• Sonuç bulunamadı

Muaviye bin Ebi Süfyan'a yöneltilen eleştiriler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Muaviye bin Ebi Süfyan'a yöneltilen eleştiriler"

Copied!
133
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İSLÂM TARİHİ VE SANATLARI ANA BİLİM DALI

İSLÂM TARİHİ BİLİM DALI

MUÂVİYE BİN EBÎ SÜFYAN’A YÖNELTİLEN

ELEŞTİRİLER

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

DOÇ. DR. İSMAİL HAKKI ATÇEKEN

Hazırlayan

OSMAN NURİ DURAL

(2)

ÖZET

İslâm Tarihinin en önemli dönemlerinden biri Emevîler dönemidir. Emevîler döneminde de hiç kuşkusuz Muâviye b. Ebî Süfyan’ın ayrı bir yeri vardır. Siyasî kavga ve görüş ayrılıklarına rağmen İslâm topraklarını tek bir çatı altında toplamayı başaran bu dâhî devlet adamı, tartışmaların odağında olmuştur. Hz. Muâviye, yirmi yıllık hilâfeti süresince birçok faaliyete imza atmış, devletin iç ve dış siyasetinde önemli icraatlarda bulunmuştur. Bu faaliyetleri ve icraatı sonucu, hakkında olumlu veya olumsuz kanaatler oluşmuştur. Bu bağlamda araştırmada Muâviye b. Ebî Süfyan’ın Hz. Peygamber devrinden başlayıp, halifeliğinin öncesinde ve sonrasındaki hayatı, yaptığı icraatı genel hatlarıyla ele alınmıştır. Hakkındaki olumlu ve olumsuz rivâyetler aktarılmış ve bu rivâyetler doğrultusunda da genel bir değerlendirme yapılmıştır.

ABSTRACT

One of the most important periods in the history of Islam is undoubtedly that of the Emevi’s. And in the Emevi’s period, the khaliph Muaviye b. Eba Sufyan stands out among the other khaliphs. Despite political struggles and divergent views, this genius statesman, who managed to unite all the Islamic land underone roof, has been in the center of controversies. Muaviye b. Eba Sufyan took many important steps and carried out many activities both in domestic and deeds, many views, both negative and positive, have been voiced regarding him. İn this context, the life of Muaviye b. Eba Sufyan, beginnig with the period during the era of Hz. Mohammed, including before and after his own khaliphate, his deeds and activities are taken into consideration in general. Favourable and unfavourable views about him have been reported. A general review is presented in the light of these reports.

(3)

İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR ... III ÖNSÖZ... IV

GİRİŞ ... 1

1. Araştırmanın Metodu ve Kaynakları... 1

2. Muâviye b. Ebî Süfyan’ın Doğumu, Nesebi ve Yetişmesi ... 5

BİRİNCİ BÖLÜM... 11

1. HALİFELİĞİN ÖNCESİNDE VE SONRASINDA MUÂVİYE BİN EBÎ SÜFYAN... 11

1.1. Hz. Peygamber Döneminde Muâviye b. Ebî Süfyan ... 11

1.2. Hulefâ-i Râşidîn Döneminde Muâviye b. Ebî Süfyan... 14

1.2.1. Hz. Ebû Bekir Döneminde Muâviye b. Ebî Süfyan ... 14

1.2.2. Hz. Ömer Döneminde Muâviye b. Ebî Süfyan... 16

1.2.3. Hz. Osman Döneminde Muâviye b. Ebî Süfyan ... 20

1.2.4. Hz. Ali Döneminde Muâviye b. Ebî Süfyan... 23

1.3. Muâviye b. Ebî Süfyan’ın Halifeliğe Gelişi ve İcraatına Genel Bakış ... 32

1.3.1. İç Siyaset... 38

1.3.2. İsyan ve Ayaklanmalar ... 43

1.3.3. Dış Siyaset ve Fetihler... 46

İKİNCİ BÖLÜM ... 49

2. MUÂVİYE BİN EBÎ SÜFYAN’A YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER ... 49

2.1. Muâviye b. Ebî Süfyan’ın Kişiliği ve Hakkındaki Farklı Değerlendirmeler ... 49

2.2. Muâviye b. Ebî Süfyan’a Yöneltilen Eleştiriler ... 52

2.2.1. Hilâfeti Zor Kullanarak Ele Geçirmesi... 52

2.2.2. Ziyad b. Ebîh’i Kendi Nesebine Katması... 61

2.2.3. Hucr b. Adiy’in Öldürülmesi... 66

2.2.4. Yezid b. Muâviye’yi Veliaht Tayin Etmesi... 77

(4)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM... 87 3. MUÂVİYE BİN EBÎ SÜFYAN HAKKINDAKİ FARKLI YAKLAŞIMLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ... 87

3.1. Muâviye b. Ebî Süfyan Hakkında Olumlu Kanaate

Sahip Olanlar ... 87 3.2. Muâviye b. Ebî Süfyan Hakkında Olumsuz Kanaate

Sahip Olanlar ... 97 3.3. Muâviye b. Ebî Süfyan’la İlgili Farklı Yaklaşımların Genel Bir Değerlendirilmesi ... 104 SONUÇ ... 118 BİBLİYOGRAFYA ... 123

(5)

KISALTMALAR

a.g.e : adı geçen eser a.g.m : adı geçen makale

A.Ü.İ.F.D : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi bkz. : bakınız

b. : İbn veya Bin

çev. : çeviren

DİA : Diyanet İslâm Ansiklopedisi

h. : Hicrî

İA : İslâm Ansiklopedisi

m. : Miladi

MEB : Milli Eğitim Bakanlığı

nşr. : Neşreden

s : sayfa

s.a.v : Sallallahu aleyhi vesellem

S.Ü.İ.F.D. : Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi

thk. : Tahkik

terc. : Tercümesi

(6)

ÖNSÖZ

İslâm Tarihinin en önemli dönemlerinden biri Emevîler dönemidir. Emevîler döneminde de hiç kuşkusuz Muâviye b. Ebî Süfyan’ın ayrı bir yeri vardır. Siyasî kavga ve görüş ayrılıklarına rağmen İslâm topraklarını tek çatı altında toplamayı başaran bu dâhî devlet adamı, tartışmaların odağında olmuştur.

Muâviye b. Ebî Süfyan’ın ön planda yer aldığı olaylar İslâm Tarihinde sadece siyasî sonuçlara yol açmamış, itikadî açıdan da toplumu etkilemiş ve itikadî sonuçların da ortaya çıkmasına yol açmıştır. Yaklaşık yirmi yıl devam eden Şam valiliğinin ardından Hz. Hasan’ın hilâfeti kendisine devretmesiyle birlikte Hz. Muâviye, yirmi yıllık hilâfeti süresince birçok faaliyete imza atmış, devletin iç ve dış siyasetinde önemli icraatlarda bulunmuştur. Bu faaliyetleri ve icraatları sonucu, hakkında olumlu veya olumsuz kanaatlerin oluşması kaçınılmazdı. Hz. Muâviye sahabe olması sebebiyle sunnî ulemâ tarafından hakkında konuşulmaktan çekinilmiş olsa da Hasan el-Basrî’nin dile getirdiği şu dört noktada eleştirilmekten kurtulamamıştır:

- Zor kullanarak hilâfeti ele geçirmesi.

- Layık olmadığı ve kötü alışkanlıkları olduğu halde Yezid’i halef tayin etmesi. - Hz. Peygamber’in hadisine rağmen Ziyad’ı nesebine katması.

- Hucr b. Adiy’in öldürülmesi.

Biz de “Muâviye b. Ebî Süfyan’a Yöneltilen Eleştiriler” isimli bu araştırmamızda Hz. Muâviye’ye yöneltilen eleştirileri tarihî rivâyetleri ele alarak değerlendirmeye tâbi tutmaya çalışacağız. İslâm Tarihinde, böylesine tartışmalı ve birbiriyle mücadele içindeki tarafların şekillendirdiği bir tarih dönemini ve bu dönemi tasvir eden tarihçilerin birbiriyle çelişen rivâyetlerini tahlil ederek objektif bir sonuca ulaşmanın zor bir iş olduğu da açıktır.

“Muâviye b. Ebî Süfyan’a Yöneltilen Eleştiriler” isimli tezimizin giriş bölümünde araştırmanın metodu ve kaynakları belirtildikten sonra Muâviye b. Ebî Süfyan’ın doğumu, nesebi ve yetişmesi ile ilgili bilgiler verilecektir.

Tezimizin asıl konusu olan Muâviye b. Ebî Süfyan’a yöneltilen eleştirilere geçmeden önce birinci bölümde Muâviye b. Ebî Süfyan’ın Hz. Peygamber devrinden başlayıp halife oluncaya kadarki hayatı, yaptığı icraatı genel hatlarıyla ele alınacaktır.

İkinci bölümde Muâviye b. Ebî Süfyan’ın kişiliği ve hakkındaki farklı değerlendirmeler konuyla ilgili rivâyetler incelenerek ele alınacaktır. Yukarıda belirttiğimiz bilgiler çerçevesinde araştırmamızın asıl konusu olan Muâviye b. Ebî Süfyan’a yöneltilen eleştiriler maddeler halinde ele alınarak rivâyetler doğrultusunda irdelenecektir. Muâviye b.

(7)

Ebî Süfyan’a yöneltilen eleştirilerin doğruluğu veya yanlışlığı ile ilgili yorumumuz bu bilgiler ışığında olacaktır.

Üçüncü bölümde ise, Muâviye b. Ebî Süfyan’a yöneltilen eleştirilerin neticesinde Muâviye b. Ebî Süfyan hakkında olumlu veya olumsuz fikir beyan edenlerin görüşlerine yer verilecek ve bütün bu rivâyetlerin ışığı altında Muâviye b. Ebî Süfyan ile ilgili farklı yaklaşımların genel bir değerlendirmesi yapılacaktır.

Gerek yüksek lisans derslerinde, gerekse bu çalışmamız esnasında engin bilgi ve tecrübeleriyle bize yön veren, kütüphanesini bizim istifademize sunan danışman hocam Doç. Dr. İsmail Hakkı Atçeken’e, kıymetli uyarılarıyla tezin olgunlaşmasına yardımcı olan tez jürisi üyeleri Prof. Dr. M. Ali Kapar ve Prof. Dr. A. Turan Yüksel’e teşekkürlerimi arz etmeyi bir borç bilirim.

Osman Nuri Dural Mayıs 2007

(8)

GİRİŞ

1. Araştırmanın Metodu Ve Kaynakları

İslâm Tarihinin en önemli ve bir o kadar da karışık dönemlerinden birisi Emevî dönemidir. Asr-ı saâdet ve ilk iki halifeden sonra İslâm toplumu arasındaki bağlar kopmaya başlamış ve İslâm toplumu Hz. Peygamberin kendilerine tebliğ ettiği öğretiye sırt döner bir hal almaya başlamıştı. İslâm toplumu, Hz. Osman’ın hilâfetinin son dönemlerinde başlamak üzere kendisini bir kaos içerisinde bulmuştu. İşte bu süreç Hz. Muâviye’nin idareyi devralmasıyla ve Emevî devletini kurmasıyla kısmen son bulmuştur. Burada Emevî devletini kurmuştu ifadesini kullandık. Bu sadece Ümeyyeoğulları’nın idareyi ele geçirmesiyle alakalı bir hadise değildir. Burada kastedilen yeni bir devlet yapılanmasının ortaya konulmasıdır. Muâviye b. Ebî Süfyan’ın iç siyasetine değinirken bu yapılanmadan bahsedilecektir.

Hz. Muâviye, hiç şüphesiz İslâm Tarihinin en önemli şahsiyetlerinden birisidir. Hilâfeti Hz. Hasan’dan devralmasına kadarki süreçte yaptığı mücadeleyle, kurduğu devletle ve yaptığı icraatla her zaman tartışmaların odağında olmuştur. Hz. Peygamber’in kayınbiraderi olan ve kâtipliğini de yapan bu sahâbî genel ulema tarafından hakkında konuşulmaktan çekinilinse de bazı icraatlarıyla da tenkit edilmekten kurtulamamıştır. Şii temayüllü ulema ise, onu eleştirmekte dozajı hiçbir zaman ayarlayamamışlar, onu küfürle itham edip Cehennemlik olduğu noktasına kadar işi vardırmışlardır.

İnsanoğlunun aşırılığa olan ilgisi bu noktada karşımıza çıkmaktadır. Kabul etmek gerekir ki, birer insan olmaları hasebiyle tarihçiler de zaman zaman his ve duygularına kapılarak gerek geçmişteki olaylar ve şahsiyetler hakkında bilgi verirken, gerekse kendi zamanlarında vukû bulan hadiseleri açıklarken övgü ve yergide aşırılığa kaçmışlardır.1 Tarihî malzemelerin içerisinde bu zaaftan kaynaklanan birçok malzemeye rastlamak mümkündür. Övgüdeki ve yergideki aşırılık Hz. Peygamberin hadislerini kullanmaya kadar gitmiştir, Hz. Peygamber’in ağzından bir yığın uydurulmuş rivâyetler söz konusu olmuştur. Bir konuda veya aynı şahısla ilgili aktarılan birbiriyle zıt rivâyetler, tarih kitaplarında, tabakât kitaplarında karşımıza çıkmaktadır.

Tarihçinin görevi bu rivâyetleri en iyi şekilde değerlendirmek, doğruyu yanlıştan ayırmak ve bu doğrultuda bir sonuca ulaşmak olmalıdır. Bu vesileyle şunu ifade edelim ki, Hz. Muâviye ile ilgili bir konuyu araştırmanın ne kadar zor bir iş olduğunun farkındayız. Çünkü tarihî süreç içerisinde Hz. Muâviye ve Ümeyyeoğulları aleyhine dolayısıyla da, Hz. Ali ve Ehl-i Beyt lehine oluşmuş bir literatür mevcuttur. Zira dönemle ilgili bize ulaşan

(9)

kaynakların ve bu kaynaklara istinaden aktarılan rivâyetlerin, iktidara geldiklerinde Hz. Muâviye ve Ömer b. Abdülaziz haricindeki bütün Emevî halifelerinin mezarlarını tahrip eden Abbasîler döneminden2; Emevî muhalifi bir devirden kalmış olması bile, nasıl bir çarpıtmayla karşı karşıya kalınabileceğini göstermesi açısından oldukça dikkate değerdir. Objektifliği ilke edinen bir tarihçinin muhtemel bir çarpıtma karşısında takınması gereken tavır ise, kendilerininki de dahil olmak üzere, her türlü değer yargılarını mümkün olduğunca bir kenara bırakarak önündeki vakıaya soğukkanlılıkla yaklaşabilmeyi denemek olmalıdır.

Bütün bu literatürün oluşmasında elbetteki Ümeyyeoğulları’nın yaptığı çok vahim hatalar da etkili olmuştur. Burada anlatılmak istenilen olayların tarafgir bir tavırla ele alındığıdır. Eğer Ümeyyeoğulları’nın iktidarı bir müddet daha devam etmiş olsaydı kaynaklardaki anlatım muhtemelen onların lehine şekillenecekti. Ancak Abbasoğulları’nın iktidarıyla süreç onların aleyhine işlemeye başlamıştır. Burada önemli olan olayların insanlara ibret olması için tüm gerçekliği ile ortaya konulmasıdır ki, ancak insanlığa bu şekilde faydalı olunabilir.

Kur’an-ı Kerim’de insanlık tarihinden tasvir edici özelliğe sahip bilgilerin verilmesi kıssaların geniş bir şekilde ele alınması tarihe ne derece önem verilmesi gerektiğini ortaya koyar. Kur’an-ı Kerim’de anlatılan kıssalar insanlar için bir ibret vesikası konumundadır. “Andolsun ki, onların kıssalarını açıklamada salim akıl sahipleri için birer ibret vardır.”3 “Artık (habibim) sen kıssayı (onlara) anlat, belki iyice düşünürler.”4

“(Ey Muhammed) Peygamberin kıssalarından sana anlattığımız her şeyle, senin kalbini pekiştiririz. Bu haberlerde sana işin hakikati, mü’minlere ise bir öğüt ve hatırlatma gelmiştir.”5

Âyetlerde görüldüğü üzere, geçmiş kavimlerle ilgili kıssaların hedefi insanlığı, akıl sahiplerini, doğru yola iletmek, sorular sormaya itmek, insanlığın tecrübelerini sunmaktır. Genel hatlarıyla Hz. Peygamberden günümüze tarihî olayları gözümüzün önüne getirdiğimizde olayların ne kadar birbirine benzediğini görebiliriz. Müslümanlar o zamandan bu zamana tarihî olaylardan hiç ders almadan birbirleriyle savaşmışlar, kardeş kanı dökmüşlerdir. Aralarına giren husumetler yüzünden devletler yıkılmış, İslâm toplumları zaman zaman zor duruma düşmüşlerdir.

İslâm topluma ait tecrübeler bütün yönleriyle incelenmelidir. Aşırılığa kaçmadan hata ve kusurlarıyla her tarihi dönem ve şahıs sorgulanmalıdır. O dönem ait olaylar günümüz

2 Yıldız, Hakkı Dursun, “Abbasîler”, DİA, İstanbul, 1988, I, 34. 3 Yusuf, 12/111.

4 Araf, 7/176. 5 Hud, 11/120.

(10)

olaylarına ışık tutabilir, farklı bir bakış açısı kazandırabilir. Gerekli dersler alınarak ortak mirasımız olan tarihimizden azami ölçüde yararlanabiliriz.

Tez konusu olarak “Muâviye b. Ebî Süfyan’a Yöneltilen Eleştiriler” isimli konuyu seçmemizdeki maksat gerçeklere bir nebze olsun ışık tutabilmek, tarihî malzemelerden en doğru sonucu çıkarabilmektir. Bunu yaparken hiçbir zaman aşırılığa kaçmadan objektif bir tavır içerisinde olmaya gayret edilmiştir. Çalışmamızda Âişe, Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha ve Zübeyr’in isimlerinin başında saygı ifadesi olarak zikredilen “Hazret” tabiri Muâviye’den de esirgenmemiştir. Çalışma boyunca mücadele ettiği kimseler için saygı ifadesi kullanılırken, kendisinden sadece ismiyle bahsetmek peşinen bir değerlendirmenin yapıldığı kanısını uyandırmaktadır.

Sahabe devri olayları İslâm Tarihi yazıcılığı açısından problemli bir dönemdir. Söz konusu zaman dilimi ile ilgili mevcut çalışmalar çoğu zaman mezhepsel kaygılar ön plana çıkmıştır. Bu durum dönemin aydınlatılması bir yana, sorunun daha da giriftleşip içinden çıkılmayacak bir hal almasında etkili olmuştur. Özellikle Şia ve Ehl-i Sünnet, söz konusu devreyi, birbirinden oldukça farklı şekillerde inşa etmişlerdir.

Şia, ilahi bir seçilmişlikle imam olarak kabul ettiği Hz. Ali ile ilgili kutsal bir hâle oluşturarak, kurgulamasını bu eksen üzerinden yaparken, Ehl-i sünnet ise bir taraftan Hz. Peygamber’in damadı Hz. Ali’nin imajını zedelemeden Şia’nın bu masumluk ve kutsal imamlık akidesine karşı durmaya çalışmış, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman’ın karalanmasına karşı çıkmış, diğer taraftan ise Hz. Muâviye’ye yapılan aşırı eleştirilerin, en azından bir kısmını, göğüslemek gibi bir paradoksla karşı karşıya kalmıştır.

Genel olarak klasik İslâm tarihçileri sahabe devri olaylarının üzerine gidilmesini ve üzerinde tartışılmasını hoş karşılamamışlardır. Onlara göre bu dünyadan hatalarıyla, günahlarıyla göçmüş insanlar hayırla yâd edilmelidir. Özde çok güzel olan bu tavır, şekli bir sevgiyi yerine getirme pahasına Kur’an-ı Kerim’in dikkatimizi çektiği geçmişten ibret alma hususunu perdeleyen, böylece meselelerin temeline inmeyi engelleyen bir tavırdır.6

Halbuki Kur’an-ı Kerim’de geçmiş ümmetlerle ilgili verilen haberlerde iyi veya kötü insanların vasıfları, bunlar peygamber hanımı, oğlu veya yakınları olsalar bile açıkça ortaya konulmuştur. Aynı zamanda sahabe denilince zihnimizde hatasız, günahsız insan profili beliriyor. Sahabelerin insan oldukları ve hata yapabilecekleri ancak bunun yanında da Hz. Peygamberin meclisinde yetiştikleri unutulmadan araştırmalar yapılmalıdır.

(11)

Yukarıda genel hatlarıyla izlemeye çalışılan metot ortaya konmaya çalışılmıştır. Çalışmamız boyunca da bu metot ve tavır elden geldiği kadarıyla muhafaza edilmeye gayret edilmiştir.

Bu metot ve tavır çerçevesinde ele alınan araştırmamıza kaynaklık eden eserlere gelince bunların en önemlilerini zikretmekle iktifa edeceğiz. Birinci grup kaynaklarımız temel İslâm tarihi eserleri diyebileceğimiz kitaplardan oluşmaktadır. Halife b. Hayyât(240/854),7 Ya’kubî(292/304),8 Belâzurî(279/892),9 Taberî(310/922),10 İbnü’l-Esîr(630/1232),11 İbn Kesîr(774/1372),12 bu kısımda eserlerinden faydalandığımız tarihçilerden buraya örnek olması için aldıklarımızdır. Diğer eserlerinden faydalandığımız ilk dönem İslâm tarihçileri yeri geldikçe belirtilecektir. Hz. Muâviye’nin hilâfeti ele almasına kadarki dönem ve halife olarak yaptığı faaliyetler incelenirken bu eserler araştırmamıza kaynaklık etmişlerdir. Muâviye b. Ebî Süfyan’ın, Hz. Peygamber ve Hulefâ-i Râşidîn dönemlerindeki yeri, Hz. Ali ve Hz. Hasan ile yaptığı mücadele, hilâfeti ele geçirdikten sonra tekrar başlatılan fetih hareketleri, çıkan isyanlar ve eleştirilmesine neden olan icraatları konusu anlatılırken önemli ölçüde yukarıda zikrettiğimiz kaynaklardan faydalanılmıştır

Kaynaklarımızın ikinci grubunu ise çağdaş Arap tarihçilerinin eserleri oluşturmaktadır. Abbas Mahmud Akkad,13 Bessam Aselî,14 Münir Muhammed Gadban,15 Muâviye b. Ebî Süfyan üzerinde müstakil araştırma yapıp, bunu kitaplaştıran isimler olarak kaynaklarımız arasında bulunmaktadırlar. Yine bu kısımda Muhammed İbrahim Selim16 ve Riyad Mustafa Abdullah’ın17 dört Arab dâhisini müstakil bir şekilde ele alan Duhâtü’l-Arab kitablarını zikredebiliriz. Burada isimleri zikredilen çağdaş Arap tarihçileri genellikle Hz. Muâviye’nin savaşları, mücadelesi ve menkıbeleri üzerinde durmuşlardır. Abbas Mahmud Akkad hariç bu çağdaş Arap tarihçilerinin Hz. Muâviye hakkında subjektif bir tavır içerisinde oldukları söylenebilir. Akkad eleştirel tavrı ile onlardan ayrılmaktadır.

Üçüncü grup kaynaklarımızı ise ülkemizde bu sahada yapılan araştırmalar oluşturmaktadır. Ülkemizde Muâviye b. Ebî Süfyan üzerinde araştırma yapan İrfan Aycan18

7 Halife b. Hayyât, Târîh, thk.:Süheyl Zekkar, Beyrut, 1993. 8 Ya’kûbî, Tarih, Beyrut , 1992.

9 Belâzurî, Ensâbü’l-Eşrâf, thk.: Süheyl Zekkâr-Riyâd Ziriklî, Beyrut, 1996.

10 Taberî, Tarihu’r-Rusûl ve’l-Mülûk, thk.Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim, Kahire, 1939. 11 İbnü’l Esîr, el-Kamil fi’t-Tarih, Beyrut, 1965.

12 İbn Kesîr, el- Bidâye ve’n- Nihâye, Beyrut, 1966.

13 Akkad, Abbas Mahmud, Muâviye b. Ebî Süfyan, Kahire, 1993. 14 Aselî, Bessam, Muâviye b. Ebî Süfyan, Beyrut, 1986.

15 Gadban, Münir Muhammed, Muâviye bin Ebî Süfyan, Dımeşk, 1989. 16 Selim, Muhammed İbrahim, Duhâtü’l-Arab, Kahire, 1992.

17 Abdullah, Riyad Mustafa, Duhâtü’l-Arab el-Erbaâ, Kahire, 1994.

(12)

bu grupta en çok faydalandığımız araştırmacı olmuştur. Mehmet Ali Kapar,19 Adem Apak, 20 Mustafa Günal,21 Adnan Demircan,22 bu kategoride sayabileceğimiz ve eserlerinden faydalandığımız İslâm tarihçileridir.

Dördüncü grupta ise Philip K. Hitti,23 Carl Brockelmann,24 Claude Cahen,25 gibi kazanılan mücadeleye, devletin ulaştığı geniş imkânlara ve zenginliklere bakarak değerlendirmelerini yapmış batılı araştırmacıların eserleri araştırmamızın kaynakları arasında yer almaktadır.

Muhtelif dergi ve ansiklopedilerde yer alan konumuzla ilgili ansiklopedi maddeleri ya da makaleler araştırmamızın kaynaklarının son grubunu oluşturmaktadır. Araştırmamızda yararlandığımız bu ansiklopedi maddeleri ve makaleler yeri geldiğinde dipnotlarda belirtilecektir.

2. Muâviye b. Ebî Süfyan’ın Doğumu, Nesebi ve Yetişmesi

Tam ismi Muâviye b. Ebî Süfyan b. Sahr b. Harb b. Ümeyye b. Abdişems b. Abdimenaf b. Kusay’dır. Künyesi Ebû Abdurrahman’dır.26 Hz. Peygamberimiz’in de atası olan Kusay’a kadar nesebini verdiğimiz Muaviye b. Ebî Süfyan’ın hayatının ilk dönemine ait bilgiler hemen hemen yok gibidir. Hatta ne zaman doğduğuna dair net bir bilgi kaynaklarımızda mevcut değildir. Onun doğumu ile ilgili bilgiler kaynaklarda geçen vefat ettiği tarih ve vefat ettiği yaş üzerinden hesaplanarak ortaya konulmaktadır. H.60 yılı Recep ayında vefat ettiğine dair hemen hemen ittifak vardır.27 Ama vefat ettiğinde kaç yaşında olduğuna dair rivâyetler çeşitlilik göstermektedir.28 Ülkemizde Hz. Muâviye üzerinde en

19 Kapar, Mehmet Ali, Halifeliğin Emevîlere Geçişi ve Verasete Dönüşmesi, İstanbul, 1998. 20 Apak, Adem, Hz. Osman Dönemi Devlet Siyaseti, İstanbul, 2003.

21 Günal, Mustafa, Hz. Ali Dönemi İç Siyaseti, İstanbul, 1998. 22 Demircan, Adnan, Ali-Muâviye Kavgası, İstanbul, 2002.

23Hitti, Philip K., Siyasi ve Kültürel İslâm Tarihi, I-II, çev.: Salih Tuğ, İstanbul 1995. 24 Brockelmann, Carl, İslâm Ulusları ve Devletleri Tarihi, çev.: Neş’et Çağatay, Ankara, 1992.

25 Cahen, Claude, Doğuştan Osmanlı Devletinin Kuruluşuna Kadar İslâmiyet, çev.:Esat Nermi Erendor, Ankara, 1990.

26 İbn Kuteybe, Meârif, Beyrut, 1987, s.197; Ya’kûbî, a.g.e., II, 216; Taberî, a.g.e., IV, 248; İbn Abdilberr, el-İstiâb fî Ma’rifeti’l-Ashâb, thk.:Ali Muhammed el-Becavî, Kahire, trz., III, 1416; İbnü’l Esîr, a.g.e., IV, 10; Zehebî, Siyeru A’lâmin-Nubelâ, thk.:Şuayb el-Arnavût, Beyrut, 1988, III, 119; İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 117; İbn Hacer el-Askalanî, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, Kahire, h.1328, III, 433, Suyûtî, Celaleddin, Tarihu’l-Hulefâ, thk.:Muhammed Muhyiddin Abdülhamid, Mısır, 1964, s.194.

27 İbn Kuteybe, a.g.e., 197; Ya’kûbî, a.g.e., II, 238; Belâzurî, a.g.e., V, 161; Taberî, a.g.e., IV, 240; İbnü’l Esîr, a.g.e., IV, 6; İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 143. Burada verilen tarihçilerden farklı olarak Mes’udî Muaviye b. Ebî Süfyan’ın vefat tarihini h.61 olarak vermektedir. Bkz.:Mes’udî, Murûcu’z-Zeheb ve Meâdinu’l-Cevher, thk.: Muhammed Muhyiddin Abdülhamid, Beyrut, 1987, III, 11.

28 Vefat ettiğinde 78 veya 82 yaşındaydı. İbn Kuteybe, a.g.e., 197; Vefat ettiğinde 77 veya 80 yaşındaydı. Ya’kûbî, a.g.e., II, 239; Vefat ettiğinde 82 yaşındaydı. Belâzurî, a.g.e., V, 161; Vefat ettiğinde 85 yaşındaydı. Taberî, a.g.e., IV, 324; Vefat ettiğinde 73, 75, 78 veya 85 yaşlarındaydı. İbnü’l Esîr, a.g.e., IV, 6; Vefat ettiğinde 78 veya meşhur rivâyete göre 80 yaşının üzerindeydi. İbn Kesir, a.g.e., VIII, 143.

(13)

kapsamlı araştırmayı yapan İrfan Aycan onun Miladi 602 veya 603 yılında doğduğunu belirtmektedir.29 Çağdaş Arap tarihçisi Bessam Aselî ise Hz. Muâviye’nin doğum yılı olarak M.608 yılını tercih etmektedir.30 Bu farklı tercihlerin sebebi ilk dönem İslâm tarihçilerinin rivâyetlerinin farklılık arzetmesinden kaynaklanmaktadır.

Muâviye b. Ebî Süfyan’ın hayatının ilk dönemi hakkında fikir sahibi olabilmek için genel hatlarıyla ailesi ve içinde doğup büyüdüğü kabilesi hakkındaki bilgilere başvurmalıyız. Hz. Muâviye’nin babası Ebû Süfyan Mekke’nin önde gelen şahsiyetlerinden biriydi. Annesi, Hz. Peygamber’in hanımı Meymûne’nin halası olan Safiyye bint Hazm el-Hilâliyye, babası Kureyş kabilesi ileri gelenlerinden Harb b. Ümeyye’dir. Babası Harb b. Ümeyye gibi ticaretle uğraşan Ebû Süfyan, kısa sürede kendini kabul ettirerek görüşüne başvurulan, sözüne güvenilen bir Kureyş büyüğü konumuna geldi. Hicret öncesinde Hz. Peygamber’e ve müslümanlara fiilî olarak eziyet edenler arasında bulunmadı. Onunla ilgili olarak rivâyet edilen şu hadise, onun Hz. Peygamber’e karşı şahsî kin ve düşmanlığının olmadığını göstermektedir. Bir gün hayvanlarına binmiş olarak Ebû Süfyan, hanımı Hind ve oğlu Muâviye yolda yürümekte olan Hz. Peygamber’in yanından geçtiler. Ebû Süfyan oğlu Muâviye’yi merkepten indirip binmesi için Hz. Peygamber’i davet etti. Yolda giderken Hz. Peygamber ona İslâm’ı anlattı, yol ayrımında teşekkür ederek ayrıldı. Bu duruma sinirlenen Hind dayanamayarak, “Bütün bunları dinlemek için mi oğlumu merkepten indirdin?” deyince Ebû Süfyan ona şu cevabı verdi: “Öyle söyleme, o pek asil bir ruha sahip bir insandır.” 31 Hz. Peygamber Mekke’de şehrin sokaklarında hakaret ve fena muameleye maruz kaldığı zaman Ebû Süfyan’ın evine iltica ettiği takdirde himaye görüyordu. O zaman İslâmiyet’in karşısında olan Ebû Süfyan’ın bu hareketini Hz. Peygamber unutmadı ve aradan zaman geçip Mekke’nin fethi müyesser olunca, şehri teslim aldığı sırada “Silahlarını bırakanlara ve Ebû Süfyan’ın evine sığınanlara dokunulmayacağını” söyleyerek onu onurlandırdı.32

Hz. Peygamber’in Ebû Süfyan ve ailesi ile yakınlaşma vesilesi ise hiç şüphesiz Ümmü Habîbe ile evliliğidir. Ebû Süfyan’ın kızı olan Ümmü Habîbe ilk müslümanlardandı ve kocası Ubeydullah b. Cahş ile Habeşistan’a göç etmişlerdi. Orada kocası irtidat ederek Hristiyan oldu ve kısa bir müddet sonra öldü. Kocasının kendisine yaptığı baskıya rağmen müslüman kalan Ümmü Habîbe’nin bu sebâtını haber alan Hz. Peygamber husûsî bir elçiyi ona gönderdi. Bu elçinin görevi şayet razı olduğu takdirde Ümmü Habîbe ile Hz. Peygamber’in nikahını

29 Aycan, İrfan, a.g.e., 25.

30 Aselî, Bessam, a.g.e., 11. 31 Belâzurî, a.g.e., V, 13-14.

(14)

kıymak ve Ümmü Habîbe’yi Medine’ye getirmekti.33 Bu teklifi kabul eden Ümmü Habîbe mü’minlerin annesi ve Hz. Peygamber’in zevcesi olma şerefine ermiş oldu. Bu vesile ile Hz. Peygamber ile Ebû Süfyan ailesi arasında akrabalık bağı kurulmuş oldu.

Ebû Süfyan Bedir savaşında başta Ebû Cehil olmak üzere birçok Kureyş büyüğünün ölmesiyle Mekke müşriklerinin reisi oldu. Uhud, Hendek gibi büyük savaşlar dahil olmak üzere Mekke’nin fethine kadar liderlik görevini üslendi. Mekke’nin fethiyle birlikte Ebû Süfyan ve ailesi müslüman oldu.34

Müslüman olduktan sonra katıldığı Huneyn gazvesinin ilk safhasında Müslüman öncü birliklerin yenilmesine sevinmesi daha sonra tarihçiler tarafından eleştirilmiş ve İslâmiyet’i gönülden kabul etmediği eleştirilerine maruz kalmıştır. Hz. Peygamber, bu savaşta elde edilen ganimetleri paylaştırırken müellefe-i kulûbdan olan Ebû Süfyan’a yüz deve ve kırk ukiyye gümüş verdi. Oğulları Muâviye ve Yezîd de bu gruptan kabul edilerek kendilerine yüzer deve verildi.35 Bu rivâyet Muâviye b. Ebi Süfyan’ın Umretu’l-Kaza esnasında müslüman olduğuna dair nakillere cevap niteliğindedir. Rivâyete göre Hz. Muâviye şöyle demiştir: “Ben Umretu’l-Kaza esnasında müslüman oldum. Ancak müslümanlığımı babamdan gizledim. Sonra o, İslâm’a girdiğimi anlayınca bana şöyle dedi: ‘İşte kardeşin Yezîd, senden daha hayırlıdır, kendi milletinin dininden ayrılmadı.’ Ama ben babamın dediğine aldırmadım.”36 Ama Muâviye’nin fetih esnasında “salıvermek” anlamında olan “Tulekâ”dan olması ve Huneyn ganimetlerinin dağıtılması sırasında “Müellefe-i Kulûb” kabul edilen babası ve kardeşi ile aynı miktar malı alması onun fetih sonrası müslüman olduğu kanaatini destekler. Makbul olan görüş onun ailesi ile birlikte Mekke fethinde müslüman olduğudur.37

Ebû Süfyan katıldığı Taif muhasarasında bir gözünü kaybetti. Hz. Ebû Bekir’in halifeliği zamanında 70 yaşında iken Sûriye’ye giden orduya katıldı. Yermuk savaşında oğlu Yezîd’in idaresinde savaştı ve askerleri cesaretlendirmek için gayret sarfetti.38 Eğer eleştirildiği gibi gerçek mânâda müslüman olmamış olsaydı kendisine hiçbir zorlama olmadığı halde bu savaşlara iştirak etmezdi. Ömrünün son zamanlarında savaş meydanlarına gitmez rahat ve huzur içerisinde hayatını sürdürürdü.

Ebû Süfyan okuma yazma bilen az sayıdaki Mekkeli’den biriydi.39 Bu durum Hz. Muâviye’nin de avantajına olmuş, o da babası sayesinde bu ayrıcalığı elde etmiştir. Bu sayede

33 Hamidullah, Muhammed, a.g.e., II, 23.

34 Aycan, İrfan, “Ebû Süfyan”, DİA, İstanbul, 1994, X, 231. 35 Zehebî, a.g.e., III, 122, İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 117. 36 İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 117.

37 İbn Abdilberr, a.g.e., III, 1416; Zehebî, a.g.e., III, 122; İbn Hacer, a.g.e., III, 434. 38 İbn Kuteybe, a.g.e., 194; Aycan, İrfan, “Ebû Süfyan”, DİA, X, 231.

(15)

Hz. Peygamberin kâtiplerinden birisi olmuştur. Bu konuyu ileride daha detaylı bir şekilde ele alacağız.

Muâviye b. Ebî Süfyan’ın annesi Hind bint Utbe, babası Utbe ve annesi Safiyye bint Ümeyye tarafından Hz. Peygamber ile aynı soydan gelir.40 Ebû Süfyan ile evlenmeden önce Halid b. Velid’in amcasının oğlu Fâkih b. Muğîre el-Mahzumî ile evliydi. Kendisini aldattığını sanan kocasının onu babasının evine gönderdiği daha sonra Yemenli bir kahin sayesinde temize çıktığı, kahinin Hind bint Utbe’ye: “Kalk bakalım. İffetin sağlamdır. Kötülük yapmamışsın, zinakâr değilsin. Sen Muâviye adında bir hükümdar doğuracaksın.”41 dediği rivâyet edilmektedir. Bu hadiseden sonra kendisine geri dönmek isteyen kocasını reddeden Hind bint Utbe eş seçiminde daha titiz davranmış ve babasından kendisiyle evlenmek isteyenlerin isimlerini değil, vasıflarını istemiştir. Kendisi evlenmek istediği kişinin vasıflarını saymış neticede babası Utbe b. Rebîa bu vasıflara haiz kişinin Ebû Süfyan olduğunu belirtmiştir.42 Hind bint Utbe’yi daha çok ön plana çıkaran ve oğlu Muâviye’yi ileride hasımları tarafından daha eleştirilir kılan, onun, Bedir ve Uhud savaşındaki tutumudur. Bedir savaşında babası Utbe, kardeşi Velid ve amcası Şeybe öldürülmüşlerdi. İntikam hissiyle yanan Hind intikamları alınıncaya kadar ağlamayacağı, koku sürünmeyeceği ve kocasıyla beraber olmayacağını belirterek içinde bulunduğu ruh halini ortaya koymuştu. Neticede Uhud harbinde İslâm Tarihinde hep teessürle anılacak olan hadise cereyan etmiş, Hind Bedir’de ölen yakınlarının kiniyle Hz. Hamza’nın ciğerlerini çiğnemiş ve “âkiletü’l-ekbâd (ciğer yiyen kadın olarak) anılmıştır.43 Mekke’nin fethiyle Hind, müslüman olmuş Hz. Peygamber tarafından biatı alınmıştır. Biatı alırken Hz. Peygamber çocuklarınızı öldürmeyiniz deyince Hind: “Biz onları küçükken yetiştirdik, büyüdüklerinde sen onları Bedir’de öldürdün.” demiştir. Bunun duyan Hz. Ömer bu söz üzerine gülmekten kendini alamamıştır.44 Hz. Peygamberin kendisini iyi karşılaması ve daha önce yaptıkları üzerinde durmaması Hind’i son derece memnun etmiş bu yüzden bir zamanlar yeryüzünde perişan olmasını en çok istediği ailenin Peygamber ailesi olduğunu, fakat artık gözünde bu aile fertlerinden daha değerli bir kimse bulunmadığını ifade etmiştir.45

Hind’in, oğlu Muâviye’ye olan güvenini belirttiği şu rivâyet dikkat çekicidir: “Ebû Hureyre: Hind’i Mekke’de gördüm, arkasında bir çocuk oynamaktaydı. Bu sırada yanlarından geçen bir adam dönüp Muâviye’ye baktı ve şöyle dedi: ‘Şu çocuğun yaşadığı takdirde

40 Kandemir, M. Yaşar, “Hind bint Utbe,” DİA, İstanbul, 1998, XVIII, 64. 41 İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 117.

42 Belâzurî, a.g.e., V, 12.

43 Kandemir, M. Yaşar, “Hind bint Utbe,” DİA, XVIII, 64. 44 Aselî, Bessam, a.g.e., 22.

(16)

kavmine lider olacağını şimdiden görüyorum.’ Adamın böyle demesi üzerine Hind de şöyle dedi: ‘Eğer sadece kavmine liderlik edecekse, Allah onu şimdiden öldürsün.’ İşte sözünü ettiğimiz çocuk, Muâviye b. Ebî Süfyan’dı.”46

Bir başka rivâyet de şu şekildedir. Günün birinde Ebû Süfyan, küçük yaştaki Muâviye’ye baktı ve karısı Hind’e şöyle dedi: “Doğrusu benim bu oğlum, başı büyük bir çocuktur ve kavmine lider olmaya layıktır.” Kocası Ebû Süfyan’ın böyle demesi üzerine Hind de şöyle dedi: “Sadece kavmine mi liderlik edecek? Eğer bütün Araplara liderlik yapmayacaksa şimdiden ölüp yok olsun!”47

Muâviye b. Ebî Süfyan’ın içinde yetiştiği aile ortamı bu şekildeydi. Babası, kardeşi, amcası öldürülen Hind’in ve oğlu, kayınpederi ve kayınbiraderi öldürülen Ebû Süfyan’ın içerisinde bulundukları ruh hallerinin, İslâm’a ve Hz. Peygamber’e olan düşmanlıklarının genç Muâviye’ye yansımaması düşünülemez. Böyle bir aile ortamına sahip olan Muâviye’nin mensubu olduğu Ümeyyeoğulları’nın içinde bulunduğu durumda hiç farklı değildi. Çalışmamızın ileriki aşamalarında Hz. Muâviye’nin durumunu daha net ortaya koyabilmemiz için kısaca Ümeyyeoğulları’nın tarihî sürecinden ve Hâşimoğulları’yla aralarındaki mücadeleden bahsetmemiz gerekmektedir.

Ümeyyeoğulları’nın İslâm’ı kabulde bu kadar gecikmelerinin temelinde, onların müşrik Mekke toplumunda ulaşmış oldukları mevkî ile Hz. Muhammed’in peygamber olarak eskiden beri münasebetlerinin iyi olmadığı ve mücadele halinde oldukları Hâşimoğulların’dan gelmesinin büyük rolü vardır.48 Çünkü Benî Hâşim ile Mekke’nin yönetimi başta olmak üzere her konuda rekabet halindeydiler. Bu rekabetin temeli ise daha eskiye dayanmaktadır.

İslâm Tarihi boyunca meydana gelen birçok olayın ve mücadelenin sebeplerinden birisi olarak kabul edilen Emevî-Hâşimî mücadelesi Abdülmenaf’tan sonra başlamıştı. Abdülmenaf öldüğünde onun vazifelerinden sikâye ve rifâdeyi Hâşim, kıyâdeyi∗ de Abdüşems üstlendi. Hâşim ile Abdüşems’in birbirlerine yapışık olarak doğdukları, ayrıldıklarında aralarında kan aktığı, bu nedenle de ileride onların nesilleri arasında bir mücadelenin olacağı şeklinde yorumlar yapılmıştır.49

Sikâye ve rifâde görevlerini üzerine alan Hâşim, o dönemde Mekke’nin en zengini sayılıyordu. O, bu görevleri yerine getirmek için malından çok miktarda pay ayırırdı. Babasının vefatıyla Abdüşemsoğulları’nın lideri olan Ümeyye b. Abdüşems zenginliği

46 İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 118.

47 İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 118, Abdullah, Riyad Mustafa, a.g.e., 21. 48 Yiğit, İsmail, “Emevîler”, İstanbul, 1995, DİA, XI, 88.

Sikâye, hac mevsiminde Mekke’ye gelen hacılara su temin etme; rifâde fakir hacıların yiyecek ihtiyaçlarını karşılama; kıyâde ise savaşta Kureyş’e komutanlık yapma görevidir.

(17)

sebebiyle Kureyş’in önde gelen birisi kabul ediliyordu. Bu nedenle Kureyş’in yönetimi için amcası Hâşim’i kendisine denk ve rakip görüyordu. Amcası ile girdiği bu üstünlük ve fazilet mücadelesini kaybeden Ümeyye anlaştıkları şekilde elli deve vermiş ve on yıl Mekke’den ayrı kalmak zorunda kalmış ve Şam’a gitmiştir.50 Benî Ümeyye ile Benî Hâşim arasındaki düşmanlığın başlangıcı olarak bu olay gösterilir.

Hz. Ömer zamanında Şam’ı idare etmeye başlayacak olan torunu Muâviye’nin bölge insanı tarafından destek görmesinde, dedesi Ümeyye’nin geçmişteki nüfûzunun ona uygun imkanlar sağladığını düşünmek mümkündür.

Hâşim ve Ümeyyeoğulları mücadelesindeki ikinci önemli olay, Hz. Peygamber’in dedesi Abdülmuttalib ile Ebû Süfyan’ın babası Harb b. Ümeyye arasında meydana gelmiştir. Abdülmuttalib’in himaye ettiği yahudî komşusu Harb b. Ümeyye’nin teşvik ettiği Kureyşli gençler tarafından öldürülünce Abdülmuttalib, Harb b. Ümeyye’den öldürülenin kan bedelini istedi. Harb b. Ümeyye buna yanaşmadığı gibi katilleri de himaye etti. Aralarındaki bu sürtüşme karşılıklı hakaret etmeye kadar vardı. Sonunda aralarındaki sorunun halledilmesi için hakeme gitmeye kara verdiler. Hakem Abdülmuttalib’i haklı görünce Harb b. Ümeyye yahudînin akrabalarına yüz deve verdi.51 Hâşim ve Ümeyye aileleri arasındaki bu ikinci

mücadeleden de Ümeyyeoğulları hakim huzurundan mağlup ayrıldılar. Bu ikinci yenilgi aralarındaki düşmanlığı daha da derinleştirmiş oldu.

Yukarıda bahsettiğimiz olaylardan sonra Hz. Muhammed’in peygamberliği, Bedir ve Uhud savaşları, bu iki aile arasındaki mücadelenin devamı niteliğinde olmuştur. Mekke’nin fethiyle bitti gibi gözüken bu mücadele Hz. Osman’ın halife olmasıyla, akrabalarına devlet kademelerinde yer vermesiyle tekrar belirmeye başlamış, Hz. Ali ve Hz. Muâviye’nin hilâfet mücadelesinde ise apaçık ortaya çıkmıştır.

Görüldüğü üzere Muâviye b. Ebî Süfyan’ın gerek nüfûzlu bir aileden olması, gerekse önemli bir kabileye mensup olması sebebiyle iyi bir gençlik dönemi geçirdiğini söyleyebiliriz. Ailesinin ve kabilesinin geniş imkanları içerisinde yetişen genç Muâviye, babasının Mekke liderliği esnasında da Kureyşliler’in anladığı mânâda idare usûllerini kavramaya fırsat bulmuştu.52 Adeta bir prens veya şehzade gibi yetişen Muâviye b. Ebî Süfyan bu durumu ileride kendi lehine kullanmayı başaracaktı. Kanaatimizce babasının yanında öğrendiği idarî usûller ve tanımaya fırsat bulduğu, zaaflarını, sevinçlerini, tutkularını öğrendiği kendi insanları onun bu süreçte en önemli kazanımı olmuştur.

50 Akkad, Abbas Mahmud, a.g.e., 14; Sarıçam, İbrahim, Emevî-Hâşimî İlişkileri, Ankara, 1997, s.88-94; Aycan, İrfan-Söylemez, Mahfuz, a.g.e., 158.

51 Sarıçam, İbrahim, a.g.e., 94-100.

(18)

BİRİNCİ BÖLÜM

1. HALİFELİĞİNİN ÖNCESİNDE VE SONRASINDA MUÂVİYE B. EBÎ SÜFYAN

1.1. Hz. Peygamber Döneminde Muâviye b. Ebî Süfyan

Hz. Muâviye, Mekke’nin fethinden yaklaşık iki yıl sonra vefat eden Hz. Peygamber’le uzun süre birlikte olamadı. Bu kısa süre içinde Hz. Peygamber'in meclisinde bulunarak Hz. Peygamber’in tedrisinden geçti.

Hz. Peygamber döneminde onun en önemli faaliyeti kâtiplik görevinde bulunmasıdır. Bu görevi oğlu için Ebû Süfyan’ın istediği rivâyet edilmektedir. Ebû Süfyan Hz. Peygamber’e şöyle demiştir: “Ya Rasûlüllah! Bana üç şeyi ver. Beni komutan yap ki daha önce müslümanlarla savaştığım gibi şimdi de kâfirlerle savaşayım. Muâviye’yi yanında katip yap.” Hz. Peygamber Ebû Süfyan’ın bu isteklerini kabul etti. Ebû Süfyan’ı üçüncü isteği ise kızı Azze ile Hz. Peygamber’in evlenmesiydi. Hz. Peygamber Ebû Süfyan’ın diğer kızı Ümmü Habibe ile evli bulunduğu için ve iki kız kardeşi aynı anda nikâh altında bulundurmanın caiz olmaması nedeniyle bu teklifi kabul etmedi.53 Hz. Peygamber Ebû Süfyan’ın teklifi ile Muâviye’yi kâtip olarak görevlendirdi. Onu kâtipliği konusu ise ihtilaflıdır. Kaynaklarımızın çoğu ne yazdığını belirtmeden onun Hz. Peygamber’in vahiy kâtibi olduğunu belirtirler.54 Bu rivâyetlerde onun vahiy kâtipliği yaptığı belirtilir. Ve onun katipliğini destekleyici bir takım rivâyetler aktarılır. İbn Abbas’ın şu hadiseyi anlattığı rivâyet edilir. Cebrail (a.s.), Hz. Peygamber’e gelip şöyle dedi: “Ya Muhammed! Muâviye’ye selam söyle ve ona iyi davran. Çünkü o, Allah’ın Kitabını ve vahyini yazmak hususunda güvenilir bir kimsedir. O, ne güvenilir bir kâtiptir.”55

Hz. Ali ve Cabir b. Abdullah’ın şu olayı rivâyet ettikleri aktarılır. Rasûlüllah (s.a.v.) Muâviye’yi yanına kâtip olarak alma hususunda Cebrail(a.s.)’e danıştı. Cebrail (a.s.) de şöyle dedi: “Onu yanına kâtip olarak al. Çünkü o, güvenilir bir kimsedir.”56

Ebû Hureyre’nin Peygamber(s.a.v.)’den şöyle duyduğu rivâyet edilir. “Cebrail bana geldi ve “Ey Muhammed, Allah vahyini bana ve sana emanet etti, sen de Muâviye’ye emanet et” dedi.57

53 İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 119.

54 İbn Kuteybe, a.g.e., 197; İbn Abdilberr, a.g.e., III, 1416; Zehebî, a.g.e., III, 129; İbn Hacer, a.g.e., III, 433; İbn Hacer, Fethu’l-Barî bi Şerhi Sahihi Buharî, Beyrut, 2000, X, s.27; H. Lammens, “Muâviye”, İA, VIII, 438. 55 İbn Kesir, a.g.e., VIII, 120.

56 İbn Kesir, a.g.e., VIII, 120. 57 Zehebî, a.g.e., III, 129.

(19)

Hz. Âişe’nin şöyle dediği rivâyet edilir. Rasûlüllah (s.a.v.), zevcesi Ümmü Habibe’nin evinde iken kapı çalındı. Hz. Peygamber, “Bak bakalım kimmiş kapıyı vuran” deyince “Muâviye’dir” dediler. Rasûlüllah da “İçeri girmesine izin verin” dedi. Muâviye kulağının arkasında bir kalem olduğu halde içeriye girince Hz. Peygamber ona şöyle dedi: “Ey Muâviye şu kulağının arkasındaki kalem de ne?” Muâviye cevaben: “ Bu Allah ve Rasûlü için hazırladığım kalemdir.” deyince Hz. Peygamber, “ Allah sana hayır, mükafat versin. Vallahi ben sadece Allah’tan gelen vahiy için seni yanımda kâtip yaptım.” dedi.58

Yine Ebû Hureyre’den gelen bir rivâyetle, Hz. Peygamber vahiy katibi Muâviye’yi azletmek isteyince Cebrail vasıtasıyla şu şekilde uyarılmıştır. “ Ey Muhammed, Allah’ın vahyini yazmak için seçtiğini azletmek senin hakkın değildir, onu yerinde bırak, çünkü o emindir.”59

Başka bir rivâyet ise, Cebrail, Hz. Peygamber’e altından bir kalemle indi ve şöyle dedi: “Ya Muhammed, Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Ben kendi katımdan Muâviye’ye bir kalem hediye ettim. Ona bu kalemle Ayete’l-Kürsî’yi yazmasını, harekelemesini ve noktalamasını emret.”60

Muâviye’yi övmek için söylendiği belli olan bu rivâyetler tartışmalıdır. Bu rivâyetleri söylediği iddia edilen kişilerin sahabelerin önde gelenlerinden seçilmesi dikkat çekicidir. Yukarıdaki rivâyetleri incelediğimizde Zehebî’nin ele aldığı “Ayete’l-Kürsî’yi yazsın” rivâyetinden başka Muâviye’nin hangi sure veya ayetleri yazdığına dair delil yoktur.

Muâviye’nin müslüman olmadan önce ve müslüman olduktan sonra hakkında kaynaklarda belirtilen rivâyetleri inceleyen İrfan Aycan, araştırması sonucunda Mekke’de nazil olan Ayete’l-Kürsî’nin Muâviye tarafından yazılamayacağını belirtmektedir.61 İrfan Aycan, Hadis edebiyatında Muâviye başlığı altında bizim yukarıda verdiğimiz örneklerin bir kısmını ele alarak değerlendirmeye tâbi tutmuş, olumlu ve olumsuz yöndeki rivâyetleri ele alarak tenkit etmiştir.62

Yine çağdaş araştırmacılardan Abbas Mahmud Akkad, Hz. Muâviye’nin vahiy katipliği meselesi üzerinde durmuş ama o da Hz. Muâviye’nin vahiy katipliği ile ilgili açık bir delil bulamadığını belirtmiştir.63

Hz. Peygamber okuma–yazma bilmediğinden, risâletinin başlangıcından vefatına kadar yazı bilen birçok sahabe, peygambere gelen vahiyleri yazmışlardır. İbn Hacer, Mekke’de ilk

58 İbn Kesir, a.g.e., VIII, 120. 59 Zehebî, a.g.e., III, 129. 60 Zehebî, a.g.e., III, 129. 61 Aycan, İrfan, a.g.e., 46.

62 Daha geniş bilgi ve değerlendirme için bkz.: Aycan, İrfan, a.g.e., 34-47. 63 Akkad, Abbas Mahmud, a.g.e., 100.

(20)

vahiy kâtibinin Abdullah b. Sa’d b. Ebî Serh olduğunu söyler. Bu şahıs irtidad edip sonradan yine müslüman olmuştur.64 Medine’de ise ilk vahiy kâtibi Ubeyy b. Ka’b idi. Ondan sonra da devamlı olarak Zeyd b. Sabit vahiy kâtipliği yapmıştır. Bunlardan başka Ali b. Ebi Talib, Osman b. Affan, Muaz b. Cebel, Zeyd b Sabit, Hanzala b. Rebi’, Ubeyy b. Ka’b, Cüheym b. Salt, Ebu Bekir, Ömer İbnu’l-Hattab, Zübeyr b Avvam, Ebân b. Said, Abdullah b. Erkâm, Sabit b. Kays, Abdullah b. Zeyd, Halid b. Velid, Alâ b. Hadramî, Abdullah b. Revaha, Huzeyfe b. Yemân vahiy katibi olarak görev yapmışlardır.65

Hz. Muâviye’nin Hz. Peygamber’e kâtiplik yaptığı hususunda şüphe yoktur. O zamanki Mekke ve Medine toplumundaki okur-yazar oranındaki azlığı göz önünde bulundurursak Hz. Muâviye’nin Hz. Peygamber’e kâtiplik yapması normal bir hadisedir. Hz. Peygamber’in okur-yazarlara büyük önem vermekteydi. Bu yönde istidadı olanları teşvik ederdi. Bedir esirleri içerisinde okur-yazar olanların Medineli çocuklara okuma-yazma öğretme karşılığında serbest bırakılması okur-yazarlara verilen önemi ortaya koymaktadır. Hz. Peygamber’in İslâm’ın yayılması amacıyla komşu ülke yöneticilerine mektuplar gönderdiği bilinmektedir. Bu mektupları yazan kâtipler içerisinde Hz. Muâviye’nin de bulunması muhtemeldir.

Yukarıda Hz. Muâviye’nin vahiy kâtipliği ile ilgili nakledilen rivayetler bizim tezimizin başında ifade etmeye çalıştığımız aşırı yüceltmenin ve övmenin sonucudur. Hz. Muâviye’ye yöneltilen eleştirilere karşı onun vahiy kâtibi olduğunu öne sürerek eleştirileri bertaraf etmeye çalışılmaktadır. Bunda ona yöneltilen eleştirilerin aşırı bir üslupla ifade edilmesinin de etkisi olduğu muhakkaktır.

Bir kimsenin vahiy kâtibi olması ona kutsallık veya dokunulmazlık kazandırmaz. Mekke’deki ilk vahiy kâtibi Abdullah b. Sad b. Ebî Serh’ın durumu bunun için iyi bir örnektir. O vahiy kâtibi iken irtidad etmiş, müslümanlıktan vazgeçmişti. Eğer tekrar müslümanlığa geri dönmeseydi yaptığı vahiy kâtipliği onu kurtarmayacaktı. Neticede Hz. Muâviye’ye giydirilmek istenen bu kutsallık zırhı korumacı bir anlayıştan kaynaklanmaktadır. Gençliğinin ilk devresinde babasının Mekke liderliği ve nüfûzu sayesinde geniş imkanlara ve yetişme şansına sahip olan Hz. Muâviye, müslüman olduktan sonra da okuma-yazma bilmesi, yetenekli ve kabiliyetli olması sebebiyle de Hz. Peygamber’e yakın olmuş, onun yönetimini yakından izleme fırsatını bulmuştur.

Bir yandan yeni hükümet sisteminin bütün müesseselerini öğrenirken diğer yandan sonradan birlikte çalışacağı Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer veya muhalefet edeceği Hz. Ali gibi

64 İbn Hacer el-Askalani, Fethu’l-Barî, X, 27. 65 İbn Hacer el-Askalani, Fethu’l-Barî, X, 27.

(21)

kimseleri yakından tanımış oldu.66 Bu iki cepheli yetişme tarzı genç yaştaki Muâviye’yi olumlu yönde etkilemiş, tecrübeler kazandırmış ve onu istikbal için hazırlamıştır.

1.2. Hulefâ-i Râşidîn Döneminde Muâviye b. Ebî Süfyan 1.2.1. Hz. Ebû Bekir Döneminde Muâviye b. Ebî Süfyan

Hz. Peygamber’in vefatından sonra halife seçilen Hz. Ebû Bekir ilk olarak İslâm Tarihinde Ridde olayları diye geçen dinden dönüş hareketleri ile mücadele etmek zorunda kaldı. Bazı kabileler Hz. Peygamber’in vefatını fırsat bilerek İslâm’ın farz kıldığı ibadetleri, özellikle zekat vermeyi reddettiler. Bu karışık ortamdan istifade etmek isteyen bazıları ise, peygamberliklerini ilan ettiler ve taraftar toplamaya başladılar. Hz. Ebû Bekir İslâm toplumundaki birliği ve düzeni sağlamak için bunlara karşı savaş açtı.

Hz. Ebû Bekir döneminde Hz. Muâviye’nin ismi Ridde savaşları nedeniyle tarih kaynaklarında yer almaktadır. Hz. Muâviye peygamberlik iddiasında bulunan Müseyleme ile yapılan savaşa katıldığı hatta onu öldürdüğü rivâyet edilmektedir.67

İslâm toplumunun yeniden iç huzurunu ve istikrarını temin eden Hz. Ebû Bekir doğuda Sasanî devletine batıda ise Bizans devletine karşı fetih hareketlerini başlattı. İslâm fetihlerinin başlamasıyla birlikte Arap Yarımadası’ndan çok sayıda kabile bu seferlere katılmak için yola çıkmıştır. Bu kabilelerin Arap Yarımadası’ndan çıkarken düşünceleri ilk planda cihat olmakla birlikte diğer bir âmil de, fetihler sonucunda zengin beldelerden elde edilecek ganimetlerdi.68 İslâm toplumu Hz. Peygamber döneminde daha kanaatkâr bir yapıdaydı. Hz. Peygamber’in vefatıyla birlikte Hulefâ-i Râşidîn döneminde insanların dünyaya daha meyleden bir tutum içine girdiğini söyleyebiliriz. Özellikle fetihler sonucu elde edilen ganimetler insanların mal ve zenginlik sahibi olma isteğini arttırmıştı. Bu durum İslâm toplumda meydana gelecek olan değişmenin başlangıcı olması nedeniyle dikkat çekicidir. Zengin beldelerde yapılan fetihler İslâm toplumunun yapısının değişmesinde en önemli etken olmuştur. Bu değişme ileride İslâm toplumunu olumsuz yönde etkileyecektir.

Hâlid b. Velîd’i Irak’ın fethiyle görevlendiren Hz. Ebû Bekir, Şam ve civarı içinde ayrı bir ordunun hazırlığını başlattı. 634 yılında Amr b. el-Âs, Yezîd b. Ebî Süfyan, Ebû Ubeyde b. el-Cerrah ve Şurahbil b. Hasene, Hz. Ebû Bekir tarafından Sûriye’nin fethi için görevlendirildiler. Kendi askerlerini ve sefere gidecekleri güzergâhı seçme konusunda serbest bırakıldılar. Seferden sonra hangisinin nereye vali yapılacağı önceden belirlenmişti. Buna

66 Lammens, H., “Muâviye”, İA, VIII, 438. 67 İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 117.

(22)

göre Amr b. el-Âs Filistin, Yezîd b. Ebî Süfyan Şam, Şurahbil de Ürdün valiliğine getirilecekti.69

Görüldüğü üzere Bizans toprakları üzerine gönderilecek birliklerin komutanlarından birisi de Hz. Muâviye’nin kardeşi Yezîd b. Ebî Süfyan’dı. Hz. Muâviye’nin yükselme serüveni de kardeşinin yanında fetih hareketlerine katılmasıyla başlar. Yezîd’in öncü kuvvetlerinin başında kardeşi Muâviye görev yapmaktaydı.70 Sefere çıkarken Hz. Ebû Bekir bizzat Medine dışına kadar orduyu uğurladı ve yolda Yezîd’e tavsiyelerde bulundu.71 Yezîd ve Muâviye Şam’a doğru giderken yolda Gazze’nin Dasin bölgesinde Rumlarla karşılaştılar. Rumlar’ın mağlubiyeti ile sonuçlanan bu savaş Müslümanlar’la Bizans arasındaki ilk savaştır.72

Müslümanların Bizans’a karşı en büyük zaferlerinden biri olan Yermuk savaşına Yezîd ve kardeşi Muâviye’nin yanında Ebû Süfyan ve hanımı Hind’in katıldığı hatta Ebû Süfyan ve Hind’in savaş meydanında dolaşıp, yaptıkları konuşmalarla askerleri cesaretlendirdikleri ve moral verdikleri rivâyet edilir.73 Bizans’ın ağır yenilgisiyle neticelenen bu savaşta ordunun yönetimi Hâlid b. Velîd’deydi. Merkezin komutanlığını Ebû Ubeyde, sağ kanadın komutanlığını Amr b. el-Âs ve Şurahbil, sol kanadın komutanlığını ise Yezîd b. Ebî Süfyan yapmıştı. Bu savaş devam ederken Halife Ebû Bekir’in ölüm haberi geldi. Yerine Hz. Ömer halife olmuştu.74 Neticede İslâm ordusu sayıca kendinden çok üstün olan Bizans ordusunu mağlup etmeyi başardı. Bu zafer Sûriye topraklarının İslâm toprağı olmasının ilk basamağını teşkil etmiştir. Müslümanlar Ecnadin’de yine Rumların yüz bin kişilik başka bir ordusunu mağlup ettiklerinde Yezîd ve birliği ordunun sağ kanadında savaşmışlardı.75

Muâviye b. Ebî Süfyan’ın Hz. Ebû Bekir zamanında başlayan fetih hareketleri sayesinde kendini gösterme fırsatı buldu. Komutan olan kardeşi Yezîd b. Ebî Süfyan’ın yanında ona yardımcı olarak İslâm ordularının içinde yer edindi. Bu iki kardeş Hz. Ebû Bekir zamanında başlayan fetih hareketlerinde yaptıkları mücadele ile istikbal vaat ettiklerini gösterme fırsatı buldular.

69 Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, redaktör.: Yıldız, Hakkı Dursun, İstanbul, 1992, II, 53. 70 Belâzurî, Futûhu’l-Buldân, thk.:Rıdvan Muhammed Rıdvan, Beyrut, 1983, s.115

71 Gadban, Münir Muhammed, a.g.e., 61. 72 Belâzurî, Futûhu’l-Buldân, 116.

73 İbn Kesîr, a.g.e.,VIII, 117; Belâzurî, Futûhu’l-Buldân, 141. 74 Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, II, 54.

(23)

1.2.2. Hz. Ömer Döneminde Muâviye b. Ebî Süfyan

Hz. Ebû Bekir’in vefatı sonucu onun yerine halife olan Hz. Ömer, onun bıraktığı yerden fetih hareketlerini devam ettirdi. Yermuk savaşı Hz. Ömer’in halifeliğinin ilk günlerinde devam etmekteydi. Savaş sırasında Hz. Ebû Bekir’in vefat ettiği, onun yerine Hz. Ömer’in halife olduğu, Ebû Ubeyde’nin orduya başkomutan tayin edildiği ve diğer bölge komutanlarının onun emrine verildiği haberi gelmişti.76

Hz. Ömer döneminde de fetih hareketleri Bizans ve Sasanî devletleri üzerine olmak üzere iki cephede devam etti. Biz yine Muâviye b. Ebî Süfyan’ın içinde yer aldığı Bizans toprakları üzerine yapılan seferleri ele alacağız.

Ebû Ubâde komutasındaki fetih hareketleri büyük bir hızla devam etti. Hâlid b. Velîd, Amr b. el-Âs ve Yezîd b. Ebî Süfyan’a bağlı ordular büyük başarılar elde ettiler.

14/634 yılında 70 gün süren kuşatma sonucunda Şam fethedildi. Şehrin muhasarası esnasında Yezîd b. Ebî Süfyan şehrin küçük kapısını tuttu. Muâviye b. Ebî Süfyan ise Yezîd’in öncü kuvvetlerinin başında görev yapmaktaydı.77

Başkomutan Ebû Ubeyde Şam fethedildikten sonra şehrin idaresini Yezîd b. Ebî Süfyan’a bırakarak kendisi Hıms seferine çıktı. Bu sırada Şam’ı Müslümanlardan geri almak ve Hıms halkına yardım etmek için gelen Bizans ordusu Yezîd b. Ebî Süfyan ve yardıma gelen Hâlid b. Velîd’in orduları tarafından Mercü’r-Rum denilen mevkîde kılıçtan geçirildi.78 Böylece Şam’ın güvenliği sağlanmış oldu.

Bu fetih hareketleri çerçevesinde Ürdün sahillerini fethetmek için gönderilen Amr b. el-Âs’ın yanına takviye kuvvet olarak Yezîd b. Ebî Süfyan komutasında bir birlik gönderildi. Yezîd’in öncü kuvvetlerinin başında yine kardeşi Muâviye vardı. Bu iki komutanın idaresindeki ordu bütün Ürdün sahillerini ele geçirdi. Başkomutan Ebû Ubeyde Ürdün sahillerinin Yezîd b. Ebî Süfyan ve Amr b. el-Âs tarafından fethedildiğini, Muâviye b. Ebî Süfyan’ın da büyük yararlılıklar gösterdiğini Hz. Ömer’e mektupla bildirdi.79

Sûriye bölgesi fetih hareketlerinde yıldız parlayan ve başarıları ile ön plana çıkan Muâviye b. Ebî Süfyan 17/638 yılında Hz. Ömer tarafından Ürdün ve civarına idareci olarak tayin edildi.80

Muâviye b. Ebî Süfyan’a Şam valisi olma yolunu açan hadise ise birçok değerli komutan ve askerin ölmesine sebep olan salgın hastalığın başlamasıdır. Amevas vebası diye

76 Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, II, 89.

77 Belâzurî, Futûhu’l-Buldân, 127; İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 95.

78 Taberî, a.g.e., III, 96; İbnü’l Esîr, a.g.e., II, 490; İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 52. 79 Belâzurî, Futûhu’l-Buldân, 121-124.

(24)

bilinen salgın nedeniyle önce Ebû Ubeyde vefat etti. Daha sonra da onun yerine başkomutanlığa tayin edilen Muaz b. Cebel vefat etmesiyle de bu görev Yezîd b. Ebî Süfyan’a verildi.81 Halife Ömer yeni komutan Yezîd’e gönderdiği mektupta onu Kayseriyye’nin fethiyle görevlendirdiğini bildirdi ve diğer komutanlardan da Yezîd’e itaat etmelerini istedi.82

Yezîd b. Ebî Süfyan ordusuyla Kayseriyye’ye gelerek şehri kuşattı. Şehrin kuşatması sürerken hastalığının artması üzerine görevini kardeşi Muâviye’ye devrederek Şam’a döndü. Halife Ömer de Muâviye’ye mektup göndererek onu Kayseriyye’in fethiyle görevlendirdi.83 Uzun bir muhasaradan sonra Muâviye b. Ebî Süfyan Kayseriyye’yi fethetmeyi başardı. Bu fetih haberi Hz. Ömer’i ziyadesiyle memnun etti. Çünkü o bu fetihle Bizans’ın Şam üzerindeki emellerine set çekileceğini biliyordu.84

Kayseriyye kuşatması esnasında hastalığının artması üzerine Şam’a geri dönen Yezîd b. Ebî Süfyan, Ebû Ubeyde ve Muaz b. Cebel gibi salgın hastalık sonucu vefat etti. Halife Ömer Yezîd b. Ebî Süfyan’ın vefatı üzerine onun sorumlu olduğu bölgenin idaresini Muâviye b. Ebî Süfyan’a verdi.85

Hz. Ömer Yezîd’in vefatı sebebiyle Ebû Süfyan’a taziye ziyaretine geldiğinde Ebû Süfyan Hz. Ömer’e “Ey Mü’minlerin emiri Yezîd’in yerine kimi tayin ettin” diye sordu. Hz. Ömer’in “Kardeşi Muâviye’yi” demesi üzerine Ebû Süfyan “Ey Mü’minlerin emiri akrabalık bağlarını gözettin” 86 diyerek memnuniyetini dile getirdi.

Hind oğlu Muâviye’nin vali olması üzerine ona gönderdiği mektupta “Allah’a yemin ederim ki ey oğulcuğum Hind gibi bir kadının senin gibi bir evlat doğurması çok nadirdir. Bu adam (Hz. Ömer) seni bu valilik görevine tayin etti. Sen hoşuna giden ve gitmeyen her hususta ona itaat et”87 tavsiyesinde bulunuyordu

Babası Ebû Süfyan da “Ey oğulcuğum! Şu Muhâcir topluluğu bizi geçip geride bıraktılar. Onların bizden önce İslam’a girişleri derecelerini yükseltti. Allah ve Rasûlü katında da onları kıdemli yaptı. İslam’a geç girişimiz bizi geride bıraktı. Onlar lider ve önder oldular, biz ise onlara tâbi olduk. Seni önemli bir işe tayin ettiler. Onlara muhalefet etme. Sen bir süreye kadar valilik yapacaksın. Elinden geldiği kadar gayret sarf et. Eğer görevini

81 İbnü’l Esîr, a.g.e., II, 558; İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 77-78. 82 Belâzurî, Futûhu’l-Buldân, 146; Taberî, a.g.e., III, 100.

83 Taberî, a.g.e., III, 100; İbn A’sem, a.g.e., I, 262; İbn Abdilberr, a.g.e., III, 1416. 84 Aycan, İrfan, a.g.e., 58.

85 İbn A’sem, a.g.e., I, 262; İbn Abdilberr, a.g.e., III, 1417; İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 118; Suyûtî, a.g.e., 195. 86 İbn Abdilberr, a.g.e., III, 1417; İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 118.

(25)

hakkıyla yerine getirirsen bu görevi senden sonrakilere miras olarak bırakırsın”88 diye nasihatte bulunuyordu.

Bu rivâyetler Ebû Süfyan ailesinin itibar ve makama olan heveslerini göstermesi bakımından dikkat çekicidir. İslâm’a geç girmiş olmanın kendilerine itibar ve makam kaybettirdiğini belirtmesi, pişmanlığın yanında eski itibarlarına duyulan özlemin de ifadesidir. Neticede Muâviye b. Ebî Süfyan’ın Şam’a vali olması Ebû Süfyan ailesini ziyadesiyle memnun etmişti. Sûriye fetihlerinde büyük yararlılıklar gösteren ve bu fetihleri idare eden komutanların salgın neticesinde vefat etmesi üzerine bu görevi devralan oğulları Yezîd’in de vefat etmesiyle Şam valiliğine diğer oğulları Muâviye’nin tayin edilmesi onlar için bir teselli olmuş oldu. Bu fetih hareketleri sırasında Ebû Süfyan ailesinin fertleri önemli mevkîler elde etmişlerdi. Yezîd ile artan itibarlarının Muâviye ile daha da artacağını umut ediyorlardı. Bu arada bazı kimseler Hz. Muâviye’nin valiliği sebebiyle “Ömer genç bir adamı vali olarak tayin etti.” diyerek Hz. Ömer’i tenkit etmeye başladılar. Bunun üzerine Hz. Ömer kendini şöyle savundu: “Siz Muâviye’yi genç yaşta vali olarak atamamdan ötürü beni suçluyorsunuz. Oysa ben Rasûlüllah’tan onun hakkında şöyle buyurduğunu işittim. “Allah’ım onu doğru yola eren ve doğru yola erdiren bir kimse yap. Onun vasıtasıyla insanları hidayete erdir.”89

Halife Hz. Ömer, Hz. Muâviye’yi Şam valiliğine tayin ederken Filistin’in fethedilmeyen Askalan ve Gazze civarını da fethetmesini istedi. Hz. Muâviye’de stratejik önemi bulunan, Şam’a karşı yardım yapabilme imkanı bulunan bu şehirleri fethetti.90

Şam bölgesi fetihlerini tamamlayan Hz. Muâviye, Halife Hz. Ömer’e mektup yazarak hem fetihleri bildirdi, hem de Şam sahillerine yakın olan Kıbrıs adasının fethi için izin istedi. Deniz seferleri hakkında bilgisi olmayan Halife Hz. Ömer, Amr b. el-Âs’a haber göndererek deniz seferleri hakkında bilgi istedi. Amr b. el-Âs da halifeye denizin tehlikelerinden ve seferin zorluklarından bahseden bir mektup gönderdi. Bunu üzerine Halife Hz. Ömer Müslüman askerlerin denizde can güvenliklerinin olmayacağı gerekçesiyle Hz. Muâviye’nin Kıbrıs seferine izin vermedi.91

Halife Hz. Ömer’in Kıbrıs seferine izin vermediğini belirten mektubu Hz.Muâviye’ye ulaşınca seferin bu şekilde reddedilmesinde Amr b. el-Âs’ın parmağı olduğunu söylediği ve “Amr, Kıbrıs’ın benim elimle fethedilmesini istemiyor. Eğer halife bu işi ona verseydi durmazdı, koşardı.” dediği rivâyet edilir. Hz. Muâviye’nin bu sözü Halife Hz. Ömer’e

88 İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 118. 89 İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 122. 90 Belâzurî, Futûhu’l-Buldân, 148.

(26)

ulaştığında onun da “Muâviye doğru söylemiş eğer Amr’a müsaade etseydik, beklemez giderdi” diyerek Hz. Muâviye’nin sözünü doğrulamıştır.92

Muâviye b. Ebî Süfyan Şam bölgesi fetihlerini tamamladıktan ve kendisine Kıbrıs’a sefer düzenleme izni verilmemesinden sonra Bizans topraklarına yaz ve kış seferleri diye isimlendirilen seferlere başladı. Bu seferlerden bol ganimet elde ediyordu. Bizans İmparatoru Herakl, orduları Yermuk’ta ağır bir yenilgiye uğrayınca oturduğu Antakya şehrini terk edip İstanbul’a çekilmesi ve bu iki yerleşim yeri arasındaki yerleşim bölgelerini boşaltması Müslümanların Anadolu içlerine kadar kolayca girmelerine neden oldu.93 Hz.Muâviye, Hz. Ömer döneminde son olarak Ebû Eyyûb el-Ensârî, Ebû Zer, Şeddad b. Evs ve Ubâde b. Sâmit gibi sahabelerinde bulunduğu ordusuyla Ammuriyye’ye kadar ilerlemişti.94

Kardeşinin vefatı ile onun görevini devralan Hz. Muâviye artık Şam’da söz sahibiydi. Başarılı bir şekilde tamamladığı fetihler sayesinde devletin maaşlı bir memuru olmasına rağmen gösterişli bir hayat sürüyordu. Hayatı boyunca gayet mütevazı bir hayat süren Halife Hz. Ömer bu durumdan rahatsız oluyordu. Şam’a ziyaret için geldiğinde onun bu durumunu görünce ihtiyaç sahiplerinin varlığına rağmen nasıl böyle gösterişli bir hayat sürebildiğini sordu. Hz. Muâviye de Bizans’a, yani düşmana yakın olduklarını, düşmana karşı güçlü ve zengin görünmesi gerektiğini, bu nedenle böyle davrandığını söyledi.95 Bunun üzerine Hz. Ömer “Eğer söylediklerin doğru ise bu senin görüşündür. Eğer söylediklerin yanlışsa bu senin yaptığın hile ve tuzaktır” dedi. Muâviye de “Ey Mü’minlerin emiri bana dilediğin emri ver.” deyince Halife Ömer “Sana ne emir veririm, ne de seni herhangi bir şeyden yasaklarım.” dedi. Orada bulunanlar “ Ey Mü’minleri emiri bu adam kendisini soktuğun çıkmazlardan ne güzel çıkış yolu buluyor.” deyince Hz. Ömer “Böyle güzel çıkış yolları bulduğu için onu meşakkatlere sürüyoruz.” cevabını verdi.96 Buna rağmen Halife Hz.Ömer Hz. Muâviye’ye “Arab’ın Kisrası” demekten kendisini alamamıştır.97

Hz. Peygamber ve Hz. Ebû Bekir gibi Hz. Ömer de görevlendirdiği kişilerin liyakatini ön planda tutardı. Yöneticilerini daima denetim altında tutardı. Hz. Muâviye’nin yaşantısı hoşuna gitmese de, onun savunması karşısında bir şey söylemedi. Ama rahatsızlığını açıkça belirtti. İkisi arasında geçen şu hadise Hz. Ömer’i rahatsızlığının apaçık göstergesidir. Hz. Muâviye gösterişli yeşil bir elbise giymiş olarak Hz. Ömer’in yanına geldi. Ashâb ona baktı. Hz. Ömer onun bu halini görünce kırbacını alıp onun üzerine yürüdü ve onu kırbaçlamaya

92 Taberî, a.g.e., III, 316; İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 95. 93 Belâzurî, Futûhu’l-Buldân, 190.

94 Aselî, Bessam, a.g.e., 40; Aycan, İrfan, a.g.e., 63 ; Akkad, Abbas Mahmud, a.g.e., 22. 95 Taberî, a.g.e., IV, 244; İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 124.

96 Taberî, a.g.e., IV, 244; İbn Abdilberr, a.g.e. III, 1417; İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 125. 97 Taberî, a.g.e., IV, 244; İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 125.

(27)

başladı. Muâviye de “Ey Mü’minlerin emiri Allah’tan kork, bana zarar verme.” deyince Hz. Ömer oturduğu yere geri döndü. Etrafındakiler “ Ey Mü’minlerin emiri Muâviye’yi niçin dövdün? Oysa kavminde onun gibisi yoktur.” dediler. Bunu üzerine Hz. Ömer onlara “Vallahi ben ondan sadece iyilik gördüm, ondan sadece iyilik duydum. Eğer onun hakkında bana başka şeyler söylenmiş olsaydı zaten bu gördüğünüzden daha başka davranırdım. Onu daha fazla kırbaçlardım. Ama ben onu bu halde görünce üzerindeki kibir ve gururu kırmak istedim.”98 cevabını verdi.

Hz. Ömer’in hilâfeti süresince fetihlerde başarılı neticeler alan ve halifenin takdirini kazanan Hz. Muâviye Şam idaresindeki etkinliğini arttırdı. Hz. Ömer’in şehid edilmesinden sonra akrabası Hz. Osman’ın halife seçildiği döneme kudretli bir vali olarak giriyordu.

1

.

2.3. Hz Osman Döneminde Muâviye b. Ebî Süfyan

Hz. Ömer döneminde Şam’a vali olan Hz. Muâviye, bu konumunu akrabası Hz.

Osman’ın hilâfeti döneminde daha da sağlamlaştırma imkanı buldu. Akrabalarını siyasî ve idarî görevlere getirmekten kaçınan Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in aksine Hz. Osman, devletin en önemli kademelerine kendi kabilesi Benî Ümeyye’ye mensup şahısları getirmeye başladı.

Hz. Osman, Hz. Ömer döneminde Şam valisi olan Hz. Muâviye’yi bu görevinde bırakmakla kalmayıp, bütün Sûriye vilayetlerinin idaresini ona verdi.99 Sonunda Ürdün, Hıms, Hama, Filistin, Şam (Dımeşk), Lazkiye bölgeleri Şam Eyaletleri adı altında bir tek kişiye, Mûaviye b. Ebî Süfyan’ın idaresine verildi.100

Mısır ve Şam bölgelerinin fetihlerinin tamamlanmasıyla, sahil bölgelerinin güvenliğinin sağlanması için bir donanma oluşturulmasını Hz.Muâviye, Halife Hz.Osman’a teklif etti. Bu teklifi Hz. Ömer’e iletmiş ama olumlu bir yanıt alamamıştı. Yeni halife, akrabası Şam valisi Muâviye’nin bu ısrarlı izin isteklerine karşı koyamayarak bir donanma meydana getirilmesi hususunda gerekli izni verdi. Böylece ilk İslâm donanmasının oluşturulması için gerekli adım atılmış oldu. Hz. Muâviye, Sûriye’nin fethinden kısa bir süre sonra Akka’da Bizanslılara ait olan tersaneleri ele geçirdi ve bu tesisleri İslâm donanmasını meydana getirmek için

98 İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 125. İbn Hacer el-Askalanî, el-İsabe, III, 434. 99 İbn Abdilberr, a.g.e., III, 1418, İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 126.

(28)

kullandı.101 Anadolu, Sûriye ve Mısır için gerek ticari gerekse stratejik bakımdan büyük önem taşıyan Kıbrıs, İslâm donanmasının ilk hedefi oldu.102

Kıbrıs’ın fethi için Hz. Osman, Hz. Muâviye’ye ailesini de yanına alması ve askerlerden sadece gönüllü olanların götürülmesi şartıyla izin vermişti. Bu sefere Ebû Zer, Ubâde b. Sâmit, Şeddad b. Evs gibi sahabelerde iştirak etmişlerdi.103 Bu sefer sonucunda Kıbrıslılar’la yıllık yedi bin dinar ödemeleri, Müslümanlar aleyhinde bulunmamaları ve Rumlara karşı yapılan seferlerde Müslümanlara saldırmamaları şartıyla anlaşma yapıldı.104

Bu seferler sonucunda Müslümanlar bol ganimet elde ettiler. Halkın yaşayış biçimi ve alışkanlıkları değişti. Müslümanların bu durumunu yadırgayan Ebû Zer, Şam da insanları uyarmaya başladı. Etrafında insanlar toplayarak bir günlük yiyecekten fazlasını tasadduk etmelerini istiyordu. Bu durumdan şikayetçi olan Hz. Muâviye durumu Halife Osman’a bildirmişti. Ebû Zer’in Şam’da fitneye sebep olduğunu ve toplumun huzurunu bozduğunu haber vermişti. Bu şikayetin üzerine Halife Osman Ebû Zer’in Medine’ye gönderilmesini istedi. Medine’ye gelen Ebû Zer halife ile tartışınca Medine dışına çıkarılıp Rebeze’ye gönderildi.105

Hz. Osman döneminin ilk yılları normal bir şekilde giderken birden işler değişmeye başlamıştı. Yapılan bazı yanlış icraatlar sonrası toplum kaosa ve ayrılığa sürüklenmeye başlamıştı. Hz. Osman’ın valilerinin icraatları tenkit edilmeye başlanmış ve bu hoşnutsuzluk toplumun geneline yayılmıştı. Hz. Osman hilâfetinin son yıllarında gerek yumuşak huylu olması gerekse akrabalarına düşkünlüğü sebebiyle eleştirilere maruz kalmıştı. Ülkenin her tarafından valilerden şikayetler yükseliyordu. Yönetimden memnun olmayan birçok kimse zaman zaman Hz. Osman’ı uyarıyordu. Hz. Âişe’nin, Hz. Peygamber’in gömleğini ve saçlarını çıkarıp “İşte, gömleği ve saçları eskimedi, ama şeriatı eskidi.” demesi106 yönetime duyulan hoşnutsuzluğun en açık örneğidir.

Hz. Osman akrabalarını kayırması, onları önemli görevlere getirmesi, Hz.Ebû Zer, Hz. Abdullah b. Mes’ud, Hz. Ammar b. Yasir gibi sahabelere kötü muamelede bulunması, şer’i cezaları uygulamada gevşek davranması, yeteneksiz valileri görevde tutması ve valilerinin

101 Hitti, Philip K, a.g.e., II, 307.

102 Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, II, 199; Abdullah, R. Mustafa, a.g.e., 34-38. Selim, Muhammed İbrahim, a.g.e., 29.

103 Belâzurî, Futûhu’l-Buldân, 157; Taberî, a.g.e., III, 317-318; İbn A’sem, a.g.e., I, 353-354. 104 Belâzurî, Futûhu’l-Buldân, 158.

105 Ya’kûbî, a.g.e., II, 172-173; Taberî, a.g.e., III, 335-336. 106 Ya’kûbî, a.g.e., II, 175.

Referanslar

Benzer Belgeler

2-Abdülhamid düşmanlığı­ nın yeni bir tezâhürü. Milliyetçilik de yıkıcı­ lık ve bölücülükle eş anlam­ lıydı; kavmiyetçilikti... A b­ dülhamid, Türk

Umūm al-balwā (widespread hardship) and change constitutes the last reason I will touch on. As it is known in the tradition of fiqh, "Umūm al-balwā" is

In this project, effects of ligand (NH3) concentration on the characteristics of tetraammine copper (II) sulfate monohydrate were investigated by using different analysis

PDÖ’nün uygulandığı deney grubu ile geleneksel öğretim yöntemlerinin uygulandığı kontrol grubu öğrencilerinin fen ve teknoloji dersi motivasyonu ön test

Bu fikirler arasında, mezhepte beklenen gizli bir şahsiyetin (Şiâ akidesindeki gibi bir mehdilik anlayışı), Hz. Peygamberin Araplara gönderilmiş bir peygamber

臉痛、牙痛 當心三叉神經作祟 返回 醫療衛教 發表醫師 林家瑋 發佈日期 2010/03 /03 55 歲的陳先生在

Deniz esintisi özlemi çekenler için market reyonla- rında oda kokusu olarak da yer edinen ferahlatıcı deniz kokusunun asıl kaynağı, minik deniz canlılarının tuzlu

Hava kirlili¤i yönünden, krom düzeyi met- reküpte 2-4-7 nanogram gibi farkl› olan kentler- den al›nan kufllar›n yumurtalar›nda krom kal›nt›- lar› araflt›r›lm›fl..