• Sonuç bulunamadı

Hakkındaki Diğer Eleştiriler

2. MUÂVİYE BİN EBÎ SÜFYAN’A YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER

2.2. Muâviye b Ebî Süfyan’a Yöneltilen Eleştiriler

2.2.5. Hakkındaki Diğer Eleştiriler

Muâviye b. Ebî Süfyan’ın kendisine yukarda belirttiğimiz dört hadiseden başka bazı ithamlar daha yapılmıştır. Ona yapılan bu ithamlar yukarıda saydıklarımızdan daha geri planda kalmışlardı. Bunda yukarıda zikrettiğimiz dört ithamın topluma etkisinin daha fazla olmasını ve tarihçilerin üzerinde daha fazla durmasını gösterebiliriz.

1-Hz. Muâviye’ye bu çerçevede yöneltilen eleştirilerden biri Hz. Hasan’la olan anlaşmasının şartlarına riayet etmediğidir. Hz. Muâviye ve Hz. Hasan arasında meydana gelen anlaşmanın maddeleri rivâyetlerde farklılık arz etmektedir. Biz araştırmamızda anlaşmanın

368 İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 511; İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 80.

369 Kılıç, Ünal, a.g.e, 139; Bu konuda daha geniş bilgi ve değerlendirme için bkz., Kapar, Mehmet Ali, Halifeliğin Emevîlere Geçişi ve Verasete Dönüşmesi, İstanbul, 1998, s.73-78.

bütün şartlarını ve rivâyetleri belirtmeyeceğiz. Yalnızca Hz. Muâviye’nin uymadığı iddia edilen anlaşma şartlarını aktarmaya çalışacağız.

Hz. Muâviye’den sonra kimin halife olacağı meselesi bu konuda Hz. Muâviye’nin uymadığı iddia edilen maddelerden biridir. Hz. Muâviye’den sonra Hz. Hasan’ın veya Hz. Hüseyin’in halife olacağı ya da halifeyi seçme hususunun şûraya bırakılacağı şeklinde rivâyetler mevcuttur.370 Bu şartları rivâyet edenlere göre Hz. Muâviye anlaşmaya uymamıştır. Bu konudaki ikinci itham ise Hz. Hasan’a haracının verilmesi noktasında anlaşılan yerlerin haracının Hz. Hasan’a verilmemesi ve anlaşma sağlandıktan sonra ileriki senelerde Hz. Muâviye’nin anlaşma şartlarında kısıtlamalara gittiği şeklindedir. İran’ın bir kasabası olan Dârabcerd’in haracının Hz. Hasan’a verildiği ancak kendilerinin feyi olduğu için Basralıların bu duruma karşı çıktıkları ve bunun Hz. Muâviye’nin emriyle olduğu söylenmiştir.371

Bu konudaki bir diğer tenkit noktası ise anlaşma şartlarından olan Hz. Ali’ye tel’in edilmemesi ve Ehl-i Beyt taraftarlarının takibâta uğramamasıydı. Hz. Ali’nin yerilmesi hususunun devam ettiği ve özellikle de Ziyad döneminde Hz. Ali taraftarlarına çok sert davranıldığı gerekçe gösterilerek Hz. Muâviye bu şartlara riayet etmediği söylenmektedir.372

2-Hz. Muâviye’nin Hz. Hasan’ın ölümünden sorumlu tutanlar, Hz. Hasan’ı onun zehirlettiğini ileri sürerler. Kaynaklarda genelde Hz. Hasan’ın karısı Ca’de bint Eş’as b. Kays tarafından zehirlendiği aktarılmaktadır. Hz. Muâviye’nin Hz. Hasan’ın bazı hizmetçileri ile onu zehirlemeleri için ilişki kurduğu da iddia edilmektedir. 373

Rivâyetlere göre Ca’de bint Eş’as b. Kays, bin dirhem, bir miktar arazi ve Muâviye’nin oğlu Yezîd ile evlenme şartlarına karşılık kocasını zehirlemiştir. Ancak onun Yezîd ile evlenmediği bilinen bir husustur. Güya Hz. Muâviye Ca’de’ye üzerinde anlaştıkları malları göndermiş, fakat oğlu Yezîd’in yaşamasını istediği için onunla evlenmesine izin vermeyeceğini bildirmiştir.374

Hz. Hasan’ın hastalığı sırasında kardeşi Hz. Hüseyin’e üç kez veya defalarca zehirletildiğini ancak, hiçbirisinin sonuncusu gibi olmadığını söylemişti. Bunun üzerine Hz. Hüseyin ona kim tarafından zehirlendiğini sormuş, Hz. Hasan ise kardeşinin intikam alması istemediğinin kendisine zehir içiren kimsenin adını söylememişti.375

3-Hz. Muâviye’nin eleştirildiği bir diğer konu ise valilerinin sertliğine göz yummuş olmasıdır. Özellikle Ziyad bu konuda en çok eleştiri alan kimsedir. Saltanat otoritesini ilk defa

370 Demircan, Adnan, İktidar Mücadelesi, 77. 371 İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 405.

372 İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 405.

373 Mes’ûdî, a.g.e., III, 5; İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 43. 374 İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 43.

yerleştiren ve Hz. Muâviye’nin hükümdarlığını perçinleyen kişi Ziyad olmuştur. O kılıcını çekerek, zan ile birçok kimseyi muhakeme etmiş ve şüphe üzerine insanları cezalandırmıştı.376 Yine bir diğer valisi Amr’a Mısır’ı, hilâfet mücadelesinde yer aldığı için vermesi tenkit konusu olmuştur.377

4-Hz. Muâviye’nin 50/670 yılında Hz. Peygamber’in minberini ve asâsını Medine’den Şam’a naklettirmek istemiş ve bu yüzden eleştirilerin hedefi olmuştu. Muâviye bu konuda şöyle diyordu: “Osman’ı öldüren bu adamların içinde Rasûlüllah’ın minberi ve asâsı kalmamalıydı.” Rasûlüllah’ın asâsını istemişti, asâ ise Sa’d el-Kurazî’nin yanında bulunuyordu. Minber yerinden oynatılıp da götürülmek istenince o anda güneş tutulmuş ve gündüz gözüyle yıldızlar görünmüştü. Müslümanlar güneşin tutulmasını Rasûlüllah’ın minberinin nakledilmesine hamlederek minberi yerinde bırakmışlardı.378

5-Hz. Muâviye Medine’deki ashâbı ve Hz. Ali’yi Hz. Osman’ın öldürülmesine göz yummakla ve ona muhalefet etmekle suçlamıştı. Ve Hz. Ali’ye muhalefetinin gerekçesi olarak bu durumu ileri sürmüştü. İrfan Aycan tarafından Hz. Muâviye de elinde imkan varken Hz. Osman’ı korumadığı için eleştirilmektedir. Hz. Osman muhasara edildiği esnada gönderdiği birliğin yavaş hareket ettiğini bunun Hz. Muâviye’nin isteği doğrultusunda gerçekleştiğinden bahsederler. Çünkü artık Hz. Osman’ın yatağında ölmesinden çok, öldürülmesi Muâviye’nin işine gelecekti. 379

6-Hıms valisi Abdurrahman b. Halid b. Velid’in zehirlenmesi hadisesinde Hz. Muâviye’nin rolü olduğu iddia edilmektedir. Abdurrahman’ın Bizans topraklarına düzenlediği seferlerde elde ettiği başarılar, Şamlılar nezdinde iyi bir nüfuz elde etmesine ve taraftar toplamasına sebep olmuştu. Babası Halid b. Velid’e duyulan sevgi de bu durumda etkili olmuştu. Onun Rum topraklarında Şam’a ihtiyaç hissetmeden iş yapabilme imkanına sahip olması bu bölgede halk tarafından sevilmesi, Muâviye’yi endişelendirdi. Muâviye Abdurrahman’dan kurtulmanın yolunu onu 46/ 666 yılı içerisinde zehirletmekte buldu. Bu yol Muâviye’nin daha önce de başvurduğu ve bu işe gayr-ı müslimleri aracı yaptığı bir yoldu. Bunda da İbn Asâl ismindeki, muhtemelen Hristiyan olan bir tabibi, kendisinin haraçtan muaf tutulması ve Hıms şehrinde Haraç görevliliğine tayin edilmesi karşılığında, görevlendirerek

376 İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 450-451; İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 29. 377 İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 275-276.

378 Taberî, a.g.e., IV, 177; İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 464; İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 45. 379 Aycan, İrfan, a.g.e., 89.

Abdurrahman’ı zehirletti.380 Abdurrahman’ın zehirletilmesi ile ilgili bir başka sebebinin de, Şamlıların Abdurrahman’ı veliaht olarak görmek istemelerini olduğu rivâyet edilmektedir.381 7-Hz. Muâviye devlet yönetiminde Bizans ve Sasanî geleneklerini uygulaması, saraylar inşa ettirip yine saray hayatında Bizans ve Sasanî geleneklerini benimsemesi ve ihtişamlı ve görkemli bir hayat yaşaması sebebiyle eleştirilmiştir. Hatta daha valilik döneminde yaşadığı ihtişamlı hayat Hz. Ömer tarafından tenkit edilmiştir.382

8- Hz. Muâviye’nin tenkit edildiği bir diğer hususta insanları parayla yanına çekmesi ve zor durumda kaldığında hileli yollara sapmaktan çekinmemesidir. Yönetime muhalefet etme ihtimali bulunan ya da muhalefet hareketine girişen kimseleri bol ihsanlarla yanına çekmeyi başarmıştır.383

380 İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 453; İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 30-31. 381 Aycan, İrfan, a.g.e., 149.

382 Taberî, a.g.e., IV, 244; İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 124. 383 İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 137-138.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3. MUÂVİYE BİN EBÎ SÜFYAN HAKKINDAKİ FARKLI YAKLAŞIMLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

İslâm Tarihinin en önemli dönemlerinden biri Emevîler dönemidir. Emevîler döneminde de hiç kuşkusuz Muâviye b. Ebî Süfyan’ın ayrı bir yeri vardır. Siyasî kavga ve görüş ayrılıklarına rağmen İslâm topraklarını tek çatı altında toplamayı başaran bu dahî devlet adamı, tartışmaların odağında olmuştur. Hz. Muâviye, yirmi yıllık hilâfeti süresince birçok faaliyete imza atmış, devletin iç ve dış siyasetinde önemli icraatlarda bulunmuştur. Bu faaliyetleri ve icraatları sonucu, hakkında olumlu veya olumsuz kanaatler oluşmuştur.

3.1. Muâviye b. Ebî Süfyan Hakkında Olumlu Kanaate Sahip Olanlar

Genel olarak ehl-i sünnet âlimlerinin Muaviye b. Ebû Sûfyan’a bakışları onun Hz. Peygamber’in sahabesi olduğu ve ona bu konumu çerçevesinde yaklaşılması gerektiği şeklindedir. Hz. Muaviye’ye olan bu bakış açısı tarih kaynaklarımızda da yansıtılmaktadır. Halife b. Hayyât, Dineverî, Zehebî, Taberî, Belâzurî, İbnü’l-Esîr, Suyûtî gib alimler Hz. Ali arasındaki mücadeleden başlamak üzere Hz. Muaviye’nin faaliyetleri hakkında bize bilgi vermektedir. Onların kitaplarına baktığımızda genel olarak sadece bu rivâyetleri bize aktarmakta kifayet ederler. Hz. Muaviye’nin eleştiriye tâbi tutulduğu konularda fikirlerini ortaya koymamaları yukarıda belirttiğimiz gerekçe ile alakalı olmalıdır.

Yukarıda zikrettiğimiz tarihçilerden Taberî, Belâzurî, İbn Kesîr ve İbnü’l-Esîr onun hakkındaki rivâyetleri ve menkıbeleri daha detaylı aktarmışlardır. Taberî, Belâzurî, İbn Kesîr ve İbn Esîr rivâyetlerinde genellikle Muaviye’nin hakkındaki olumlu rivâyetleri bize nakletmişlerdir.384 Onlardan farklı olarak Zehebî, olumlu ve olumsuz rivâyetleri bize aktarmıştır. 385

384 Belâzurî, Ensâb, V, 37-167; Taberî, a.g.e., V, 328-340; İbnü’l Esîr, a.g.e., IV, 5-11; İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 117-146.

İbnü’l-Arabî el-Avâsım’ında Hz. Ali ve Hz. Muâviye mücadelesini ele alırken ictihadî farklılığı öne sürmektedir. Şia’nın onu küfürle itham etmesine karşı çıkmaktadır. 386 Hakem olayında Ebû Mûsâ ve Amr arasında geçtiği iddia edilen rivâyetleri kabul etmemektedir.387 Hz. Muâviye’yi halifelerin sonuncusu ve meliklerin ilki olarak görerek Bakara suresindeki Hz. Davut ile alakalı olan “ Allah ona (Davud’a) hükümdarlık ve hikmet verdi.”388 âyetini bu minvalde bize aktarmaktadır.389

İbnü’l-Arabî, Hz. Muâviye’nin Hucr’u öldürmesine neden olarak, Hucr’un İslâm toplumu arasındaki fesat çıkarmaya yönelik hareketini göstermektedir. Ona göre Hucr’un hareketi İslâm toplumunun tanıdığı halifeye başkaldırı niteliği taşımaktadır.390

İbnü’l-Arabî, Hz. Muâviye’nin Ziyad’ı nesebine katmasının şu şekilde yorumlamaktadır: “İmam Malik, Ziyad’ın nesebini açıkça vurgulayarak hem de Abbasî devleti döneminde “Ziyad b. Ebî Süfyan” demiş ve bu işin mücadelesini verenlerin dediği gibi “Ziyad b. Ebîh” dememiştir. İmam Malik’in bu ifadesinde aynı zamanda fıkhî bir incelik vardır ki kimse ona akıl erdirememiştir. Şöyle ki, bu mesele ihtilaflı bir mesele olduğu halde hakim tarafından bu konuda kesin karar verilirse ki, Halife Muâviye bu hükmü vermiştir, artık bu kararın tersine dönüş olmaz. Zira ihtilaflı meselelerde hakimin bir tarafın lehine karar vermesi o meseledeki ihtilafı sona erdirir ve meseleye kesinlik kazandırır.”391

İbn Teymiyye, Ashab-ı Kiram adlı risalesinde âyet ve hadisler ışığında sahabelerin faziletlerinden bahsederek onların derecelerinde farklılık olacağını her birinin sahabeliğinin Rasûlüllah ile olan beraberliği miktarınca olduğunu belirtir.392

Onun bu konudaki fikirleri şu şekildedir: “Muaviye kardeşi Yezîd, İkrime, Sevtan b. Ümeyye ve Haris b. Hişam, Süheyl b. Amr gibi Mekke’nin fethedildiği yıl İslâm’a giren Tuleka’nın Müslümanlıkları ve İslâm üzere oldukları alimlerce tevâtüren sabittir. Muaviye’nin İslâmiyet’i, diğerlerinden daha açıktır. Çünkü o kırk yıl idarecilik yapmıştır. 20 yılda kendisi Hasan’ın hilafeti devretmesiyle bağımsız idarecilik yapmıştır.”393

İbn Teymiyye Hz. Hasan ile alakalı şu hadisi vererek değerlendirmeye tâbi tutmuştur. “Benim oğlum seyyiddir ve Allah kendisi sebebiyle iki fırkayı barıştıracaktır”394 Rasûlüllah’ın Hasan’ı barışı seçip, savaşa girmeyeceğinden dolayı övmesi, Allah indinde iki 386 İbnü’l-Arabî, a.g.e., 184. 387 İbnü’l-Arabî, a.g.e., 176. 388 Bakara, 1/251. 389 İbnü’l-Arabî, a.g.e., 217. 390 İbnü’l-Arabî, a.g.e., 220. 391 İbnü’l-Arabî, a.g.e., 253.

392 İbn Teymiyye, Ashâb-ı Kirâm Risalesi, ter.: Heyet, İstanbul, 1996, s.78. 393 İbn Teymiyye, a.g.e., 79.

taraf arasındaki barışın savaşmaktan daha sevimli olduğunu gösterir. Böylece Hasan’ın savaşmakla memur olmadığını da anlaşılmaktadır. O halde eğer Muâviye kafir olsaydı bir kafirin hakim kılınıp idarenin kendisine teslim edilmesi Allah ve Rasûl’ünün sevdiği bir şey olmazdı. Hadis aksine Hasan ve taraftarlarının mümin olduklarını gösterdiği gibi Muâviye ve taraftarlarının mümin olduklarına ve Hasan’ın yaptığının Allah indinde ve O’nun Rasûl’ünün nezdinde tasvip gören bir hareket olduğuna işaret etmektedir. 395

Ayrıca İbn Teymiyye, Buharî ve Müslim’de geçen şu hadisi de yorumlamaktadır. “İnsanların tefrikaya düştükleri bir sırada bir fırka (İslâm’dan) çıkacak ve daha haklı olan (Hakka daha yakın olan fırka) onları öldürecektir. Bu sahih hadis savaşan her fırkanın yani Ali ve taraftarlarıyla, Muâviye ve taraftarlarının hak üzere olduklarına ve Ali ile taraftarlarının da Muâviye ve taraftarlarından daha yakın bulunduklarına delildir. Çünkü dinden çıkanlarla yani Hâricîlerle savaşan Ali’dir.” İbn Teymiyye Rasûlüllah (s.a.v.)’ın Muâviye’yi vahiy kâtibi olarak görevlendirdiği ve Muâviye’nin Hz. Peygamber ile birlikte savaştığını belirterek onu küfürle suçlayanları şiddetle reddetmektedir.396

İbn Teymiye’ye Hz.Muâviye konusunda şu sorular yöneltilmişti: Muâviye’ye lanet etmek caiz midir?

Muâviye’ye lanet eden ne ceza gerekir?

Rasülullah (s.a.v) “İki halifenin savaşması durumunda biri mel’undur” dedi mi?

Rasülullah “Ammar b.Yâsir asî bir grup tarafından öldürülecektir” dedi mi? Ammar Muâviye’nin askerleri tarafından öldürüldü mü?397

İbn Teymiyye bu sorulara verdiği cevaplarda sahabeye, dolayısıyla Muaviye’ye lanet etmenin caiz olmadığını söylemektedir. “Rasûlüllah’ın sahabeleri mü’minlerin en hayırlılarıdır. Muâviye’ye ve diğer sahabeye lanet eden Allah’a isyan etmiştir.”398

İbn Teymiyye’ye göre Sıffin Savaşında savaşa tutuşan iki tarafta şu ayeti kerimenin işaret ettiği gibi dinden çıkmamışlardır:

“Eğer mü’minlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltiniz, eğer biri diğerine saldırırsa; saldıranla Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar savaşınız, eğer dönerlerse aralarını adaletle bulunuz. Şüphesiz Allah adil davrananları sever. Şüphesiz mü’minler birbiriyle kardeştirler; öyleyse dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltiniz. Allah’tan sakının ki Allah size acısın.”399

395 İbn Teymiyye, a.g.e., 80. 396 İbn Teymiyye, a.g.e., 81.

397 Aycan, İrfan-Söylemez, Mahfuz, a.g.e., s.105. 398 Aycan, İrfan-Söylemez, Mahfuz, a.g.e., 115. 399 Hucurât, 49/9-10.

Yüce Allah aralarında savaş ve haddi aşma olduğu halde iki taifeyi de mü’min olarak isimlendirmekte ve kardeş kılmaktadır.400

İbn Teymiyye “iki halife savaşırsa ikisinden biri mel’undur.”sözünün yalan olup iftira olduğunu, ilim ehlinden hiçbir alimin bunu hadis olarak almadığını belirtmektedir.401

İbn Teymiyye, Hz. Ali ve Hz. Muâviye’nin delillerini şöyle anlatmaktadır: “Muâviye halifelik iddiasında bulunmadı. Ali ile savaştığında hiç kimse ona biat etmediği gibi halifelik için de savaşmadı. O halifeliği de dile getirmedi. Muâviye kendisine bu soru sorulduğunda hilafeti hak etmediğini de kabul etmekteydi. O ve arkadaşları Ali’ye karşı savaşı ilk başlatanların kendileri olduklarını düşünmedikleri gibi, isyan ettiklerini de düşünmüyorlardı. Onlar Ali’ye itaatin kendilerine vacip olmadığını, Ali ile savaşmaları durumunda mazlum olacaklarını düşünüyorlardı. Onlar “Osman, tüm Müslümanların ittifakıyla mazlum olarak öldürüldü, onun katilleri ise Ali’nin ordusunun içindedir. Onların çoğu kendisine baskı uygulamaktadır. Eğer buna göz yumarsak zulmetmiş ve kendimize ihanet etmiş oluruz. Ali Osman’ı koruyamadığı gibi onları da engelleyemedi. Biz, bizlere insaflı davranmaya gücü yeten ve bize karşı merhametli olan bir şahsa biat etmemiz gerektiğini düşünüyoruz” demekteydiler. Ali ve arkadaşları, Muâviye ve arkadaşlarının biat edip, itaat etmeleri gerektiğini düşünüyorlar, Müslümanların bir tek halifesi olabileceğinden hareket ediyorlardı. Ali taraftarları, Muâviye ve arkadaşlarının Ali’ye itaat etmediklerini, dolayısıyla bu vecibeyi yerine getirinceye kadar onlarla savaşmanın gerektiğini ve böylece itaatin ve birliğin sağlanacağını düşünüyorlardı.402

“Ammar’ı haddi aşan bir grup öldürecektir” hadisini İbn Teymiyye, yine Hucurat suresindeki âyete dayanarak yorumlamaktadır. İki tarafında mü’min kabul edildiğini, haddi aşanların imandan çıkmadığını ve lanet edilemeyeceğini belirtir. Aynı zamanda bu hadiste kastedilenlerin Hz. Muaviye ve arkadaşları olmadığını söyler. O, bu hadis şu şekilde yorumlar: “Bu hadisle Ammar’a hücum edip onu öldüren bir grup askerin kastedilmesi muhtemeldir. Ammar’ın öldürülmesinden memnun kişi bağî hükmündedir. Askerler arasında Abdullah b. Amr ve benzerleri gibi Ammar’ın katline razı olmayanlar vardı. Ammar’ın öldürülmesini hoş karşılamayanlar çoğunluktaydı. Hatta Muâviye de Ammar’ın öldürülmesini hoş karşılamamıştır.403

Ömer Nasuhi Bilmen, “Ashâb-ı Kiram Hakkında Müslümanların Nezih İtikadları” isimli kitabında Hz. Muâviye’nin sahabe olduğu vurgusu yaparak onun hakkındaki rivâyetlerin

400 Aycan, İrfan-Söylemez, Mahfuz, a.g.e., 120. 401 Aycan, İrfan-Söylemez, Mahfuz, a.g.e., 120. 402 Aycan, İrfan-Söylemez, Mahfuz, a.g.e., 121. 403 Aycan, İrfan-Söylemez, Mahfuz, a.g.e., 123.

tetkike muhtaç olduğunu belirterek, hakkındaki onu itham edici rivâyetlerin iftira ve kizb eseri olduğunu belirtmektedir. Hz. Muâviye’nin Hz. Ali’ ye karşı giriştiği mücadeleyi içtihat olarak değerlendirmektedir.

Hz. Muâviye Kur’an’a ve Hz. Peygamber’in emirlerine itaati bir vecibe bilen yüksek bir müslümandır; o bunlara kasten muhalefet etmiş olamaz. Fakat masum olmadığı için bazı yanlış hareketleri görülmüş olabilir. Allah ve Rasûlünün emirlerine hakkıyla riayet edip kendisinden asla hata ve muhalefet sudûr etmemiş kaç zat gösterilebilir?

Hz. Osman mazlumen şehit edilmişti. Katilleri meydanda dolaşıp duruyordu. Hz Osman’ın evlatları babalarını katilleri hakkında kısas icrasını istedikleri halde bu hükmü şer-i yerine getirilmemiştir. “İmam Ali eğer imamet-i kübra makamını ibraz etmiş ise kuvvet ve güç sahibi olacağından bu kısası icra etmelidir. Eğer bunu icraya muktedir değilse demek ki henüz İmamü’l-müslimin değildir. Şayet bu kısası kasten tatbik etmiyorsa Hak Tealâ’ya asî olmuş olacağından biz kendisine nasıl tabi olabiliriz. Allah Tealâ’ya mâ’siyyeti icabeden hususta mahlûka itaat caiz değildir.

İşte Hz. Muâviye de bunları nazara alıyor, biatten kaçınıyor, bir hakkı şer’înin bir an evvel yerine getirilmesini istiyordu. Hakikatte Hz.Ali haklıydı. İctihadında musîb idi. Fakat Hz. Muâviye’nin içtihadında hata olsa bile kendi doğrusunu ifâ etmiş oluyordu.

İmam Ali hakka Hz. Muâviye’den daha yakındı. Ekseri ehl-i hadisin, birçok fukahânın ve ekabiri sahabe ile tabiinin kavilleri bu yöndedir. Bunun içindir ki ekabiri İslâm bu harplere iştirak etmemişlerdir.” 404

“Hz. Muâviye’nin Yezîd’i veliaht tayin etme sebebi ise oğlunu riyasete ehil görmesi idi. O diğer sahabe çocuklarının faziletini takdir etmez değildi. O’nun, oğlunu veliaht tayin etmesi fitnenin zuhurunu önlemek içindi. Yezîd’in yaptığı faaliyetler yüzünden Hz. Muaviye mes’ul tutulamaz.”405

“Ammar’ı öldüren bağî topluluk ise onun ölümüne sevinenlerdi. Hz. Muaviye hakkında bağî denilmesi son derece hatalıdır.”406

Ömer Nasuhi Bilmen, özetlemeye çalıştığımız bu görüşlerin yanında kitabında Hz. Muaviye’nin faziletleri hakkındaki rivâyetleri aktarmış ve Hz. Muaviye’nin Hz. Peygamber’den rivâyet ettiği hadisleri nakletmiştir.407

Yusuf el-Işş, Hz. Ali ve Hz. Muâviye arasında meydana gelen mücadelede iki tarafında niyetinde samimi olduğunu belirtmektedir. Sebeiyye fırkasının Müslüman toplumu ifsat

404 Bilmen, Ömer Nasuhî, a.g.e., 71-74. 405 Bilmen, Ömer Nasuhî, a.g.e., 88. 406 Bilmen, Ömer Nasuhî, a.g.e., 112. 407 Bilmen, Ömer Nasuhî, a.g.e., 167-202.

ettiğini ve bunun neticesinde fitnenin vuku bulduğunu savunur.408 el-Işş, iki tarafında Hz. Ali’nin şu konuşmalarını delil olarak aldıklarını aktarmaktadır:

“Bizler Hz. Peygamber’in akrabaları ve yakınları olduğumuz halde her iki halifeye itaat etmeyi kendimize gerekli gördük. Sonra Müslümanlar Osman’ı halife tayin ettiler. Tasvip etmeyip ayıpladıkları bazı icraatlarda bulunması üzerine de gidip onu öldürdüler. Sonra bana gelerek “biat al” deyince ben hep kaçındım. Onlar: “Müslümanların biatini al. Bu ümmet senden başkasına razı değildir. Müslümanların ayrılığa düşmelerinden korkuyoruz.” diye ısrar ettiler. Bunun üzerine ben de onların biatlerini aldım. Biat ettiği halde bana karşı çıkan iki kişi ile Muâviye’nin, İslâm’da her hangi bir önceliği ve İslâm’a bağlılığı ve yakınlığı söz konusu olmadığı halde, o ve babası İslâm’a istemeyerek girdikleri güne kadar Allah’a ve Rasûlüne savaş açan bir adamın, yaptıklarından başka zorluklarla ve muhalefetlerle karşılaşmadım. Fakat beni en çok hayrete düşüren husus da onunla beraber olmanız, ona bağlanarak Hz. Peygamber’in ehl-i beytini terk etmenizdir. Onlara düşmanlık beslemek ve muhalefet etmek, size yakışmazken nasıl oluyor da böyle davranıyorsunuz, ona hayret ediyorum. Haberiniz olsun ki sizi Allah’ın kitabına, peygamberin sünnetine, hakkı yerleştirip batılı yok etmeye ve dinin emirlerini yerine getirmeye davet ediyorum. Benim diyeceklerim bundan ibarettir. Kendime, size ve bütün mü’minlere Allah’tan mağfiret dilerim.” diyerek sözünü bitirdi. Hz. Ali’nin bu sözlerinden sonra gelen elçiler: “Osman’ın mazlum olarak öldürüldüğüne şehadet eder misin.” diye sordular. Hz. Ali onlara cevaben şöyle dedi: “Ben onun zalim veya mazlum olarak öldürüldüğünü söyleyemem.” Elçiler de şöyle deyip ayrıldılar: “Biz Osman’ın mazlum olarak öldürüldüğünü itiraf etmeyen kimselerden uzağız.” 409

el-Işş’a göre Hz. Ali ve taraftarları Hz. Muâviye’nin İslâm’da her hangi bir önceliği ve