• Sonuç bulunamadı

Muâviye b Ebî Süfyan’ın Kişiliği ve Hakkındak

2. MUÂVİYE BİN EBÎ SÜFYAN’A YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER

2.1. Muâviye b Ebî Süfyan’ın Kişiliği ve Hakkındak

Hz. Muâviye gerek Emevî ve gerekse Abbasî halifeleri içinde ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Kırk yıllık siyasî hayatında ciddi hiçbir hadise onun ilerlemesine engel olamamıştır. Hasan b. Ali’nin halifelikten çekilmesi üzerine rakipsiz ve İslâm kuvvetlerinin fethettiği topraklarda, fethedilen yerlerden hiçbirisini elden çıkarmadan hüküm sürmüş ve bu vasfı ile Abdülmelik, Mânsur ve Hârun el-Reşîd gibi kudretli halifeleri bile gölgede bırakmıştı.250 Bu siyasî başarısının altında onun yetişme tarzı yatmaktadır. Yetiştiği ilk çevre onu dinî inanç dışında, hayata tam olarak hazırlamıştı. Gençlik yıllarını, Kureyş’in riyaset makamına yükselen babası Ebû Süfyan’ın yanında tıpkı bir prens gibi geçirdiği muhakkaktır. Bunun yanında o, dönemin siyaset ve harp yoğunluğunun tam içinde yaşamış olması da onu hayata erken hazırlayan nedenlerden olmalıdır.

Gençliğinin ilk devresinde babasının Mekke liderliği ve nüfûzu sayesinde geniş imkanlara ve yetişme şansına sahip olan Hz. Muâviye, müslüman olduktan sonra da okuma- yazma bilmesi, yetenekli ve kabiliyetli olması sebebiyle de Hz. Peygamber’e yakın olmuş, onun yönetimini yakından izleme fırsatını bulmuştur. Bir yandan yeni hükümet sisteminin bütün müesseselerini öğrenirken diğer yandan sonradan birlikte çalışacağı Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer veya mücadele edeceği Hz. Ali gibi kimseleri yakından tanıma fırsatını bulmuştu. Bu iki cepheli yetişme tarzı genç yaştaki Muâviye’yi olumlu yönde etkilemiş, tecrübeler kazandırmış ve onu istikbal için hazırlamıştı.

Muâviye b. Ebî Süfyan’ın kardeşi Yezîd b. Ebî Süfyan’ın ölmesi üzerine yakınlarının “İnşallah Muâviye, Yezîd’in yerine geçer.” demeleri üzerine onlara verdiği cevapta Hind: “Muâviye gibi birisinin hiç kimseye halef olamayacağını, her taraftan Araplar toplansa ve o da içlerine salınsa, istediği şeyi elde ederek içlerinden yüz akı ile çıkacağını” belirtmişti.251 Bu cevap onun Hz. Muâviye’ye duyduğu güvenin bir göstergesi ve Hz. Muâviye’nin kişiliğini ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir.

Hz. Muâviye’nin akıllıca yumuşaklığı ve nefsine tam hakimiyetini ifade eden hilmi herkes tarafından onun en önemli özelliği olarak gösterilir ve onun bu özelliği takdir

250 Lammens, H., “Muâviye”, İA, VIII, 439. 251 İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 124.

edilmektedir. Araplar bu vasıf ile gerçek idare adamlarını vasıflandırmak istemişler ve “Muâviye’nin hilmi” Araplar arasında darb-ı mesel olmuştur. Hz. Muâviye’nin bu vasfını izzet-i nefsine yapılan anî hakaretlerde bile muhafaza ettiği söylenmektedir. Onun güler yüzü ve soğukkanlılığı en inatçı muhaliflerini bile zararsız hale getirebiliyordu. Tahsis ettiği maaşların ve cömertçe dağıttığı ihsanların neticesinde en inatçı muhaliflerini bile etkilemeyi ve elinde tutmayı başarmıştı. Yanında bulunanlar onun verdiği bazı ihsanların büyüklüğü karşısında hayretlerini ifade ettiklerinde “Bir harp bundan daha fazlasına mal olur.” demişti. Onun hilmine örnek olarak rivâyet edilen şu hadise gerçekten onun bu konudaki özelliğini ortaya koymaktadır. Bir adam Hz. Muâviye’ye: “Sen çok halîmsin!” demişti. Hz. Muâviye’de ona: “Ben herhangi bir kimsenin hatasının benim hilmimden daha büyük olmasından utanırım.” diye karşılık vermişti.252

Hz. Muâviye büyük bir belagat kabiliyetine, süratle karar verebilme kudretine, icat edici bir düşünceye ve icabı halinde hileden çekinmeyecek kadar geniş bir vicdana sahipti denilmektedir. Muâviye b. Ebî Süfyan, devrinin önde gelen beş Kureyşli hatibi arasında sayılmakta idi. “Dilim ile, Ziyad’ın kılıcı ile kazandığından daha fazla başarı elde ettim.”sözü onun bu özelliğinin en güzel örneğidir. Hz. Muâviye’nin kırk yıllık siyasî ve idarî hayatını üzerine bina ettiği en önemli prensiplerinden birisi de, parasının iş gördüğü yerde konuşmaya, konuşmanın iş gördüğü yerde kırbaca, kırbacın iş gördüğü yerde kılıca gerek duymamıştır. Bütün bunlar yeterli olmazsa o zaman güce başvurmuştu.253

Lüzumsuz güç kullanımına karşı isteksiz, meseleleri zorla halletmeyecek kadar basiretli, fakat devletin menfaatleri söz konusu olunca hiçbir şeyi yapmaktan çekinmeyen bir yaratılışta idi. Kaynaklar onun cömertliğini, tebaasına yaptığı ihsanları, onların teveccühlerini elde etmeyi ve kalplerini kazanmasını takdir etmekten kendilerini alamazlar. Hakaretlere tahammül, idare hususunda metanet, insanlara mevkîlerine göre muamele ustalığı, halkın her bireyine saygı gösterme ve iltifat etme onun meziyetleri arasındaydı. İnsanlarla ilişkilerine son derece önem veren ve onu sağlam temeller üzerine oturtmaya çaba gösteren Hz. Muâviye, bu konudaki prensibini şu şekilde açıklar: “İnsanlarla kendi aramda ebediyen koparmadığım bir dostluk bağı vardır. Onlar ipi asıldıklarında (koparmaya çalıştıklarında) ben onu gevşetirim, onlar ipi gevşetirlerse ben onu asılırım.”254

Harp meydanlarında pek anlı-şanlı kahramanlığı olmamasına rağmen Hz. Muâviye, nadir yetişen bir diplomat, çevresini iyi tanıyan ve ileri görüşlü bir idareci ve siyasî

252 İbnü’l Esîr, a.g.e., IV, 12; İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 135. 253 Belâzurî, Ensâb, V, 28.

mücadelelerden hep başarıyla ayrılmış bir politikacıydı. Hz. Muâviye insanların idaresinde yalnızca kuvvetin başarı sağlamayacağına inanıyordu. Halkın sevgisini kazanmaya çalışmak suretiyle kendisine bağlamayı tercih etmiş olması, “Dünyanın kılıçtan daha iyi olarak dil ile idare edileceğine” inanması, onun lehine kaydedilecek hususlardır. Bu düşüncesi onu, eyaletlerden ve büyük kabilelerden gelen heyetleri, onlara şahsen şikayet hakkı tanımak suretiyle sık sık fikirlerini almak ve idarî işlerde az da olsa iştirak ettirmek yolu ile kabule sevk etmiş idi. Hiçbir zaman tebaasının tenkitlerinden ve şairlerin hicivlerinden çekinmemişti. O: “Birer fiil haline gelmediği müddetçe kelimeler beni alâkadar etmez.” diyordu.255

Hz. Muâviye Hz. Peygamber’den hadisler rivâyet etmiş bir sahabedir. Sahihayn’da, müsned ve sünenlerde bulunan bu rivâyetlerin sayısı 163’e kadar ulaşır. Buharî ve Müslim bu hadislerden dördü üzerinde ittifak etmişlerdir. Ayrıca bu dört hadisten başka Buharî dört, Müslim ise beş hadisi kitaplarına almışlardır.256

Hz. Muâviye’nin fizikî görünüşü ile ilgili kaynaklar ortak bir portre çizmezler. Onu asık suratlı, iri gözlü, sık sakallı, geniş göğüslü, büyük butlu ve kısa bacaklı olarak tasvir edenlerin yanında;257 uzun boylu, beyaz tenli, yakışıklı olduğunu ve güldüğü zaman üst dudağının içi

dışına döndüğünü rivâyet edenler de vardır.258

Tarihçi Mes’udî bir devlet adamı olarak Hz. Muâviye’nin bir gününü nasıl geçirdiğini bize, bütün teferruatıyla anlatmaktadır: “Muâviye günde beş defa halkı dinlerdi. Sabah namazından sonra görevlilerden ülkenin durumuyla ilgili bilgiler alır, müteakiben Kur’an’dan bir cüz okurdu. Sonra da bir müddet odasına çekilir, ihtiyaçlarını giderir, dört rekat namaz kıldıktan sonra önemli görevlerde bulunan devlet memurlarını toplar, isteklerini alır, problemlerini dinler ve kendi görüşlerini belirtirdi. Bu kahvaltı esnasında da devam ederdi. Kahvaltı bitince odasına istirahata çekilirdi. İstirahatı bittikten sonra, camiye giderek kendisi için hazırlanmış iskemleye oturur, muhafızları yerlerini alınca isteyenlerin kendisine yaklaşmasını isterdi. Her türlü ihtiyaç sahipleri dertlerini anlatırlardı. Muâviye de gereklerinin yapılması için emir verir, ihtiyaç sahiplerini dinlemek günde beş defa tekrar edilirdi. Yatsı namazını kıldıktan sonra önemli memurlar, saray erkanı ve danışmanları tekrar Muâviye’nin yanına giderlerdi. Muâviye gecenin üçte birini memurlarıyla devlet işlerini görüşerek, diğer üçte birini de Arap ve Arap olmayan devlet başkanlarının siyasetlerini, tebaalarını idareleri, harpleri, hileleri gibi konularda anlatılanları dinleyerek geçirirdi. Sonra da mutfaktan gönderilen helva ve hamur tatlıları yenirdi. Muâviye gecenin son bölümünü ise uyku ile

255, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, II, 319. 256 İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 117.

257 Ya’kûbî, a.g.e., II, 238.

geçirirdi. Eğer uyku tutmazsa, sarayda görevi sadece kitap okumak veya ezbere tekrar etmek olan kişileri çağırır ve yeniden meliklerin hayatları, harpleri, siyasetleri gibi konuları onlardan dinlerdi. Sonra da yeni bir güne başlamak üzere sabah namazına giderdi.259

Abdullah b. Amr’ın Hz. Muâviye ile ilgili söylediği şu söz Muâviye’nin idareciliği hakkındaki kanaatlere örneklik teşkil eder. Abdullah: “Ben Muâviye’den daha iyi idareci görmedim.”demişti. “Ömer de dahil mi?” diye sorulunca o da: “Ömer ondan daha hayırlı idi. Muâviye ise ondan daha iyi idareci idi.” diye cevap vermişti.260