• Sonuç bulunamadı

Hz Ali Döneminde Muâviye b Ebî Süfyan

1. HALİFELİĞİN ÖNCESİNDE VE SONRASINDA MUÂVİYE BİN EBÎ

1.2. Hulefâ-i Râşidîn Döneminde Muâviye b Ebî Süfyan

1.2.4. Hz Ali Döneminde Muâviye b Ebî Süfyan

Hz. Osman’ın hilâfetinin son yıllarında İslâm toplumunun birlikteliği bozulmuş, yönetime duyulan güvensizlik artmaya başlamıştı. Netice de muhtelif şehirlerden gelen isyancılar halifenin evini muhasara altına almışlardı. Medine’de Hz. Osman muhasara altına alındığı sırada Hz. Peygamber’in ashâbının çoğu, başta Hz. Âişe validemiz olmak üzere hac için Mekke’de bulunuyorlardı. Kimisi de fitneye bulaşmamak için Medine dışına çıkmışlardı.117

İsyancılar 40 gün süren muhasara sonucunda Hz. Osman’ı şehid etmişlerdi. Hz. Osman öldürüldükten sonra insanlar beş gün halifesiz kalmış, bu süre içerisinde Gafikî b. Harb namazları kıldırmıştı. Bu süre içerisinde isyancılar biat edecek halife arayışına girdiler. Hz.

112 İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 157; İbn Kesîr, a.g.e., VIII, 169. 113 Aycan, İrfan, a.g.e., 83.

114 Ya’kûbî, a.g.e., II, 176.

115 Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, II, s.217. 116 İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 160.

Talha ve Hz. Zübeyr kendilerine yapılan teklifi kabul etmediler. Netice de Hz. Ali isyancıların yoğun baskısıyla halifeliği kabul etmek zorunda kaldı. İlk olarak Malik b. Eşter kendisine biat etti. Sonra şûra meclisinde bulunan Hz. Talha ve Hz. Zübeyr kendisine biat ettiler. Hz. Ali’ye 25 Zilhicce 35/31 Mayıs 656 Cuma günü biat edildi.118

Hz. Ali’nin aralarında Hz. Osman’ın katillerinin de bulunduğu isyancılar tarafından Medinelilere yapılan baskı sonucu halife seçilmesi ileride iktidarının meşrûiyeti meselesinde gündeme getirilmesine neden olacaktı. Hz. Ali elbette böyle olumsuz koşullar altında halife olmak istemezdi; ancak şartlar onu fitne ortamında halife olmaya zorladı.

Hz. Ali halife olunca, biat etmeyenler, Hz. Osman’ın atadığı valilerin azledilmesi ve yeni valilerin atanması ve Hz. Osman’ın katillerinin cezalandırılması problemleriyle karşı karşıya kaldı. Zaten İslâm toplumu bu problemlerin çözümü üzerinde anlaşamayıp ayrılığa düşecekti.

Hz. Ali ilk iş olarak vilayetlerdeki halkın biatleri gelmeden Hz. Osman’ın bütün valilerini değiştirmeyi tercih etti. Abdullah b. Abbas ve Medine’den ayrılmadan önce Muğîre b. Şu’be bu uygulamanın neticesi hususunda kendisini uyardılar. Muğîre b. Şu’be Halifeye gelerek Muâviye’yi ve bütün valileri biatleri gelinceye kadar yerlerinde tutmasını tavsiye etti. Muğîre “ Sen valileri yerinde bırak. Eğer itaatlerine dair mesajları sana gelince ondan sonra dilediğin valiyi değiştirir, dilediğini yerinde bırakırsın.” demişti. Ertesi gün ise “Bence valileri görevlerinden azletmelisin ki hangisinin mutî hangisinin asî olduğunu anlayasın.” demişti. Hz. Ali İbn Abbas’a Muğîre’nin dediklerini anlatınca o da “Muğîre dün sana öğüt vermiş, bugün ise hile yapmış.” demişti. Muğîre’de bu yorumu tasdik ederek Mekke’ye çıkıp gitmişti.119 Hz. Ali, Hz. Osman’ın valileri hususunda olumsuz görüş sahibiydi. İsyancı kitlelerin onlardan memnun olmadığını bildiriyor ve onları azletme konusunda hiçbir gecikmeye tahammülü olmadığını açık açık belirtiyordu. İbn Abbas’ın teklif edilen Şam valiliğini kabul etmemesi üzerine Hz. Ali onun yerine Şam’a Sehl b. Huneyf’i, Basra’ya Osman b. Huneyf’i, Kûfe’ye Umare b. Şihab’ı, Yemen’e Ubeydullah b. Abbas’ı, Mısır’a da Kays b. Sa’d b Ubâde’yi vali olarak tayin etti.120 Şam ve Kûfe’ye gönderilen valiler hariç diğerleri halktan biat alıp göreve başladılar. Hz. Ali kendi tayin ettiği valileri kabul etmeyen Şam ve Kûfe’ye elçiler göndererek itaat etmelerini istedi. Kûfe valisi Ebû Mûsâ el-Eşarî halifenin bu isteğine itaat ederken Şam valisi Hz. Muâviye Hz. Ali’ye itaat etmeyi kabul etmedi. Hz.Muâviye biat etmesini Hz. Osman’ın katillerinin cezalandırılması koşuluna bağladı. Hz. Muâviye’nin vali

118 Taberî, a.g.e., III, 451; İbn Kesîr, a.g.e., VII, 226-227 119 Ya’kûbî, a.g.e., II, 180; İbn Kesîr, a.g.e., VII, 227.

olduğu Şam’da Hz. Osman’ın kanlı gömleği halka gösteriliyor ve mazlum olarak öldürülen halifenin kanı talep ediliyordu.121

Hz. Muâviye Hz. Ali’ye biat etmemekte ısrar ediyor ve bu muhalefetinin temeline de Hz. Osman’ın kanını talep etmeyi koyuyordu. Hz. Osman’ı öldürenlerin Hz. Ali’nin çevresinde olduğunu belirtiyor ve Hz. Ali’yi herhangi bir girişimde bulunmamakla suçluyordu. Hz. Ali bütün girişimlerine rağmen Şamlıların kendisine biat etmeyeceğini anlayınca savaş kararı aldı.

Hz. Ali Şam’daki muhalefeti bertaraf etmek için uğraşırken, liderliğini Hz. Âişe, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr’in yaptığı ve tarihe Cemel topluluğu olarak geçen başka bir muhalif grup ortaya çıktı. Hz. Talha ve Hz. Zübeyr ise Hz. Osman, isyancılar tarafından öldürüldüğünde Medine’deydiler. Hatta isyancıların halifelik teklifini reddedip Hz. Ali’ye biat etmişlerdi. Birkaç ay sonra da Medine’den ayrılıp Mekke’ye döndüklerinde Hz. Ali’ye baskı altında biat etmek zorunda kaldıklarını belirterek biatlarını reddettiklerini söylemişlerdi.122

İki taraf arasında meydana gelen savaşta birçok kişinin yanında Cemel topluğunun iki seçkin ismi, şûra üyesi Hz. Talha ve Hz. Zübeyr de hayatlarını kaybetmişlerdi.123 Bu savaş

neticelerine baktığımızda İslâm toplumunun mağlubiyetiyle sonuçlanmıştı.

Yeni halifeye biat etmeyen ve maktul halife Hz. Osman’ın kanını talep etmeyi kendisine yegane hedef edinen Hz. Muâviye’nin bu muhalif oluşuma katılmayışı şaşırtıcıdır. Aslında muhalif grup ilk önce Şam’a gitmeyi düşünmüş ama Abdullah b. Âmir’in “Şam’a Muâviye yeter. Basra’da benim yapacağım işler var, hem Basra halkı Talha’ya meyillidir.” diyerek hareketin yönünü Basra’ya çevirmişti.124 Zaten Hz. Muâviye’de bu topluluğun Şam’a gelmesini istemiyordu. Şam’a gelmek hususunda istekli olmalarından haberdar olunca, bu topluluğa yardımcı olmayacağını ve aslan yuvası olarak nitelendirdiği Şam’a gelmemelerini istemişti.125

Hz. Muâviye ve Cemel topluluğunun niyet ve hedefleri arasında fark vardı. Gerek hedef farklılığının olması gerekse Cemel topluluğu arasında bir birliğin olmaması Hz. Muâviye ve Cemel topluluğunun birleşmesine engel oldu. Hz. Muâviye bütün stratejisini Cemel topluluğu ve Hz. Ali’nin karşılaşmaları üzerine kurduğunu ve onun bu konuda şöyle dediği rivâyet

121 Taberî, a.g.e., III, 464; İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 202; İbn Kesîr, a.g.e., VII, 228. 122 İbn Kesîr, a.g.e., VII, 232.

123 Halife, a.g.e., 139; İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 244; İbn Kesîr, a.g.e., VII, 242. 124 Ya’kûbî, a.g.e., II, 181; İbn Kesîr, a.g.e., VII, 231.

edilir: “Eğer Cemel ashâbı galip gelirse onlar bana Ali’den daha ehvendir. Eğer Ali onlara galip gelirse ben de ona yapacağımı bilirim.”126

Hz. Ali Cemel savaşı sonrasında Kûfe’ye yerleşti ve bu tarihten itibaren Kûfe şehri Hz. Ali’nin hakimiyet alanındaki bölgelerin idare merkezi oldu.127 Hicaz bölgesi bu ayrıcalığını ve önemini yitirmiş oldu.

Cemel savaşı sonuç itibariyle Hz. Ali’nin konumunu sarsmıştı. Hem ordusu yıpranmış hem de zaman kaybetmiş oldu. Eğer Cemel savaşına girmeden Hz. Muâviye ile karşılaşsaydı belki onu bertaraf etmesi mümkün olacaktı. Ama bu savaş Hz. Muâviye’nin hem muhalif olarak tek kalmasını önledi hem de ona gerekli hazırlığı yapması için zaman kazandırdı. Cemel savaşı sonrası Hz. Ali, Cerir b. Abdullah el-Becelî’yi Eşter’in bütün itirazlarına rağmen Hz. Muâviye’ye elçi olarak gönderdi. Eşter, Cerir’e onun Hz. Osman dönemindeki idarecilerden olması sebebiyle karşı çıkmıştı. Hz. Muâviye Cerir’i üç ay boyunca yanında tutarak oyaladı. Bu süre zarfında bir yandan Hz. Ali ile karşılaşmak üzere gerekli hazırlıkları yapmaya devam etmiş, bir yandan da elçiye Şam halkının kendisine olan bağlılığını göstermek istemişti. Aynı zamanda Hz. Muâviye ashâbın önde gelenlerine mektuplar göndererek onların desteğini kazanmak için çaba sarf ediyordu. 128

Hz. Muâviye, Medine’ye ashâbın önde gelenlerine gönderdiği mektuplarda katillerin Allah’ın kitabına göre cezalandırılacağını, bunu istediklerini, hilâfet işininse Hz. Ömer’in yaptığı gibi Müslümanların önünde şûraya bırakılacağını, hilafeti zorla istemek gibi bir durumun söz konusu olmadığını belirtiyordu. Onlara da Hz. Ali’nin halifeliğini meşru görmediğini ve onun şûra ile halife olmadığını anlatıyordu.129

Muâviye b. Ebî Süfyan’ın bu dönem içerisinde en önemli hamlesi Hz. Osman’ın muhasarası esnasında Medine’yi terk edip Filistin’e yerleşen Amr b. el-Âs’a mektup yazarak kendi yanına gelmeye ikna etmek oldu. Amr’ın Muâviye’ye katıldığını öğrenen Hz. Ali bu durumdan hiç memnun olmadı. Rivâyetlerde Amr’ın Mısır valiliğini kendisine vermesi karşılığında Muâviye ile birlikte olduğu iddia edilmektedir.130 Hz. Muâviye’nin hilâfeti sırasında onun Mısır valiliği yapacak olması bu iddiayı doğrular gibi gözükse de onun Hz. Muâviye’ye katıldığı sırada Mısır’ın hakimiyeti Hz. Ali’nin elindeydi. Daha henüz hiçbir şey belli değildi. Olayın başka bir çıkmazı da Hz. Muâviye ile Amr b. el-Âs arasında geçtiği iddia edilen konuşmaların kitaplarda net bir şekilde aktarılmasıdır ki insanın aklına bu pazarlığın

126 Aycan, İrfan, a.g.e., 96. 127 İbn Kesîr, a.g.e., VII, 255.

128 Dineverî, el-Ahbâru’t-Tıvâl, Beyrut, 1995, 147.; Ya’kûbî, a.g.e., II, 184; İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 276; İbn Kesîr, a.g.e., VII, 254.

129 İbn A’sem, a.g.e., I, 542; İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 276-277.

başka insanların da bulunduğu bir ortamda yapıldığı gelmektedir.Ya da daha sonra Hz. Muâviye veya Amr b. el-Âs bu pazarlığı insanlara duyurdular. İki ihtimalde ikna edici gelmemektedir. Arabın dâhileri arasında gösterilen Amr b. el-Âs’ın Hz. Muâviye tarafında yer alması mücadelenin dengesini değiştirecek bir etken olması sebebiyle böyle bir iddianın ortaya atıldığı kanaatini taşımaktayız.

İki taraf arasındaki siyasî ve psikolojik mücadele devam ederken artık anlaşma olanakları tıkanmış bir vaziyetteydi. Bu durum neticesinde iki tarafın karşılaşması kaçınılmaz bir hal almaktaydı. Daha Cemel savaşının üzüntüsünün ve korkunçluğunun üzerinden çok geçmeden İslâm toplumu daha ürpertici ve derin ayrılıklara yol açacak olan Sıffîn savaşına doğru yol almaktaydı.

İki tarafta maksatlarına ulaşmak için savaş hazırlıklarını 36/657 yılı sonlarına doğru tamamlayarak hareket ettiler. Sahabenin bu savaşa katılımı son derece azdı. Hz. Ali’nin ordusunda, Hz. Muâviye’nin ordusuna nispetle daha çok Muhâcir ve Ensârın bulunduğu rivâyet edilmektedir. Nitekim Bedir savaşına katılanlardan 70–80, Rıdvan biatine katılanlardan 700–800 kişinin Sıffîn’e Hz. Ali taraftarı olarak katıldığı nakledilmektedir.131

Burada zikrettiğimiz rakamlarda abartı olması muhtemeldir. Bu tür rivâyetlerde, Hz. Ali’yi haklı çıkarmaya ve meşrûlaştırmaya yönelik çabanın olduğunu söylemek mümkündür.

Hz. Muâviye Şam’dan çıkarak Fırat nehri kenarında Sıffîn adı verilen ve savaşa müsait geniş bir arazi üzerine karargâh kurdu. Hz. Muâviye’nin ordusu Sıffîn’e Hz. Ali’nin ordusundan önce geldiği için su kenarına yerleşmişti. Hz. Ali ordusunun sudan mahrum kalmaması için, suyun her iki tarafın kullanımına açık olması için anlaşma teklif etti. Velid b. Ukbe, Abdullah b. Sa’d b. Ebî Serh gibi kimseler, Hz. Ali’nin ordusunda bulunan isyancıların muhasara esnasında Hz. Osman’ı susuz bıraktıklarını belirterek Hz. Ali’nin ordusunun susuz bırakılmasını sağladılar.132 Bunun üzerine Eş’as b. Kays ve Eşter en-Nehaî kendi birlikleriyle Hz. Muâviye’nin su yolunu bekleyen birliklerini mağlup ettiler. Hz. Ali ele geçirdiği sudan her iki tarafında istifade etmesine izin verdi.133

İlk çatışmalar küçük birlikler arasında meydana geliyordu. Zaman zaman şiddetlenmekle beraber çatışmalar hep aynı seviyede devam etmiyordu. Üstünlük taraflar arasında el değiştiriyordu. Aslında birbirine bağlılıkları daha zayıf olan Hz. Ali’nin ordusunun

131 Ya’kûbî, a.g.e., II, 188; İbn Kesîr, a.g.e., VII, 253.

132 Ya’kûbî, a.g.e., II, 187; Taberî, a.g.e., III, 567; İbn A’sem, a.g.e., II, 3-4; İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 282; İbn Kesîr, a.g.e., VII, 256.

133 Ya’kûbî, a.g.e., II, 188; Taberî, a.g.e., III, 568; İbn A’sem, a.g.e., II, 3-4; İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 285; İbn Kesîr, a.g.e., VII, 257.

gevşeklik göstermesi normal bir durumdu. Onun ordusundaki bu zafiyete Hz. Muâviye de dikkat çekmişti.

İki taraf arasındaki çarpışmalar Ammar b. Yâsir’in öldürülmesiyle daha da şiddetlenmişti. En önemli ve savaşın sonunu getiren çatışma Leyletü’l-Harîr adı verilen gecede yapılmıştı. Bu geceye Leyletü’l-Harîr denilmesinin sebebi ok vızıltılarının meydana getirdiği seslerin yoğunluğu sebebiyledir. Sefer37/27 Temmuz 657 gününün gecesinde meydana gelen bu çarpışmalar sabaha kadar devam etmişti. Zaten o gün iki taraf akşam namazına kadar savaşa devam etmiş, bu nedenle askerler namazlarını imâ ile kılmışlardı. Gündüzü ve gecesiyle mücadelenin en şiddetli hal aldığı bu günde iki taraftan da binlerce kişinin öldüğü rivâyet edilir.134

Hz. Ali’nin ordusunun bu şiddetli baskısı karşısında, dağılmaya yüz tutan ordusunu görünce zor durumda kalan Hz. Muâviye, Amr b. el-Âs’ın teklifi ile askerlerine emir vererek Kur’an sayfalarını mızraklarının ucuna taktırmış ve karşı tarafı Allah’ın hakemliğine davet etmişti.135

Amr b. el-Âs’ın dahiyane fikriyle Şamlıların mushafları mızrakların ucunda havaya kaldırmaları Hz. Ali’nin ordusunda tereddüde yol açtı. Bu tereddüt daha sonra fikir ayrılığına düşmelerine sebep oldu. Hz. Ali ve etrafındakiler savaşın devam etmesini isterken, daha sonra Hâricîler adını alacak olan, Iraklı kurrâlar savaşın bitmesini ve Kur’an’ın hakemliğine uyulmasını istiyorlardı.136

Bu zümre Hz. Ali’nin fikrinde ısrar ettiğini gördüklerinde onu Hz. Osman’ın düştüğü durumla yani öldürmekle tehdit ettiler. Onların bu baskıları neticesinde neredeyse savaşı kendi lehlerine neticelendirecek olan Eşter’i, Hz. Ali geri çağırmak mecburiyetinde kaldı. Eş’as b. Kays da Hz. Muâviye’ye elçi olarak gitti.137 Hakem kararının kabul edilmesi Hz. Ali taraftarlarının bölünmesine yol açarken, Hz. Muâviye’yi isyan eden bir validen anlaşmaya oturan bir taraf statüsüne yükseltmişti.

Taraflar kendilerini temsilen birer hakem seçerek aralarındaki problemin çözümünü onlara havale etmek üzere anlaştıktan sonra Hz. Muâviye Şamlıların tam desteğiyle Amr b. el- Âs’ı hakem olarak görevlendirdi. Hz. Ali ise hakemini seçme konusunda Hz. Muâviye kadar şanslı değildi. Çünkü Abdullah b. Abbas, Eşter en-Nehaî gibi isimleri hakem olarak teklif ettiyse de hiçbiri taraftarları tarafından kabul edilmedi. Iraklı kurrâların arzu ve baskılarıyla

134 Dineverî, a.g.e., 173; İbn A’sem, a.g.e., II, 3-4; İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 315; İbn Kesîr, a.g.e., VII, 272. 135 Ya’kûbî, a.g.e., II, 188; Taberî, a.g.e., IV, 35; İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 316; İbn Kesîr, a.g.e., VII, 274.

136 Ya’kûbî, a.g.e., II, 189; İbn A’sem, a.g.e., II, 3-4; İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 317-318; İbn Kesîr, a.g.e., VII, 274. 137 İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 318; İbn Kesîr, a.g.e., VII, 274-275.

Ebû Mûsâ el-Eşarî, Hz. Ali tarafının hakemi tayin edildi.138 Hz. Muâviye’nin bu hakem seçiminden çok memnun olduğu rivâyet edilir.139

Görüldüğü üzere hakemler arasında bir denge yoktu. Amr b. el-Âs, Hz.Muâviye’nin yanında mücadele içerisinde taraf olmuş ve onu destekleyen biriyken, Ebû Mûsâ el- Eşarî bu olayı fitne olarak değerlendirmiş, kendisi uzak durduğu gibi insanları da uzak durmaya davet etmişti. Ebû Mûsâ el-Eşarî Kûfe valisi iken Hz. Ali halifeliğini ilk başta kabul etmemiş daha sonra valilikten çekilerek itaat etmişti.140 Hz. Ali’nin güvenmediği birisinin kendisini hasımlarının yanında temsil etmesi, lehte bir neticeye ulaşması mümkün olmazdı. Nitekim hakem hadisesinin sonucu Hz. Ali’nin endişe etmekte ne kadar haklı olduğunu ortaya koyacaktı.

Hz. Muâviye, Hz. Ali’nin taraftarlarının yapısını iyi biliyordu. Hz. Muâviye’nin Hz. Ali taraftarlarının yapısını öğrenmek için görevlendirdiği Haccac b. Simmet, Hz. Muâviye’ye şu bilgileri vermişti. “Ey Mü’minlerin Emiri! Sen Ali’de olmayan bir kuvvete sahipsin. O da, senin yanında öyle bir topluluk var ki, sen konuştuğun zaman konuşmaz, emrettiğinde sebebini sormazlar. Halbuki Ali’nin yanındaki topluluk, Ali konuştuğu zaman konuşur, emrettiğinde onun sebebini sorarlar. Bu sebepten senin yanındaki az bir topluluk onun yanındaki çok topluluktan daha hayırlıdır.”141 Bu durumun en güzel izahı olarak Hz. Muâviye’yi korumak için Sıffîn savaşında beş saf askerin birbirlerini bağlayarak bu uğurda ölmek için and içmeleri gösterilebilir.142

Her iki tarafın heyet ve kâtipleri anlaşmayı yazmak için bir araya geldiler. Anlaşmanın şartlarının belirlendiği bir belge hazırladılar. Bu belgenin sonuna anlaşmaya şahit olanların isimleri yazıldı.143

Bu anlaşmanın yazımı sırasında Hz. Mûaviye ve taraftarları Hz.Ali’nin “Emiru’l- mü’minin” olarak yazılmasına karşı çıktılar. Hz. Muâviye ve tarafı “Eğer seni Emiru’l- mü’minin kabul etseydik seninle neden savaşalım?” diyorlardı. Hz. Ali ve taraftarları bu olayı müşriklerin Hudeybiye anlaşmasında Hz. Peygamber’in “Rasûllüllah” olarak yazılmasını kabul etmemelerine benzettiler.144 Burada bu tartışma gösteriyor ki artık olay Hz. Osman’ın kanını talep etme meselesinden çıkıp kimin halife olacağı meselesine dönüşmüştü. Tahkimname adı verilen bu belgede şu hususlar karara bağlanmıştı: “Bu Ebû Talib’in oğlu Ali

138 Ya’kûbî, a.g.e., II, 189; İbn A’sem, a.g.e., II, 193-194; İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 319; İbn Kesîr, a.g.e., VII, 277. 139 Günal, Mustafa, a.g.e., 143.

140 Ya’kûbî, a.g.e., II, 189; İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 227; İbn Kesîr, a.g.e., VII, 236. 141 İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 279.

142 İbn Kesîr, a.g.e., VII, 265.

143 İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 321; İbn Kesîr, a.g.e., VII, 277.

ile Ebû Süfyan’ın oğlu Muâviye arasında yapılan anlaşmadır. Ali ve Muâviye beraberlerindekiler adına Allah’ın kitabının yaşattığını yaşatmaya, öldürdüğünü yok etmeye söz verdiler. Hakem olarak tayin edilen Ebû Mûsâ el-Eşarî ve Amr b. el-Âs, Allah’ın kitabında buldukları hükümler ile karar verecekler, orada bulamadıklarında Hz. Peygamber’in sünnetine başvuracaklardır. Hakemler, gerek kendileri gerekse aile fertleri ve malları için emin olduklarına ve ümmetin onların verecekleri karara uyacakları ve kararların yaşatılmasında yardımcı olacaklarına dair Ali ve Muâviye’den ve onların ordularından söz aldılar. Kendileri de Allah’ın kitabı ile hükmedeceklerine söz verdiler.” Bu anlaşma 13 Sefer 37/3 Ağustos 657 de gerçekleşmişti. Hakemlerin toplantısına her iki taraftan da dört yüz kişi katılacaktı.145

Sıffîn’de taraflar arasında varılan anlaşma gereğince hakemler, aynı yılın yani 37/658 senesinin Ramazan ayında Dumetü’l-Cendel mevkînde, eğer bu gerçekleşmezse veya hakemler zamanı tehir etmek isterse, anlaşmadan bir yıl sonra Erzuh mevkînde toplanıp Kur’an ve sünnete dayalı hükümlerini açıklayacaktı.146

Hakemler Sıffîn’de kararlaştırıldığı gibi Dumetü’l-Cendel’de Ramazan 37/Şubat 658’de bir araya geldiler. Görüşmelerde her iki taraftan da dört yüzer kişi bulunuyordu.147

İki hakem bir araya geldiklerinde Hz. Ali ve Hz. Muâviye’yi azledip fitneye bulaşmamış bir kimseyi halife yapma hususunda karar verdiler. Ebû Mûsâ el-Eşarî’ye göre bu göreve en uygun kişi Abdullah b. Ömer’di. Amr b. el-Âs ise kendi oğlu Abdullah’ı teklif etti. Ebû Mûsâ el-Eşarî Amr b. el-Âs’a oğlunu takdir ettiğini, bu işe layık olduğunu ama kendisinin onu bu fitneye bulaştırdığını söyleyerek Abdullah’ın hilâfetini reddetti.148 Hakemler yaptıkları görüşmeler sonucunda bir isim üzerinde anlaşamayınca Hz. Ali ve Hz. Muâviye’nin azledilmesine ve halife seçim işini ümmete bırakmaya karar verdiler. Bu karar belgeye yazıldıktan sonra orada bulunanlara açıklandı. 149

Tahkim hadisesinin şu şekilde geçtiğine dair rivâyetler ise çoğunluktadır. Bu rivâyetlere göre iki hakem tarafları azletme konusunda anlaştıktan sonra Ebû Mûsâ el-Eşarî insanların huzuruna çıkarak, iki tarafı halifeliğe layık görmediğini belirtmişti. Ebû Mûsâ el-Eşarî’den sonra Amr b. el-Âs da insanların huzuruna çıkıp Ebû Mûsâ el-Eşarî gibi Hz. Ali’yi azlettiğini ama Muâviye’yi halife olarak bıraktığını söylemişti. Bunun üzerine Ebû Mûsâ el-Eşarî

145 Dineverî, a.g.e., 178; İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 320; İbn Kesîr, a.g.e., VII, 277-278. 146 Halife, a.g.e., 144; Taberî, a.g.e., IV, 49; İbn Kesîr, a.g.e., VII, 277.

147 Halife, a.g.e., 144; Ya’kûbî, a.g.e., II, 190; İbn Kesîr, a.g.e., VII, 281.

148 Ya’kûbî, a.g.e., II, 190; İbnü’l Esîr, a.g.e., III, 330-331; İbn Kesîr, a.g.e., VII, 284. 149 Halife, a.g.e., 144.

anlaşmalarına uymayan Amr b. el-Âs’ı kınamış ve karşılıklı birbirlerine hakaretlerde bulunmuşlardı.150