• Sonuç bulunamadı

DİVAN EDEBİYATINDA NASİHAT:

Belgede Türk edebiyatında nasihat (sayfa 33-56)

2 HALK EDEBİYATINDA NASİHAT:

3. DİVAN EDEBİYATINDA NASİHAT:

Divan edebiyatı tabiri Ömer Seyfettin ve Ali Canip Yöntem tarafından mütareke yıllarında ortaya atılmış bir isim olup ondan önce bu edebiyata “enderun edebiyatı, saray edebiyatı” gibi adlar verilmiştir. Ömer Seyfettin ve Ali Canip’in bu sahaya “divan edebiyatı” demelerinin sebebi bu dönem şairlerinin eserlerinin divan hâlinde teşekkül etmesinin yanında bunların saraylarda ve zümrevi divanlarda kabule mazhar olmalarındandır. Bunun yanında M. Fuad Köprülü gibi edebiyat tarihçileri daha çok klasik edebiyat veya klasik Türk edebiyatı isimlerini tercih etmişlerdir. Divan edebiyatı, Türk edebiyatının umumi gelişimi içinde estetik esaslarını İslami kültürden alarak meydana gelen, özellikle Fars edebiyatının her yönden tesiri altında bulunan ve on üçüncü asrın sonları ile on dokuzuncu asrın yarısına kadar devam eden -kendisine ait mazmun ve hayal dünyası olan- bunun yanında dilde Arapça ve Farsça kelimeleri fazlaca kullanan bir edebiyat geleneğidir.59

Divan edebiyatı asırlarca Türk cemiyetini ifadeye çalışmış ve nihayet yerini Batı medeniyetinin tesiri altında gelişen edebiyata bırakmıştır. Bu edebiyat kaideci, mücerret ve

58 M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, s. 320.

59 Ayrıntılı bilgi için bk., Ömer Faruk Akün, “Divan Edebiyatı”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1994, C

kitabi bir edebiyattır. Divan edebiyatı, hayatla alakası ne kadar az olursa olsun, cemiyet hayatının seyrini takip etmekte ve onun akislerini taşımaktadır. Divan edebiyatının kaynakları arasında Kur’an, hadis, kıssalar, tarih, İran mitolojisi, batıl ve hakiki ilimler sayılabilir. Bunlara tam anlamıyla vakıf olmadan divan edebiyatını anlamak imkânsızdır.60

Divan edebiyatında nasihat konusunu işlerken iki şeye dikkât etmemiz gerekir. Birincisi altı yüz yıl boyunca nasihatname veya pendname adıyla yazılan ve amacı nasihat etmek olan eserler diğeri de divanlardır. Divan şairlerinin divanlarından seçtiğimiz yedi divanda bulunan ve nasihat içeren beyitleri buraya aldık. Zaten bu, tezin asıl konusunu teşkil etmektedir. Şimdi bu asıl konuya geçmeden önce edebiyatımızda müstakil olarak yazılan nasihatnamelerden kısaca bahsedeceğiz:

3. 1. Müstakil Nasihatnameler:

Müstakil nasihatnameleri Divan Edebiyatı başlığı altında ele almamızın sebebi, bu tür eserlerin daha çok divan edebiyatı döneminde kaleme alınmalarındandır. Ayrıca divan şairlerinin bu tür eserlere fazlaca rağbet etmelerindendir. Yoksa divan edebiyatı adı verilen, kendisine ait mazmun ve söyleyiş özelliklerine sahip olan bir edebiyat sahası Anadolu’da daha başlamadan önce bile içerik olarak nasihatname denilebilecek türde eserler yazılmıştır. Konuyu bu şeklide düşünmemiz gerekir.

Ahlaklı fertlerin oluşturduğu duyarlı bir toplum meydana getirebilmek için öğüt verici türde eserlere hemen her kültürde rastlanmaktadır. Özellikle dinlerin bu konuda ortaya koyduğu ilkeler bu tür eserlerin yazılmasına zemin hazırlamıştır. Bu türden kitaplar arasında halk için yazılanları yanında aydınlara yönelik edebi değer taşıyanlar da vardır. Çeşitli meslek yahut ilim dallarını ilgilendiren nasihatnameler ile bu dalların belli oranlarda yer aldığı eserler de mevcuttur.61

Türklerin İslamiyet’i kabul etmeleriyle girdikleri yeni medeniyet dairesinde ortaya koydukları uzun soluklu edebiyat hareketi olan divan edebiyatında başlangıçtan itibaren önemli bir yer tutan nasihatname (pendname) türü Cumhuriyet dönemine kadar çeşitli örneklerle varlığını sürdürmüştür. Çoğu medrese eğitimi almış olan şairler, bir öğüt dini olan İslam’ın emir ve yasaklarını telkin edecek, insanları iyiye, güzele, doğruya sevk edecek ve böylece öldükten sonra okuyanlar tarafında hayırla yâd edilecek bir eser bırakmayı ilke kabul etmişlerdir. Zaten önceki bölümlerde de belirttiğimiz gibi Kur’an ve

60 bk., Agâh Sırrı Levend, Divan Edebiyatı, Enderun Kitabevi Yay., İstanbul 1984, s. 7-9. 61 bk., İskender Pala, “Nasihatname”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 2006, C 32, s. 409-410.

hadisler bu yönde yol göstericiydi. Gerek Kur’an ve hadisler gerekse Arap ve Fars edebiyatında bu konuda yazılan eserler Türk şair ve bilginleri için örnek oluşturmuş ve böylece ilk asırlardan itibaren nasihatname türünde eserler kaleme alınmıştır. Nasihatnamelerde özellikle ahlak konusu üzerinde durulmuştur. Bu tür eserlerde öğütler verilirken Kur’an ve hadislerin yanı sıra atasözlerinden de örnekler sunularak konunun anlaşılması kolaylaştırılmıştır. Daha hacimli olan eserlerde ise çeşitli hikâyeler anlatılıp kıssadan hisse çıkarılmıştır.

Bu türde yazılan eserlerden, değişen zaman şartlarına göre ortaya çıkan anlayış farklılıkları da takip edilebilir. Her zaman için geçerli olan doğruluk, iyilikseverlik, cömertlik gibi ahlak kuralları istisna edilirse günlük ihtiyaçlarla ilgili, asırlara göre ortaya çıkan değişiklikler de nasihatnamelere yansımıştır. Bu bakımdan bu tür eserlerde toplumsal değişme ve gelişmeleri izleyebiliriz. Nasihatnamelerde günlük hayatla ilgili her konuda öğütlere rastlanabilir. İnsan için iyi ve yararlı olan ne varsa çağa uygun olarak bu tür eserlerde yer alır.

Edebiyatımızda nasihatnamelerin bir tür olarak ortaya çıkmasında İranlı ünlü şair Feridüttin Attar’ın “Pend-Nâme” adlı eserinin payı büyüktür. Birçok Türk şair, bilgin bu eseri manzum veya mensur tercüme veya şerh etmiştir. Sadî’nin Gülistan ve Bostan isimli eseri de divan edebiyatında nasihatnamelere örneklik ve kaynaklık etmiştir. Edebiyatımızda nasihatnameler hem nazım hem nesir hem de nazım nesir karışık olarak yazılmıştır. Muhteva olarak nasihat içeren veya nasihatname adıyla yazılan birçok eser vardır.62

Yukarıdaki bölümlerde bahsetmiş olduğumuz Kutadgu Bilig, Türk edebiyatının ilk nasihatnamesi kabul edilmektedir. Aynı şekilde Yunus’un Risâletü’n-Nushiyye isimli mesnevisi de dinî tasavvufi konularda öğütler ihtiva eden ve Anadolu’daki ilk nasihatnamelerden biri olarak kabul edilen bir öğüt kitabıdır. Ahmet Fakih’in Çarh-Nâme isimli eseri de bir nasihatnamedir. Yüz beyitlik bu eserin yüz beyti elimizde bulunmaktadır. Bu da dinî konularda öğütler veren ve kaside biçiminde yazılmış bir nasihatnamedir. On dördüncü asırda yazılan bir diğer nasihatname de Süleyman isimli bir şairin “Nasihat-Nâme” adlı eseridir. On beşinci asırda yaşamış olan Dede Ömer Rûşenî isimli şairin “Pend-Nâme” adlı eseri de terci-i bend nazım şekliyle yazılmış bir nasihatnamedir. Yine aynı asırda yaşayan Şeyh Eşref’in “Nasihat-Nâme” adlı mesnevisi de

62 Mahmut Kaplan, “Türk Edebiyatında Manzum Nasihatnameler”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara

dinî tasavvufi konularda öğüt veren bir nasihatnamedir. Safevi hükümdarı Şah İsmail (Hatâyî)’in de “Nasihat-Nâme” adlı, mesnevi şeklinde yazılmış bir nasihatnamesi vardır. Kanuni Sultan Süleyman devri şairlerinden Cemalî’nin “Nasihat-Nâme”si de bu türün örneklerindendir. Aynı dönemin şairlerinden Askerî’nin de “Pend-Nâme” adını taşıyan ve terci-i bend nazım şekliyle yazılmış bir eseri vardır. Geyveli Güvahî’nin 1526 tarihinde kaleme aldığı “Pend-Nâme” adlı nasihatnamesinde beş yüz kadar atasözü olup Nasrettin Hoca fıkralarından örnekler ve hayvan hikâyeleri ile tarihten kıssalar bulunmaktadır. Güvahî bu eseriyle dürüst, topluma yararlı, ahlaklı bir Müslüman yetiştirmeyi amaç edinmiştir.

Ünlü divan şairi Balıkesirli Zâtî’nin de Pend-Nâme-i Zâtî-i Remmâl adıyla terci-i bend nazım şekliyle yazdığı bir nasihatnamesi vardır. Burada şair ölüm ve kıyamet ile ilgili uyarılarda bulunur. Şemseddin-i Sivasî’nin “Nasihat-Nâme”si, Azmî Pir Mehmet’in “Pend-Nâme” adlı eserleri de bu türde yazılmış olan nasihatnamelerdir. Ünlü divan şairlerinden, hikemi şiirin üstadı Nabi’nin de oğlu için yazdığı “Hayriyye-i Nabî” adlı eseri bu alanda yazılmış nasihatnamelerin en ünlülerindendir. Bu eserde Nabi devletin kötüye gidişi karşısında tekliflerini ortaya koymuş ve oğlu şahsında gençlere nasihat etmiştir. Sümbülzade Vehbî’nin “Lutfiyye” adlı eseri de nasihatname türünde yazılmış olan eserlerdendir.63

Nasihatnameler de konularına göre çeşitlere ayrılmakla birlikte önemli bir referans kaynağı olan dinî ve tasavvufi konular hemen hemen bir çok nasihatnamede yer alır. Dinî ve tasavvufi konuları işleyen nasihatnamelerde ibadetlerin önemi ayet ve hadislerle desteklenerek açıklanır ve bunların Allah’a bir yükümlülük olduğu öğütlenir. Dünya hayatının geçici olduğu vurgulanarak, ahirete hazırlanılması öğütlenir. İnsanın gerek kendisine gerekse topluma karşı zararlı olan arzu ve isteklerine boyun eğmemesi gerektiği öğütlenir. Allah yolunda çalışmanın önemi, riyadan sakınılması gerektiği, kibirden uzak durulmasının elzem olduğu gibi konular da din ve tasavvuf mevzularını ele alan nasihatnamelerde öğütlenmiştir.

Bazı nasihatnamelerin de genel ahlak kuralları ile ilgili olukları görülür. Bu tür konuları ele alan nasihatnamelerde kanaatin faydası, sabır ve tevekkül, edep ve hayânın zarureti gibi ahlaki davranışlar öğütlenirken nifak, cimrilik, açgözlülük, yalan, israf, tükenmeyen arzu, haset, gıybet, başkalarını kınama, öfke, kin gibi hâl ve hareketler de sakınılması gereken huylar olarak belirtilmiştir.

Nasihatnamelerin bir kısmında da sosyal hayatla ilgili konular işlenir. Bu tür nasihatnamelerde insanların birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen nasihatler bulunur. Böyle konulardaki eserlerde konuşma, evlilik, adalet, çocuk eğitimi, komşu hakkı, istişare etmek, kötü kişilerle arkadaşlık etmemek, davetsiz bir yere gitmemek, sır saklamak, dostluk, ticaret, iyi ad bırakma, giyim kuşam ile ilgili konular da ele alınmıştır.

İslam’ın ilk emrinin “oku” olması ve Hz. Peygamber’in ilmi teşvik etmesi nasihatnamelerde bu konuya geniş yer ayrılmasına vesile olmuştur. İlim din ilimleri ve fen ilimleri olmak üzere ikiye ayrılır. Fakat nasihatnamelerde ilimle din ilimleri kastedilmiştir. Pendnamelerde söz konusu ilim dalları medreselerde okutulanlardır.

Sosyal konularda öğüt vermek üzere yazılan nasihatnamelerde sosyal eleştiriye de geniş ölçüde yer verilmiştir. Eleştirilerin bazen bütün toplumu hedef aldığı görülür.64

Konyalı Şair Meşamî’nin de “Pend-Nâme-i Meşâmî” adlı kaside şeklinde yazılmış bir nasihatnamesi vardır. Bu eserde az konuşmanın gereği üzerinde durulmuştur. Konuşmanın edeplerini konu alan bu nasihatnameden birkaç beyti aşağıya alıyoruz:

Her şahsa lutf-ı tab’ u te’enniyle ver cevâb Tâ kim erişmeye sana nutkundan ıztırâb

(Herkese güzel huylulukla ve acele etmeden temkinlice cevap ver ki süzün sebebiyle sana bir sıkıntı gelmesin.)

Söz gendümünün ağız olupdur değirmeni İri öğütme cehd et onu misl-i âsiyâb

(Söz buğdayının değirmeni ağızdır. Onu iri öğütme, değirmen gibi gayret et. Yani “Büyük lokma ye, büyük söz söyleme.” atasözünde olduğu gibi.)

Keşf etme söz arûsu cemâlini bî-direng Olmak gerek nikâb-ı te’ennî ona hicâb

(Söz bir geline benzer. Söz gelininin yüzünü görmekte, duvağını açmakta acele etme. Yavaş, sonunu düşünen temkinli hareket söz gelininin peçesi olmalıdır.)

Hikmetle oldı halk-ı benî Âdem on boğun

64 Daha geniş bilgi için bk., Mahmut Kaplan, “Manzum Nasihatnamelerde Yer Alan Konular”, Türkiyat

Tâ kim dokuzda fikr edip onda ver cevâb

(Dokuzunda düşünsün, onuncusunda da cevap versin diye Cenabıhakk’ın hikmetiyle insanoğlunun boğazı on boğum hâlinde yaratılmıştır. Bu beyit; “Boğaz kırk boğumdur, otuz dokuzunu yut, birini söyle.” atasözünü hatırlatmaktadır.)

Dürc-i dehende dürr-i girân-mâyedir suhan Sarfında kıl te’ennî sakın eyleme şitâb

(Söz, ağız hokkasında kıymetli bir incidir. Onu harcarken dikkâtli ve sabırlı ol, acele etme.)

Çün sende Hakk yarattı iki gûş u bir zebân İki işitmeyince sakın verme bir cevâb

(Mademki Cenabıhak sende iki kulak, bir ağız yarattı; sen de iki kere dinle, bir kere cevap ver.)65

Görüldüğü üzere nasihatnameler, Türk edebiyatında bireyleri ahlaken olgun insanlar seviyesine yükseltmek ve dinin emir ve yasaklarına uygun hareket eden insanlar yetiştirmek için her konuda öğütler veren eserlerdir. Günümüzde bile bu geleneğin hâlâ devam ettiğini söyleyebiliriz.

3. 2. Divanlarda Nasihat:

Altı yüz yıllık divan edebiyatında birbirinden değerli şairlerin tertip ettikleri divanlarda bulunan birçok beyitte veya müstakilen gazel ve kasidelerde çeşitli konularda okuyanlara nasihat edildiği görülür. Necâtî gibi bazı şairler nasihat etmeye büyük önem vermişler; dolayısıyla öğüt anlamı taşıyan birçok beyit yazmışlardır. Genel olarak divanlarımıza baktığımızda nasihat içeren beyitlere rastlamak mümkündür.

Bizim araştırma konumuz, divanlardaki nasihat ifade eden beyitleri tespit etmektir. Bunun için de en çok tanınan yedi şairin (her asırdan bir şair olmak üzere) divanını inceleme konusu edindik. Buradaki nasihat anlamı taşıyan beyitleri çıkardık. İncelediğimiz divanlarda yer alan nasihat beyitlerini konularına göre sınıflandırarak tasnif yoluna gittik. Bu mütevazı çalışmamız yedi adet divandaki nasihat anlamı taşıyan beyitlerin tespitinden

65 bk., Emine Yeniterzi, “Konyalı Şair Meşâmî’nin Konuşma Âdâbına Dair Bir Nasihat-Nâmesi”, Yeni İpek

ibarettir. Şimdi bu divanlarda yer alan ve nasihat eden beyitlere geçmeden önce divanlarını incelediğimiz şairlerin kısa hayat hikâyelerine bir göz atalım:

İKİNCİ BÖLÜM

1. NECÂTÎ:

Necâtî Bey’in doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Necâtî’den en çok bahseden Sehî Bey, onun biyografisini Şehzade Mahmut’un Manisa’daki sarayında nişancı olarak görev yaptığı zamandan başlatır. Sehi Bey Necâtî’nin çağdaşı olmakla beraber, çok yakın dostu ve şakirdidir. Tezkirelere göre Necâtî Edirnelidir. Yaşlı bir kadın tarafından çocuk yaşta evlatlık olarak alınmış ve tahsiliyle de Edirneli şairlerden Sailî ilgilenmiştir. Ali Nihat Tarlan’ın naklettiğine göre Lâtifî tezkiresinde Necâtî için “Abdullah’ın oğludur.” ibaresi geçer. Bu da Necâtî’nin devşirme olabileceğini göstermektedir. Necâtî’nin tahsili medresenin yüksek kademelerine kadar devam etmemiştir. Yaratılışı dolayısıyla şiire yönelmiş ve bu alanda kendisini yetiştirmiştir. Zaten o devir telakkisine göre şiir ve inşa arkasından birçok bilgiyi sürüklemektedir. Şairin, Edirne’de doğmakla beraber, asıl şöhrete ulaştığı yer meçhul bir sebeple gittiği Kastamonu’dur. Fatih devrinin sonlarında Kastamonu’dan gelen bir kervan, Necâtî’nin “döne döne” redifli iki gazelini Bursa’ya getirmiştir. Bursa’da zamanın ünlü şairi Ahmet Paşa’nın etrafında toplanan bir şairler topluluğu vardır. Ahmet Paşa Necâtî’nin şiirlerini beğenmiştir. İstanbul’a gelen şair yazdığı bir gazeli bir vesile ile Fatih’e ulaştırır. Fatih de Necâtî’yi divan kâtipliğine tayin eder. Bu intisap Fatih’in saltanatının sonlarına doğru olmuştur. Fatih öldükten sonra Sultan İkinci Bayezit’in hizmetine giren Necâtî Sultan Bayezit’e de kasideler sunmuş ve caizeler almıştır. Necâtî kısa bir süre sonra Cem Sultan’ın yerine Karaman valisi olan Şehzade Abdullah’ın divan kâtibi olarak Karaman’a gider. Az bir zaman sonra Şehzade Abdullah vefat edince Necâtî:

“Dilâ cerîde-i ülfetden adın eyle tırâş Kalender ol ki mücerredler ideler sâpâş”

matlalı mersiyesini yazıp İstanbul’a avdet eder. Necâtî belli bir süre Sultan İkinci Bayezit’in himayesinde kalarak ona şiirler sunar ve bu şekilde hayatını devam ettirir. 1504 yılında Şehzade Mahmut Manisa (Saruhan) sancağına tayin edilince Necâtî de nişancılık vazifesiyle Şehzade’nin maiyetine girer. Şair, Manisa’da hayatın en güzel günlerini geçirmiştir. Bazı tezkirelere göre Necâtî, Şehzade Mahmut’un teşvikiyle İmam Gazali’nin Kimya-yı Saadet isimli eserini ve Avfi’nin Câmi’ul-Hikâyât’ını tercüme etmiştir. Bunun yanında mesnevi vadisinde Leylâ ve Mecnun’u yazmıştır. Bu eserlerin hiçbiri bugün elimizde yoktur. Sadece bir müddet himaye gördüğü Müeyyetzade Abdurrahman Çelebi’nin namına tertip ettiği divanı elimizdedir. Şehzade Mahmut’un ölümü üzerine İstanbul’a dönen şair bir daha görev

talebinde bulunmamış ve Şeyh Vefa zaviyesine yakın bir yerde aldığı evde yakın dostlarıyla günlerini geçirmiştir. 1509 senesinde de hayata gözlerini yummuştur.66

Necâtî, döneminin melikü’ş-Şuara’sıdır. Türkçe’yi açık, külfetsiz, yapmacıklığa düşmeden kullanan şairin gazellerinin birçoğu sehl-i mümteni örneğidir. Kolay söyleyiş, taze hayaller, kullandığı edebî sanatlar onun üstün yanlarıdır. Şiirde atasözlerini kullanma geleneği Osmanlı’da Kasım Paşa ile başlamış Necâtî ile kemal bulmuştur. Atasözlerini şiirde en güzel kullanan şair Necâtî’dir. Türkçe kelimelerle kafiye ve redifler yaparak Türkçe’yi şiirde işleme konusunda büyük gayretler sarf etmiştir. Necâtî Bey’in şiirlerinde divan şiirinin klasik konuları yanında gariplik ve gurbet, dönemin sosyal yaşantısı, ahlak ve adalet anlayışı, tabiat güzellikleri, at, savaş tasvirleri gibi konuları bulmak mümkündür. Necâtî’nin aşka bakışı, tasavvuf neşvesini içinde barındırmaktadır. Necâtî kendi devrinde çok beğenilmiş şiirlerine nazirelere yazılmıştır. Necâtî Bey’in şiirleri kuruluşunu tamamlamış artık klasikleşmiş bir edebiyatın ürünüdür. Necâtî Bey’in şiirlerinde mahallî söyleyişler de vardır. Özellikle Kastamonu bölgesinde kullanılan tabirleri de şiirlerine almıştır. Asıl adı İsa olan Necâtî, kendisinin Ahmet Paşa’dan üstün olduğunu söyleyenlere; “Necâtî’nün dirisinden ölüsü Ahmed’ün yeğdür / Ki İsa göklere ağsa yine dem urur Ahmed’den” şeklinde cevap veren şair, büyük olduğu kadar tevazu sahibidir de.67

Necâtî’nin şiirlerine birçok şair tarafından nazireler yazıldığını yukarıda belirttik. Ancak pek çok şair için şiirlerine nazire yazılması bir övünç kaynağı iken Necâtî bunlara iltifat etmez. Hatta nazirelerini beğenmediği Mihri Hatun gibi bazı şairlere de kızmıştır.68

Sözün kısası Necâtî Bey, divan şiirinin ilk büyük şairlerindendir. On beşinci asrın mesnevi üstadı Şeyhi, Kaside üstadı Ahmet Paşa, gazel üstadı da Necâtî Bey’dir.

2. FUZÛLÎ:

Divan edebiyatının en kudretli şairlerinden olan Fuzûlî’nin doğduğu tarih ve doğduğu yer tam olarak bilinememektedir. Buna rağmen kendi şiirlerinden ve tezkirelerden hareketle Fuzûlî’nin Kerbelâ’da 1480 yılında veya en azından 1495 yılından önce doğmuş olabileceği tahmin edilmektedir.69

Tezkirelerde genellikle Fuzûlî, Mevlâna Fuzûlî, Molla Fuzûlî olarak geçen şairin asıl adı Mehmet’tir. Babasının isimi ise Süleyman’dır. Fuzûlî kelimesi Arapça bir isim olup iki

66 bk., Necatî Beg Divanı (hzl.: Ali Nihat Tarlan), Akçağ Yay., Ankara 1992, s. 17-23.

67 bk., Süleyman Solmaz, Necâtî (Hayatı-Sanatı-Eserleri), Akçağ Yay., Ankara 2005, s. 12-19. 68 bk., Bayram Ali Kaya, “Necati Bey”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 2006, C 32, s. 477-478. 69 Abdülkadir Karahan, Fuzulî ( Muhiti, Hayatı ve Şahsiyeti), MEB Yay., İstanbul 1996, s. 152.

ayrı manası vardır. İlk anlamı; kendisini ilgilendirmeyen işlere karışıp vazifesi olmayan sözler söyleyen, lüzumsuz, boşboğazdır. İkinci anlamı ise “fazl” kelimesinin çoğulu olarak “âli, mütevazı, kıymette üstünlük”tür. Şair kendisine Fuzûlî mahlasını seçerken muhtemelen bu iki anlamı birden düşünmüştür. Şu da bir gerçek ki mahlası ne olursa olsun, o bizim hayallerimizde âşık, arif ve büyük bir şair olarak yaşamaktadır. Aslen Irak bölgesindeki Oğuz Türklerinin Bayat boyundan olan Fuzûlî, zamanına göre yüksek bir eğitim almıştır. Zaten kendisi de Türkçe divanının mukaddimesinde “Zirâ ki ‘ilmsiz şi’r esâsı yok divâr kimi olur ve esâssız divâr gâyetde bi-i’tibâr olur...”70 diyerek şiir için ilmin şart olduğunu savunmuştur. Eğitimine Kerbelâ’da başlayan şair, Hille ve Bağdat’ta tahsiline devam etmiştir. Akli ve naklî ilimleri öğrenen Fuzûlî, Arapça ve Farsçayı bütün incelikleriyle öğrenmiştir. Genç yaşta şiire başlayan şair, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın torunlarından olan Elvent Bey’e bir kaside sunarak ondan ihsanlar almıştır. Şah İsmail, Safevi Devleti’ni kurup Bağdat ve havalisine hâkim olunca Özbek hanı Şeybek’i mağlup etti. Bu olaydan sonra Fuzûlî Şah İsmail’e Beng ü Bâde adlı mesneviyi sunmuştur. Ama buna rağmen Şah’tan her hangi bir yardım görmediği rivayet edilir. Fuzûlî sık sık seyahatten bahsetmiş olmasına ve zaman zaman onu arzulamış bulunmasına rağmen Irak-ı Arap’tan dışarı çıkmamıştır. Özellikle İran ve Anadolu’ya seyahat etmek isteyen şair, şahsen tanıştığı ve Kanuni Sultan Süleyman’ın şehzadesi olan Bayezit’e yazdığı mektubunda seyahat etmek istediğini bildirmiştir. Genç yaşta şöhrete ulaşan Fuzûlî, Safevilerin Bağdat valilerinden İbrahim Han Musullu tarafından himaye görmüş ve Bağdat’a götürülmüştür. Ömrünü Kerbelâ, Bağdat, Hile, Necef bölgelerinde geçiren Fuzûlî, 1534 yılında Bağdat’ın Kanuni tarafından fethedilmesinden sonra başta Padişah olmak üzere İbrahim Paşa’ya, Kadir Efendi’ye, Celâlzade Mustafa Çelebi’ye kasideler sunmuş ve devlet erkânından bir kısmıyla

Belgede Türk edebiyatında nasihat (sayfa 33-56)