• Sonuç bulunamadı

Hilâfeti Zor Kullanarak Ele Geçirmesi

2. MUÂVİYE BİN EBÎ SÜFYAN’A YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER

2.2. Muâviye b Ebî Süfyan’a Yöneltilen Eleştiriler

2.2.1. Hilâfeti Zor Kullanarak Ele Geçirmesi

Hz. Osman döneminin ilk yılları normal bir şekilde giderken birden işler değişmeye başlamıştı. Hz. Osman hilâfetinin son yıllarında gerek yumuşak huylu olması gerekse akrabalarına düşkünlüğü sebebiyle eleştirilere maruz kalmıştı. Hz. Osman’ın valileri yaptıkları bazı yanlış icraat sonucunda tenkit edilmeye başlanmış ve bu hoşnutsuzluk toplumun geneline yayılmıştı. Neticede Hz. Osman evinde muhtelif şehirlerden gelen isyancılar tarafından şehid edilmişti.

Hz. Ali ve Hz. Muâviye karşılıklı olarak bu konuda birbirini suçlamışlardır. Hz. Muâviye’nin göndermiş olduğu birliklerin yolda halifenin ölüm haberi ile geri döndükleri rivâyet edilir.262 Bu durum Hz. Muâviye’nin elinde imkan olmasına rağmen muhasara edildiği esnada Hz. Osman’a yardımcı olmadığı şeklinde yorumlanmış ve Hz. Muâviye’nin Hz. Osman’ın dirisinden ziyade, ölüsünde istifade yoluna gittiği, çünkü yaşlı halifenin

259 Mes’ûdî, a.g.e., III, 39. 260 İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 135. 261 İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 487. 262 İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 85.

yatağında ölmesi ile muhalifleri tarafından öldürülmesi çok farklı sonuçlara yol açacak iki husus olup, Hz. Osman’ın öldürülmesi, Hz. Muâviye’yi ve Ümeyyeoğullarını daha haklı bir konuma getirmeye veya kendi iktidar davalarını sürdürebilmeleri amacıyla bir bahane oluşturmaya yeteceği iddia edilmiştir.263

Ümeyyeoğulları, Hz. Osman’ın isyancılar tarafından öldürülmesi neticesinde başta Hz. Ali olmak üzere Medine’de bulunanları sorumlu tuttular. Hz. Muâviye de muhalefetinin temeline bu iddiayı yerleştirdi. Hz. Osman, Hz. Muâviye’nin asker gönderme teklifini reddettiği gibi Medine’de bulunan ve yardımcı olarak gelen ashâbı da geri çevirdiği, hatta Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in babalarının isteği ile gittikleri Hz. Osman’ın evinden onun isteği ile geri döndükleri rivâyet edilir.264

Hz. Ali’nin aralarında Hz. Osman’ın katillerinin de bulunduğu isyancılar tarafından Medinelilere yapılan baskı sonucu halife seçilmesi ileride iktidarının meşrûiyeti meselesinde gündeme getirilmesine neden oldu. Hz. Talha ve Hz. Zübeyr’in kendilerinin de kılıç zoruyla biat ettiklerini söylemeleri bu meşrûiyeti daha da tartışılır hala getirdi.

Hz. Ali halife olunca İbn Abbas ve Muğîre’nin tavsiyelerini dinlemeyerek Hz. Osman’ın bütün valilerini azletti. Bu durum Hz. Muâviye ile iktidar mücadelesinin başlangıcı oldu. Hz. Ali’nin kendisine biat etme teklifini Şamlıların ileri gelenleri ile istişare edip reddetti. Hz. Osman’ın Kelb kabilesine mensup eşi Nâile onun kanlı gömleğini Şam’a gönderdi. Şam’da Hz. Osman’ın kanını talep eden büyük bir kitle oluştu.

Hz. Muâviye aralarındaki akrabalık bağına dayanarak Hz. Osman’ın kanını talep ederken bu görüşünü, “Allah’ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmeyin. Kim ki haksız yere öldürülürse, onun velisine (hakkını alması için) yetki verdik. (Fakat o da) Öldürmede aşırı gitmesin. Çünkü kendisine yardım edilmiş(yetki verilmiş)tir.”265 âyetine dayandırıyordu. Konum itibariyle akrabaları arasında bu hakkı talep edecek gücü kendisinde görüyordu. Hz. Ali ve Hz. Muaviye arasında yazışmalar uzun süre devam etti. Hz. Muaviye Benî Abs’tan Kubeysa adında biriyle “Muaviye’den Ali’ye” yazısının bulunduğu boş bir mektubu Hz. Ali’ye gönderdi. Bu boş mektubu gören herkes Hz. Muâviye’nin Hz. Ali’ye itaat etmeyeceğini anladılar. Elçi Hz. Ali’ye “ Ben geldiğim yerde kısastan başka bir şeye razı olmayan bir topluluk bıraktım geldim.” deyince, Hz. Ali “Hangi kısas?” diye sordu. Elçi Şam’daki durumu anlattı ve oradaki halkın Hz. Osman’ın kanının bedelini talep ettiğini başka bir şey kabul etmeyeceklerinin bildirdi. Hz. Ali’nin “Ben Osman’a yardımcı olmadım mı?

263 Aycan, İrfan, a.g.e., 89. 264 İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 88. 265 İsrâ, 17/33.

Allah’ım ben Osman’ın kanına bulaşmadım.” sözü kendisine haber verilen Hz. Muâviye “Ali Osman’ı öldürmediğini söylüyor, biz onun bu sözünü reddetmiyoruz. Öyle ise Osman’ı öldürenleri bize versin, onları biz öldürelim.” diyerek bu konudaki ısrarını sürdürdü.266 Muâviye b. Ebî Süfyan, Şamlıların tam desteğini alarak Hz. Osman’ın velisi olduğu öne sürerek onun kanını talep ediyor ve katillerin bulunup cezalandırılmasını istiyordu.

Hz. Ali ise bu işte acele edilmemesini, kısası alabilmek için insanların toplanmasını ve ittifakın sağlanmasını bekliyordu. İsyancıların ve onların aşiretlerinin sayıca çokluğunu ve bunların kendi ordusu içine karıştığını, bu esnada kalkıp onlardan Hz. Osman’ın kanını istemenin durumu daha da kötüleştireceğini söylüyordu. Ona biat edildiği vakit Medine zaten isyancıların kontrolündeydi. İsyancıların onun ordusu içinde yer alması Hz. Ali’nin onlarla birlikte hareket ettiği ithamını beraberinde getirdi. Aslında Hz. Ali onları bertaraf etmek için fırsat kolluyordu. Nitekim Cemel topluluğuyla anlaşmak üzere olduğu zaman ordusu içinde bulunan Hz. Osman’ın katillerinden berî olduğunu ilan etti.267

Hz. Ali’nin bu tavrına rağmen pratikte her hangi bir faaliyetin gerçekleşmemesi Hz. Ali’ye olan muhalefeti devam ettirdi. Tarihe Cemel olayı olarak geçen hadise Hz. Muâviye’yi muhalefetinde güçlendirdi. Hz. Ali’ye olan muhalefetinde kendisine çok güçlü dayanaklar bulmuştu.

İki taraf arasında karşılıklı olarak elçiler gidip gelmekteydi. Elçiler vasıtasıyla Hz. Muâviye, Hz. Ali’nin idareyi tanıması ve biat etmesi isteğine “ Sen Muhâcirleri Osman’ın katli için tahrik ettin, Ensârı da ona yardımdan alıkoydun. Cahiller sana uydu, seninle kuvvet buldular. Fakat Şamlılar Osman’ın katillerini bize teslim edinceye kadar seninle savaşmaya karar verdiler. Eğer onları bize teslim edersen hilâfet meselesi de şûraya havale edilir.” diye cevap veriyordu. Hz. Ali ise onun bu isteğine “ Osman’ın oğulları varken sana ne oluyor, onlar bu işe senden daha evlâdır. Eğer Osman’ın kanını talep etmede ben daha kuvvetliyim diyorsan, o zaman önce biat ederek meşru hükümeti tanı, sonra ben gereğine bakarım.” diye karşılık veriyordu.268 Hz. Muâviye Hz. Osman’ın öldürüldüğü ilk günlerde Hz. Ali’nin biat isteğini reddediyordu. Bu muhalefetinin sebebini de Hz. Osman’ın kanını talep etmeye bağlıyordu. Hilâfet meselesini gündeme getirmiyordu. Ama görüldüğü üzere Cemel savaşı sonrasındaki yazışmalarda artık Hz. Ali’nin hilâfetini tanımadığını açıkça ortaya koyuyor ve hilâfetin şûraya havale edilmesini istiyordu.

266 İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 203.

267 Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, II, s.235. 268 Aycan, İrfan, a.g.e., 100.

İki taraf arasındaki mücadele Sıffîn’de karşı karşıya gelmelerine sebep oldu. Savaşa başlamadan önce aralarında meydana gelen yazışmalar ve gidip gelen elçiler mücadelenin hangi temele dayadığını göstermesi açısında önemlidir.

Savaş başlamadan önce Ebû Derda ve Ebû Ümame Muâviye’nin yanına gelerek şöyle dediler: “Ey Muâviye! Bu adamla niye savaşıyorsun. Allah’a yemin ederiz ki, o senden de senin babandan da daha evvel İslâm’a girmiştir. Rasûlüllah’a senden daha yakındır. Halifeliğe senden daha layıktır.” Hz. Muâviye onlara şöyle cevap verdi: “Ben Osman’ın intikamı için onunla savaşıyorum. O, Osman’ın katillerini barındırdı. Gidin ona deyin ki: Osman’ın katillerinden bizim için intikam alsın, onlara kısas uygulasın. Böyle yaptığı takdirde Şamlılardan ona ilk biat eden ben olacağım.” Ebû Derda ve Ebû Ümame Hz. Ali’nin yanına gelerek Hz. Muâviye’nin söylediklerini ona aktardılar. Hz. Ali de onlara şöyle dedi: “Şu etrafımda gördüğünüz adamların hepsi Osman’ın katilleridir.” Hz. Ali’nin böyle demesi üzerine büyük bir topluluk ortaya çıkarak: “Biz Osman’ın katilleriyiz. Varsa, isteyen karşımıza çıksın.” dediler. Bunun üzerine Ebû Derda ve Ebû Ümame oradan ayrıldılar ve savaşa şahit olmadılar.269 Bu rivayet Hz. Ali’yi Hz. Osman’ın katilleriyle aynı safta

göstermekte ve onları desteklediği intibaını vermektedir. Bu rivayetin Hz. Ali’yi haksız çıkarmak için öne sürülmüş olduğu kanaatindeyiz.

Hz. Ali, Beşir b. Amr el-Ensarî, Said b. Kays el-Hamedanî ve Şebes b. Rebî’yi Muâviye’nin yanına elçi olarak gönderdi. Bunlar Hz. Muâviye’nin yanına gittiklerinde Beşir b. Amr ona şöyle demişti: “Ey Muâviye! Bilmiş ol ki bu dünyan kaybolup gidecektir ve sen ahirete yöneleceksin. Bil ki Yüce Allah seni dünyada yaptıklarından dolayı sorguya çekecek, bu yüzden ya mükafatlandıracak, ya da cezalandıracak. Sana şunu hatırlatayım ki, sakın bu müslüman cemaatin arasına ayrılık sokup, bu ümmetin kanını heder etmeyesin.” Hz. Muâviye ona şunu sordu: “Sen kendi adamına bunları tavsiye ettin mi?” Beşir b. Amr da “Benim adamım senin gibi değildir. O gerçekten iyilik konusunda bu işe daha layık olması yanında, fazilet, dine bağlılık ve İslâm’a ilk girenlerden olmak ve Rasûllüllah’a olan yakınlık bakımlarından da daha üstündür ve bu iş onun hakkıdır.” diye cevap verince Hz. Muâviye “Peki Ali ne istiyor?” diye sordu. Beşir b. Amr cevaben “Allah’tan korkmanı sana tavsiye edip amcanın oğluna icabet ederek ona biat etmeni ve Hakk’a yönelmeni istiyor ki bu senin dinin ve ahiretin için mutlaka daha hayırlıdır.” dedi. Hz. Muâviye “Peki bizler böyle yapıp da Affan’ın oğlunun kanını terk mi edelim? Hayır, vallahi ben bunu kesinlikle yapacak değilim.” diyerek bu teklife itiraz etti. 270

269 İbn Kesîr, a.g.e., VII, 260.

Bunun üzerine Şebes b. Rebî “Ey Muâviye! Vallahi istediğin bizim için gizli kapaklı bir şey değildir. Onları kendine çekip hevâ ve hevesleriyle meylettirmen ve itaat ettirebilmen şu sözleri tekrarlayıp durmanla mümkün olmaktadır. Sen yanındakilere şöyle diyorsun: Sizin imamınız haksız yere öldürüldü, biz de onun kanını talep ediyoruz.” İşte bu sözlerin üzerine bir sürü isyancı sana uyuyor ve bu davetine katılıyor. Senin bugün istemiş olduğun noktaya gelebilmek için Hz. Osman’a yardım etmekte geciktiğini, onun öldürülmesine rıza gösterdiğini ve bunu arzuladığını iyi biliyoruz. Umulur ki bir kimse ile istemiş olduğu şey arasına Yüce Allah girer ve onu istediğine ulaştırmaz ve olabilir ki Yüce Allah bir gayeye ulaşmak isteyen kimseyi daha da ileri bir noktaya ulaştırır, muvaffak kılar. Vallahi bu yaptıklarının hiçbirisinde de hayır olmayacaktır. Vallahi umduğun konularda eğer hataya düşecek olursan bugün Arapların en kötü insanı olarak tanınacaksın. Temenni ettiğin şeye ulaşabilmen ancak cehennem ateşine atılmanla mümkün olabilecek. Allah’tan kork Muâviye! İşe layık olan ile çekişme Şu an istediğin şeyden vazgeç ve bu konuda ayrılıklar çıkarıp ümmetin arasına tefrika sokma.” deyince Hz. Muâviye “Her şeyden evvel benim burada gördüğüm husus, kavminin efendisi ve son derece şerefli ve üstün olan bir adamın sözünü kesip haberli olmadığın bir konuya girmen ve bilmediğin bir hususta sözler söylemendir. Ey kaba bedevî! Sen bilmediğin bir konuda yalan söyledin ve anlattığın her konuda da bir sürü yalanlar uydurdun. Çek git yanımdan. Artık aramızda kılıçtan başka hiçbir şey olmayacaktır.” diyerek heyeti yanından gönderdi.271 Bu başarısız uzlaşma girişiminden sonra Sıffîn savaşı başladı. Savaş mübareze tarzında küçük grupların çarpışması şeklinde devam ediyordu. Savaş bir süre sonra durarak tekrar barış görüşmelerine başlandı.

Hz. Ali, Adiyy b. Hatem’i, Yezîd b. Kays’ı, Ziyad b. Hafsa’yı ve Şebes b. Rebî’yi elçi olarak Hz. Muâviye’nin yanına gönderdi. Hz. Muâviye’nin huzuruna girdiklerinde Adiyy ona şunları söyledi: “Bizler Yüce Allah’ın aramızı bulup bizi birleştirmesi için gayret sarf etmek, bu ümmetin birliğini sağlamak, dökülen kanları bir an evvel durdurmak, iki taraf arasında barışı sağlayıp aralarını bulmak için seni barışa davet etmeye geldik. Senin amcanın oğlu Müslümanların efendisi, en faziletlilerinden birisi, İslâm’a ilk girenlerden ve İslâm’da en çok tesiri olan şahsiyetlerdendir. Bütün Müslümanlar ona biat etti, senden ve senin yandaşlarından başka muhalefet eden çıkmadı. Ey Muâviye! Kendini koru. Sana ve arkadaşlarına Cemel gününde diğerlerinin başına gelen musibetler gelmesin.”

Adiyy’in bu sözleri üzerine Hz. Muâviye “Senin sanki arayı bulmak ve barışı sağlamak için değil de ben tehdit etmeğe gelmiş bir halin var. Ey Adiyy! Şunu iyi bilin ki ben savaş

çocuğuyum ve böyle saldırılar bana tesir etmez. Vallahi sen Osman’ın üzerine saldırtılan adamlardan ve Osman’ın katillerindensin. Osman’ın katlinden dolayı senin de öldürülmeni Allah’tan diliyorum.” dedi.

Yezîd b. Kays ise Hz. Muâviye’ye şunları söylemişti: “Bizler buraya sadece emredileni bildirmek ve senden duyduklarımızı da oraya götürmek üzere gelmiş bulunuyoruz. Bir hüccet olsun diye sana bazı öğütlerde bulunmayı ve bazı şeyleri hatırlatmayı da terk edecek değiliz. Bunu yapmaktaki gayemiz tekrar Müslümanlar arasında bir yakınlığın doğması ve cemaatin toparlanmasıdır. Bütün Müslümanlar bizim arkadaşımızın (Hz. Ali’yi kastederek) faziletini biliyorlar ve bunu sen de biliyorsun. Bunun için Allah’tan kork ve sakın muhalefet etme. Vallahi biz dünya hayatında ondan daha ileri derecede takva sahibi, zühde sarılmış ve her türlü hayrı ve güzel vasıfları kendisinde bulunduran bir adama rastlamadık.”

Hz. Muâviye heyete şu cevabı verir: “Siz bizi itaate ve cemaate davet ediyorsunuz. Cemaate bakarsak, kendisine katılmaya bizi çağırdığınız bu cemaat bizim yanımızda da vardır. Sizin adamınıza ve arkadaşınıza benim itaat etmeme gelince, bunu ona layık görmüyorum. Çünkü o bizim halifemizi öldürdü ve cemaatimizi dağıtarak insanları bize karşı kışkırttı. Ayrıca adamınız Osman’ı öldürmediğini zannediyor. Biz onun bu zannını kabul ederiz. O zaman bize Osman’ın katillerini versin, onları öldürelim ve itaat edip, bahsettiğiniz cemaate dönelim.”272

Görüldüğü üzere Hz. Muâviye itaati ancak Hz. Osman’ın katillerinin cezalandırılması şartına bağlıyordu. Hz. Ali’ye biat etmek için bu şartın yerine getirilmesini istiyordu. Eğer bu şartı yerine getirilmezse Hz. Ali’yi katillerle hareket etmekle ve onları korumakla itham ediyordu. Hz. Muâviye kendisine gelen elçilere Hz. Osman’ı Hz. Ali’nin öldürttüğü söyleyince Hz. Ali “Allah’a yemin ederim ki Osman’ı ben öldürmedim. Öldürülmesini de emretmedim. Başkalarını da ona karşı kışkırtmadım. Asiler fitne konusunda Kur’an’ı Osman’a karşı tevil ettiler. Bu yüzden bölünme ve parçalanma meydana geldi. O halife iken ve hakimiyeti elinde bulundururken öldürüldü. Benim onlara karşı yapabileceğim birşey yoktu.” demişti. Elçiler gelip Hz. Ali’nin söylediklerini Hz. Muâviye’ye aktarınca o da “Eğer durum Ali’nin dediği gibiyse ona ne olmuş. Yönetim bizim dışımızda, şûra yapılmaksızın ne bizden ne de burada bulunanlardan herhangi birine verilmiş değildir. Yönetimi o ele geçirmiş. Bu niye böyle olsun?” diye sordu.

Hz. Ali, Hz. Muâviye’nin bu sorusuna şu şekilde cevap verdi: “İnsanlar, Muhâcir ve Ensâr’la birliktedirler. Bunlar insanların yönetim hususunda ve din işlerinde önde gelen

şahsiyetleridir. Bunlar benden hoşnut olmuşlar ve bana biat etmişlerdir. Ben, Muâviye gibi ümmete tahakküm eden, birliği bozan bir kimseye halifeliği devretmeyi helal saymam.” 273 Bu sefer Hz. Muâviye, Habîb b. Mesleme el-Fihrî, Şurahbil b. es-Sımt ve Maan b. Yezîd el-Ahnas’ı elçi olarak Hz. Ali’ye gönderdi. Bunlardan Mesleme Hz. Ali’ye şunları söyledi: “Osman son derece samimi bir halife olup Allah’ın kitabıyla amel eder ve onun emirlerine bağlı kalırdı. Onun hayatta olması size ağır geldi. Bir an evvel ölmesini arzu edip ona karşı düşmanlık ettiniz ve nihayet onu öldürüverdiniz. Eğer Osman’ı öldürmediğini söylüyorsan o halde onun katillerini bize ver de onları öldürelim. Sonra yüklenmiş olduğun bu emirlikten vazgeç ki Müslümanların işleri şûra ile olsun ve emirlerini tekrar, yeni baştan seçsinler ve hep birlikte etrafında toplanacakları birisine bu işleri havale etsinler.” Mesleme’nin bu sözleri üzerine Hz. Ali “Senin beni halifelikten azletmeye ve bu işten söz etmeye hakkın var mı annesini yitiresi adam! Sus! Senin bu konuda söz söyleyecek hakkın ve yetkin yoktur.” diyerek sert bir şekilde karşılık verdi.

Gelen elçiler söyleyecek başka sözleri olmadığını, Hz. Ali’nin söyleyecek sözü varsa dinleyeceklerini belirttiler. Bunun üzerine Hz. Ali onlara, Hz. Peygamber’in bi’setini ve insanları doğru yola ilettiği anlattı. Sonra Hz. Peygamber’in vefat ettiğini ve insanların da Hz. Ebû Bekir’i halife seçtiklerini, Hz. Ebû Bekir’in de Hz. Ömer’i yerine halife tayin ettiğini zikretti. Bu iki halifenin ümmet içinde doğru yoldan ayrılmadıklarını ve adaletli davrandıklarını belitti. Sonra “Bizler Hz. Peygamber’in akrabaları ve yakınları olduğumuz halde her iki halifeye itaat etmeyi kendimize gerekli gördük. Sonra Müslümanlar Osman’ı halife tayin ettiler. Tasvip etmeyip ayıpladıkları bazı icraatlarda bulunması üzerine de gidip onu öldürdüler. Sonra bana gelerek “biat al” deyince ben hep kaçındım. Onlar: “Müslümanların biatini al. Bu ümmet senden başkasına razı değildir. Müslümanların ayrılığa düşmelerinden korkuyoruz.” diye ısrar ettiler. Bunun üzerine ben de onların biatlerini aldım. Biat ettiği halde bana karşı çıkan iki kişi ile Muâviye’nin, İslâm’da her hangi bir önceliği ve İslâm’a bağlılığı ve yakınlığı söz konusu olmadığı halde, o ve babası İslâm’a istemeyerek girdikleri güne kadar Allah’a ve Rasûlüne savaş açan bir adamın, yaptıklarından başka, zorluklarla ve muhalefetlerle karşılaşmadım. Fakat beni en çok hayrete düşüren husus da onunla beraber olmanız, ona bağlanarak Hz. Peygamber’in ehl-i beytini terk etmenizdir. Onlara düşmanlık beslemek ve muhalefet etmek, size yakışmazken nasıl oluyor da böyle davranıyorsunuz, ona hayret ediyorum. Haberiniz olsun ki sizi Allah’ın kitabına, peygamberin sünnetine, hakkı yerleştirip batılı yok etmeye ve dinin emirlerini yerine getirmeye davet

ediyorum. Benim diyeceklerim bundan ibarettir. Kendime, size ve bütün mü’minlere Allah’tan mağfiret dilerim.” diyerek sözünü bitirdi.

Hz. Ali’nin bu sözlerinden sonra gelen elçiler: “Osman’ın mazlum olarak öldürüldüğüne şahadet eder misin?” diye sordular. Hz. Ali onlara cevaben şöyle dedi: “Ben onun zalim veya mazlum olarak öldürüldüğünü söyleyemem.” Elçiler de şöyle deyip ayrıldılar: “Biz Osman’ın mazlum olarak öldürüldüğünü itiraf etmeyen kimselerden uzağız.”274 Neticede uzun süren yazışmalardan ve uzlaşmak için gönderilen elçilerden bir netice alınamamış oldu.

Barış arayışları nedeniyle kesintiye uğrayan savaş görüşmelerin olumsuz sona ermesi sonucu şiddetli bir hal aldı. Savaşın en şiddetli esnasında Ammar b. Yâsir’in öldürülmesi tartışmayı daha da alevlendirdi. Çünkü Hz. Peygamber’in şöyle dediği rivâyet edilmektedir: “Ammar’ı isyancı (bâği) bir zümre öldürecek.”275 Bu hadis neticesinde Muâviye b. Ebî Süfyan ve taraftarları meşrû yönetime isyan eden bir zümre olmuş oluyordu. Ammar b. Yâsir’in öldürüldüğü gün Abdullah b. Amr, babasına Hz. Peygamber’in bu hadisini anlatmış, Amr b. el-Âs da bunu Hz. Muâviye’ye söyleyince onun “Ammar’ı biz mi öldürdük. Hayır. Onu buraya getirenler öldürdü.” dediği rivâyet edilmektedir.276

Sıffîn savaşı Şamlıların mızrakların ucuna Mushafları takıp havaya kaldırmaları ile kesilmiş ve iki taraf hakem kararını kabul etmişti. Bu kararla birçok müslümanın öldüğü Sıffîn savaşı sona ermişti. Tahkimden de İslâm toplumu birlikteliğe götürecek bir karar çıkmamıştı. Bundan sonra Hz. Muâviye artık adım adım hilâfete uzanacaktı.

Hz. Ali fazilet ve İslâmî geçmiş ve Rasûlüllah’a akrabalık yönünden kendisini Hz. Muâviye’den önde görüyor. Ayrıca faziletçe de Hz. Muâviye’yi kendisinden geride görüyordu. Çünkü ona göre Hz. Muâviye İslâm’a geç girenlerdendi. Babası Ebû Süfyan Rasûlüllah’a düşmanlık etmiş, onunla savaşmıştı. Bazen de bunların, başka çıkar yol bulamadıkları için İslam’a girdiklerini düşünüyordu. Ensâr ve Muhâcirin büyük çoğunluğunun kendisine biat etmesini göstererek onların bu işte yetkili olduklarını belirtiyordu.277

Hz. Muâviye ise Hz. Ali’nin Hz. Peygamber’e olan yakınlığını ileri sürerek halife olması gerektiğini öne sürmesine karşılık şu görüşleri yaymaya çalışmıştır.