• Sonuç bulunamadı

DÜNYANIN FANİLİĞİ İLE İLGİLİ NASİHAT BEYİTLERİ:

Belgede Türk edebiyatında nasihat (sayfa 66-74)

DİVANLARDAN NASİHAT

2. DÜNYANIN FANİLİĞİ İLE İLGİLİ NASİHAT BEYİTLERİ:

Dünyaya değer vermeme, tasavvufun etkisine kanatlarını sonuna kadar açan divan edebiyatının olduğu kadar halk edebiyatının da en önemli düşüncelerinden birisidir. İslâm inancında dünyanın ancak bir gölgelenme yeri olduğu kabul edildiğinden kültürümüzün en önemli damarlarından olan edebiyatımızda da bu durum sanatkârane bir şekilde tezahür eder.

Fanilik (zeval ve fena bulan, Bâkî ve sermedi olmayan121; ölümlülük, geçicilik, sonluluk122) dünyanın vasıflarından birisidir. Kökenini inançtan alan bu düşünceyi tasavvufla beraber sindiren şairler bunları eserlerine de taşımışlar ve dünya meşgalelerine fazla itibar edilmemesi noktasında insanlara şiirleriyle nasihat etmişlerdir.

Dünya hayatının oyundan ibaret olduğu ve dünyanın eninde sonunda zeval bulacağı şeklinde Kur’an’da birçok ayet vardır. Dünyadaki güzelliklerin faniliği ile ilgili bir ayette Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Dünya hayatının hâli, ancak gökten indirdiğimiz bir yağmurun hâli gibidir ki, insanların ve hayvanların yedikleri yeryüzü bitkileri onunla yetişip birbirine karışmıştır. Nihayet yeryüzü (o bitkilerle) bütün ziynet ve güzelliklerini alıp süslendiği ve sahipleri de onun üzerine (her türlü tasarrufa) kadir olduklarını sandıkları bir sırada, geceleyin veya güpegündüz ansızın ona emrimiz (afetimiz) geliverir de, bunları, sanki dün yerinde hiç yokmuş gibi, kökünden yolunmuş bir hâle getiririz. İşte düşünen bir toplum için, ayetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz.”123

“Onlara dünya hayatının örneğini ver: (Dünya hayatı), gökten indirdiğimiz yağmur gibidir ki, onun sebebiyle yeryüzünün bitkileri boy verip birbirine karışırlar. Fakat bütün bu canlılık sonunda rüzgârın savurduğu kuru bir çer çöpe döner. Allah, her şey üzerinde kudret sahibidir.”124

121 Şemseddin Sami, age., s. 980. 122 D. Mehmet Doğan, age., s. 415. 123 Yunus, 10/24.

“Biz, elbette (zamanı gelince) yeryüzündeki her şeyi bir kuru toprak haline getireceğiz.”125

Birçok ayette dünyanın bir oyun ve oyuncaktan ibaret olduğu asıl olanın ahiret hayatı olduğu bu dünyanın geçici olduğu vurgulanır:

“İnsanların hangisinin daha güzel amel yaptığını deneyelim diye şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir ziynet yaptık.”126

“Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!”127

“Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.”128

“O inanan kimse dedi ki: “Ey kavmim! Bana uyun ki, sizi doğru yola ileteyim. Ey kavmim! Şüphesiz bu dünya hayatı ancak (geçici) bir yararlanmadır. Ahiret ise ebedi olarak kalınacak yerdir.”129

“Şüphesiz dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir. Eğer inanır ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, O size mükâfatınızı verir ve sizden mallarınızı (tamamen sarf etmenizi) istemez.”130

“Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. (Nihayet hepsi yok olur gider). Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ahirette ise (dünyadaki amele göre ya) çetin bir azap ve(ya) Allah’ın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı, aldanış metaından başka bir şey değildir.”131

“Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?”132

“Allah rızkı dilediğine bol verir, (dilediğine de) kısar. Onlar ise dünya hayatı ile sevinmektedirler. Hâlbuki dünya hayatı, ahiretin yanında çok az bir yararlanmadan ibarettir.”133 125 Kehf, 18/8. 126 Kehf, 18/7. 127 Ankebut, 29/64. 128 Âl-i İmrân, 3/185. 129 Mü’min, 40/38,39. 130 Muhammed, 47/36. 131 Hadîd, 57/20. 132 En’âm, 6/32.

Ayetlerde görüldüğü gibi dünya fanidir. Dünyanın geçiciliği ile ilgili hadislerde de bu durum dikkât çekici şekilde vurgulanır. Bir hadiste dünyanın ahiret karşısında hiçbir değerinin olmadığı belirtilir:

“Ahrete nazaran dünyanın değeri, ancak sizden birinizin parmağını denize daldırmasına benzer. Parmağı ile denizden aldığı suyu göz önüne getirsin.”134

Peygamber’imiz bir hadisinde Allah katında dünyanın kulaksız oğlak ölüsünden daha kıymetsiz olduğunu belirtmiştir.135 Dünyanın değersizliği ve müminlerin dünyaya fazla ehemmiyet vememeleri konusunda da birçok hadis-i şerif bulunur:

“Altına, gümüşe, kumaşa, abaya kul olanlar helak oldu; eğer bunlara mal verilirse hoşlanır, verilmezse hoşlanmaz.”136

Ahiretteki makamlarına nispetle dünya müminler için zindan mesabesindedir. Bunu Peygamberimiz en güzel şekilde ifade eder: “Dünya müminin zindanı ve kâfirin cennetidir.”137

Dünya hayatı ahiret için bir hazırlanma ve gayret yeridir. Dünyanın geçiciliği bunun delilidir. Bu geçici süre zarfında insanın sahip olduğu makam ve mevkiye güvenmemesi, servetine fazla itibar etmemesi icap eder. Dünyanın geçici bir faydalanma yeri olduğunu bilen insanın mutluluğu, dünyaya gereğinden fazla itibar eden insanın mutluluğundan fazladır. Bunun için Müslüman her şeyi yerli yerinde yapar ve rızkını helal yoldan temin eder. İnsanlara faydalı olmaya gayret eder.138

Hz. Peygamber, yaşadığı hayat itibari ile dünya karşısında takınılması gereken tavrın nasıl olması gerektiğini göstermiştir. O, hayatı boyunca dünyalığa önem vermemiş, vefatından sonra birkaç şahsi eşyasından ve çok az miktarda maldan başka bir şey bırakmamış, ilk iki halifesi de bu yolda onu takip etmiştir. Daha sonraları bir kısım zahitler ve mutasavvıflar dünyayı tamamen bir kenara bırakmışlar ve ruhban hayatını yaşamaya başlamışlardır. Bu dönemde mutasavvıflar için dünya kötü olarak algılanmıştır. Mutasavvıflar ve zahitler dünya ile ahireti doğu ile batı gibi birbirine zıt kavramlar olarak kabul etmişlerdir. Daha çok çile ve müritlik dönemlerinde dünyayı kötüleyen mutasavvıflar marifet makamına ulaşıp arif ve âşık oldukları zaman artık dünyanın lehinde v aleyhinde konuşmazlar. Hatta âşıklar dünya gibi ahireti de Hakk’a ermeye engel sayarlar.

133 Ra’d, 13/26.

134Muhyiddin-i Nevevî, age., s. 499. 135 bk. Muhyiddin-i Nevevî, age., s. 500. 136Muhyiddin-i Nevevî, age., s. 504. 137 Muhyiddin-i Nevevî, age., s. 505.

Zahit dünyaya bakışıyla sirke, âşık ve arif ise mis koklatır. Zahit dünyayı çirkinleştirir, arif ise onunlar hiç ilgilenmez. Hatta Allah’ın tecellilerini yansıtması bakımından dünyaya da yüksek bir değer atfederler. Mutasavvıflara göre dünya birçok insandan arta kalan bir kadın gibidir. Kimseye yâr olmaz.139

Halk edebiyatımızda da dünyanın geçiciliği işlenmiştir. Tasavvufî halk edebiyatı şairlerinden Yunus Emre de aşkı dünyaya tercih eder:

“N’idelüm bu dünyayı n’eyleyüp n’itmek gerek; Daima ışk eteğin komayup dutmak gerek.”140

“Gerekmez dünyeyi bize çünki bâki bünyad değül Bir kul bin de yaşarısa ölicek bir saat değül.”141

Ünlü saz şairlerimizden Seyrânî de Yaş Destanı’da dünya için şunları söyler:

“İşit ben ölmüşüm kınalar yakın Âşık lisanına dikkâtle bakın Dü cihana gafil aldanma sakın

Mülkü bu dünyanın hep yalan olur.”142

Divanlarda dünyanın geçiciliği ile ilgili nasihat içeren beyitlerde dünya için “yalan dünya, çarh-ı dûn, fâni, misafirhane, viran ribat, viran olası, fena gülzarı, cihan, köhne- serâ, hane-i virane gibi birbiriyle mütenasip tanımlamalar kullanılır. Divan şairleri bu beyitlerle çoğu zaman sevgilinin zulmünden perişan olmuş âşığı teselli eder, bazen de kendilerini dünya zevkinden mahrum ederek ilâhî vuslata ermeye çağırırlar:

Nisbet etme eline özünü ey bahr-i amîk Bu yalanın dibi yakın olur olma gâfil Necâtî, K 81/14-20

139 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bk. Süleyman Uludağ, “Dünya”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1994, C

10, s. 22, 25.

140 Mehmet Nuri Yardım, age., s.205. 141 Mehmet Nuri Yardım, age., s. 122.

[Ey derin deniz (bilgili insan), özün ile elini kıyas etme çünkü bu yalan (dünya)ın sonu yakın olur, ihtiyatsız olma.]

Mâla mağrûr olma ey hâce ki bu dünyâ diyen Sencileyin nice baykuş uçuran vîrânedir Necâtî, G 177/60-4

[Ey mal sahibi efendi, dünya malıyla gururlanma çünkü bu dünya denilen şey senin gibi içine baykuşların tünediği bir ören yeridir.]

Yüzüme bak gözünü aç gurûr-ı saltanattan geç Nice begler uyutmuştur cihân efsânedir derler Necâtî, G 177/61-4

[Yüzüme bak da sultanlık gururundan çık çünkü bu dünya için “asılsız hikâyedir” derler, bu dünya nice beyleri uyutmuştur.]

‘Âşık-ı sâdık isen bakma bu dünya yüzüne Ki hümâ-himmet olan konmaya murdâr olana Necâtî, G 354/459-4

[Gerçek âşık isen bu dünyanın yüzüne bakma; çünkü lutufkâr Hüma kuşu olan, pis şeylere konmaz.]

Ey necâtî ‘izzet-i dünyâya bakma merd isen Bir vefâsız kahbedir dünyâ ki hiç varmaz ere Necâtî, G 373/499-5

[Ey Necâtî, yiğit isen dünyanın şeref ve kudretine bakma; çünkü dünya kimseyle evlenmeyen bir vefasız hilekârdır.]

Dâr-dünyâ bir misâfir-hânedir kim her gelen Âh şâhım yazdı gitti safha-i dîvarına

Necâtî, G 375/504-2

[Ah sultanım, dünya evi, her gelen kişinin duvarının yüzüne yazı yazıp gittiği bir misafirhanedir.]

Gurûr etme cihânın ‘izzetine Düşünde hiç sultân olmadın mı

Necâtî, G 416/594-6

[Dünyanın şan ve kudretiyle gururlanma; (kısa süren) rüyada hiç sultan olmadın mı?]

Kılmagıl muhkem gönül dünyâya akd-i irtibât Sen bir âvâre misâfirsin bu bir vîrân rıbât Fuzûlî, G 198/40-1

[Ey gönül, dünyaya sağlam bağla bağlanma; sen bu viran konakta serseri bir misafirsin.]

Ârif isen tutagör ser-rişte-i feyz-i bekâ Terk kıl bu sûret-i fânî vü nakş-ı zâ’ili

Fuzûlî, Mu. 311/37-3

[İrfan ehli isen sonsuzluk nimetinin ipini tut; bu fani şekli ve yok olacak süsü terk et.]

Cem et özünü olma perîşân rakam-misâl Fanî cihânı sıfr gibi hîçe kıl hisâb

Hayâlî, G 111/3-2

[Özünü topla, rakam gibi perişan olma; geçici dünyayı sıfır gibi hiç olarak hesap et.]

Akarsudur bu hüsn ü letâfet gelür geçer Sanma efendi ‘âlemi sen bir karâradur

Hayâlî, G 174/105-3

[Ey efendi, sen bu âlemi bir kararda sanma; bu güzellik akarsu gibidir, gelir geçer.]

Yürü her ser-i bâlâya akıtma su gibi gönlün Fenâ gülzârınun el çek gülünden gel dikenden geç Hayâlî, G 118/2-2

[Her yüksek başa gönlünü su gibi akıtma; geçici dünya gülistanının gülünden elini çek ve dikenden kurtul.]

Bir düş gibidir hak bu ki ma’nâda bu âlem Kim göz yumup açınca zamânı güzer eyler Nef’î, G 76/11-2

[Gerçek şu ki batında bu âlem, göz açıp kapayıncaya kadar zamanın geçtiği bir düş gibidir.]

Bir nîm neşve say bu cihânın bahârını Bir sâgar-ı keşîdeye tut lâle-zârını

Nedîm, G 360/164-1

[Bu cihanın baharını bir yarım neşe kabul et; bu dünyanın lale bahçesini de çekilen kadehe eş tut.]

Pek sakın rengine boyanma bu dünya fânî İnledir gûşe-i mihnetde dil-i nâlânı

Leylâ Hanım, Tb. 180/8-8

[Fani olan bu dünyanın rengine boyanmaktan sakın, bu dünya, eziyet köşesinde feryat eden gönlü inletir.]

Hazer it zevkine aldanma bu çarh-ı dûnun Gör hele neyledi şeh-zâde-i ‘âlî-şânı

Leylâ Hanım, Tb. 180/8-9

[Bu alçak dünyanın zevkine aldanma, bu dünyadan sakın; şan ve şeref sahibi şehzadeye ne yaptı? Hele bir bak.]

Cây-ı âsâyiş olur sanma cihân-ı fânî Eyleme kasd-ı ‘imâret bu harâb eyvânı Bâkî, M 82/2-I-1

[Bu fani cihan, güvenli ve rahat bir mekân olur zannetme; bu harap olmuş gölgeliği imar etmeye çalışma.]

Menzil-i bâr-ı belâ kühne-serâdur dünyâ Künc-i râhat yiri zann eyleme bu vîrânı Bâkî, M 82/2-I-2

[Bu ören (dünya)i rahat edeceğin bir köşe zannetme, bu dünya bela yükünün konak yeri ve köhne bir saraydır.]

Felegün kasr-ı dil-âvîzine meftûn olma Nice mîrâsa girüpdür bu sarây-ı fânî Bâkî, M 82/2-I-3

[Nice miraslara giren (konu olan) bu fani saray (dünya)ın gönül bağlayan köşküne düşkün olma.]

Aldanma câh u bahtına kalmaz bu rûzgâr Bâg u bahârı n’eyledi bâd-ı hazânı gör Bâkî, G 148/77-4

[Bahçe ve baharı ne hâle getiren güz yeline bir bak; bu (kimseye) kalmayacak olan dünyanın makam, mevki ve talihine aldanma.]

Reşk itme ‘ömr-i devlet-i dünyâya Bâkîyâ Kim h’âb-ı gaflet içre hemân bir hayâldür Bâkî, G 160/96-5

[ Ey Bâkî, ancak bir hayal olan dünya devletinin ömrünü aymazlık uykusu içinde kıskanma.]

Magrûr olma pâdişehüm hüsn-i sûrete Bir âfitâbdur ki serî’u’z-zevâldür

Bâkî, G 162/100-2

[Ey Padişahım, suretin güzelliğine gururlanma; bu bir güneştir ki gelip geçicidir.]

Cihân efsânedür aldanma Bâkî Gam u şâdî hayal-i h’âba benzer

[Ey Bâkî, keder ve sevinci uykudaki rüyaya benzeyen ve asılsız hikâye olan bu dünyaya aldanma.]

Ne reng ü bûya meftûn ol ne hây u hûya ey Bâkî Bu fânîden bekâ itmez temennâ şol ki dânâdur Bâkî, G 185/135-6

[Ey Bâkî, bu fani dünyanın ne renk ve kokusuna düşkün ol ne de telâş ve kavgasına; (bu fani dünyaya) ancak âlimler selam durmaz.]

Çarhun ey dil umma bu sırça sarâyından sebât Kim nice mîrâsa girmiş hâne-i vîrânedür Bâkî, G 186/136-3

[Ey gönül, nice mirasa giren ve yıkık ev olan dünyanın sırça (cam) sarayından kararlılık bekleme.]

Görüldüğü üzere divan şairleri de tasavvufi anlayışa paralel olarak dünyayı zemmetmişlerdir. Şairler, özellikle saltanat sahipleri ve zenginlere dünyanın, zenginlik ve şöhretin Müslüman için çok da iyi olmayabileceğini yukarıdaki beyitlerde sanatkârane bir şekilde ifade etmişlerdir.

Belgede Türk edebiyatında nasihat (sayfa 66-74)