• Sonuç bulunamadı

Jus Post Bellum Kuralı ve Libya Örneği

SavaĢ hukuku üç temel konuyu düzenlemektedir. Bunlar savaĢa baĢvurma hukuku (jus ad bellum), savaĢanların ve savaĢa maruz kalanların hukuku (jus in

bello) ile savaĢın bitirilmesi ve barıĢın yapılması hukuku (Jus Post Bellum) dur

(Varlık, 2013:118-119). Jus Post Bellum, savaĢın sona ermesi ile birlikte yapılması gerekenleri içermektedir. Bu kuralın koĢul ve nedenleri ile ilgili görüĢler Haklı SavaĢ teorisine dayanmaktadır (Kabadayı, 2014:95).

Haklı SavaĢ teorisi, ilk olarak hıristiyan felsefecileri ve din bilimcileri tarafından düzenlenerek somutlaĢtırılmıĢtır. Bunun yanında bu teori ile ilgili tanınan kuralların bazı biçimleri Çinliler, Hintliler, Mısırlılar ve Persler gibi farklı toplumlar ya da dinlerde de görülmektedir. Dolayısıyla bu teorinin yalnızca hıristiyan felsefecileri ve bilim adamları ya da batı medeniyetinin bir ürünü olmadığını söylemek daha doğru olacaktır (Karoubi, 2017:53).

Haklı SavaĢ teorisinde haklı savaĢın meĢru gerekçelerini tanımlayan birtakım normlar bulunmaktadır. Bunlar savaĢanların sahip olduğu haklar ve savaĢma gerekçesinin haklılığı ile orantılıdır. Haklı SavaĢ, esasında kazanmanın ahlaki olarak gerekli görüldüğü savaĢlardır. Bu yüzden haklı savaĢlarda yaĢamını kaybeden askerlere bazı değerler için öldüğü söylenir. Bu değerler ise siyasi bağımsızlık, toplumsal özgürlük, insan hakları ve insan hayatıdır. Eğer bu değerler tehlikedeyse ya da kısıtlanmasına karĢın alınan önlemler tehlike altındaysa bu değerlere sahip çıkmak ve bu değerleri savunmak amacıyla yapılan savaĢ haklı bir durumdur (Kabadayı, 2014: 96). Buradan da anlaĢılmaktadır ki Haklı SavaĢta savaĢın meĢru amaçları peĢinde koĢulmalıdır ve savaĢ sonunda ulaĢılacak hedefler adil olmalıdır.

Jus Post Bellum da iĢte böyle bir savaĢta savaĢ sonrası yapılması gerekenleri

içererek barıĢın yeniden inĢa edilmesi gerektiği varsayımına dayanır. Bu konudaki en kabul gören anlayıĢ ise savaĢ sonrası seçim ve yargılamaları kolaylaĢtıran normatif ölçütlere dayalı bir çerçeve çizilmesidir. Bunun için de bazı meĢruiyet standartlarının

yani yasal ve politik düĢünceleri dengeleyen standartların belirlenmesi gerektiği belirtilir (Easterday, 2014:108).

Bazı araĢtırmacılar da Jus Post Bellum‟u mutlak bir bağımsız hukuk sistemi olarak algılanmaması gerektiğini bunun farklı yasal emirlerin uygulanmasındaki uyuĢmazlıkları çözen bir mekanizma olarak anlaĢılması gerektiğini belirtir. Onlara göre Jus Post Bellum hak ve yükümlülüklerin yorumlanmasında yol gösterici bir kavramdır. Jus Post Bellum farklı bir mantık benimser. Müdahalenin sonuçları ve müdahale eden ile yerel makamlar arasındaki iliĢki için çıkarımlarda bulunurak diğer faktörleri dikkate alır. Nihayetinde Jus Post Bellum yerel politikaların etkili çözümü için uluslararası aktörlerin zeminden çekilmesi gerekliliğini belirtir (Easterday, 2014:108-110).

Görüldüğü gibi Jus Post Bellum haklı gerekçelerle giriĢilen müdahale sonrası barıĢın yeniden sağlanması çerçevesinde yapılması gerekenlere dönük uygulamaları içerir. Libya müdahalesi de bir devletin kendi vatandaĢlarına yönelik gerçekleĢtirdiği eylemlerin yol açtığı insan hakları ihlali ve bu eylemin sonucunda yüz binlerce insanın göçmen durumuna düĢmesine kuvvet kullanılarak son verilen bir müdahaledir (Sak, 2015:122).

BM‟in 17 Mart 2011 tarihli 1973 sayılı kararı ile Libya‟ya yönelik müdahale kararı alınmıĢtır. Kara kararı 15 üyeden onunun evet, beĢinin ise çekimser kaldığı bir oylama sonucu alınmıĢtır. Bu karar sivillerin korunması amacıyla gereken bütün tedbirlerin alınmasını içermektedir. 19 Mart‟ta ise Paris yakınlarında toplanan Fransa, Ġngiltere ve Amerika BirleĢik Devletleri‟den oluĢan müttefikler tarafında Libya‟da bulunan sivilleri korumak amacıyla Ģafak operasyonu adı altında bir operasyona karar verildi (Eldem, 2015:17). Altı ay gibi kısa bir sürede 42 yıllık Kaddafi dönemi sona ermiĢ ve BM Genel Kurulu‟nun 2009 sayılı kararıyla da BM Destek Misyonu göreve baĢlamıĢtır (Eldem, 2015:17).

Libya‟da yaĢanan müdahalenin sonucunda ülkenin inĢa edilme sürecinde BM bizzat rol oynayarak Libya‟nın inĢasına destek vermiĢ ve 2009 sayılı kararı ile bu desteğini göstermiĢtir. Bu noktada seçimlerin yapılması, kamu düzeninin tekrar tesis edilmesi, insan hak ve hürriyetlerinin yeniden kazanılması, kalkınma hamlelerinin yürütülmesi noktasında uluslararası toplumdan destek istenmiĢ ve bu durum çok

uluslu sermaye Ģirketleri aracılığıyla gerçekleĢtirilmiĢtir (Halatçı Ulusoy, 2013:269- 297).

Libya‟nın 42 yıllık Kaddafi hükümranlığından sonra devlet fonksiyonlarını yerine getirebilen daha özgür bir yapıya kavuĢacağı tahayyül edilmiĢti. Ancak Kaddafi‟nin devrilmesiyle yalnızca rejim sona ermemiĢ bunun yanında devlet aygıtı da ortadan kalkmıĢtır. (GüneĢ, 2018:278). Kaddafi‟den sonraki ilk çatıĢmalı ortam Kaddafi yanlılarıyla devrimciler arasında yaĢanmıĢtır. Bu durum ise Libya‟yı henüz yeni düzen kurulmadan veya devrimin baĢlangıcında silahlı çatıĢma girdabına sürüklemiĢtir (Erdağ, 2017:33).

Libya‟nın yeniden inĢa edilmesi için gösterilen çabalar sonuçta güç bölünmesine yol açmıĢ ve farklı güç odakları iktidar talebinde bulunmuĢtur (GüneĢ, 2018:279). Kaddafi‟nin ölümü ile oluĢan otorite boĢluğu tarihsel süreçte herhangi bir birlikteliği bulunmayan ve sürekli yarıĢ içerisinde olan hükümet dıĢı örgütler, siyasi partiler, devrimciler ve geçiĢ hümetleri gibi bazı birimler tarafından doldurulmak istenmiĢtir (Fraihat, 2016:23).

Benzer Ģekilde Libya‟da hükümet kurma giriĢiminde yaĢanan baĢarısızlık ve bunun sonucunda oluĢan çift parlementolu yapı da güç boĢluğunu dolduramamanın bir yansımasıdır. Çünkü Libya‟daki siyasi karar mekanizmaları ve siyasi oluĢumların arkasında toplumdaki kutuplaĢma yatmaktadır. Devrimi gerçekleĢtirenler ile eski rejimi savunanlar arasındaki bu ayrım devletteki politik bölünmüĢlüğü de yansıtmaktadır (Fraihat, 2016:24).

Devrim sonrası dönemde Kaddafi karĢıtı koalisyon Ulusal GeçiĢ Hükümeti ile örgütlenmiĢtir. 7 Temmuz 2012 seçimleri ile de Genel Ulusal Kongre teĢkil edilmiĢtir. Ancak Genel Ulusal Kongre Libya‟daki düzeni tesis edemediği gibi ülkede uzlaĢı atmosferini ve çatıĢmasız ortamı bir türlü yerleĢtirememiĢtir. Ülkede politik düzlem kutuplaĢmıĢtır. Bir yanda siyasal düzlemde etkili olmaya çalıĢan müslüman kardeĢler ile o çizgideki oluĢumlar ve diğer yanda Ġslami oluĢumlara mesafeli kesimler bu kutuplaĢmanın taraflarını oluĢturmaktadır. 2013 yılında kabul edilen yasa ise bu kutuplaĢmayı daha da arttırarak Ģiddeti yoğunlaĢtırmıĢtır (GüneĢ, 2018:280).

5 Mayıs 2013 yılında yasalaĢan ve Kaddafi döneminin bürokratları ile Kaddafi rejiminde görevli kiĢilerin siyasetten men edildiği yasa 14 Mayıs‟ta Ġngilizce ilan

edilmiĢ ve bütün dünyaya sunulmuĢtur. 2014 yılı ise Libya‟daki çatıĢmaların farklı bir boyut kazandığı dönemdir. Bu dönemde Kaddafi rejiminde görev alan emekli asker Haftar, 2014‟ün mayısında “Libya‟nın itibarı” adını verdiği askeri operasyon baĢlatmıĢtır. Bu operasyon aslında ülkede bulunan Ġslami gruplara ve Müslüman kardeĢlere yönelik bir operasyondur. Elbetteki bu operasyon kendi karĢıtını da doğurmuĢ ve Haftar‟a yönelik “Libya Ģafağı” adıyla farklı bir koalisyon oluĢturulmuĢtur. (GüneĢ, 2018:281).

Sonuçta mevcut tabloda Haftar‟ın önderliğinde anti Ġslamcı hareketler ile Libya ġafak‟ı adı altında birleĢen Trablus merkezli islami kesim arasında kanlı bir iç savaĢ baĢlamıĢtır (Fraihat, 2016:31). YaĢanan bu askeri ve politik kutuplaĢma uluslararası müdahalenin kapılarını aralamıĢ ve BMin önderliğinde uzlaĢı ve barıĢın sağlanması amacıyla uluslararası çabalar gerçekleĢmiĢtir. BMin öncülüğündeki en önemli uzlaĢı adımı Aralık 2015‟te Fas‟ın ġikrat Ģehrinde imzalanan “Libya Siyasi AnlaĢması”dır. Bu anlaĢmayla birden çok amaç hedeflenmektedir. Öncelikle çatıĢmaların durması öngörülmekte ve bunun yanında IġĠD ve diğer terör örgütlerine dönük mücadelenin sekteye uğramaması amacıyla gerekenlerin yapılması öngörülmektedir ancak en önemli hedefi ise uzlaĢının sağlanması için Ulusal Uyum Hükümeti‟nin kurulmasıdır (GüneĢ, 2018:282).

AnlaĢmanın imzalanmasıyla birlikte BMGK 2259 sayılı kararıyla imzalanan anlaĢmaya uluslararası destek sağladığını belirtmiĢtir. Bu karar ile BM Güvenlik Konseyi anlaĢmanın maddeleri uyarınca tesis edilmesi öngörülen Ulusal Uyum Hükümeti‟nin ihtiyaç duyduğu tüm uluslararası desteği sağlayacağını belirtmektedir. AnlaĢmanın öngördüğü Ulusal Mutabakat Hükümeti Trablus‟a gelerek yönetimi devralmıĢtır. Ancak yönetimin Ulusal Mutabakat Hükümeti tarafından devralınması eski düzen kalıntılarının gönüllü bir Ģekilde siyasetten çekildikleri anlamına gelmemektedir. Ulusal Mutabakat Hükümeti her ne kadar BM tarafından tanınmıĢ ve desteklemiĢ olsa da güç iliĢkileri anlaĢma metninde yazan prensiplerin sorunsuz Ģekilde uygulanmasına fırsat vermemektedir (GüneĢ, 2018:283).

Sonuçta Kaddafi sonrası Libya‟da barıĢın tesis edilmesi arayıĢları bir sonuca ulaĢamamıĢ ve savaĢın sona ermesiyle birlikte yapılması gerekenleri içeren Jus Post

Bellum kuralı tam olarak uygulanamamıĢtır. Ülkede yaĢanan kutuplaĢma sonucunda

amacıyla uluslararası bir güç olarak olaya müdahil olmuĢ ve Libya siyasi anlaĢmasıyla barıĢın tesis edilmesine bir nebze de olsa katkı sunmuĢtur.

SONUÇ

Bu çalıĢmada elde edilen bulgular ve literatür incelendiğinde insani müdahale konusu ve kavramının tartıĢmalı olduğu ortaya çıkmaktadır. TartıĢmalar teorik ve pratik düzeyde kendini göstermektedir. Teorik düzeydeki tartıĢmaları insani müdahalenin yasallığı ve ahlakiliği üzerinden ele almak mümkündür. Pratik düzeyde ise öne çıkabilecek temel konu insani müdahalenin seçici uygulanması üzerinden değerlendirilebilinir. Bu çalıĢmada da bu tartıĢmalar bağlamında insani müdahale kavramsal olarak incelenmiĢ ve Libya örneği üzerinden test edilmiĢtir.

Ġnsani müdahale tartıĢmalı olsa da; Soğuk SavaĢ sonrasında 1990‟lı yıllardan itibaren birçok ülkeyi kasıp kavuran iç çatıĢma, soykırım ve siyasi kırım ( politicide)11 olayları sonucunda dünyanın çeĢitli bölgelerinde gerçekleĢtirilmiĢ olan bazıları yasal, bazıları sadece meĢru müdahaleler kapsamında, insani müdahale bağlamında uluslararası bir tartıĢmanın baĢlamasını sağlamıĢtır. Ġnsan haklarının evrenselleĢme süreciyle birlikte insani müdahaleyi, Westphalia sisteminin kurulması ile 350 yıldır önünde dikilen ulusal egemenlik, uluslararası sisteme yakın zamana kadar hakim olan realist bakıĢ açısı ıĢığında salt milli çıkara dayalı siyaset ve BM ile üye devletlerden kaynaklanan yetersiz uygulama açmazından kurtarmanın zamanı geldiği giderek anlaĢılmıĢtır. BM Kurucu AntlaĢması‟nda yer alan uyuĢmazlıkların çözümüne yönelik düzenlemeler günümüz ihtiyaçlarını ya da diğer bir ifadeyle uluslararası terörizm, iç savaĢ, insan hakları ihlalleri gibi yeni durumları karĢılayamamakla birlikte, bir alternatifinin olmaması veya yaratılamaması ve hemen hemen tüm devletlerin BM‟ye üye olması gibi sebeplerle uluslararası sorunlara çözüm bulmak için en uygun ortam olma özelliğini de korumaktadır.

Ġnsani müdahale uluslararası hukuk nezdinde yasal değildir. Zira BM AntlaĢmasında kuvvet kullanmanın iki istisnasından birisi insani müdahale değildir. Ancak müdahaleyi geniĢ anlamıyla veya kınama gibi askeri olmayan yönleriyle değerlendirecek olursak yasallık sorununun ötesine geçmek mümkün olabilir. Kuvvet kullanma müdahalenin en son aĢaması veya birinci bölümde tartıĢıldığı üzere son

11

ĠĢgal ettikleri siyasi konum veya rejime/egemen güçlere karĢıt tutumları dolayısıyla kitleleri katletme anlamına gelen bu terim için bakınız. Barbara Harff, “Recognizing Genocides and Politicides” in Helen Fein(ed.), Genocide Watch, New Haven, Yale University Press, 1992, s.28.

çare olma ilkesi bağlamında görüleceği için yasallık konusu sadece kuvvet kullanmada devreye giren bir sorun olarak da görülebilir. Literatürde çoğunlukla askeri kuvvet kullanımıyla iliĢkili olarak tartıĢıldığı için insani müdahalenin yasal olmadığı söylenebilir.

Günümüzde egemenlik kavramının içeriğindeki değiĢime paralel olarak insani müdahale, tüm direnç ve zorluklara karĢın, gerek normatif gerekse pratik anlamda olumlu bir yola girmiĢ görünmektedir. Bu bağlamda BM Genel Sekreter Kofi Annan‟ın katkılarıyla yayımlanan egemen devletlerin kendi halklarını katliam, kıtlık veya soykırım gibi afetlerden koruyamama veya kasten korumamaları durumunda uluslararası toplumun bu halkları korumakla yükümlü olduğunu ileri süren “Koruma Sorumluluğu-R2P ” baĢlıklı ICISS raporu 2001 yılı içerisinde yeni bir çığır açmıĢtır. Bu tarihten sonra R2P yeni bir uluslararası kavram olarak Genel Sekreterin 2004 yılında oluĢturmuĢ olduğu “Tehditler, Tehlikeler ve DeğiĢim Yüksek Paneli” tarafından BM Reform Projesi‟ne önerilmiĢ ve Proje raporuna dahil edilerek 2005 BM Zirvesi Kararları arasında kabul edilmiĢtir. Bu, insani müdahale konusunda uluslararası hukuk bağlamında atılmıĢ en önemli adım sayılabilir. Ayrıca bu tür müdahalelerin bir hak olup olmadığı tartıĢmasına böylelikle nokta konulmuĢ ve insani müdahale hakkın da ötesinde bir görev olarak kabul edilmiĢtir.

Ġnsani müdahalenin ahlaki boyutunda ise asıl meselenin insanı korumak olduğu anlayıĢıyla ahlaki temeller üzerine yoğunlaĢılmaktadır. Ahlakilik tartıĢması da iki uç arasında yürütülmektedir. Ahlaki olarak da müdahaleye olumsuz bakanlar egemenlik, iç iĢlerine karıĢmama (Westphalian düzenin ilkeleri) gibi ilkeler üzerinde hareket etmektedir. Özellikle çeĢitli iç sorunları olan büyük güçler ülke içi krizlere BM‟nin kendi Ģartlarını gerektirdiği koĢullarda müdahale edilmesine engel olabilmektedir. Bu da mevcut uluslararası hukukun zulüm gören insanları koruyamadığını göstermektedir. Örneğin BM Güvenlik Konseyinde veto yetkisini kullanan daimi üyeler müdahale gereken yerlerde veto yetkilerini kullanarak insanların acı çekmelerine zulüm görmelerine neden olmaktadır. ĠĢte bu yüzden insani müdahaleye ahlaki açıdan bakanlar BM düzenini (hukuksal düzenin) politik amaçlar için kullanılıp zulüm görüp acı çeken insanların sorunlarını çözemediğini savunur. Ahlaki ve vicdani olarak meseleye sadece acı çekenler tarafından bakarak insani müdahalenin yerinde uygulanması gerektiğini ileri sürülmektedir.

Ġnsani müdahalenin en tartıĢmalı kısmı pratiğe iliĢkin yönüdür. Buradaki tartıĢmanın özü ise seçici uygulanıyor olmasıdır. Özellikle karĢı olanlar insani müdahalenin bir batılı ürün ve emperyalist amaçlar için kullanılan bir araç olduğu varsayımıyla konuya yaklaĢmaktadır. Bu noktada da seçici müdahaleler karĢı çıkanların tezini desteklemektedir

Ġnsani krizlerin patlak verdiği durumlarda ise tek ve mutlak öncelik, mağdurların yardımına koĢmak olmalıdır. KarıĢmama ilkesi, insani değerleri yasal ve kurumsala feda ettiği ölçüde geçerliliğini yitirir. Dolayısıyla, devlet bireye, düzeni adalete mutlak biçimde tercih eden plüralizm, içinde bulunduğumuz evrensel insan hakları çağına ayrkırılaĢmıĢ bir yaklaĢımdır. Diğer yandan, insani müdahalenin mümkün olduğu kadar çok taraflı bir giriĢim olması, tek taraflı olmasından baĢka çare kalmadığı durumlarda ise belli kriterler çerçevesinde gerçekleĢtirilmesi, gerek meĢruiyet açısından gerekse siyasi hedeflere alet edilme olasılığını azaltması bakımından önemlidir. Bu bağlamda BMGK kararları en sağlam gerekçelendirmeyi oluĢturmakla birlikte, geçmiĢte birçok defa görüldüğü ve halen Libya‟da görülmekte olduğu gibi müdahale seçeneği insani nedenlerden çok bu organın siyasi yapısının esiri olmaktadır.

Bunun günümüzdeki en somut göstergesi Libya‟da yaĢananlar karĢısında iç savaĢın bedelini sivillerin ödemek zorunda kaldığı durum olmuĢtur. General Halife Hafter‟e bağlı Onur Operasyonu Koalisyonu arasındaki çatıĢmalar ülkenin doğusundaki Sirte ilinde devam etmiĢtir. Sürekli yaĢanan çatıĢmalar sonucunda, sivil yerleĢim alanları, okullar, iĢ yerleri, bankalar kamuya ait binaların bulunduğu yapılar tahrip olmuĢ ve halk Ģehri terk etmeye baĢlamıĢtır. Libya Yönetim sisteminde, kendi vatandaĢının insan haklarını ihlal eden durumlar yaĢanmıĢtır. Bu yaĢanan durumların diğer devletlerin eline geçmiĢ olması müdahalede bulunmak için önemli bir delil olmuĢtur. Ayrıca, uluslararası örgüt olan BM ve NATO‟yu da müdahale için kullanmaya çalıĢmıĢlardır. Görüldüğü gibi her zamanki nedenlere, insani müdahalenin ikinci plana atılmasına sebep olan küresel terör faktörü eklenmiĢtir.

Libya operasyonunu meĢrulaĢtırma argümanı olarak „insani müdahale‟ kavramı ile karĢılaĢmaktayız. BarıĢ ve güvenliğin bozulması, insanların canlarına mallarına zararlar gelmesi, çatıĢmalar Libya lideri Kaddafi aleyhine servis edilerek kimsenin duyarsız kalamayacağı bir tablo oluĢturulmaya çalıĢılmıĢtır. Libya‟nın içine girdiği

bu kaos ortamından kendi imkânları ile kurtulmasının mümkün olmadığı düĢüncesi benimsetilmiĢtir. Olayların bu açıdan analizini yaparsak; psikolojik harekât olduğu söylenebilir. Batılı devletler için sadece bu durumla da sınırlı kalınmamıĢtır. Bu noktada NATO‟nun değiĢen konsepti devreye girmiĢtir. Buna göre; stratejik anlayıĢa göre „MüĢterek Güvenlik‟ (Cooperative Security) maddesi ve „Alan DıĢı Stratejisi‟ni dayanak gösteren NATO, Libya operasyonunu devralmıĢ ve Kaddafi devrilene kadar da icra etmiĢtir.

Genel perspektifte Arap Baharı, özel perspektifte Libya Devrimi süreç olarak zor ve sıkıntılı dönemlere sahne olmuĢlardır. Her iki durum içinde yaĢanan karmaĢık süreci tek bir nedene bağlamak eksik olacaktır. Olayları yönetim Ģeklinden bıkan halkın isyanına bağlamak ya da tamamen dıĢ odaklara yıkmak doğru bir analiz olmayacaktır. Bu çalıĢmada asıl vurgulanması istenen insani müdahalenin Jus Post

Bellum kuralını Libya örneğinde test etmek olmuĢtur. KuĢkusuz, uzun bir süredir

diktatör rejimin sürdürüldüğü Orta Doğu ülkelerinde, demokrasi karĢıtı davranıĢlar, sosyal ve sosyo-psikolojik nedenler, ekonomik nedenler, Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinin halklarında bir bunalım yaratmıĢ, bu da isyanların bölgede ortaya çıkmasına sebep olmuĢtur. Bu halk hareketlerinin baĢlamasında dıĢ mihrakların ve yabancı istihbarat örgütlerinin de etkisi olduğunu söylemek mümkündür. Bu güçler ilerde gerçekleĢmesi mümkün çok daha büyük devrimlerin önüne geçmiĢtir. Aynı zamanda olması muhtemel isyan hareketlerinin fitilinin yanmasınada engel olunmuĢtur. Böylelikle yönetimin farklı gruplar tarafından ele geçirilmesi de önlenmiĢtir.

Evrensel örgütlerden kaynaklanan sorunlar gözönünde tutulduğunda, çok taraflı insani müdahale bağlamında bölgesel ve alt-bölgesel uluslararası örgütlerden oluĢtuğunu görmekteyiz. Kosova‟da NATO örneğinden hareketle geliĢen bu görüĢ bazı uzmanlara göre BM‟den bağımsız olarak en iyi çareyi teĢkil etmektedir. Bunun nedenleri arasında bölgenin ve sorunlarının bu tür bir örgüt tarafından daha iyi tanınması daha hızlı müdahale imkânı ve dolayısıyla daha çabuk sonuç alınması sayılabilir.

NATO, ittifakın yeni öncelikleri ve stratejik hedefleri ile uyumlu bir Libya politikası karĢımıza çıkmaktadır. Daha önce Bosna, Kosova ve Afganistan müdahalesinde bulunan NATO, bir kez daha uluslararası operasyonun parçası

olmuĢtur. NATO için Amerikan politikalarına destek olma, emperyalizmin taĢıyıcılığını üstlenme gibi konular üzerinde tartıĢılmıĢtır. ABD‟nin politikalarına alet olma suçlamalarının haklılığı bir yana operasyonlarında müdahale nedeni olarak gösterdiği durumların benzerlerinin kendisi tarafından gerçekleĢtirildiğini görmekteyiz. Libya operasyonunda müdahalenin insan haklarına uygun gerçekleĢtirildiği söylense de daha önce Afganistan örneğinde de görüldüğü üzere öyle olmamıĢtır. Yüksek oranda sivil halkın da can ve mal güvenliği tehlikeye girmiĢtir. Sadece Libya lideri Kaddafi‟nin öldürülme Ģekline bakmamız bile insan hakları gerekçesi ile ülkeye müdahale etmiĢ bu gücün kini ve Ģiddeti kaldırarak insani değerleri egemen kıldığı yolunda herhangi bir durumun ortaya çıkmadığını göstermektedir. Libya Müdahalesi literatür göz önünde bulundurulduğunda bir insani müdahale örneğidir. Ancak yeniden inĢa sorumluluğu olarak adlandırabileceğimiz

Jus Post Bellum kuralının iĢlevsel olmadığı ortaya çıkmaktadır. Sadece bu mesele

KAYNAKÇA Kitap ve Makaleler

ABBOTT, Chris (2005). Rights and Responsibilities: The Dilemma of Humanitarian Intervention. Global Dialogue,7, 1-2.

ABIEW, Francis Kofi (1999). The Evolution of The Doctrine and Practice of Humanitarian Intervention, Kluwer Law international, Netherlands.

ACAR, Zeynep Selin (2015). DoktrinleĢme Sürecindeki Ġnsani Müdahale : Nato‟nun Kosova Müdahalesi ve Koruma Sorumluluğu Kavramı, Ege Stratejik AraĢtırmalar Dergisi,6,1.

ACET, Gül Seda (2018). Uluslararası ĠliĢkilerde Ġnsani Müdahale Libya ve Suriye Örnekleri, Tokat: TaĢhan Kitap Yayınları.

AKGÜL, Öner (2011). Libya‟da Ġç SavaĢa DıĢ Müdahale: Avrupa Birliği Devrimin Neresinde? Ortadoğu Analiz, 3(39),57.

ALACAKAPLAN, Aydın (1986). Atlantik Ġttifakı, Ankara: Türk- Atlantik Derneği Yayını, 29.

ALEXANDROV, Stanimir (1996). Self-Defence the Use of Force in International Law, Netherlands, Kluwer Law International.

ARI, Tayyar (1999). 2000‟li Yıllarda Basra Körfezinde Güç Dengesi, Ġstanbul, Alfa Basım Yayım Dağıtım.

ARI, Tayyar (2004). Uluslararası ĠliĢkiler Teorileri, Ġstanbul, Alfa Yayınları.

ARMAOĞLU, Fahir H. (1973). Siyasi Tarih ( 1789-1960), Ankara, Sevinç Matbaası.