• Sonuç bulunamadı

DUA VE DEVLET İLE İLGİLİ NASİHAT BEYİTLERİ:

Belgede Türk edebiyatında nasihat (sayfa 80-91)

DİVANLARDAN NASİHAT

4. DUA VE DEVLET İLE İLGİLİ NASİHAT BEYİTLERİ:

Dua ve devlet ile ilgili nasihat veren beyitlerde, genellikle sultana ve onun devletine şairin dua etmesi gerektiği anlamı vardır. Divan şairleri devler erkânına sundukları kasideler neticesinde çeşitli mükâfatlar alırlardı. Dolayısıyla bu çeşit kasidelerin dua bölümünde154 sultana veya vezirlere dua edilmesi istenir veya dua edilir. Bazı gazellerde de devlete dua edilmesi gerektiği ifade edilir. Özellikle devletin zeval bulmaması için dua edilmesi öğütlenir. Devlete dua şeklinde olan ve aşağıda belirtilen nasihat beyitlerine geçmeden önce kültürümüzde dua ve geleneğimizde devlet anlayışı hakkında birkaç söz söylemek gerekecektir.

Dua, Allah’a yalvarmadır. Bir şeyin olmasını veya olmamasını Allah’tan istemektir. Bu istekler sırasında Allah methüsena edilir. Divan şiirinde âşık daimî bir dua hâlindedir. Bazen sevgiliye kavuşmak için bazen de ıstırabının artması için duada bulunur. Her peygambere verilen dua hakkını bizim Peygamber’imiz mahşere saklamıştır.155

Şemseddin Sami’nin Kâmûs-ı Türkî’sinde dua; “Cenab-ı Hakk’a yalvarma, niyaz; birinin iyiliği için Cenab-ı Hakk’a yalvarma.”156 anlamındadır.

Kur’a-ı Kerim’de yirmi yerde geçen dua kelimesi ile birlikte bazı ayetlerde geçen “dava ve davet” kelimeleri de aynı anlamda157 kullanılmıştır:

“Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.”158

“Yahut kendisine dua ettiği zaman zorda kalmışa cevap veren ve başa gelen kötülüğü kaldıran, sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile birlikte başka ilah mı var!? Ne kadar az düşünüyorsunuz!”159

154 bk. İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, s. 140. 155 bk. İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, s. 139,140. 156 Şemseddin Sami, age., s. 610.

157 bk. Selâhattin Parladır, “Dua”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1994, C 9, s. 530. 158 Bakara, 2/186.

“Rabbiniz şöyle dedi: “Bana dua edin, duanıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir.”160

“En güzel isimler Allah’ındır. O’na o güzel isimleriyle dua edin ve O’nun isimleri hakkında gerçeği çarpıtanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasına çarptırılacaklardır.”161

“Rabbinize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.”162

“Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah’a (azabından) korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Şüphesiz, Allah’ın rahmeti iyilik edenlere çok yakındır.”163

Müslümanların birbirlerine dua etmelerinin fazileti ile ilgili de Peygamber’imizin birçok hadisi vardır. Bu hadislere dayanan şairler, maddi beklenti içinde olsalar da, beyitlerinde dua etmeye özellikle idarecilerine dua etmeye büyük önem vermişlerdir. Aşağıdaki hadiste de Müslümanın din kardeşine dua etmesi tavsiye edilir:

“Müslüman bir kul, din kardeşi için gıyabında dua ederse, melek de; ‘Onun için istediğinin bir misli de senin için olsun.’diye dua eder.”164

Müslümanlar asırlar boyu Peygamberimizin öğrettiği dualarla dua etmeyi kendileri için bir vecibe addetmişlerdir; çünkü dua Allah ile kul arasındaki muhaberattır. İmam-ı Gazali’ye göre dua eden kimse için en iyi şekil Resûlullah’tan varit olan duaları okuyup onlarla yetinmektir. Çünkü duahanlıkta ifrata kaçan kimselerin yaptıkları maslahata uygun düşmez.165

Dua insanın Allah’a kulluk faaliyetlerinin esas unsurudur. Dua insanın sıkıntı anında Allah’ı yardıma çağırmasıdır. Ayetlerin ifadesi ile insan bir sıkıntıya düşünce bütün samimiyeti ile Allah’a yönelir; bıkmadan Allah’a dua eder, iyilik ve başarı ister. Dua ile ibadeti Allah ile kul arasında vuku bulan bir canlı bir ilişki ve bir haberleşmedir. Kur’an-ı Kerim’in Furkan suresi, yetmiş yedinci ayetinde belirtildiği gibi Allah’ın kullarına değer vermesinde ibadet ve duanın etkisi vardır. 166

159 Neml, 27/62. 160 Mü’min, 40/60. 161 A’râf, 7/180. 162 A’râf, 7/55. 163 A’râf, 7/56.

164 Muhyiddin-i Nevevî, age., C 3, s. 81.

165 bk. İmam-ı Gazâlî, İhyâu Ulûmiddin, C 3, s. 136. 166 bk., Selâhattin Parladır, agm., s. 530,535.

Tasavvufta ise dua genellikle sünnetteki adap ve erkâna göre yapılır. Sufîlerin yaptıkları duaların önemli bir kısmı Allah’ın yüceliğini, kudretini dile getirme şeklindedir. Bir kısım mutasavvıfların duaları ise hâllerini, zaaflarını Allah’a ifade etme şeklindedir. Mutasavvıflar kul ile Allah arasında oluşan perdenin kalkması için dua ederler. Onların dualarında Allah’tan af ve mağfiret istemek yer alırsa da sufîler daha çok Allah’ın sevgisini kazanmak ve onun rızasını almak için dua ederler. Mutasavvıflar dille dua etmekten ziyade lisanıhâl ile dua etmeyi tercih ederler. İlk devir zahitlerinin dualarında Allah’ın gazabından kurtulmak ve cennete erişmek varken son dönem mutasavvıfların dualarında Allah aşkı ve sevgisi yer alır.167

Devlete dua etmeyi öğütleyen beyitlerdeki devlet ise ümmetin birlik ve dirliğini sağlayan bir sosyal oluşumdur. Devlet kelimesi sözlükte şöyle tarif edilir: “Siyasi ve merkezi bir teşkilata sahip olan bir toprak parçası (ülke) üzerindeki insan topluluğu; kuvvet, kudret, hâkimiyet; zafer; büyük nimet (Devlet, bir kanun altında toplanıp birleşen ve bu kanunu icraya memur bir hükümete tabi olup, âdet ve hissiyatı ve umumi menfaatleri bir olmak ciheti ile millî vahdet heyeti teşkil eden fertlere denilir. Mecmuu bir şahs-ı manevi sayılır.).”168

Devlet kelimesinin İslâm’ın erken dönemlerindeki kullanımı ile modern devlet kavramı arasında farklılıklar vardır. İlk dönemde “zafer, güç” anlamında kullanılırken sonraki dönemlerde, özellikler Abbasiler döneminde devlet, egemen bir hanedanı veya onun siyasi hâkimiyetini ifade etmiştir.169

Devlete bağlık noktasında şairler hiçbir tereddüt yaşamamışlardır. Özellikle kasidelerinde devlete dua etmeyi bir borç bilmişlerdir. Ululemre itaat konusunda Allah (cc) Kur’an’da şöyle buyurur:

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-

emre (idarecilere) de itaat edin. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne götürün (Onların talimatına göre halledin.); bu, hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.”170

Divan şairleri yazdıkları kasidelerle devlet erkânı ile çoğu zaman içli dışlı olmuşlardır. İmam-ı Gazali’ye göre âlim olanların zaruret olmadıkça padişahların huzuruna varmaları uygun olmaz. Padişahların âlimlerin yanına gitmesi ise güzel bir davranıştır.

167 bk., Süleyman Uludağ, “Dua”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1994, C 9, s. 535,536. 168 Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lûgat, C 1, s. 275.

169 Daha fazla bilgi için bk., Ahmet Davutoğlu, “Devlet”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1994, C 9, s.

234-240.

Bunun yanında zalim hükümdarların zulmüne insanlar rıza göstermemelidir. Bütün bunların sebebi şudur: Hükümdarların hizmetinde çalışan âlimler sözleri, filleri veya sükûtları sebebiyle günaha düşerler. İmam-ı Gazali burada, âlimlerin sözleri ile günaha girmelerini açıklarken zalim padişahlara dua etmenin caiz olmadığını söyler. Gazali, sultandan mal almayı da şartlara bağlar. Malın helal olması, hayır yoluna harcamak gibi şartlar ileri sürer.171

Divan şairlerinin dua ettikleri veya dua edilmesini nasihat ettikleri sultanlar, dine ve dünyaya izzet ve ikramda bulunan sultanlar; devletler de böyle adil ve cömert sulatanların devletidir. Dolayısıyla şairler sultana bağlılıklarını dua ederek ve dua edilmesini isteyerek gösterirler. Kasidelerde yapılan dualar bir gelenek olduğu kadar realitenin de ifadesidir; çünkü şairin kendisini en özgür hissettiği gazel tarzında bile devlete dua edilmiştir.

Aşağıdaki beyitler Devlet-i Âliyye’nin bekası ve devletli sultanların mutluluğu için dua yapılmasını öğütleyen beyitlerdir. Burada şair, kendisine veya başkalarına devlet ve sulatan için dua etmelerini nasihat eder. Bu devlet, bütün Osmanlı ülkesinin kutsal devleti, bu sultan da bütün Müslümanların adil halifesidir. Dua edilmesi istenen sadece sultanlar değildir. Bunların içinde din ve tasavvuf büyükleri de vardır. Bazen âşık ve maşuk için de dua edilmesi istendiği görülür. Dolayısıyla dua edilmesini tavsiye etmek ve bununla ilgili nasihat etmek şairin görevidir:

Rahm kıl dervîşine ey pâdişâh-ı hüsn kim Pây-ı taht-ı saltanat dest-i du’â üstündedir Necâtî, G 204/121-6

[Ey güzellik padişahı, dervişine merhamet et; çünkü sultanlık tahtının ayağı dua elinin üstündedir.]

Sen servi biz el üstünda tutarız du’â gibi Girme vebâle kaçma du’âdan belâ gibi

Necâtî, G 419/602-1

[Sen servi boyluyu biz dua gibi el üstünde tutarız; (bu sebeple) duadan bela gibi kaçarak vebale girme.]

Ey Fuzûlî dün ü gün eyle du’â sıdk ile kim

Ola bu devlet ü ikbâl ile tâ dünyâdır

Fuzûlî, K 118/38-15

[Ey Fuzûlî, dünyada bu devlet ve talihin doğrulukla olması için gece gündüz dua et.]

Yeter ey hâme tasdî’ etme ol zât-ı keremkârı Du’â eyle hemân bulmaz anun evsâfı pâyânı Nedîm, K 89/23-27

[Ey kalem, yeter artık, o cömert insan (padişah)nın başını ağrıtma; (çünkü) onun özelliklerinin sonu yoktur, hemen dua etmeye başla.]

Gayri sen ey hâme meşgûl ol du’â-yı devlete Kim du’âsı ehl-i tab’ın gâyet-i kusvâsıdır Nedîm, K 113/38-34

[Ey kalem, artık sen devlete dua etmekle meşgul ol; çünkü hâl ehlinin duası onun son meramıdır.]

Yeter Leylâ du’âya başla tatvîl-i kelâm itme Du’â ol zât-ı âlî-şâna hakkâ ki ‘ibâdetdir

Leylâ Hanım, K 115/6-18

[Ey Leylâ, yeter artık sözü uzatma, duaya başla; doğrusu şu ki o yüce insana dua etmek ibadettir.]

Du’âsı nezd-i Hakda bî-kesânın çünkî makbûldür Heman eyle du’â kaldır elin vakt-i ‘icâbetdir

Leylâ Hanım, K 115/6-19

[Hemen elini kaldır duaya başla, icabet vaktidir; çünkü kimsesiz (çaresiz)lerin duası Hak katında makbuldür.]

Du’âya başla dırâz itme kıssayı Bâkî

Ki fehm olındı muhassal mu’ayyen oldı me’âl Bâkî, K 52/20-44

[Ey Bâkî, artık konuyu uzatma da duaya başla; çünkü anlaşıldı ki maksat (mana) hasıl oldu, belli oldu.]

Eger dünyâ vü dîn emrinde nâfi’ bir ‘amel dirsen Du’â-yı devlet-i sultân mu’izz-i dîn ü dünyâdur Bâkî, G 185/135-7

[Eğer dünya ve din emrinde faydalı bir amel istersen, dünya ve dine izzet ve ikramda bulunan sultanın devletine dua et.]

Yukarıdaki beyitlerde görüldüğü üzere dua edilmesi istenen kişi ve kurumlar; devlet, sultan, din ve tasavvuf erleridir. Güzellik tahtının varisleri için de duada bulunulması öğütlenir. Yukarıdaki beyitlere göre yüce insanlara dua etmek fazilettir. Aynı zamanda sultanlık tahtının ayağı dua elinin üstündedir. Şairler gerek maddi beklenti için olsun gerekse adil sultan ve Müslümanların faziletli halifelerinin saadeti için olsun gerekse de din ve dünyayı gözeten yüce devlet için olsun her zaman dua edilmesini tavsiye etmişler bu yolda nasihat içeren beyitler yazmışlardır.

5. ŞİİR VE SÖZ İLE İLGİLİ NASİHAT BEYİTLERİ:

Aşağıdaki nasihat beyitleri, söz ve şiirin nasıl olması gerektiği ve sözün önemi ile ilgili beyitlerdir. Söz ve şiir divan şiirinde üzerinde en çok durulan kavramlardan biridir.

Şiir sözcüğü, sözlüklerde; “mevzûn u mukaffâ söz”172, “bilme, tanıma, kavrama; vezinli veya vezin tesiri uyandıran ahenge sahip, kafiyeli veya kafiye tesiri uyandıran ses uyuşumu olan edebî eser, koşuk, poem; hisleri uyandıran, duygulandıran, tesir eden şey”173 gibi anlamlardadır. Şemseddin Sami’ye göre şiir; “Anlama, fehim, idrak; mevzun ve mukaffa ve manen güzel tahayyülat ve tasavvuratı cami kelam.”174 anlamlarındadır.

Aşağıdaki beyitlerde şiir ve söz çok zaman aynı anlamda kullanılmıştır. Şiir kavramı içinde olan beliğ sözler ve manzum sözlerin ne derece şiir olarak değerlendirildiğini Tanzimat dönemi ediplerinden Muallim Naci “Istılahat-ı Edebiyye”de genişçe açıklar.

172 İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, s. 470. 173 D. Mehmet Doğan age., s. 1238.

Muallim Naci’ye göre her mukaffalı söz şiir kapsamına alınamaz. Bir sözün öncelikle edebiyattan sayılması için beliğî olması icap eder. Nazım veya mensur olsun bir söz beliğ ise o söz edebiyattandır. Yine bir sözün beliğ olmaması onun manzum olmadığı anlamına gelmez. Yani, manzum bir söz beliğ olmayabilir. Dolayısıyla her manzum söz şiir değildir. Her şiir de manzum olmak zorunda değildir. Nice sözler vardır ki mevzun veya mukaffa değildir ama şiirdir. Şiirin mevzun ve mukaffalı söz olarak tanımlanması ancak örftedir. Oysa beliğ sözlere edebiyat deniliyorsa bunların en beliğ olanlarına da şiir diyoruz. Şiiri sadece nazma tahsis etmek yerine nazım ve nesre umumileştirmek daha doğru olur. Çünkü öyle nazımlar vardır ki değil şiir, edebiyat dairesine bile alınamaz. Yine öyle mensur sözler vardır ki nice manzumeden üstündür. Şiir tabiidir. Şiire sadece vezinli ve kafiyeli söz demek suni olur. Şiir en belağatlı sözlerdir. İstenen duruma en çok uyan söz en beliğ sözdür. Sözde tabiilik denilen meziyet de duruma uygunluk ile meydana gelir. Söz var olduğundan beri şiir de vardır. Vezin ve kafiye yokken de şiir vardı. Dolayısıyla şiirin nazma has kılınması sonraki dönemlerde olmuştur. Şiir belagatiyle insanın ruhunu okşayan sözlerdir. İnsanlar şiir özelliklerine sahip nazım ve nesirden nazım olanına rağbet ederler. Bu da nazmın kendine has ayrı bir hususiyetidir.175

Cahiliye dönemi Araplarında şiir, toplumsal hayatın en asli görünümlerindendir. Şairin eserinin kaynağı kendi duyguları ile çevresinin duygularının çakıştığı noktadadır. Bir kabile reisinin şair olması o kabile için büyük bir talih idi. Panayırlarda şiir yarışmaların yapılması o dönem toplumunun şiire verdiği önemi gösterir.

Kur’an’da şiir kelimesi bir kere, şair kelimesi de beş kere (birinde çokluk olarak) geçer. Yasin suresinde geçen “Biz ona (Peygamber’e) şiir öğretmedik. Zaten ona yaraşmazdı da. Onun söyledikleri, ancak Allah’tan gelmiş bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır.”176 ayeti, vahiy ile şiir olayının karıştırılmaması gereğini belirtme amacı taşır.

Ku’an’da şair kelimesinin geçtiği üç ayette müşriklerin Peygamber’imize şairlik isnadı reddedilir: “ ‘Mecnun bir şair için biz tanrılarımızı bırakacak mıyız?’ derlerdi. Hayır! O gerçeği getirdi ve peygamberleri de doğruladı.”177 “Yoksa onlar: (O), bir şairdir; onun, zamanın felaketlerine uğramasını bekliyoruz mu diyorlar? De ki: Bekleyin. Ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.” 178

Kur’an’ın şairlerden söz eden ayetleri aynı adı taşıyan (Şuara) surede yer alır:

175 Muallim Naci, Istılahat-ı Edebiyye (hzl.: Dr. Alemdar Yalçın, Abdülkadir Hayber), Akabe Yay., Ankara

(Tarih belirtilmemiş.), s. 69-77.

176 Yasin, 36/69. 177 Saffât, 37/36,37. 178 Tur, 52/30,31.

“Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyarlar. Onların her vadide başıboş dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi? Ancak iman edip iyi işler yapanlar, Allah’ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akıbete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.179

Şuara ayetleri müfessirler tarafından genellikle şairlerin ortak niteliklerini, karakterlerini açıklayan ayetler olarak yorumlanmış ve bu yorum günümüze kadar sürdürülmüştür.

Yukarıda belirtildiği gibi şiir ve şairler iki sebeple Kur’an’ın konuları arasına girmiştir. Bunlar da, vahyin şiire benzetilmeye çalışılması ve şairlerin Hz. Peygamber’in kişiliğinde İslam’a saldırmalarıdır. Şuara suresi ayetlerinin muhatabı İbn Zaberî, Hübeyre, Müsafî, Ümeyye es-Sakafî gibi saldırgan müşrik şairlerdir. Bu sebeple ilgili ayetler bu bağlamda anlamlandırılmalı, şiire ve şairlere ilişkin teori ve çözümlemelerin kaynak metinleri gibi değerlendirilmemeli; bu ayetlere dayanılarak şiir ve şairler hakkında genel hükümler verilmemelidir.180

Müslümanları hicveden, İslam’a hakaret eden şiirlerle ilgili olarak Hz. Peygamber: “Birinizin içinin irinle dolması şiirle dolmasından daha iyidir.”181 demiştir.

Hz. Peygamber, Müslümanlara ve İslam’a hicviyeleriyle saldıran müşrik şairlere karşı İslam’ı şiirleri ile savunan ve müşrikleri yeren Hassân b. Sâbit’e: “Ey Hassân! Allah’ın Resûlü adına cevap ver! Allah’ım onu Cebrail ile destekle.”182 diye dua etmiştir. Hz. Peygamber’in bu husustaki “Şüphesiz, şiirin bir kısmında hikmet vardır.”183 hadisi de dikkate şayandır.

Hassan b.Sabit, İslam’dan önce de kasideleriyle ün yapmış bir şairdi. Müslüman olduktan sonra İslam’a saldıranlara cevap vermişti. Hatta onunla şiir atışmasına gelen müşrik bir heyeti mağlup edince, gelenler Müslüman olmuştu. Hz. Peygamber mescitte ona şiirlerini okuması için bir yer tahsis etmişti. Onun şiirleri İslam’ı savunan, müşrikleri yeren şiirlerdendi. Peygamber şairi olan Hassan b. Sabit’ten başka İslam’ı şiirleriyle müdafaa eden diğer şairler Ka’b b.Mâlik, Abdullah b. Revaha’dır. Hz. Peygamber onun sanatına ve şahsına değer vermiştir.184

179 Şuarâ, 26/224-227.

180 bk., Ahmet Özalp, “Şiir, Şair”, Şamil İslam Ansiklopedisi, İstanbul 2000, C 7, s. 309-311.

181 Buhari, “Adâb”, 2045 (Sahih-i Buharî; çev., tahriç: Abdullah Feyzi Kocaer, Hüner Yay., İatanbul 2003.). 182 Buhari, “Namaz”, 285.

183 Buhari, “Adâb”, 2044.

Başlangıçta cahiliye toplumuna ait olan boş fikirler ve cinsellik gibi konuları ihtiva eden şiir şekli Müslümanlıkla birlikte terk edilmiş ve bunun yerine -yukarıda da belirtildiği üzere- İslam’ı yücelten, Müslümanları savunan şiirler söylenmeye başlanmıştı. Fakat Emeviler ile birlikte bu anlayış terk edilmiş ve eski cahiliye toplumuna ait folklorik ürünler yeniden derlenerek bunlara hayatiyet kazandırılmış ve bunun neticesinde de aşk ve şarap şiirleri yeniden söylenmeye başlanmıştır.185

İslamiyet’ten önceki Türkler ise edebiyatı daha çok sözlü olarak devam ediyordu. Bunların içerisinde bulunan destanlar dilden dile, nesilden nesle aktarılarak bugünlere kadar ulaşmıştır. Destanlar belli bir hece ölçüsü ile yazılmasa da bir şiirde bulunan ahenk özelliklerini ihtiva ediyordu. Bütün milletlerde olduğu gibi İslam’dan önceki Türklerde de şairler aynı zamanda din adamıdır. Özel törenlerde kopuz eşliğinde şiirler söylerler. Eski Türklerde bilinen ilk şair Aprınçır Tigin’dir. Uygurların Mani dinine ait yazılı ilahileri günümüze kadar ulaşmıştır.

Türklerin Müslüman olmasıyla birlikte İslami Türk edebiyatı da gelişmeye başlar. Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig’i, Edip Ahmet’in Atabetü’l-Hakâyık’ı İslami dönem ilk eserlerden olup manzumdur. Ahmet Yesevî de hikmetleriye Türkistan’ın piri olmuştur. Daha sonra Anadolu coğrafyasında onun yolunda giden Yunus Emre’nin ilahileri hâlâ dillerdedir. Anadolu’da 13. asırdan itibaren “divan edebiyatı” adı verilen yeni bir edebiyat teşekkül etmeye başlamıştır. Böylece edebiyatımıza yeni nazım şekilleri girmiş, hece ölçüsünün yerini aruz vezni almıştır. Önceki edebiyatımız halk edebiyatı şeklinde ayrı bir kolda devam etmiştir. Divan şiirinin Anadolu’da Hoca Dehhani ile başladığı kabul edilir.186

Ahmet Yesevî, Türkistan’daki halk kitlelerine tasavvufu tanıtma yollarını iyi kavramış, söylediği şiirlerinde hece ölçüsünü kullanmış, sade bir dili tercih ederek Türkistan’da tasavvufî halk edebiyatının öncüsü olmuştur. Ahmet Yesevî’de şiir bir irşat vasıtasıdır.187

Şiir ve söz ile ilgili seçtiğimiz nasihat beyitlerinde söz daha çok şiir anlamında kullanılır. Bununlar birlikte aşağıdaki beyitlerde vurgulanan boş sözden sakınmanın gerektiği ve sözü uzatmanın lüzumsuzluğu konusuyla alakalı olarak Kur’an- Kerim’de de ayetler vardır. Şu iki ayette Allah müminlerin vasıflarını şöyle belirtir:

185 Ignace Goldziher, Klasik Arap Literatürü (çev.: Prof. Dr. Azmi Yüksel, Doç. Dr. Rahmi Er), İmaj Yay.,

Ankara 1993, s. 46-48.

186 Ayrıntılı bilgi için bk., Faruk K. Timurtaş, Tarih İçinde Türk Edebiyatı, Boğaziçi Yay., İstanbul 1993, s.

4-15.

“Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.”188

“Boş sözü işittikleri vakit ondan yüz çevirirler ve ‘Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz de size. Selam olsun size (bizden size zarar gelmez). Biz cahilleri istemeyiz,’ derler.”189

Sükûtun fazileti, boş sözün değersizliği ve hayır söylemenin teşviki ile ilgili hadisler de vardır. Bu konuda Peygamber’imiz şöyle buyurur:

“Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa komşusuna eziyet vermesin. Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa misafirine ikram etsin. Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa iyi şeyler (hayır) söylesin yahut sussun.”190 Yine söz ile ilgili olarak Hz. Peygamber “Sözlerin en doğrusu Allah’ın kitabıdır.”191 buyurmuştur.

Sözlü kültürümüzde önemli bir yere sahip olan “Söz gümüş ise, sükût altındır.” atasözü de bu konuda milletimizin hassasiyetini göstermektedir. Sözün bu şekilde kısa tutulması ve öz söylenmesi onun değerli oluşundandır.

Görüldüğü üzere şiir ve söz kültürümüzde önemli bir yere sahiptir. Söz ve şiirin sihirli gücü yukarıdaki paragraflarda da ifade edildiği gibi her zaman için takdirle karşılanmıştır. Şiirin ehemmiyetine dair tasavvufî halk şiirinde olduğu gibi divan şiirinde de mısralar söylenmiş, şiir ve sözün önemi vurgulanmıştır. Aşağıdaki beyitlerde sözden kasıt şiirdir. Şair beyitte söz vurgusu ile daha çok şiiri kasteder.

Aşağıda şiir ve söz ile ilgili nasihat beyti olarak seçtiğimiz örneklerde divan şiirinin belli başlı şairlerinin şiir üzerine söyledikleri öğütleri bulunmaktadır. Burada şairler boş sözden sakınmayı, şiirin değerini bilmeyi, az söz söylemeyi, şiirde sağlam bir üslup geliştirmeyi öğütleyerek maharetlerini sergilemişlerdir:

Yok yerlere harc eyleme sözünü Necâtî Söyler diye tûtî-yi şeker-hâyi kınarlar

Necâtî, G 220/155-8

[Ey Necâtî, tatlı dilli papağanı konuşuyor diye kınarlar, o yüzden sen de boşuna söz

Belgede Türk edebiyatında nasihat (sayfa 80-91)