve BM Güvenlik Konseyinin 1970 Sayılı Ambargo Kararını Alması ... 60

3.5.2. BM‟nin 1973 Sayılı Kararı Ġle UçuĢa Yasak Bölge Ġlanı ... 61

3.6.NATO‟nun Libya Müdahalesi ve MüĢterek Koruma Gerekçeleri ... 64

3.7. Libya Devrimi ... 68

3.8. Jus Post Bellum Kuralı ve Libya Örneği ... 71

SONUÇ ... 76

(9)

GĠRĠġ

Bu çalıĢma 2011‟deki NATO‟nun Libya Müdahalesini bir insani müdahale örneği olarak ele almaktadır. Ġnsani müdahale kavramının, tanımı ve meĢruiyeti konusunda tartıĢmalar hala devam etmektedir. Aslında sadece insani müdahale konusu değil, uluslararası hukuktaki müdahale konusu da tartıĢmalıdır. BirleĢmiĢ Milletler (BM) AntlaĢmasıyla vücut bulan iki istisnai durum dıĢında kuvvet kullanımı anlamındaki müdahale yasaklanmıĢtır. Libya örneğinde BM‟nin 1973 sayılı kararında açık bir Ģekilde askeri müdahale emri vermemiĢ olsa da bir müdahalenin önünü açtığı söylenebilir. NATO tarafından gerçekleĢen Libya Müdahalesi, bir müdahaleye izin veren açık bir BM emri olmadan yani kuvvet kullanımı istisnasına uyacak bir örnek olmadığı için bir insani müdahale örneği olarak değerlendirilmektedir.

BM AntlaĢması, her ne kadar bazı yazarlar tarafından bir “dünya anayasası” olarak nitelendirilse de, ulusal ya da uluslararası arenada meydana gelen sorunlara iliĢkin çözümler üretirken zorlanmaktadır (Mcdonald, 2000). Bu anlamda, çoğu yazar ulus devletlerin kendi menfaatleri yönünde bir siyasi tutum sergilerken aynı zamanda uluslararası hukuktaki eksikliklere dikkat çekmiĢ ve bu durumu sistemin zayıflığına bağlamıĢtır. Bunun için uluslararası hukukçular sistemdeki yetersizliği gidermek adına çeĢitli çalıĢmalar yapmıĢlardır. Bu çalıĢmalar arasında süregelen konulardan birisi de egemen devletlerin sınırları içinde meydana gelen insani felaketleri durdurmak için giriĢilen askeri müdahalenin hukukiliği sorunu olmuĢtur. Örneğin Louis Henkin insani müdahaleyi, hükümetlerin yardım edemediği veya etmek istemediği hayatları tehlikede olan bireyleri kurtarmakla sınırlayıp, yerel halka karĢı yapılan katliamları durdurmaya yönelik eylemleri bu sınırın dıĢında tutmaktadır (Henkin, 1989: 41).

Ġnsani müdahalenin, fikri temelleri/kaynakları bağlamında eski zamanlara dayanıyor olsa da, günümüzde henüz hukuki ve pratik olarak net bir çerçevesi oluĢmamıĢtır. Bunun nedeni, uluslararası barıĢ ve güvenliği sağlama misyonu çerçevesinde uluslararası iliĢkilerde kuvvet kullanımının hukuki temelini oluĢturan BM AntlaĢması‟nın, egemenlik ve müdahale yasağı gibi kavramları devletlerarası

(10)

iliĢkilerde barıĢı korumaya yönelik hüküm ve mekanizmalarla açık ve kesin biçimde garanti altına almıĢ olmasına karĢın, insan haklarının korunmasını tüm bildirge ve sözleĢmelere rağmen aynı derecede sağlamamıĢ olmasıdır. Bu noktada insani müdahalenin tarihsel kaynaklarından birisinin de „Haklı SavaĢ‟ doktrininin olduğu söylenebilir. Haklı SavaĢ, esasında bir devletin kendi egemenliğini tehdit edebilecek durumlara karĢı kendi topraklarını korumak için müdahale edebilmesidir. Temeli Ortaçağ Hıristiyan düĢüncesine dayanan Haklı SavaĢ kavramı, bazen devletlerin istekleri için bazen de uluslararası sistemde meydana gelen değiĢiklikler için ortaya çıkarılmıĢtır. Ancak pozitif hukuk anlayıĢının ortaya çıkmasına kadar, devletler uluslararası hukuku kullanmaya baĢlamıĢ fakat tam bir sonuç alınamamıĢtır. Bu nedenle de Haklı SavaĢ doktrini bir devletin baĢka bir devlete müdahalede bulunması için haklı bir neden sayılmamıĢtır.

Pozitif hukukun geliĢtirilmesiyle, uluslararası iliĢkilerde hukuk kurallarına bakıĢ da zamanla değiĢmeye baĢlamıĢtır. Pozitif hukukun yerleĢmesiyle birlikte Avrupa‟nın güçlü devletleri, uluslararası iliĢkilerini kurarlarken hukuk kurallarına uygun davranmıĢlar, iliĢkilerinde diplomasiyi ön plana koyacaklarına dair taahhüt etmiĢler hatta anlaĢmalar düzenlemiĢlerdir. Bu bağlamda, uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde „kuvvet kullanma‟ kavramı için ortak bir düzen geliĢtirmeye baĢlamıĢlardır. Bu bağlamda Avrupa Uyumu bünyesindeki birtakım müdahaleler bazıları tarafından insani müdahaleye örnek olarak göstermiĢtir. Özellikle Osmanlı Devletindeki Hıristiyan azınlığı koruma gerekçesiyle yapılan müdahaleler bu kategoridedir. Avrupa Uyumu sonrası Milletler Cemiyeti nezdindeki (1928 Briand Kellog Paktı) çalıĢmalar da kaynak olarak kullanılabilmektedir.

BM AntlaĢmasının yürürlüğe girdiği dönemde uluslararası güvenliğin kapsamı devletler düzeyinde kalırken, günümüde bu kapsamın ötesine geçtiği söyleyebiliriz. BM AntlaĢması ile müdahale kavramına yaklaĢım değiĢmiĢ ve müdahalenin meĢruiyetini de yitirdiği gözlemlenmiĢtir. BM bir yandan geniĢ çaplı insan hakları ihlallerin varlığı ile uğraĢırken diğer yandan uymak zorunda olduğu kurucu AntlaĢma‟nın hükümlerine bağlı kalmıĢtır. Bu ikilemler Doğu Pakistan, Kamboçya, Somali, Bosna Hersek, Irak, Haiti ve Ruanda gibi olaylarda yaĢanmıĢtır.

Bu çalıĢmada, “Ġnsani Müdahale ve Libya Operasyonu” baĢlığı altında uluslararası hukuk açısından insani müdahale açıklanmıĢ ve Libya‟da yaĢananlar

(11)

insani müdahale yaklaĢımı temelinde incelenmiĢtir. Birinci bölümde, çalıĢmanın kavramsal ve teorik çerçevesi oluĢturulmuĢtur. Kavramsal çerçeve bağlamında insani müdahale kavramı tarihsel süreci kapsayacak Ģekilde ilk çağlardan itibaren var olan savaĢ olgusu ve adil savaĢ gibi konularla iliĢkilendirilerek tartıĢılmıĢtır. Bu bölümde, insani müdahale ile egemenlik, insani müdahale ilkeleri, devletler ve devlet toplulukları tarafından oluĢması, müdahalenin insan haklarına aykırı durumları önlemek maksadıyla gerçekleĢtirilmesi, insan hakları ihlallerinin gerçekleĢtirilmesi ve kuvvet kullanımı ayrı baĢlıklar altında ele alınmıĢtır. Ayrıca insani müdahale ve uygulanan müdahalelerin tarihsel geliĢim süreci de değerlendirilmiĢtir.

Ġkinci bölümde, insani müdehale örnekleri olduğu kabul edilen bazı pratikler ele alınmıĢtır. Bu pratikler de bir tarihsel analiz çerçevesinde etik, siyasi ve iĢlevsel olarak örnekleri etkileyen dönemler üzerinden değerlendirilmektedir. Bu bağlamda Soğuk SavaĢ sonrası insani müdahale örneği olarak kabul edilen dört örnek kısaca değerlendirilmiĢtir. Bu örnekler; Somali, Ruanda, Kosova ve Bosna-Hersek Müdahaleleridir.

Üçüncü ve son bölümde, Libya‟da yaĢanan olaylar ve NATO‟nun misyonu ele alınmaktadır. Libyanın tarihsel geliĢimi, Libya‟nın toplumsal yapısı ve sosyolojik durumu, ekonomisi, sahip olduğu doğalgaz ve petrol rezervleri, silahlı kuvvetleri, siyasal hareketleri de müdaheleye giden süreç bağlamında analiz edilmiĢtir. Güncel tarihi geliĢmeler bağlamında da Arap Baharının Libya‟yı etkilemesi ve BM müdahalesine kadar geçen süreç irdelenmiĢtir. Kısa sürede Ģiddete dönüĢen Libya‟daki eylemler, onları etkileyen iç ve dıĢ dinamikler üzerinden tartıĢılmıĢtır. Üçüncü bölümde ayrıca NATO‟nun Libya müdahalesi ve müĢterek korumanın gerekçelerine de değinilmektedir.

Bu çalıĢma Libya müdahalesi Jus Post Bellum ilkesine gönderme yapılarak değerlendirilmiĢtir. Buna göre müdahale taraf olan NATO ve diğer aktörlerin Jus

Post Bellum ilkesine uygun hareket etmediği gözlenmektedir. Bu mesele aynı

zamanda müdahale edenlerin seçici davrandığını ve kaynakları ele geçirme amacıyla müdahalenin olduğu konusundaki eleĢtirilere haklı çıkaracak Ģekilde görülmektedir. Müdahale sonrası Libya‟daki geliĢmeler de böyle değerlendirilebilir.

(12)

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

KAVRAMSAL VE TEORĠK ÇERVEÇEVE

1.1. Ġnsani Müdahale Kavramı

Ġnsani müdahale kavramı uluslararası hukukun gündemine her ne kadar 20. yüzyılın ikinci yarısı ile birlikte gelmiĢ olsa da felsefi kökeni daha eskiye dayanan bir kavramdır. Antik Çağlar‟dan bugüne genellikle filozoflar ve sosyal bilimciler savaĢların nedenlerini sorgulamıĢ, devlet adamları ise farklı bakıĢ açılarıyla savaĢ için geçerli nedenler arama arayıĢına girmiĢlerdir. Devlet adamları meĢru savaĢın gerekçesi olarak bazen devletin çıkarlarını, topraklarını tehdit altında olmasını bazen de dinin referansları göstermiĢtir. Bu nedenler arasında meĢruluk bugüne kadar tartıĢılan en temel düĢünce iyilik veya insanlık adına savaĢma düĢüncesidir. Bu düĢünce bugün insani müdahale Ģeklinde kavramsallaĢtırılmıĢtır (Telli, 2012:208).

Pozitif hukukun geliĢmesiyle beraber devletlerin uluslararası iliĢkilere bakıĢ açısı da geliĢme göstermiĢtir. Avrupa Uyumu ile birlikte Avrupa‟nın büyük devletleri, iliĢkilerinde diplomasiyi esas alarak bunun için anlaĢmaya gitmiĢler ve kuvvet kullanımıyla alakalı olarak ilk kez ortak paydada toplandıkları bir sistem üzerine yoğunlaĢmıĢlardır. Bu mekanizma çeĢitli nedenlerden dolayı aktif hale getirilememiĢ olsa da tarihin ilk iyilik ve insanlık adına savaĢ giriĢimleri 1815 yılında Avrupa Uyumunun çatısı altında gerçekleĢtirilmiĢti (Dağ, 2004: 100). Bu bağlamda, Avrupalı devletler iyilik ve insanlık adına savaĢ kavramını ilk kez Hıristiyan kesimi Osmanlı Devleti‟nin tavrına karĢı korumak için kullanmıĢlardır. Avrupa Parlementosu 1994 yılında insani gerekçelerle müdahale etme hakkında vermiĢ olduğu kararda insani müdahale kavramını tanımlamıĢ ve bu tanımlama ile birlikte insani müdahale kavramı uluslararası hukuk literatürüne girmiĢ ve birçok tanımlama yapılmıĢtır.

Ġnsani müdahale ile ilgili çok sayıda tanım mevcuttur. Ġnsani müdahale insan haklarına aykırı durumların yaĢanmaması için bir devletin baĢka bir devlete karĢı, kuvvet kullanmasıdır (Keskin, 1998: 125). Ġnsan hakları ihlali ve zayiatların yaĢanması durumunda insanları korumak için bir devlet, devletler grubu veya uluslararası örgütler olayın yaĢandığı yere müdahale edebilirler. Bu bağlamda insani

(13)

müdahale kavramı için, insanların yaĢadıkları acılardan uğradıkları zararlardan kurtarmayı amaçlayan bir kuvvet kullanımıdır denilebilir.

BaĢka bir ifadeyle insani müdahale; bir ülkede meydana gelen temel insan hakkı ihlallerinin yabancı devletlerce önlenmesi veya devletlerin kendileri tarafından engellenmesiyle oluĢan müdahaledir. (Himes, 1994: 83). Diğer tanımların yine bir benzeri olarak Lewy‟e göre insani müdahale, bir devlet ya da devletler topluluğunun, insan haklarına yönelik kabul edilemez Ģiddete son vermek için kuvvet kullanmasıdır (Lewy, 1993: 621-633). Bu bağlamda, insani müdahalenin insani amaçlar taĢıması sebebiyle diğer müdahale veya kuvvet kullanma yöntemlerinden ayrıldığı söylenebilir. Ġnsani müdahalenin yapılabilmesi için gerekli olan en önemli sebep bir devletin kendi egemenlik sınırları içinde geniĢ çaplı Ģiddet eylemlerinin ve beraberinde insan hakları ihlallerinin gerçekleĢtiğine dair bir kanının oluĢmasıdır. Ancak “geniĢ çaplı insan hakları ihlalleri” kavramının içeriğine dair uluslararası alanda tam bir görüĢ birliği bulunmamaktadır (Magnan, 2000: 28).

Ġnsani müdahale ile ilgili olan bu kavramlar, tam olarak uygulanamasa da, literatürde yer almakla sınırlı kalmıĢlardır. Bir diğer önemli noktaya değinmek gerekirse; uluslararası hukukta yapılan değiĢikliklerin ister kavramsal ister hukuksal olsun ayrım gözetmeksizin değerlendirilmesi gerektiğidir. Ġnsani müdahale için gerekli olan en önemli Ģey hedef devlete müdahalenin bir anlaĢma ya da bildiri ile gerçekleĢmesidir. Bunun için de adil koĢullar ile hareket etmek gerekli değildir. Devletlerarasındaki iliĢkilerin düzenlenmesinde ve ortak bir amaç için kuvvet kullanılmasında çok taraflılık fikrinin geliĢmesi müdahalenin gerçekleĢmesinin bir anlaĢma hükmüne dayandırılıyor olmasına bağlanmıĢtır.

Ġnsani müdahale ile adil savaĢ kavramları menfaatin niteliği anlamında ortak paydada birleĢmektedirler, ikisinin de soyut ve belirsiz olması ve uygulamada siyasi istismara açık olması iki kavramı birbirine oldukça yakın kılmaktadır. Ġnsani müdahalenin göreli olarak yeni ortaya çıkmıĢ olmasından dolayı adil savaĢ ile bu noktada ayrıldıkları söylenebilir (Fixdal ve Smith, 1998: 283-312). Ġnsani müdahale, çağdaĢ uluslararası iliĢkiler teorileri çerçevesinde, en baĢta liberal düĢünce tarafından savunulmaya devam etmektedir. Bu anlamda yapılan en önemli çalıĢmalar arasında Fernando R. Teson‟un geliĢtirmiĢ olduğu düĢünceler öne çıkmaktadır.

(14)

Teson‟a göre insani müdahale, gerekli durumlarda, ahlaki olarak doğrudur (Teson, 1997: 93-129). Bu görüĢ, liberal düĢüncenin temel önermesine, yani devletin en önde gelen sorumluluğunun yani insanların sahip oldukları hak ve özgürlükleri korumak olduğuna dayanmaktadır. Bu sorumluluğu gerçekleĢtiremeyen devletlerin ve uluslararası hukuk tarafından korunmaması ve dolayısıyla egemenlik haklarından faydalanmaması gerektiği ileri sürülür.

Liberal görüĢ, devlet zorbalığı veya sınırsız anarĢinin bireylere karĢı uygulanan ciddi birer haksızlık olduğunu ve bu duruma son vermek amacıyla gerçekleĢtirilen dıĢ kaynaklı müdahalenin meĢru olduğunu ileri sürmektedir. Bu tip müdahalelere, insanlığa karĢı iĢlenen suçlar, ağır savaĢ suçları kitlesel katliam, soykırım, yaygın iĢkence ve sosyal düzenin topyekûn çökmesinden kaynaklanan anarĢi ortamı yol açmaktadır. Bir baĢka deyiĢle, insani müdahale, siyasi özgürlük ibresini siyasi baskı skalasının her iki aĢırı ucundan Kant‟çı merkeze doğru çekmek için kullanılan bir araçtır (Teson, 1997: 97). Temel hak ve özgürlüklerinden Ģu veya bu Ģekilde mahrum bırakılanların yardımına koĢmak, liberaller açısından bir görev ve hatta bundan kaynaklanan bir hak oluĢturmaktadır. Ġnsani müdahaleyi gerektiren durumların ciddi haksızlıklar olduğuna dair kimsenin Ģüphesi yoktur. Bu bağlamda, öncelikle insani müdahale için gerekli olan ilkeler incelenecektir.

1.2. Ġnsani Müdahalenin Ġlkeleri

Herhangi bir devlet tarafından insan haklarının ihlal edilmesi ya da uluslararası hukuk kurallarına uyulmaması durumunda ya da devlet otoritesinin sarsılıp güç boĢluğu ile karĢı karĢıya kalınması halinde oluĢabilecek krizleri önlemek ve engellemek amacıyla devlet ya da uluslararası topluluklar tarafından gerçekleĢtirilen askeri güç kullanımıdır (Türkmen, 2006: 24).

Ġnsani müdahale kavramını etimolojik olarak incelediğimizde; dilimizdeki karĢılığı müdahale olan „intervention‟ Latincedeki intervener kelimesinden geldiği anlaĢılmaktadır. Ġngilizcedeki anlamlarını değerlendirdiğimizde ise;

i. araya girmek (step between), görünmek (appear)

ii. karĢı koymak (confront), yarıda kesmek (interrupt), engellemek (hinder), bozmak (disrupt)

(15)

iii. engellemek üzere karıĢmak (interfere) olduğunu görmekteyiz. Bu bağlamda; müdahale için, iki ülke arasındaki iliĢkilerin normal seyrini geçici olarak kesintiye uğratarak, devletlerin birbiriyle olan iliĢkilerine gerektiğinde müdahale edebilmesi sonucuna ulaĢılabilinir. Bu sebeple; müdahale için en temel niteliklerin sınırlı ve geçici olmaları olduğu söylenebilir ( Dorman ve Otte, 1995: 5-7).

1.2.1. Devletler ve Devlet Toplulukları Tarafından Yapılması

Uluslararası iliĢkiler ve uluslararası hukukun ortaya çıkma nedeni, devletlerin farklı durumlar için farklı seviyelerde birbirlerini etkileyip iç iĢlerine müdahale etmeleridir. (Murphy, 1996: 10). Bu bağlamda uluslararası sistemin, devletlerin otoritelerini değiĢik yollarla birbirlerine kabullendirme çalıĢmaları üzerine kurulu olduğu söylenebilir. Uluslararası hukukun bu sistemdeki temel görevi, kullanılan araçların hukuka uygun olup olmadıklarını belirlemektir. Bu nedenle, bir ya da birden fazla devletin veya uluslararası bir örgütün açıkça kınama, diplomatik iliĢkileri sonlandırma, muhalif gruplara parasal destek sağlama, üyelikten çıkarma veya ekonomik yaptırım uygulama yoluyla baĢka bir devlete yönelik olarak giriĢtiği eylemler askeri kuvvet kullanma yoluna gidilmemiĢ olsa dahi birer müdahale niteliğindedir (Murphy, 1996: 9-10). Söz konusu ifadeler bu bağlamda uluslararası arenada tanınmıĢ devlet ya da toplulukların insani müdahalede bulunabileceklerini göstermektedir. Aksi halde uluslararası toplum tarafından tanınmayan devlet veya hükümet dıĢı çeĢitli oluĢumlar insani müdahaleyi uygulama hususunun dıĢında bırakılmıĢlardır ( Murphy, 1996: 12).

1.2.2. Ağır Ġhlallerin GerçekleĢmiĢ Olması

Ġnsani müdahalenin insan haklarıyla iliĢkisine baktığımızda; devletler arasında insan haklarının veya uluslararası hukuk kurallarının ağır ve zalimane bir biçimde ihlal edilmesi, kuvvet kullanılmasında en önemli nedenler olarak görülmüĢtür. Ayrıca güç kullanımını devletlerin kendi içinde yaĢadığı otorite sarsılmaları sonucu yaĢanabilecek krizleri engellemek için kullanılabileceğini söyleyebiliriz. Yani müdahalenin yapılabilmesi için en önemli Ģey, bir devletin otorite sınırları içinde halkına zarar verici, egemenliğini sarsıcı durumların oluĢması gerekmektedir. Fakat „insan hakları ihlalleri‟ ifadesinin içeriği ile ilgili uluslararası sistemde farklı görüĢler ortaya çıkmıĢ, ortak bir görüĢte toplanamamıĢlardır (Magnan, 2000: 16).

(16)

Ġnsan hakları kavramı dar kapsamda ele alınacak olursa, bu tanıma yalnızca yaĢam ve özgürlük olmak üzere sağlık, eğitim, yiyecek, barınma ve toplumsal hizmetler de içinde olmak üzere temel hakların girdiğini kabul etmek gerekir. Bu bağlamda insani müdahalenin uygulanabilmesi için devletin sınırları içinde halkın geneline yayılmıĢ ya da belli bir grubun can ve mal güvenliğini sarsan olayların yaĢanıyor olması gerekmektedir. ġayet, insan hakları daha derin bir Ģekilde ele alınırsa sosyal, siyasal haklar da bu tanımda kabul edilecektir. Bu sebeple herhangi bir devletin diktatör bir rejim ile yönetiliyor olması da müdahale için gerekli bir sebep oluĢturacaktır. Çoğunlukla; düĢünürler, iĢkence, kölelik, öldürme gibi birinci türdeki hakların ihlal edildiği durumların, müdahaleye zemin oluĢturabileceği görüĢünde birleĢmiĢlerdir.

Sonuç olarak, kuvvet kullanımının uygulanabilmesi için insan hakları ihlallerinin gerçekleĢtiğine dair bulguların olmasının yeterli olacağı söylenebilir. Bu nedenle, uluslararası toplum da yapılan ihlallerin gerçek olduğundan emin olmak zorundadır. Yani elde edilen bulgular yorum niteliği dıĢında yazılı olarak da belgelere dayandırılmalıdır. Elde edilen bu bulguların objektif olmasına dikkat etmeli ve bulgular yine objektif otoriteler tarafından değerlendirilmelidir. Sonuçta büyük can kaybına yol açma ihtimali bulunan bir askeri müdahalenin gerçekleĢmesi için Ģiddet olaylarının engellenemez boyuta gelmesi Ģartının aranması normal kabul edilmektedir (Merriam, 2001: 130)

1.2.3. Önleme Amacı

Ġnsani müdahalenin uygulanmasındaki en önemli amaç, ihlallerin önüne geçebilmek ve eylemleri durdurabilmektir. Bu bağlamda kuvvet kullanan uluslararası birimin amacı, zor durumda olan ülkelerin veya yine bu ülkede yaĢayan yabancı devletlerin halkları için insan haklarını ihlal edici eylemlerine son vermek olmalıdır (Rogers, 2004: 736).

Esasında insan hakları ihlallerini sonlandırmak olan niyetin, müdahale eden otorite veya devlet topluluklarının ihlaline karĢı objektif olup olmadıklarının bilinmediği gibi, bu ihlallerin gerçekleĢtiğine dair kesin karar vermeye yetkili olduğu anlamına gelmez. Ayrıca müdahale edilmesi veya kuvvet kullanılması ihlallerin de son bulacağı anlamına gelmemektedir. Dikkat edilmesi gereken en önemli Ģey

(17)

herhangi bir devlet ya da devlet gruplarının ciddi anlamda niyetlerinin sadece insani müdahalede bulunup bulunmadığıdır zira devletin müdahale üzerinden menfaatlerini gerçekleĢtirmeyi amaçlaması halinde bu durum insani müdahale olmaktan çıkacaktır. Müdahalenin yapılabilmesi için uygun durumların sağlanması gerekmektedir. Bir müdahalenin gerçekten insani müdahale olup olmadığı değerlendirilirken temel alınacak en önemli noktalardan biri, bu unsurun varlığı olması gerektiği ve müdahale edecek otoritenin kesin bulgularla objektif bir Ģekilde değerlendirmesidir (Knudsen, 1997: 149).

Müdahale olarak kabul edilebilecek eylemlerin devletlerin uluslararası iliĢkilerinin hemen hemen tamamını kapsar Ģekilde geniĢletilebilir olması, pek çok uluslararası hukuk yazarının müdahale kavramını hukuken kabul edilemez müdahalelerle sınırlama yoluna gitmelerine neden olmuĢtur. Örneğin Oppenheim, müdahaleyi, bir devletin diğerinin iĢlerine söz konusu iĢlerin mevcut durumunu değiĢtirmek veya devam ettirmek amacıyla mutlak biçimde karıĢması olarak tanımlamaktadır (Oppenheim, 1955: 305). Burada anlatılmak istenen, ulusal yetkiye dâhil olan iĢlerdir. Mutlak olarak karıĢma da zorlama unsurunu barındırmaktadır. Vincent de müdahaleyi bir devlet, devletler grubu ya da uluslararası örgütün bir devletin içiĢlerine zorlayıcı tarzla karıĢması durumu olarak tanımlamaktadır. Vincent‟e göre, müdahale eylemi müdahale edilen devletin yönetimini hedef alır ve hukuka uygun olsa da olmasa da uluslararası iliĢkilerin geleneksel kalıbını bozar (Wheeler, 1974: 3-19).

Ġnsani müdahalenin gerçekleĢtiği devlete yönelik zorlama, kuvvet kullanma yasağını ihlâl eden fiiller yoluyla gerçekleĢebileceği gibi, anılan yasağı ihlâl etmeyen siyasî ya da ekonomik nitelikli fiiller yoluyla da gerçekleĢtirilebilir. Siyasî olarak müdahale fiillerine örnek; hedef devletin vatandaĢlarına yönelik siyasî propaganda ve muhalif siyasî partilere parasal yardım, ekonomik nitelikli müdahale fiillerine örnek olarak da ekonomik yardımın kesilmesi veya ekonomik ambargo uygulanması verilebilir (BaĢeren, 1998: 106).

(18)

1.3. Ġnsani Müdahalenin Tarihsel Arka Planı

Ġnsani müdahale modern bir kavramdır ancak insani müdahaleye gerekçe olarak gösterilen veya kullanılan ilkeler veya gerekçelere tarihten referans bulmakta mümkündür. Bu kapsamda adil savaĢ doktrini söz konusu referansların baĢında gelir.

1800‟lü yılların sonlarında baĢlayıp günümüze kadar devam eden insani müdahale doktriniyle ilgili çalıĢmalar Ġngiliz ve kıta Avrupası düĢünürleri tarafından ilk kez ortaya atılmıĢtır. Bu bağlamda, uluslararası toplum adına bir devletin iç sorununa o devletin rızası olmaksızın ülke nüfusundaki insan haklarını ihlalini, insani acıları ve kayıpları önlemek amacıyla silahlı saldırıda bulunma günümüzde ortaya çıkan yeni bir olgu olmadığını görmekteyiz. GeçmiĢte uygulanmıĢ müdahalelerden, Roma Ġmparatorluğundaki Dalmatia ve Judaea‟da benzer sorunlar için insani amaçlı silahlı müdahalenin yapılmıĢ olduğunu söyleyebiliriz.

Ġnsani müdahalenin referansı olarak, Haklı (Adil) SavaĢ (Just War) kavramının ilkeleri Yunan ve Roma filozoflarının teorileri ile ortaya çıkmakla birlikte, St. Augustine (354-430) ve St. Thomas Aquinas (1225–74) Haklı SavaĢ teorisinin modern temellerini atan en önemli temsilcileridir (Abbott, 2005: 1). 13. yüzyılda insani müdahale düĢüncesinin temellerini atan St. Thomas Aquinas‟a göre, “egemen kimse, buyruğundakilere karĢı kabul edilebilir sınırları aĢan diğer bir egemenin iç iĢlerine müdahale etme hakkına sahiptir‟‟ (Redmond, 2002: 62-68). St. Augustine ve St. Thomas Aquinas‟ın yanı sıra bu geleneğin diğer önemli temsilcileri Francis de Vittoria, Alberico Gentili, Francis Suarez, Hugo Grotius ve Cicero‟dur (Domagala, 2004: 9).

Ġnsani müdahaleye doğal hukuk görüĢü de referans olarak gösterilebilir. Bu bağlamda Hugo Grotious (1583-1645), uluslararası düzenin korunmasını desteklemek için, savaĢın yalnızca belli hukuki sebeplere dayanması Ģartıyla olabileceğini belirterek, “Haklı SavaĢ” doktrini üzerinde yeni fikirler ortaya koymuĢtur. Grotious‟a göre, bir devletin sınırlarına müdahale etmenin Ģartı, bir ihtilal ortaya çıktığında, bunu bastırmak için bir prensin buyruğundakilere karĢı despot müdahalesi sonucunda, baskı altındaki bu insanların dıĢ bir güçten yardım istemeleridir (DUPI, 1999: 12). Hugo Grotious burada zorunlu bir insani müdahale görevinden değil, insani müdahale hakkından bahsetmektedir. Buna göre, despot bir yönetimin, buyruğu altındaki insanlara karĢı, hiç kimsenin müsamaha

(19)

gösteremeyeceği davranıĢlarda bulunması sonucunda, diğer devletlerin “insani müdahale hakkı” vardır (Holzgrefe, 2003: 26).

Haklı SavaĢ doktrini, bir savaĢın hangi haklı Ģartlara dayalı olarak açılacağı ve hangi meĢru araçlarla yapılacağı konusunda kriterler ortaya koyarak savaĢı moral açıdan ele alır. SavaĢın açılması ve yürütülmesi ile ilgili kriterleri belirleyen Haklı SavaĢ doktrinine göre savaĢın ortadan kalkması söz konusu değildir. Uluslararası hukuk ortamında devletlerin mutlak egemenliğinin esas olduğu sistemde, yasal nedenlere dayandırılan savaĢ, 15. Yüzyılın sonlarına kadar etik bir mecburiyet olarak görülmüĢtür. Bu bağlamda, “Haklı SavaĢ” kavramı, askeri müdahale ve fetih olgularının hak ve adalete ya da hukuki gerekçeleriyle değil; bir takım Ģekil Ģartlarına uygun olup olmadığı ile ilgilenmiĢtir (Ereker, 2004: 1-36).

Kilise, Roma Ġmparatorluğu‟nun yıkılması ile birlikte Hıristiyan inanç ve uygulamaları yönünden savaĢı ele alan “Haklı SavaĢ doktrini”ni modern bir örgütlenme görüntüsüne geçiĢ için kullanılmıĢtır. Bu doktrin esasında, bir savaĢa ilk baĢlandığı anda haklı bir gerekçenin (jus ad bellum) olması ve bu savaĢın etik kurallar (jus in bello) göz önünde bulundurarak yapılması gerektiği konusunda iki temel husus üzerinde durmuĢtur (Abbott, 2005: 1). Jus ad bellum bir savaĢın haklı gerekçesine atıfta bulunmakta ve Hıristiyan inanç ve uygulamaları açısından savaĢın kabul edilebilir gerekçelerini açıklamaktadır. Haklı SavaĢ doktrininde ikinci ana unsur ise “jus in bello”dur. Diğer bir ifadeyle bir savaĢta adil olunmasıdır (Barash ve Webel, 2002: 416). Haklı bir sebebin bulunması ve iyi niyetle savaĢılması bir savaĢın haklı sayılmasının iki temel koĢulu olarak ortaya konmaktadır. St. Augustine‟e göre, “iyi niyet barıĢın yeniden sağlanması olmalıdır; intikam ya da misilleme değil”. Haklı SavaĢ doktrininde “iyi niyet” önemli bir Ģart olmakla birlikte, St. Augustine pek çok savaĢın “hâkimiyet arzusundan kaynaklanan güdüler” için yapıldığını da not etmektedir (Casey, 2001: A15).

II. Dünya SavaĢı‟ndan sonraki süreçte, pek çok hükümet ve hukukçu, güçlü devletlerin insani müdahaleye dayalı tek taraflı güç kullanımını kötüye kullanmasından kaygılandığı için bunu reddetmiĢtir. UAD da 1949‟da, adalet adına yapılacak askeri müdahale için, “geçmiĢte çok ciddi suistimallere yol açmıĢtır.” sonucuna varmıĢtır (Lobel ve Ratner, 2000).

(20)

1.4. Jus ad Bellum Kuralı

Jus ad bellum kuralı ilk olarak devlet baĢkanlarıyla anılmaktaydı. Çünkü politik liderler savaĢı baĢlatan, orduları harekete geçiren kimseler oldukları için, Haklı SavaĢ doktrininde jus ad bellum düĢüncesinden sorumlu tutuluyorlardı. Eğer jus ad bellum ilkelerine yerine getirmezlerse savaĢ suçlusu olarak nitelendirileceklerdi. Bir savaĢa baĢvurmayı haklı ya da haksız yapan ölçütler, Jus ad bellum kuralı ile ortaya konmaktadır. Haklı SavaĢ teorisine göre, baĢvurulan bir savaĢın haklı olması için bir politik toplum ya da devlet jus ad bellum ilkelerinin her birini ayrı ayrı yerine getirmelidir (Philpott, 2003).

Haklı Gerekçe: SavaĢ acil olarak ve uygunsuz bir biçimde aĢırı istekle baĢvurulmamalıdır. Ancak haklı bir gerekçe ile savaĢ açılabilir. Günümüz uluslararası hukuk kuralları göz önüne alındığında, BM Kurucu AntlaĢması‟nın 51. Maddesine dayalı meĢru müdafaa hakkı, haklı gerekçeyi oluĢturmaktadır.

Haklı Niyet: SavaĢın sadece haklı bir gerekçeye dayandırarak açılması onu adil kılmaya yetmez. SavaĢa baĢvurmanın altında yatan gerçek niyet de moral olarak uygun olmalıdır. Güç ve toprak kazanmak gibi açığa vurulmayan gizli niyetler ya da intikam almak ya da etnik düĢmanlığa dayalı rasyonel olmayan niyetler savaĢın hukuksuz olmasına yol açar.

MeĢru Otorite ve SavaĢın Açıkça Ġlanı: Ancak meĢru otorite tarafından uygun süreç gözetilerek karar alınmıĢsa bir devlet savaĢa baĢvurabilir. Ayrıca alınan bu karar açıkça hem kendi halkına, hem de düĢman ülke halkına ilan edilmelidir.

Son Çare: SavaĢa acil olarak ve uygunsuz bir biçimde aĢırı istekle baĢvurulmamalıdır. SavaĢa baĢvurmadan önce, akla makul ve barıĢçıl yöntemleri tüketmelidir.

BaĢarı Olasılığı: Eğer bir devlet savaĢa baĢvurarak kitlelerin imha edildiği mevcut duruma önemli bir etki yapabileceğini öngörmüyorsa hiç savaĢ açmamalıdır.

Orantılılık: Bir savaĢ verdiği zarardan çok yarar getirecekse açılmalıdır. Dolayısıyla bir devlet, savaĢa baĢvurmadan önce onun sağlayacağı evrensel fayda ile yol açacağı evrensel zararı değerlendirmeli ve faydanın zarardan çok olacağını düĢünüyorsa savaĢa baĢvurmalıdır.

Bu bahsedilen ilkeler insani müdahalenin ilkeleri konusunda da aynen tekrar edilmektedir.

(21)

1.5. Jus in Bello Kuralı

Uluslararası Hukuka Uygun Silahlar Kullanma: Günümüz Ģartlarında düĢünüldüğünde, savaĢ esnasında kimyasal ve biyolojik silahların kullanımı Haklı SavaĢ doktrinine aykırı bir uygulama olmaktadır.

Sivil Asker Ayrımı Yapmak: SavaĢ esnasında taraflar askeri hedeflerle sivil halk arasında ayrım yapmak zorundadır.

Orantılılık: Askerlerin yerine getirmeye çalıĢtıkları amaçlarıyla kullandıkları güç arasında bir oran olmalıdır. AĢırı güç kullanımı Haklı SavaĢın ruhuna aykırı bir uygulamadır. Kitle imhası, soykırım, etnik temizlik amaçlı güç kullanılmamalıdır.

Yeni Çağ‟ın baĢlamasıyla beraber uluslararası hukukta eĢit egemen devletlerin olduğu bir sistem ortaya çıkmıĢtır. Bu sisteme göre, kuvvet kullanmaya iliĢkin davranıĢ değiĢiklikleri olmuĢtur. Bu nedenle Haklı SavaĢ doktrininde de etik bir çerçeveden ziyade hukukun egemen olduğu bir geçiĢ süreci yaĢanmıĢtır (Keskin, 1998: 22-23).

Güçlü devletlerin kuvvet kullanma isteği, 18.yüzyılın sonlarına kadar olması meĢru bir durum gibi karĢılanmıĢ ve devletlerde bu durumu devam ettirmiĢlerdir. Kendi sınırları içinde belirledikleri sahalarda hedeflerine yönelik olarak çeĢitli coğrafyalara müdahale etmekten çekinmemiĢler ve hatta lider odaklı doktrinlerle temellendirerek askeri müdahale gereksinimini taçlandırmıĢlardır. Mutlak egemenlik anlayıĢının gereği olarak devletler elde ettikleri bu durumu değiĢtirmeyi istememiĢlerdir. Askeri müdahaleyi gerekli buldukları durumlarda “haklılık” retoriğini baĢka Ģekillerde kullanmaya devam etmiĢlerdir (TaĢdemir, 2006: 96-97).

Geleneksel kurallar bütünüyle varlığını sürdüren uluslararası hukuk, 1800‟lü yılların baĢından sonuna kadar geçen sürede istediği noktaya gelememiĢtir. YaĢanan olumsuz ve düzen bozucu durumlar, çeĢitli uyuĢmazlıklar, çıkar kaygısıyla meydana gelen çatıĢmalar ve yaptırım organlarının düzgünce çalıĢmaması nedenleri olarak gösterilebilir (Kirby, 2009: 16-20). Kuvvet kullanma ve askeri müdahale kavramlarına iliĢkin, kavramların kullanılma durumları ve ortaya çıkabilecek zararları önlemeye dayalı sınırlamalar olması gerektiği ilk defa 1899-1907 La Haye SözleĢmeleri‟nde geçmiĢtir fakat gerçekleĢtirilememiĢtir (Kaya, 2005: 169).

Ama diğer taraftan 1907 La Haye Konferansı‟nda, gücüyle döneme damgasını vuran Avrupa devletlerinin, alacaklı olan kendi vatandaĢlarının mağduriyetinin

(22)

giderilmesi adına uluslararası sorumluluk mekanizmasını andırır Ģekilde, borçlu devletlere karĢı kuvvete baĢvurabilmelerini belli Ģartlara bağlayan Drago-Porter Doktrini ile askeri müdahale hakkına somut normlara dayalı bir sınırlama getirilmiĢtir (Sur, 2006: 252).

19. yüzyılın sonlarına kadar üstü kapalı olarak değinilen kuvvet kullanma kavramı, her ülkenin ihtiyacı olduğunda baĢvurabileceği bir araç olarak görülmesi, Birinci Dünya SavaĢı sonrasındaki süreçte uluslararası ortamı tehdit eden bir unsur haline gelmiĢtir. Böyle olmasında, Birinci Dünya SavaĢı sırasında yaĢanan kayıpların olması etkili olmuĢtur ve bu nedenle barıĢı sağlama yolunda alınan tedbirlerin daha yaptırım mekanizmalarını içerir Ģekilde olması sağlanmıĢtır.

Uluslararası kuruluĢların hareket etmesiyle birlikte devletler hukukunu ve iliĢki düzeyini en üst seviyeye taĢıyan barıĢçıl tedbirler ile bir bütün halinde sıralamayı öngören oluĢumlar içerisinde zirveye ulaĢılmıĢtır (Özman, 1964: 76). Teknik konularda birbirlerine destek olan uluslararası örgütler, yaĢanan kötü olaylar üzerine barıĢçıl amaçlara yönelmiĢtir.

1.6. BirleĢmiĢ Milletler AntlaĢması ve Kuvvet Kullanma Yasağı

Kuvvet kullanma ilkesi; genel çerçevede askeri bir güç ile birlikte sınır ötesinde müdahalede bulunmayı ifade eder. Bu askeri kuvvetler, insan haklarını tehlikeye sokabilecek eylemleri önlemek, eğer varsa mültecilerin geri dönüĢünü sağlamak ve huzuru yeniden sağlamakla yükümlüdürler (Haas, 1993: 17-19). Kuvvet kullanma yasağını bozan müdahaleler ise ülkelerin karĢılıklı giriĢtikleri askerî müdahalelerdir. Bu tür askerî faaliyetler doğrudan müdahale Ģeklinde gerçekleĢebileceği gibi, bir devletin bir baĢka devletteki iç çatıĢmaya yönetimi veya isyancıları destekleyerek karıĢmasını ifade eden dolaylı müdahale Ģeklinde de gerçekleĢebilir. Kuvvet kullanılarak gerçekleĢtirilen dolaylı müdahale, kullanılan kuvvetin yoğunluk kazanmasıyla, dolaylı silahlı saldırıya da dönüĢebilir.

Ġnsani müdahalenin kuvvet kullanılıp kullanılmayacağına dair konular belirsizlik içindeyken, geçmiĢten günümüze kadar gelinen süreçte, siyasi veya maddi müeyyidelerle fiiliyata geçmiĢ bir insani müdahalenin gerçekleĢmediği gözlemlenmektedir. Buna rağmen, herhangi bir devlet ya da devletler grubu veya uluslararası organizasyon bünyesinde kararlar alarak müdahale edilecek devlete karĢı

(23)

ekonomik kısıtlamada bulunur, devletin gündelik düzenini sürdürebilmesini veya temel yaĢam kaynaklarına ulaĢması önlenirse bu durumda insani müdahalenin uygulanıp uygulanmayacağına dair fikirlerde oluĢmuĢtur. Bu uygulamalar devlet egemenliğinde yaĢayan halkı korumak, insan haklarına aykırı eylemleri önlemek amacıyla yapılsa da bu durumun insani müdahaleyi gerektirip gerektirmeyeceği tartıĢılmıĢtır (Murphy, 1996: 13). Ancak bu görüĢler insani müdahale ile ilgili oluĢturulan literatürde yer almasa da günümüzde az da olsa yer verilmiĢtir.

1.6.1. Uluslararası Düzen Ġçinde BirleĢmiĢ Milletler

Uluslararası düzeni oluĢturan unsurları tanımlamak için karĢılıklı iliĢkiler kurulurken temas halinde bulunan aktörlerin belirli kurallar çerçevesinde bu iliĢkilerini devam ettirmeleri yani bir nevi iç içe olmaları gerekmektedir. Bu bağlamda; uluslararası sistemin en önemli aktörleri devletlerdir (Bal, 2006: 26). Uluslararası sistemde devletler, biçimsel olarak hâkim siyasi birimlerle eĢit olarak karĢı karĢıya dururlar. Bu sistemler, hiyerarĢik olarak alt ve üst yapıları belirler ya da etkileĢimli bir yapıya sahip olabileceği gibi coğrafik veya fonksiyonel ayrımları da içerebilir (Arı, 2004: 515). Bunun sonucu olarak da uluslararası düzene uluslararası örgütler ve hükümet dıĢı örgütlerde katılmıĢtır. Uluslararası düzen içerisinde sistemin en temel aktörü olarak karĢımıza BM çıkmaktadır (ÇalıĢ ve Kan, 2006: 49). Bu anlamda, bu küresel örgütün dünya konjonktüründe etkinliğini anlamak için geçmiĢten günümüze geliĢimi incelenerek sürecin nasıl devam ettiği incelenmelidir. 1.6.2. BirleĢmiĢ Milletlerin Genel Nitelikleri

Uluslararası barıĢ ve güvenliği sağlamak; hak ve eĢitlik ve kendi kaderini tayin etme ilkeleri kapsamında devletlerarasında iyi niyet iliĢkileri geliĢtirmek; ekonomik, toplumsal, kültürel ve beĢeri sorunları çözmede uluslararası iĢbirliği tesis etmek amacıyla, 24 Ekim 1945‟te resmi adıyla BM Örgütü kurulmuĢtur.

KuruluĢunda ABD devlet baĢkanı Delanor Roosevelt ile Ġngiltere BaĢbakanı Winston Churchill‟in katkıları olduğu söylenebilir. 14 Ağustos 1941 yılında yayınladıkları “Atlantik Bildirisi” BM‟in kurulum aĢamasında önemli bir yere sahiptir. Bu bildiride barıĢın esas alındığı savaĢın bitiminin ardından bunu sağlayacak ABD devlet baĢkanı Delanor Roosevelt ile Ġngiltere BaĢbakanı Winston Churchill tarafından bir örgütün varlığının olması gerektiğine değinilmiĢtir.

(24)

ABD, Ġngiltere, SSCB ve Çin temsilcileri 21 Ağustos- 7 Ekim 1944 tarihleri arasında Washington yakınlarındaki Dumbarton Oaks‟ta, toplanarak BM için çalıĢmalara baĢlamıĢlardır. Bir araya gelen temsilcilerin görüĢmelerinin ardından BM AntlaĢması‟nın temellerinin atıldığı söylenebilir (Sander, 1989: 193). Söz konusu toplantı devlet temsilcileri tarafından hazırlanan taslaklar sayesinde BM‟in uluslararası örgüt olma yolunda atılan il adımıdır. 1945‟te bu taslaklar Çin temsilcisinin katılımı olmadan yapılmıĢtır. Yalta Konferansı‟nda daha derinlemesine incelenerek üzerinde durulmuĢ ve geliĢtirilmiĢ; anlaĢmazlıkların olduğu noktalarla ilgili kararlarda yine burada verilmiĢtir (Cassesse, 2005: 318).

Bütün temsilciler tarafından fikir birliği sağlanan en önemli karar, güçlü devletlerin bunu kendi lehlerine çevirerek diğer devletler üzerinde kuvvet kullanmaya çalıĢmasını önlemek veya diğer devletlere karĢı yapılabilecek tehditlerin yasaklanması gerektiği olmuĢtur. Ayrıca bir konsey oluĢturulup uluslararası güvenlik ve barıĢın bu konsey tarafından muhafaza edilmesi gerektiği ortak karara bağlanan bir diğer konu olmuĢtur (Murphy, 1996: 66).OluĢturulacak konsey, barıĢ veya güvenliği sarsacak bir durum veya istikrarı sarsacak bir ihlal edici durumla karĢılaĢıldığında bunu tespit etmek ve durumun normal bir hale gelmesine adına zorlayıcı tedbirler almakla da görevli olacaktır. Bu kararlar üzerinde sonradan değiĢikliğe veya düzenlemeye gidilse de BM AntlaĢması‟ndaki yerini almıĢtır (Murphy, 1996: 66). Özellikle kuvvet kullanımı hakkındaki kararlar ve barıĢı zedeleyici durumlar ve yeni düĢüncelerle Ģekillenerek 1945 yılı Haziran ayında o yılların en büyük konferansı olarak nitelendirilebilecek San Francisco Konferansı‟da görüĢülmüĢtür (Wilson, 1952: 26).

ABD, alınan kararlar arasında insan haklarının korunmasına dair maddelerin yer alması gerektiğini savunmuĢtur. Fakat Sovyetler Birliği ve Ġngiltere bu öneriyi kabul etmemiĢ, insan haklarının her devletin kendi iç meselesi olduğuna değinmiĢtir yani buna karıĢmanın aynı zamanda bir devletin egemenliğini zedeleyici bir davranıĢ anlamına geldiğini ifade etmiĢlerdir. Diğer yandan ABD ise bu görüĢe karĢı çıkmamıĢ belli bir çerçevede insan hakları ile ilgili bir hükmün tasarıda yer alması gerektiği konusu üzerinde durmuĢtur. Bunun yanında, ABD diğer devletlerle uzlaĢmak amacıyla, devletlerin insani ve uluslararası hukuka uygun bütün insanlığı ilgilendiren ilkeler ıĢığında yönlendirilmesi talebinde bulunmuĢlardır. Fakat bu öneri

(25)

de Sovyetler Birliği ve Ġngiltere tarafından reddedilmiĢtir. Sebebine gelince; Ġngiltere talep edilen hükmün kendi çıkarları ile ters düĢeceğini düĢündüğü için, SSCB de olayların bir uluslararası örgüt tarafından kontrol altında olmadığı gerekçesiyle bu teklifi kabul etmemiĢlerdir (Murphy, 1996: 67).

AntlaĢma‟nın en baĢına “insan haklarına, insan kiĢiliğinin onur ve değerine, erkeklerle kadınların ve büyük uluslarla küçük ulusların hak eĢitliğine olan inancımızı yeniden ilan etmeye”( BM AntlaĢması GiriĢ Metni) karar verildiğine dair bir ibare konulmuĢtur. Örgüt‟ün yapması gereken temel görevleri arasında devletlerarasında kendi kaderini tayin etme ve eĢit haklar prensiplerine dayalı dostça iliĢkiler ve insan hakları ve temel özgürlüklerin geliĢtirilmesi ayrıca ırk, dil, din ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm uluslarda insan haklarının korunmasına iliĢkin tedbirler almak sayılmıĢtır.

Ġnsan haklarının savunulmasına iliĢkin Ġnsan Hakları Komisyonu görevlendirilmiĢtir. Devletler ortaya konan bu amaçları gerçekleĢtirmeye çalıĢıyor AntlaĢmaya uygun ilerlemek durumunda kalıyorlarsa da, onları bu durum için zorlayıcı bir madde AnlaĢmada yer alamamıĢtır (ÇalıĢ ve Kan, 2006: 56-58).

BM‟e geçmiĢten itibaren baktığımızda; Mihver Devletlerine karĢı oluĢturulmuĢ koalisyonun devamı olduğunu gözlemlemekteyiz. Bu sebeple BM de, Milletler Cemiyeti gibi savaĢtan galip çıkan ülkelerin kurdukları bir sistemdir. Bundan dolayı ki, tarafsız ve düĢman devletler asli üyeliğe kabul edilmiĢlerdir. Güvenlik Konseyi içerisinde barıĢ ve güvenliğin sağlanması için Mihver Devletlerinden konseye üye alınmamasının altında yatan neden budur. Güçlü devletler arasında fikir birliği sağlandığı takdirde küçük devletler içinde tehlike arz edecek bir durum kalmayacağı düĢünülmüĢtür. BM uluslar üstü değil, üyelerini bağımsız ve egemen devletlerin oluĢturduğu siyasi bir kuruluĢtur. Uluslararası örgüt olan BM‟in hiçbir organının yasama yetkisi bulunmamaktadır. Bunun dıĢında devletlerin kendi rızaları ile alınan kararlara uymaları dıĢında, yasal bağlayıcılığı da yoktur. AntlaĢma‟nın maddeleri belirlenirken devlet merkezli çözümler getirilmiĢ, düzenlemeler devletler arasındaki barıĢ ve güvenliğin sağlanması için yapılmıĢtır. Fakat BM‟de karar alan hakim devletler, barıĢ ve adalet gibi temel kavramları amaç edinmek yerine; önceliklerini kendi menfaatlerine göre tasarladıkları için BM AntlaĢması tam olarak görevini yerine getirememiĢtir (Miall, 1992: 66).

(26)

Son olarak; 1945‟te kurulmuĢ olan BM AntlaĢması için önemli iki temel özelliği olduğu söylenebilir;

Birincisi, AntlaĢma Ġkinci Dünya SavaĢı döneminde olduğu için devletler anlaĢmanın hazırlık evresinde kuvvet kullanımına ciddi Ģekilde karĢı durmuĢlardır. Bu sebeple de AntlaĢma düzenlenirken her açıdan kuvvet kullanma durumlarının önüne engeller konulmaya çalıĢılmıĢtır.

Ġkinci özellik ise, bu devletler daha önceki yaĢanan olaylardan deneyim kazandıkları için uluslararası düzen bir sıkıntıya girdiğinde bunu düzeltecek bir uluslararası örgüt oluĢturmak için çabalamıĢlardır. Ġki özelliğin bir sonucu olarak, kuvvet kullanımı kavramı AntlaĢmada belirtilen istisnai durumlar dıĢında kullanılması uygun bulunmamıĢtır. BM ile kuvvet kullanımını gerektirecek durumlar için düzenleyeci hükümler üzerine konuĢulmuĢtur. Sonraki bölümde kuvvet kullanımı ile ilgili hükümler ve söz konusu hükümlerin insani müdahale ile iliĢkisi ele alınacak ve değerlendirilecektir.

1.6.3. Kuvvet Kullanma Yasağı

Esas amacı dünya barıĢını sağlamak olan BM Örgütü‟nün üyeleri, AntlaĢmanın 2(3). maddesi uyarınca uyuĢmazlıklarını barıĢçı yollarla ve diğer devletlere karĢı kuvvet kullanmaksızın ya da devletleri tehdit etmeksizin çözmeye mecburdurlar( UN in Brief, 2000: 7). BM Kurucu AntlaĢması‟nın 2(4). maddesi, her türlü kuvvet kullanmayı ve kuvvet kullanma tehdidinde bulunmayı yasaklamaktadır. Bu maddeye göre; “TeĢkilatın üyeleri, milletlerarası münasebetlerinde gerek herhangi bir baĢka devletin toprak bütünlüğüne veya siyasi bağımsızlığına karĢı, gerekse BMin amaçları ile telif edilemeyecek herhangi bir surette, tehdide veya kuvvet kullanılmasına baĢvurmaktan kaçınırlar.”1

BM AntlaĢması‟nın devreye girmesiyle beraber bu maddeye iliĢkin BM üyelerinin devletlerarası iliĢkilerinde güç kullanımını veya güç kullanma tehdidinde bulunmalarını uygun görmez (Cassesse, 2005: 354). Herhangi bir devletin kendi egemenlik sınırları içinde meydana gelen iç çatıĢmayı, kriz ve terör fiillerini dizginlemek veya önlemek için kuvvete baĢvurmak hakkı bu yasağın dıĢında

1

Bkz.: San Fransisko'da 26 Haziran 1945 Tarihinde YapılmıĢ ve ĠmzalanmıĢ Olan BirleĢmiĢ Milletler AntlaĢması ile Milletlerarası Adalet Divanı Statüsünün Onaylanması Hakkında Kanun, Resmi Gazete: 24.08.1945, Sayı : 6092 (Asıl) Düstur Tertip:3, Cilt: 26, Sahife:1382.

(27)

sayılmıĢtır. Bu tip olaylar ile karĢılaĢıldığında uluslararası hukukun bu durumlara iliĢkin yasaları devreye girmektedir (Keskin,1998: 38; Pazarcı, 2007: 509; TaĢdemir, 2006: 106; Sur, 2006: 253).

Eylemlerin amaç ve niteliğine göre yasaklanma konusunun hangi gerekçelerle yapılması netleĢtirilmelidir (Pazarcı, 2007: 510). Herhangi bir devletin iç iĢlerine, siyasi olarak bağımsızlığına ve BM Örgütü‟nün çizdiği anlaĢma çerçevesinde kuvvetin ne durumlarda kullanılacağı ne durumlarda kullanılamayacağı belirlenmiĢtir (Bozkurt, 2007: 19). Söz konusu yasak BM AntlaĢması‟na göre; kapsayıcı ve mutlak bir yasaktır ve durumu desteklemek amacıyla konulmuĢtur. AntlaĢma‟nın hazırlık çalıĢmaları da bu görüĢü güçlendirmektedir. Bu sınırlayıcı maddeler, San Francisco Konferansı‟nda küçük devletler ile ilgili durumlar değerlendirildiğinde onları korumak ve egemenliklerini sağlamlaĢtırmak için eklenmiĢtir. Bu bağlamda, herhangi bir sınırlama içermediğini söylemek mümkündür (Keskin, 2002: 155–156).

Devletin milli birlik ve beraberliğini veya egemenliğini ihlâl etmeyen ya da BM AntlaĢması‟nın ilkeleriyle ters düĢmeyen güç kullanma eylemlerinin yasak kapsamında değerlendirilemeyeceği düĢüncesi sınırlandırıcı görüĢün temelidir. Örneğin devletin savunma görevini üstlenmiĢ birim tarafından tehlike altındaki kiĢileri kurtarma veya insani müdahale uygulayarak diğer bir devletin sınırlarına girerek eylemde bulunması yasağı ihlâl etmemektedir. Bu tip durumlar kuvvet kullanmanın BM amaçlarına aykırı olmadığını, diğer devletin ülke bütünlüğüne ya da siyasî bağımsızlığına dönük olarak egemenliğini ihlal edici bir durumun var olmadığını bildirerek, yalnızca devletin egemenliğini kısa bir süre için bozduğunu belirtmiĢtir (Topal, 2005: 89). Buna en güzel örnek; devletin egemenlik sınırları için hayati tehlikesi olan insanlar için yapılmıĢ müdahaleler verilebilir. SomutlaĢtırırsak eğer, Uganda‟nın Entebbe havaalanına kaçırılan Ġsrail uçağının içinde bulunan Ġsrail vatandaĢlarını kurtarmak için2

ve Etiyopya‟daki iç savaĢ sırasında orada bulunan

2

27 Haziran 1976 günü, Tel Aviv - Atina - Paris seferini yapan Air France yolcu uçağı Atina‟dan kalktıktan kısa bir süre sonra içindeki 248 yolcusu ve on iki mürettebatıyla beraber Filistinli ve Alman teröristler tarafından kaçırıldı. Entebbe‟de rehineler Ġsrail vatandaĢı ve diğerleri olmak üzere ikiye ayrıldı. 106 rehine tutularak diğerleri serbest bırakıldı. Ġstekleri, dünyanın çeĢitli bölgelerinde hapiste olan Filistinli gerillaların serbest bırakılmasıydı. Uganda'nın yolcuları kurtarmak için bir Ģey yapmadığı ortaya çıkınca, 3 Temmuz'da Ġsrail havaalanına kuvvet kullanmak zorunda kalındı. Olayda hava korsanları, bazı Ugandalı ve Ġsrailli askerler öldü. Uganda havaalanı ve bir uçağı da ağır hasar gördü. Güvenlik Konseyi'nde hiçbir karar için çoğunluk sağlanamadı.

(28)

Etiyopyalı Yahudileri kurtarmak için yaptığını söyleyebiliriz (Delevi Metin; Almaleh Sento, (2 Temmuz 2014), Entebbe Baskını 27 Haziran- 4 Temmuz 1976, ġalom).

Bütün bu açıklamalar analiz edildiğinde, yasağın geniĢ ve kapsayıcı olduğunu, yaĢanan istisnai durumların ise daha dar ve geçici yorumlandığını söylemek mümkündür. Nitekim doktrinde de savunulan düĢüncenin bu olduğunu görmekteyiz. Fakat buna rağmen, devletlerin birçoğu geniĢ yorumu benimsemediği görülmektedir. Nedenine geldiğimizde, kuvvet kullanmaya iliĢkin yasağın 2(4). Maddede sınırlı bir Ģekilde ifade edilmesi, istisnalarında BM AntlaĢması‟nın yanı sıra örf ve âdet hukukunu da kapsayacak bir Ģekilde geniĢ yorumlanması büyük devletlerin lehinde geliĢen bir durumdur. Bu duruma Uluslararası Adalet Divanının Korfu Boğazı Davası ile Nikaragua Davası'nda verdiği kararları örnek gösterebiliriz (Keskin, 1998: 41). Ayrıca Güvenlik Konseyi de Korfu Boğazı, Entebbe Baskını ve Osirak Saldırısı ile ilgili olarak Ġngiltere ve Ġsrail'in BM AntlaĢması‟nın 2(4). maddesini dar ve geçici olan savunmalarını reddetmiĢlerdir (Topal, 2005: 91). Bahsedilen maddeye iliĢkin kuvvet kullanma tehdidinde bulunulması ve kuvvet kullanılmasının yasaklandığı belirtilmiĢtir (Topal, 2005: 92). Tehditler sözel ya da fiili olarak gerçekleĢmiĢtir. Yani ortada hiçbir neden yokken güç kullanmayı gerektirecek bir durum bulunmazken, isteklerin gerçekleĢmemesi halinde kuvvet kullanmayı açıkça ya da gizli olarak yapılacağının söylenmesi yasa dıĢı kuvvet kullanma tehdididir.

Bununla beraber tehdidi oluĢturan durumlarda kendi içinde tartıĢma konusu olmuĢtur (Pazarcı, 2007: 512). Somut bir eylemin meydana gelmesiyle birlikte kuvvet kullanımının olup olmayacağının incelemesi, BM AntlaĢması‟nın VII. Bölümü çerçevesinde Güvenlik Konseyi tarafından barıĢın tehdidi biçiminde nitelendirilmiĢ ve sorunun herhangi bir uluslararası yargı veya hakemlik organı önüne getirilmesi halinde bu organlar tarafından da yapılabileceğine kanaat getirilmiĢtir (Topal, 2005: 92). Fakat Güvenlik Konseyi'nin bu çıkarımı yaparken hangi durumları kıstas alacağı konusu belirsiz kalmıĢtır. Bu yanlı tehditlerin objektif ölçütlerle mi veya sübjektif ölçütlerle mi değerlendirileceği tartıĢmalara açık kalmıĢtır. 1974 yılında “Saldırının Tanımı” konusundaki 3314 sayılı kararda kuvvet kullanma ve kuvvet kullanma tehdidi ifadelerine yer verilmemiĢ bu yüzden bu konuya iliĢkin bilgi alınacak bölümde oluĢmamıĢtır (TaĢdemir, 2006: 107).

(29)

Kuvvet kullanmanın yasaklanmasıyla BM bünyesinde ortak bir güvenlik sistemi oluĢturulmuĢtur. BM AntlaĢması‟nın "BarıĢın Tehdidi, Bozulması ve Saldırı Eylemleri Durumunda Alınacak Önlemler” baĢlığını taĢıyan VII. Bölümünde yer alan 39. madde, uluslararası arenada barıĢ ve huzurun sağlanması için ya da barıĢın yeniden tesis edilmesi için Güvenlik Konseyi‟nin önerilerde bulunacağını veya 41. ve 42.3 madde uyarınca hangi önlemlerin alınacağına karar verileceğini içermektedir (Topal, 2005: 104).

3

BirleĢmiĢ Milletler AntlaĢması Madde 41: “Güvenlik Konseyi, kararlarını yürütmek için silahlı kuvvet kullanımını içermeyen ne gibi önlemler alınması gerektiğini kararlaĢtırabilir ve BileĢmiĢ Milletler üyelerini bu önlemleri uygulamaya çağırabilir, bu önlemler, ekonomik iliĢkilerin ve demiryolu, deniz, hava, posta, telgraf, radyo ve diğer iletiĢim ve ulaĢtırma araçlarının tümüyle ya da bir bölümüyle kesintiye uğratılmasını, diplomatik iliĢkilerin kesilmesini içerebilir.”, Madde 42: “Güvenlik Konseyi, 41. Madde de öngörülen önlemlerin yetersiz kalacağı ya da kaldığı kanısına varırsa, uluslararası barıĢ ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için, hava, deniz ya da kara kuvvetleri aracılığıyla, gerekli saydığı her türlü giriĢimde bulunabilir. bu giriĢimler gösterileri, ablukayı ve BirleĢmiĢ Milletler üyelerinin hava, deniz ya da kara kuvvetlerince yapılacak baĢka operasyonları içerebilir.”

(30)

ĠKĠNCĠ BÖLÜM ĠNSANĠ MÜDAHALE PRATĠĞĠ

Ġkinci Dünya SavaĢı sonrasında yaĢanmıĢ uluslararası politikayı da derinden etkileyen iki yeni durumun insani müdahale konusunda da uzun vadeli etkileri olduğu söylenebilir. Bunlardan birincisi 1950 ve 60‟larda devletlerin artık sömürge politikası sürdürmediği, ikincisi ise 1990‟larda Sovyetler Birliği‟nin dağılarak ortadan kalktığı zamandır.

Dağılma sonrasında ortaya çıkan devletlerin ortak sorunları olmuĢtur. Bunlara örnek olarak; hukuki boĢluk, idari düzensizlik ve istikrarsızlık, terör ve katliam verilebilir. Bu yeni düzenin sağlanmasında sorunlu devletlerin yaĢadığı kendi egemenliklerindeki iç çatıĢmalar, uluslararası çatıĢmaların da önüne geçmiĢtir. Gerçekten de 1945‟ten itibaren bakıldığında meydana gelen savaĢların yüzde 75‟inden fazlası iç savaĢtır (Türkmen, 2006: 90). Yani, devlet içi çatıĢmaların sayısında da artıĢ olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle uluslararası hukukta da çeĢitli tartıĢmalar ortaya çıkmıĢtır. Bu tartıĢmanın en dikkat çeken konusu, BM AntlaĢması‟nın içinde bulunan devletin egemenlik sınırları içinde bulunan konularına üçüncü bir güç tarafından müdahale edilmesinin engellenmesi olmuĢtur. Her ne kadar devletlerin iç meselesi olarak görülse de bazı durumlar uluslararası kamuoyundan uzak tutulamamıĢtır. Yani insani müdahale için pratik koĢullar ortaya çıkmıĢtır.

1922`de kurulan Sovyetler Birliği‟nin dağılmasıyla, 1991 yılı dünya tarihi için siyasi, askeri alanlarda yeni bir dönüm noktası olmuĢtur. Çünkü bu tarihten itibaren Avrupa ve Asya`nın siyasi haritası değiĢmiĢ ve güç boĢlukları yaĢanmıĢtır. Soğuk SavaĢ sonrası dönemde insan hakları sorununun dünya gündemine oturmasına paralel olarak, insani gerekçelerin kullanıldığı pek çok müdahale gerçekleĢtirilmiĢtir. Ġnsani müdahale 1990‟lı yıllarda Ģekil ve amaç bakımında değiĢiklik göstermiĢtir (Acet, 2018: 39). Soğuk SavaĢ sonrası uluslararası sistemde düzeni korumak anlamında, BM‟in de görevleri artmıĢtır.

Ekonomi ve siyasetin etkin olduğu ve dünyanın her yerinde küreselleĢmenin yaĢandığı bu dönem Amerika tarafından desteklenen bir ara dönemdi. Yine aynı yıllarda, Amerika BirleĢik Devletleri baĢta Kuveyt, Bosna ve Kosova olmak üzere

(31)

pek çok bölgede meydana gelen insan hakları ihlalleri ve egemenliği tehdit eden durumlar için önlemler almıĢ müdahalede bulunmuĢlardır (Erhan, 2001: 117). Her ne kadar ABD kendi çıkarlarını esas almıĢ olsa da müdahale gerekçeleri insan haklarının ve insani değerlerin korunması merkezde yer almıĢtır. Bu nedenle, insan haklarının ve insani değerlerin korunması için kuvvet kullanılmıĢtır. Bu süreçte insani müdahale kavramı için barıĢı koruma amacından ziyade öncelikle barıĢı sağlamaya çalıĢmanın esas alındığını söylenebilir.

ÇatıĢmaların ülkeler arasında olmaktan ziyade ülke içerisinde yaĢanmaya baĢlandığı ve Kosova ve Ruanda gibi acı tecrübelerin yaĢandığı 1990‟lı yıllardan sonra insani müdahale kavramına yönelik “koruma sorumluluğu” (R2P) Ģeklinde kavramsallaĢtırılan yeni bir ilke ortaya çıkmıĢtır. Ġlk olarak Devlet Egemenliği ve Müdahale Uluslararası Komisyonu tarafından hazırlanan bir raporda 2001 yılında adı geçen 2005 yılında ise BM Dünya Zirvesi‟nde 192 ülkenin oy birliği ile kabul ettiği bu ilkeye göre devletlerin egemenliklerinden kaynaklı yalnızca hakları değil sorumlulukları da bulunmaktadır. R2P ilkesi çerçevesinde devletler kendi halkını soykırım, etnik temizlik, insanlığa karĢı suçlar ve savaĢ suçlarından koruma sorumluluğunu kabul etmiĢ ve bu sorumluluklarını yerine getirmediği durumlarda bu sorumlulukları uluslararası topluma devredeceğini tanımıĢtır (Seval, 2017:473).

Bu dönemlerde vuku bulan ve insani müdahale ve R2P kapsamında değerlendirilebilecek geliĢmeler Ģu Ģekilde belirtilebilir.

(32)

2.1.Somali Müdahalesi

Somali‟yi 30 yıldır yöneten General Siyad Berri rejimi, oldukça otoriter bir yönetim benimsemiĢtir. 1980‟lerin sonlarında rejime karĢı Ģiddetli ayaklanmalar baĢlamıĢ ve 1991‟de Berri devleti iç savaĢa terk ederek Kenya‟ya kaçmıĢtır. Kuzeybatıda, Somali Ulusal Hareketi kontrolü ele geçirip belirli bir düzeyde istikrarı sağlamıĢtır ancak güneydeki bölgeler savaĢ kumandanlarının ve gangsterlerin hedefi haline gelmiĢlerdir.

1992 yılında Somali‟ye müdahaleyi gerektiren temel nedenlerden biri, 4,5 milyon insanın hayatını tehdit eden kıtlık olmuĢtur. Ancak kıtlığın kökeninde yatan neden 1991‟de Somali‟yi iç savaĢ süresinde kriz düzeyine ulaĢan Ģiddet, mal-mülke el konulması, iĢsizlik, hırsızlık, yerinden etme, öç alma ve kaynak dağılımındaki eĢitsizliktir (Wheeler, 173).

Somali‟de yaĢananlar BM‟in insan hakları ihlaline gerekçe göstererek insani müdahalede bulunması kapsamında ilginç bir örnek teĢkil etmektedir. Öyle ki Somali‟deki olaylar bir devletin kendi sınırları içinde yaĢanan insan hakları ihlallerinin BM Güvenlik Konseyi tarafından barıĢı tehdit eden bir unsur olarak değerlendirilmesi söz konusudur (Müdüroğlu, 2007:10).

BM‟nin Somali müdahalesini incelemeden önce, Somali‟nin tarihi ve demografik özellikleri hakkında kısa bir değerlendirme krize giden süreci anlamak açısından önemlidir. Somali, Ġtalyan ve Ġngiliz yönetimindeki toprakların birleĢtirilmesiyle, 1 Temmuz 1960 yılında kurulmuĢtur. Çok sayıda farklı kabileden oluĢan Somali‟de, yönetimde bir istikrar sağlanamamıĢ, ülkede suikastlar ve askeri darbeler tarihi boyunca sıkça yaĢanmıĢtır. Somali‟de yaĢanan iç savaĢ, kaba bir tanımlama ile ülkedeki aĢiretlerin kendi güvenliğini sağlama ve kaostan kurtulma adına verdiği bir silahlı mücadele olarak da okunabilir.

1969‟da General Muhammed Siyad Berri‟nin liderliğinde gerçekleĢen askeri darbe ile Somali‟de Sovyetler Birliği destekli sosyalist bir rejim kurulmuĢtur. 1969 darbesinden 1977 – 1978 yıllarında Ogaden bölgesini ele geçirmek için Etiyopya ile yapılan savaĢa kadar Sovyetler Birliği çizgisinde bir politika izlenmiĢtir. Ancak Sovyetler Birliği‟nin bu savaĢta Somali‟yi desteklememesi ve Somali‟ye karĢı çıkması sebebiyle Somali yönetimi Sovyetler Birliği ile iliĢkilerini koparmıĢ ve 1991 yılında patlak veren iç savaĢa kadar ABD merkezli bir politika izlemiĢtir.

(33)

Muhammed Siyad Berri‟ye karĢı muhalefetin arttığı yıllarda özellikle 1989‟da kurulan BirleĢik Somali Kongresi (USC) BaĢbakan Siyad Berri‟ye karĢı ciddi bir muhalefet ve propaganda yürütmüĢtür. 1989‟da temelleri atılan muhalif USC‟nin kollarından biri, Ali Mehdi Muhammed baĢkanlığında geçici bir hükümet tayin etmiĢtir. Bu hareket, liderliğini General Muhammed Farah Aidid‟in yaptığı, USC‟nin diğer bir koluna meydan okumuĢtur. 1991 yılının Temmuz ayında MogadiĢu‟da yapılan konferansta, General Muhammed Farah Aidid, USC tarafından baĢkan olarak seçilmiĢtir ve BM, baĢkentteki bürolarını yeniden aĢma kararı almıĢtır. Bu geliĢme sonucu 22 Eylül‟de eski BaĢkan Siyad Berri‟ye bağlı militanlar, büyük bir saldırı baĢlatmıĢlardır.

1990 yılının sonuna doğru baĢkent MogadiĢu olmak üzere ülkede Ģiddet olaylarının yayılması ve engellenememesi üzerine olağanüstü hâl ilan edilmiĢtir. Bu kapsamda BM‟in Somali‟deki bürosu kapatılmıĢ ve kıtlık sebebiyle ülkede insani yardımda bulunan BM ve diğer uluslararası örgütlerin personelleri MogadiĢu‟dan tahliye edilmiĢtir (UN, 1996:9).

Berri yönetimi yıkıldıktan sonra USC geçici bir hükümetin kurulacağını ilan etmiĢ, ancak yaĢanan güç rekabeti nedeniyle baĢarı sağlayamamıĢtır. Böylece Somali, Soğuk SavaĢ sonrası, 19. yüzyılda Avrupalı kâĢiflerin tarif ettikleri Ģekilde “klanlar toprağı” haline geri dönmüĢtür. Berri‟nin ülke dıĢına çıkıĢı sonrası, muhalif BirleĢik Somali Kongresi Ali Mehti Muhammet baĢkanlığında geçici hükümeti ilan etmiĢtir. Temmuz ayında MogadiĢu‟da yapılan konferansta ise General Muhammed Farah baĢkan olarak seçilmiĢ ve BM de baĢkentteki bürolarını tekrar açmıĢtır (UN, 1996:92).

Bu geliĢmelerin yaĢandığı görece ılımlı süreç uzun sürmemiĢ ve Eylül ayında Berri‟ye bağlı militanlar büyük bir saldırı baĢlatmıĢlardır. Bu saldırılar sırasında ülkenin tahıl stokları ve tarımsal alanları büyük zarar görmüĢtür. Bu tahribat 1992 yılında Somali‟de yaĢanan kıtlığın da temel sebeplerindendir (Müdüroğlu, 2007:11). Milyonlarca Somali vatandaĢı bu saldırıların sonuçlarından doğrudan etkilemiĢtir. Bu noktada 3 milyon insanın mülteci olduğu veya ülke içerisinde yer değiĢtirmek durumunda kaldığı bilinmektedir. Ülkenin fiziksel alt yapısı tahrip edilmiĢ veya kullanılamaz duruma gelmiĢtir. 2,5 milyon Somali vatandaĢı ise en temel sağlık ve gıda hizmetlerine acil Ģekilde ihtiyaç duyar duruma gelmiĢtir. Bunun yanında 1,5

Referanslar

Benzer Belgeler

Türk Ocaklar~~ Merkez Heyeti (Genel Yönetim Kurulu), bir yandan bu tavsiyelere uyarken, bir yandan da, son Osmanl~~ Meclis-i Meb'iisan~~ için yap~lan genel seçimlerde, o s~ralarda

4) Aradığımız sayı sağ kutudadır. Bu sayı bulunduğu kutunun son üç sayısından birisi değildir. Bu sayı aşağıdaki sayılardan hangisi olamaz?. ZIT ANLAMLI

Öğrencilerin sınıf seviyelerine göre kopya çekmeye ilişkin görüşlerinde ise 6.sınıftaki öğrencilerin kopya çekme oranının az olduğu, 11. sınıfa kadar

Osmanlı İmpara- torluğundaki bozulan müesseselerin içerisinde, İl­ miye sınıfının problemlerine detaylı olarak eğil­ mesi ve kitabının birinci babını ilmiye sınıfına

Hukuk kavramı, Hukuk kurallarının özelliği, Kamu hukuku dalları, Özel hukuk dalları, Hukukun kaynakları, Hak tanımı ve türleri, Hakkın kazanılması ve iyi niyet, Kişi

Son yıllarda, bağımsız kadın hareketi Türkiye’de kadınların insan hak- larının gelişimine çok önemli katkılarda bulunmuş; özellikle toplumsal ve si- yasal

The concept of human rights, one of the highest values which mankind has maintained until the 21st century, states the basic value, universally accepted today. The human rights

Previous molecular operational taxonomic unit (MOTU) survey work with diplogastrid dauers from the abdominal glands of adult fe- male soil-dwelling andrenid bees in Turkey