• Sonuç bulunamadı

Radıyyüddin es-Sagânî ve ed-Dürrü'l-Mültekat Adlı Eserinin Değerlendirilmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Radıyyüddin es-Sagânî ve ed-Dürrü'l-Mültekat Adlı Eserinin Değerlendirilmesi"

Copied!
130
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

HADİS BİLİM DALI

RADIYYÜDDİN es-SAGÂNÎ VE ed-DÜRRÜ’L-MÜLTEKAT

ADLI ESERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

(YÜKSEK LİSANS TEZİ)

Ayşe YANIK

Danışman:

Prof. Dr. Zekeriya GÜLER

İSTANBUL

2019

(2)
(3)

T. C.

İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI HADİS BİLİM DALI

RADIYYÜDDİN es-SAGÂNÎ VE

ed-DÜRRÜ’L-MÜLTEKAT ADLI ESERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

(YÜKSEK LİSANS TEZİ) Ayşe YANIK

Danışman: Prof. Dr. Zekeriya GÜLER

İSTANBUL 2019

(4)
(5)
(6)

iv

ÖZ

Sagânî, Kudâî’nin Müsnedü’ş-Şihâb ve Uklîşî’nin en-Necm adlı eserlerinden mevzû olduğunu söylediği rivayetleri, halk arasında meşhur mevzû rivayetleri, tamamı mevzû rivayetlerden oluşan kitapların adları ve bu kitapların ilk rivayetlerini ed-Dürrü’l-mültekat adlı eserinde derlemiştir. Bunun yanında hadis uydurma konusunda meşhur olmuş bazı kişilerin isimlerini de zikretmiştir.

Sagânî, sahih, hasen ve zayıf rivayetlere mevzû hükmü vermesi sebebiyle âlimler tarafından tenkit edilmiştir. Irâkî itirazlarını bir reddiye ile ifade etmiştir. Bu çalışmada Sagânî’nin tespitlerine karşı yapılan itirazlar dikkate alınarak rivayetler değerlendirilmiştir. Karşılaştırılmalı bir yol izlenerek Sagânî’nin hükümlerindeki temel sâikler ve hükümlerinde isabetli olup olmadığı tespit edilmiştir.

Anahtar Kelimeler: ed-Dürrü’l-mültekat, Müsnedü’ş-Şihâb, mevzû, Sagânî,

(7)

v

ABSTRACT

Saghanî compiled that the narrations were stated as mawdu in Qudai’s work named al-Shihab and al-Iqlishi’s work named al-Najm, common mawdu narrations in public, all the names of books composed of mawdu narrations and the first narrations of these books in his work named Dürrü’l-mültekat. He also pointed out the names of some people who were famous for fabricating hadith.

Sagânî was criticized by the scholars due to the fact that he gave the mawdu status to sahih, hasen and weak narrations. Al-Iraqi has expressed his objection with his rebuttal. In this study, the narrations were evaluated in regards to objections against Saghani's detections. The main reasons and accuracies of Saghani’s provision were determinated by the comparative method.

Key words: Durr multakat, Musnad Shihab, mawdu, Saghanî,

(8)

ÖNSÖZ

Mütekaddimûn döneminde mevzû haberler zayıf hadislerle beraber cerh-ta’dil, tabakat, ricâl, duafâ ve ilel kitaplarında zikredilmiştir. Sadece mevzû rivayetleri bir araya getirme gayesiyle eserler telif edilmemiştir. Bu faaliyet hicri beşinci asrın sonlarında Muhammed b. Tâhir el-Makdisî’nin (v. 507/1113) et-Tezkiretü’l-mevzû´ât’ı ile başlamış Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî’nin (v. 597/1200) Kitâbü’l-mevzû´ât’ı ardından Ebû Hafs el-Mevsılî’nin (v. 622/1225) el-Muğnî’siyle devam etmiştir. Daha sonra Sagânî de mevzû haberleri toplamak gayesiyle ed-Dürrü’l-mültekat ve onun muhtasarı kabul edilen el-Mevzûât adlı eserlerini telif etmiştir. Kudâî’nin Şihâbü’l-ahbâr ve Uklişî’nin en-Necm adlı eserlerinin döneminde çok rağbet görmesi ve hadisçilerin tek gayelerinin bu kitapları ezberlemek olduğunu söyleyen ve bu durumdan şikâyet eden Sagânî, iki kitabın ihtiva ettiği hadislerin tamamının sahih olmadığını belirtmektedir. Bu nedenle ed-Dürrü’l-mültekat’ta bu iki kitaptaki mevzû olduğunu söylediği rivayetleri zikretmiştir. Sagânî, dört bölüme ayırdığı kitabının ilk iki bölümünde eş-Şihâb’da ve en-Necm’de bulunan mevzû rivayetleri zikretmiştir. Diğer iki bölümde de halk arasında meşhur olan mevzû rivayetler, tamamı mevzû rivayetler ihtiva eden kitaplar ve mevzû rivayetleriyle meşhur şahısların isimlerini zikretmiştir.

Bu çalışmada birinci bölümde Sagânî’nin hayatı ve eserlerinin tanıtılması gerekli görülmüştür. Çok yönlü bir âlim olan Sagânî’nin yaşadığı coğrafya ve aldığı eğitim onun farklı alanlar da söz sahibi olmasını sağlamıştır. Çeşitli bölgelere gerçekleştirdiği seyahatlerle pek çok âlimden ders almış ve hem dilde hem hadiste hem de fıkıhta imam kabul edilmiştir. Bu alanlarda önemli eserler vermiştir. Bu bölümde sadece hadis alanındaki eserleri tanıtılmıştır.

İkinci bölümde Sagânî’nin ed-Dürrü’l-mültekat adlı eseri tercüme ve tetkik edilmiştir. Sagânî, sahih, hasen ve zayıf rivayetlere mevzû hükmü vermesi sebebiyle âlimler tarafından tenkit edilmiştir. Bunun yanında onun görüşlerini aynen nakleden münekkidler de bulunmaktadır. Bu çalışmada Sagânî’nin hükümleri tenkitler göz önünde bulundurularak değerlendirilmiştir. Özellikle Sagânî’ye itiraz eden Irâkî’nin reddiyesi karşılaştırmalı bir yol izlenmesini sağlamıştır. Bu itirazlar ve tetkikler sonucunda Sagânî’nin hükümlerinin sebepleri tespit edilmiştir.

(9)

vii

Tez konusu belirlemede ve ilerleyen süreçte her daim yardımını esirgemeyen, tezi titizlikle okuyan kıymetli danışman hocam Prof. Dr. Zekeriya GÜLER’e teşekkür ederim Tezi okuyup değerli görüş ve katkılarını sunan jüri üyeleri Prof. Dr. Ahmet YÜCEL ve Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Efendioğlu’na teşekkür ederim. Ayrıca bugüne kadar ilmi birikimlerinden istifade ettiğim hocalarıma da teşekkürü bir borç bilirim. Son olarak maddi ve manevi desteklerini esirgemeyen aileme ve arkadaşlarıma şükranlarımı sunarım.

Gayret bizden, tevfik Allah’tandır.

Ayşe Yanık İstanbul, 2019

(10)

İÇİNDEKİLER

TEZ ONAY SAYFASI ... ii

BEYAN ... iii ÖZ ... iv ABSTRACT ... v ÖNSÖZ ... vi İÇİNDEKİLER ... viii KISALTMALAR ... xi GİRİŞ KONUNUN ÖNEMİ, YÖNTEMİ VE KAYNAKLARI ... 1

1. KONUNUN ÖNEMİ ... 2

2. KONUNUN YÖNTEMİ VE KAYNAKLARI ... 3

BİRİNCİ BÖLÜM SAGÂNÎ’NİN HAYATI VE ESERLERİ ... 5

1. HAYATI ... 6 1.1. Yaşadığı Dönem ... 6 1.2. İsmi ... 8 1.3. Doğumu ve Yetişmesi ... 9 1.4. İlmi ... 15 1.5. Hocaları ... 16 1.6. Talebeleri ... 16 2. ESERLERİ ... 17

2.1. Lügat Alanındaki Eserleri ... 17

2.1.1. el-Übabü’z-Zahir ve’l-lübabü’l-fahir ... 17 2.1.2. et-Tekmile ve’z-zeyl ve’s-sıla li-kitâbi Tâci’l-luga ve Sıhâhi’l-‘Arabiyye17

(11)

ix 2.1.3. en-Nevâdir fi’l-luga ... 17 2.1.4. Kitâbü’l-İfti’âl ... 17 2.1.5. Kitâbü’l-Mef’ûl ... 17 2.1.6. Esmâü’l-esed ... 17 2.1.7. Esmâ’ü’z-zi’b ... 17 2.1.8. Kitâbü’l-Ezdâd ... 17 2.1.9. Haşiye ale’s-Sıhâh ... 18 2.1.10. Mecma’u’l-bahreyn ve matla’u’n-neyyireyn ... 18

2.2. Hadis Alanındaki Eserleri ... 18

2.2.1. eş-Şemsu’l-munira mine’s-sıhâhi’l-me’sûra ... 18

2.2.2. Misbâhu’d-dücâ min Sıhâhi Hadîsi Mustafâ ... 18

2.2.3. Meşâriku’l-envâri’n-nebeviyye min sıhâhi’l-ahbâri’l-Mustafaviyye ... 18

2.2.4. Keşfü’l-hicâb an ehâdîsi’ş-Şihâb ... 19

2.2.5. Dav’u’ş-Şihâb ... 19

2.2.6. Kitâbu Esâmî Şüyûhi’l-Buhârî ... 19

2.2.7. Derrü’s-sehâbe fî beyâni mevâzi’i vefeyâti’s-sahâbe ... 19

2.2.8. Nak’atü’s-sadyân ... 19

2.2.9. Kitâbü’d-duafâ ve’l-metrûkîn ... 20

2.2.10. Risâle fi’l-ehâdîsi’l-vâride fî sadri’t-tefsiri fî fazâili’l-kur’âni ve ğayriha…. ... 20 2.2.11. Şerhu (Sahîhi’)l-Buhârî ... 20 2.2.12. ed-Dürrü’l-mültekat fî tebyîni’l-ğalat ... 20 2.2.13. el-Mevzûât ... 20 2.3. Diğer Kitapları ... 20 2.3.1. Kitâbü’l-Ferâiz ... 20 2.3.2. Menâsikû’l-Hac ... 20 İKİNCİ BÖLÜM ed-DÜRRÜ’L-MÜLTEKAT VE HADİSLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ... 21

1. KİTABIN ÖZELLİKLERİ ... 22

(12)

x

2.1. Şihâbü’l-ahbâr ... 23

2.2. en-Necm ... 25

2.3. el-Erba‘ûne’l-Ved‘âniyye ... 26

2.4. Fedâilü’l-‘amâl ... 26

2.5. Vasaya Ali b. Ebî Tâlib (r.a) ... 26

2.6. Hutbetü’l-vedâ ... 27

2.7. Edebü’n-Nebî (s.a.) ... 27

3. ed-DÜRRÜ’L-MÜLTEKAT ÜZERİNE YAPILAN ÇALIŞMALAR VE ELEŞTİRİLER ... 27

4 . HADİSLERİN TAHRİCİ ve DEĞERLENDİRİLMESİ ... 31

4.1. Kudâî’nin eş-Şihâb Adlı Kitabındaki Mevzû Rivayetler ... 32

4.2. eş-Şihâb’ın Zeyli Uklişî’nin en-Necm Adlı Kitabındaki Mevzû Rivayetler . 78 4.3. Halk Arasında Yaygınlık Kazanmış Olan Mevzû Haberler ... 89

4.4. Tek Sened ile Mevzû Olan Haberler ... 94

5. DEĞERLENDİRME ... 103

SONUÇ ... 107

BİBLİYOGRAFYA ... 109

(13)

KISALTMALAR

Kısaltma Bibliyografik Bilgi

a.g.e. adı geçen eser

b. ibn

bkz. bakınız

çev. çeviren

DİA Diyanet İslam Ansiklopedisi

Hz. Hazreti

nşr. Neşreden (tahkik eden)

r.a. radıyallahu anh

s. sayfa

s.a. sallallahu aleyhi ve sellem

v. vefat tarihi

(14)

GİRİŞ

(15)

2

1. KONUNUN ÖNEMİ

Radıyyüddin es-Sagânî (v. 650/1252) mevzû haberleri ed-Dürrü’l-mültekat ve onun muhtasarı kabul edilen el-Mevzûât adlı eserlerinde derlemiştir. Yaşadığı dönemde Kudâî’nin (v. 454/ 1062) Şihâbü’l-ahbâr ve Uklîşî’nin (v. 550/1155) en-Necm adlı eserlerinin çok rağbet görmesi ve hadisçilerin tek gayelerinin bu kitapları ezberlemek olduğunu düşünen Sagânî, bu durumdan şikâyet etmekte ve iki kitabın ihtiva ettiği hadislerin hepsinin sahih olmadığını belirtmektedir. Bu sebeple mevzû olduğunu tespit ettiği haberleri ed-Dürrü’l-mültekat adlı eserinde sebeplerini açıklamaksızın bir araya getirmiştir. Sagânî, bu iki kitabın yanında halk arasında dolaşan uydurma rivayetleri, tamamı uydurma rivayetleri ihtiva eden el-Erbe´ûne’l-Ved’âniyye, Fedâilü’l-´amâl, Vasâyâ Ali b. Ebî Tâlib (r.a.), Hutbetü’l-vedâ ve Edebü’n-nebî adlı kitapları ve hadis uydurmayla meşhur olmuş kişilerin isimlerini de zikretmektedir. Irâkî, Sagânî’nin tespitlerine itiraz ederek er-Red ale’s-Sagânî fî îrâdihi lî-ba’di ehâdîsi’ş-Şihâb li’l-Kudâî adında bir reddiye yazmıştır. Sagânî, mevzû hükmü vermesi hususunda Irâkî gibi diğer başka muhaddisler tarafından eleştirilmiştir. Sehâvî (v. 902/1497), onu zayıf, hasen ve hatta sahih hadislere mevzû hükmü vermesi sebebiyle tenkit etmiştir. Bunun yanında Ali el-Kârî (v. 1014/1605), Aclûnî (v. 1162/1749) ve Şevkânî (v. 1250/1834) gibi âlimler de kimi zaman Sagânî’yi eleştirseler de onun görüşlerini kabul etmişlerdir. Sagânî’nin takipçisi olan münekkitler mevzû hükmü verdikleri bir rivayette kimi zaman Sagânî’nin o rivayet için mevzû dediğini nakletmekle yetinmişlerdir.

Sagânî’nin hasen ve sahih hadislere mevzû hükmü vermesi sebebiyle bazı âlimler tarafından eleştirilmesi ve bunun yanında pek çok münekkidin onun görüşlerini aynen nakletmesi sebebiyle bu çalışma gerekli görülmüştür. Mevzûât literatüründe ilk eser verenlerden biri olan Sagânî’ye gerekli önemin verilmediği ve hakkında yapılan çalışmaların az olması sebebiyle onun mevzûât alanındaki hadisciliğinin araştırılması önem arz etmektedir.

Ali Yardım, “Kudâî ve Müsnedü’ş-Şihâb’ı” adlı makalesinde “Sagânî ve muakkiplerinin görüşleri ile onların bir kısım görüşlerine katılmayan diğer mevzûât müelliflerinin görüşlerinin bir tenkidini yapma ve bunları Şihâb’la karşılaştırma şeklinde bir çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır” demesi bu çalışmayı gerekli kılan hususlardan bir diğeridir.

(16)

3

2. KONUNUN YÖNTEMİ VE KAYNAKLARI

Bu çalışmanın Sagânî’nin hayatı ve hadis alanında kaleme aldığı eserlerinin tanıtıldığı birinci bölümde tabakat kitapları ve bibliyografik eserler kullanılacaktır. Bunun yanında Mehmet Eren’in Sagânî ve Buhârî’nin Hocalarına Dair Kitabı adlı eseri Sagânî’nin hayatı ve eserleri hakkında bilgi vermektedir. Özellikle Sagânî’nin hadis alanı yanında Arap dili ve diğer alanlardaki eserleri hakkında detaylı bilgiler mevcuttur. Bu sebeple çalışmada sadece hadis alanındaki eserleri hakkında bilgi verilmesi gerekli görülmektedir.

Sagânî’nin ed-Dürrü’l-mültekat’ı merkeze alınan bu çalışmada birinci kaynak Eşref b. Abdülmaksûd’un tahkik ettiği 1989 yılında Beyrut’ta neşredilen baskısıdır. Irâkî’nin eleştirilerini sunduğu er-Red ale’s-Sagânî de temel kaynaklar arasında olacaktır.

ed-Dürrü’l-mültekat kitabının özellikleri, kaynakları ve hadislerinin incelendiği ikinci bölümde hadislerin tahrîci yapılırken rivayet kitaplarına müracaat edilecektir. Öncelikle Kütüb-i Sitte’ye ardından muteber hadis kaynaklarına başvurulacaktır. Değerlendirme yapılırken Irâkî’nin tenkitlerine müracaat edilecektir. Bu kaynaklar arasında yer almayan rivayetler için mevzû haberleri ihtiva eden kitaplara gerekli yerlerde başvurulacaktır. İbnü’l-Cevzî’nin el-Mevzûât, Sehâvî’nin (v. 902/1497) Maḳasıdü’l-hasene, Fettenî’nin (v. 986/1578) Tezkiretü’l-mevzûʿât, Ali Kârî’nin (v. 1014/1605) el-Masnûʿ fî maʿrifeti’l-hadîsi’l-mevzûʿ ve el-Esrârü’l-merfûʿa fi’l-ahbâri’l-mevzûʿa, Şevkânî’nin (v. 1250/1834) el-Fevâʾidü’l-mecmûʿa fi’l-ehâdîs̱i’l-mevżûʿa ve Elbânî’nin (v. 1999) Silsiletü’l-eḥâdîsi’z-zaʿîfe ve’l-mevzûʿa gibi mevzûât kitapları başvurulacak eserler arasında ilk sırada olacaktır.

Bunun yanında hadislerin senedleri incelenirken râviler hakkındaki tenkitler dikkate alınmaktadır. Bu sebeple rical ve cerh-ta’dil kitaplarına da başvurulacaktır. İbn Adî’nin (v. 365/976) el-Kâmil fî duâfâi’r-ricâl, Zehebî’nin (v. 748/1348) Mîzânü’l-iʿtidâl fî nakdi’r-ricâl, İbn Hacer’in (v. 852/1449) Tehzîbü’t-Tehzîb ve Lisânü’l-Mîzân adlı eserlerinden faydalanılacaktır.

Halk arasında meşhur olan hadislere dair Sehâvî’nin (v. 902/1497) el-Maḳasıdü’l-hasene fî beyâni kesîrin mine’l-ehâdîsi’l-müştehire (dâʾire, câriye) ʿale’l-elsine ve Aclûnî’nin (v. 1162/1749) Keşfü’l-hafâʾ ve müzîlü’l-ilbâs ʿamme’ştehere mine’l-ehâdîs ʿalâ elsineti’n-nâs adlı eserleri de kullanılacaktır.

(17)

4

Hadislerin tahrîcinde ve kaynakların taranmasında Mektebetü’ş-Şâmile programından istifade edilecektir

(18)

BİRİNCİ BÖLÜM

(19)

6

1. HAYATI

1.1. Yaşadığı Dönem

Sagânî, Hindistan’da İslam’ın yayılmasını sağlayan Gazneli Devletinin son dönemlerinde yetişmiştir. İslam’ın Hindistan topraklarına girişi hicri I. asra (92-93/710-711) tekabül etse de devletleşmesi Gazneli Devleti’nin bu toprakları fethetmesiyle olmuştur. 1 Gazneli

Mahmud (v. 421/1030), İslam’ı yaymak için Hindistan’a on yedi sefer düzenlemiş ve nihayet 417 (1026) yılında önemli bir zafer elde etmiştir. Bu seferin sonucunda Gazneli Mahmud’un zaferi İslam aleminde büyük yankı bulmuştur. Bunun üzerine Abbasi halifesi Kadir-Billâh (v. 422/1031), kendisine “sultan” lakabını vermiştir.2 Bu fetih ile bölgede

İslam güçlenip yayılmıştır. Kendisi de âlim olan Sultan Mahmud, ilmî faaliyetleri desteklemiş medreseler kurmuştur.

(XI. yüzyılda Gazneli Devleti)

Bu dönemde Gazne, Multan ve Lahor şehirleri ilim ve kültür merkezi haline gelmiştir. Bunun yanında Sultan Mahmud’un Hanefî mezhebinden Şâfiî mezhebine geçmesiyle

1 Mehmet Özşenel, Pakistan’da Hadis Çalışmaları, İstanbul: İFAV, 2014, s. 32. 2 Erdoğan Merçil, “Gazneliler”, DİA, XIII, s. 482.

(20)

7

birlikte hadis ilmi diğer ilimler içerisinde öne çıkmış ve Lahor hadis ilminin merkezi haline gelmiştir.3

Dördüncü yüzyılın sonlarında (h. 395/1004) Lahorî nisbesiyle anılan Şeyh Muhammed İsmâ’îl (v. 448/1056) Buhârâ’dan Lahor’a gelip hadis faaliyetlerini başlatmıştır. Onun açtığı bu yolda pek çok muhaddis yetişmiştir. Ebû’l-Hasan Ali b. Ömer el-Lahorî (v. 529/1136), Ebû’l-Kâsım Muhammed b. Half Lahorî (v.540/1148), Abdu’s-Samed b. Abdi’r-Rahman Lahorî (v. 550/1158) ve Radıyyüddîn es-Sağânî (v. 650/1252) bölgenin önemli muhaddisleri olmuşlardır.4

Sultan Mahmud’un 421’de vefatından sonra eski gücünü yitiren Gazneli Devleti zamanla yıkılış dönemine girmiştir. Devletin son dönemlerinde Lahor’a yerleşen Gazneli hükümdarı Hüsrev Şah’ın (v. 552/1157) ölümünden sonra yerine geçen oğlu Hüsrev Melik’i bir hile ile esir alan Gurlular, 582 (1186) yılında Gazneli Devletine son vermiştir. Gurlu Sultanı Muizüddin Muhammed (v. 602/1206), Gazne’yi ele geçirdikten sonra Gazne’yi tekrar eski konumuna kavuşturarak ilim ve kültür merkezi haline getirmiştir.5

(XII. yüzyılda Gurlular)

602 (1206) yılında Gurluların yıkılmasıyla bölgede Delhi Türk Sultanlıkları kurulmuştur. Devletin merkezi Delhi olunca burası ilim ve kültürün de merkezi haline

3 Zaferullah Daudî, Şah Veliyyullah Dehlevî’den Günümüze Pakistan ve Hindistan’da Hadis Çalışmaları,

İstanbul: İnsan Yayınları, 1995, s. 48.

4 Zaferullah Daudî, Pakistan ve Hindistan’da Hadis Çalışmaları, s. 48.

(21)

8

gelmiştir. Sultanlıklarla birlikte aklî ilimler ve fıkıh ağırlık kazanmıştır. Kutbuddin Aybek (v. 607/1210), Delhi’yi Hindistan’ın başkenti yapmış ve burası İslamî ilimler için önemli bir merkez olmuştur. Delhi sultanlığının Hanefi mezhebine mensup olması fıkıh eğitiminin başlamasına sebep olmuştur. Sagânî de hayatının ilk dönemlerinde fıkıhla meşgul olmuştur. Sultan Kutbiddin Aybek, onu Lahor kadılığına getirmek istese de Sağânî bu teklifi kabul etmemiştir.6 Bu dönemde fıkıh, lisâniyat, mantık ve felsefe ilimler

içerisinde öne çıkmış ve rağbet görmüştür. Bunun yanında hadis ve tefsir ilimlerine gerekli ehemmiyet verilmemiştir. Öyle ki Sağânî’nin Meşâriku’l-envâr’ı ile Begâvî’nin Mesâbîhu’s-sünne’sini okuyan hadiste otorite kabul edilmiştir.7

1.2. İsmi

Tam adı Radıyyüddîn Ebû’l-Fedâil Hasen b. Muhammed b. Hasen b. Haydar b. Ali b. İsmail el-Kureşî el-Ömerî es-Sagânî’dir. Hz. Ömer’in (r.a) soyundan geldiği için Ömerî nisbesini kullanmaktadır. Lahor’da doğduğu halde Lahorî nisbesini kullanmayan Sagânî, ailesinin Lahor’a göç etmeden önce yaşadığı Maverâünnehir’de bulunan ‘Cağaniyân’8

denilen Arapça’da ‘Sagâniyân’ olarak zikredilen bölgeye nispetle Sagânî nisbesini kullanmayı tercih etmiştir.9

Radıyyüddin Hasan b. Muhammed’in kullandığı Sagânî’nin nisbesi konusunda iki farklı kullanım mevcuttur. Bir grup ‘Sâgânî’ diye telaffuz ederken bir grup da ‘Sagânî’ telaffuzunu tercih etmişlerdir. Türkiye’deki çalışmalarda da Sâgânî nisbesi kullanılsa da hatalı görülmüş ve doğru kullanımın Sagânî olduğu söylenmiştir.10 Radıyyüddin Hasen

b. Muhammed kendisini eserlerinde Sagânî nisbesiyle takdim eder. Bu konuda el-Ubâb adlı lügat türündeki eserinin muhakkiki bu nisbelerin aslında farklı bölgeler için kullanıldığını söylemektedir. Nitekim Yâkut el-Hamevî11 ve Sem’ânî ‘Sagâniyan’ ve

‘Sâgân’ olmak üzere iki bölge zikretmektedirler. Sagâniyan, Mâverâünnehir’de bulunan

6 Mehmet Özşenel, Pakistan’da Hadis Çalışmaları, s. 36.

7 Zaferullah Daudî, Pakistan ve Hindistan’da Hadis Çalışmaları, s. 49.

8 Mâverâünnehir’de bulunan bir bölge ve bugün mevcut olmayan tarihî bir şehirdir. Arapça kaynaklarda

Sagâniyân denilmektedir. ( Ziya Musa Buniyatov, “Çagâniyân”, DİA, VIII, s. 8)

9 Takıyyüddin el-Fâsî, İkdü’s-semîn fî târîhi’l-beledi’l-emîn, nşr. Fuâd Seyyid, Beyrut:

Müessesetü’r-Risale, 1406/1986, IV, s. 176.

10 Arafat Aydın, “Sahîh-i Buhârî Nüshalarına Dair Yeni Bulgular II: es-Sagânî Nüshası ve Türkiye

Kütüphanelerindeki Yazmaları”, Hadis Tetkikleri Dergisi, 2016, s. 7.

(22)

9

bir bölgenin ismidir. Sâgân ise Merv’de bulunan bir köydür. İki farklı bölge olmaları sebebiyle nisbeler de farklı olmaktadır. Ailesi Mâverâünnehir’de bulunan Cağânîyân bölgesinden gelmeleri hasebiyle Hasan b. Muhammed için Sagânî kullanımın doğru olduğu görülmektedir.12

1.3. Doğumu ve Yetişmesi

Sagânî, 577 (1181) yılında şu an Pakistan’ın başkenti olan Lahor’da dünyaya gelmiştir.13 Doğumundan kısa bir süre sonra babasıyla beraber Gazne’ye göç etmiştir. el-Ubâb’ın muhakkiki Pîr Muhammed Mahdûmî’ye göre Sagânî’nin birçok yerde Gazne hakkında bilgi vermesi babasının o doğmadan önce Gazne’ye yerleştiğini burayı vatan edindiğini göstermektedir. Ancak Sagânî’nin doğmadan bir süre önce Gurlular’ın Gazne’yi kuşatmaları ve yaşanan savaşlar sebebiyle babası Lahor’a yerleşmiştir. Gazne’den sonra Lahor da Gurlu’ların hedefinde olmuş ve ele geçirilmiştir. Sagânî’nin babasının da bu karışık siyasi ortam sebebiyle vatanı olduğu düşünülen Gazne’ye bu sefer yanında oğlu da varken geri döndüğü ifade edilmektedir.14 Sagânî 580 (1184) yılından

sonra Gazne’ye yerleştiğini belirtmektedir15

Sagânî, ilk eğitimini babası Muhammed b. Hasan es-Sagânî’den almış, ulûmü’l-hadîsi ve fıkıhı babasından okumuştur. Aynı zamanda babası sözlükbilgisi, gramer, şiir ve aruza dair sorularla onun dil yönünü geliştirmiştir. Arap diline ilgi duymuş ve babasının katkılarıyla bu alanda ilerlemiştir. Sagânî, babasının sorularıyla ilgili bir anısını şöyle anlatmıştır: “590 (1193) yılından önce Gazne’deyken ريصح يف ريصحلا ريصح رثأ دق" "ريصحلا cümlesinin manasını sordu. Ne diyeceğimi bilemedim. Babam epey sade bir şekilde ilk geçen "ريصحلا" kelimesinin hasır, ikincisinin zindan, üçüncüsünün yan, dördüncüsünün de hükümdar anlamına geldiğini açıkladı.”16

Babasından ilim almaya devam ederken aynı zamanda Gazne’li âlimlerden de dersler almıştır.17 Babasını tahminen h. 591 (1194) yılında kaybeden Sagânî, ilim

12 Sagânî, el-Ubâbü’z-zâhir ve’l-lübâbü’l-fâhir, nşr. Pîr Muhammed Mahdûmî,

Matbaatü’l-Mecmai’l-Alenî el-Irâkî, 1398/1978, I, s. 4.

13 Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, Müessesetü’r-Resail, 1402/1982, XXIII, s. 282. 14 Radıyuddîn es-Sagânî, el-Ubâbü’z-zâhir, I, s. 14 (nâşirin mukaddimesi). 15 Sagânî, et-Tekmile, VI, 282.

16 Sagânî, el-Ubâbü’z-zâhir, s. 6. (nâşirin mukaddimesi).

(23)

10

öğrenmeye devam etmiştir. Gazne’deki eğitimini tamamladıktan sonra ilim öğrenmek için seyahatlerine başlamıştır. İlk olarak doğduğu şehir Lahor’a giden Sagânî, burada en-Nizâmüddin Muhammed b. Hasan el-Merginânî’den Hadis, Fıkıh, Arap dili ve şiir üzerine dersler almıştır. Ardından Delhi’ye gitmiş ve burada Kadı Sadeddin Halef b. Muhammed Hüsnâbâdî’den çeşitli alanlarda dersler almıştır. En son Bedâûn ve yeni adı Aligarh olan Kol şehrine gitmiştir.18 Kol şehrinde hükümdarın isteğiyle çocuklarına bir

süre ders vermiştir. Sagânî, bu görevini bırakıp hac yapmaya karar vermiştir. Hac için yola çıksa da ilk olarak Mekke’ye gitmemiştir. Öncelikle Irak’a gitmiş ardından 599 (1202) yılında Mekke’ye gidip haccını yapmıştır. 19 Mekke’de beş yıl kadar kalmıştır. Bu

süre zarfında pek çok hadis eserini okumuştur. Sagânî, on yıl kadar bir süreyi Mekke ve Aden’de geçirerek hadis dersleri alır. Bu on yıllık sürede yaptığı seyahatler el-Ubâb adlı eserindeki maddelerde tarih ve mekân vererek yaptığı açıklamalardan tespit edilebilmektedir. Sözlükteki b-z-a maddesinde 605 (1208) yılında Mekke’de Ebû Dâvûd’un Sünen’ini semâ ederken Buzâ’a kuyusu20 ile ilgili hadisi dinledikten sonra bu

kuyunun bulunduğu bahçeye gittiğini söylemektedir.21 Bir diğer kayıtta Sagânî’nin aynı

yıl içinde Yemen denizi adalarında olduğu görülmektedir. Yemen denizi adalarını dolaşan Sagânî buralarda gördüklerinden bahseder. Bu kayıtlardan Zebîd’e de gittiği anlaşılmaktadır. Ayrıca eserinde Zebid’e dair bir madde de bulunmaktadır. Sagânî, Zebîd’den pek çok âlimin, zahidin ve keramet ehlinin çıktığını söylemiştir. Zebîd’de bulunduğu sırada İbrahim el-Feşâlî adında keramet ehlinden olduğunu söylediği biriyle tanıştırıldığından bahseden Sagânî, onunla karşılaşmayı uğur ve bereket saydığını ifade etmiştir.22 Sagânî, anber maddesinde 606 (1209) yılında Hicaz’dan Yemen’e giderken

gördüklerini anlatmaktadır. Yani Sagânî tekrar Mekke’ye geri dönmüş ve yine Yemen’e gitmek için yola koyulmuştur. Görüldüğü gibi Sagânî Mekke ve Yemen arasında çok sık seyahatlerde bulunmuştur. Aden’de Sagânî’ye çok beğendiğini söylediği ve Hattâbî’nin bütün gayretini ve emeğini sarf etmiş dediği Meâlimü’s-Sünen’i okunmuştur. Yine bu

18 Sagânî, et-Tekmile ve’z-zeyl ve’s-sıla li-kitâbi Tâci’l-luga ve Sıhâhi’l-‘Arabiyye li’l-Cevherî, nşr. Madad

Ali Qadri, London: SOAS University, 1964, s. 4 (nâşirin mukaddimesi).

19 Ahmed Faruk “İmam Sagânî”, s. 7. 20 Ebû Dâvûd, “Taharet”, 33.

21 Sagânî, el-Ubâbü’z-zâhir, I, s. 6. (nâşirin mukaddimesi). 22 Sagânî, el-Ubâbü’z-zâhir, I, s. 7.

(24)

11

tarihlerde 609 (1212) yılında şu an Somali’nin başkenti olan Makdişu şehrine de gitmiştir.23

İlim seyahatlerine önce Hindistan’dan başlayarak sonra Mekke ve Yemen’e yönelerek tamamlayan Sagânî 615 (1218) yılında Abbasi Hilafetinin merkezi olan Bağdat’a gider.24 Bağdat’a ilk gelişi olduğunu ifade eden Sagânî muhaddislerin ona bazı

sorular sorduğunu söylemiştir. Bu sorulardan biri aşağıdaki hadiste25 geçen طيرارقلا

kelimesi olmuştur.

مَنَغلا ىَعَر ّلاإ ًاّيبن ُالله َثعَب ام ":لاق ملسو هيلع الله ىلص بينلا نع هنع الله يضر ةريره بيأ نع

.

َأ ُتنك معن :لاقف ؟َتنأو :ُهباحصأ لاقف

ر َع

"َةكم ِلهلأ َطيِرارَق ىلع اها

.

Muhaddislerin bu kelimenin bir mekân ya da dağ ismini ifade ettiğini söylediklerini ancak bunun para birimini ifade eden bir kelime olduğunu söylemiştir.26

Bağdat’a geldiğinde şöhreti bilinen ama kendisi tanınmayan Sagânî bir muhaddisin meclisine iştirak eder. Muhaddis dersinde şu cümleyi okuduğunda:

ناذلأا في هوقفاوي نا سانلا ىلع بيج نذؤلما بكس اذإ"

"

Sagânî

بكس

yerine

تكس

olduğunu söyler. Bunun üzerine muhaddis ikisinin de caiz olduğunu söylemiştir. Ancak muhaddis dersten sonra kitaplara baktığında Sagânî’nin dediğinin doğru olduğunu görmüştür. Böylelikle Sagânî’nin Bağdat halkı arasında şöhreti hızlı bir şekilde yayılmaya başlamıştır.27 İlim öğrenmeye burada da devam eden Sagânî,

çeşitli ilim meclislerine katılır. Bağdat’ta bulunduğu sıralarda 615 yılında duasının kabul

23 Sagânî, el-Ubâbü’z-zâhir, I, s. 13.

24 Abdülhay el-Hasenî, el-İʿlâm bi-men fî târîhi’l-Hind mine’l-aʿlâm: Nüzhetü’l-Havâtır, Beyrut: Dârü İbni

Hazm, 1420/1999, I, s. 91; Safedî, el-Vâfi bi’l-vefeyât, Beyrut: Darû İhyai’l-Türasi’l-Arabî, 1420/2000, XII, s. 151.

25 Buhârî, “İcâre”, 2, “Enbiyâ”, 29; İbn-i Mâce, “Ticâret”, 5.

26Ahmed Faruk “İmam Sagânî”, s. 11; "طيرارق" kelimesi için: el-Ubâbü’z-zâhir, (ط harfi), s. 159. 27 Sagânî, el-Ubâbü’z-zâhir, I, s. 13.

(25)

12

olduğuna inanılan Maruf el-Kerhî28 (v. 200/815-16) olarak bilinen mutasavvıfın kabrini

ziyaret ettiğini de anlatmaktadır.29

Sagânî’nin ilim meclislerinde yayılan şöhretini duyan halife Nâsır Lidînillâh (v. 622/1225), onun Abbasi Hilafeti ile Hindistan’da bulunan Türk Hanedanlığı arasındaki ilişkilerin sağlamlaşmasını sağlayacak doğru kişi olduğunu düşünmüş ve ona elçilik teklifinde bulunmuştur.30 Bu teklifi kabul eden Sagânî, 617 (1220) yılında Delhi

Sultanlığı’nın hükümdarı Şemsüddünyâ İltutmış’a (v. 633/1236) elçi )لوسر( olarak gönderilmiştir.31 Elçilik görevi halifenin ölümüne kadar devam etmiştir. Halifenin ölüm haberini alan Sagânî Bağdat’a dönmek için yola çıkmıştır. Öncelikle 624 (1226) yılında Hacca gitmiştir. Oradan Yemen’e geçtikten sonra tekrar Bağdat’a dönmüştür. Bu yolculuk sırasında âbîd ve zâhid kişilerin yaşadığını söylediği İran’ın güneybatısında Hûzistan eyaletindeki yeni adı Abadan olan Abbâdân şehrine uğramıştır. Sagânî bu şehre yakınlık duymuş burada kalmak istemiştir. Ancak görevi sebebiyle bu düşüncesini gerçekleştirememiştir. Abbâdân’dan sonra İran’da bulunan bir ada olan Hengam’a gitmiştir. Bu adada âbîd ve zâhid kişilerin makamlarının bulunduğunu söyleyen Sagânî burada da kalmayı istemiştir. Anlaşılan o ki Sagânî ilim ile meşgul olmayı ve münzevî bir hayat yaşamayı tahayyül ediyor ancak görevi buna engel oluyordu. Daha sonra Basra’ya da giden Sagânî, sahabî Suhâr b. Abbas’ın (r.a.) kabrini 624 yılında ziyaret ettiğini ifade etmiştir.32 Ayrıca Sagânî’nin hayatında ilginç bir olay da vuku bulmuştur.

Sagânî, Buhârî nüshasının sonunda kitabı 625 (1227) yılında Hind sahil beldelerinden esir durumdayken ilk cildi yazdığını ifade etmiştir.33

İkinci elçilik görevi için halife Müstansır-Billâh (v. 640/1242) tarafından 626 (1228) yılında yine Sultan Şemseddin İltutmış’a gönderilmiştir. Ancak bu sefer halife İltutmış’a menşur ve hil’at gönderdi. Sagânî bu görev için beraberinde bir heyet ile Hindistan’a gitmiş ve bu heyet geri dönmüştür. Sagânî ise görevi sebebiyle kalmıştır.

28 Hayatı için bkz. Reşat Öngören, "Ma’rûf-i Kerhî", DİA, XXVIII, s. 67-68. 29 Sagânî, el-Ubâbü’z-zâhir, (ف harfi), s. 423.

30 Madad Ali Qadri, s. 7.

31 Zehebî, es-Siyer, s. 283; Azmi Özcan, “Hindistan”, DİA, XVIII, s. 76. Pek çok kaynakta Sagânî’nin

elçilik görevi sebebiyle Hindistan’a 617 yılında gittiği söylense de Madad Ali Qadri buna itiraz etmekte ve gerekçe olarak Sagânî’nin lügatındaki جونق maddesinde elçiliği sırasında İltutmış’un Kannauj şehrini 616 yılında fethettiğini söylediğini ifade etmektedir. Madad Ali Qadri, s. 7-8.

32 Sagânî, el-Ubâbü’z-zâhir, I, s. 10. (nâşirin mukaddimesi)

(26)

13

Görevi süresince on yıl kadar Hind topraklarında kalan Sagânî, ailesini Bağdat’ta bırakmıştır. Ailesine duyduğu özlemi oğullarına yazdığı beyitlerde dile getirmiştir. 633 (1235) yılında Sultan İltutmış vefat edince sultanın yerine kızı Râziye (v. 634/1236) geçmiştir. Bu durumda Halife’nin isteğiyle Sagânî görevine devam etmiştir. Mekke özlemi duyan Sagânî 634 (1236) yılında Hac için izin istemiştir. Mekke’de uzun süre kalmış ve ilk sözlük çalışması olan et-Tekmile adlı eserini tamamlamıştır. Delhi’ye döndüğünde Melike Râziye’ye karşı gelişen karışık siyasi bir ortam ile karşılaşmıştır. Sagânî Halife’den Bağdat’a geri çağrılmayı talep etmiştir. Bunun üzerine 637 (1239) yılında Bağdat’a dönmüştür.34

Sagânî, elçilik görevi süresince sabit bir yerde kalmamış ilim öğrenmek ve öğretmek amacıyla Hindistan’ı dolaşmıştır. Kendisi de bunu Sâhib b. Abbâd’ın (v. 385/995) ‘Dekankas’ adında Hint’te bulunan bir nehirden bahsetmesine karşılık hem Hint dilinde sad harfi olamaması hem de 40 yıl boyunca Hint ve Sind’in doğusuna da batısına da gittiğini ancak böyle bir nehirle karşılaşmadığını ifade etmektedir.35 Şeyh Ferîdüddin

Mahmud b. Ali en-Nâgevrî (v. 752/1351), Sagânî’nin Misbâhu’d-dücâ adlı eserini Hindistan’da bulunan Nâgevr şehrinde Kadı Hamîdüddin Nâgevrî (v. 643/1246) ve Kadı Kemâleddin gibi âlimlerin Sagânî’den semâ yoluyla dinlediklerini ve rivayet etmek için icâzet verdiğini nakletmektedir. Bu dersler sırasında Sagânî, Cevherî’nin (v. 400/1009) es-Sıhâh adlı sözlüğünü de kelimelerin açıklanmasında kullanmaktaydı. Gerekli gördüğü yerlerde es-Sıhâh’a haşiyeler düşmüş ve nihayetinde 635 (1237) yılında Mekke-i Mükerreme’de et-Tekmile ve’z-zeyl ve’s-sıla li-kitâbi Tâci’l-luga ve sıhâhi’l-‘Arabiyye li’l-Cevherî adlı eserini telif etmiştir.36

On iki kez hacca giden Sagânî, Bağdat’a dönünce tekrar hacca gitmek istese de mevcut şartlar sebebiyle gidememiştir. Gidememesinin sebeplerinden biri Moğol saldırıları sebebiyle yol güvenliği olmamasıdır. Bir diğer önemli engel de Hint’ten yeni dönen Sagânî’nin maddi birtakım zorluklar yaşamasıdır. Bu sebeple şiî olan Vezir

34 Madad Ali Qadri, s. 8.

35 Sagânî, el-Ubâbü’z-zâhir, I, s. 11.

36 Ahmed Faruk, “İmam Sagânî”, 13. Cevherî’nin (v. 400/1009) Arap sözlükçülüğü tarihinde yeni bir çığır

açan eseri Tâcü’l-luga, Sıhâhu’l-luga, Sıhâh fi’l-luga veya es-Sıhâh adlarıyla bilinmektedir. Sıhâh denmesinin sebebi eserde sadece doğru fasih kelimeleri ihtiva etmesidir. Hulusi Kılıç, “Cevherî, İsmâil b. Hammâd”, DİA, VII, s. 459.

(27)

14

Müeyyedüddîn İbnü’l-Alkamî’nin (v. 656/1258) oğlu İzzeddin’e hoca olmak zorunda kalmış hilafet (dârülhilâfe) sarayında vezirin oğluna ders vermiştir.37 Sagânî zikredilen

sebeplerden ötürü gidemediği Mekke-i Mükerreme’ye olan iştiyâkını kendisini “Mülteci’ ilâ Haramillâhi Teâlâ” diye tavsif ederek dile getirmektedir. Bu ifadeyi en son kaleme almaya başladığı lügatı el-Ubâb adlı eserinin tamamladığı ciltlerinin sonunda görülmektedir.38

Sagânî, seyahatlerle dolu hayatının son dönemlerinde ders vermek ve eser telif etmek ile meşgul olmuştur. Halife Müstansır-Billâh’ın (v. 640/1242) görevlendirmesiyle Bağdat’ta bulunan Merzübâniyye ribâtında hocalık yapmaya başlamıştır.39 Sagânî’nin altı

yıl görev yaptığı bu ribâtı, Nâsır-Lidînillâh’ın (v. 622/1225) Şafiî âlimi Şihâbüddin es-Sühreverdî’nin (v. 632/1234) onuruna yaptırdığı söylenmektedir.40 Sagânî, vâkıfın medresede sadece Şafii mezhebine mensup hocaların ders vermesi şartına rast gelince 643 (1245) yılında ribâttaki görevine son vermiştir. Daha sonra Hanefî mezhebi üzerine eğitim veren Tutşiyye medresesinde hocalığa başlamış ve ömrünün sonuna kadar buradaki görevine devam etmiştir.41 Daha önce de bahsedildiği gibi Vezir Müeyyedüddîn

İbnü’l-Alkamî’nin oğluna ders vermesi Sagânî’nin vezirin binlerce cilt kitabı barındıran kütüphanesinden yaralanmasını sağlamıştır. Bu dönemde el-Ubâbü’z-zâhir kitabını yazmaya başlamıştır.42 Sagânî, el-Ubâb, Mecmau’l-bahreyn ve Yaf’ul adlı eserlerini

zengin kütüphanesini kullandığı Vezir İbnü’l-Alkamî’ye ithaf etmiştir.43

Sagânî 19 Şaban 650 (1252) yılında 73 yaşında vefat etmiştir. Bağdat’a döndüğünden beri Mekke’ye gitme arzusu olan Sagânî burada defnedilmek istiyordu. Bu

37 Sagânî, el-Ubâbü’z-zâhir, I, s. 15. Vezir İbnü’l-Alkamî, şiî olması sebebiyle tenkit edilmiştir. Hakkında

mezhep taassubu yaptığı ve Moğollarla iş birliği yaptığı konusunda suçlamalar vardır. Bunların yanında şiî ve sünnî kaynaklarda ittifakla felsefe, mantık, şiir ve nesirde üstat olarak kabul edilmektedir. 10.000 ciltlik zengin bir kütüphanesi vardır. Sagânî de bu kütüphaneden yararlanmıştır. ( Abdülkerim Özaydın, “İbnü’l-Alkamî”, DİA, XX, s. 483-484.)

38 Abdüsettâr Ahmed, “es-Sagânî Ebü’l-Fedâil Radıyyüddin”, Mecelletü Mahedi’l-Mahtutati’l-Arabiyye,

XXVI, 1400/1980, s. 61.

39 Zebidî, Tâcü’l-´arûs, nşr. Ali Hilâlî, Kuveyt, II, 1425/2004, s. 496. 40 Madad Ali Qadri, s. 9.

41 Arafat Aydın, “Sahîh-i Buhârî Nüshalarına Dair Yeni Bulgular II”, s. 15. 42Ahmed Faruk, “İmam Sagânî”, s. 14.

(28)

15

sebeple ardında elli dinar bırakarak Mekke’ye defnini vasiyet etmiştir. Aynı yıl Bağdat halkının hacca gitmesi önündeki engeller kalkmış ve Sagânî Mekke’ye defnedilmiştir.44 1.4. İlmi

Sagânî zikredildiği gibi küçük yaşlarda babasının teşvikiyle başlayan Arap dili merakı ilerleyen yıllarda onun bu alanda yetişmesine sebep olmuştur. Küçük yaşlarda Ebû Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm’ın (v. 224/838) Garîbü’l-hadîs adlı eserini ezberleyerek bin dinar ödül almıştır.45 Hindistan’daki eğitiminden sonra Arap Dili’ne duyduğu merak onu Arap

ülkelerine yönlendirmiştir. Önemli eserler kaleme alan Sagânî, Arap dilinde otorite olarak kabul edilmiştir. Zehebî (v. 748/1348), Sagâni’nin Arap dilinde zirve noktaya ulaştığını ifade eder. Öğrencisi Dimyatî (v. 705/1306) de Sagânî’nin dilde, fıkıhta ve hadiste imam olduğunu söylemektedir.46

Mekke’de Ebî Dâvûd’un Sünen’ini ve diğer hadis kitaplarını da okuyan Sagânî Mekke’de, Hindistan’da, Yemen’de ve Bağdat’ta dört yüzden fazla müselsel hadis semâ ettiğini ve başka hiç kimsenin bu kadar sayıda müselsel rivayeti topladığını duymadığını ifade etmiştir.47 Hadisleri hocalarından semâ ve kıraat yoluyla almış yine aynı

yöntemlerle öğrencilerine rivayet etmiştir. Sagânî hayatının büyük bir kısmını elçilik göreviyle geçirse de bu dönemde ilim öğrenmeye devam etmiş ve öğrenciler yetirmiştir. Bunun yanında eser telifi ile de uğraşmıştır. Sagânî’nin Arap dilinde önemli bir yere sahip olmakla birlikte hadis alanında telif ettiği eserler büyük bir öneme sahiptir. Hadise dair eserlerinden özellikle Meşârikü’l-envâr hem kendi döneminde hem de sonraki dönemlerde rağbet edilen bir eser olmuştur. Lügatçılığının tesiri görülen eser Arap olmayanların Arapça’yı öğrenmelerini kolaylaştırır niteliktedir.48 Nitekim Osmanlı’da orta düzeydeki medreselerde uzun yıllar okutulan kitaplar arasında olmuştur.49

44 Zehebî, Târîhû’l-islâm ve vefeyâtü’l-meşâhîr ve’l-a’lâm, nşr. Ömer Abdüsselâm Tedmürî,

Darû’l-Küttabi’l-Arabi, 1419/1998, XLVII, s. 445.

45 Zaferullah Daudî, Pakistan ve Hindistan’da Hadis Çalışmaları, s. 54.

46 Mübarekfûrî, Ricâlü’s-Sind ve’l-Hind ilâ karnı’s-sâbi´, Matbaatü’l-Hicaziyye, 1377/1958, s. 101. 47 Ahmed Faruk, “İmam Sagânî”, s. 7.

48 İbrahim Hatiboğlu, "Meşâriku’l-envâri’n-nebeviyye", DİA, XXIX, s. 361.

(29)

16

1.5. Hocaları

Sagânî’nin ilk hocası daha önce de değinildiği gibi onu ilme yönelten ve lügat alanında ilerlemesini sağlayan babası Muhammed b. Hasan olmuştur. Babasından Arap Dili ve Edebiyatı’nın yanı sıra fıkıh ve ulûmü’l-hadis dersleri de almıştır. Sagânî doğumu, yetişmesi ve elçilik görevleriyle birlikte yaklaşık kırk yıl Hindistan’da hayatını sürdürmüştür. Yarım asra yakın bu zaman diliminde muhtemelen pek çok hocadan ders almış ve ders halkalarına katılmıştır. Ancak ders aldığı hocalarının hepsi hakkında mâlûmat bulunmamaktadır. Tespit edildiğine göre Ebû Hafs Ömer b. Ali b. Ebî Bekr Abdülcelîl el-Merginânî’den (v. 593/1197) fıkıh dersi almıştır. Merginânî, el-Hidaye adlı Hanefi fıkhına dair yazdığı eser ile tanınan bir âlimdir.50 Nizâmüddin Muhammed b.

Hasan el-Merginânî (v. ?) ve Kadı Sadeddin Halef b. Muhammed el-Kerderî’den (v. ?) hadis semâ etmiştir.51

Mekke’de Burhaneddin Ebû’l-Fütuh Nasr b. Ebî’l-Ferec el-Husrî’den (v. 619/1222) Buhârî’nin el-Câmi’u’s-sahîh’ini ve Müsnedü’ş-Şafiî’yi dinlemiştir.52 Ayrıca

Bağdat’ta bulunduğu sıralarda Buhârî’nin el-Câmi’u’s-sahîh’ini Ebû Muhammed Abdülazîz Ebû’r-Rızâ’dan (v. 616/1219) semâ ettiğini ve Ebû’s-Sa’d Sâbit b. Müşerref el-Ezcî’ye (v. 619/ 1222) kıraat ettiğini ifade etmiştir.53 Yemen’de Kadî İbrahim b. Ahmed b. Ebî Sâlim el-Kureyzî’den (v. ?) hadis semâ etmiş ve ona İbn Nübâte’nin (ö. 374/984) Dîvânü’l-hutab adlı eserini nakletmiştir.54 Bağdat’ta Şihâbüddin Mahmud b. Ahmed ez-Zencânî (v. 656/1258) ve İbnü’l-Vakt’ten Buhârî’nin el-Câmi’u’s-sahîh’ini rivayet eden Ebû Mansûr Said b. Muhammed b. er-Rezzâz’dan (v. ?) hadis semâ etmiştir.55

1.6. Talebeleri

Sagânî’nin gittiği her yerde pek çok hocası olduğu gibi öğrencileri de olmuştur. En önemli öğrencilerinden biri muhaddis Şerefüddîn Abdülmü’min b. Halef ed-Dimyâtî (v. 705/1306) olmuştur. Nizâmüddîn Mahmud b. Ömer el-Herevî (v. ?), Muhyiddîn

50 Ferhat Koca, "Mergînânî, Burhâneddin", DİA, XXIX, s. 182-183. 51 Ahmed Faruk, “İmam Sagânî”, s. 6.

52 İbn Kutluboğa, Tâcü’t-Terâcim, Dımaşk: Darû’l-Kalem, 1413/1992, s. 157. 53 Arafat Aydın, “Sahîh-i Buhârî Nüshalarına Dair Yeni Bulgular II”, s. 13. 54 Sagânî, el-Ubâbü’z-zâhir, I, s. 19.

(30)

17

Büka Salih b. Abdillah b. Ca’fer b. Ali b. Salih el-Esdî (v. ?) ve Şeyh Burhaneddîn Mahmud b. Ebî’l-Hayr (v. ?) de Sagânî’den ders almışlardır.56

Vezir Müeyyedüddîn Muhammed b. el-Akamî’nin oğlu İzzüddîn Ebû’l-Fadl Muhammed de Sagânî’nin öğrencilerindendir. Sagânî’nin oğulları Muhammed b. Hasan b. Muhammed b. Hasan b. Haydar b. Ali b. İsmail Ebû’s-Seadât (v. ?) ve Ziyaüddîn Muhammed b. Hasan b. Muhammed b. Hasan Ebû’l-Berekât (v. ?) da öğrencileri arasında yer almaktadırlar. 57

2. ESERLERİ

Hadis’de, Arap dilinde ve Fıkıh’da imam kabul edilen Sagânî bu alanlarda önemli eserler telif etmiştir. Sagânî’nin hadisçiliği inceleyen bu çalışmada lügat ve fıkıh alanındaki kitaplarının ismini vermekle yetinilecek sadece hadis kitapları tanıtılacaktır.

2.1. Lügat Alanındaki Eserleri58

2.1.1. el-Übabü’z-Zahir ve’l-lübabü’l-fahir59

2.1.2. et-Tekmile ve’z-zeyl ve’s-sıla li-kitâbi Tâci’l-luga ve Sıhâhi’l-‘Arabiyye60 2.1.3. en-Nevâdir fi’l-luga61 2.1.4. Kitâbü’l-İfti’âl62 2.1.5. Kitâbü’l-Mef’ûl63 2.1.6. Esmâü’l-esed64 2.1.7. Esmâ’ü’z-zi’b65 2.1.8. Kitâbü’l-Ezdâd66

56 Abdülhay el-Hasenî, Nüzhetü’l-havâtır, I, s. 92. 57 Sagânî, el-Ubâbü’z-zâhir, I, 22 (nâşirin mukaddimesi).

58 Bu başlık altında en önemli eserleri zikredilmiştir. Eserleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.; Sagânî,

el-Ubâbü’z-zâhir, I, 29-39 (nâşirin mukaddimesi); Sagânî, el-Cem beyne’s-Sahîhayn el-Buhârî ve Müslim (Meşâriku’l-envâri’n-nebeviyye ‘alâ sıhâhi’l-ahbâri’l-Mustafaviyye), nşr. Eşref b. Abdülmaksûd, Beyrut: Müessesetü’l Kütübi’-Sekafe, 1409/ 1989; Mehmet Eren, Radıyyüddîn es-Sagânî ve Buhârî’nin Hocalarına Dair Kitabı, Konya: Adal Ofset, 2010, 22-38.

59 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, II, s. 1122. 60 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, II, s. 1072. 61 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, II, s. 1980. 62 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, II, s. 1394. 63 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, II, s. 1461. 64 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, I, s. 86. 65 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, I, s. 87. 66 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, I, s. 115.

(31)

18

2.1.9. Haşiye ale’s-Sıhâh67

2.1.10. Mecma’u’l-bahreyn ve matla’u’n-neyyireyn68 2.2. Hadis Alanındaki Eserleri

2.2.1. eş-Şemsu’l-munira mine’s-sıhâhi’l-me’sûra

Hadis alanında yazdığı sahih hadisleri ihtiva eden ilk eseridir.69 2.2.2. Misbâhu’d-dücâ min Sıhâhi Hadîsi Mustafâ

Senedsiz bir şekilde sahih hadisleri bir araya getirdiği kitabıdır.70

2.2.3. Meşâriku’l-envâri’n-nebeviyye min sıhâhi’l-ahbâri’l-Mustafaviyye

Sagânî, bu eserinde sahih hadisleri gramer kurallarına göre tasnif etmiştir. Eserinin çoğunluğu Sahîhayn hadislerinden oluşan Sagânî’nin bu eseri bazı neşirlerinde el-Cem beyne’s-Sahîhayn el-Buhârî ve Müslim adıyla basılmıştır. Sagânî, hadislerin kaynaklarını hadislerin başında rumuzlar koyarak belirtmiştir.71 Mukaddimesinde daha önce kaleme

aldığı Misbâhu’d-dücâ ve eş-Şemsü’l-münîra adlı eserlerinin insanlar tarafından rağbet gördüğünü söyleyen Sagânî, bu hadislere başka sahih hadisler daha ekleyerek el-Meşâriku’l-envâr’ı telif ettiğini söylemektedir.72 Sagânî yine mukaddimesinde yaşadığı

dönemde Kudâî’nin Kitâbü’ş-Şihâb’ını ezberleyip yazanın insanların en bilgini kabul edildiğini ve Uklişî’nin bu kitaba yazdığı zeyli en-Necm adlı kitabı da yazdığında hadiste ileri bir dereceye ulaşmış kabul edildiğini söylemektedir. Bunun yanında bu kitaplara İbn Ved’ân’ın el-Hutabû’l-erba’ûn adlı kitabı da eklediklerinde hadiste otorite kabul edildiklerini ve bundan şikayetçi olduğunu belirtmektedir.73 Sagânî, bu kitapları eleştirse de Kitâbü’ş-Şihâb ve en-Necm’de bulunan sahih hadisleri de aldığını belirtmektedir.

67 Cevherî’nin dil alanındaki es-Sıhâh adlı eserine yazdığı haşiyedir.

68 Sagânî, Cevherî’nin Sıhâh’ı ile kendi eseri olan Tekmile’den seçtiği bölümleri bu eserinde bir araya

getirmiştir. Bağdatlı İsmail, Sagânî’nin Mecma’u’l-bahreyn adında hadis alanında da bir eseri olduğunu kaydetmiştir. Ancak Mehmet Eren bunun hatalı olduğunu söylemektedir. Nitekim Sagânî, Meşârık adlı eserini Misbâhu’d-dücâ ve Şemsü’l-münîra adındaki iki kitabını bir araya getirerek telif etmiş ve “iki denizi mezcettim” ifadesini kullanmıştır. Bu da Meşârık’ın Mecmaa’u’l-bahreyn olarak anılmış olabileceğini göstermektedir. (Mehmet Eren, Radıyuddîn es-Sagânî ve Buhârî’nin Hocalarına Dair Kitabı, s. 18.)

69 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, II, s. 1062; Madad Ali Qadrî, s. 17. 70 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, II, s. 1705.

71 Mehmet Eren, Radıyuddîn es-Sagânî ve Buhârî’nin Hocalarına Dair Kitabı, s. 23.

72 Sagânî, el-Cem beyne’s-Sahîhayn el-Buhârî ve Müslim (Meşâriku’l-envâri’n-nebeviyye min

sıhâhi’l-ahbâri’l-Mustafaviyye), nşr. Eşref b. Abdülmaksûd, Beyrut: Müessesetü’l Kütübi’-Sekafe, 1409/ 1989, s. 36.

(32)

19

Sagânî kitabının tasnifinde eş-Şihâb ve en-Necm’in tertibini esas almıştır. Nitekim Kudâî ikinci bölümde detaylı bir şekilde bahsedileceği gibi eserini daha önce kullanılan tasnif yöntemlerinin dışına çıkarak hadisleri ilk harflerine göre tasnif etmiştir. Sagânî de bu yöntemi eserinde gayet başarılı bir şekilde uygulamıştır. Bunu yaparken konu bütünlüğü bozulsa da kimi zaman hadisleri bölerek uygun oldukları yerlere yerleştirmiştir.74 Sagânî, kitabının sıhhatinin Allah Teâlâ ile arasında bir hüccet olduğunu söylemiştir.75

Meşâriku’l-envâr, Eşref b. Abdülmaksûd tarafından Cem beyne’s-Sahîhayn el-Buhârî ve Müslim adıyla 1989 yılında neşredilmiştir.76 Kitap üzerine birçok şerh yazılmıştır. En meşhur olan şerhi Osmanlı medreselerinde de ders kitabı olarak okutulan İbn Melek’in Mebâriku’l-ezhâr fî şerhi Meşârikı’l-envâr’ıdır.

2.2.4. Keşfü’l-hicâb an ehâdîsi’ş-Şihâb

Kudâî’nin Şihâbu’l-ahbâr adlı eserini tashih etmiştir. Sagânî, Meşâriku’l-envâr’daki gibi hadisleri bablara ayırıp sahih, zayıf, mürsel diye remizler koyarak rivayetlerin derecelerini göstermiştir.77

2.2.5. Dav’u’ş-Şihâb

Şihâbu’l-ahbâr’ın muhtasarıdır.78 2.2.6. Kitâbu Esâmî Şüyûhi’l-Buhârî

Mehmet Eren tahkik etmiştir.79

2.2.7. Derrü’s-sehâbe fî beyâni mevâzi’i vefeyâti’s-sahâbe

Sagânî, sahâbenin isimlerini alfabetik olarak sıraladığı bu eserde sahâbenin vefat tarih ve yerlerini bildirmektedir.80 Eser, 1969 yılında Bağdat’ta neşredilmiştir.81

2.2.8. Nak’atü’s-sadyân

74 Mehmet Eren, Radıyuddîn es-Sagânî ve Buhârî’nin Hocalarına Dair Kitabı, s. 24. 75 Sagânî, el-Cem beyne’s-Sahîhayn el-Buhârî ve Müslim, s. 36.

76 Zekeriya Güler, İlk Yedi Asırda Hadis İlimleri Literatürü, Konya, 2002, s. 88. 77 Sagânî, el-Cem beyne’s-Sahîhayn el-Buhârî ve Müslim, s. 13. (nâşirin mukaddimesi) 78 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, II, s. 1067.

79 Mehmet Eren, Radıyyüddin es-Sagânî ve Buhârî’nin Hocalarına Dair Kitabı, Konya: Adal Ofset, 2010 80 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, I, s. 731; Mehmet Eren, Radıyuddîn es-Sagânî ve Buhârî’nin Hocalarına

Dair Kitabı, s. 35.

(33)

20

Sagânî, sahâbeyi dört grup altında incelemiş bazı yerlerde isimlerini verirken bazı

yerlerde de sahâbiyi tanıtacak açıklamalara yer vermiştir.82 2.2.9. Kitâbü’d-duafâ ve’l-metrûkîn83

2.2.10. Risâle fi’l-ehâdîsi’l-vâride fî sadri’t-tefsiri fî fazâili’l-kur’âni ve ğayriha

Ebû Ümâme’den (r.a) rivayet edilen surelerin faziletine dair uydurma rivayetleri ihtiva eden eseridir.84

2.2.11. Şerhu (Sahîhi’)l-Buhârî

el-Câmiu’s-sahîh’in bir ciltlik muhtasar şerhidir.85

2.2.12. ed-Dürrü’l-mültekat fî tebyîni’l-ğalat86 II. Bölümde geniş bir şekilde bilgi verilecektir.

2.2.13. el-Mevzûât

ed-Dürrü’l-mültekat’ın muhtasarı olduğu düşünülmektedir. Sagânî, eserine hadis uydurmanın nehyedilmesiyle ilgili hadisleri zikrederek başlamaktadır. Döneminde kıssacıların, fakihlerin ve dervişlerin halka naklettikleri mevzû rivayetlerin çoğaldığını belirten Sagânî, bunun sebebinin insanların sünnet bilgisinin azalması olduğunu ifade etmektedir. Bu kitabında ed-Dürrü’l-mültekat’ın aksine açıklamalara yer vermiş kitabını telif sebebini belirtmiştir. Kitapta mevzû olduğu zikredilen 145 rivayet bulunmaktadır. Kitabın sonunda ise hadis imamlarına göre zayıf ve metrûk râvilerin isimlerini zikretmektedir. Eser, Muhammed Abdülkâdir tarafından tahkik edilmiştir. Kâvukcî’nin (v. 1305/1887) el-Lü´lü´ el-mersû adlı eseriyle Mısır’da basılmıştır.87 Ebû’l-Fidâ Abdullah el-Kâdî de ed-Dürrü’l-mültekat ile neşretmiştir.

2.3. Diğer Kitapları 2.3.1. Kitâbü’l-Ferâiz88 2.3.2. Menâsikû’l-Hac89

82 Mehmet Eren, Radıyyüddin es-Sagânî ve Buhârî’nin Hocalarına Dair Kitabı, s. 36. 83 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, II, s. 1087.

84 Sagânî, el-Cem beyne’s-Sahîhayn el-Buhârî ve Müslim, s. 13. (nâşirin mukaddimesi) 85Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, I, 553.

86 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, s. 733.

87 Zekeriya Güler, İlk Yedi Asırda Hadis İlimleri Literatürü, s. 228. 88 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, II, s. 1250.

(34)

İKİNCİ BÖLÜM

ed-DÜRRÜ’L-MÜLTEKAT VE HADİSLERİN

DEĞERLENDİRİLMESİ

(35)

22

1. KİTABIN ÖZELLİKLERİ

Sagânî, yaşadığı dönemde hadisçiler tarafından rağbet gören Kudâî’nin Şihâbü’l-ahbâr ve onun zeyli olan Uklîşî’nin en-Necm adlı eserlerindeki mevzû olduğunu tespit ettiği rivâyetleri ed-Dürrü’l-mültekat’ta derlemiştir. Bunun yanında insanlar arasında dolaşan meşhur hadisleri ve mevzû olduğunu söylediği kitapları da ayrı bölümlerde zikretmiştir. Sagânî zikrettiği rivâyetlerin büyük çoğunluğunda mevzû hükmünü vermesinin sebebini açıklamadan sadece rivâyetleri zikretmiştir. Bu sebeple onun hangi kaynaklardan ve münekkitlerden yararlandığı bilinmemektedir. Ancak Sagânî, ed-Dürrü’l-Mültekat’ta kaynaklarına dair bilgi vermese de el-Mevzûât adlı eserinde muteber bir grup âlimin mevzû rivayetleri eserlerinde zikrettiğini ve bu âlimlerden İbn Hibbân (v. 354/965), Hâkim en-Nîsâbûrî (v. 405/1014) ve Ebû’l-Ferec İbnü’l-Cevzî (v. 597/1201) isimlerini öne çıkarmıştır. Sagânî’nin özellikle bu âlimlerin isimlerini zikretmesi onların metotlarını kullanmış olabileceğini düşündürmektedir.90

Sagânî, sahih hadisleri bir araya getirdiği Meşâriku’l-envâri’n-nebeviyye min (ʿalâ) sıhâhi’l-ahbâri’l-Mustafaviyye adlı eserinin mukaddimesinde dönemindeki insanlardan şikâyet ederek bir kimsenin hadis ilmi hakkında bilgi sahibi olmadan Kudâî’nin Şihâb’ını ve Uklişî’nin en-Necm’ini ezberlemesi ile insanların en bilgilisi olarak görülmesini eleştirerek kitabının telif sebebini açıklamaktadır.91 Sağânî bu iki kitabın ihtiva ettiği rivayetlerin hepsinin uydurma olduğunu belirtmemiştir. Nitekim Meşâriku’l-envâr’a bu iki kitaptan sahih hadisleri de eklediğini ifade etmiştir.

ed-Dürrü’l-Mültekat dört bölümden oluşmaktadır. Sagânî, birinci bölümde Şihâbü’l-ahbâr’da mevzû rivayetlerin çok olduğunu söyleyerek Şihâb’daki sebep belirtmeden mevzû hükmü verdiği elli altı rivayeti, ikinci bölümde de en-Necm’den mevzû olduğunu ifade ettiği on dört rivayeti zikretmiştir. Hemen ardından üçüncü bölümde bu iki kitapta geçmeyen halk arasında meşhur olmuş mevzû rivâyetleri sıralayan Sagâni’nin bu bölümde bazı rivâyetlerde tenkitleri yer almaktadır. Bu bölümdeki ilk rivayet hadislerin Kur’an’a arz edilmesi meselesi ile ilgilidir. Sagânî, bu rivayetin mevzû olduğunu Hattâbî’nin Meâlimü’s-Sünen’ine işaret ederek gerekçelerini açıklamış ve

90 Sagânî, el-Mevzûât, s. 8.

(36)

23

zındıkların da bu görüşü çokça rivayet ettiklerini söylemiştir.92 Yine aynı bölümde “Ben,

Âdem su ile çamur arasındayken peygamberdim.” rivâyeti hakkında hadis olmadığını Buhârî’nin et-Târîhû’l-kebîr’de zikrettiği Atâ b. Ebî Rebâh’a ait bir söz olduğunu söylemektedir.93 Son bölümde de mevzû rivâyetler ihtiva etmesine rağmen metni hoş görülen kitapları ve bu kitapların ilk rivâyetlerini zikreder. Bunun ardından mevzû rivayetlerle meşhur kişileri zikrederek kitabını nihayete erdirir.

Sağânî’nin mevzû rivayetlere dair Mevzûâtû’s-Sağânî adı verilen bir eseri daha vardır. Sagânî’nin bu iki eserde verdiği hükümler kendisinden sonra gelen münekkitleri etkilemiş ve görüşleri münekkitler aracılığıyla sonraki dönemlere aktarılmıştır. Sagânî’nin görüşlerini kabul edenlerin yanında onun görüşlerini tenkit edenler de olmuştur. Irâkî (v. 806/1404), ed-Dürrü’l-mültekat’a er-Red ale’s-Sagânî adında bir reddiye yazmıştır. Sehâvî (v. 902/1497) de Irâkî gibi Sagânî’yi tenkit etmiş ve onun zayıf, hasen ve sahih hadislere mevzû hükmü verdiğini söylemiştir.

ed-Dürrü’l-mülteķat’ı Sami Mekkî el-Ani 1972 yılında neşretmiş94 daha sonra Ebû’l-Fidâ Abdullah el-Kadî 1985 yılında yine Sagânî’nin kaleme aldığı el-Mevzû’ât adlı eseriyle birlikte tahkik etmiştir.

2. KİTABIN KAYNAKLARI

Sagânî, mevzû olduğunu belirttiği rivayetleri belli kitaplardan derlemiştir. Bu rivayetleri ihtiva eden kitaplar şunlardır:

2.1. Şihâbü’l-ahbâr

Ebû Abdillah Muhammed b. Selâme b. Ca’fer el-Kudâî95 (v. 454/1062), Hz.

Peygamber’in (s.a) öğütlerini, tavsiyelerini ve ahlaka dair hadislerini Şihabü’l-ahbâr

92 Sagânî, ed-Dürrü’l-mültekat fî tebyîni’l-galat ve nefyi’l-lagat, nşr. Ebü’l-Fidâ Abdullah el-Kâdî, Beyrut:

Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1405/1985, s.43; Hattâbî, Meâlimü’s-Sünen, nşr. Muhammed Râgıb et-Tabbâh, Haleb: Matbaatu’l-İlmiyye,1351/1932, IV, s. 299.

93 Sagânî, el-Mültekat, s. 43.

94 Sâmi Mekkî el-Anî, “ed-Dürrü’l-Mültekat fî Tebyîni’l-Galat li’s-Sagâni”, Mecelletü

Külliyeti’l-İmâmi’l-‘Azam, I (1972), s. 139-172.

95 Kudâî, tahminen 380’li yıllarda Kahire’de doğmuştur. En verimli çağı Müstansır Billâh el-Fâtımî (v.

487/1094) dönemine denk gelmektedir. Bu dönemde Sünnî halkı temsilen kadılık görevinde bulunmuştur. Öğrencisi İbn Mâkûlâ, Kudâî’nin pek çok ilim dalında ihtisas sahibi olduğunu söylemiştir. Kudâî Şafiî mezhebine göre yetişmiş bir âlimdir. Mekke, İstanbul, Remle ve Trabluşşam’a gidip 130 kadar âlimden hadis rivayet izni almıştır. Ayrıca Bağdat, Musul, Dımaşk, İskenderiye, Horasan, İsfahan,

(37)

24

hikem ve’l-emsâl ve’l-âdâb mine’l-ehâdîsi’n-nebeviyye 96 adlı eserinde derlemiştir. Şihâbü’l-ahbâr ilk kelimeleri aynı olan ya da ortak bir özellik taşıyan hadisleri ihtiva eden on yedi bölümden meydana gelmektedir. İhtiva ettiği hadislerin çoğu iki kelime ile bir satır arasında değişen kısa ve öz metinlerdir. Şihâb’da 1200 cümlelik 897 hadis vardır. Kudâî’nin mukaddimesinde “elf ve mietey kelime” ifadesi 1200 hadis olarak anlaşılmış ve Türkçe’ye yapılan tercümesinde Bin İki Yüz Hadîs-i Şerîf olarak hatalı bir şekilde çevrilerek basılmıştır.97

Kudâî, Şihâb’ın mukaddimesinde Hz. Peygamber’in (sav) tavsiye âdâb, mev’iza ve darb-ı mesel türünden bir miktar hadisini topladığını beyan etmektedir.98 Kudâî eserinde daha önce kitap tasnif yöntemi olarak kullanılan ale’r-rical ve ale’l-ebvâb’dan farklı bir yöntem olarak hadisleri alfabetik olarak (ale’l-hurûf) tasnif etmiştir. Yeni bir çığır açan Kudâi’nin tasnif şekli kabul görmüş ve daha sonra eser veren muhaddisler onun yolundan yürümüşlerdir. Nitekim müellifler eserlerinin mukaddimesinde ‘bu kitabımı Şihâbü’l-ahbâr’ın metoduna uygun olarak tasnif ettim’ şeklinde ifade etmişlerdir.99 Bu

yöntemi alfabetik hâle getiren de Suyûtî (v. 911/1505) olmuştur.

Sagânî her ne kadar Şihâb’ı eleştirse de Meşârikûl-envâr’ı Kudâî’nin yöntemini kullanarak ve hatta Şihâb’daki sahih hadisleri de eserine alarak yazmıştır. Ayrıca Sagânî, Şihâb’ı Keşfu’l-hicâb ‘an ehâdîsi’ş-Şihâb adlı eseriyle tashih etmiştir.100 Bu tashihte

Sagânî kitabı bablara ayırmış ve hadislerin sıhhat durumlarını gösteren işaretler koymuştur.101 Sagânî bir de Şihâb’a Dav’ü’ş-Şihâb adında bir ihtisar kaleme almıştır.

Kudâî, ilim ehlinden olmayanlar için kullanımı kolay olsun diye senedsiz olarak tasnif ettiği Şihâb’ı ilim ehli için Müsnedü’ş-Şihâb adında metinleri senedleriye birlikte tekrar telif etmiştir. Daha önceleri müsned tabiri ilk ravilerine göre tasnif edilen eserler için kullanılırken Kudâî ile senedli anlamını kazanmıştır.102 Müsnedü’ş-Şihâb’ın önemli

Şîraz gibi bölgelerden gelen âlimlerle görüşme fırsatı bulmuştur. (Ali Yardım, "Kudâî", DİA, XXVII, s. 309-310.)

96 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, II, s. 1067.

97 Mehmet Efendioğlu, "Şihâbü’l-ahbâr", DİA, XXXIX, s. 143.

98 Kudâî, Müsnedü’ş-Şihâb, nşr. Hamdi Abdülmecîd es-Silefî, Beyrut: Müessesetü’r-Risale, 1405/1985, s.

18.

99 Ali Yardım, “Kuzâî ve Müsnedü’ş-Şihâb’ı”, DÜİFD, IV, s. 285-348. 100 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, II, s. 1067.

101 Suat Koca, “İbn Melek’in Mebâriku’l- Ezhâr Şerhu Meşâriki’l-Envâr’ındaki Şerh Yöntemi ve Eserin

Hadis Şerh Literatüründeki Yeri”, AÜİFD, 2012, s. 7.

(38)

25

hadis kaynaklarından biri sayıldığını söyleyenlerin103 yanında güvenilir bir hadis kitabı

olmadığını söyleyenler de bulunmaktadır.104 Bu konuda Ali el-Kârî, Şihâbü’l-ahbâr’ı

tamamı uydurma hadisler ihtiva eden kitaplar arasında saymıştır. Muhakkik Abdülfettâh Ebû Gudde, Ali el-Kârî’nin bu görüşüne karşılık “Sagânî’nin Keşfü’l-hicab kitabında beyan ettiği gibi Şihâb’da sahih hadisler de bulunmaktadır. Ama Şihâb’daki hadislerin çoğu uydurma ve zayıftır.” demektedir.105 Ayrıca Kudâî, Şihâb’da beş yerde “bu hadis

sahihtir”, “Buhârî hadisidir” diye belirtmiştir.106 Bu örnekler dışında diğer rivayetler

hakkında sahih olduğuna dair bir görüş bildirmemiştir. Bu ifadeler Şihâb’ın tamamının mevzû rivayetlerden oluştuğu görüşünün doğru olmadığına delil teşkil etmektedir.

Eser iki cilt halinde Hamdi Abdülmecid es-Silefî tarafından 1985 yılında Beyrut’ta neşredilmiştir107. Silefî, eserin sonuna Irâkî’nin kaleme aldığı er-Red

ale’s-Sagânî adlı risalesini de eklemiştir. Ali Yardım, Şihâbü’l-Ahbâr Tercümesi adıyla Türkçeye tercüme etmiştir.108

2.2. en-Necm

Endülüslü âlim Ebü’l-Abbâs Şihâbüddin Ahmed b. Mead b. Îsâ el-Uklîşî’nin109 (v.

550/1155) Şihâbü’l-ahbâr’a yazmış olduğu en-Necm min kelâmi seyyidi’l- ‘Arab ve’l-‘Acem adındaki zeylidir. Uklîşî, Şihâb’a bazı hadisler ve hikmetli sözler eklemiştir. On bölümden oluşan eserin son bölümü müstakil bir cilt olarak Rasulullah’dan (s.a) nakledilen dualara ayrılmıştır.110 Rivayetler senedsiz bir şekilde zikredilmiştir.

Ebû Saîd Muhammed b. Mes‘ûd el-Kâzerûnî (v. 758/1356), en-Necm’i şerh etmiştir.111 Sagânî de ed-Dürrü’l-Mültekat’ın ikinci bölümünde en-Necm’den mevzû

olduğunu tespit ettiği on dört rivayeti zikretmiştir. Kitabın adı konusunda iki farklı

103 Mehmet Efendioğlu, “Şihâbü’l-Ahbâr”, DİA, s. 144.

104 Mücteba Uğur, “Firdevsü’l-Ahbâr”, DİA, 1996, XIII, s. 129-131.

105 Ali el-Kârî, el-Masnu’ fî ma’rifeti’l-hadîsi’l-mevzû’, nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde, Haleb:

Mektebetü’l-Matbuati’l- İslamiyye, Beyrut, 1414/1994, s. 232.

106 Kudâî, Müsnedü’ş-Şihâb, I, s. 36-41-63-70-99.

107 Kudâî, Müsnedü’ş-Şihâb, nşr. Hamdi Abdülmecîd es-Silefî, Beyrut: Müessesetü’r-Risale, 1405/1985. 108 Ali Yardım, Şihâbü’l-Ahbâr Tercümesi, Damla yay., İstanbul, 1999.

109 Endülüslü hadis âlimi ve mutasavvıf olan Uklîşî, 485 yılında Daniye’de doğmuştur. İlk eğitimini

babasından aldıktan sonra çeşitli hocaların rahleyi tedrisinden geçmiştir. Özellikle hadis alanındaki eserleriyle tanınan Uklîşî Arap dili, nahiv ve tasavvuf alanlarında da döneminin önemli şahsiyetleri arasında sayılmıştır. Cemal Ağırman, "Uklîşî", DİA, 2010, XLII, s. 71-72.

110 Cemal Ağırman, "Uklîşî", DİA, s. 72. 111 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, II, s. 1930.

Referanslar

Benzer Belgeler

يهف ةديصقلا راكفأ كلذ لثمو ،ةيعيدب تانسحم وأ ضومغ اهيف سيل ةلسلس ةطيسب يهف ظافللأا ةيحور ةبرجت نع ربعت لا اهنأ لوقلا نكمملا نمف ،خيشلا حدم ىلإ فدهت ةدحاو ةركف يف بصنت

Bu bağlamda bireyleri içindeki bulundukları toplumsal yaşama hazırlama görevi yüklenmiş bir ders olan sosyal bilgiler alanında tıp tarihi içinde yer almış önemli

Hiç şüphesiz bu konuda en önemli çalışmalardan biri İbnü′l-Cezerî′nin de (ö. Hüzelî′yi ayrıcalıklı kılan husus ise, genç yaşta memleketinden çıkıp

Ahmet AĞIRAKÇA (Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü) Nihat BÜYÜKBAŞ (Atatürk Araştırma Merkezi Başkan

/@AtamBaskanlik /Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı Bilgi İçin:

Mecdiddîn Muhammed eş-Şâhrûdî el-Bistâmî (Musannifek), Hakāiku’l-îmân li-ehli’l-yakîn ve’l-irfân (Bursa: İnebey Kütüphanesi, Hüseyin Çelebi, 136/4),

İbnü’l-Cevzî’nin tanımına ilk eleştiriyi yapan İbn Teymiye’dir (ö. 794/1392) “vücûhun manalarda, nezâirin ise lafızlarda olduğu” görüşünü, zayıflık

“el-Keşf ve’l-Beyân an Tefsîri’l-Kur’ân” ile “Kitâbu’l-Arâis fî Kısası’l-Enbiyâ” isimli eserleri olmak üzere birçok eser telif etmiştir. Hicretin ilk