• Sonuç bulunamadı

Türk edebiyatında nasihat

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türk edebiyatında nasihat"

Copied!
136
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İSLAM TARİHİ VE SANATLARI ANA BİLİM DALI

TÜRK İSLAM EDEBİYATI BİLİM DALI

TÜRK EDEBİYATINDA NASİHAT

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Doç.Dr. Ahmet YILMAZ

Hazırlayan

Mustafa DURDU

054246031004

KONYA 2008

(2)
(3)

İÇİNDEKİLER ÖZET... i ABSTRACT ... ii ÖN SÖZ... iii KISALTMALAR ... v GİRİŞ:

1. Nasihatin Anlamı... 1 2. İslam’da Nasihat... 1 BİRİNCİ BÖLÜM TÜRK EDEBİYATINDA NASİHAT 1. İLK YAZILI KAYNAKLARDA NASİHAT ... 5

2. HALK EDEBİYATINDA NASİHAT... 8

2. 1. Anonim Halk Edebiyatında Nasihat... 8

2. 2. Âşık Edebiyatında Nasihat ... 10

2. 3. Tasavvufi Halk Edebiyatında Nasihat ... 15

3. DİVAN EDEBİYATINDA NASİHAT... 19

3. 1. Müstakil Nasihatnameler... 20 3. 2. Divanlarda Nasihat ... 24 İKİNCİ BÖLÜM ŞAİRLER 1. NECÂTÎ: ... 27 2. FUZÛLÎ:... 28 3. BÂKÎ: ... 31 4. HAYÂLÎ:... 33 5. NEF’Î:... 35 6. NEDÎM:... 38 7. LEYLÂ HANIM: ... 40

(4)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

DİVANLARDAN NASİHAT

ÖRNEKLERİ

(Necâtî, Fuzûlî, Bâkî, Hayâlî, Nef’î, Nedîm, Leylâ Hanım)

1. SABIR İLE İLGİLİ NASİHAT BEYİTLERİ ... 44

2. DÜNYANIN GEÇİCİLİĞİ İLE İLGİLİ NASİHAT BEYİTLERİ ... 49

3. AŞK VE MUHABBET İLE İLGİLİ NASİHAT BEYİTLERİ ... 57

4. DUA VE DEVLET İLE İLGİLİ NASİHAT BEYİTLERİ ... 63

5. ŞİİR VE SÖZ İLE İLGİLİ NASİHAT BEYİTLERİ ... 68

6. İHSAN, KEREM VE HİMMET İLE İLGİLİ NASİHAT BEYİTLERİ ... 74

7. SEVGİLİYE NASİHAT EDEN BEYİTLER... 78

8. ÂŞIĞA NASİHAT EDEN BEYİTLER ... 82

9. DİN VE TASAVVUF İLE İLGİLİ NASİHAT BEYİTLERİ ... 86

10. DİĞER KONULARDAKİ NASİHAT BEYİTLERİ ... 96

11. NASİHAT EDEN MÜSTAKİL MANZUMELER ... 101

SONUÇ... 113 KAYNAKÇA ... 114

(5)

ÖZET

Türk Edebiyatında Nasihat adını taşıyan bu tezin asıl konusu, 14. ve 15. yüzyıllar arasında yaşamış olan ve divan edebiyatı sahasında en çok bilinen şairlerden Necâtî, Fûzûlî, Bâkî, Hayâlî, Nef’î, Nedîm ve Leylâ Hanım’ın divanlarındaki nasihat anlamı taşıyan beyitlerdir. Tezin ana konusu adı geçen şairlerin divanlarından nasihat örnekleridir. Asıl konuya geçmeden önce Türk edebiyatında nasihatin ne şekilde geliştiği örneklerle kısaca izah edilmiştir.

Nasihat, insanları iyiye, doğruya yönlendiren öğütlerdir. Türk edebiyatının başlangıcından bu yana erdemli bir toplum oluşturmak ve ahlaki açıdan yetkin insanlar yetiştirmek için nasihate büyük önem verilmiş ve bu yönde eserler vücuda getirilmiştir. Türk edebiyatının ilk yazılı kaynaklarından olan Orhun Yazıtları’ndan günümüze kadar nasihat var olagelmiştir.

İlk Türk İslam eserlerinde nasihatin her çeşidini görmek mümkündür. Türk halk edebiyatının şubelerinde de nasihate gereken önem verilmiştir. Tekke şairlerinin yanı sıra saz şairlerinin şiirlerinde de sosyal ve ahlaki nasihat örnekleri mevcuttur. Türk edebiyatında da özellikle İranlı şair Feridüddin Attar’ın Pendname adlı eserinin etkisiyle nasihatname veya pendname adı ile müstakil eserler neşredilmiştir. Bütün bunların yanında klasik şairlerimiz de divanlarında nasihat eden beyitler yazmışlardır.

Bu tezde yukarıda isimlerini verdiğimiz yedi divan şairinin divanlarında yer alan ve sosyal, siyasi, iktisadi ve ahlaki konulardaki nasihat beyitleri, konularına göre tasnif edilmiş ve günümüz Türkçe’siyle verilmiştir. Tespit ettiğimiz örnekler içinde din ve tasavvuf, sabır, iyilik etmek, dünyaya fazla önem vermemek, güzel sözün önemi, dua etmenin fazileti gibi ahlaki ve sosyal konular yanında sultanlara devlet yönetimi ile ilgili nasihat beyitleri de bulunmaktadır. Özellikle Fuzûlî, Bâkî ve Leylâ Hanım’a ait olan bazı gazel, kaside ve mukattalar da tamamen nasihate hasredilmiştir.

Bu tezden çıkan sonuç şudur: Yedi yüz yıl boyunca Türk edebiyatını yüksek mevkilere çıkaran divan şairleri sadece aşk ve şarap gibi konularda şiirler yazmamışlar, sosyal konulara değinerek ahlaklı bireylerden oluşan huzurlu bir toplum için gerekli olan yetkinliği öğütleyen şiirler de kaleme almışlardır.

Anahtar Kelimeler: Nasihat, pendname, divan şairi, divan edebiyatı, gazel, kaside, beyit, halk edebiyatı, tasavvuf, din, aşk, sabır, dünya.

(6)
(7)

ABSTRACT

The real subject of this theses titled “Nasihat” (advise) in Turkish Literature is couplets bearing the meaning of advise in the divans of Necâtî, Fûzûlî, Bâkî, Hayâlî, Nef’î, Nedîm and Leylâ Hanım who lived between 14th and 15th centuries and are the most known poets in divan literature. Main subject of thesis is advise samples of divans of above-mentioned poets. Before coming to the point, it’s briefly explained with examples how advise was developed in the Turkish Literature.

Advise is counsels that directs people to the something good and true. Advise was attached great importonce from the beginning of Turkish literature, in order to form a virtuous society and grow people morally competent, and works in this direction were formed. Advise continued from Orhun tablets till today which was one of the first written sources of Turkish literature.

It’s possible to see all types of advises in the first Turkish-Islam works. Required importance has been attached to advics in Turkish folk literature. There are social and moral advise samples in poems of Turkish popular poet-singers as well as tekke poets. Two separate works were published under the name of nasihatname and pendname in the Turkish literature especially due to influence of the Pendname work of Iranian poet Feriduddin Attar. Besides all these, our classical poets also wrote advising couplets in their divans.

In this thesis, advise couplets of above-metioned seven poets on social, political, economical and moral subjects have been classified and provided in today’s Turkish. There are advise couplets among samples we determined on some moral and social subjects such religion and mysticism, patience, bestowing a favour, not attaching to much importance to the world, significance of sympathic words, virtue of praying as well as some advises to Sultans related to state government. Especially some lyrics, odes and mukattas of Fuzûlî, Bâkî and Leylâ Hanım were completely devoted to advise.

Results from this thesis are as following: divan poets who brought Turkish literature to the top levels during seven hundred years did not only compose poetries in love and wine subjects, but also wrote poetries advising competence required for a peaceful society consisting of morally justified individuals by touching on social issues.

Key Words: Advise, pendname (book of advices), divan poet, divan literature, lyric, ode, couplet, folk literature, mysticism, religion, love, patience, world.

(8)
(9)

ÖN SÖZ

Türk edebiyatı içerisinde uzun soluklu bir edebiyat dönemi olan ve çeşitli isimlendirmeler yanında daha çok divan edebiyatı veya klasik Türk edebiyatı adı ile anılan eski Türk edebiyatı dönemi her bakımdan verimli ve parlak bir edebî dönemdir.

“Türk Edebiyatında Nasihat” adını taşıyan bu çalışma, genel bir anlam ifade eden bir başlık altında olsa da esas itibariyle eski Türk edebiyatı sahasında meşhur olmuş yedi divan şairinin divanlarındaki nasihat ile ilgili beyitleri ve manzumeleri kapsamaktadır. İnceleme konusu yaptığımız divanların şairleri; Necâtî, Fuzûlî, Hayâlî, Bâkî, Nef’î, Nedîm ve Leylâ Hanım’dır. Dolayısıyla bu çalışmanın ana konusu, eski Türk edebiyatı içerisinde önemli bir yere sahip olan ve “nasihatname” adını taşıyan müstakil eserler değildir. Araştırmamızın temel noktası, adı geçen şairlerin divanlarındaki nasihat anlamı taşıyan beyit ve manzumeleri tespit edip günümüz Türkçesine çevirmekten ibarettir. Tabii ki bunu yaparken Türk edebiyatında nasihatın ne şekilde geliştiği de kronolojik olarak kısaca ele alınmıştır.

Yapmış olduğumuz bu incelemenin giriş bölümünde nasihatin anlamını ve İslam’da nasihatin ne boyutta olduğunu kısaca izah ettik. “Türk Edebiyatında Nasihat” adını taşıyan birinci bölümde, Türk edebiyatının ilk yazılı kaynakları olan Orhun Kitabeleri ve daha sonraki dönemlere ait olan ilk İslami eserlerde nasihatin ne şekilde bulunduğunu örneklerle belirtmeye çalıştık. Halk edebiyatında nasihat konusunu işlerken bilinen sınıflandırmalara uygun olarak anonim halk edebiyatı, âşık edebiyatı ve tasavvufi halk edebiyatında nasihatın ne şekilde yer aldığını örneklendirerek kısaca izah ettik. Birinci bölümün sonunda, divan edebiyatı devrinde “nasihatname” adıyla maruf olan eserler hakkında kısaca malumat verdik. İkinci bölümde ise divanlarını araştırma konusu yaptığımız yedi şairin kısa hayat hikâyeleri ve eserleri hakkında bilgiler verdik.

Bu incelemenin temelini oluşturan “Divanlardan Nasihat Örnekleri”ni ise üçüncü bölümde ele aldık. Necâtî, Fuzûlî, Hayâlî, Bâkî, Nef’î, Nedîm ve Leylâ Hanım’ın divanlarını taramak suretiyle elde ettiğimiz nasihat beyitlerini konularına göre sınıflandırarak belirttik. Bu şekilde sınıflandırmaya tabi tuttuğumuz nasihat beyitlerini günümüz Türkçesine çevirerek verdik. Böylece, edilen nasihatin daha kolay anlaşılamasını sağlamaya çalıştık.

Son olarak, adı geçen şairlerin divanlarının içinde yer almış ve tamamen nasihate hasredilmiş olan veya böyle bir izlenim veren manzumeleri “Nasihat Eden Müstakil

(10)

Manzumeler” başlığı altında verdik. Burada Fuzûlî, Bâkî ve Leylâ Hanım’a ait olan gazel, kaside ve mukattaları günümüz Türkçesi ile verdik. Böylece, divan şairlerinin sadece aşk ve şarap şiirleri yazmadıklarını, toplumla ilgili olan konulara da temas ettiklerini dolaylı olarak vermeye çalıştık.

Bu çalışmanın temel amaçlarından biri de, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, divan şairlerinin hayatın içinde olduğunu ve insanları iyiye, doğruya yönlendirmek için divanlarında yer yer nasihat ettiklerini gözler önüne sermektir. Verdiğimiz nasihat örnekleri ile bunu belirtmeye gayret ettik.

Görüldüğü üzere, incelememizde divan edebiyatı sahasında her yüzyıldan en az bir şairin divanını esas aldık. Araştırma konusu ettiğimiz divanlar, Türk edebiyatında adı en çok duyulan şairlere aittir.

Bu araştırmada yer alan beyitler, yararlanmış olduğumuz divan çevirilerinin imlası ile yazılmıştır. Yani, uzun sesler ve ayın harfleri belirtilmiştir. Ayrıca şair isimleri ve kitap isimlerinde de aynı durum geçerlidir. Bunların dışında yer alan imla, TDK’nin 2005 yılında yayınladığı “Yazım Kılavuzu”na uygundur.

Beyitlerin sağ alt köşesinde yer alan isim, harf ve numaralar sırasıyla şair ismi, nazım şekli (Nazım şekillerinin kısaltmaları “Kısaltmalar” başlığı altında verilmiştir.), beytin kaynak olarak kullanılan divan çevirisindeki sayfa numarası, şiir numarası ve beyit numarasıdır. Bâkî’nin musammatlarındaki nazım şekillerinde bulunan bent numaraları ise Roma rakamları ile verilmiştir.

Araştırma konusu yaptığımız divanların künyeleri “Faydalanılan Eserler” bölümünde belirtilmiştir.

Bu çalışmada bana yardımcı olan herkese ve özellikle hocam Doç. Dr. Ahmet Yılmaz’a teşekkürlerimi sunarım.

Mustafa DURDU Konya 2008

(11)

KISALTMALAR

age. Adı geçen eser agm. Adı geçen makale bk. Bakınız

C Cilt

çev. Çeviren, çevirenler DİB Diyanet İşleri Başkanlığı Doç. Doçent Dr. Doktor G Gazel hzl. Hazırlayan, hazırlayanlar Hz. Hazreti K Kaside M Musammat Mu. Mukatta N Naat Prof. Profesör R Rubai s. Sayfa TDK Türk Dil Kurumu TDV Türkiye Diyanet Vakfı Tb. Terkib-i bend

Th. Tahmis

TÜRDAV Türkiye Kalkınma ve Dayanışma Vakfı vb. Ve benzeri

vd. Ve diğerleri Yay. Yayınları

(12)
(13)

GİRİŞ:

1. Nasihatin Anlamı:

Nasihat kelimesi Arapça bir kelime olup sözlüklerde “öğüt, nush, pend, mev’ize”1 ; “ibret verici ders, tavsiye, ihtar”2; “doğru yola, iyiye, güzele sevk etmek için yapılan konuşma, akıl öğretme, yol gösterme, âşık edebiyatında öğretici öğüt verici şiir türü”3 gibi anlamlara gelir. Ayrıca nasihat kelimesi; kötülük ve bozukluktan uzak bulunmak, iyi niyet sahibi olmak ve başkasının iyiliğini istemek anlamlarındaki “nush” kökünden türemiştir.4 Nasihat etmek kavramı ise “doğruluk ve iyilik telkin etmek, öğüt vermek”5 anlamındadır.

2. İslam’da Nasihat:

Nasihat başkasının faydasına veya zararına olan hususlarda bir kimsenin onu aydınlatması ve bu yönde gösterdiği gayrettir. Nasihatte iyiliği teşvik ve kötülükten sakındırmak amacı da vardır. Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde nasihat kelimesi ve türevleri birçok yerde geçer. Kur’an’daki bir ayette şöyle buyurulur: “Allah ve Resulü için (insanlara) öğüt verdikleri takdirde zayıflara, hastalara ve (savaşta) harcayacak bir şey bulamayanlara günah yoktur. Zira iyilik edenlerin aleyhine bir yol (sorumluluk) yoktur. Allah çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.”6 Bu ayette nasihatin Müslümanlar için bir görev olduğu görülür. Kur’an’da geçen bazı ayetlerde de peygamberlerin kavimlerine Allah’ın mesajını ilettikten sonra kendilerinin bir tebliğci ve nasihatçi olduklarını söylemeleri bildirilmiştir. Kur’an’da Hz. Nuh Peygamber kavmine şöyle seslenir: “Size Rabbimin vahyettiklerini duyuruyorum, size öğüt veriyorum ve ben sizin bilmediklerinizi Allah’tan (gelen vahiy ile) biliyorum.”7 Hz. Hûd da kavmine kendisinin bir nasihatçi olduğunu söyler: “Size Rabbimin vahyettiklerini duyuruyorum ve ben sizin için güvenilir bir nasihatçiyim.”8 Hz. Salih de kavmine tebliğci ve nasihatçi olduğunu söyler: “Salih o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: Ey Kavmim! Ant olsun ki ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim ve size öğüt verdim; fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz.”9

1 Şemseddin Sami, Kâmûs-ı Türkî, Çağrı Yay., İstanbul 1992, s, 1462; Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe

Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi Yay., Ankara 1995, s. 808.

2 Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lûgat (hzl.: Abdullah Yeğin, Abdülkadir Badıllı vd.), TÜRDAV

Yay., İstanbul 1978, C 2, s. 1188.

3 D. Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, Vadi Yay., Ankara 2001, s. 990. 4 Mustafa Çağrıcı, “Nasihat”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 2006, C 32, s. 408. 5 D. Mehmet Doğan, age., s. 990.

6 Tevbe, 9/91. 7 A’râf, 7/62. 8 A’râf, 7/68. 9 A’râf, 7/79.

(14)

Hz. Şuayb Peygamber de aynı şekilde hitap eder: “(Şuayb) onlardan yüz çevirdi ve (içinden) dedi ki: Ey Kavmim! Ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim. Artık kâfir bir kavme nasıl acırım!”10 Bir başka ayette de şöyle denir: “(Resulüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve o hidayete erenleri de çok iyi bilir.”11

Hz. Peygamber de nasihatin önemine vurgu yapar. Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz, “Din nasihattir.” demiş, çevresindekilerin “Kime?” diye sormaları üzerine “Allah’a, Allah’ın kitabına, Peygamber’ine ve Müslümanların reislerine ve bütün Müslümanlara.”12

demiştir. Cerîr b. Abdullah (r.a.) Resulullah (s.a.v.)’a: “Namaz kılmak, zekat vermek ve her Müslüman’a nasihat vermek üzere / samimi olmak üzere biat ettim.”13 demiştir. Başka bir hadis-i şerifte yine Abdullah b. Cerîr (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.v.)’e gelerek “Sana İslam üzere biat ediyorum.” dediği zaman Hz. Peygamber “Her Müslüman’a nasihat vermek üzere de / samimi olmak üzere de .” demeyi şart koşmuş o da bu şekilde biat etmiştir.14

İslam âlimlerine göre nasihat farz-ı kifayedir. Nasihatin de bazı usulleri vardır. Mesela nasihate teşekkür etmeyene öğüt vermek çorak araziye tohum saçmak gibidir. Nasihati kabule yanaşmayanlar genellikle kendilerini beğenmiş kimselerdir. Usulüne uygun nasihat, insanlar arasında sevgi, saygı ve kardeşliği geliştirir. Nasihatin asıl amacı muhatabın iyiliğini düşünmektir. Dinî konularda tekrar tekrar nasihatte bulunmak gerekir.15

Nasihat insanı güzele, iyiye sevk etmek olduğuna göre emri bi’l-ma’ruf nehyi ani’l-münker de bir nevi nasihattir. Kur’an’da iyiliği emredip kötülükten sakındırmak ile ilgili şöyle buyurulur: “Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.”16 Aynı surenin bir başka ayetinde de Allah (cc) şöyle buyurur: “Siz insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği

10 A’râf, 7/93. 11 Nahl, 16/125.

12 Muhyiddin-i Nevevî, Riyazü’s-Salihin (çev.: Kıvamüddin Burslan, Hasan Hüsnü Erdem), DİB Yay.,

Ankara 1976, C 1, s. 224.

13 Buhârî, İman, 52 (Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh, çev.: Abdullah Feyzi Kocaer, Hüner Yay.,

Konya 2003.).

14 Buhârî, İman, 53.

15 Mustafa Çağrıcı, agm., s. 408-409. 16 Âl-i İmrân, 3/104.

(15)

emreder, kötülükten men eder ve Allah’a inanırsınız...”17 Bu ve benzeri ayetler insanları iyi yola sevk etmenin, onlara nasihat etmenin gerekli olduğunu ortaya koymaktadır.

İmam Gazali’ye göre iyiliği emretmek ve kötülüğü nehyetmek, toplum içindeki herkese dünya ve ahrete yönelik türlü menfaatler sağlayan çalışmalardır. Bu tür çalışmalar sahiplerini Allah (cc) katında yüceltir.18

İmam Gazali, Kimya-yı Saadet isimli kitabında münkerden nehyetmenin iki kısım olduğunu söyler. Bunlardan birincisi vaaz ve nasihat yoluyla yapılanıdır. Fakat burada önemli olan nasihat eden kişinin önce kendisine nasihat etmesidir. Yani bir kötülüğü yasaklayan nâsihin kendisi o kötülüğü işlememelidir. Aksi hâlde nasihatinin bir faydası olmaz. Gazali bu konuyla alakalı olarak Hz. İsa aleyhisselama gelen vahiyde Allah’ın “Ey Meryem Oğlu! Önce kendine nasihat eyle. Eğer nasihat kabul edersen, ondan sonra başkasına nasihat eyle. Eğer nasihat kabul etmezsen, benden hayâ et, kimseye nasihat etmek cihetine gitme.” dediğini rivayet eder. Ama yine de insanları kötülükten men etmeye devam etmesi gerekir; zira bir farzı yerine getirmemek diğer farzı da askıya almayı gerektirmez. Nehy-i münkerin diğer kısmı ise zor ve kuvvet ile yapılanıdır.19

Sonuç olarak diyebiliriz ki, nasihat etmek İslam dininin toplumsal vecibelerinden ve toplumun birlik ve dirliğini sağlayan ahlaki davranışlardandır. Müslümanlar asırlar boyu nasihat etme görevini sözlü ve yazılı olarak yerine getirmeye çalışmışlardır. Bu noktada yukarıda da belirtildiği gibi, ayet ve hadisler en büyük yol gösterici olmuştur.

17 Âl-i İmrân, 3/110.

18 bk., İmam Gazâlî, Kalplerin Keşfi (çev.: Abdulhalık Duran), Yeni Şafak Yay., İstanbul 2005, s. 123. 19 bk., İmam Gazâlî, Kimyâ-yı Saâdet, (çev.: Ali Arslan), Yeni Şafak Yay., İstanbul 2004, C 1, s. 413-416.

(16)
(17)

BİRİNCİ BÖLÜM

(18)
(19)

Türk Edebiyatında Nasihat:

Türk edebiyatında nasihat konusu çeşitli tür ve şekillerde yer almıştır. İslam’dan önceki sözlü ve yazılı eserlerimizde nasihat şeklinde algılanabilecek ifadeler vardır. Bu konuda Göktürk Yazıtlarında Türk hükümdarının milletine hitap ettiği sözler başlı başına bir nasihat özelliği gösterir. İlk yazılı eserlerden günümüze kadar birçok edebiyat ürününde nasihat etme geleneği devam etmiştir. Türk edebiyatında nasihat konusu din ile birlikte ele alınmıştır. Çünkü yukarıda da belirtildiği gibi nasihat etmenin en büyük saiklerinden biri de dindir. Türklerin Müslüman olmasıyla birlikte İslam’ın emir ve yasaklarını halka ulaştıran derviş ve sufiler halka nasihat ederken ayet ve hadislerden yararlanmışlardır.

Esasen hadis ve ayetlerin bütününün insanlar için birer nasihat olduğu açıktır. Hadislerin bu özellikleri de dikkate alındığında edebiyattaki yankısını kırk hadis olarak görürüz. Bunun içindir ki kırk hadis (hadis-i erbain) tercümelerine Türk edebiyatında büyük önem verilmiştir. Arap edebiyatında mensur olarak başlayan kırk hadis toplama geleneği Türk edebiyatında manzum olarak devam etmiştir. Ali Şir Nevaî’den Fuzûlî ve Nabî’ye kadar bir çok şair, kırk hadis tercümeleri yapmıştır.20 Bunun yanında Türk edebiyatında gül-i sad-berk adıyla anılan yüz hadis tercümeleri de Hz. Peygamber’in öğütlerinin geniş halk kitlelerine yayılmasına vesile teşkil etmiştir. Bunu da İslam’da nasihatin Türk edebiyatı sahasında devam ettirilmesi olarak görebiliriz.

Biz burada Türk edebiyatında yer alan ve nasihat içeren sözleri yine Türk edebiyatının farklı kolları ve devirleri içinde ele alacağız. İlk yazılı Türk edebiyatı eserlerinden başlayarak halk edebiyatı ve divan edebiyatında nasihatin ne şekilde yer aldığını kısaca izah edeceğiz.

1. İLK YAZILI KAYNAKLARDA NASİHAT:

Türk edebiyatının ilk yazılı kaynaklarından olan ve Orhun Kitabeleri olarak da bilinen Göktürk Yazıtları’nda Türk hükümdarının milletine seslenişini, onlara bir nevi nasihat edişini görmekteyiz. Miladi sekizinci asra ait olan bu kitabelerden Kül Tigin Kitabesi’nde büyük Türk hükümdarı Kül Tigin, Türk milletine şöyle nasihat eder: “...O yerlere doğru varır isen Ey Türk milleti, öleceksin! Eğer Ötüken yerinde oturup kervan, kafile gönderir isen hiç mihnetin olmaz. Ötüken ormanında oturur isen ebediyen ülkeyi tutmuş olacaksın. Türk milleti, sen tok olacaksın; açsan tokluk nedir bilmezsin, bir de

20 bk., Nurgül Sucu, “Eski Türk Edebiyatında Tercüme Geleneği”, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Konya

(20)

doyar isen açlık nedir bilmezsin. Ondan dolayı belini doğrultmuş olan hakanın sözünü almadın. Yerden yere vardın. Hep oralarda harap ve bitkin oldun...”21 Yine bir başka yerde Kül Tigin Türk ulusuna şöyle nasihat eder: “”...Türk, Oğuz beyleri, kavmi; işitin, yukarıda Tanrı basmasa, aşağıda yer delinmese Türk milleti ülkeni, töreni kim bozar? Ey Türk kavmi, kendine dön!..”22

Kaşgarlı Mahmut’un on birinci asırda yazdığı Divânü Lügâti’t-Türk adlı ansiklopedik sözlüğünde yer alan bir şiirde ev sahibine konuk ağırlama konusunda nasihat edilir: “... Hısımlara ve konu komşuya iyilik et, sana hediye verirlerse güzel ve uğurlu mallar hazırlayarak sen de karşılık ver.”23

İlk Türk İslam eserlerinden olan ve siyasetname olarak kabul edilen Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig adlı eserinde de şair bol bol nasihat eder.

İslamiyet’ten sonraki Türk edebiyatının elde bulunan ilk eseri olan Kutadgu Bilig, Karahanlılar devrinde Balasagunlu Yusuf tarafından Balasagun’da yazılmaya başlanmış ve Kaşgar’da 1069-1070 yılları arasında tamamlanmıştır. Eser Karahanlı hükümdarı Tavgaç Kara Buğra Han’a ithaf edilmiş ve ona bizzat şair tarafından okunmuştur. Bu eser dolayısıyla “Has Haciplik” unvanını alan şair Yusuf Has Hacip olarak anılmaya başlanmıştır. Kutadgu Bilig isminden de anlaşılacağı gibi “insana her iki dünyada, tam anlamıyla, kutlu olmak için lazım olan yolu göstermek” maksadı ile yazılmış bir eserdir. Birbiri ile çok sıkı bağlı olan fert, cemiyet ve devlet hayatının ideal bir şekilde tanzimi için lazım olan Zihnîyet, bilgi ve faziletlerin ne olduğu ve bunların ne şekilde elde edileceği ve nasıl kullanılacağı üzerinde duran şair, bununla kendi devrinde gündelik hayatın üstüne yükselenlerin düşüncelerine tercüman olmuştur.24

Yusuf Has Hacip eserini bir nevi nasihat etmek amacıyla yazdığını şöyle ifade eder (günümüz Türkçe’si ile): “Kitap adını Kutadgu Bilig koydum. Okuyana kutlu olsun ve ona yol göstersin. Sözümü söyledim ve eserimi yazdım. Elini uzatan iki dünyayı kut ile tutarsa, o kutlu olmuş olur. Bu sözüm doğrudur, inan!”25

Kutadgu Bilig, yazıldığı dönemin insanına ve onları yöneten devlet adamlarına doğru yolu göstermek, yöneticilikle ilgili bilgi vermek amacı ile yazılan ve eser içerisindeki

21 Hüseyin Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları, TDK Yay., Ankara 1994, s. 26. 22 Hüseyin Namık Orkun, age., s. 40.

23 Reşat Genç, Kaşgarlı Mahmud’a Göre XI. Yüzyılda Türk Dünyası, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü

Yay., Ankara 1997, s. 121.

24 bk., Reşit Rahmeti Arat, Kutadgu Bilig I Metin, TDK Yay., Ankara 1991, s. XXII-XXV. 25 Reşit Rahmeti Arat, age., s. XXVIII.

(21)

birçok görüşün günümüzde de geçerli olduğu bir öğüt kitabıdır.26 Dünya hayatının oyundan ibaret olduğunu söyleyen Yusuf Has Hacip şöyle nasihat eder:

“Bu dünya işi kör oyun ol oyun Oyunka katılma nerek bu oyun

İdi’n yarlığı kıl özin kullukı Kalı kılmasa sen anuk tut boyun”

(Bu dünya işi oyundur, oyun. Oyuna katılma nene gerek, bu oyun. Tanrı’nın yarlığına uy, kendi kulluğunu bil. Eğer böyle yapmazsan boynunun gitmesine hazırlan.)27

Bey ile halkın iyi olma noktasında birbirinden farklı olduğunu söyleyen şair şöyle devam eder öğütlerine:

“Özüng edgü kolma beging edgü kol Begi edgü bolsa budun asgı ol

Kara edgü bolsa bir özke bolur Begi edgü bolsa budun kün körür”28

(Kendi iyiliğini isteme, beyin iyiliğini iste. Beyin iyi oluşu halkın faydasınadır. Kara halk iyi olursa bunun faydası yalnız kendisinedir. Beyi iyi olursa millet gün görür.)

Türk İslam edebiyatının ilk eserlerinden biri de vaaz ve nasihat alanında neşredilen ve fertlerin terbiyesi için tanzim edilmiş esasları olduğu gibi Türkçe ve manzum olarak tekrarlayan, ayet ve hadislerle konuları örneklendiren Yüknekli Edip Ahmet’in Atabetü’l-Hakâyık adlı eseridir.29 Edip Ahmet dilin muhafazası hakkında nasihat ettiği bir dörtlüğünde şöyle der:

“Eşitgil biliglig negü tip ayur Edebler başı til küdezmek tiyür

26 bk., H. İbrahim Şener, Alim Yıldız; Türk İslam Edebiyatı, Rağbet Yay., İstanbul 2003, s. 44. 27 Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, MEB Yay., İstanbul 1997, C 1, s. 233. 28 Reşit Rahmeti Arat, age., s. 331.

29 bk., R. Rahmeti Arat; Edib Ahmed Bin Mahmud Yükneki, Atabetü’l-Hakayık; TDK Yay., Ankara 1992, s.

(22)

Tiling bekte tutgıl tişing sınmasun Kalı çıksa bektin tişingni sıyur.”30

(Bilgili insan ne söyler işit;

Edeplerin başı dili gözetmektir, diyor. Dilini muhafazada tut ki dişini kırmasın; Eğer muhafazasından çıkarsa dişini kırar.)

Görüldüğü üzere İslam’dan önceki Türk kültür ve edebiyatında olduğu kadar ilk İslami Türk edebiyatı numunelerinde de insanları iyiye ve kendilerine fayda verecek olan güzel şeylere yönlendiren eserler meydana getirilmiştir. Nasihat kültürü şifahi ve kitabi olarak Türklerin ilk zamanlarından beri devam eden bir ananedir.

2. HALK EDEBİYATINDA NASİHAT:

Türklerin ilk yazılı kaynaklarından itibaren var olan, sözlü ve yazılı olarak bu günlere kadar intikal eden edebiyatımızın ana kolu halk edebiyatıdır. Halk edebiyatı içerisinde yer alan sözlü kültür ürünleri ve yazılı eserler içerisinde öğretici mahiyette olan ve okuyanlara öğütler veren birçok eser vardır.

2. 1. Anonim Halk Edebiyatında Nasihat:

Anonim halk edebiyatı denince hemen aklımıza atasözleri gelir. Atasözlerinin esas gayesi de insanlara öğüt vermektir.

Atasözleri, atalardan gelen ve onların asırlar içindeki tecrübe ve müşahedelerine dayalı düşüncelerini öğüt ve hüküm şeklinde nakleden anonim mahiyette kısa ve özlü sözlerdir. Atasözleri zamanla çok defa gerçek anlamları yerine mecazlı bir mana kazanarak sözlü gelenekte nesilden nesle aktarılarak halka mal olmuş sözlerdir. Bu sözlere Arapça’da “mesel”, Farsçada “pend” denir. Eskiye doğru gidildiğinde daha çok atalar sözü tabiri kullanılır. Bir kısım atasözlerinin söyleniş hikâyeleri olmakla birlikte bunların çoğu zamanla unutulmuştur. Atasözleri çok defa ölçülü ve kafiyeli olur. Böylece akılda daha fazla tutulurlar.31

30 Reşit Rahmeti Arat; Edib Ahmed Bin Mahmud Yükneki, Atabetü’l-Hakayık; s. 50-51. 31 bk., Aydın Oy, “Atasözü”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1991, C 4, s. 44-45.

(23)

Atasözleri eskiden sav, mesel, darb-ı mesel (çokluğu durub-ı emsal), tabir diye adlandırılırdı. Atasözleri birçok manzum ve mensur eserde kullanılmıştır. Yazılı olarak elimize ulaşan atasözlerimizden biri Göktürk Yazıtları’ndaki “Ağaç yaş iken eğilir.” anlamında kullanılan atasözümüzdür. Kaşgarlı Mahmut’un Divânü Lügâti’t-Türk adlı eserinde de üç yüze yakın atasözü yer alır. İlk dönem Türk İslam eserlerinde atasözüne yer veren beyitler ve manzumeler bulunur. Divan edebiyatında ise beyitlerinde en çok atasözüne yer veren şairlerden biri de Necâtî’dir. Geçmişten günümüze atasözleri ve deyimleri ihtiva eden bir çok derleme eser vardır. 32

Atasözleri başlı başına birer nasihat örneğidir. İnsanlara öğüt olması için söylenmişlerdir. Atasözlerimizin ilk söylenişi muhtemelen vezinli ve kafiyelidir. Bunların ekserisi beyit hâlindedir:

“Ne yavuz ol asıl, “Deli kız evde kalmaz, Ne yavaş ol basıl.” Delik taş yerde kalmaz.”

“Kız anadan öğrenir sofra düzmeyi, “Değirmen iki taştan, Er atadan öğrenir sıra gezmeyi.” Muhabbet iki baştan.”33

Atasözlerinin her biri birer hikmet taşıyan, kalıp hâline gelmiş ve ilk defa kim tarafından söylendiği bilinmeyen hüküm ifade eden kalıp ifadelerdir. Genellikle öğüt verirler. Tek mısradan oluşanları yani nesir hâlinde olanları çoğunluktadır: “Öfke ile kalkan ziyan ile oturur. Bu günün işini yarına bırakma. Bir kere sürçen atın başı kesilmez. Ağrımayan baş yastığı istemez. Baş gövdeyi götürür. Ayağını yorganına göre uzat.”34 gibi.

Gerek manzum olsun gerek mensur olsun atasözlerimiz bizlere ecdattan yadigâr kalan ve bizlere çeşitli konularda öğütler veren altın değerinde sözlerdir.

Anonim halk edebiyatı eserleri arasında mühim bir yer teşkil eden masallar da eğlendirmenin yanı sıra çok zaman nasihat vermek amacı da taşır. Çoğu masalın sonunda çıkarılacak dersler olur. Mesela Keloğlan masallarında bütün olumsuzluklara rağmen çalışmanın ve gerçekten niyet etmenin neticesinde hedefe ulaşılır. Bu da çocuklara verilecek en güzel temsil ve nasihatlerdendir.

32 bk., Süreyya Beyzadeoğlu, “Nazım ve Nesir Örnekli Osmanlı Dönemi Atasözleri ve Deyimleri”, Tükler,

Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, C 11, s. 622-623.

33 Dehri Dilçin, Edebiyatımızda Atasözleri, TDK Yay., Ankara 2000, s. XIX-XX.

34 bk., Ahmet Yılmaz, “Müstakim-zâde ve “Durûb-ı Emsâl”inin Türk Edebiyatındaki Yeri ve Önemi”,

(24)

Menkıbe ve efsanelerde de nasihat motiflerine tesadüf edilir. Mesela Satuk Buğra Han menkıbesinde yer alan ve Satuk Buğra Han’ın Müslüman olmasında etkili olan şey, bir av sırasında Han’ın kovaladığı tavşanın bir ihtiyara dönüşmesi ve Han’a telkin ettiği dinî nasihatlerdir.35 Yine aynı şekilde Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’ye Şeyh Edebalı’nın nasihat etmesini anlatan menkıbe36 de bunlara örnektir.

Anonim eserler olan destanlardan Oğuz Kağan destanında Uluğ Türük adında ak sakallı, kır saçlı, uzun tecrübeli bir ihtiyar vardır. Bu ihtiyar Oğuz’un nazırıdır. Uluğ Türük rüyasında gördüğü altın yay ve üç gümüş oku yorumlarken Oğuz Kağan’a da nasihat eder. Oğuz da bu öğütlere uygun olarak hareket eder.37

Anonim halk edebiyatın hemen her sahasında rastlayabileceğimiz öğüt tarzı sözler yüzyıllarca milletimize ışık olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Gerçekte bazı anonim eserlerin söyleniş amacı bile nasihat vermektir.

2. 2. Âşık Edebiyatında Nasihat:

Âşık, kendisinin veya başkalarının şiirlerini saz eşliğinde çalıp söyleyen ve halk hikâyeleri anlatan saz şairidir. Âşık kelimesi bu anlamıyla edebiyatımızda on beşinci asırdan itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Ancak âşık hayat tarzı İslâm’dan önceki dönemlere dayanır. Âşık kelimesi daha öncelerde tekke şairleri tarafından kullanılan bir isimdi. Zamanla tasavvuftan etkilenen saz şairleri bu adı benimsediler. Özellikle on yedinci asırdan itibaren din dışı şiirlerini saz eşliğinde söyleyen ozanlara âşık denmeye başlandı. Efsaneye göre ruhunda şairlik olan âşıklar, rüyasına giren pirlerin verdiği badeyi içerler. Böylece badeli âşık olan bu kişiler pirlerin rüyada kendilerine verdiği sırlar sayesinde de dinî ve tasavvufi sırlara da sahip olurlardı. Âşıkların bir kısmı şehirlerde yaşarlardı. Bunlar kahvehanelerde çalıp söylerler hatta saraylara dahi davet edilirlerdi. Bu kısım âşıklar zamanla divan edebiyatının etkisinde kalmışlardır. Köylerde veya göçebe topluluklarda yaşayan âşıklar ise divan edebiyatından etkilenmemişlerdir.38

Aslında bu diyar diyar dolaşarak şiirler söyleyen saz şairleri Anadolu ve Balkanlar Türkiye’sinde eski Türk ozan, baksı ve oyunlarının bir devamıdır. Eski Türk ozanlarının kopuzlarla şiir söyleyip bu şiirlerin müziği ile raks etmeleri hadisesi pek tabii olarak Oğuzlarla Balkanlar ve Anadolu’ya da getirilmiştir. Bunlar âşık tarzı denilen ve bir nevi

35 bk., Şükrü Elçin, Halk Edebiyatına Giriş, Akçağ Yay., Ankara 1993, s. 330-331. 36 bk., Şükrü Elçin, age., s. 333-335.

37 bk., Saim Sakaoğlu, Ali Duymaz; İslamiyet Öncesi Türk Destanları, Ötüken Yay., İstanbul 2003, s.

224-225.

(25)

halk klasizmi diyebileceğimiz bir söyleyiş tarzıyla şiirler söylüyor ve zamanla ozan yerine âşık unvanını almış bulunuyorlardı. Saz şairleri tekke şairlerinin yalnız âşık unvanını benimsemediler onların tasavvufa dair kullandıkları terimleri de hayli yumuşatarak kendi şiirlerine aldılar. Şiirlerini böyle bir kültürle de söylediler. Yukarıda da belirttiğimiz gibi şehirlerde yaşayan âşıklar da divan şiirinin tesirinde şiirler yazdılar.39

Saz şairleri de şiirlerinde divan şairleri veya tekke şairlerinde olduğu gibi halka öğüt vermeyi de ihmal etmediler. Söyledikleri koşmalarda bazen aşklarını anlattılar bazen de nasihat ettiler. Hatta nasihat destanı adıyla öğüt içeren şiirler yazdılar. On sekizinci yüzyılın sonlarında yaşamış olan Âşık Dertli bir koşmasında şöyle nasihat eder:

“Bin pend ü nasihat eyledim sana Gönül düşme dedim bivefalara Sen gûş u hûşunu vermedin bana Uğrattın başını bin belalara

Vaktin dilberinde namus âr olmaz İkrarında sabit berkarar olmaz Aldatırlar seni, sana yâr olmaz Gönül ne inandın dilrubalara ...

Münafık sözüne gel gitme beğim Hatır-ı mahzunum incitme beğim Dertmend Dertli’ye cevr etme beğim Zira dayanamaz bu cefalara”40

Şiirlerinde nasihate en çok yer veren âşıklardan biri de Seyrânî’dir. Âşık Seyrânî bir koşmasında şöyle nasihat eder:

“Dost kapusu kilididir doğruluk Dosta inayeti elden bırakma Doğru olmayanın sonu uğruluk

39 bk., Nihat Sami Banarlı, age., C 1, s. 627.

(26)

Olur feraseti elden bırakma

Top kurarlar kal’adaki bedene Atarlar gülleyi gelip gidene Kâmil isen sana kemlik edene Eyle mürüvveti elden bırakma ...”41

Bir başka koşmasında Âşık Seyrânî kendisine hitaben şöyle nasihat eder: ...

Daralup kendini sıkma Seyrânî Rıza-yı bariden çıkma Seyrânî Gönül Beytullah’dır yıkma Seyrânî Elden gelir ise imaret eyle42

On yedinci asrın ünlü saz şairlerinden Gevherî de bir şiirinde nasihat olabilecek şu mısraları söyler:

“... Der Gevherî murad olan söz ana Tevekkül it yönün Huda’dan yana Vefa gelmez andan akıbet sana Seni sevmeyenden ırağ ol sen de”43

Gevherî bir şiirinde sevgilisine şöyle öğüt verir: “...

Gevherî der güzel görüp açılma Sakın düşmanlara bir söz kaçırma İl yanında sakın göğsün geçirme İlleri kendine güldürme sakın”44

41 Hasan Avni Yüksel, Âşık Seyrani, KTB Yay., Ankara 1987, s. 33. 42 Hasan Avni Yüksel, age., s. 48.

43 Şükrü Elçin, Gevheri, KTB Yay., Ankara 1987, s. 28. 44 Şükrü Elçin, Gevheri., s. 68.

(27)

Ercişli Emrah da bir şiirinde Allah’ı zikretmenin önemi ile ilgili olarak şöyle der. “...

Her nere gidersen çağır Allah’ı Hiç darda galmazsın vallah billahi ...” 45

Bayburtlu Zihnî de şiirlerinde çeşitli konularda nasihat eden saz şairlerindendir. Âşık, bir koşmasında şöyle seslenir:

“Yürü gönül azmet bir gülistana O gülzarın gülizarı geçmeden Yetir feryadını çemenistana Andelibin nevbaharı geçmeden

Gezme bu âlemde sakın hüveyda Terk eyle ağyarı yâr eyle peyda Metaın arz eyle ehline her ca Bu bâzârın haridarı geçmeden

Esb-i nazın tutup elde yidegör Ehl-i hakla rahı Hakk’a gidegör Zihnî maksudunu elde idegör At alanlar Üsküdar’ı geçmeden”46

On yedinci asır saz şairlerinden Âşık Ömer de bazı şiirlerinde nasihat anlamı taşıyan mısralara yer vermiştir. Onların birisinde şöyle nasihat eder:

“...

Mevla’nın verdiğine kanaat gerek Gönül çok isterken az elden gitti ...”47

45 Saim Sakaoğlu, Ercişli Emrah, KTB Yay., Ankara 1987, s. 101. 46 Saim Sakaoğlu, Bayburtlu Zihni, KTB Yay., Ankara 1988, s. 93. 47 Şükrü Elçin, Âşık Ömer, KTB Yay., Ankara 1987, s. 21.

(28)

Görüldüğü üzere Âşık edebiyatı sahasında âşıklar koşmalarında yer yer nasihat eden mısralara yer vermişlerdir. Bunun yanında bir de sadece belli konularda nasihat etmek için söylenen uzun şiirler vardır ki bunlar daha çok destan nazım şekliyle söylendikleri için nasihat destanı adı ile anılırlar. Birçok âşığın nasihat destanı vardır. Bunlardan birisi de on dokuzuncu asır âşıklarından Gedayî’dir. Gedayî, Nasihat Destanı’nın ilk kıtasında dünyanın yalan olduğuna dair şöyle seslenir:

“Gafil olma seni aldatır mutlak Meyledersen zevk ü şevk-i dünyaya Akil isen can gözünü aç da bak Hikmet ü kudret ü sun’-ı Mevlâ’ya”48

On dokuzuncu asır âşıklarından Mir’âtî de söylediği nasihat destanında şöyle öğüt verir:

“...

Ey oğul pendimi dinle kulak ver Kulağa giren söz tâ cana siner İl atına binen pek çabuk iner Tiz eskir iğreti kaftan demişler

İstersen yuvanı daima şenlik Dilersen hanende dirlik düzenlik Varlıkta darlık yok yoklukta dirlik Gece gündüz çalış kazan demişler ...”49

Âşıklar şiirlerinde sadece aşk ve tabiattan bahsetmemişlerdir. Yukarıdaki dörtlüklerde de görüldüğü gibi insanlara dinî, tasavvufi ve yahut gündelik hayatla ilgili nasihat veren koşmalar, destanlar söyleyen âşıklarımız böylece topluma yol gösterme vazifesini de ifa etmişlerdir.

48 Dehri Dilçin, age., s. 41. 49 Dehri Dilçin, age., s. 27.

(29)

2. 3. Tasavvufi Halk Edebiyatında Nasihat:

Tasavvufi halk edebiyatı denince aklımıza hiç kuşkusuz Ahmet Yesevî ve Yunus Emre gelir. İslamiyet’ten önceki dönemlerde sonradan halk edebiyatı olarak adlandırılan ve bütün Türk halkının anlayacağı tarzda söylenen ve çoğu tabiat tasviri ve yahut sagu şeklinde dörtlüklerden oluşan edebi eserler, İslam ile birlikte öğretici bir hâl almaya başladı. Özellikle Horasan bölgesinden bütün Türkistan’a yayılan tasavvuf cereyanı ile birlikte Buhara, Semerkant, Fergana gibi bölgelerde tekkeler açılmaya başlandı. Böylece insanlara yardım eden onlara dinî içerikli tasavvufi öğütler içeren şiirler söyleyen dervişler, halkın gönlünde büyük yer etti. Sonuçta İslam’dan önceki zamanlarda kendilerine ozan adı verilen ve kendilerine dinî bir özelik atfedilen, ayrıca kopuz eşliğinde şiirler söyleyerek halkın üzerinde büyük etkisi olan şairlerin yerini “ata veya bab (baba)” adı verilen dervişler aldı: Arslan Bab, Baba Maçin, Hakim Süleyman Ata gibi. Bunlar söyledikleri manzumelerde dini tasavvufi öğütler veriyorlardı. Doğu Türklerinde hikmet, Batı Türklerinde ise ilahi olarak bilinen bu çeşit manzumeler özellikle bozkır halkı tarafından büyük rağbet görüyordu.

On ikinci asırda yaşamış olan Ahmet Yesevî, bugün Çin işgali altında bulunan Doğu Türkistan’ın Sayram kasabasında doğmuştur. Çocuk yaşta bilinemeyen bir sebeple Yesi’ye yerleşmiştir. Yusuf Hemedanî’ye intisap ederek tasavvuf yolunda ilerleyen Ahmet Yesevî söylediği hikmetlerle asırlar boyu Türk sufilerini etkilemiştir.50

Sanat endişesine hiç bağlı kalmayarak şiiri sırf dinî tasavvufi bir propaganda vasıtası olarak gören Hoca Ahmet Yesevî’nin eseri olarak kabul edilen Divân-ı Hikmet’in yaklaşık sekiz asır boyunca etkisini artırarak devam ettirmesinin en büyük amili tasavvufi havanın Türkistan’da eksilmeden devam etmesidir. Diğer bir etken de Kutadgu Bilig ile başlayan ve zamanla tamamen İran etkisine giren yüksek zümre edebiyatının sadece saray ve medrese mensuplarınca okunmasına karşı hikmet tarzında yazılan şiirlerin halkın anlayacağı tarzda işlenmesi ve bu şiirlerde vezin olarak milli vezin olan hece ölçüsünün kullanılmasıdır.51

İnsanlara dini tasavvufi telkinlerde bulunan, nasihat verme amacını taşıyan tekke şiirlerinin ilki olan Divân-ı Hikmet’teki bir şiirinde Ahmet Yesevî şöyle nasihat eder:

“...

Kayda körseng köngli sınuk merhem bolgıl

50 bk., M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Akçağ Yay., Ankara 2007, s. 46-62. 51 bk., M. Fuad Köprülü, age., s. 169-180.

(30)

Andag mazlum yolda kalsa hem-dem bolgıl Rûz-ı mahşer dergâhıga mahrem bolgıl Mâ vü menlik halayıkdın kiçtim muna

(Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol sen; Öyle mazlum yolda kalsa, hemdem ol sen; Meşher günü dergâhına mahrem ol sen; Ben sen diyen kimselerden geçtim işte.)

Ümmet bolsang gariblerge tâbi bolgıl Âyet hadis her kim aytsa sâmi bolgıl Rızk u rûzî her kim birse kâni bolgıl Kâni bolup şevk şarâbın içtim muna

(Ümmet olsan, gariplere tâbi ol sen; Ayet, hadis her kim dese sâmi ol sen; Rızık, nasip her ne verse kâni ol sen; Kâni olup şevk şarabını içtim işte.)

...

Âkil isen gariblerni könglin avla Mustafa dik ilni kizip yetim kavla Dünya-perest nâ-cinslerdin boyun tavla Boyun tavlap derya bolup taştım muna

(Akıllı isen gariplerin gönlünü avla; Mustafa gibi ülkeyi gezip yetim ara; Dünyaya tapan soysuzlardan yüz çevir; Yüz çevirip deniz olup taştım işte.)52

Tasavvufi halk edebiyatının Ahmet Yesevî’den sonraki en büyük temsilcisi Yunus Emre’dir. Anadolu’da tasavvufi edebiyatın ilk temsilcisi olan Yunus, Mevlâna’nın Fars dili

(31)

ve Fars üslubu ile işlediği tasavvuf düşüncesini on üçüncü asırdaki göçebe Türkmenlerin ve şehirlerdeki Farsça bilmeyen ahalinin anlayacağı bir üslup ve sadelikle Türkçe olarak işlemiştir. On üçüncü yüzyılda doğup Miladi 1307-1308 yılları arasında vefat eden Yunus’un eseri olan Divan’daki ilahilerin çoğu eski Türk ananesine uygun ve Yesevî hikmetleriyle örtüşen bir üslup kullanılarak milli vezin olan hece vezni ile yazılmıştır. Bunun yanında eserde mesnevi tarzında yazılan ve aruz vezninin kullanıldığı bin küsur mısra (Risâletü’n-Nushiyye) da vardır. Bu mısralar başlı başına nasihat içerir. Ama Anadolu halkı onu hece ile yazılan ve on üçüncü asır Türk muhayyelesini yansıtan ilahileriyle tanımış ve sevmiştir. Yunus Emre’nin mesnevisi ve ilahilerinin bir kısmı öğretici bir mahiyettedir. Yunus bunlarla tasavvufi ahlakı yaymaya çalışmış ve halka bir şeklide nasihat etmiştir. Zaten Yunus’un yaşadığı on üçüncü asır tasavvuf edebiyatının en önemli özelliği halkı irşat etmek ve öğüt vermek olmuştur. Yunus da bunu çağdaşlarının aksine Türkçe’yi kullanarak yapmıştır.53

Yunus bir ilahisinde kibirden sakınmayı, hayır yapmayı ve bir ulu kişinin eteğinden tutmayı nasihat eder:

“... Yol oldur ki toğrı vara göz oldur ki Hakk’ı göre Er oldur alçakda tura yüceden bakan göz değül

Toğrı yola gitdün-ise er eteğin tutdun-ısa Bir hayır da itdün-ise birine bindür az değül ...”54

Yunus bir ilahisinde de Allah’ı zikretmeyi ve ona ibadet etmeyi öğütler:

“... Giceler uykudan uyan Gizli sırlar olsun ıyan Mahrum olmaz Allah diyen Yalvar kul Allah’a yalvar

53 Ayrıntılı bilgi için bk., M. Fuad Köprülü, age., s. 241-309.

(32)

Tanı kendi özün tanı Neden yaratdı Hak seni Boyuncuğunı egüben Yalvar kul Allah’a yalvar”55

Yunus bir başka şiirinde dünyanın geçiciliğini ve dünyaya fazla ehemmiyet vermemek gerektiğini nasihat ederek şöyle der:

Zinhar virmegil gönül dünya payına birgün Dünyeye gönül viren düşe tayına birgün

Bu dünya bir evrendür âdemleri yudıcı Bize dahi gelüben yuda toyına birgün

Gör ahi niçelerin topraklar kuçmış yatur Bizi de anlar gibi ala koyına birgün ...

Miskin biçare Yunus gördüm bildim dimegil Dut erenler eteğin düşgil suyına birgün56

Tasavvufi halk edebiyatının Anadolu’daki ilk temsilcilerinden birisi Şeyyat Hamza’dır. Şeyyat Hamza Yunus’un manevi şahsiyetinin teşekkülünde etkilidir. On üçüncü asırda yaşayan Şeyyat Hamza, Acem şairlerinin ve bilhassa Ahmet Fakih gibi Türk şairlerinin daha ziyade şehir halkı arasında yayılmış olan klasik şiirlerine olduğu kadar Yesevî yolunda olanların köylüler ve göçebeler arasında yayılmış olan ilahilerine ve hikmetlerine de aşina idi. Dolayısıyla hece ölçüsü ile de yazdığı şiirlerinde ahlaki, öğüt verici bir tarz kullanmış ve sanatkârane söyleyişe ehemmiyet vermemiştir.57

Tasavvufi halk edebiyatının bir diğer şairi de Yunus tarzı ilahileriyle ün yapmış olan Sun’ullah Gaybî’dir. Gaybî aşağıdaki manzumesinde tasavvufi öğütler verir:

“Tâc ma’rifet tâcıdır sanma gayri tâc ola

55 Mehmet Nuri Yardım, age., s. 270. 56 Mehmet Nuri Yardım, age., s. 256.

(33)

Taklid ile tok olan hakikâtte aç ola

Düşe düşüp aldanma kendin hayrete salma Senden özke ne vardır tabire muhtaç ola” ...

Bir ağaçtır bu âlem meyvesi olmuş âdem Meyvedir maksûd olan sanma ki birkaç ola

Bu âdem meyvesinin çekirdeği sözündür Sözsüz bu âdem âlem bir anda târâc ola ...” 58

Örneklerde de görüldüğü üzere halka dinî tasavvufi konularda öğüt verici şiirler yazan tasavvufi halk şairleri, Ahmet Yesevî’den itibaren şiiri kendi düşüncelerini yaymak amacı ile kullanmışlardır. Bu yönüyle bu şairlerin eserleri didaktik ve öğüt vericidir.

3. DİVAN EDEBİYATINDA NASİHAT:

Divan edebiyatı tabiri Ömer Seyfettin ve Ali Canip Yöntem tarafından mütareke yıllarında ortaya atılmış bir isim olup ondan önce bu edebiyata “enderun edebiyatı, saray edebiyatı” gibi adlar verilmiştir. Ömer Seyfettin ve Ali Canip’in bu sahaya “divan edebiyatı” demelerinin sebebi bu dönem şairlerinin eserlerinin divan hâlinde teşekkül etmesinin yanında bunların saraylarda ve zümrevi divanlarda kabule mazhar olmalarındandır. Bunun yanında M. Fuad Köprülü gibi edebiyat tarihçileri daha çok klasik edebiyat veya klasik Türk edebiyatı isimlerini tercih etmişlerdir. Divan edebiyatı, Türk edebiyatının umumi gelişimi içinde estetik esaslarını İslami kültürden alarak meydana gelen, özellikle Fars edebiyatının her yönden tesiri altında bulunan ve on üçüncü asrın sonları ile on dokuzuncu asrın yarısına kadar devam eden -kendisine ait mazmun ve hayal dünyası olan- bunun yanında dilde Arapça ve Farsça kelimeleri fazlaca kullanan bir edebiyat geleneğidir.59

Divan edebiyatı asırlarca Türk cemiyetini ifadeye çalışmış ve nihayet yerini Batı medeniyetinin tesiri altında gelişen edebiyata bırakmıştır. Bu edebiyat kaideci, mücerret ve

58 M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, s. 320.

59 Ayrıntılı bilgi için bk., Ömer Faruk Akün, “Divan Edebiyatı”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1994, C

(34)

kitabi bir edebiyattır. Divan edebiyatı, hayatla alakası ne kadar az olursa olsun, cemiyet hayatının seyrini takip etmekte ve onun akislerini taşımaktadır. Divan edebiyatının kaynakları arasında Kur’an, hadis, kıssalar, tarih, İran mitolojisi, batıl ve hakiki ilimler sayılabilir. Bunlara tam anlamıyla vakıf olmadan divan edebiyatını anlamak imkânsızdır.60

Divan edebiyatında nasihat konusunu işlerken iki şeye dikkât etmemiz gerekir. Birincisi altı yüz yıl boyunca nasihatname veya pendname adıyla yazılan ve amacı nasihat etmek olan eserler diğeri de divanlardır. Divan şairlerinin divanlarından seçtiğimiz yedi divanda bulunan ve nasihat içeren beyitleri buraya aldık. Zaten bu, tezin asıl konusunu teşkil etmektedir. Şimdi bu asıl konuya geçmeden önce edebiyatımızda müstakil olarak yazılan nasihatnamelerden kısaca bahsedeceğiz:

3. 1. Müstakil Nasihatnameler:

Müstakil nasihatnameleri Divan Edebiyatı başlığı altında ele almamızın sebebi, bu tür eserlerin daha çok divan edebiyatı döneminde kaleme alınmalarındandır. Ayrıca divan şairlerinin bu tür eserlere fazlaca rağbet etmelerindendir. Yoksa divan edebiyatı adı verilen, kendisine ait mazmun ve söyleyiş özelliklerine sahip olan bir edebiyat sahası Anadolu’da daha başlamadan önce bile içerik olarak nasihatname denilebilecek türde eserler yazılmıştır. Konuyu bu şeklide düşünmemiz gerekir.

Ahlaklı fertlerin oluşturduğu duyarlı bir toplum meydana getirebilmek için öğüt verici türde eserlere hemen her kültürde rastlanmaktadır. Özellikle dinlerin bu konuda ortaya koyduğu ilkeler bu tür eserlerin yazılmasına zemin hazırlamıştır. Bu türden kitaplar arasında halk için yazılanları yanında aydınlara yönelik edebi değer taşıyanlar da vardır. Çeşitli meslek yahut ilim dallarını ilgilendiren nasihatnameler ile bu dalların belli oranlarda yer aldığı eserler de mevcuttur.61

Türklerin İslamiyet’i kabul etmeleriyle girdikleri yeni medeniyet dairesinde ortaya koydukları uzun soluklu edebiyat hareketi olan divan edebiyatında başlangıçtan itibaren önemli bir yer tutan nasihatname (pendname) türü Cumhuriyet dönemine kadar çeşitli örneklerle varlığını sürdürmüştür. Çoğu medrese eğitimi almış olan şairler, bir öğüt dini olan İslam’ın emir ve yasaklarını telkin edecek, insanları iyiye, güzele, doğruya sevk edecek ve böylece öldükten sonra okuyanlar tarafında hayırla yâd edilecek bir eser bırakmayı ilke kabul etmişlerdir. Zaten önceki bölümlerde de belirttiğimiz gibi Kur’an ve

60 bk., Agâh Sırrı Levend, Divan Edebiyatı, Enderun Kitabevi Yay., İstanbul 1984, s. 7-9. 61 bk., İskender Pala, “Nasihatname”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 2006, C 32, s. 409-410.

(35)

hadisler bu yönde yol göstericiydi. Gerek Kur’an ve hadisler gerekse Arap ve Fars edebiyatında bu konuda yazılan eserler Türk şair ve bilginleri için örnek oluşturmuş ve böylece ilk asırlardan itibaren nasihatname türünde eserler kaleme alınmıştır. Nasihatnamelerde özellikle ahlak konusu üzerinde durulmuştur. Bu tür eserlerde öğütler verilirken Kur’an ve hadislerin yanı sıra atasözlerinden de örnekler sunularak konunun anlaşılması kolaylaştırılmıştır. Daha hacimli olan eserlerde ise çeşitli hikâyeler anlatılıp kıssadan hisse çıkarılmıştır.

Bu türde yazılan eserlerden, değişen zaman şartlarına göre ortaya çıkan anlayış farklılıkları da takip edilebilir. Her zaman için geçerli olan doğruluk, iyilikseverlik, cömertlik gibi ahlak kuralları istisna edilirse günlük ihtiyaçlarla ilgili, asırlara göre ortaya çıkan değişiklikler de nasihatnamelere yansımıştır. Bu bakımdan bu tür eserlerde toplumsal değişme ve gelişmeleri izleyebiliriz. Nasihatnamelerde günlük hayatla ilgili her konuda öğütlere rastlanabilir. İnsan için iyi ve yararlı olan ne varsa çağa uygun olarak bu tür eserlerde yer alır.

Edebiyatımızda nasihatnamelerin bir tür olarak ortaya çıkmasında İranlı ünlü şair Feridüttin Attar’ın “Pend-Nâme” adlı eserinin payı büyüktür. Birçok Türk şair, bilgin bu eseri manzum veya mensur tercüme veya şerh etmiştir. Sadî’nin Gülistan ve Bostan isimli eseri de divan edebiyatında nasihatnamelere örneklik ve kaynaklık etmiştir. Edebiyatımızda nasihatnameler hem nazım hem nesir hem de nazım nesir karışık olarak yazılmıştır. Muhteva olarak nasihat içeren veya nasihatname adıyla yazılan birçok eser vardır.62

Yukarıdaki bölümlerde bahsetmiş olduğumuz Kutadgu Bilig, Türk edebiyatının ilk nasihatnamesi kabul edilmektedir. Aynı şekilde Yunus’un Risâletü’n-Nushiyye isimli mesnevisi de dinî tasavvufi konularda öğütler ihtiva eden ve Anadolu’daki ilk nasihatnamelerden biri olarak kabul edilen bir öğüt kitabıdır. Ahmet Fakih’in Çarh-Nâme isimli eseri de bir nasihatnamedir. Yüz beyitlik bu eserin yüz beyti elimizde bulunmaktadır. Bu da dinî konularda öğütler veren ve kaside biçiminde yazılmış bir nasihatnamedir. On dördüncü asırda yazılan bir diğer nasihatname de Süleyman isimli bir şairin “Nasihat-Nâme” adlı eseridir. On beşinci asırda yaşamış olan Dede Ömer Rûşenî isimli şairin “Pend-Nâme” adlı eseri de terci-i bend nazım şekliyle yazılmış bir nasihatnamedir. Yine aynı asırda yaşayan Şeyh Eşref’in “Nasihat-Nâme” adlı mesnevisi de

62 Mahmut Kaplan, “Türk Edebiyatında Manzum Nasihatnameler”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara

(36)

dinî tasavvufi konularda öğüt veren bir nasihatnamedir. Safevi hükümdarı Şah İsmail (Hatâyî)’in de “Nasihat-Nâme” adlı, mesnevi şeklinde yazılmış bir nasihatnamesi vardır. Kanuni Sultan Süleyman devri şairlerinden Cemalî’nin “Nasihat-Nâme”si de bu türün örneklerindendir. Aynı dönemin şairlerinden Askerî’nin de “Pend-Nâme” adını taşıyan ve terci-i bend nazım şekliyle yazılmış bir eseri vardır. Geyveli Güvahî’nin 1526 tarihinde kaleme aldığı “Pend-Nâme” adlı nasihatnamesinde beş yüz kadar atasözü olup Nasrettin Hoca fıkralarından örnekler ve hayvan hikâyeleri ile tarihten kıssalar bulunmaktadır. Güvahî bu eseriyle dürüst, topluma yararlı, ahlaklı bir Müslüman yetiştirmeyi amaç edinmiştir.

Ünlü divan şairi Balıkesirli Zâtî’nin de Pend-Nâme-i Zâtî-i Remmâl adıyla terci-i bend nazım şekliyle yazdığı bir nasihatnamesi vardır. Burada şair ölüm ve kıyamet ile ilgili uyarılarda bulunur. Şemseddin-i Sivasî’nin “Nasihat-Nâme”si, Azmî Pir Mehmet’in “Pend-Nâme” adlı eserleri de bu türde yazılmış olan nasihatnamelerdir. Ünlü divan şairlerinden, hikemi şiirin üstadı Nabi’nin de oğlu için yazdığı “Hayriyye-i Nabî” adlı eseri bu alanda yazılmış nasihatnamelerin en ünlülerindendir. Bu eserde Nabi devletin kötüye gidişi karşısında tekliflerini ortaya koymuş ve oğlu şahsında gençlere nasihat etmiştir. Sümbülzade Vehbî’nin “Lutfiyye” adlı eseri de nasihatname türünde yazılmış olan eserlerdendir.63

Nasihatnameler de konularına göre çeşitlere ayrılmakla birlikte önemli bir referans kaynağı olan dinî ve tasavvufi konular hemen hemen bir çok nasihatnamede yer alır. Dinî ve tasavvufi konuları işleyen nasihatnamelerde ibadetlerin önemi ayet ve hadislerle desteklenerek açıklanır ve bunların Allah’a bir yükümlülük olduğu öğütlenir. Dünya hayatının geçici olduğu vurgulanarak, ahirete hazırlanılması öğütlenir. İnsanın gerek kendisine gerekse topluma karşı zararlı olan arzu ve isteklerine boyun eğmemesi gerektiği öğütlenir. Allah yolunda çalışmanın önemi, riyadan sakınılması gerektiği, kibirden uzak durulmasının elzem olduğu gibi konular da din ve tasavvuf mevzularını ele alan nasihatnamelerde öğütlenmiştir.

Bazı nasihatnamelerin de genel ahlak kuralları ile ilgili olukları görülür. Bu tür konuları ele alan nasihatnamelerde kanaatin faydası, sabır ve tevekkül, edep ve hayânın zarureti gibi ahlaki davranışlar öğütlenirken nifak, cimrilik, açgözlülük, yalan, israf, tükenmeyen arzu, haset, gıybet, başkalarını kınama, öfke, kin gibi hâl ve hareketler de sakınılması gereken huylar olarak belirtilmiştir.

(37)

Nasihatnamelerin bir kısmında da sosyal hayatla ilgili konular işlenir. Bu tür nasihatnamelerde insanların birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen nasihatler bulunur. Böyle konulardaki eserlerde konuşma, evlilik, adalet, çocuk eğitimi, komşu hakkı, istişare etmek, kötü kişilerle arkadaşlık etmemek, davetsiz bir yere gitmemek, sır saklamak, dostluk, ticaret, iyi ad bırakma, giyim kuşam ile ilgili konular da ele alınmıştır.

İslam’ın ilk emrinin “oku” olması ve Hz. Peygamber’in ilmi teşvik etmesi nasihatnamelerde bu konuya geniş yer ayrılmasına vesile olmuştur. İlim din ilimleri ve fen ilimleri olmak üzere ikiye ayrılır. Fakat nasihatnamelerde ilimle din ilimleri kastedilmiştir. Pendnamelerde söz konusu ilim dalları medreselerde okutulanlardır.

Sosyal konularda öğüt vermek üzere yazılan nasihatnamelerde sosyal eleştiriye de geniş ölçüde yer verilmiştir. Eleştirilerin bazen bütün toplumu hedef aldığı görülür.64

Konyalı Şair Meşamî’nin de “Pend-Nâme-i Meşâmî” adlı kaside şeklinde yazılmış bir nasihatnamesi vardır. Bu eserde az konuşmanın gereği üzerinde durulmuştur. Konuşmanın edeplerini konu alan bu nasihatnameden birkaç beyti aşağıya alıyoruz:

Her şahsa lutf-ı tab’ u te’enniyle ver cevâb Tâ kim erişmeye sana nutkundan ıztırâb

(Herkese güzel huylulukla ve acele etmeden temkinlice cevap ver ki süzün sebebiyle sana bir sıkıntı gelmesin.)

Söz gendümünün ağız olupdur değirmeni İri öğütme cehd et onu misl-i âsiyâb

(Söz buğdayının değirmeni ağızdır. Onu iri öğütme, değirmen gibi gayret et. Yani “Büyük lokma ye, büyük söz söyleme.” atasözünde olduğu gibi.)

Keşf etme söz arûsu cemâlini bî-direng Olmak gerek nikâb-ı te’ennî ona hicâb

(Söz bir geline benzer. Söz gelininin yüzünü görmekte, duvağını açmakta acele etme. Yavaş, sonunu düşünen temkinli hareket söz gelininin peçesi olmalıdır.)

Hikmetle oldı halk-ı benî Âdem on boğun

64 Daha geniş bilgi için bk., Mahmut Kaplan, “Manzum Nasihatnamelerde Yer Alan Konular”, Türkiyat

(38)

Tâ kim dokuzda fikr edip onda ver cevâb

(Dokuzunda düşünsün, onuncusunda da cevap versin diye Cenabıhakk’ın hikmetiyle insanoğlunun boğazı on boğum hâlinde yaratılmıştır. Bu beyit; “Boğaz kırk boğumdur, otuz dokuzunu yut, birini söyle.” atasözünü hatırlatmaktadır.)

Dürc-i dehende dürr-i girân-mâyedir suhan Sarfında kıl te’ennî sakın eyleme şitâb

(Söz, ağız hokkasında kıymetli bir incidir. Onu harcarken dikkâtli ve sabırlı ol, acele etme.)

Çün sende Hakk yarattı iki gûş u bir zebân İki işitmeyince sakın verme bir cevâb

(Mademki Cenabıhak sende iki kulak, bir ağız yarattı; sen de iki kere dinle, bir kere cevap ver.)65

Görüldüğü üzere nasihatnameler, Türk edebiyatında bireyleri ahlaken olgun insanlar seviyesine yükseltmek ve dinin emir ve yasaklarına uygun hareket eden insanlar yetiştirmek için her konuda öğütler veren eserlerdir. Günümüzde bile bu geleneğin hâlâ devam ettiğini söyleyebiliriz.

3. 2. Divanlarda Nasihat:

Altı yüz yıllık divan edebiyatında birbirinden değerli şairlerin tertip ettikleri divanlarda bulunan birçok beyitte veya müstakilen gazel ve kasidelerde çeşitli konularda okuyanlara nasihat edildiği görülür. Necâtî gibi bazı şairler nasihat etmeye büyük önem vermişler; dolayısıyla öğüt anlamı taşıyan birçok beyit yazmışlardır. Genel olarak divanlarımıza baktığımızda nasihat içeren beyitlere rastlamak mümkündür.

Bizim araştırma konumuz, divanlardaki nasihat ifade eden beyitleri tespit etmektir. Bunun için de en çok tanınan yedi şairin (her asırdan bir şair olmak üzere) divanını inceleme konusu edindik. Buradaki nasihat anlamı taşıyan beyitleri çıkardık. İncelediğimiz divanlarda yer alan nasihat beyitlerini konularına göre sınıflandırarak tasnif yoluna gittik. Bu mütevazı çalışmamız yedi adet divandaki nasihat anlamı taşıyan beyitlerin tespitinden

65 bk., Emine Yeniterzi, “Konyalı Şair Meşâmî’nin Konuşma Âdâbına Dair Bir Nasihat-Nâmesi”, Yeni İpek

(39)

ibarettir. Şimdi bu divanlarda yer alan ve nasihat eden beyitlere geçmeden önce divanlarını incelediğimiz şairlerin kısa hayat hikâyelerine bir göz atalım:

(40)
(41)

İKİNCİ BÖLÜM

(42)
(43)

1. NECÂTÎ:

Necâtî Bey’in doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Necâtî’den en çok bahseden Sehî Bey, onun biyografisini Şehzade Mahmut’un Manisa’daki sarayında nişancı olarak görev yaptığı zamandan başlatır. Sehi Bey Necâtî’nin çağdaşı olmakla beraber, çok yakın dostu ve şakirdidir. Tezkirelere göre Necâtî Edirnelidir. Yaşlı bir kadın tarafından çocuk yaşta evlatlık olarak alınmış ve tahsiliyle de Edirneli şairlerden Sailî ilgilenmiştir. Ali Nihat Tarlan’ın naklettiğine göre Lâtifî tezkiresinde Necâtî için “Abdullah’ın oğludur.” ibaresi geçer. Bu da Necâtî’nin devşirme olabileceğini göstermektedir. Necâtî’nin tahsili medresenin yüksek kademelerine kadar devam etmemiştir. Yaratılışı dolayısıyla şiire yönelmiş ve bu alanda kendisini yetiştirmiştir. Zaten o devir telakkisine göre şiir ve inşa arkasından birçok bilgiyi sürüklemektedir. Şairin, Edirne’de doğmakla beraber, asıl şöhrete ulaştığı yer meçhul bir sebeple gittiği Kastamonu’dur. Fatih devrinin sonlarında Kastamonu’dan gelen bir kervan, Necâtî’nin “döne döne” redifli iki gazelini Bursa’ya getirmiştir. Bursa’da zamanın ünlü şairi Ahmet Paşa’nın etrafında toplanan bir şairler topluluğu vardır. Ahmet Paşa Necâtî’nin şiirlerini beğenmiştir. İstanbul’a gelen şair yazdığı bir gazeli bir vesile ile Fatih’e ulaştırır. Fatih de Necâtî’yi divan kâtipliğine tayin eder. Bu intisap Fatih’in saltanatının sonlarına doğru olmuştur. Fatih öldükten sonra Sultan İkinci Bayezit’in hizmetine giren Necâtî Sultan Bayezit’e de kasideler sunmuş ve caizeler almıştır. Necâtî kısa bir süre sonra Cem Sultan’ın yerine Karaman valisi olan Şehzade Abdullah’ın divan kâtibi olarak Karaman’a gider. Az bir zaman sonra Şehzade Abdullah vefat edince Necâtî:

“Dilâ cerîde-i ülfetden adın eyle tırâş Kalender ol ki mücerredler ideler sâpâş”

matlalı mersiyesini yazıp İstanbul’a avdet eder. Necâtî belli bir süre Sultan İkinci Bayezit’in himayesinde kalarak ona şiirler sunar ve bu şekilde hayatını devam ettirir. 1504 yılında Şehzade Mahmut Manisa (Saruhan) sancağına tayin edilince Necâtî de nişancılık vazifesiyle Şehzade’nin maiyetine girer. Şair, Manisa’da hayatın en güzel günlerini geçirmiştir. Bazı tezkirelere göre Necâtî, Şehzade Mahmut’un teşvikiyle İmam Gazali’nin Kimya-yı Saadet isimli eserini ve Avfi’nin Câmi’ul-Hikâyât’ını tercüme etmiştir. Bunun yanında mesnevi vadisinde Leylâ ve Mecnun’u yazmıştır. Bu eserlerin hiçbiri bugün elimizde yoktur. Sadece bir müddet himaye gördüğü Müeyyetzade Abdurrahman Çelebi’nin namına tertip ettiği divanı elimizdedir. Şehzade Mahmut’un ölümü üzerine İstanbul’a dönen şair bir daha görev

(44)

talebinde bulunmamış ve Şeyh Vefa zaviyesine yakın bir yerde aldığı evde yakın dostlarıyla günlerini geçirmiştir. 1509 senesinde de hayata gözlerini yummuştur.66

Necâtî, döneminin melikü’ş-Şuara’sıdır. Türkçe’yi açık, külfetsiz, yapmacıklığa düşmeden kullanan şairin gazellerinin birçoğu sehl-i mümteni örneğidir. Kolay söyleyiş, taze hayaller, kullandığı edebî sanatlar onun üstün yanlarıdır. Şiirde atasözlerini kullanma geleneği Osmanlı’da Kasım Paşa ile başlamış Necâtî ile kemal bulmuştur. Atasözlerini şiirde en güzel kullanan şair Necâtî’dir. Türkçe kelimelerle kafiye ve redifler yaparak Türkçe’yi şiirde işleme konusunda büyük gayretler sarf etmiştir. Necâtî Bey’in şiirlerinde divan şiirinin klasik konuları yanında gariplik ve gurbet, dönemin sosyal yaşantısı, ahlak ve adalet anlayışı, tabiat güzellikleri, at, savaş tasvirleri gibi konuları bulmak mümkündür. Necâtî’nin aşka bakışı, tasavvuf neşvesini içinde barındırmaktadır. Necâtî kendi devrinde çok beğenilmiş şiirlerine nazirelere yazılmıştır. Necâtî Bey’in şiirleri kuruluşunu tamamlamış artık klasikleşmiş bir edebiyatın ürünüdür. Necâtî Bey’in şiirlerinde mahallî söyleyişler de vardır. Özellikle Kastamonu bölgesinde kullanılan tabirleri de şiirlerine almıştır. Asıl adı İsa olan Necâtî, kendisinin Ahmet Paşa’dan üstün olduğunu söyleyenlere; “Necâtî’nün dirisinden ölüsü Ahmed’ün yeğdür / Ki İsa göklere ağsa yine dem urur Ahmed’den” şeklinde cevap veren şair, büyük olduğu kadar tevazu sahibidir de.67

Necâtî’nin şiirlerine birçok şair tarafından nazireler yazıldığını yukarıda belirttik. Ancak pek çok şair için şiirlerine nazire yazılması bir övünç kaynağı iken Necâtî bunlara iltifat etmez. Hatta nazirelerini beğenmediği Mihri Hatun gibi bazı şairlere de kızmıştır.68

Sözün kısası Necâtî Bey, divan şiirinin ilk büyük şairlerindendir. On beşinci asrın mesnevi üstadı Şeyhi, Kaside üstadı Ahmet Paşa, gazel üstadı da Necâtî Bey’dir.

2. FUZÛLÎ:

Divan edebiyatının en kudretli şairlerinden olan Fuzûlî’nin doğduğu tarih ve doğduğu yer tam olarak bilinememektedir. Buna rağmen kendi şiirlerinden ve tezkirelerden hareketle Fuzûlî’nin Kerbelâ’da 1480 yılında veya en azından 1495 yılından önce doğmuş olabileceği tahmin edilmektedir.69

Tezkirelerde genellikle Fuzûlî, Mevlâna Fuzûlî, Molla Fuzûlî olarak geçen şairin asıl adı Mehmet’tir. Babasının isimi ise Süleyman’dır. Fuzûlî kelimesi Arapça bir isim olup iki

66 bk., Necatî Beg Divanı (hzl.: Ali Nihat Tarlan), Akçağ Yay., Ankara 1992, s. 17-23.

67 bk., Süleyman Solmaz, Necâtî (Hayatı-Sanatı-Eserleri), Akçağ Yay., Ankara 2005, s. 12-19. 68 bk., Bayram Ali Kaya, “Necati Bey”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 2006, C 32, s. 477-478. 69 Abdülkadir Karahan, Fuzulî ( Muhiti, Hayatı ve Şahsiyeti), MEB Yay., İstanbul 1996, s. 152.

Referanslar

Benzer Belgeler

Ülkemizde Aydın ilinde 15-49 yaş aralığındaki kadınlarla yapılan bir çalışmada depresyon ve anksiyete belirtileri görülme oranının % 35.5 olduğu; evlilik

[r]

管理學院與 KPMG 舉辦「銀髮生醫大數據產業發展論壇」 臺北醫學大學管理學院與安侯建業(KPMG)為協助企業掌握銀髮及生技醫療產業

[r]

Kafile buraya gelince esnaf dernekleri adına yapılan konuş­ madan sonra, Türkiye Millî Ta­ lebe Federasyonundan Kemal Özalp bir konuşma yaparak A- tatürk'ün

Hava kalitesi erken uyarı siste- mi gerçek zamanlı olarak parçacık sayımı yapabilen ve gerektiğinde ha- vadan parçacık toplayan, alınan ör- neklerde biyolojik ajan

Bu sayılardan en çok bir, iki, dört, beş, yedi, sekiz, dokuz, on, kırk, altmış, altmış üç, yetmiş, yüz, üç yüz altmış, dört yüz kırk dört, bin, bin bir, on sekiz

Ancak, belki de lideri diğer grup üyelerinden ayıran en önemli özelliklerinden biri; grup süreci öncesi diğer üyelere göre kendinden çok daha haberdar olması gereken,