• Sonuç bulunamadı

Bosna Hersek müdahalesini incelemeden önce müdahaleye yol açan koĢulları ele almak müdahalenin değerlendirmek için önemlidir. Avrupa‟nın ortasında büyük bir insanlık dramına yol açan Bosna SavaĢının analizi için önce Bosna Hersek‟teki ya da daha genel bir ifadeyle Eski Yugoslavya‟daki çatıĢmanın genel hatlarına bakmak gerekir.

Balkanlar, Soğuk SavaĢ süresince iki kutuplu yapılanmanın bir yansıması olarak bölgesel dengelerden çok küresel dengelerden etkilenmiĢtir. Soğuk SavaĢ sonrası dönemde, bölgenin iç dinamikleri ve karıĢık etnik/dini yapısı bölgesel politikaları doğrudan etkileyecek Ģekilde devreye girmiĢtir (Davutoğlu: 301). Çok çeĢitli etnik ve dinsel yapıya sahip Yugoslavya, Soğuk SavaĢ yılları boyunca, “bağlantısızlık” hareketinin önderliğini yaptığı kadar, 1990‟lara kadar etnik uyumun en önemli örneğini oluĢturmuĢtur. Yugoslavya‟da etnik uyum, 1980 yılında Tito‟nun ölmesiyle birlikte bozulmuĢtur.

Sırpların ve Hırvatların ardından Yugoslavya‟nın en kalabalık ulusunu oluĢturan Arnavutların, 1980‟lerin baĢında cumhuriyet statüsü kazanmak için baĢlattığı eylemler Tito‟nun döneminde uyuyan milliyetçi akımların Yugoslavya genelinde alevlenmesine neden olmuĢtur. Yugoslavya‟yı parçalanmaya götüren olaylar; Sırbistan Parlamentosu‟nun 1989‟da Kosova ve Voyvodina‟nın özerkliğini kaldırması, aynı yıl Slovenya ve Hırvatistan Parlamentoları‟nın çok partili seçim kararları ve 1991‟de bağımsızlıklarını ilan etmeleri, merkezi yönetimin güçlendirilmesini savunan Sırpların, Federal Ordu desteğiyle Hırvatistan‟a saldırmasıyla doruk noktasına ulaĢmıĢtır.

Bu coğrafyada çatıĢmalar, Slovenya ve Hırvatistan‟ın Haziran 1991‟de bağımsızlıklarını ilan etmeleriyle baĢlamıĢtır. Slovenya‟ daki savaĢ bir aydan az sürmüĢtür ve ölü sayısı sadece 70 kiĢi olmuĢtur. Sırp isyanlarına karĢı Hırvat savaĢı ise Yugoslav ordusu ile iliĢkilendirilmiĢ ve altı ay sürmüĢtür. Takriben 10 binin üzerinde insan öldürülmüĢtür.

Uluslararası toplumdan gelen tepki ise Ģiddeti kınamak, ancak Yugoslavya'nın toprak bütünlüğünü desteklemek yönünde olmuĢtur. Avrupa Topluluğu‟nun

arabuluculuğunda 5 Kasım‟da Lahey‟de bir barıĢ konferansı düzenmiĢ ve bu konferansta Cumhuriyetlerin mevcut sınırlarının uluslararası sınır olarak kabul edilmesi önerilmiĢtir. Sırbistan ise bu teklifi reddetmiĢtir. ÇatıĢmaların devam etmesi üzerine Güvenlik Konseyi 25 Eylül 1991 tarih 713 sayılı kararı almıĢtır. Bu karar egemen bir devletlerin içiĢlerine müdahale olarak yorumlanacağından, Sırp hedeflerine hava saldırısı düzenlemesi yerine silah ambargosu uygulanmasına karar verilmiĢtir. BM Güvenlik Konseyi 713 sayılı karar ile Konsey üyelerinin çoğunluğu, krizi Yugoslavya‟nın iç meselesi olarak değerlendirmiĢtir (Demirel, 2013: 156).

1992 yılının Mart ayında bağımsızlığını ilan eden Bosna Hersek‟i bağımsızlık sürecinde Bosnalı Hırvatlar ve BoĢnaklar desteklerken, Bosnalı Sırplar sürece karĢı çıktılar. Sırpların Saraybosna‟yı ablukaya almasıyla artan savaĢ, Avrupa‟nın ortasında bir trajedi halini almıĢtır. Bosna Hersek‟teki çatıĢmanın tarafları Bosna Hersek hükümeti, Bosnalı Sırplar, Bosnalı Hırvatlar, Hırvatistan‟lı Sırplar, Hırvatistan ve Yugoslavya‟dır. Bosna Hersek‟teki çatıĢmaların baĢlamasına nedeni ise Sırpların büyük Sırbistan hayalidir (Yapıcı, 2007:1).

SavaĢı tetikleyen unsurlardan bir diğeri de Hırvatistan ve Slovenya‟nın 1991 yılı Haziran ayında bağımsızlığını ilan etmesi olmuĢtur. 1992 yılında Bosnalı Sırplar Bosna Hersek‟in bağımsızlık ilanına karĢı isyan etmiĢ ve müslümanların önderliğindeki hükümete karĢı savaĢmıĢlardır. Bu savaĢta 200 binin üzerinde insan öldüğü ve yaklaĢık 2,2 milyon insanın yurtlarından edildiği belirtilmektedir. Bu sonuç Nazi Almanyasındaki yaĢanan olaylardan sonra Avrupa‟nın yaĢadığı en ciddi krizlerden biri olarak değerlendirilmektedir (Müdüroğlu, 2007:15).

Zaman içerisinde etnik temizliğe dönüĢen çatıĢmalar bölgedeki Müslüman ve Hırvat halkı derinden etkilemiĢtir. Uluslararası toplum ise bu yaĢananları çözebilmek için ilk olarak çeĢitli barıĢçıl yollar denemiĢtir. Diplomatik çabalardan en önemlisi 26 Nisan 1993‟te sunulan Vance Owen Planı‟dır. Bu plana göre Bosna-Hersek‟in bir federasyon çatısı altında ön özerk kantona ayrılması yer almaktaydı. Bosnalı Müslümanlar planı kabul etmiĢ ancak Sırplar karĢı çıkmıĢlardır. Güvenlik Konseyi‟nin 16 Nisan 1993 tarihli 819 no.lu kararı ile Serebrenica güvenli bölge ilan edilmiĢtir (SRES/819). Bir ay sonra 824 no.lu karar ile Güvenlik Konseyi, Bihac‟ı,

Tuzla, Sarajevo, Zepa‟yı ve Gorazde'yi de güvenli bölgelerin arasına aldığını açıklamıĢtır. Fakat bu yollar pek baĢarıya ulaĢamamıĢtır. Bu sorunu Avrupa‟nın iç sorunu olarak gören Amerika BirleĢik Devletleri baĢlangıçta yaĢananlara müdahil olmamıĢtır (Dağcı ve Zorba, 2016:61).

BM‟in Soğuk SavaĢ sonrası insani müdahalede bulunduğu Bosna Hersek BMe yönelik olumlu veya olumsuz birçok değerlendirmenin yapılmasına yol açmıĢtır. 1992 yılında baĢlayan çatıĢmalar 1993 yılında büyük bir insani krize dönüĢmüĢ BM ve Avrupa Topluluğu‟nun giriĢimleriyle bu krizin çözümü adına birçok çalıĢma yapılmıĢ fakat bunların hepsi sonuçsuz kalmıĢtır. Bu sorunu çözmek için geliĢtirilen planlar Sırplar veya Bosnalılar tarafından kabul edilmediği için yapılan çalıĢmaların hiçbirinden sonuç elde edilememiĢtir. BM Bosna‟daki yardımların dağıtılabilmesi için kararname çıkarmıĢ ve Bosna halkının acısını dindirmeye çalıĢmıĢtır fakat ortadaki kriz çözülmediği müddetçe yapılan yardımların hiçbir anlamı bulunmamaktadır. Öyle ki halk bu durumdan kurtulabilmek için NATO, BM veya Batı Koalisyonunun ülkeye askeri müdahale yapmasını beklemiĢtir (Dewar, 1993:33).

Temmuz 1993 tarihinde kabul edilen 836 Nolu karar ile güvenli bölgelere yapılan saldırıların caydırılması için gerekli tedbirlerin alınması esnasında güvenli bölgelere düzenlenen bombalamalara ve silahlı saldırılara cevap Ģeklinde güç kullanımına iliĢkin olarak BM Koruma Gücü UNPROFOR'un yetkileri geniĢletilmiĢtir. Bütün bu barıĢ çabalarına rağmen, 5 ġubat 1994‟te Müslümanların kontrolünde olan Saraybosna‟da bir pazar yerine saldırılmasıyla birlikte, savaĢın sonlandırılması için askeri kuvvet kullanılması gündeme gelmiĢtir.

1994 yılında NATO Sırplara karĢı hava saldırısına baĢlamıĢ ve Avrupa Topluluğu ile birlikte çalıĢmalar yürütmüĢtür. 1949 yılından beri NATO, ilk defa barıĢın silahla sağlanması uygulamasını, yaptığı hava taarruzlarıyla gerçekleĢtirmiĢtir NATO'nun Sırp askeri güçlerini havadan tahrip etmesi üzerine Sırplar güvenli bölge olarak ilan edilen yerlere saldırmıĢlardır. Bu saldırıların en ciddi olanı UNPROFOR‟a bağlı olarak görev yapan Hollanda askerilerinin koruması altında olan Srebrenitsa‟ya düzenlenmiĢtir. 18 Temmuz‟da Hollandalı askerilerin geri

çekilmesiyle iki hafta içinde yaklaĢık 8 bin Bosnalı Müslüman öldürülmüĢtür. Bu Avrupa‟nın göbeğinde uluslararası toplumun gözleri önünde hem de Güvelik Konseyi‟nin askeri müdahale için yetkilendirmesi olmasına rağmen gerçekleĢtirilen bir soykırım olarak görülmüĢtür (Wheeler, 2006: 242).

NATO‟nun hava saldırıları sonucunda Sırplar 1995 yılı sonunda BM‟in Ģartlarını kabul etmek zorunda kalarak Dayton BarıĢ AnlaĢması imzalanmıĢtır (Ġrem Yapıcı, 2007:9). NATO anlaĢma çerçevesinde BM IFOR güçlerini bölgeye yönlendirmiĢtir. Bu askerlere 60.000 NATO askeri ve diğer ülkelerden askerler katılmıĢtır. Bir süre sonra bu kuvvetler yarıya düĢürülmüĢ ve bölge 2004 yılında bu görev “Europan Union Force Althea” güçlerine devredilmiĢtir.

Bosna Hersek‟te yaĢananlara sadece insani nedenlerle değil, bölgesel ve uluslararası istikrarın temelini sarsmaması gerekçesiyle Rusya ve Çin gibi BMGK daimi üyesi ülkeler bir müdahale kararı çıkmasına engel olmuĢtur. ABD öncülüğünde NATO kuvvetleri Bosna‟ya müdahale etmiĢtir. Bu bağlamda Bosna müdahalesi klasik bir insani müdahale örneğidir.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

LĠBYA’DA ARAP BAHARI AYAKLANMASI VE NATO’NUN ĠNSANĠ MÜDAHALESĠ

Bu bölümde BM, NATO baĢta olmak üzere uluslararası örgütlerin ve toplumun sürece dahil olmaları analiz edilmiĢtir. Libya‟nın tarihsel süreci, siyasal hareketleri ve Kuzey Afrika da baĢlayıp Ortadoğu‟da yayılmaya baĢlayan Arap Baharının Libya‟ya etkileri incelenmiĢtir. Bunun yanında yapılan insani müdahalenin Jus Post

Bellum ilkesi bağlamında değerlendirmesi yapılmıĢtır.

NATO, SSCB tehdidine karĢı oluĢturulmuĢ bir yapıda olup iĢbirliğine dayalı bir örgüt iken, üyelerinin güvenliğini sağlama rolü yanı sıra Avrupa ve Atlantik bölgelerinde güvenlik ve istikrarı sürdürme amacındadır. NATO‟nun esas amacı, Kuzey Atlantik AntlaĢması‟na ve BM Kurucu AntlaĢması‟nın ilkelerine uygun olarak, tüm üyelerinin özgürlüklerini ve güvenliklerini politik ve askeri yöntemlerle çözmektir. 1990 yılına kadar Batı Avrupa ülkeleri, güvenliklerini NATO aracılığıyla sağlamıĢlardır. Soğuk SavaĢ‟ın ve Sovyetler Birliği‟nin yani ortak tehdidin ortadan kalkmasıyla birlikte NATO‟nun güvenlik anlayıĢı yeni bir boyut kazanmıĢtır. Soğuk SavaĢ‟ın bitmesiyle birlikte oluĢan yeni dünya düzeni uluslararası sistem açısından önemlidir. Çünkü ortaya çıkan düzene iliĢkin yeni güvenlik ortamının nasıl olacağı değerlendirilmiĢtir. Yeni düzen için NATO devletleri, güvenlik kavramını ele aldıklarında sadece askeri değil aynı zamanda sosyal, siyasal ve ekonomik etmenler içinde değiĢim ve geliĢim dönemine girmiĢlerdir. Bu bağlamda küreselleĢmenin de etkisiyle güvenlik algısı daha geniĢ bir yelpazeye açıldığını söylemek mümkündür. Güvenlik yalnızca kendi topraklarını ilgilendiren bir mesele olmaktan çıkmıĢ, ülkeler kendi güvenliklerini sağlamada baĢka ülkelerin güvenliklerini temin etme yoluna gitmiĢlerdir. NATO da tam anlamıyla bu misyonu üstlenmiĢtir.

Dünya üzerinde yaĢanılan olayların belgeler ile kayıt altına alınmasından bu yana Afrika‟nın kuzey kısmı ile Avrupa sürekli etkileĢim halinde kalmıĢlardır. Bu nedenle, Avrupalı devletler hem iç politikaları hem dıĢ politikaları için bazen çatıĢma bazen de uzlaĢı bölgeleri haline gelmiĢtir. Ġngiltere, Ġtalya, Fransa ve Almanya olmak üzere yani Avrupa‟nın lokomotif ülkeleri bölgedeki menfaatleri için uluslararası

düzeni bozmadan bölgede etkin olmak için müdahale ortamı oluĢturmuĢlardır. Bu bağlamda Libya‟yı Ortadoğu‟da demokratikleĢme hareketlerine taĢıyan sürecin oluĢmasında geliĢen etkenleri anlayabilmek ve ülkenin bugününü değerlendirebilmek için öncelikle yakın tarihinin incelenmesi gerekmektedir. Devletlerin dıĢ politika analizi yapılırken farklı ölçütler ile değerlendirilmesi, uluslararası iliĢkiler açısından kullanılan paradigmaların değerlendirilmesiyle ilgilidir. Esasında bu analiz, Libya‟nın, diğer Arap Baharını yaĢayan devletlerden farklı olarak neler yaĢadığı, ne gibi etkenlerin söz konusu olduğuna dair fikir vericidir. Örneklendirecek olursak; demokratikleĢme sürecindeki devletlerin yönetim sistemleriyle alakalı farklılılardan bahsedebiliriz. Mısır ve Tunus da çok partili demokratik rejim devam ederken Libya yönetim sisteminde otoriter yapı hâkimdir. Bu nedenle, devletlerin iç ve dıĢ politikaları analiz edilirken önemli noktaları esas almakta fayda vardır.