• Sonuç bulunamadı

AŞK VE MUHABBET İLE İLGİLİ NASİHAT BEYİTLERİ:

Belgede Türk edebiyatında nasihat (sayfa 74-80)

DİVANLARDAN NASİHAT

3. AŞK VE MUHABBET İLE İLGİLİ NASİHAT BEYİTLERİ:

Divan şiirine baktığımız zaman aşk ve muhabbetin büyük oranda yer kapladığını görürüz. Zaten şiir, daha çok aşk teması üzerine kurulan sözler bütünüdür. İçerisinde aşktan, sevgiden bahsetmeyen divan düşünülemez. Divan edebiyatının belkemiğini aşk oluşturur.

Aşk, şiddetli sevgidir. Tasavvufta aşk mefhumu ile divan edebiyatındaki aşk mefhumu birbirinden biraz farklıdır. Tasavvufta aşk “Ben bir gizli hazine idim, bilinmek istedim ve âlemi yarattım.” sözünde ortaya çıkar. Vahdet-i vücut felsefesi de Allah’ı bilmeyi ve tanımayı aşk ile gerçekleştirmeyi hedefler. Sufî, ancak aşk ile fenafillaha erişebilir. Tasavvufta aşk genellikle hakiki aşk ve mecazi aşk olmak üzere ikiye ayrılır.

Mecazi aşk hakiki aşka ulaşmada bir basamak olabilir. Maksat hakiki aşktır. Bu da Allah sevgisi ile kendisini gösterir.

Divan edebiyatında aşk mefhumu, basit ve çekici bir sevgiden, hastalık derecesine varan tutkulara kadar geniş bir alanda işlenir. Divan edebiyatındaki aşk daha çok mecazidir. Bu mecazilik de platonik bir zevk halindedir. Uzaktan sevme vardır. Divan şairleri maddi aşk ve manevi aşkın daha çok manevi olanını tercih ederler. Bunun yanında ten zevkine münhasır beyitler söyleyen şairler de yok değildir. Aşk, âşık ile maşuk arasında daha çok âşığı ilgilendiren bir durumdur; çünkü aşktan acı çeken âşıktır. Gazeller, başlı başına aşk şiirleridir. Bu aşk ise genellikle gizlidir. Aşk üzüntü ile birlikte vardır. Divan edebiyatında her vesile ile aşktan söz edilir. Muhabbet, sevgi, aşk gibi kelimeler divanların en çok kullanılan kelimeleridir.143 Gazellerin ana temaları aşktır. Şairler aşkı anlatırken çeşitli mazmunlar kullanırlar.

Aşk kelimesinin aslı Arapça “ışk”tır.144 Sözlükte “muhabbet, alaka, iptila”145; “şiddetli sevgi, tutkunluk”146 gibi anlamlara gelir.

Kur’an ve sahih hadislerde aşk kelimesi geçmez. Sevgi, çoklukla muhabbet, hub kelimeleri ile ifade edilir. İlk dönem mutasavvıfları aşk kelimesinin kullanılmasına karşı çıkmışlardır; çünkü aşk sevgide aşırılığı ifade eder. Ayrıca aşkın o dönemdeki anlamı daha çok cinsi alaka ile ilgilidir. Allah’ın kuluna sevgisinde aşırılık vasfı bulunamaz. Dolayısıyla bu kelimenin dini literatürde kullanılmasını hoş karşılamamışlardır. Hatta Allah’a âşık olduğunu söyleyen birisi memleketinden sürülmüştür. Bundan dolayı zahitler ve âlimler aşk kavramı yerine Peygamber’in kullandığı muhabbet kelimesini kullanmışlardır.

Aşk mefhumu ilâhi aşk mânâsında olmak üzere zahitlerce (“Zahit” kelimesi tasavvufi kültürün yaygınlaşmaya başladığı ilk devirlerde mutasavvıf anlamındadır.) de kullanılmaya başlanır. Aşkı dinî bir terim olarak kullanan sufîlerin dayandıkları bazı ayet ve hadisler vardır:

“İnsanlardan bazıları Allah’tan başkasını Allah’a denk tarılar edinir de onları Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah’a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır...”147

143 bk., İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Akçağ Yay., Ankara 1989, s. 51,52. 144 Ferit Devellioğlu, age., s. 47.

145 Şemseddin Sami, age., s. 937. 146 D. Mehmet Doğan, age., s. 90. 147 Bakara, 2/165.

Yukarıdaki ayette geçen fazla (şiddetli) sevgi, sufîlerce aşk olarak kabul edilir. Sufîler, hakiki aşk mertebesine erişmek için masivaya yüz vermezler. Tasavvuf tarihinde aşkı ilk defa ıstırap şeklinde anlayan ve bu tarzda tarif eden Hallaç, ilâhi aşkı pervane ve mum misalleri ile anlatmıştır.

Mutasavvıflar baştan beri akılla Allah’a varılamayacağını, ona ermenin ancak sevgiyle olacağını savunmuşlardır. Tasavvufa göre Mirac hadisesinde sözü edilen Cebrail aklı, Refref ise aşkı temsil eder. Aşkı anlatmak için birtakım benzetmeler yapılmış ve duyular âleminden birtakım misaller verilmiştir.148

Allah sevgisi ile ilgili olarak Kur’an’da şu ayetler vardır:

“De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”149 “De ki: “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.” Eğer yüz çevirirlerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.150”

Allah ve Resul’ünün her şeyden daha çok sevilmesi gerektiği ve insanların birbirlerini sevmelerinde Allah rızasını esas almaları şu hadiste ifade edilir:

“Bir kimsede üç haslet (tam olarak) bulunursa imanın tadını duyar: Allah ile Peygambe’rinin kendisine başkalarından daha sevgili olması, sevdiği kimseyi yalnız Allah için sevmesi, Allah onu küfürden kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi ateşe atılmak gibi kerih görmesi.”151

Allah için birbirlerini sevenler hakkında da Peygamber’imiz şöyle buyurur:

“Allah Teâlâ buyuruyor ki: ‘Benim celalim adına birbirlerini sevenler var ya! Onlar için nurdan öyle minberler vardır ki, peygamberler ve şehitler bile onlara gıpta ederler.’”152

“Amellerin en faziletlisi, Allah için sevmek, Allah için buğzetmektir.”153

Divan şiirinde işlenen aşkta genellikle vuslat olmaz. Âşık hep yanmak ister, feryadı göklere yükselir. Bizim aşk, muhabbet ile ilgili seçtiğimiz nasihat içeren beyitlerde şair, genellikle, âşığın aşk meydanından ayrılmamasını, bu yolda pervane gibi yanıp aşk-ı

148 Süleyman Uludağ, “Aşk”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1991, C 4, s. 11-17. 149 Âl-i İmrân, 3/31.

150 Âl-i İmrân, 3/32.

151 Muhyiddin-i Nevevî, age., s. 408.

152 İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, Akçağ Yay., Ankara 1990, C 10, s. 139. 153 İbrahim Canan, age., s. 140.

hakikiye ulaşmasını öğütler. Bu beyitlerde ifade edilen aşk daha çok ilahi aşktır. Şair, âşığın bir an bile aşk ateşinden ayrı düşmemesini ister. Aşk erinin yanından ayrılmamasını nasihat eder. Ona aşkla ilgili çeşitli öğütlerde bulunur:

‘Aşka mâ’ni’ olamaz nâsih kelâm-ı hûş-mend Kimsene karşı duramaz aksa derya bir yana Necâtî, G 152/ 3-5

[Deniz bir tarafa aksa buna nasıl kimse karşı duramazsa akıllının bozucu sözü de aşka engel olamaz.]

‘Aşk meydânına Mansûr olamaz zâhid-i saht Çekemez her nice nerm ise kemânı hallâc Necâtî, G 168/41-3

[Katı olan zahit, aşk meydanına Hallac-ı Mansur (gibi) olamaz; hallaç (yünü ve pamuğu dağıtıp atan kişi) da yumuşak olan yayı çekemez.]

Levend oldunsa baş eğme Necâtî va’z u destâra Özün meydân-ı aşk içre şehîd eyle kefenden geç Necâtî, G 168/42-7

[Ey Necâtî, eğer yiğit olduysan vaaz ve sarığa (zahitlere, fakihlere) başını eğme; aşk meydanı içinde kendini kefene muhtaç olmadan şehit eyle.]

‘Aşk kim olmadı kıyâmete dek ‘Âşıkın boynuna garâmettir

Necâtî, G 219/152-6

[Aşk eğer kıyamete kadar sürmezse bu âşığın boynuna bir borçtur.]

Ey Necâtî olamaz Ferhâd gibi pîşe-gâr Her kime kim san’atında olmadı üstâd aşk Necâtî, G 274/276-8

[Ey Necâtî, aşk, insana sanatında yol gösterici olmazsa o kişi Ferhat gibi sanatçı olamaz.]

Ol turraları Leylîye Mecnûn olamazsın ‘Âlemde gam-ı ‘aşk ile efsâne değilsen Necâtî, G 281/293-2

[Âlemde aşk derdi çekmekten efsane olmamışsan Leylâ (sevgili)’ya Mecnun (âşık) olamazsın.]

Kuvvet sınayıp âteş-i hecr ile tutuşma Yanmağa heves eyleme pervâne değilsen Necâtî, G 282/293-3

[Kuvvet denemek için ayrılık ateşiyle tutuşma; pervane değilsen yanmayı isteme.]

Ben her ne der isem derim sakın ki sen ‘Aşk âteşinden olma cüdâ bir nefes gönül Necâtî, G 298/330-3

[Ey gönül, benim dediğime bakıp da sakın bir an bile aşk ateşinden ayrı kalma.]

Ey Fuzûlî her amel kılsan hatâdır gayr-ı aşk Bu durur ben bildiğim vallahu a’lem bi’s-savâb Fuzûlî, G 144/27-7

[Ey Fuzûlî, aşkın haricinde her ne amel yaparsan yap, hata etmiş olursun; benim bildiğim budur, doğrusunu Allah bilir.]

Ârif ol sevdâ-yı aşk inkârın etme ey hakim Kim vücûd-ı halktan ancak bu sevdâdır garaz Fuzûlî, G 197/138-6

[Ey hikmet sahibi, aşk sevdasını inkâr etme de arif ol; çünkü, yaratılan vücuttan maksat bu sevdadır.]

Da’vada ‘âşıka sanemâ terk-i ser yeter Meydân-ı ‘aşk içinde ere bir hüner yeter Hayâlî, G 166/88-1

[Ey put kadar güzel sevgili, bu dava için âşığın başını vermesi yeter; aşk meydanında er kişiye bir hüner yeter.]

Sîm-i eşkinden yürütsün sikkesin ol şâh-ı derd Hutbe-i ‘aşk adına bî-iştirâk olmak gerek Hayâlî, G 257/40-4

[O dertlerin şahı gözyaşı gümüşünden sikkesini bastırsın; aşk hutbesinde adına kimseyi ortak etmesin.]

Yine Leylâyı kebâb itmede sîh-i mihnet Pek sakın eyleme nâdân ile ‘ayş u ‘işret Ehl-i ‘aşkın derine cân ile eyle hıdmet Merkez-i dâire-i pîrde dur ey ‘İzzet Bir gün elbetde döner başına devrândır bu

Leylâ Hanım, Th. 134/6-5

[Dert şişi yine Leylâ’yı kebap yapıyor. Kaba (cahil) insanlarla yiyip içip eğlenmekten sakın. Aşk ehlinin kapısına gönülden hizmet et. Ey İzzet, şeyhin etrafındaki halkanın merkezinde dur. Bir gün bu talih (zaman) elbette sana da döner.]

Vuslata elbetde ‘aşk eyler mübeddel fürkati Zevke bak ey dil bu gamlar da geçer ‘âlem bu yâ Leylâ Hanım, G 231/4-6

[Ey gönül, dünya hâli bu, üzüntüler de geçer sen zevke bak. Elbette aşk, ayrılığı kavuşmaya bırakır.]

Muhabbet dâgı yak sînende ferr-i devlet istersen Bilürsin olmaz ey Bâkî sa’âdet-bahş her kevkeb Bâkî, G 112/17-5

[Ey Bâkî, talihin parlaklığını, şatafatını istersen, kalbinde sevgi ateşini yak. Sen de bilirsin ki her yıldız mutluluk getirmez.]

Yukarıdaki aşk, sevgi konuları ile alakalı beyitlerde olduğu gibi divan şairleri aşk konusunu bütün yönleriyle ele almışlar ve aşktan ayrı kalmanın bir an bile mümkün olmadığını söyleyerek bu konuda âşıklara gereken nasihatlerde bulunmuşlardır. Yukarıdaki

bir beyitte Fuzûlî’nin de belirttiği gibi şairler aşk dışında olan şeylerin fazla önemli olmadığı düşünmüşlerdir. Sözün kısası, âşıklar aşk ateşinden şikâyet etmemeli, aşk meydanını terk etmemeli, pervane gibi yanmayı temel felsefe kabul etmelidirler.

Belgede Türk edebiyatında nasihat (sayfa 74-80)